ZADU’L-MEAD

ALTINCI KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.)

VERDİĞİ HÜKÜMLER, EVLİLİK, ALIM-SATIM

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

D) RADA (SÜT HARAMLIĞI)

 

(Süt emme, süt sebebiyle haram olup olmayan şeyler, haram kılacak miktarı, büyük kimseyi emzirme durumu ve bunun bir etkisinin olup olmayacağı konulannda Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hükmü:)

 

1- Süt Emmenin Sonuçları

2- Süt Baba (Leben-i Fahl)

3- Süt Dede, Süt Dayı ve Teyze

4- Evlenmeyi Haram Kılan Emmenin Sayısı ve Niteliği

5- Evlenmeyi Haram Kılan Emmenin Yaşı

 

1- Süt Emmenin Sonuçları:

 

Sahihayn'da Hz. Aişe hadisinde Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar: "Şüphesiz süt emme, doğurmanın haram kıldığı şeyleri haram lalar."

 

Yine Sahihayn'da İbn Abbas hadisinde rivaıyet edilir: Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Hamza'nın kızı ile evlenmesi istenilir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O bana helal olmaz, o benim süt kardeşimin kızıdır. Rahim sebebi ile haram olanlar, süt emme sebebiyle de haram olurlar." buyurur.

 

Yine Sahihayn'da, Efendimiz Hz. Aişe validemize: " Ebu'l-Kuays'ın kardeşi Eflah'a (yanına girmesi için) izin ver; çünkü o senin amcandır; buyurmuştur. Ebul-Kuays'ın hanımı Aişe validemizi emzirmişti.

 

İbn Abbas da aynı şekilde cevap vermiş ve: "(Bir adamın) iki cariyesi (veya hanımı) vardır. Bunlardan birisi bir erkek çocuğunu diğeri de bir kız çocuğunu emzirmiştir. Erkek çocuğu kız çocuğu ile evlenebilir mi?" şeklinde sorulan bir soruya: " Hayır, aşılama aynıdır." demiştir.

 

Müslim Sahih'inde , Hz. Aişe hadisinde , Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir emme (massa, sorma) iki emme haram kılmaz." buyurduğunu rivayet eder.

 

Başka bir rivayeti de: "Bir ya da iki defa ağzına memeyi verme (ünlace) süt haramlığı doğurmaz." şeklindedir.

 

Yine Müslim'in başka bir lafzında: Bir adam: "Ya Rasulallah! Bir defa emme süt haramlığı doğurur mu?" diye sorar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Hayır!" buyurur.

 

Yine Müslim'in Sahih'inde sabit olduğuna göre Hz. Aişe validemiz: "Bilinen on defa emzirme süt haramlığı isbat eder." ayeti, indirilen Kur'an meyanında idi; sonra bu adet beş malum emme ile neshedildi; hatta Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu on sayısı Kur'an meyanında okunurken vefat efti." demiştir.

 

Sahihayn'da Hz. Aişe hadisinde: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." buyurulmuştur.

 

Tirmizi'nin Cami'inde ise Ümmü Seleme validemizden Hz. Peygamber'in (s.a.}: "Süt; ancak henüz çocuk sütten kesilmeden, memede iken bağırsaklara ulaşması ve onu doyurması durumunda haram kılıcı olur." buyurduğu rivayet edilmiştir.

 

Darakutni'nin Sünen'inde sahih isnadla, merfu olarak İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilir: "Süt emme (konusunda muteber olan), ancak iki yıl içerisinde olandır."

 

Ebu Davud'un Sünen'inde, merfu olarak İbn Mes'ud'dan: "Süt emmeden, ancak et bitirip, kemikleri geliştiren (süt emme çağında olan) kısmı, harambk hükmü doğurur." buyurulduğu rivayet edilir.

 

Sahih-i Müslim'de sabit olduğu üzere Hz. Aişe validemiz şöyle anlatır: Sehle bt. Süheyl Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ya Rasulallah! Ben Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'in yanıma girmesinden Ebu Huzeyfe'nin yüzünde hoşnudsuzluk görüyorum." dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): " Onu emzir, ona haram olursun." buyurdu.

 

Müslim'in başka bir rivayetinde, yine Aişe validemizden, şöyle ifade edilir: Sehle bt. Süheyl, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ya Rasulallah! Ben Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'in yanıma girmesinden Ebu Huzeyfe'nin yüzünde hoşnudsuzluk görüyorum." dedi.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:"Onu emzir!" buyurdu. Sehle: "Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emzirebilirim? dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gülümsedi ve: "Onun koskoca adam olduğunu biliyorum." cevabını verdi.

 

Müslim'in başka bir rivayetinde şöyle ifade edilir: Ümmü Seleme, Hz. Aişe'ye dedi ki: "Kendi yanıma girmesini istemediğim c sabii-i murahik (buluğ çağına yaklaşan çocuk) senin yanına giriyor." Hz. Aişe şu cevabı verdi:

 

"Senin için Rasulullah'da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) örnek yok mudur? Ebu Huzeyfe'nin karısı: "Ya Rasulallah! Salim artık adam olduğu halde yanıma girmeye devam ediyor. Ebu Huzeyfe'nin nefsinde bundan bir hoşnudsuzluk var." dedi de, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Onu emzir ki. yanına girebilsin!" buyurdu.''

 

Ebu Davud, bu olayı bütün akışı ile birlikte Sünen'inde uzunca nakletmiştir: Zühri - Urve - Aişe ve Ümmü Seleme senediyle rivayet ettiği bu hadiste şöyle anlatılır: Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia b. Abdüşşems, Salim'i evlatlık edinmişti. Onu, kardeşinin kızı Hind bt. el-Velid b. Utbe ile evlendirmişti. Salim Ensar'dan bir kadının azadlısı idi. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Zeyd'i evlatlık edinmişti. Cahiliyye döneminde, bir kimse evlatlık edinilirse, o babalığının adı ile çağırılır ve onun varisi olurdu. Bu uygulama: "Evlatlıkları babalarına nisbet edin, bu Allah katında en doğru olandır. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o takdirde onları din kardeşi ve dostlarınız olarak kabul edin."[Ahzab, 5] ayeti ininceye kadar böyle devam etti. Ayet inince de artık onlar, asıl babalarına nisbet edildiler. Babalan bilinmeyenler, din kardeşi ve dost (mevla) oluyordu. (Bu sırada) Sehle bt. Süheyl b. Amr el-Kureşi el-Amiri geldi. Bu kadın Ebu Huzeyfe'nin hanımı idi. Hz. Peygamber'e: "Ya Rasulallah! Biz Salim'i kendi çocuğumuz olarak görüyorduk. Ben ve Ebu Huzeyfe ile aynı evde beraber barınırdı. Üstüm başım açık olduğu zaman beni gördüğü olurdu. Şimdi ise Allah evlatlıklar halikında bildiğiniz hükmü indirdi. Bu durumda onun hakkında ne buyurursunuz? dedi.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu emzir!" buyurdu. Bunun üzerine o da onu beş defa emzirdi; (Salim artık onun) süt oğlu mevkiinde olmuştu.

 

Hz. Aişe de aynı şekilde hareket eder; kendisini görmesini, yanına girip çıkmasını istediği kimseler olduğunda, onlar büyük de olsalar, erkek ve kızkardeşlerinin kızlarına (yeğenlerine) onları beş kez emzirmelerini emreder, sonra da artık o kimse huzuruna girerdi.

 

Ümmü Seleme ve Hz. Peygamberin diğer zevceleri , beşikte iken olmadıkça, bu tür bir emzirme ile hiçbir kimsenin huzurlarına girmelerine izin vermemişlerdir. Onlar, Hz. Aişe'ye:"Vallahi! Bilmiyoruz. Belki de o, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından herkese değil de sadece Salim'e verilmiş bir ruhsattı." demişlerdir.''

 

Sabit olan bu hadisler, çeşitli hükümler içermektedir; bunlardan bir kısmı arasında ümmet içerisinde ittifak bulunmaktadır, bazıları ise tartışmalıdır:

 

Birinci hüküm: Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "Süt emme, doğurmanın (nesebin) haram kıldığı şeyleri haram kılar." sözüdür. Bu hüküm hakkında ümmet içerisinde ittifak vardır. Hatta, "Nass üzerine ziyade nesihtir; Kur'an ise sünnetle neshedilemez." diyenler dahi bu görüşe katılmaktadırlar. Çünkü bunlar, her ne kadar Kur'an'ın getirdiğine ziyadelik de olsa buna nesih ismini verse de vermese de bu hükmün kabulüne mecbur kalmışlardır. Nitekim, bu kimseler, bir kadının üzerine halası ya da teyzesinin nikahlanmasmın haram olacağım, nass üzerine ziyade olmasına rağmen kabul etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

 

Bu ve leben-i fahlin haramlığına dair olan Ebu'l-Kuays hadisi; emziren kadınla, sütün sahibi kocanın, çocuğun süt anne ve babası; emenin de onların çocuğu olduklarına delalet etmektedir. Böylece haramlık bu üç açıdan yayılmaktadır: Aşağı doğru süt çocuğunun çocukları, süt anne ve babanın çocukları olmakta; süt anne ve babadan her birisinin müştereken ya da bir başka eşlerinden olan çocukları, süt çocuğun, üç cihetten(yani anne baba bir, anne bir, baba bir) erkek ve kız kardeşleri olmaktadır. Anne babadan müştereken olan çocukları, anne baba bir erkek ve kız kardeşleri olur. Kocanın bir başka hanımından olan çocukları, baba bir erkek ve kız kardeşleri olur. Süt emziren kadının başka kocasından olan çocukları, anne bir erkek ve kız kardeşleri olur. Süt emziren kadının babalan ve anneleri, çocuğun dede ve nineleri olur. Kadının erkek ve kız kardeşleri, çocuğun dayı ve teyzeleri olur. Süt sahibi kocanın kardeşleri ve kız kardeşleri çocuğun amca ve halaları olur. Süt emme haramlığı sadece bu üç cihetten yayılır.

 

Süt haramlığı, süt emen çocuğun kendi derecesinde olan erkek ve kız kardeşlerine sirayet etmez; dolayısıyla, süt emen çocuğun kardeşi, çocuğu emziren kadınla, veya onun kızlan ya da anneleri ile evlenebilir. Yine süt emen çocuğun kız kardeşi ile, süt sahibi koca veya onun babası ya da çocukları evlenebilir. Süt haramlığı aynı şekilde süt emen çocuğun babalan, anneleri ve onların derecelerinde olan amcaları, halalan, dayılan ve teyzeleri gibi kendisinden daha üstte olan dereceye de sirayet etmez. Dolayısıyla, süt emen çocuğun neseben baba ve dedeleri olan kimseler, süt anne ile veya süt annenin anneleri, kız kardeşleri ve kızlan ile evlenebilirler. Yine bunlar, süt sahibi kocanın anneleri, kız kardeşleri ve kızları ile evlenebilirler. Zira bunun neseb yönünden benzeri de helal olmaktadır; baba bir kardeş, anne bir erkek kardeşinin kız kardeşi ile evlenebilmektedir. Yine anne bir erkek kardeş, baba bir erkek kardeşinin kız kardeşi ile evlenebilmektedir. Aynı şekilde , kişi neseben oğlunun annesi ve annesinin kız kardeşi ile nikahlı olabilmektedir. Ancak neseben oğlunun annesinin annesi ile kızı sıhriyet yolu ile harara bulunmaktadır.

