باب:
الصعيد الطيب
وضوء المسلم،
يكفيه من الماء.
6. Temiz Toprak Müslümanın Abdest Suyudur, Su Olmasa Da Ona
Yeter
-وقال
الحسن: يجزئه
التيمم ما لم
يحدث. وأم ابن عباس
وهو متيمم.
وقال يحيى بن
سعيد: لا بأس
بالصلاة على
السبخة،
والتيمم بها.
Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: "Abdesti bozan bir durum
olmadığı sürece, teyemmüm abdestin yerini alır." İbn Abbâs, teyemmümlü
iken insanlara namaz kıldırmıştır. Yahya İbn Saîd şöyle demiştir: "Çorak
arazide namaz kılınmasında ve onunla teyemmüm alınmasında bir sakınca
yoktur."
AÇIKLAMA: Bu şekilde İmam
Buhârî, teyemmümün, abdestin yerine geçtiğine işaret etmiştir. Eğer teyemmümle
sağlanan hadesten taharet zayıf olsaydı, teyemmüm etmiş olan İbn Abbâs,
abdestli kimselere namaz kıldırmazdı.
Bu konuda İmam Buhârî, Kûfeliler ve âlimlerin çoğuyla aynı
görüşü benimsemiştir. Ancak tâbiûn tabakasından bazı âlimler bu görüşün aksini
kabul etmişlerdir. Delilleri ise şu şekildedir: "Teyemmüm, vakit çıkmadan
önce namaz kılmanın mümkün olabilmesi için zaruretten kaynaklanan bir
taharettir. Bundan dolayıdır kî, Nebi s.a.v. cünüp olduğu için namaz kılmayan
birine 'Toprakla teyemmüm almalısın, bu sana yeter' dedikten sonra gusletmesi
için bir kap su vermiştir. Çünkü su bulununca, bahsi geçen kişinin teyemmümü
bozulmuştur."
Bu hadisi, bir teyemmüm ile birden fazla farz namazı
kılınamayacağına delil getirmek pek de isabetli değildir. Çoğunluğa göre bir
teyemmüm ile farz namazın yanı sıra nafile namazlar da kılınabilir. Ancak İmam
Malik farz namazın Önce kılınmasını şart koşmuştur. Bir teyemmümle ister farz
isterse nafile olsun birden fazla namazın kılınamayacağını söyleyen Kâdî Şüreyk
ise şâz kalmıştır. Bu konuda İbn Münzir şöyle demiştir: "Bir teyemmüm ile
birden fazla nafile namaz kılınabiliyorsa, birden fazla farz namaz da kılınır.
Çünkü farz namazlar için şart koşulan her şey, nafile namazlar için de şarttır.
Ancak aksini gösteren bir deül varsa, bu durum değişir."
Her iki görüşü benimseyenleri destekleyen sahih bir hadisin
olmadığını itiraf eden Beyhakî şöyle demiştir: "Ancak İbn Ömer'den
nakledilen bir rivayet, her farz namaz için, teyemmüm alınmasının farz olduğunu
gösterir. Bu konuda sahabeden birinin ona muhalefet ettiği
bilinmemektedir." İbn Münzir'in İbn Abbâs'-tan her farz namaz için
teyemmümün gerekmediğine dair naklettiği rivayetle onun bu görüşüne itiraz
edilmiştir.
İmam Buhâri, bâbda zikrettiği hadisin "Bu sana yeter"
kısmının, umum ifadesine dayanarak her namaz İçin tekrar teyemmüm almanın farz
olmadığı sonucunu çıkarmıştır. Bu ifadeyi "Su bulamadığın ve abdesti
bozan bir duruma sebebiyet vermediğin sürece bu sana yeter" şeklinde
anlamıştır. Cumhur bu ifadenin, edası için teyemmüm alınan farz namaz için
geçerli olduğu kanaatindedir. Onlara göre bu şekilde teyemmüm alan biri
dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Yeni bir namaz vakti girince, su araması
gerekir. Eğer bulamazsa, teyemmüm eder.
(Çorak arazi) Tuz oranı yüksek toprağa
denir. Böylesi yerlerde neredeyse hiç bitki yeşermez.
حدثنا
مسدد قال:
حدثني يحيى بن
سعيد قال:
حدثنا عوف
قال: حدثنا
أبو رجاء، عن
عمران قال: كنا
في سفر مع
النبي صلى
الله عليه
وسلم، وإنا
أسرينا، حتى
كنا في آخر
الليل، وقعنا
وقعة، ولا
وقعة أحلى عند
المسافر
منها، فما
أيقظنا إلا حر
الشمس، وكان
أول من استيقظ
فلان ثم فلان
ثم فلان -
يسميهم أبو
رجاء فنسي عرف
- ثم عمر بن
الخطاب
الرابع، وكان
النبي صلى
الله عليه
وسلم إذا نام
لم يوقظ حتى يكون
هو يستيقظ،
لأنا لا ندري
ما يحدث له في
نومه، فلما
استيقظ عمر
ورأى ما أصاب
الناس، وكان
رجلا جليدا،
فكبر ورفع
صوته بالتكبير،
فما زال يكبر
ويرفع صوته
بالتكبير، حتى
استيقظ بصوته
النبي صلى
الله عليه
وسلم، فلما
استيقظ شكوا
إليه الذي
أصابهم، قال:
(لا ضير أو لا
يضير،
ارتحلوا).
