باب:
المسلم من سلم
المسلمون من
لسانه ويده.
4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu
Kişidir
حدثنا
آدم بن أبي
أياس قال:
حدثنا شعبة،
عن عبد الله
بن أبي السفر
وإسماعيل، عن
الشعبي، عن
عبد الله بن
عمرو رضي الله
عنهما، عن النبي
صلى الله عليه
وسلم قال : (المسلم
من سلم
المسلمون من
لسانه ويده،
والمهاجر من
هجر ما نهى
الله عنه).قال
أبو عبد الله:
وقال معاوية:
حدثنا داود، عن
عامر قال:
سمعت عبد الله
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم. وقال
عبد الأعلى:
عن داود عن
عامر عن عبد
الله عن النبي
صلى الله عليه
وسلم.
[-10-] Abdullah bin Amr bin As r.a. Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi
ve sellem buyurdu ki: Müslüman, dilinden, elinden müslümanlar selamette kalan
kimsedir. Muhacir de Allâh`ın nehyettiğini terkedendir.
Tekrarı: 6484
AÇIKLAMA: Hattabî bu hadiste
şunun kasdedildiğini söylemiştir: Müslümanların en üstünü, Allah'ın haklarını
yerine getirmesinin yanında Müslümanların haklarını da yerine getiren kişidir.
Bu hadisteki "Müslümanlar" ifadesi yaygın durumu İfade
etmek için söylenmiştir. Çünkü bir müslümanın, Müslüman kardeşine eziyet
etmemesi daha öncelikli bir durumdur. Ayrıca kâfirler, içlerinde dokunulmazlığı
hak edenler bulunsa bile, potansiyel olarak kendileri ile savaşılması muhtemel
kişilerdir. Hadiste dil zikredilmiştir, çünkü dil insanın içindekileri ifade
etmesine yarayan organdır. El de insanın fiillerinin çoğunluğunu
gerçekleştirdiği organdır. Hadis, ele göre dil açısından daha geneldir. Çünkü
dil ile geçmiş insanlar, şu an yaşayanlar ve ileride gelecek olanlar hakkında
konuşmak mümkündür, el ise böyle değildir. Evet el, yazı yazmak suretiyle bu
açıdan dile ortak olabilir. Elin de bu konudaki etkisi gerçekten pek büyüktür.
Had ve tazir cezasını hak eden müslümana bu cezaları elle
uygulamak hadisten istisna edilir.
Hadiste "söz" değil de "dil" denilmesinde
bir nükte vardır. Çünkü dalga geçmek için karşıdakine dilini çıkaran da bu
hadisin kapsamına girer. Organlar içinden sadece elin zikredilmesinde de bir
nükte vardır. Çünkü bunun kapsamına başkasının hakkına el koymak şeklinde,
manevî el koyma durumu da girer.
HİCRET
Hicret, zahirî ve bâtını olmak üzere iki türlüdür. Bâtınî
hicret, nefsin ve şeytanın teşvik ettiği kötülükleri terk etmektir. Zahirî
hicret ise dinini fitnelerden korumaktır. Bu hadisle sanki muhacirlere hitap
edilerek, dinin emir ve yasaklarına uymadıkça yalnızca ülkelerini terk etmeye
güvenmemeleri söylenmektedir.
Bu hadisin Mekke'nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle,
buna ulaşamayanların gönlünü hoş tutmak için söylenmiş olması da mümkündür.
Gerçek hicret Allah'ın yasak ettiğini terk edenler için de söz konusudur.
Dolayısıyla Hz. Peygamber'in bu sözleri pek çok hikmet ve hüküm içermektedir.