MERDUD ŞAZ - ŞAZ
MERDUD
ŞAZ – ŞUZUZ:
Kelime olarak birinci ve
ikinci bablardan çekimi yapılan ve bir grubun içinden ayrılıp kendi başına bir
yol tutmak anlamını veren “şezze” kök fiilinden ismi fail ölçüsünde gelir. Aynı
fiilin masdarı olan suzûz ile birlikte aynı yerde kullanılır.
Istılahta şâz,
genellikle umumî hükümlerden veya küllî kaidelerden hariç ve tek başına kalana
denir. Hadis ıstılahı olarak ise ravinin
muhalefetinden doğan bir zayıf hadis çeşididir. Hadis Usulü alimleri tarafından
az da olsa değişik şekillerde tarif edilmiştir.
İmam Şâfi'î'ye göre söz
güvenilir bir ravinin rivayet edip de başkalarının etmediği hadis değil;
güvenilir bir ravinin başkalarının rivayetine aykırı olarak rivayet ettiği
hadistir. İmam Şafii'nin bu şaz
tarifinde esas unsur, muhalefettir. Bununla birlikte başkalarının rivayetine
aykırı rivayette bulunan ravinin sika veya zayıf olduğu belirtilmemiştir.
el-Hâkim ise şâz hadisi
güvenilir ravilerden birinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif
etmiştir. Ebu Ya'la el-Halîli de ona
yakın bir tarif naklederek şöyle demiştir: “Hadis alimleri şaz hadisin ister
sika olsun, ister olmasın, ravisinin bu isnadla diğer ravilerden ayrıldığı
hadis olduğunda birleşmişlerdir.”
el-Hakim'in verdiği şâz tarifi ile Ebu Ya'lâ el-Halîli'nin ondan pek de
farklı olmayan tarifi birlikte göz önüne alınırsa denilebilir ki, şâz, bir
ravinin münferid olarak rivayet ettiği hadistir. Bu tarif pek tutulmamıştır:
zira tek isnadla gelen pek çok hadis vardır ki, sahihtir. Misal vermek
gerekirse,
حدثنا محمد
بن المثنى
حدثنا عبد
الوهاب الثقفي
عن يحيى بن
سعيد عن محمد
بن إبراهيم عن
علقمة بن وقاص
الليثي عن عمر
بن الخطاب قال
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم إنما
الأعمال
بالنية وإنما
لامرئ ما نوى
فمن كانت
هجرته إلى
الله وإلى
رسوله فهجرته
إلى الله
ورسوله ومن
كانت هجرته
إلى دنيا
يصيبها أو
امرأة
يتزوجها
فهجرته إلى ما
هاجر إليه
‘’..Ameller niyetlere
göredir………’’ hadisi verilebilir. Bu hadis ilk dört ravisinin teferrütleri
yüzünden garibdir. Gerçekten Hz. Ömer Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayette tek
kalmıştır. Hz. Ömer'den Alkame b. Vakkâs el-Leysî tek kalmıştır. Aynı şekilde
Muhammed b. İbrahim Alkame'den; Yahya b. Sa'id de Muhammed b. İbrahim'den rivayette
tek kalmışlardır. Ancak garib olmasına rağmen sahihtir. Halbuki şâzzı bütün
alimler zayıf hadisler arasında saymışlardır. Şu hale göre şazz'ın sika olsun
veya olmasın rivayette tek başına kalan ravinin rivayetinden ayrı olması
gerekir. Nitekim İbnus-Salâh, şâzzın bu tariflerden farklı olduğuna işaret
ettikten sonra şunları söylemiştir. “Ravi rivayetinde teferrüd ettiği takdirde
bakılır. Eğer tek başına rivayet ettiği hadis, o hadisi rivayetinde kendisinden
hıfz ve zabt yönünden daha üstün bir başka ravinin rivayetine muhalif ise
rivayetinde tek kalanın hadisi merdud şazdır. Eğer başkasının rivayetine aykırı
bir tarafı yoksa o zaman aykırı rivayeti, kendisinden başka rivayet eden
olmamıştır demektir. O takdirde de rivayetinde tek kalan raviye bakılır, bu
ravi, o hadisi rivayetinin dışında adaletli, hıfz ve itkan bakımından güvenilir
biri ise rivayetinde yalnız kalmış olması kadih illet olarak alınamaz (hadisi
kabul edilir). Ne var ki, bu ravi hıfz ve itkan bakımından güvenilen bir kimse
değilse o zaman hadisi sahih olmaktan çıkar.”