فارتحل فسار
غير بعيد، ثم
نزل فدعا
بالوضوء
فتوضأ، ونودي
بالصلاة فصلى
بالناس، فلما
انفتل ممن
صلاته، إذا هو
برجل معتزل لم
يصل مع القوم،
قال: (ما معنك
يا فلان أن
تصلي مع
القوم). قال:
أصابتني
جنابة ولا ماء،
قال: (عليك
بالصعيد،
فإنه يكفيك).
ثم سار النبي
صلى الله عليه
وسلم، فاشتكى
إليه الناس من
العطش، فنزل
فدعا فلانا -
كان يسميه أبو
رجاء نسيه عوف
- ودعا عليا
فقال: (اذهبا
فابتغيا
الماء).
فانطلقا،
فتلقيا امرأة
بين مزادتين،
أو سطيحتين من
ماء على بعير
لها، فقالا
لها: أين
الماء؟ قالت:
عهدي بالماء
أمس هذه
الساعة،
ونفرنا خلوف،
قالا لها:
انطلقي إذا،
قالت: إلى
أين؟ قالا:
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم، قالت:
الذي يقال له
الصابىء؟
قالا: هو الذي
تعنين،
فانطلقي،
فجاءا بها إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم وحدثاه
الحديث، قال:
فاستنزلوها
عن بعيرها،
ودعا النبي صلى
الله عليه
وسلم بإناء،
ففرغ من أفواه
المزادتين،
أو سطيحتين،
وأوكأ
أفواهما،
وأطلق
العزالي،
ونودي في
الناس: اسقوا
واستقوا، فسقى
من شاء،
واستقى من
شاء، و كان
آخر ذاك أن أعطى
الذي أصابته
الجنابة إناء
من ماء، قال:
(اذهب فأفرغه
عليك). وهي
قائمة تنظر
إلى ما يفعل بمائها،
وأيم الله،
لقد أقلع
عنها، وإنه
ليخيل إلينا
أنها أشد ملأة
منها حين
ابتدأ فيها،
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (اجمعوا
لها). فجمعوا
لها من بين
عجوة ودقيقة
وسويقة، حتى
جمعوا لها
طعاما،
فجعلوها في
ثوب، وحملوها
على بعيرها
ووضعوا الثوب
بين يديها،
قال لها:
(تعليمن ما
رزئنا من مائك
شيئا، ولكن
الله هو الذي
أسقانا). فأتت
أهلها وقد
احتسبت عنهم،
قالوا: ما
حبسك يا
فلانة؟ قالت:
العجب، لقيني
رجلان، فذهبا
بي إلى هذا
الذي يقال له
الصابىء،
ففعل كذا
وكذا،
فوالله، إنه
لأسحر الناس
ممن بين هذه
وهذه - وقالت
بإصبعيها
الوسطى
والسبابة،
فرفعتهما إلى
السماء: تعني
السماء
والأرض - أو
إنه لرسول
الله حقا. فكان
المسلممون
بعد ذلك،
يغيرون على من
حولها من المشركين،
ولا يصيبون
الصرم الذي هي
منه، فقالت
يوما لقومها:
ما أرى أن
هؤلاء القوم
يدعونكم
عمدا، فهل لكم
في الإسلام؟
فأطاعوها
فدخلوا في
الإسلام.
[-344-] İmrân'dan şöyle nakledilmiştir: "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile birlikte bir seferdeydik. Geceleyin ilerlemeye devam ettik. Gece'nin
sonlarına geldiğimiz zaman düşüp uyuduk. Bir yolcu için bundan daha tatlı bir
uyku olamazdı. Sabahleyin ancak güneşin sıcağı bastırınca uyanabildik. İlk önce
falanca, sonra filanca, daha sonra ise öteki falanca uyandı. (Ebu'r-Racâ uyanan
ilk üç kişinin isimlerini zikretmiştir Ancak Avf unutmuştur.} Dördüncü olarak
ise, Hz. Ömer uyandı.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuduğu zaman uyandırılmazdı. Çünkü
uyuduğu esnada ne olduğunu (vahyin gelip gelmediğini) bilmiyorduk. Ancak Hz.
Ömer uyanınca insanların başına gelen durumu anladı. Kendisi sert tabiatlı
biriydi. Bu yüzden tekbir getirdi. Tekbir getirirken sesini yükseltti. Yüksek
sesle tekbir getirmeyi sürdürdü. Nihayet Ömer'in tekbir seslerini duyan Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyandı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
uyanınca Hz. Ömer, ona gidip insanların başına gelen durumu anlattı. Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'Hiçbir zararı yok' veya 'Bir şey olmaz,
haydi yola koyulun' dedi.
Bunun üzerine insanlar yola çıktı. Biraz yürüdükten sonra, Nebi
s.a.v. konakladı ve abdest suyu istedi. Sonra abdest aldı. Namaz için ezan
okundu. Daha sonra Allah Resulü insanlara namaz kıldırdı. Namazı bitirip yönünü
çevirince toplulukla birlikte namaz kılmayan bir adamın insanlardan ayrı
durduğunu fark etti. Ona
'Ey falanca! Neden cemaatle birlikte namaz kılmadın?' diye sordu.
Adam, Cünüp oldum, yanımda da su yok' diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Toprakla teyemmüm al! Bu sana yeter' buyurdu.
Daha sonra Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilerlemeye
devam etti. Bu defa insanlar ona gelip susuzluktan yakındı. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yine konakladı ve falancayı (Ebu Raca bu kişinin adını
zikretmişti. Ama Avf unutmuştur.) ve Hz. Ali'yi yanına çağırdı. Onlara 'Gidip
su arayın' dedi. Onlar da, yola çıktılar. Derken devesi üzerinde su dolu iki
büyük kırba arasına oturmuş bir kadına rastladılar. Ona 'Suyu nerde buldun?'
diye sordular. Kadın, 'dün bu vakitler su dolduruyor-dum. Adamlarımızı suyun
başında bıraktık' diye cevap verdi. Bunun üzerine ona 'Haydi yürü bakalım'
dediler. Kadın 'Nereye?' diye sorunca, 'Allah Resulü'nün yanına' diyerek
karşılık verdiler. Bunun üzerine kadın 'şu kendisine sâbiî' denen adama mı?'
diye sordu. 'Evet, işte o kast ettiğin kişiye doğru gidiyorsun, haydi kımılda'
şeklinde karşılık verdiler. Nihayet kadını Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına getirdiler ve aralarında geçen konuşmayı anlattılar. Bunun
üzerine Allah Resulü Onu devesinden indirin' buyurdu. Sonra bir kap isteyip
kırbaların ağzından, getirilen kaba su boşalttı. Sonra kırbaların ağzını
bağladı. Daha sonra kırbaların altında bulunan kapakları açıp insanlara şöyle
seslendi: 'Haydi hem siz için hem de (hayvanlarınızı) sulayın.! Bunun üzerine
dileyenler su içti, dileyenler hayvanını suvardı. Sonunda, cünüp olan adama bir
kap su verildi ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona, 'Git ve bu suyu
başından aşağı dök' dedi.
Bu esnada kadın, ayakta durarak suyunun başına gelenleri
izliyordu. Allah'a and olsun ki, kırbalardan su alma bitti. Yine de kırbalar
bize, su alma işlemine başlamadan önceki halinden daha dolu görünüyordu.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Onun için bir şeyler toplayın'
buyurdu. Bunun üzerine ashâb-ı kiram, biraz has hurma, biraz un ve biraz da
kavut topladılar. Sonra bunları bir çıkına koydular. Daha sonra kadını devesine
bindirip çıkını eline verdiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona,
Gördüğün gibi senin suyundan bir şey eksiltmedik. Zira Hak Teâlâ, bizi suya
kandırdı.' dedi.
Nihayet kadın gecikmiş olarak ailesinin yanına vardı. Ona 'Neden
geciktin?' diye sordular. O da şöyle cevap verdi: 'Şaşılacak bir şey oldu. İki
adam karşıma çıktı. Beni kendisine sâbiî denilen adamın yanına götürdüler.
Şöyle şöyle oldu.
Allah'a and olsun ki, bu adam ya şununla bunun arasındaki (bu
esnada orta parmağı ile şehadet parmağını göğe doğru kaldırmıştı. Bununla gök
ile yeri kasdediyordu) en büyük sihirbazdır. Ya da, gerçekten Allah'ın
elçisidir.'
Bu olaydan sonra Müslümanlar o kadının kabilesinin etrafında
bulunan müşriklere baskın düzenliyorlardı. Fakat onun kabilesine
ilişmiyorlardı.
Kadın bir gün kavmine, 'Eminim ki onlar, size bilinçli bir şekilde
ilişmiyorlar. Müslüman olmak istemez misiniz? diyerek onları İslamiyet'e davet
etti. Onlar da bu çağrısına uydular ve hep birden Müslüman oldular.
AÇIKLAMA: [etraflı hali 348, 3571] (Geceleyin
ilerlemeye devam ettik) Muhkem" adlı sözlüğün müellifine göre, gece
genelinde yürümeyi ifade eder. (düşüp uyuduk) Anlatıldığına göre kafile,
ashâb-ı kiramdan bazılarının isteği üzerine konaklamıştı. Onların uyuma isteği
hakkında Nebi s.a.v. Ben sizin uyuyup namaza kal kam amanızdan endişe ediyorum'
buyurmuştu. Bunun üzerine Bilal, "ben onları uyandırırım" demişti.
(İlk önce falanca) İlk defa Hz. Ebu Bekir, ikinci olarak hadisi
nakleden İm-ran, üçüncü olarak ise onunla birlikte bu olayı nakleden sahâbî
uyanmıştır.
(Çünkü uyuduğu esnada ne olduğunu (vahiy alıp almadığını)
bilmiyorduk.) Ashabı kiram vahiy gelip gelmediğini bilmiyordu. Bu yüzden onu
uyandırıp vahyin gelişini kesmekten endişe ediyorlardı. Dolayısıyla uykuda iken
vahiy gelme ihtimali bulunduğu için Nebi s.a.v.'i uyandırmazlardı.