 

Sıhriyet yolu ile haram olanlar, süt sebebi ile de naram olur mu? Mesela, kişi üzerine karisinin süt annesi, süt kızı; süt oğlunun karısı ile evlenmesi veya iki süt kızkardeş ya bir kadınla süt teyzesi ya da süt halasının aynı nikahta toplanması helal olur mu? Bunlan, dört imam ve onların tabileri haram kılmışlardır. Bu konuda Şeyhimiz (İbn Teymiye) tevakkuf etmiş ve: "Eğer bir kimse haram olmayacağı görüşünü ileri sürmüşse, o daha güçlüdür." demiştir.

 

Haram kılanlar şöyle demektedirler: Bunun haramlığı Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Neseb yolu İle haram olanlar, süt emme yolu ile de haram olurlar." sözleri içerisine girmektedir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt emmeyi neseb yerine koymuş ve onları birbirine benzetmiştir. Böylece süt çocuğun ve süt babanın, neseben olan çocuk ve baba yerine konulduğu sabit olmuştur. Neseb yolu ile haramlığı sabit olanlar, süt emme sebebiyle de haram olmaktadır. Nesebten olan babanın ve oğulun annesi, hanımın annesi ve kızı haram olduğuna göre, bunlar süt emme yolu ile de haram olacaktır. Neseb yolu ile iki kız kardeşin aynı nikah altında toplanması haram olduğuna göre, iki süt kız kardeşin aynı nikahta toplanılması da haram olacaktır. Bunlar, haramlığına dair getirilen delillerdir.

 

Şeyhülislam (İbn Teymiye) ise şöyle der: "Yüce Allah neseb sebebiyle yedi, sıhriyet sebebiyle de yedi kadım haram kılmıştır," İbn Abbas da böyle demiştir. Malumdur ki, süt yolu ile haramlık sıhriyet diye isimlendirilmez, sütten sadece neseben 'haram olanlar haram olur. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) " Doğum yolu ile B, bir rivayette "Neseb yolu ile haram olanlar, süt emme yolu ile de haram olurlar." buyurmuştur; "Sıhriyet yolu ile haram olanlar..." şeklinde buyurmamışlardır. Yüce Allah da, sıhriyet yolu ile haramlığı zikrettiği gibi , bunu kitabında zikretmemiştir. Neseb yolu ile aynı nikahta iki kız kardeşin toplanılmasının haramlığını zikrettiği gibi, süt kız kardeşlerin de aynı nikahta toplanılmasının haramlığını zikretmemiştir. Sıhriyet, nesebin diğer yarısı olmaktadır. Yüce Allah: "Sudan insan yaratıp onu neseb ve sıhriyet şekline koyan O'dur."'[Furkan, 54] buyurur. İnsanlar arasındaki ilişki, neseb ve sıhriyet iledir; bu ikisi haramlık sebepleri olmaktadırlar. Süt emme ise neseb üzerine getirilmiş bir daldır. Sıhriyet, ancak nesebler arasında sözkonusu olabilir. Yüce Allah, iki kız kardeşle, bir kadım teyzesi ya da halası ile birlikte aynı nikah altında toplamayı, haram olan sıla-i rahmir koparılmasına sebebiyet vermemesi için haram kılmıştır. Malumdur ki, iki süt kız kardeş arasında nikah ahkamı dışında gözetilmesi gereken bir rahim ilişkisi bulunmamaktadır; birinin diğerine haram olması dışında, süt kardeşliğinin getirdiği başka herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Mesela süt kardeşin köle olması durumunda mülkiyetine girdiği anda, kendiliğinden azad olmaması; birbirlerine varis olamamaları, birbirlerine karşı nafaka yükümlülüğünün bulunmaması, birbirleri üzerinde nikah ve ölüm velayetinin sabit olmaması; akileden sayılmaması; akraba ve zevilerhama şart koşulan vasıyyet ve vakıf kapsamına girmemesi hep bu kabildendir. Yine satışta köle olan anne ile süt çocuğunun aralarını ayırmak caiz olmaktadır, neseben çocuğu olması durumunda ise bu haramdır; mülkiyette onların arasını ayırmak, nikahta ikisi arasını cem etmek gibidir. Şayet süt emme yolu ile kendisine haram olan bir kadın mülkiyetine girecek olsa, mülk sebebiyle kendiliğinden azad olmamaktadır. Bir kimseye, süt annesi, kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi, haramdır diye karısını emziren annesi de haram olur denemez. Çünkü karısının süt annesi ile kendisi arasında ne neseb, ne sıhriyet, ne de süt emme gibi hiçbir durum yoktur. Süt emmenin bir hükümde neseb gibi kabul edilmesinden, bütün hükümlerde de aynı kabul edilmesi gerekmez. Aksine neseb ile süt emmenin birbirlerine benzemedikleri hükümler, benzedikleri hükümlere nisbetle kat kat fazladır. Nitekim, aralarında şayet içlerinden birisi erkek olarak farzedikliğinde haram kılıcı sıhriyet bulunan iki kadının aynı nikah altında toplanılmasının caiz olduğu sabit olmuştur. Bilindiği gibi Abdullah b. Cafer , Hz.Ali'nin hanımı ile, onun başka hanımından olan kızını nikahı altında toplamıştır. Bu iki kadından birisi erkek farzedildiğinde birbirleri ile evlenmeleri sahih olmayan bir mahremiyet doğmaktadır. İki süt kız kardeşin aynı nikahta toplanması da bunun aynıdır. Çünkü, birbirleri ile nikahlanmanın haramlığının sebebi bizzat kendi aralarında olup kendileri ile, aralarında ne bir süt emme, ne de sıhriyet bulunmayan kendilerine yabancı olan kimse arasında değildir. Bu dört mezheb imamlan ve diğerlerinin görüşü olmaktadır.

 

İmam Ahmed buna; Abdullah b. Cafer'in, Hz. Ali'nin hanımı ile, başka hanımından olan kızını nikahı altında toplamış olması ve hiçbir kimsenin de bunu tepki ile karşılayıp, münker bulmamış olmalarını delil olarak kullanmıştır. Buhari şöyle der: "Hasan b. Hasan b.Ali, aynı gecede iki amca kızım nikahlamıştır. Abdullah b. Cafer, Hz.Ali'nin karısı ile, başka hanımından olan kızım, nikahı altında toplamıştır. İbn Şübrüme: "Bunda bir sakınca yoktur." demiştir. el-Hasan bir defasında bunu mekruh görmüş , sonra İse : "Bunda bir sakınca yoktur." demiştir. Cabir b. Zeyd ise, sıla-i rahmin kesilmesine sebebiyet vereceği için bunu mekruh görmüştür. Bu konuda haramlık yoktur, zira Yüce Allah: "...bunların ötesinde kalan diğer kadınlar size helal kılındı.''[Nisa, 24] buyurmaktadır." Buhari'nin sözü bitti.

 

Kısaca: Bir yönden neseb ahkamının sabit olması, onların her yönden sabit olmasını da gerektirmez. İşte Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımları: Onlar sadece haramlık ve hürmette mü'minlerin anneleridirler; mahremiyet konusunda ise değillerdirler; dolayısıyla hiçbir kimse onlarla halvette bulunamaz, onlara bakamazlar. Hatta Yüce Allah akrabaları ve aralarında süt haramlığı bulunan kimseler haricinde, diğer kimselerden, kendilerine nikahları haram olmakla birlikte örtünmelerini (ihticab) emretmiştir ve: "... Onlardan bir şey istediğinizde, perde arkasından isteyiniz."[Ahzab, 53] buyurmuştur. Sonra mü'minlerin annelerine ait olan bu hüküm, asla onların akrabalarına sirayet etmemektedir. Onların kızları mü'minlerin kız kardeşleri değildir, erkeklerine haram olmaz. Onların oğulları da, erkek kardeşleri değildir, kızlarına haram olmaz. Onların erkek kardeşleri ve kız kardeşleri, mü'minlerin day::ları ve teyzeleri değillerdir. Bütün müslümanların ittifakı ile bunlar helaldirler. Nitekim, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zevcesi Meymune'nin kız kardeşi Ümmü'l-Fadl, Abbas'ın; Hz. Aişe'nin kız kardeşi Esma bt. Ebi Bekr (ra), Zübeyr'in; Hz. Aişe'nin annesi Hz. Ebu Bekir'in; Hz. Hafsa'nın annesi Hz. Ömer'in nikahları altında bulunuyorlardı. Bir kimsenin annesinin annesi ile evli olması sözkonusu değildir. Yine Abdullah b. Ömer ve erkek kardeşleri, Ebu Bekir'in çocukları, Ebu Süfyan'ın çocukları mü'min kadınlarla evlenmişlerdir. Eğer bunlar, mü'min kadınların dayıları olsalardı, onlarla evlenmeleri kendilerine caiz olmazdı. Dolayısıyla diyoruz ki, haramlık hükmü, mü'minlerin annelerinden diğer yakınlarına sirayet etmememektedir; eğer öyle olmasaydı, onlarla ümmet arasında sabit olan neseb hükümlerinden birinin sübutundan, diğer hükümlerin de sübutu gerekecekti.

 

Buna delalet eden hususlardan birisi de haram kadınlar hakkında varid olan ayetteki: "...kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri..."[Nisa, 23] ifadesidir.

 

Bilindiği üzere, "oğul" kelimesi kayıtsız (mutlak) olarak zikredildiğinde "süt oğul" bunun kapsamına girmemektedir. Bu durumda, "kendi sulbünüzden" diye kayıtlandığı zaman onun kapsamına girmeyeceği

 

Öncelikli olarak sabit olur. Bu ifade ile, "oğulluğun' bu hükümden çıkarılmasının amaçlanmış olması, süt oğulun da hükümden çıkarılmış olmasını engellemez; onun da hükme girmesini gerektirmez.

 

Sahih'te şöyle sabit olmuştur: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sehle bt. Süheyl'e , Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'i, kendisine mahrem olması için emzirmesini emretmişti. O da kocası Ebu Huzeyfe'nin sütü ile onu emzirdi. Böylece Salim, Hz. Peygamber'in ifadesiyle Sehle'nin oğulu ve mahremi oldu. Bu hüküm ister, Salim'e has olsun; isterse mü'minlerin annesi Hz. Aişe'nin de kail olduğu gibi umumi olsun farketmez, böylece Salim, onu emzirmiş ve annesi olmuş olduğu için Sehle'nin mahremi olarak kaldı; süt babasının karısı olduğu için mahrem olmadı. Çünkü Sehle'nin kendisini emzirmesi dolayısıyla bunun bir etkisi bulunmaz. Aksine, Salim'i Ebu Huzeyfe'nin bir cariyesi veya başka bir hanımı emzirmiş olsaydı, o zaman Sehle sadece süt babasının hanımı olma vasfına sahip olurdu. Burada mahremlik etkisi, sadece bizzat kendi süt çocuğu olması sebebiyledir. Nitekim hadisin bizzat: " Hz. Peygamber: "Onu emzirt" buyurdu. Bunun üzerine o da onu beş defa emzirdi; (Salim artık onun) süt oğlu mevkiinde olmuştu." şeklindeki kendi lafzında da bu şekilde talllde bulunulmuştur.

 

Bu konuda icma bulunduğu iddiası doğru değildir. Kim böyle bir İddiada bulunursa o yalancıdır. Çünkü, Said b. el-Müseyyeb, Ebu Seleme b. Abdirrahman, Süleyman b. Yesar, Ata b. Yesar ve Ebu Kılabe leben-i fahl (kocanın sütü) sebebiyle haramlığı sabit görmüyorlardı. Bu Zübeyr ve sahabeden bir gruptan da rivayet edilmiştir. İleride inşallah gelecektir. Bunlar haramlığın ancak süt anne tarafından doğacağı kanaatindedirler. Bunlar, süt emeni sütün sahibi kocanın (lebeni fahl) çocuğu kabul etmediklerine göre, çocuğun karısının kocaya, kocanın karısının çocuğa haram olmadığını evleviyetle kabul etmişler demektir. Bunların görüşlerine göre, bir kadına, kocasının süt babası veya onun süt oğlu haram olmamaktadır.

 

Burada şöyle denebilir: Bunlar, süt emen ile, süt sahibi koca (fahl) arasında oğulluk olduğunu kabul etmemişlerdir; dolayısıyla da sıhriyet durumu söz konusu olmaz. Çünkü, sıhriyet süt emme oğulluğunun sübutu üzerine ortaya çıkan bir alt hükümdür. Ancak, sahih ve sarih sünnetin de delalet ettiği ve çoğunluk İslam alimlerinin de kabul ettikleri gibi, süt sahibi koca ile çocuk arasında oğulluk olduğunu kabul edenlere göre, sıhriyet bu oğullukla ortaya çıkar, sabit olur. Leben-i fahl ile haramlığm sabit olacağını kabul edenler içerisinde: " Süt babanın veya süt çocuğun zevcesi haram olmaz." diyen birisi olmuş mudur?

 

Cevap: Maksat bunun haramlığı konusunda tartışma bulunduğu ve konunun üzerinde icmaın bulunmadığını ifade etmektir. Geriye mesnedi (me'haz) üzerinde düşünmek kalmaktadır: Acaba mesnedi "leben-i fahl" in ilgası ve onun bir etkisi olmadığı mıdır, yoksa süt emme cihetinden sıhriyetin doğmayacağı, bu konuda onun bir etkisi olmadığı, etkinin ancak neseb sıhriyeti için sözkonusu olması mıdır?

 

Hiç şüphesiz birinci mesned batıldır, çünkü leben-i fahlin haramlık doğuracağına dair sarih sünnet sabit bulunmaktadır. Daha önce, leben-i fahl ile haramlığın doğacağını kabul etmekten, bununla sıhriyet hükümlerinin de doğacağını isbat etmenin ancak kıyas yolu ile sözkonusu olabileceğini açıklamıştık. Asıl ile feri arasındaki birbirlerine benzemedikleri yönlerin, benzedikleri yönlerin kat kat fiizlası olduğunu , neseb hükümlerinden birisinin sabit olmasından diğer hükümlerin de sabit olması gerekmeyeceğini belirtmiştik.

 

Buna Yüce Allah'ın süt anne ile süt kız kardeşi, annelerimiz ve kız kardeşlerimiz kapsamına dahil etmemesi de delalet etmektedir: "Size anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz haram kılındı..." buyurduktan sonra, ayrıca "...sizi emziren anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz..."'[Nisa, 23] diye bahiste bulunması göstermektedir ki, "annelerimiz" ifadesi mutlak olarak zikredildiğinde, bununla sadece nesebten olan annelerimiz kasdedilmektedir. Bu anlaşıldı ise, diyoruz ki, ayetteki "kadınlarınızın anneleri" ifadesi de aynen "anneleriniz" ifadesi gibidir, ve onlardan maksat sadece onların neseb yolu ile olan anneleridir: bu ifade onların süt annelerini içine almaz. Eğer onların da haram kılındıkları murad edilmiş olsaydı, o zaman Yüce Allah: " ve onları emziren anneleri de..." diye tasrih ederdi; nitekim "annelerimiz" konusunda böylece zikirde bulunmuştur. Daha önce açıklamış ve : "Nesebten haram olanlar, sütten dolayı da haram olurlar." hadisi; sadece neseb yolu ile kişi üzerine haram olan kadınların benzerlerinin de süt yolu ile haram olacağına delalet eder; sıhriyet ya da aynı nikah altında toplama yolu ile haram olanların benzerlerinin de süt yolu İle haram olacağına delalet etmez; demiştik. Hatta, hadisin mefhumu bunun aksine delalet etmektedir. Kaldı ki, "Bunların ötesinde kalan kadınlar size helal kılındı."[Nisa, 24] ayetinin umumu da bunu desteklemektedir.

 

Süt baba ve onun oğlunun hanımının haram olduğunda icmam bulunmadığına delalet den hususlardan birisi de şudur: Seleften bir grubun, kişinin —eğer kendi bakımı altında değilse— hanımının başka kocadan olan kızı ile evlenmesine cevaz vermişlerdir. Nitekim bu görüş, Malik b. Evs b. el-Hadsan en-Nasri'den sahih olarak sabit olmuştur: O şöyle anlatmaktadır: Bir karım vardı ve bana çocuk vermişti. Vefat etti. Ona üzüldüm. Ali b. Ebi Talib (ra.) ile karşılaştım. Bana :

 

— Neyin var? diye sordu. Ben de:

— Kanm vefat etti; dedim. O:

— (Başka kocadan) kızı var mı? diye sordu.

— Evet! dedim.

— Senin bakımın altında mı idi? dedi.

— Hayır! O Taiftedir, dedim.

— Öyle ise onu nikahla dedi. Ben:

"...Kadınlarınızın yanınızda kalan üvey kızlarınız ... Size haram kılındı." ayeti nerede kaldı?! dedim.

— O senin yanında değil, bu haramlık, sadece senin yanında olması haline mahsustur, dedi.

 

İbrahim b. Meysere'den sahih olarak sabit olduğuna göre, Sev'eoğullarından Ubeydullah b. Ma'bed adında bir adara, —İbrahim onu hayırla yad etmiştir— kendisine şöyle anlatmıştır: Babası ya da dedesi, başkasından çocuğu olan bir kadını nikahlamıştı. Bunlar Allah'ın dilediği bir müddet birlikte yaşadılar. Sonra o bu kadının üzerine genç bir kadın nikahladı. İlk hanımının çocuklarından birisi:

 

— Annemizin üzerine evlendin, annemiz yaşlandı ve senin artık o genç kadın sebebiyle ona ihtiyacın kalmadı; dolayısıyla onu boşa! dedi. O:

 

— Hayır! Vallahi, bana sen kendi kızını nikahlamadıkça onu boşamam; dedi. Sonunda , o onu boşadı, o da kızını o:na nikahladı. Ne kız ne de babası onun yanında değildi. Ravi şöyle der: Süfyan b. Abdillah'a geldim ve

 

— Bu konuyu benim için Ömer b. el-Hattab'a sor; dedim. O da:

 

— Benimle beraber hacca gideceksin (ve kendin soracaksın); dedi. Neyse, Mina'da iken beni Hz. Ömer'in huzuruna soktu. Ben ona olayı anlattım, Hz. Ömer:

 

— Bunda bir salanca yoktur. Sen git bir de falanca'ya sor, sonra da gel ve bana neticeyi haber ver; dedi.

 

Ravi: O kimsenin Hz.Ali'den başkası olmadığını sanıyorum; der. Ravi devamla; Ona gittim ve durumu ona da sordum. O da: "Bunda bir sakınca yoktur." diye cevap verdi.

 

Bu Zahiri mezhebinin görüşü olmaktadır. Hz. Ömer, Hz. Ali ve onların görüşlerini kabul edenler, kişinin üvey kızına yanında olmadığı zaman , neseb yolu ile karısının kızı olmasına rağmen, kendisine helal kıldıklarına göre, bunlar hanımının süt kızını kişi üzerine nasıl haram kılarlar?! Yüce Allah üvey kızın haram olması için üç kayıt zikretmiştir: a) Kocanın yanında (bakımı altında) olması, b) Karısından olması, c) Annesi ile gerdeğe girmiş olması. Hal böyle iken, karısının mücerred süt kızı olması, onu kişi üzerine nasıl haram kılabilir? Zira ne kocanın yanındadır, ne de dil bakımından onun "üvey kız" ı sayılır. Çünkü "üvey kız" (rebibe) hanımın kızı, "üvey oğul" (rebıb) da onun oğludur ve bunda bütün alimlerin ittifakı vardır. Bunlara Arapça'da "rebib ve rebibe" denmelerinin sebebi de, genelde annelerinin kocasının kendilerini yetiştirip terbiye etmelerindendir. Karısının kendisinden olmayan sütü ile emzirdiği ve asla yanına alıp terbiyelerinde bulunmadığı çocuklara gelince, bunların bu nassın kapsamı içerisine gerek lafız ve gerekse mana bakımından girmiş olması son derece uzaktır. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üvey kızın haram olmasının sebebinin, kocanın yanında (bakımı altında) kalması olduğuna işarette bulunmuştur: Sahih-i Buhari'de, Zühri - Urve - Zeyneb bt. Ümmü Seleme senediyle rivayet edilir: Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe: "Ya Rasulallah! Duyduğuma göre, Ebu Seleme'nin kızını istiyormuşsun?" der. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ümmü Seleme'nin kızını mı?" diye sorar."Evet!" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ümmü Seleme'nin kızı benim vesayet ve terbiyem altında üvey kızımdır (ve bana nikahı helal olmaz. Böyle) olmasa bile yine bana nikahı helal olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır" buyurmuştur.

 

Bu Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haramlık konusunda Allah Teala'nın getirmiş olduğu kayıta itibar ettiğini göstermektedir.

 

Bu ifadenin aynen benzeri, süt emme yolu ile de haram olan öz oğulun hanımı için: "O eğer öz oğlumun hanımı olmasaydı yine de bana helal olmazdı." denilmesidir. Aralarında bir fark yoktur.

 

Tevfik ancak Allah'tandır.

 

 

2- Süt Baba (Leben-i Fahl):

 

İkinci hüküm: Bu hadislerden çıkarılan ikinci hüküm de: "leben-i fahl'in haramlık doğuracağı; haramlığm süt emziren kadından diğer yakınlarına sirayet ettiği gibi, sütün sahibi kocadan da sirayet edeceği hususudur. Doğrusu da budur ve bazı şahabı ve onlardan sonra gelenlere muhalif de olsa , bunun dışında başka bir görüşü benimsemek caiz değildir. Allah Rasulü'nün sünneti uyulmaya daha layıktır. Sünnet için, ona muhalif olan diğer şt/ler bırakılır; sünnet hiçbir zaman, sahibi kim olursa olsun başkalarının sözleri için terkedilmez. Eğer sünnet, belki de kendisine ulaşmadığı için, ya da tevilden naşi veya bir başka sebepten dolayı kendisine muhalefet eden kimselerin sözü uğruna terkedilecek olursa , sünnetlerin büyük bir bölümünün elimizden çıkması gerekir ve hüccettik vasfı hadislere değil de, o kimselerin sözlerine geçer; kendisine uymak vacib olan kimsenin sözü, yerini kendisine uymak vacib olmayan kimsenin sözüne; masum olan Peygamber'in sözü, yerini masum olmayan insanların sözlerine bırakır. Bu ise büyük bir musibettir, Yüce Allah'tan bizi bundan muhafaza buyurmasını ve böyle bir musibet içerisine düşmüş olarak huzuruna bizi çıkarmamasını diliyoruz.

 

A'meş şöyle der: "Umare, İbrahim, ve bizim çağdaşlarımız; Hakem b. Uteybe, onlara Ebu'l-Kuays haberini getirinceye kadar, leben-i fahlde bir sakmca olmadığı görüşünde idiler." Bununla A'meş, onların görüşlerini terkettiklerini ve eski itikatlarından rücu ettiklerini ifadeyi kasdetmektedir. İlim ehli işte böyle yapar; kendilerine Hz. Peygamber'in bir hadisi ulaştığı zaman hemen onun gereğiyle hükmederler ve kendi farklı görüşlerinden rücu ederler.

 

Leben-i fahlin haramlık doğurmayacağı görüşünde olanlar şöyle demektedirler: Yüce Allah kitabında, süt haramlığınm sadece anne tarafından olduğunu zikretmiş ve: " ... sizi emziren anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz... size haram kılındı." buyurmuştur. Bu ayetteki ifadesindeki harf-i tarif ahd için olmaktadır ve az Önce zikri geçen "rada'a" ya raci olmaktadır; o da annenin radası (emzirmesi)dir. Yüce Allah : "Bunların ötesinde kalan diğer kadınlar size helal kılındı." buyurmuştur. Eğer Kur'an böyle derken biz haramlığı isbat edecek olursak, bu durumda Kur'an'ı hadisle neshetmiş oluruz. Bu "Kur'an üzerine ziyade nesihtir." görüşünde olanlara göre kaçınılmaz olmaktadır. Bunlar devamla şöyle diyorlar: İşte Allah Rasulü'nün ashabı, ümmet içerisinde sünneti en iyi bilen kimseler olarak, leben-i fahl sebebiyle haramlığm sabit olmayacağı görüşünde idiler. Sahih olarak bilindiğine göre Ebu Ubeyde b. Abdillah b. Zem'a şöyle anlatır: Annesi, Ümmü Seleme validemizin kızı Zeyneb'i, Zübeyr b. Avvam'ın karısı olan Esma bt. Ebi Bekr (r.anhum) emzirmişti. Zeyneb şöyle der: Zübeyr, ben saçımı tararken yanıma girer ve saçımın örgülerinden birisini tutar ve : Bana dön ve benimle konuş, derdi. Ben onu babam, ondan olan çocukları da kardeşlerim olarak görürdüm. Sonra Abdullah b. Zübeyr , bana bir elçi göndererek kızım Ümmü Gülsüm'ü Hamza b. Zübeyr'e istedi. Hamza, Zübeyr'in Kelb kabilesine mensup başka bir hanımından idi. Ben elçiye: "O Hamza'ya helal olur mu? O, onun kız kardeşinin kızından başka bir şey değildir." dedim. Abdullah: "Sen bununla sadece, senin tarafından olan engeli kasdetmiş olmalısın. Esma'nın doğurdukları senin kardeşlerindir; Esma'dan başka diğer hanımlarının doğurduğu çocukları ise senin kardeşlerin değillerdir. Haberci gönder ve bunu sordur." dedi. Zeyneb haberci gönderdi ve sordurdu. Hz. Peygamberin (s. a.) ashabı orada çok idiler. Ona: "Süt, erkek tarafından hiçbir şeyi haram kılmaz. Onu onunla evlendir." dediler. (Öyle de yaptılar.) Hamza ölünceye kadar Ümmü Gülsüm onun yanında kaldı.

 

Bunlar, sahabenin (r.anhum) bu olayı tepki ile karşılamadıklarını ve bilindiği üzere, emzirmenin erkek tarafından olmayıp Isadın tarafından olduğunu söylemişlerdir.

 

Çoğunluk alimler bunlara şöyle cevap vermişlerdir: Sizin bu zikrettikleriniz içerisinde, sahih ve sarih sünnete ters düşecek bir husus bulunmamaktadır, dolayısıyla da, sünnetten dönmeyi gerektirecek bir durum yoktur:

 

Önce Kur'an'ı ele alalım: Onun delaleti şu iki şey arasındadır: Ya süt babadan olan kız kardeşi de içine almaktadır ve böylece: onun da haram olduğuna delalet etmektedir; veyahut da onu içine almamaktadır ve hükmünü sükut geçmektedir. Bu durumda da sünnetin onu haram kılması, müstakillen haram kılma ve: "Bunların ötesinde kalan diğer kadınlar size helal kılındı." ayetinin umumunun tahsisi kabilinden olur. Zahir odur ki, "kız kardeş" lafzı onu da kapsamaktadır. Zira Yüce Allah "süt kızkardeşleri" ifadesini genel olarak kullanmıştır; dolayısıyla, kız kardeşi denilebilen her kadın bunun içerisine girer. Süt babadan olan kız kardeşi, onun kız kardeşi değildir ; demek caiz değildir. Zira Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Aişe validemize : "Eflah'a (yanına girmesi için) izin ver! Çünkü o senin amcandır." buyurmuşlar ve sadece leben-i fahl ile aralarında amcalık bağı olduğunu belirtmişlerdir. Süt emen çocuk ile, süt sahibi kocanın erkek kardeşi arasında amcalık bağı sabit olduğuna göre, çocukla süt sahibi kocanın oğlu arasında kardeşlik bağının sabit olması öncelikle, veya en azından onun ayarında sabit olur.

 

Bu durumda sünnet, kitabın muradını açıklamıştır; ona muhalefet etmemiştir. Böyle düşünmesek bile, nihayet sünnet Kur'an'ın sükut geçtiği bir şeyin haramlığım isbat etmiş ve ayetin murad-ı ilahi olmayan umumunu tahsis etmiştir; dememiz de mümkündür.

 

Sizin, "Ashap bununla haramlık doğacağı görüşünde değillerdi." şeklindeki sözünüze gelince, bu bütün sahabilere karşı ileri sürülmüş asılsız bir iddiadır. Nitekim Hz. Ali'nin, leben-i fahl ile haramlık isbat ettiği sabittir. Buhari'nin Sahlh'inde ise şöyle rivayet edilmektedir: İbn Abbas'a: "Bir adamın iki hanımı vardır. Bunlardan birisi bir erkek çocuğunu, diğeri de bir kız çocuğunu emzirmiştir. Erkek çocuğu kız çocuğu ile evlenebilir mi?" şeklinde sormuşlardır. O: "Hayır, aşılama aynıdır." demiştir.

 

Bu sizin delil olarak kullandığınız hadis de; Zübeyr'in, karısının emzirmesi yolu ile, Zeyneb'in kendisinin kızı olduğuna inandığı konusunda gayet sarihtir.

 

İşte Hz. Aişe, leben-i fahlin haramlık doğuracağına dair fetva verirdi.

 

Geriye elinizde sadece Abdullah b. Zübeyr kaldı. O da bunların neresinde kalır ki?

 

Zeyneb'in sordurduğu ve helalliğine dair fetva veren kimselere gelince, bunlar meçhul kimselerdir, isimleri zikredilmemiştir. Ravi: "Ben Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına sordum, onlar bir arada çok sayıda idiler..." dememiştir. Dolayısıyla belki de, Zeyneb, onlar içerisinden sahih sünnetten haberi olmayan birisine göndermiş ve sordurmuştur, o da Abdullah b. Zübeyr'in fetvası gibi fetva vermiştir. Hem sonra o sırada Medine'de öyle fazla sahabe bulunmuyordu. Aksine büyük sahabiler ve ekseriyet, Şam, Irak ve Mısır'da bulunuyorlardı.

 

"Emzirmenin erkek tarafından olmayıp kadın tarafından olduğu" şeklindeki sözünüze gelince, buna da:"Emzirilen süt, kocanın ilişkisi ile doğmuştur ve ona aittir, anne ise sadece bir kaptır." şeklinde bir cevap verilebilir,

 

Tevfik ancak Allah'tandır.

 

Soru: Süt emziren kadının süt anneliği sabit olmadan da süt babalığı sabit olabilir mi? Yoksa, süt babalığın sübutu, süt anneliğin üzerine teferru eden bir feri midir? Süt annelik sabit olmadan süt babalığı sabit olmaz mı?

 

Cevap: Bu konu üzerinde fukahaya ait iki görüş bulunmaktadır ki, her ikisi de İmam Ahmed ile İmam Şafii'nin mezheblerinde birer vecih olmaktadır. Bu asıl üzerine şu mesele teferru eder:

 

Bir kimsenin dört hanımı olsa ve bunlar , her biri ikişer defa olmak üzere bir çocuğu emzirseler, bu kadınlar çocuğun süt annesi olmazlar. Çünkü içlerinden hiçbirisi çocuğu beş defa emzirmemişlerdir/ Bu durumda acaba, koca çocuğun süt babası olur mu?

 

İşte bu hususta iki vecih vardır: Birincisine göre, kadınların süt anne olmadıkları gibi koca da süt baba olmaz. İkincisine göre —ki daha doğru olan budur— , koca süt baba olur. Çünkü çocuk kendi sütünden beş defa emmiştir. Leben-i fahl kendi başına kaim olan bir asıldır, emziren kadının anneliği üzerine teferru eden bir feri değildir. Çünkü; babalık, kendisine ait sütten emilmiş olması ile husule gelmekte, sütü emziren kadının anne olmasından doğmatnaktadır.

 

Bu mesele, İmam Ebu Hanife ile Malik*in mezheblerinde sözkonusu değildir. Çünkü onlara göre süt haramlığı için beş defa erame şartı yoktur, sütün azı da çoğu da haram kılar. Bu durumda, zevcelerin dördü de çocuğun süt anneleri olurlar.

 

Sahih olan görüşe göre hareket eder ve misalimizde annelik sabit olmadan, babalık sabit olur dersek, bu durumda ikişer defa süt emziren bu kadınlar çocuğa haram olurlar; çünkü çocuk onların üvey oğulları , kadınlar da, çocuğun süt babasının ilişkide bulunduğu kadınları olmaktadırlar.

 

Eğer, hayır babalık sabit olmaz; dersek, bu durumda süt emziren bu kadınlar, çocuğa emzirdikleri bu sütle ona haram olmazlar.

 

 

3- Süt Dede, Süt Dayı ve Teyze:

 

Soru: Bir kimsenin beş kızı olsa ve bunlar birer kere olmak üzere bir çocuğu emzirseler; bunlardan hiçbirisi çocuğun süt annesi olmazlar .Ancak adam çocuğun süt dedesi olur mu? Adamın, süt emziren kızların kardeşleri olan çocukları, süt emen çocuğun dayı ve teyzeleri olurlar mı?

 

Cevap: Konu hakkında iki vecih bulunmaktadır: Birincisine göre, adam çocuğun dedesi, kızların erkek kardeşleri de çocuğun dayıları olur. Çünkü süt emen çocuk adamın kızlarından beş defa emmiştir; dolayısıyla adam bir kızının beş defa emzirmiş olması durumunda olduğu gibi çocuğun dedesi olmuştur. Adam dede olduğuna göre, kızların kardeşleri olan çocukları da onun dayı ve teyzeleri olurlar. Çünkü onlar, kendilerinden beş defa süt emilen kimselerin kardeşleri olmaktadırlar; süt emziren beş kız çocuğa nisbetle sanki tek bir anne durumunda mütalaa edilmişlerdir.

 

Diğer vecihe göre ise ; adam dede, emziren kızların kardeşleri de dayı ve teyze olmazlar. Çünkü bir kimsenin dede olması, kızının anne olması, kardeşin dayı olması da , kız kardeşin anne olması üzerine teferru eden bir feridir. Asıl sabit olmamıştır; dolayısıyla feri de sabit olmaz.

 

Bu vecih bu konuda , önceki meselede olduğunun aksine daha sahih gözükmektedir. Çünkü birinci meselede babalığın sübutu sahih olan görüşe göre, anneliğin sübutunu gerektirmemektedir. Aralarındaki fark şudur: Bu meselede, süt emziren kızlar ile babalan arasında fer'ilik kesin olmaktadır. Çünkü, emzirenler adamın kızlarıdır, süt ise kendisinin değildir, Haramlık burada emziren ile oğlu arasındadır. Emziren anne olmadığına göre, emzirenin babası da dede olmaz. Birinci meselede ise durum böyle değildir. Çünkü orada haramlık, sütü emen ile sütün sahibi arasındadır. Emzirenin anneliği sabit olsun veya olmasın fark etmemektedir.

 

Buna göre, emzirenlerin erkek kardeşleri emenin dayıları olurlar; dediğimizde , emzirenlerin de her biri çocuğun teyzeleri olurlar mı?

 

Bu konuda da iki vecih bulunmaktadır: Birincisi: Teyzesi olmazlar. Çünkü çocuk, kardeşlerinin sütünden beş defa emmemiştir; dolayısıyla da teyzelik sabit olmaz. İkincisi: Sabit olur. Çünkü, haram kılıcı sütten beş defa emme tahakkuk etmiştir, kendisinden ve diğer kız kardeşlerinden emdiği süt teyzeliği isbat eder. Onlar içerisinden hiçbirisinin anneliği sabit olmaz. Çünkü, onlardan hiçbirisinden beş defa emmemiştir. Annelik sabit olmadan teyzeliğin sabit olması uzak değildir; nitekim leben-i fahl konusunda annelik sabit olmadan babalık sabit olabilmektedir. Bu ikinci vecih zayıftır.

 

Aralarında şu fark vardır: Teyzelik, annelik üzerine sadece/sırf bir feri'dir; asıl sabit olmayınca, onun fer'i nasıl sabit olacaktır. Annelik ve babalık ise böyle değildir. Çünkü onlar iki ayrı asıldırlar; birinin bulunmamasından diğerinin de bulunmaması lazım gelmez.

 

Bir başka soru: Bir adamın annesi, kız kardeşi, kızı, ve oğulunun zevcesi bulunsa ve bunlar bir kız çocuğunu birer defa emzirseler, bunlardan hiçbirisi çocuğun süt annesi olmaz. Acaba çocuk adam üzerine haram olur mu?

 

Cevap: Yine iki vecih bulunmaktadır. İçlerinden daha uygun olanı haram olmaması şeklindedir. Haram olması şeklindeki vecih ise burada çok uzaktır. Çünkü burada çocuk için tamamlanan süt, adamı çocuğun ne babası, ne dedesi, ne kardeşi, ne de dayısı yapmamaktadır.

 

Allah en iyisini bilir.

 

Leben-i fahl sebebiyle haremliğin sübutu, zina eden kimsenin suyundan yaratılan çocuğun da evleviyetle haram olacağına delalet eder. Çünkü, bir insana, kendi cimaından doğan süt ile gıclalanan çocuğun nikahı haram olduğuna göre, bizzat kendi cimaı neticesinde kendi suyundan yaratılan kimseyi nikahlaması nasıl helal olabilir?! Sari' Teala, kişinin cimaının sebebiyet verdiği sütü emmiş olması gerekçesiyle, kendisine süt kızım haram kılarken, bizzat kendi cimaı ve suyu sebebiyle yaratılan kimseyi ona haram kılmaması tasavvur edilemez. Bu asla mümkün değildir. Çünkü, kişi ile kendi suyundan yaratılan kimse arasındaki cüz'iyet ilişkisi, kendisi ile sütünden gıdalanan kimse arasındaki cüz'iyet ilişkisinden daha tam ve kamildir. Çünkü, süt kızında, cüz'iyetten bir parça bulunduğu halde, öbürü bizzat kendi suyundan yaratılmıştır; onun yarısı veya daha fazla kısmı kesinlikle kendi parçasıdır; diğer yarısı ise anneye aittir.

 

Bu müslümanların büyük çoğunluğuna ait görüş olmaktadır. Ashaptan bunu mubah gören hiçbir kimsenin bulunduğu bilinmemektedir. İmam Ahmed'in beyanına göre, kim zina mahsulü kızını nikahlarsa, muhsan (evli) olsun olmasın, kılıçla öldürülür. Süt kızı sadece hürmet ve mahremiyet olmak üzere iki hükümde kızı olmasına ve kıza ait diğer hükümlerde onun gibi olmamasına rağmen , bu durum onu haramlıktan çıkarmamakta ve kişiye onu helal kılmamaktadır. Aynı şekilde zina mahsulü kızı da haramlık konusunda kızı olur; kıza ait hükümlere dahil bulunmaması onun helalliğini gerektirmez. Yüce Allah Araplara , kendi lügatlerinde anladıkları şekilde hitap etmiştir. "Kız (bint) " sözcüğü , lügat manasında bir lafızdır ve Sari' Teala onu, "salat" ve "iman" vb. sözcüklerinde olduğu gibi asli manasından ıstüahi bir manaya nakletmemiştir. Dolayısıyla, Sari' tarafından ıstılahi bir manaya nakledildiği sabit olmadıkça, asli lügat manasına hamledilir. "Kız" sözcüğü, "kardeş", "amca" , "dayı" sözcükleri gibi, asli lügat manaları üzere baki kalan bir kelimedir. Nitekim Saftih'te Yüce Allah'ın zina eden çobanın çocuğunu konuşturduğu ve "Babam falan çobandır." dedirttiği ifade edilmiştir. Bu konuşturmanın yalana ihtimali yoktur. Bütün ümmet zina mahsulü çocuğa annesinin haram olduğunda icma etmişlerdir. Çocuğun annesinin suyundan yaratılmış olması ile babasının suyundan yaratılmış olması arasında fark yoktur. Her ikisinin günahı da aynıdır. Çocuğun babanın bir parçası olması, annenin bir parçası olması gibidir. Zinakar ile kız arasında miras ahkamının bulunmaması, onu nikahlamasının cevazını gerektirmez. Sonra şaşmamak da elde değildir; bu görüşün sahibi el ile istimnayı haram kılmakta ve: "Bu eli ile nikah demektir." demekte, sonra da insanın kendi parçası ile nikahlanmasına cevaz vermekte, Yüce Allah'ın kendi suyundan yaratmış ve sulbünden çıkarmış olduğu parçasını, yabancı bir kadını istifraş eder (yatağına alır) gibi istifraş etmeyi tecviz etmektedir.

 

 

4- Evlenmeyi Haram Kılan Emmenin Sayısı ve Niteliği:

 

Üçüncü hüküm: Bir ya da iki emme süt haramlığını ( Nitekim Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu beyan buyurmuştur. Süt ancak beş defa emme durumunda sözkonusu olur. Bu konu üzerinde alimler ihtilaf etmişlerdir: Selef ve haleften bir grup alimler sütün azı ile de, ç( haramlığın sabit olacağını belirtmişlerdir.

 

Bu görüş Hz.Ali ve İbn Abbas'dan rivayet edilir. Bu aynı zamanda Said b. Müseyyeb, Hasan, Zühri, Katade, Hakem, Hammad, Evzai ve Sevri'nin de görüşleri olmaktadır. İmam Malik'le İmam Ebu Hanife'nin mezhebleri de bu şekildedir. Leys b. Sa'd, sütün çoğunun da, oruçluyu iftar ettirecek kadar olan azının da , beşikte iken alındığında haram kılacağına dair ümmetin icmaı bulunduğunu zannetmiştir ki, bu İmam Ahmed'den de bir rivayet olmaktadır.

 

Bir başka grup ise, üç defa emmedikçe süt haramlığı tahakkuk etmez; demişlerdir. Bu da Ebu Sevr, Ebu Ubeyd, İbnu'l-Münzir. Davud b. Ali'nin görüşleri, aynı zamanda da İmam Ahmed'den gelen ikinci bir rivayet olmaktadır.