İbnu's-Salâh'ın bu
sözlerinden anlaşıldığı gibi, bir hadise şâz denilebilmesi için sadece
ravisinin rivayetinde tek kalması yeterli değildir. Aynı zamanda daha güvenilir
bir ravinin rivayetine aykırı olması gerekir. Şayet muhalefet yoksa hadis ayrı
bir rivayet olarak kalır. Ona şâz denilmez.
İbn Hacer'e gelince ona
göre, bir ravinin hadisine ya zabt fazlalığı yahut adet çokluğu, yahutta diğer
tercih sebeplerinden biri dolayısivle kendisinden daha üstün bir ravi yönünden
muhalefet vaki olursa, daha üstün olduğundan tercih edilene mahfuz, diğerine
yani terk edilene şâz denir. Şu hale göre netice olarak şâz, güvenilir bir
ravinin gerek zabt fazlalığı, gerekse diğer ravilerde aranan husulara
itibariyle kendisinden daha üstün bir raviye aykırı olarak ve tek başına
naklettiği hadistir. Şu hadis misalini teşkil eder. Ebu Davud, Tirmizî ve İbn
Mâce Sufyân b. Uyeyne tarikından şöyle bir hadis rivayet etmişlerdir:
“Hz. Peygamber (s.a.s)
zamanında bir adam vefat etti. Arkasında mirasçı olacak kimse bırakmadı.
Yalnızca azad ettiği bir kölesi vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) adamın mirasını o
köleye verdi.”
Hammâd b. Zeyd, bu
hadisi sahabî ravisi İbn Abbâs'ı zikretmeksizin mürsel olarak rivayet etmiştir.
Hammâd, sika bir ravidir. Bu rivayetiyle kendisi gibi sika olanlara muhalefet
etmiştir. Böylece Hammâd’ın rivayeti şâz, Sufyân tarikından geleni ise mahfuz
olmuştur.
Metinde aykırılığa ise
şu hadis misal verilebilir. Müslim'in Nubeyşe el Huzelî'den rivayetine göre Hz.
Peygamber (s.a.s) buyurmuşlardır ki, “Teşrik günleri yeme-içme günleridir.”
Hadis bu şekilde sahih olarak rivayet edildiği halde Musa b. Uley b. Rabâh -
Babası - Ukbe b. Amr isnadıyla şöyle rivayet etmiştir:
“Arefe ve teşrik günleri
yeme-içme günleridir.” Musa b. Uleyy'in bu şekildeki rivayeti şazdır.
Abdulvâhid b. Ziyâd, el-A’meş - Ebû Salih - Ebu Hureyre isnadıyla şöyle bir
hadis rivayet etmiştir:
“Biriniz sabah namazının
iki rekat (sünnet)ini kılınca sağ yanı üzerine uzanıversin.” Abdulvâhid bu hadisi
merfu olarak rivayet etmiştir. Halbuki birçok sika ravi tarafından Hz.
Peygamber (s.a.s)'in bir davranışı, başka deyişle fiilî sünnet olarak
nakledilmiştir. Bu durumda asıl rivayet “Hz. Peygamber sabahın iki rekat
(sünnet)ini kıldıktan sonra sağ yanları üzerine uzanırlardı” şeklinde iken
Abdulvâhid tarafından değiştirilmiş ve sika ravilerin rivayetlerine aykin
düştüğünden şâz olmuştur.
Şâz hadisler zayıf
hadisler olduklarından merdûd sayılmışlardır. Bu bakımdan dinî meselelerde
hüccet olamazlar. Bir başka deyişle, Şâz hadisle amel edilmez. Karşılığı olan
mahfuzla edilir.
Ayrıca bakınız: