FAİZ  الرِّبَا

 

Zina’dan da içki’den de daha büyük bir günah olduğu halde insanlar kolayca ve yaygın bir şekilde bu suçu işlemekte.

 

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Faiz, yetmiş çeşit günahtır. Bunların en hafifi, erkeğin kendi anası ile zina etmesi (veya evlenmesi) günahı kadardır.» İbn Mace 2274

 

Abdullah bin Mes’ud (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), faiz yiyene ve yedirene faizli muamelelerin şâhidlerine ve katibine la'net etmiştir.” (Tirmizi 1206)

 

 

KURTUBİ DE FAİZ:

 

Bakara 275- 279: 275. Riba yiyenler kabirlerinden ancak kendilerine çarpmaktan dolayı şeytanın, sar'aya düşürdüğü kimse gibi kalkarlar. Bu onların: "Alışveriş de ancak riba gibidir" demelerindendir. Halbuki Allah alışverişi helal, ribayı haram kılmıştır. Bundan böyle her kime Rabbinden bir öğüt gelir de vazgeçerse geçen onundur. İşi de Allah'a kalmıştır. Kim de tekrar dönerse onlar da ateşliklerdir. Orada ebedi kalıcıdırlar. 276. Allah ribayı yok eder, sadakaları ise artırır. Allah, çok nankör ve günahkar hiçbir kimseyi sevmez. 277. Şüphesiz iman edip de salih amel işleyenlerı namazı dosdoğru kılanlar, bir de zekatı veren kimselerin Rableri katında ecirleri vardır. Onlar için hiçbir korku da yoktur, onlar üzülecek de değillerdir. 278. Ey iman edenler, Allah'tan korkun, faizden kalanı da bırakın; eğer mü'minler iseniz. 279. Şayet yapmazsanız Allah ve Resulü tarafından size karşı savaş açıldığını bilin; eğer tevbe ederseniz sermayeleriniz sizindir. Ne zulm ediniz, ne de zulme uğrayınız. [Tefsiri]

 

Al-i İmran 130-132: 130. Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah'tan korkun ki felah bulasınız. 131- Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten sakınınız. 132- Allah'a ve resul'e itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.[Tefsiri]

 

 

MÜSLİM ŞERHİNDE NEVEVİ:

 

Riba'nın sonundaki elif maksur bir elifdir. "raba-yerbo." kökünden gelir ve (mazi kipinin) sonu elif ile yazılır. Bunun tesniyesi (ikili) "ribevani" diye gelir. Kufeliler ise baş tarafındaki kesre sebebi ile ye ile yazılmasını da tesniye yapılmasını da caiz kabul etmiş olmakla birlikte Basra'lılar onların hatalı olduğunu söylemişlerdir.

 

İlim adamları ise, Mushaf'da bu kelimeyi vav ile yazmışlardır, demişlerdir. Ferra, dedi ki: Bu kelimeyi vav ile yazmalarının sebebi Hicazlıların hattı Hire'lilerden öğrenmiş olmalarıdır. Onların söyleyişlerinde ise bu kelime vav ile yazılır. Böylelikle kendi söyleyişlerine göre Hicazlılara yazma şekillerini öğretmişlerdir. Nitekim Ebu Simak el-Adev! de bunu vav ile okumuş, Hamza ve Kisa! ise re harfi kesreli olduğundan ötürü imaleli, diğerleri ise ye harfi fethalı olduğundan ötürü tefhim ile okumuşlardır. Bununla birlikte bunu elif, vav ve ye ile yazmak caizdir.

 

Dil bilginleri der ki: Mim harfi ile ve medli olarak "rima" de "riba" ile aynı şeydir. Re harfi ötreli olarak "rubye" de aynı şeydir. Şeddesiz olarak "rubye" bu kelimenin bir söyleyiş çeşididir.

 

"Riba"nın asıl anlamı artıştır. Bir şeyin artışını anlatmak üzere "raba yerbu" denilir. Erba ve erma ise riba işlemi (faizli işlem) yaptı, demektir.

 

Müslümanlar ribanın tarifi ve fer'i meselelerinin hükmü hususunda farklı kanaatlere sahip olsalar bile genel olarak riba'nın (faizin) haram olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Yüce Allah da: "Allah alışverişi helal faizi haram kılmıştır" buyurmaktadır.

 

Bu husustaki hadis-i şerifler de pek çoktur ve meşhurdur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu babta yer alan hadislerde ribanın şu altı şeyde haram olduğunu açıkça ifade etmiştir: Altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz.