(Kendisi sert tabiatlı biriydi) İmam Müslim'deki rivayette,
yüksek sesli anlamına gelen fazlalığı vardır. Hz. Ömer'in tekbir getirmesi,
edebe uygun hareket etmenin bir neticesidir. Ayrıca iki maslahatı birden
gerçekleştirmiştir. Tekbir namaza çağrının temel unsuru olduğu için sadece
tekbir getirmiştir.
(insanların başına gelen durumu anladı) Yani insanların uyuya
kaldığını, bu yüzden sabah namazına kalkamadıklarını fark etti.
(Hiçbir zararı yok') Bu ifade, sakıncası yok anlamına gelir. Bu
sözüyle Nebi s.a.v. kasten olmadığı sürece böylesi durumlarda bir mahzur
bulunmadığını belirterek namazı kaçırdıkları için üzülen sahabeyi teskin etmek
istemiştir.
(Hadi yola koyulun) Hadisin bu kısmı, geçirilen namazın
kazasının, küçük görme ve basite alma olmadığı sürece hatırlandıktan sonra da
yapılabileceğine delil olarak kullanılmıştır.
İmam Müslim Ebu Hureyre'den Ebu Hâzİm kanalıyla gelen rivayette
Nebi s.a.v. uyuya kaldıkları bu yerden hareket etmelerinin nedenini "Bu
yerde, bize şeytan geldi." sözüyle açıklamıştır. Ebu Davud'un İbn
Mes'ud'tan naklettiği rivayette ise şu ifade geçmektedir: "Gaflete
düştüğünüz bu yerden ayrılın!"
Bu rivayetler, Nebi s.a.v.in ashabıyla birlikte bulundukları
yeri terk etmeleri, uyandıkları zaman kerahet vaktinin girmesini gerekçegösteren
kimselere red niteliğindedir. Zira, bâbda zikredilen hadiste güneşin
sıcaklığını hissedinceye kadar uyanmadıkları belirtilmektedir. Bu da, kerahet
vaktinin çıktığını gösterir.
Alimler, Nebi s.a.v.in uyuduğunu gösteren bu hadis ile
"Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz!" hadisini uzlaştırmak İçin
çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu konuda İmam Nevevî şunları söylemiştir:
"Söz konusu hadisler iki şekilde uzlaştırılabilir:
a) Kalp, ancak kendisiyle ilgili konuşmak, acı çekmek gibi
hissedilebilir şey-ieri idrak eder. Gözle ilgili meseleleri ise idrak edemez.
Çünkü kalp uyanıkken göz uyku halindedir.
b) Nebi s.a.v.in iki durumu vardı. Bazen kalbi uyumazdı.
Genellikle bu halde olurdu. Bazen de kalbi uyurdu. Bu da pek nadir meydana
gelirdi. Uyuyup namazdan geri kaldığı olayda, işte bu nadir durum söz konusu
olmuştur.
Bu uzlaştırmalardan ilki daha isabetlidir. İkincisi ise
zayıftır."
Bu hadisten, bir yerde dalgınlık yüzünden bir ibadeti yerine
getiremeyen kimsenin bulunduğu yeri değiştirmesinin müstehap olduğu sonucu
çıkar. Yine buna dayanılarak, Cuma günü hutbe dinlerken uyuklayan kimsenin
bulunduğu yeri değiştirilmesi emredilir sonucuna varılmıştır.
(Namaz için ezan okundu) Hadisin bu bölümü, kaza edilen namazlar
için ezan okunması gerektiğine delil olarak kullanılmıştır.
(insanlara namaz kıldırdı) Bu ifade, kaza namazlarının cemaatle
kılınabileceğini gösterir.
(cünüp oldum, yanımda da su yok Bu şekilde cünüp olan sahâbî, en
açık bir dille mazeretini beyan etmiştir. Bu olay, cünüp kimsenin teyemmüm
almasının dini bakımdan uygun olduğunu gösterir. Ayrıca Nebi s.a.v.'in
huzurunda sahabenin ictihad yapmasının caiz olduğuna delalet eder. Şöyle ki,
olayın anlatılış tarzı, teyemmümün bundan önce sahabe tarafından bilindiğini
gösterir. Belki de cünüp olan sahâbî teyemmümün din tarafından meşru
kılındığını bilmiyordu. Bu durumda su ve topraktan yoksun kişi ile aynı hükme
sahip olmuştur.
Bu olaydan, âlim kişinin farklı ihtimallere açık olan bir
davranış gördüğü zaman, söz konusu davranışı sergileyen kimseye bunun nedenini
sorması gerektiği anlaşılır. Zira bu şekilde, onun hakkında doğru karar
verebilir.
Bu hadiste cemaatle namaz kılmak da teşvik edilmiştir. Bir
kimsenin mazeretsiz olarak cemaatle namaz kılanlara katılmaması ayıplanır.
Ayrıca bu rivayetten bir şeyi kabul etmezken bile yumuşak huylu olmanın güzel
olduğu sonucuna ulaşılır.
arayın Aramaktan maksat İstemektir. Bu olayda Nebi s.a.v.'in
mucize beklemeden su ve başka bir şey aramada âdetin gereğini yerine getirdiği
anlaşılır.