 

Bir başka grup ise, beş defa emmedikçe süt haramlığı doğmaz; demişlerdir. Bu da Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Zübeyr, Ata ve Tavus'un görüşleridir. Bu aynı zamanda Hz, Aişe'den konuyla ilgili olarak gelen üç rivayetten birincisidir. Ondan gelen ikinci rivayete göre, yediden az emerse süt haramlığı doğmaz. Üçüncü rivayete göre işe, haramlığın doğması için en az on defa emmesi gerekir.

 

Beş defa emme ile süt haramlığınm doğacağı görüşü, İmam Şafii'nin mezhebi ve İmam Ahmed'in de zahir mezhebi olmaktadır. Aynı zamanda bu İbn Hazm'ın da görüşüdür ve o, bu konuda Davud b. Ali'ye muhalefet etmiştir.

 

Birinci grubun delilleri: Yüce Allah haramlığı "süt emme" ismine bağlamıştır; dolayısıyla nerede bu isim bulunursa, orada hüküm de bulunur. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Neseb yolu ile haram olanlar, süt emme yolu ile de haram olurlar." buyurmuştur. Bu da Kur'an'ın mutlak ifadesine uygunluk arzetmektedir.

 

Sahihayn'da sabit olduğu üzere Ukbe b. el-Haris anlatır: Kendisi Ümmü Yahya bt. Ebi İhab ile evlenmişti. Siyah bir cariye geldi ve "Ben ikinizi de emzirdim." dedi. Bunun üzerine bunu Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikrettim. O benden yüz çevirdi. Ben ona başka bir taraftan sokuldum ve durumu ona anlattım: "Nasıl olabilir ki? O her ikinizi de emzirdiğini iddia ediyor." buyurdu. (Ravi şöyle diyor:) Hz. Peygamber ona, o kadını yasakladı. Bu hadiste Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kaç defa emzirildiğini sormamıştır.

 

Bunlar devamla şöyle demektedirler: Bu, haramlığın taalluk ettiği bir iştir, dolayısıyla azı ile çoğu arasında fark yoktur. Nitekim haramlığı gerektiren cinsel ilişki de öyledir, azı da çoğu da haram olmaktadır. Hem sonra, kemiğin gelişmesi ve oluşması, etin bitmesi sütün çoğu ile olduğu gibi azı ile de olur. Öbür taraftan, süt haramlığı için bir sayı ileri sürenlerin sözleri, gerek kaç defa emme konusunda gerekse emmenin hakikati hakkında pek çok farklılıklar arzetmektedir ve birbirini hiç tutmamaktadır. Sari', durumu böyle olan bir konuda, zabtı ve öğrenilmesi imkanı olmadığı için, belli bir nisab koymamıştır.

 

Süt haramlığı için en az üç defa emme gereğini şart koşanlar ise şöyle demektedirler: Sabit olduğu üzere Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir emme iki emme haram kılmaz." buyurmuştur. Ümmü'l-Fadl bt. Haris ise Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir ya da iki defa ağzına memeyi verme (imlace) süt haramlığı doğurmaz." buyurduğunu rivayet eder. Başka bir hadiste, bir adam :"Ya Rasulallah! Tek bir emme haram kılar mı?" diye sormuş, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da : "Hayır!" cevabını vermiştir. Bütün bunlar, sahih ve sanh hadislerdir ve Müslim'in Sahih'inde rivayet edilmişlerdir.

 

Bu hadislerden sarf-ı nazar etmek mümkün değildir. Dolayısıyla ayetin umumu ile amel ederek üç defa emmekle haramlığı isbat ettik; üçden daha az olması durumunda da , hadislerle amel ederek harambğı düşürdük. Şunu da ilave edelim ki, adet ve tekrarı sözkonusu olan şeylerde üçe itibar edilir. Çünkü, üç en az cemi olmaktadır ve Sari' Teala, üç adedine pek çok yerde itibar etmiştir.

 

Süt haramlığı için beş defa emme şartını ileri sürenlere gelince, onlar da şöyle demektedirler: Bu konudaki bizim delillerimiz, bu faslın başında geçen sahih ve sarih hadislerdir. Hz. Aişe, durum bu vaziyette iken Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğini habeT vermiştir. Bu konuda Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sehle bt. Süheyl'e: "Salim'i beş defa emzir, ona haram olursun." buyurmuş olması delil olarak yeterlidir.

 

Şunu da ilave edelim ki, bu konuyu ümmet içerisinde en iyi bilen Hz. Aişe ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer hanımlarıdır. Hz. Aişe, kendisini görmesini, yanına girip çıkmasını istediği kimseler olduğunda, erkek ve kız kardeşlerinin kızlarına (yeğenlerine) onları beş kez emzirmelerini emrederdi.

 

Süt haramlığınm bir ya da iki emme ile olmayacağını ifade etmek, haramlığın az olsun çok olsun mutlak emmeye bağlı olmadığı konusunda sarihtir. Bunlar sahih ve sarih olan üç hadistir ve bazısı soru sorana cevap mahiyetinde çıkmış, bazısı da doğrudan hüküm koymak amacıyla varid olmuştur. Biz haramlık hükmünü beş defa emmeye bağladığımız zaman, sizin istidlalde bulunduğunuz delillerden hiçbirisine muhalefet etmiş olmuyoruz; aksine onların mutlak ifadeletini beş sayısı ile kayıtlamış oluyoruz; mutlakın takyidi ise, beyandir, nesh ve tahsis değildir.

 

Süt haramlığım az ya da çok emmeye bağlayanlar,' bir ve iki emme ile haramlığm sabit olmayacağını ifade eden hadislere muhalefet etmektedirler. Haramlığı üç defa emmeye bağlayanlar ise, her ne kadar bu hadislere muhalefet etmiş değillerse de, beş adedini getiren hadislere muhalefet halindedirler.

 

Haramlığı beş sayısı ile kayıtlamayanlar şöyle demişlerdir: Beş defa. emme ile ilgili haberi, Hz. Aişe hadis nakleder gibi nakletmemiştir ki, onunla ihticac edilsin. O, onu sanki Kur'an'mış gibi nakletmiştir. Kur'an ise, ancak tevatür ile sabit olur. Ümmet bunu Kur'an olarak nakletmemiştir; dolayısıyla da Kur'an olamaz. Ne Kur'an ne de hadis olmayınca, onunla hüküm isbatında bulunmak mümkün olmayacaktır. Haramlığı beş sayısı ile kayıtlayanlar buna şöyle karşılık vermişlerdir: Kur'an'dan olup da ahad olarak nakledilenler iki açıdan incelenmiştir: 1) Ahad olarak Kur'an'dan olduğu nakledilen şeyin Kur'an'dan olup olmadığı, 2) Onunla amelin vacib olup olmadığı. Hiç şüphe yoktur ki, bunların her ikisi de ayn ayn şeylerdir. Birincisi, onunla namazın sahih olmasını, abdestsiz kimseye dokunmasının, cünüb kimseye okumasının haramlığım ve benzeri Kur'an'a ait diğer hükümleri gerektirir. Mütevatir olma şartı bulunmadığı için bu hükümler yok diye, onunla amel etmenin vücubu da gerekmez, denilemez. Çünkü, amel için zan yeterlidir. Nitekim dört imamdan herbiri, bu gibi mütevatir olmayan kıraatle yerine göre ihticacta bulunmuşlardır. İmam Şafii ve Ahmed bu konuda sözünü ettiğimiz Hz, Aişe kıraatini delil olarak kullanmışlardır. İmam Ebu Hanife, keffaret orucunun birbiri arkasına olması şartı hakkında ibn Mes'ud'un, "Üç gün peşi peşine oruç tutar." şeklindeki kıraati ile istidlalde bulunmuştur.İmam Malik ve daha önce sahabe , annenin çocuklarından birisine ait farz hissenin südüs olduğuna, Übeyy'in: "Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine altıda bir düşer." şeklindeki kıraatini delil getirmişlerdir. Bütün alimler bu kıraatle ihticacta bulunmuşlardır, icmaın bu kıraatten başka istinadı bulunmamaktadır.

 

"Bunun nakli ya Kur'an ; ya da haber (hadis) nakli gibidir." sözünüze karşı: Evet, açık Kur'an gibi; diyoruz. "Bu durumda tevatür ile nakli gerekir." sözünüze de : Lafzı da neshedilse bu gereklilik var mı? deriz.

 

Birincisi mümkün değildir. İkincisi ise kabul edilir. En kötü ihtimalle denilecek söz "O Kur'an'dır, lafzı mensuh, hükmü ise bakidir; dolayısıyla hükmü, şeklinde ahad olarak nakledilen, fakat hükmü baki lafzı mensuh Kur'an ayeti hükmünde olur. Buna verilecek bir cevap olmayacaktır.

 

Mesele hakkında iki zayıf görüş daha bulunmaktadır:

 

1) Haramlık hükmü en az yedi kez emme ile tahakkuk eder. Nitekim Tavus'a, yedi defadan daha az olan emme süt haramlığı doğurmaz; diyenlerin görüşü hakkında sorulduğunda: "Öyleydi, sonra haramlığı getiren bir durum ortaya çıktı. Bir defa emme haram kılar (oldu.) ." dedi. Bu görüşün bir delili bulunmamaktadır.

 

2) Haramlık en az on defa emme ile tahakkuk eder. Bu görüş Hz. Hafsa ile Hz. Aişe'den rivayet olunmaktadır.

 

Bir diğer görüş ise şöyledir: Hz. Peygamberin zevceleri ile , diğer kadınlar farklıdır. Tavus şöyle der: "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zevceleri için "haram kılıcı emmeler", diğer kadınlar için de "bilinen emmeler" sözkonusu idi. Sonra bu terk edildi."

 

Bu görüşler içerisinde hangisinin doğru olduğu ortaya çıkmıştır,

 

Tevfik ancak Allah'tandır.

 

Soru: Süt haramlığı konusunda, "emme" tabirinden kastedilen şey nedir ve bunun bir ölçüsü var mıdır?

 

Cevap: Süt emme demek olan kelimesi kelimesinden kelimeleri gibi, bir kere oluş bildiren masdar kalıbıdır. Çocuk ne zaman memeyi ağzına alır, ondan emer ve arızi bir durum olmadıkça kendi ihtiyarı ile terkederse, bu bir "emme" olmuş olur. Zira Sari' Teala , bu şekilde mutlak olarak zikretmiştir; dolayısıyla mananın tayini için örfe hamledilmesi gerekir. Örf ise bu şekildedir. Nefes alma, azıcık bir dinlenme veya dikkatini çeken bir şeyden dolayı anzi olarak memeyi bırakıp sonra hemen tekrar emmeye dönmesi, bunu bir kere emme olmaktan çıkarmaz. Nitekim, yemek yiyen kirase, buna benzer bir durumla yemeğine kısa bir ara verse ve sonra hemen yine yemeğine dönse, bu iki defa yeme olmayıp, bir defa yeme sayılmaktadır. Bu görüş İmam Şafii'nin mezhebi olmaktadır.

 

Şafiilere göre, çocuk emerken, süt veren kadının emmeyi kestirip sonra hemen tekrar geri döndürmesi konusunda iki vecih bulunmaktadır:

 

Birincisine göre, çocuk kendi ihtiyan ile memeyi terletmediği sürece, kadın defeatle kestirse bile , yine bir defa emme sayılır. Çünkü, önemli olan çocuğun fiilidir, süt veren kadının fiili değildir. Bu yüzdendir ki, kadın uyurken çocuk ondan emecek olsa, bu şer'an haramlığı doğuran emme olarak sayılmaktadır. Kadının çocuk emerken, emmesini kesmesine itibar edilmez. Nitekim, bir doktorun emretmesi neticesinde bir kere yemek yemeğe başlayan kimseyi, bir başkası gelerek yemeğini kesse, sonra tekrar dönse, bu bir kere yemek olmaktadır.

 

İkinci vecih: Bu, ikinci bir emme olur. Çünkü emme olayı hem emenden, hem de emzirenden sahih olmaktadır. Bundan dolayıdır ki, çocuk uyurken kadın boğazından sütünü akıtsa, bu da bir emme olarak sayılmaktadır.

 

Çocuk emerken, bir başka, kadının memesine intikal etse, bu durum hakkında da yine Şafiilere ait iki vecih bulunmaktadır:

 

1) Her ikisi de hesaba katılmaz. Çünkü henüz emme tamamlanmadan birisinden diğerine intikal etmiştir; dolayısıyla hiçbirisinden de "emme" olayı tamamlanmamıştır. Bunun içindir ki, çocuk emerken aynı kadının bir memesinden diğer memesine intikal edecek olsa, bu bir emme sayılmaktadır.

 

2) Her ikisi hakkında da birer kere emme sayılır. Çünkü çocuk kendisi emmiş ve kendi ihtiyan ile keserek birisinden diğerine intikal etmiştir.

 

İmam Ahmed'in mezhebine gelince, İbn Kudame, Muğnide şöyle der: "Çocuk açık bir şekilde kendi ihtiyarı ile emmeyi keserse bu bir emme sayılır, bundan sonra tekrar dönmesi durumunda bu da ikinci bir emme sayılır. Ancak, nefes tıkanması, bir memeden öbürüne intikal, veya dikkatini çeken bir şey için keserse, ya da kadın kestirirse bu durumda bakarız: Eğer hemen dönmezse o bir emmedir. Eğer derhal dönerse, bu durumda iki vecih bulunmaktadır: Birincisine göre, o bir emmedir. Tekrar dönmesi durumunda, o da ikinci bir emmedir. Bu Ebu Bekir'in tercihi ve Hanbel rivayetinde İmam Amed'in kelamının zahiri olmaktadır. Çünkü o şöyle demiştir: "Görmez misin ki, çocuk memeden emiyor, nefesi tıkandığı zaman teneffüs için ya da dinlenmek amacıyla memeyi bırakıyor, bunu yaptığı zaman o bir emmedir.'' eş-Şeyh (İbn Kudame) şöyle der: Böyledir, çünkü şayet geri dönmeseydi, birincisi bir emme idi. Dolayısıyla kendi ihtiyarı ile bırakmış olması durumunda olduğu gibi, dönmüş olsa da , o bir emme olacaktır.

 

İkinci vecihe göre ise , bunun hepsi birden bir emmedir ki, bu İmam Şafii'nin mezhebi olmaktadır Bunda , emziren kadının çocuğu emmeden kesmesi durumu müstesnadır, o takdirde iki vecih bulunmaktadır. Çünkü, kişi yemin etse ve "Bugün tek bir kere yemekten başka yemeyeceğim." dese ve yemek bir süre devam etse veya su içmek için ara verse veya bir türden başka bir türe intikal etse , yahut kendisine getirilen yemeği beklese; bütün bu durumlarda tek bir kere yemek yemiş saydır. Dolayısıyla burada da aynıdır. Birincisi daha sahihtir. Çünkü, burundan ve boğazdan akıtılan az süt bir emme sayılmaktadır. Burada da aynı olur.''

 

Ben derim ki: İmam Ahmed'in sözü iki şekilde anlaşılabilir: Birincisi, İbn Kudame'nin zikrettiğidir ve "o bir emmedir" sözü ikinci emmeye racidir. İkincisi: Toplamı tek bir emmedir manasına gelebilir ve bu durumda "o bir emmedir" sözü birinci ile ikinciye birden raci olur. Bu ikinci ihtimal daha açıktır. Çünkü, İmam onun bir emme olduğuna, nefes tıkanması veya dinlenmesi ile istidlalde bulunmuştur. Malumdur ki, böyle bir istidlal birinci ile ikincinin beraberce bir emme olması hususuna, ikincinin müstakil ayn bir emme olmasına istidlalden daha uygun düşmektedir. Düşün!

 

İbn Kudame'nin, burundan ve boğazdan akıtılan az miktardaki süte benzetmesine gelince, orada müstakillik sözkonusudur, kendinden önce bulunan emmeye tabiliği sözkonusu değildir, onun tamamlayıcı unsuru da değildir; dolayısıyla bir emme sayılır. Bu meselemizde ise durum böyle değildir; çünkü, ikincisi birinciye tabidir ve onun tamamlayıcısı mahiyetindedir. Aralarında fark vardır.

 

 

5- Evlenmeyi Haram Kılan Emmenin Yaşı:

 

Dördüncü hüküm: Haramlığın taalluk ettiği süt emme, normal süt emme çağı içerisinde, sütten kesilmeden önce olanıdır. Fukaha bu konuda da ihtilaf etmişlerdir: İmam Şafü, Ahmed, Ebu Yusuf ve Muhammed: "İki sene içerisinde olan süt emme haramlık doğurur, daha sonra olan emmeler haram kılmaz." demişlerdir. Bu Hz. Ömer, İbn Mes'ud, Ebu Hureyre, İbn Abbas, İbn Ömer'den de sahih olarafe. nakledilmiştir. Aynı görüş, Said b. el-Müseyyeb, Şa'bi, İbn Şübrüme'den de rivayet edilmiştir. Süfyan, İshak , Ebu Ubeyd, İbn Hazm, İbnü'l-Münzir, Davüd ve onun çoğu tabilerinin mezhebleri de bu olmaktadır.

 

Diğer bir grup ise, süt haramlığı doğuran emmenin, sütten kesilmeden önce gerçekleşen emme olduğunu belirtmişler ve belli bir süre tahdidine gitmemişlerdir. Bu görüş, Ümmü Seleme ve İbn Abbas'tan sahih olarak sabit olmuş; aynı zamanda Hz. Ali'den de rivayet edilmiştir; ancak bu doğru değildir. Zühri, Hasan, Katade, İkrime, Evzainin görüşleri de bu şekildedir. Evzai şöyle der: "Eğer bir yaşında iken sütten kesilir ve sütten kesilme hali böylece devam ederse, hal böyle iken henüz iki yıl dolmadan emzirilse, bu emme süt haramlığı doğurmaz. Ama süt emmesi devam eder ve sütten kesilmezse, bu durumda, iki yıl içerisinde emzirilen süt, haramlık doğurur; iki yıldan sonra emzirilmesi durumunda ise, hala sütten kesilmemiş de olsa haramlık sabit olmaz."

 

Bir başka grup ise : " Süt haramlığı doğuran emme küçük iken olan emmedir." demişlerdir ve belli bir tahdide gitmemişlerdir. Bu görüş de İbn Ömer, İbnu'l-Müseyyeb ve Hz. Aişe hariç, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer hanımlarından rivayet edilmiştir.

 

Ebu Hanife ve Züfer, otuz ay tahdidinde bulunmuşlardır. Ebu Hanife'den, Ebu Yusufla Muhammed'in görüşleri doğrultusunda başka bir rivayet de mevcuttur.

 

İmam Malik, mezhebinde meşhur olan görüşünde: "İki yıl ve ona yakın bir zaman içerisinde olan süt emme haram kılar; ondan sonra meydana gelen emmeler haram kılmaz." demektedir. Sonra ondan, iki yılı aşan süre için az sayıda günler, veya iki ay, ya da bir ay kadar gibi rivayetlerde bulunulmuştur. Velid b. Müslim ve daha başkaları, ondan "İki yıldan sonra, bir, iki ya da üç ay içerisinde olacak olan süt emme, bana göre iki yıl içerisinde olmuş gibidir." dediğini rivayet etmişlerdir. Pek çok talebi yanında meşhur olan da budur. Muvatta ravilerinin —ki İmam vefat edinceye kadar konuyla ilgili görüşü kendisine okunurdu— rivayeti ise: "İki yıldan sonra meydana gelen süt emmelerin azı da çoğu da hiçbir haramlık hükmü doğurmaz; o sadece bir yiyecek hükmündedir." şeklindedir. O yine şöyle demiştir: Çocuk iki yıldan önce sütten kesilmişse ve yemek yiyebiliyor ve böylece süt emmeye ihtiyacı kalmamışsa, bundan sonra emeceği sütle haramlık hükmü doğmaz.

 

Hasan b. Salih, İbn Ebi Zi'b ve Küfe alimlerinden bir grup, süt haramlığı için süre üç yıldır, üç yıldan sonra ise haramlık doğmaz; demişlerdir.

 

Ömer b. Abdilaziz, süt haramlığı süresinin yedi yaşma kadar uzayacağını söylemiştir Yezid b. Harun, onun bu görüşünü taaccüble naklederdi. Ondan bunun aksi başka bir görüş de nakledilmiştir. Rebia, yine ondan süt emme süresinin iki yıl ve on iki gün olduğunu rivayet etmiştir.

 

Selef ve haleften bir grup da, yaşlı da olsa, büyük kimsenin emmesi ile de haramlık sabit olur; demişlerdir. Malik, İbn Şihab'dan rivayet eder: İbn Şihab'a, büyük insanın süt emmesini sorarlar. O: "Bana Urve b. Zübeyr Hz. Peygamber'in Sehle bt. Süheyl'e Salim'i emzirmesi emrini verdiğini ve Sehle'nin de bunu yaptığını, onu kendisinin oğlu olarak gördüğünü bildirdi." diye cevap verir. Urve şöyle der: "Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, erkeklerden huzuruna girmesini istediği kimseler hakkında bu görüşü esas almıştır. O, kız kardeşi Ümmü Gülsüm'e ve kardeşinin kızlarına, yanına girip çıkabilmesini arzu ettiği kimseleri emzirmelerini emrederdi. "

 

Abdurrezzak, İbn Cüreyc'den nakleder: O şöyle der: "Ata b. Ebi Rebah'ı işittim: Bir adam ona şunu sordu: "Bir kadın ben büyük bir adam iken bana sütünden içirdi. Ben onu nikahlayabilir miyim?" Ata: "Onu nikahlama!" dedi. Ben ona: "Bu senin görüşün müdür?" diye sordum. "Evet, Hz. Aişe kardeşinin kızlarına bu şekilde emrederdi." dedi. Bu görüş, Hz. Aişe'den sabit olmaktadır. Hz.Ali ve Urve b. Zübeyr, Ata b. Ebi Rebah'tan da rivayet edilmektedir. Bu aynı zamanda Leys b. Sa'd ve Ebu Muhammed b. Hazm'ın da mezhebi olmaktadır. O (İbn Hazm) şöyle der: "Büyüğün emmesi —yaşlı bir kimse de olsa—, küçüğün emmesinin haram kıldığı gibi haram kılar, aralarında bir fark yoktur."