 

Zahiri mezhebi alimleri kıyası kabul etmemek şeklindeki asıl ilkelerine binaen, bu altı hususun dışında faizin sözkonusu olmadığını söylemişlerdir.

 

Onların dışındaki bütün ilim adamları ise faizin bu altı türe özel olmadığını aksine onlar ile aynı ortak anlama sahip diğer hususlar hakkında da sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Bu ortak husus ise bunlar ile diğerleri arasındaki ortak illettir. Bununla birlikte bu altı türde faizin haram kılınma sebebini teşkil eden illetin ne olduğu hususunda da ihtilaf etmişlerdir.

 

Şafii, dedi ki: Altın ve gümüşte illet her ikisinin değer türü olmalarından dolayıdır. Dolayısı ile bu ikisi hakkında sözkonusu olan faiz illeti bunların dışında kalan, tartılarak alınıp satılan şeylere ve daha başka türlere aralarında illet ortaklığı bulunmadığından dolayı geçmez. Geri kalan diğer dört türde illet ise bunların yenilebilir olmasıdır. Bu sebeple faiz hükmü bunları aşarak yenilebilir her bir şeyi kapsar.

 

İmam Malik altın ve gümüş hakkında Şafii (radıyallahu anh) gibi demiştir. Diğer dört tür hakkında ise bunların illeti gıda olarak kullanılmak üzere saklanabilmeleri ve gıda olmaya elverişli oluşlarıdır demiştir. Bu sebeple o bu hükmün kuru üzüm hakkında da geçerli olduğunu kabul etmiştir. Çünkü kuru üzüm de temr (denilen kuru hurma) gibidir. Ayrıca buğday ve arpaya benzer kabul ettiğinden ötürü fasulye ve mercimek gibi yiyeceklere de bu hükmü şamil kabul etmiştir.

 

Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Altın ve gümüşte illet vezn (tartı) diğer dördünde illet ise keyl (ölçek ve kile) dir. Bu sebeple bu haramlık hükmü bakır, demir ve bunların dışında tartı ile satılan her bir şeyi, kireç ve darı gibi ölçek ile satılan ölçülebilir her bir şeyi kapsar.

Said b. el-Müseyyeb, Ahmed, ve kadim (eski) görüşünde Şafii, illet bu dört türde yenilebilir ve tartılabilir yahut yenilebilir ve kile ile ölçülebilir şeklinde iki şartın bir arada bulunmasıdır demişlerdir. Buna göre karpuz, ayva ve buna benzer kile ile ölçülmeyen ve tartılmayan yiyeceklerde faiz olmaz.

 

İlim adamları illetleri itibari ile ortak olmayan ribevi denilen faizin cereyan ettiği bir malı bir başka ribevi mal ile fazlalıklı ve vadeli olarak satmanın caiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Altının buğday ile, gümüşü n arpa ve daha başka kile ile ölçülen bir tür ile satılması buna örnektir.

 

Diğer taraftan ribevi olan bir malın kendi türünden bir başka mal ile bedellerden birisinin vadeli olması şartı ile satılmasının caiz olmadığını, aynı şekilde kendi türü ile peşin fakat bedellerden birisinin diğerinden fazla olmasının da satılmasının caiz olmayacağını icma ile kabul etmişlerdir. Altının altın la bu şekilde satılması gibi. Ayrıca ribevi bir malı kendi türü ile yahut da altın ve gümüşte buğday ve arpada olduğu gibi illetleri ortak olan kendi türünden başkası ile satması halinde herkes satın aldığını kabzetmeden önce ayrılmanın da caiz olmadığını, cinslerin (türlerin) farklı olması halinde elden ele (peşin) olmakla birlikte fazlalık da caiz değildir. Bir kile buğdayın iki kile arpaya satılması gibi.

 

Bütün bu hususlar hakkında yüce Allah'ın izni ile İbn Abbas'dan zikredeceğimiz faizin nesie faizi (denilen vadeli faiz işlemi) hakkında olduğunu söylediği görüşü dışında, hiçbir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

 

İlim adamları der ki: Altın, altın ile yahut gümüş, gümüş ile satılacak olursa buna "muratala" denilir. Altın gümüş ile satılacak olursa buna da sarf adı verilir. Çünkü böylelikle fazlalığın caiz olduğu, kabzetmeden önce ayrılmanın ve vadenin caiz olması gibi satışların gerekleri olan hükümlerin dışına çıkartılması (sarf edilmesi) dolayısı ile bu isim verilmiştir. Altın ve gümüşün tartılırken çıkardıkları ses (sarif)den dolayı bu işleme bu ismin verildiği de söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

 

BUHARİ’DE