(kırba) Deri vs. gibi malzemeden yapılan büyük kırba anlamına
gelen kelimesi eşanlamlıdır.
(sabit) Bir dinden çıkıp bir başka dine giren kimse demektir.
(işte o kasdettiğin kişiye) Burada mükemmel bir siyaset örneği
söz konusudur. Eğer kadına "hayır" deselerdi, maksatlarına
erişemezlerdi. "Evet" deselerdi, bu söz onlara yakışmazdı. Çünkü,
kadının söylediğini kabul etmiş olurlardı. Ama onlar, böyle demekle en güzel
şekilde işin içinden çıkmayı başardılar.
Ayrıca bu hadis, bu gibi durumlarda, fitneden emin olmak şartı
İle yabancı kadınlarla yalnız kalmanın caiz olduğuna delalet eder.
(onu devesinden indirin') İlk dönem hadis sarihlerinden biri
şöyle demiştir: "Kadını beraberlerinde götürdüler. Kâfir ve Müslümanlarla
savaş halinde olan bir kavimden olduğu için onun suyunu almayı caiz
görmüşlerdi. Farz edelim ki kadın, Müslümanlarla aralarında bir sözleşme
bulunan anlaşmalı bir kabileden olsun, bu durumda şöyle izah yapılır: Susuzluk
bir zaruret hali olup Müslümanların başkasına ait suyu, bedelini ödemek şartıyla
kullanmasını mubah hale getirir. Yoksa Allah Rasûlü için gerektiğinde bir canı
feda etme hakkı varken böylesi bir suyun alınması haydi haydi mümkündür.
(boşalttı Rasulullah kadının kırbalarından kendi istettiği
kırbalara su boşalttırdı. Taberanî ve Beyhakî şu ilaveyle birlikte hadisi
naklet-mişlerdir: "Ağzını çalkaladı ue ağzından çıkardığı suyu tekrar
kadının kırbalarına boşalttı." Bu sayede kırbaların ağzı açıldıktan sonra
tekrar kapanmasının hikmeti anlaşılır. Ayrıca, Nebi s.a.v.'in mübarek ve pâk
tükürüğünün suya karışması sayesinde bereketin hasıl olduğu anlaşılır.
kelimesinin çoğuludur. Halil bunun kırbadaki su olduğunu söylemiştir. Her
kırbanın altında bulunan deliklere de bu ad verilmektedir.
(suladılar) Hayvanlarını vs. suvardılar. Ayrıca kendileri de
içtiler. Bu kıssa, insan ve hayvanların su içmesinin, su ile temizlik yapmak
gibi diğer hususlardan daha Önce geldiğine delil olarak kullanılmıştır. Çünkü
temizlik yapmaya ihtiyacı olanlar, bu ihtiyaçlarını su içmeden veya hayvanları
suvarmadan sonraya bırakırlar.
{'Onun için bir şeyler toplayın') Muhtaç olan kimse için, rızası
bulunduğu takdirde başkalarının malından alınabilir. Eğer kişinin gerçekten
muhtaç olduğu belli olursa, bu durumda rıza göstermeyen kimsenin de malından
alınabilir.
Ayrıca bu hadis, bu gibi durumlarda veren ve alan kimsenin fıkhı
bir sonuç doğuran bir lafız sarfetmeden hibe olarak da bir takım şeyleri verip
alabileceklerine delil olur.
(Gördüğün gibi) Bu olay nübüvvetin alâmetlerinden büyük bir
alâmeti içermektedir.
(eksiltmedik) Bu ifadeden anlaşıldığına göre, Müslümanların
kırbadan aldıkları suyun tamamı, Allah Teâlâ'nın kırbada var ettiği sudandır.
Her ne kadar görünüş itibariyle birbirine karışmış olsa da, gerçekte kadının
suyundan bir damla bile, bu alınan suya karışmamıştı. Bu da, söz konusu
mucizeyi daha mükemmel ve olağanüstü kılmaktadır.
(Zira Hak Teâlâ, bizi suya kandırdı.) Bu sözüyle Nebi s.a.v. Biz
senin suyundan bir damla bile eksiltmedik." demek istemiş olabilir.
Hadis, necasete bulaşmadıkları kesin olarak bilindikten sonra
müşriklerin kaplarını kullanmanın caiz olduğuna delil olarak getirilmiştir. Bu
ifade, Nebi s.a.v.'in kadın için toplattığı yiyeceklerin suya karşılık olmadığını,
aksine onun cömertliğinden ve ikramından ileri geldiğini gösterir.
{Bir gün kavmine, 'eminim ki onlar, size bilinçli bir şekilde
ilişmiyorlar. Müslüman olmak istemez misiniz?' diyerek) Burada geçen &J,
plpî manasına gelir. Bu durumda bu ifade şu şekilde anlaşılır: "Eminim ki,
bu insanlar unuttukları veya dalgınlığa uğradıkları için değil, bilinçli bir
şekilde size ilişmiyorlar. Doğrusu, daha önce benimle onlar arasında geçen bir
olaydan dolayı size dokunmuyorlar. Onların bu tavrı, kısa zamanlı bir
birlikteliğe saygı göstermelerinin bir sonucudur." Kadının bu sözü onların
İslâm'a rağbet etmelerine vesile olmuştur.
