DEVAM: 110. SAVAŞTA DÜŞMANDAN KAÇMAYACAĞINA DAİR VE BAZILARININ
İFADESİNE GÖRE ÖLÜMÜNE BEY'AT ETMEK
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم: سمع
محمد بن فضيل،
عن عاصم، عن
أبي عثمان، عن
مجاشع رضي
الله عنه قال: أتيت
النبي صلى
الله عليه
وسلم أنا وأخي
فقلت: بايعنا
على الهجرة،
فقال: (مضت
الهجرة
لأهلها). فقلت:
علام
تبايعنا؟ قال:
(على الإسلام
والجهاد).
[-2962 - 2963-] Mücaşi' şöyle demiştir: "Kardeşimle birlikte Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldik. Ben: "Hicret etmek üzere sana bey'at
ediyoruz" dedim. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Artık
hicret bitti !" buyurdu. Ben: "Peki bizden hangi konuda bey'at
alacaksınız?" deyince şöyle buyurdu: "İslam ve cihad konusunda ...
"
Tekrar: 3078, 3079, 4305 - 4308.
AÇIKLAMA: İbnü'l-Müneyyir
şöyle demiştir: "İmam Buhari başlıkta kullandığı ayeti ashabın sabretmek
üzere Resulullah'a (s.a.v.) beyat ettiklerini göstermek için zikretmiş
olabilir. Zira ayetin devamında "Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven
duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir"[Fetih 18]
buyurulmaktadır. Güven duygusu ise savaş meydanında kararlı bir şekilde ve iç
huzuru ile direnmektir. Bu da onların kalplerinde olan duygunun savaştan asla
kaçmamak olduğunu gösterir. Cenab-ı Hakk da bunu bildiği için onlara yardım
etmiştir."
Ancak bu görüşe karşılık şöyle bir yorum da yapılmıştır:
"İmam Buharı bu ayeti, ölümüne bey'at etme ifadesinin hemen ardından
zikretmiştir. Bu da ayette mutlak olarak zikredilen bey'atin ölümüne beyat
etmek ile kayıt altına alındığını gösterir. Zira Resulullah'a (s.a.v.) ağacın
altında bey'at edenlerden biri olan Seleme İbnÜ'I-Ekva' ölümüne bey'at ettiğini
haber vermiştir. Bu da ashabın Resulullah'a (s.a.v.) savaş meydanından kaçmamak
üzere bey'at etmeleri ile ölümüne bey'at etmeleri arasında bir çelişki
bulunmadığını göstermektedir. Çünkü ölümüne bey'at etmek demek sonuçta ölüm
olsa bile savaş meydanından kaçmamak demektir. Bu da muhakkak ölmek için bey'at
etmek demek değildir. İşte Nafi'in itiraz ederek kabule yanaşmadığı görüş de
budur. Çünkü ona göre bey'at sabretmek üzere yapılmıştır. Bu da sonuçta ölüm
olsun veya olmasın savaş meydanından kaçmamak ve kararlı bir şekilde direnmek
demektir. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir."
Kitabu'l-meğazı'de Müseyyeb İbn Hazen bey 'at edilen ağacın
belirsizliği konusunda İbn Ömer ile aynı görüşleri serdetmiştir. Bunun hikmeti
de şudur: "Böylece ağacın altında lutfedilen hayra aykırı tutum ve
davranışların ortaya çıkması önlenmiştir. Zira herkes ağacın yerini bilecek
olsaydı bazı cahil kimseler ağaca bir kutsallık atfedebilir ve onu
yüceltebilirlerdi. Hatta bu cahil insanlar ağacın fayda ve zarar verme gücü
olduğuna bile inanabilirlerdi. Nitekim günümüzde bazı insanların bu ağaçtan çok
daha değersiz olan mekanlara bile kutsallık atfettiklerini görmekteyiz.
Abdullah İbn Ömer'in "bu bizim için rahmetti" diye ifade ettiği durum
da buna işaret etmektedir. Çünkü bu ifadenin anlamı şudur: "Ağacın yerinin
bize gizli kalması Allah'ın bir rahmeti oldu." Bununla birlikte bu söz şu
anlama da gelebilir: "Bu ağaç Allah'ın rahmetinin indiği ve burada bey'at
edenlerden razı olduğunu söylediği bir yerdir."
Harre olayları ileride anlatılacağı gibi hicretin 63. yılında
Yezıd İbn Muaviye zamanında meydana gelmiştir.
2959. hadiste adı geçen Abdullah İbn Hanzala İbn Ebu Amir, şehit
olduğu zaman melekler tarafından yıkanan Hanzala'nın oğludur. Hanzala'ya
"Gasllü'l-melaike (melekler tarafından yıkanan)" adı verilmiştir.
Kendisine bu lakabın verilmesinin sebebi ise Uhud savaşına cünüp olarak katılıp
şehit olduktan sonra melekler tarafından yıkanmış olmasıdır. İşte Hanzala'nın
eşi Abdullah İbn Hanzala'ya bu gece hamile kalmıştır. Resul-i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem vefat ettiğinde Abdullah İbn Hanzala yedi yaşında idi ve ondan
bazı bilgiler almıştır.
Abdullah İbn Zeyd'in "Ben Resul-i Ekrem'den (s.a.v.) sonra
başka hiçbir kimseye bu şekilde bey'at etmem!" şeklindeki sözü onun
Resulullah'a (s.a.v.) ölümüne bey'at ettiğine işaret etmektedir. Fakat bu sarih
/ açık değildir. İşte İmam Buharı bu yüzden ölümüne bey'at konusunu açık bir
şekilde ifade eden Seleme İbnü'l-Ekva' hadisini zikretmiştir. İbnü'l-Müneyyir
Abdul.lah ibn Zeyd'in bu davranışı hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:
"Abdullah ıbn Zeyd'in Resul-i Ekrem'den (s.a.v.) sonra başka hiç kimseye
ölümüne bey'at etmeyeceğini söylemesi şu sebeb e dayanır: Ölümüne bey 'at etmek
sadece Resulullah'a (s.a.v.) yapılır. Çünkü her Müslümanın onu canı pahasına
koruması bir görevdir ve Resul-i Ekrem (s.a.v.) için bir haktır. İşte
Müslümanların savaş meydanından asla kaçmadan O'nun uğruna ölümü göze alarak
savaşmaları farz bir görevdir. Halbuki başkaları için böyle bir durumdan söz
edilemez."
2960. hadiste geçen Ebu Müslim hitabı Seleme İbnü'l-Ekva'ın
künyesidir. Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) Seleme'den niçin iki defa beyat aldığı
hakkında şu yorumlar yapılmıştır:
1. İbnü'l-Müneyyir'e göre Seleme savaşta hep ön safta savaştığı
için Resul-i Ekrem (s.a.v.) ondan aldığı bey'atı pekiştirmiştir.
2. Seleme hem piyade hem de süvari olarak savaşırdl. İşte
savaştaki bu farklı uygulamaları dolayısıyla Resulullah (s.a.v.) ondan iki defa
beyat almıştır.
Hendek savaşında Resulullah (s.a.v.) ile Ensar arasındaki
konuşmayı nakleden rivayet hakkında ayrıntılı açıklama ileride gelecektir.