باب: عزم
الإمام على
الناس فيما
يطيقون.
111.LİDERİN (DEVLET BAŞKANI VEYA GÖREVLENDİRDİĞİ KİŞİ'NİN)
HALKINI GÜCÜNÜN YETECEĞİ İŞLERLE YÜKÜMLÜ KILMASI
حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة: حدثنا
جرير، عن منصور،
عن أبي وائل
قال: قال عبد
الله رضي الله
عنه: لقد
أتاني اليوم
رجل، فسألني
عن أمر ما
دريت ما أرد
عليه، فقال:
أرأيت رجلا
مؤديا نشيطا،
يخرج مع
أمرائنا في
المغازي،
فيعزم علينا
في أشياء لا
نحصيها؟ فقلت
له: والله ما
أدري ما أقول
لك، إلا أنا
كنا مع النبي
صلى الله عليه
وسلم، فعسى أن
لا يعزم علينا
في أمر إلا مرة
حتى نفعله،
وإن أحدكم لن
يزال بخير ما
اتقى الله،
وإذا شك في
نفسه شيء سأل
رجلا فشفاه منه،
وأوشك أن لا
تجدوه، والذي
لا إله إلا
هو، ما أذكر
ما غبر من
الدنيا إلا
كالثغب، شرب
صفوه وبقي
كدره.
[-2964-] Abdullah İbn Mes'ud r.a.'den nakledilmiştir: "Bir gün bana
bir adam geldi ve nasıl cevap vereceğimi bilemediğim bir soru sordu. Sorusu
şöyleydi: "Bir adam düşün! Çok iyi bir hazırlık yaparak silahlarını
kuşanmış, heyecanlı ve zinde bir şekilde komutanının gözetimi altında savaşa
çıkmış. Fakat bu komutan onu asla gücünün yetmeyeceği işlerle yükümlü tutuyor.
Sence böyle bir şey yapılabilir mi?" Ben de ona şöyle dedim: "Allah'a
yemin ederim ki sana nasıl cevap verebileceğimi bilmiyorum. Fakat biz Resul-i
Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte iken belki de bize sadece bir
defa gücümüzün yetmeyeceğini düşündüğümüz bir sorumluluk yükledi. Allah'a şükür
biz bu sorumluluğun üstesinden geldik. Sizler Allah'tan gereği gibi korktuğunuz
sürece hayır üzeresiniz demektir. içinize bir şüphe - şek düşerse bilen
birisine sorarsınız ve o da sizi tatmin edecek, şüpheden kurtaracak doğru
cevabı verir. Fakat şu anda sizin gönlünüzü ferahlatacak, içinizdeki şüpheyi
giderecek birisini bulmanız neredeyse imkansız. Kendisinden başka ilah bulunmayan
Allah'a yemin ederim ki, şu dünyanın geriye kalanı, duru ve saf olan temiz
kısmı içilmiş ve bulanık kısmı kalmış su birikintisine benzer."
AÇIKLAMA: İmam Buhari'nin
kullandığı bu başlık ordunun/halkın, komutana/devlet başkanına gücünün yettiği
sorumluluklarda itaat etmesinin gerekli olduğunu gösterir. Abdullah ibn Mesud'a
sorulan soruda geçen (ve "Fakat bu komutan bizi asla gücümüzün yetmeyeceği
işlerle yükümlü tutuyor" diye tercüme ettiğimiz) ..... ifadesi şu anlama
da gelebilir: Komutan bizi itaat mi yoksa isyan mı olduğunu bilmediğimiz
işlerle yükümlü kılıyor. Bu iki farklı anlamdan birincisi imam Buharı'nin
kullandığı başlık ile uyumlu iken ikinci anlam Abdullah İbn Mesudlun sözünde
geçen "içinize bir şüphe / şek düşerse bilen birisine sorarsınız ve o da
sizi tatmin edecek, şüpheden kurtaracak doğru cevabı verir" cümlesiyle
uyum arz eder. Abdullah İbn Mesud'un cevabından anlaşılan hükmü özetle şöyle
ifade edelim: "Hangi durumda olursa olsun lidere itaat mutlaka gereklidir.
Bunun tek bir şartı vardır: Yüklenen sorumluluğun takvaya uygun olması."
Bu rivayet o dönemde halkın lidere itaat etmeyi farz olarak
kabul ettiklerini gösterir. Fakat Abdullah ibn Mesudlun soru sahibine özel bir
cevap vermeyip genel nitelikli bir açıklama yapması buna benzer problemli
durumlarda duraksamanın (tevakkuf etmenin) daha uygun olacağını gösterir. Buna
göre verilecek olumlu veya olumsuz cevabın her ikisi de problemler doğuracaksa
fetva verirken duraksamak (tevakkuf etmek) daha doğru olacaktır. Bunu bir örnekle
açıklayalım: Bir asker gelip kendisinin sırf art niyet dolayısıyla üstesinden
gelemeyeceği bir işle görevlendirildiğinden şikayet eder ve bu durumda komutana
itaat etmemesi halinde günahkar olup olmayacağını sorar. Bu olayda komutana
itaat etmenin farz olduğu söylense de problem doğacaktır itaat etmemek
gerektiği söylense de yine sıkıntı olacaktır. Dolayısıyla buna benzer olaylarda
duraksamak ve hemen cevap vermemek daha uygun olur.