Olaydan şu sonuç çıkmaktadır: Müslümanlar kadının kavmini
islâm'a ısındırmak için onlara dokunmuyorlardı. Bu tavırları onların Müslüman
olmalarına vesile olmuştu. Bu sayede bazı görüş sahiplerinin "Kâfirlere
üstün gelmek, onların kadınlarının ve çocuklarının köleleştirmesini zorunlu
kılar. Hal böyleyken kadının, Müslümanların eline geçince cariye konumuna
düşmesi gerekirdi. Buna rağmen neden serbest bırakıldı. Üstelik hadiste geçtiği
üzere neden ona azık verildi?" şeklinde ileri sürebileceği itiraza cevap
verilir. Şöyle ki, kadın, kavmini İslâm'a ısındırmak için serbest
bırakılmıştır. Nitekim kavminin Müslüman olmasına vesile olmuştur.
باب:
إذا خاف الجنب
على نفسه المرض
أو الموت، أو
خاف العطش
تيمم.
7. Hastalanmaktan, Ölmekten Veya Susuz Kalmaktan Korkan Biri
Teyemmüm Alır
-ويذكر:
أن عمرو بن
العاص أجنب في
ليلة باردة، فتيمم
وتلا: {ولا
تقتلوا
أنفسكم إن
الله كان بكم
رحيما}
/النساء: 29/. فذكر
للنبي صلى
الله عليه وسلم
فلم يعنف.
Anlatıldığına göre Amr İbn el-Âs soğuk bir gecede cünüp olmuştu.
Bu nedenle "Kendinizi öldürmeyin! Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.[Nîsâ
29] ayetini okuyarak teyemmüm aldı. Bu durumu Nebi s.a.v.'e anlattı. Allah
Resulü s.a.v. onun bu uygulamasını ayıplamadı.
AÇIKLAMA: (Hastalanmaktan,
Ölmekten veya Susuz Kalmaktan Korkan Biri)
Hastalanmaktan korkan birinin teyemmüm alıp alamayacağı
konusunda fakihler arasında farklı görüşler vardır. Susuzluk endişesi çekmekten
korkan birinin teyemmüm alabileceği hususunda İse hiç İhtilaf yoktur.
(ayıplamadı) Rasûlullah bu uygulamasından dolayı Amr'ı
kınamamıştı. Onun bu tavrı, bu uygulamanın caiz olduğuna delalet eden bir
takrirdir. Bu hadise göre, ister soğuk yüzünden İsterse başka bir nedenden
olsun, su kullandığı zaman öleceğini tahmin eden kimse yıkanmayıp teyemmüm
edebilir. Yine bu hadisten anlaşıldığına göre, teyemmümlü olan biri abdestli
birine namaz kıldırabilir. Ayrıca bu rivayet, Nebi s.a.v. zamanında ictihad
yapılabildiğini gösterir.
حدثنا
بشر بن خالد
قال: حدثنا
محمد، هو
غندر، عن
شعبة، عن سليمان،
عن أبي وائل
قال: قال أبو
موسى لعبد
الله بن مسعود: إذا
لم يجد الماء
لا يصلي؟ قال
عبد الله: لو
رخصت لهم في
هذا، كان إذا
وجد أحدهم
البرد قال هكذا،
يعني تيمم،
وصلى. قال: قلت:
فأين قول عمار
لعمر؟ قال:
إني لم أر عمر
قنع بقول عمار.
[-345-] Ebu Vâil'den şöyle nakledilmiştir: Ebu Musa Abdullah İbn Mes'ud'a,
"Su bulamayan cünüp kimse namaz kılmaz (değil mi?)." diye sormuş.
Bunun üzerine Abdullah şöyle karşılık vermiş: "Eğer onların namaz
kılmalarına ruhsat verecek olsaydım, soğukta şöyle yapıp (yani teyemmüm alıp)
namaz kılarlardı." Bu defa Ebu Musa "Ammar'ın Hz. Ömer'e söylediği
söz hakkında ne dersin?" diye sormuş. O da: "Ben Hz. Ömer'in,
Ammar'ın sözüne ikna olduğunu zannetmiyorum" şeklinde cevap vermiş.
حدثنا
عمر بن حفص
قال: حدثنا
أبي قال:
حدثنا الأعمش
قال: سمعت
شقيق بن سلمة
قال:
كنت
عند عبد الله
وأبي موسى،
فقال له أبو
موسى: أرأيت
يا أبا عبد
الرحمن، إذا
أجنب فلم يجد
ماء، كيف
يصنع؟ فقال
عبد الله: لا
يصلي حتى يجد الماء.
فقال أبو
موسى: فكيف
تصنع بقول
عمار، حين قال
له النبي صلى
الله عليه
وسلم: (كان
يكفيك). قال:
ألمم تر عمر
لم يقنع بذلك؟
فقال أبو
موسى: فدعنا
من قول عمار،
كيف تصنع بهذه
الآية؟ فما ردى
عبد الله ما
يقول، فقال:
إنا لو رخصنا
لهم في هذا،
لأوشك إذا برد
على أحدهم
الماء أن يدعه
ويتيمم. فقلت
لشقيق: فإنما
كره عبد الله
لهذا؟ قال:
نعم.
[-346-] A'meş'ten Şakîk İbn Seleme'nin şöyle dediği nakledilmiştir:
"Abdullah ile Ebu Musa'nın yanında idim. (Aralarında şöyle bir diyalog
geçti): Ebu Musa: - Ey Ebu Abdurrahman, sence cünüp olan fakat su bulamayan
adamın ne yapması gerekir?
Abdullah: - Su buluncaya kadar namaz kılmaz.
Ebu Musa - O zaman, Nebi s.a.v.'in 'bu sana yeter' dediği zaman
Ammar'ın söylediği sözü nasıl değerlendiriyorsun?
Abdullah: - Hz. Ömer'in Ammar'ın sözüne ikna olmadığını bilmiyor
musun?
Ebu Musa: - Ammar'ın sözünü bir kenara bırak, peki bu konudaki
âyet karşısında ne yapacaksın?
Abdullah onun âyet-i kerimeyi nasıl yorumladığını anlayamadı. Bu
yüzden şöyle devam etti: Eğer biz, cünüp olanların teyemmüm almalarına müsaade
etsek, birazcık sular soğuyunca insanlar gusül abdesti almayı bırakıp teyemmüm
alırlar.
Şakîk'a 'Abdullah bu gerekçeyle mi, cünüp birinin gusül abdesti
almasına razı olmadı?' diye sordum. O da 'evet' dedi.
AÇIKLAMA: Ammârın sözünü bir
kenara bırak Bu hadise göre, bir delili bırakıp ondan daha açık olan delile
yönelerek ihtilaflı olanı bırakıp herkesçe kabul edilene geçmenin caiz olduğu
anlaşılır. Ayrıca bu rivayette, Hz. Ömer ile İbn Mes'ud'un hilafına cünüp
kimsenin teyemmüm edebileceğine dair delil vardır.
باب:
التيمم ضربة.
8. Teyemmüm Bir Defa Toprağa Dokunarak Alınır
حدثنا
محمد بن سلام
قال: أخبرنا
أبو معاوية، عن
الأعمش، عن
شقيق قال:
كنت
جالسا مع عبد
الله وأبي
موسى
الأشعري، فقال
له أبو موسى:
لو أن رجلا
أجنب، فلم يجد
الماء شهرا،
أما كان يتيمم
ويصلي. فكيف
تصنعون بهذه
الآية في سورة
المائدة: {فلم
تجدوا ماء
فتيمموا
صعيدا طيبا}.
فقال عبد
الله: لو رخص
لهم فيهذا،
لأوشكوا إذا
برد عليهم
الماء أن
يتيمموا
الصعيد. قلت: وإنما
كرههم هذا
لذا؟ قال: نعم.
فقال أبو
موسى: ألم
تسمع قول عمار
لعمر: بعثني
رسول الله في
حاجة، فأجنبت
فلم أجد
الماء، فتمرغت
في الصعيد كما
تمرغ الدابة،
فذكرت ذلك
للنبي صلى
الله عليه
وسلم فقال:
(إنما يكفيك
أن تصنع هكذا).
فضرب بكفه
ضربة على
الأرض، ثم
نفضها، ثم مسح
بها ظهر كفه
بشماله، أو
ظهر شماله
بكفه، ثم مسح
بها وجهه.
فقال عبد
الله: أفلم تر
عمر لم يقنع
بقول عمار.
وزاد
يعلى: عن
الأعمش، عن
شقيق: كنت مع
عبد الله وأبي
وائل، فقال
أبو موسى: ألم
تسمع قول عمار
لعمر: إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بعثني أنا
وأنت،
فأجنبت،
فتمعكت
بالصعيد،
فأتينا رسول الله
صلى الله عليه
وسلم
فأخبرناه،
فقال: (إنما
كان يكفيك
هذا). ومسح
وجهه وكفيه
واحدة.
[-347-] Şakîk'ten şöyle nakledilmiştir: "Abdullah İbn Mes'ud ve Ebu
Musa ile birlikte oturuyordum. (Aralarında şöyle bir diyalog geçti:)
Ebu Musa: -Bir adam cünüp olsa ve bir ay boyunca su bulamasa
teyemmüm yapıp namaz kılabilir mi? Mâide sûresinde yer alan 'eğer su
bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin! [Mâids 6] âyetini nasıl
değerlendiriyorsun?
İbn Mes'ud: - Eğer cünüp olanların teyemmüm yapmasına izin
verilse, sular soğuyunca hemen temiz toprakla teyemmüme yeltenirler.
Ebu Musa: - Bu yüzden mi, buna cevaz vermiyorsunuz?
İbn Mes'ud: - Evet.
Ebu Musa: - Ammar'ın Hz. Ömer'e "Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) bir ihtiyaç için bir yere gönderdi. Bu esnada cünüp oldum. Ama su
bulamadım. Bunun üzerine temiz toprakta, hayvanların debelendiği gibi
debelendim. Daha sonra bu olayı Nebi s.a.v.'e anlattım. Bunun üzerine 'Şöyle
yapman sana yeterdi' dedi ve avuç içini bir kez toprağa vurdu, sonra ellerini
silkeledi. Daha sonra sol eliyle sağ elinin üst kısmını veya sağ eli ile sol
elinin üst kısmını meshetti. En sonunda ise yüzünü meshetti" dediğini
duymadın mı?
İbn Mes'ud: - Hz. Ömer'in onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor
musun?"
Ya'la, bu hadisi A'meş ve Şakîk kanalıyla şu İlaveyle birlikte
rivayet etmiştir:
'Abdullah ve Ebu Musa ile birlikte idim. Ebu Musa ona şöyle sordu:
Ammar'ın Hz. Ömer'e 'Rasûlullah beni ve seni bir sefere göndermişti. Ben cünüp
olmuştum. Bunun üzerine toprakta debelenmiştim. Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e gelip bunu haber vermiştik. O da:
'Sana şu yeter' deyip
yüzünü ve ellerinin bilekten aşağı kısmını meshetmişti' dediğini bilmiyor
musun?"
AÇIKLAMA: (Mâide sûresinde
yer alan 'eğer su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin! [Mâide 6]
âyetini nasıl değerlendiriyorsun?) Ebu Musa burada Mâide suresindeki âyeti
zikretmiştir. Çünkü bu âyet cünüp kimsenin teyemmüm almasının dinen meşru kabul
edildiği konusunda en-Nisa süresindeki âyetten daha açıktır. Çünkü bu âyette
daha önce abdestin hükmü geçmektedir. Bu konuda eî-Hattâbî ve daha başkaları
şöyle demiştir: "Bu hadise göre Abdullah İbn Mes'ud, el-Mâide süresindeki
âyette geçen 'mülâmese'yİ 'cima' olarak anlamaktadır. Bundan dolayı, Ebu
Musa'nın deliline karşılık vermemiştir. Aksi takdirde 'burada mülameseden
maksat, tenlerin birbirine dokunmasidır' diye cevap verirdi. Böylece teyemmümü
abdestin alternatifi olarak kabul etti. Bu da, teyemmümün guslün yerine geçmesini
gerektirmez."
(sonra sol eliyle sağ elinin üst kısmını veya sağ eli ile sol
elinin üst kısmını meshetti) Bu hadis, teyemmümde toprağa bir defa dokunma ile
yetinileceğine delil teşkil eder. İbnu'l-Münzir cumhurun bu görüşte olduğunu
nakleder. Kendisi de, bunu tercih etmiştir. Aynı zamanda hadisin bu kısmı,
teyemmümde sıraya riayetin şart olmadığını gösterir.
(Hz. Ömer'in onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor musun?) Hz.
Ömer, Ammar'ın sözüne ikna olmamıştı. Çünkü, Ammar, aynı olayda onunla birlikte
olduğunu söylemişti. Oysa Hz. Ömer, böyle bir şey hatırlamıyordu. Bu yüzden
İmam Müslim'in rivayetinde ona 'Allah'tan kork, Ey Ammârl' diyerek tepki göstermişti.
Bunun üzerine Ammar, 'İstersen bu olaydan bahsetmeyeyim' demişti. Hz. Ömer de,
'Seni kendi haline bırakıyorum' diye karşılık vermişti. İmam Nevevî bu konuda
şunları söylemiştir: "Hz. Ömer Ammar'a Allah'tan kork, ey Ammar' demekle,
aslında şunu kasdetmiştir: Anlattığın bu olay hakkında Allah'tan korkup
meseleyi iyice araştır. Belki de sen, bu olayı unuttun veya karıştırıyorsun.
Elbette ben seninle birlikteydim. Ama böyle bir şey hatırlamıyorum. Ammar'ın
sözü ise şu anlama gelir: 'Eğer maslahat gereği bu olayı anlatmamam anlatmamdan
daha uygunsa, sana tabî olurum ve bu olayı anlatmaktan vazgeçerim. Zira ben
tebliğ ettim. Artık üzerimde bir sorumluluk yok.' Hz. Ömer'in 'seni kendi
haline bırakıyoruz' demesi ise şu manaya gelir: Benim bu olayı hatırlamamam,
bu olayın gerçekleşmediği anlamına gelmez. Dolayısıyla, senin bu olayı
anlatmana engel olmaya hakkım yok."
حدثنا
عبدان قال:
أخبرنا عبد
الله قال:
أخبرنا عوف،
عن أبي رجاء
قال: حدثنا
عمران بن حصين
الخزاعي: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم رأى رجلا
معتزلا، لم
يصل في القوم،
فقال: (يا
فلان، ما منعك
أن تصلي في
القوم). فقال:
يا رسول الله،
أصابتني
جنابة ولا
ماء، قال:
(عليك
بالصعيد،
فإنه يكفيك
[-348-] İmrân İbn Husayn el-Huzâî'den şöyle nakledilmiştir: "Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cemaatle birlikte namaz kılmayıp bir köşede
yalnız başına olan bir adam gördü. Ona:
'Cemaatle namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir?' diye sordu. Adam, 'Ey
Allah'ın elçisi, cünüp oldum, su da yok' diye cevap verdi. Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "O zaman toprakla teyemmüm
al! Zira bu sana yeter."
TEYEMMÜM BÖLÜMÜ BİTTİ.
SALAT BÖLÜMÜ BİR SONRAKİ SAYFADA