 

Şimdi de süt haramlığının doğması için iki sene tahdidi getirenlerle, büyüğün emmesi de haram kılar diyenlerin delillerine bakalım. Çünkü bu ikisi görüşler içerisinde iki uç tarafı teşkil etmektedir. Diğer görüşler ise aşağı yukarı birbirlerine yakındır.

 

İki sene tahdidi getirenler şöyle derler: Yüce Allah: "Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için tam iki sene emzirirler."[Bakara, 133] buyurmuş ve emme müddetinin tamamını iki yıl saymıştır. Bu da, iki yıldan sonra emilen sütün bir hükmü olmayacağına delalet eder; dolayısıyla ona haramlık hükmü taalluk etmez. Bu süre, bizzat Rasulullah'ın "açlık müddeti" olarak bahsettiği ve süt emme haramlığının sadece bu dönemde olacağını belirttiği süredir.

 

Bunlar şöyle devam ediyorlar: Bu süre, Hz. Peygamber'in: "Ancak memede iken süt haramlığı sözkonusudur." buyurduğu meme (emzirme) süresidir. Bu Araplarca bilinen bir ifade şeklidir. Zira onlar "Falan memede öldü." derler ve bu süt emme çağında, sütten kesilmeden önce anlamına gelir. Hz. Peygamber'in (s. a.) ölen oğlu hakkında: "İbrahim memede iken öldü; onun cennette emzirmesini tamamlayacak bir süt annesi vardır." buyurması da bu kabildendir. Bunu "Süt ; ancak henüz çocuk sütten kesilmeden memeden bağırsaklara ulaşması ve onu doyurması durumunda haram kılıcı olur." hadisi de te'kit eder. İşte bu üç vasıf haramlık doğuracak emmeye ait olmaktadır. Malumdur ki, büyük bir kimsenin emmesi bu üç vasıftan da uzaktır.

 

Bundan daha sarih ve açık olanı:" Süt emme ancak iki yıl içerisinde sözkonusudur." şeklindeki İbn Abbas hadisidir.

 

Tezimizi "Süt emmeden, ancak et bitirip, kemikleri geliştiren (süt emme çağında olan) kısmı, haramlık hükmü doğurur," şeklindeki İbn Mes'ud hadisi de te'kit etmektedir. Büyük insanın emmesi, ne et bitirir, ne de kemiklerini geliştirir.

 

Eğer büyüğün emmesi haram kılıcı olsaydı, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Aişe validemize, büyük olduğunu gördüğü süt kardeşinin yanına girmesinden hoşlanmaması neticesinde yüzünün rengi değişmiş bir vaziyette: "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" demezdi. Eğer büyüğün emmesi haram kılıcı olsaydı, büyük ile küçük arasında bir fark olmaz ve Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hoşnudsuzluk göstermez ve, "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" buyurmazdı. Sonra da: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." demezdi. Bunun altında, o kimsenin süt emme döneminde emmemiş olabileceği, dolayısıyla da haramlığm doğmayacağı ve neticede kardeş olmayacağı endişesinin bulunduğu anlamı yatmaktadır.

 

Sehle'nin Salim'i emzirmesiyle ilgili hadise gelince, bu ilk hicret sıralarında olmuştu; çünkü, bu hadise evlatlık müessesesini ortadan kaldıran ayetin [Ahzab, 5] hemen akabinde olmuştur. Bu ayet ise hicretin ilk zamanlarında inmiştir.

 

Küçüklüğü, sütten kesilmeden, memede iken emme şartı olarak getiren hadisler ise, İbn Abbas ile Ebu Hureyre'nin rivayetlerindendir. İbn Abbas, Medine'ye ancak Mekke fethinden önce gelmiştir. Ebu Hureyre ise, kesin olarak Hayber senesinde müslüman olmuştur. Her ikisi de Medine'ye, SalinYin Ebu Huzeyfe'nin hanımından emmesi olayından sonra gelmişlerdir.

 

Büyük kimselerin süt emmeleri ile de, haramlığm sabit olacağını isbat edenler ise şöyle demektedirler: Hiçbir kimsenin, sıhhatinden şüphe edemeyeceği bir şekilde, Hz. Peygamber'in Sehle bt. Süheyl'e, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim'i emzirmesini emrettiği sabittir. O sırada o, büyüktü ve sakalı vardı. Buna rağmen Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine: "Onu emzir, ona haram olursun." buyurmuştu. Daha sonra bunlar ¦hadisi, hadisin bütün tarik ve lafızlarını ortaya koyarlar ki, bunlar şüphesiz sarih ve sahihtir.

 

Devamla şöyle derler: Bu haberler probleme yer bırakmaz ve ayette | zikredilen iki yılın bitimi ile, ya da küçük çocuk için uygun gördükleri takdirde karşılıklı rıza ile iki yıldan daha önce tamamlanacak olan emzirmeden maksadın ne olduğunu açıklamaktadır. Bu ayet sadece emziren kadına nafakayı ve isteseler de istemeseler de ebeveyn üzerine vacib olan şeyi gerektirmektedir, ayet bu konuda yeteri kadar açıktır. Çünkü Yüce Allah :"Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için tam iki sene emzirirler. Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak çocuk kendisinin olan babaya borçtur."'[Bakara, 233] Yüce Allah, annelere çocuğun iki yıl emzirilmesini emretmiştir. Ayette iki yıldan sonra emziril d iğinde haramlığm sabit olacağı ya da iki yılın tamamlanması ile haramlığm kesileceği hususu yoktur. Allah "Sizi emziren anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz... haram kılındı" buyururken, "iki yıl içerisinde" ya da herhangi bir zaman içerisinde buyurmuyor ve diğer ayetler üzerine bir ziyade getirmiyor. Ayetin umumunun tahsisi, zan veya beyan içermeyen ihtimal ile değil; ancak onun tahsisi olduğunu beyan eden bir nass ile caiz olabilir. Büyüğün emmesi yüzünden süt haramlığının doğacağı ile ilgili haberler, tevatür şeklinde bize ulaşmıştır. Onu Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımları, Sehle bt. Süheyl —ki kendisi ilk muhacir hanımlardandır— Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üvey kızı, Ümmü Seleme validemizin kızı Zeyneb rivayet etmişlerdir. Sonra tabiin neslinden Kasım b. Muhammed, Urve b. Zübeyr, Humeyd b, Nafi rivayet etmişlerdir. Bunlardan Zühri, İbn Ebi Müleyke, Abdurrahman b. Kasım, Yahya b. Said el-Ensari, Rebia ; daha sonra banlardan Eyyub es-Sahtiyani, Süfyan es-Sevri, Süfyan b. Uyeyne, Şu'be, Malik, İbn Cüreyc, Şuayb, Yunus, Cafer b. Rebia, Mamer, Süleyman b. Bilal vb. rivayet etmişlerdir. Bunlardan da büyük kalabalıklar ve çok sayıda kimseler nakilde bulunmuşlardır. Dolayısıyla bu haberin sıhhatinde, taraftar ya da karşı olan hiçbir kimsenin ihtilafı bulunmamaktadır. Bu durumda geriye, yalnız; "Bu sadece Salim'e aitti." şeklindeki itiraz kalmaktadır. Nitekim, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zevcelerinden bazıları ile onlara tabi olan kimseler böyle söylemişlerdir. Böyle bir tevile sarılan kimse bilsin ki, bu Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşleri arasında buna kail olanların bir zanm olmaktadır. Hadiste bu şekilde varid olmuşfve onlar:"Bilmiyoruz. Belki de o, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından herkese değil de sadece Salim'e verilmiş bir ruhsattı." demişlerdir. Onların bu telakkilerinin bir zan olduğu kuşkusuz olduğuna göre, zan ile sabit sünnetlere karşı durmak imkanı yoktur. Yüce Allah : "Gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez."[Yunus, 36] buyurmaktadır. Ümmü Seleme validemizin kendi zannı ile ihticacta bulunması ile, Hz. Aişe'nin bizzat sabit sünnetle istidlalde bulunması arasında dağlar kadar fark vardır. Bu yüzdendir ki, Hz. Aişe kendisine :"Senin için Rasulullah'da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) örnek yok mudur? " dediğinde, Ümmü Seleme susmuş ve tekbir harf bile söylememiştir. Bu ya onun da Hz, Aişe'nin görüşüne rücü ettiğini, ya da kendisini savunacak bir delili olmadığını ortaya koyar.

 

Sehle'nin Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emzirebilirim?" demesi, bu hadisenin zikredilen ayetlerden (örtünme ayetlerinden) sonra geldiği konusunda açık bir beyandır.

 

Kesin olarak biliyoruz ki. eğer bu Salim'e has bir şey olsa idi, Hz. Peygamber, onun hükmüne başkalarının da ilhak edilemeyeceğini kesin olarak belirtir, ondan başkası için bunun caiz olmayacağım ifade buyururlardı. Nitekim Ebu Bürde b. Niyar hakkında, kurban için keseceği oğlağın kendisi için yeterli olacağını, fakat kendisinden başka kimse için onun yeterli olmayacağını ifade etmişlerdir. Bir oğlağm kurbanlık olarak kesilmesi ile; kendisine evliliğin helallik ya da haremliğinin, mahremiyet, kendisi ile halvet ve sefere çıkma gibi hükümlerin taalluk ettiği büyük önem arzeden bir konu aynı değildir. Malumdur ki, eğer bu sadece Salim'e has bir şey olsaydı, onun tahsis eddildiğinin beyan edilmesi evleviyet arzederdi. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." buyurması da bizim için bir delildir. Çünkü, büyük insanın süt içmesi çocuğun açlığında olduğu gibi veya ona yakın bir seviyede kesinlikle açlığının giderilmesine etki eder.

 

Soru: Eğer bu konuda büyük ve küçük aynı ise, o zaman onun zikrinin faydası nedir?

 

Cevap: Bunun zikrinden gözetilen maksat, haramlığm bir damla süte veya açlığa faydası olmayacak , et bitilmeyecek, kemikleri oluşturmayacak bir defacık emmeye bağlı olmadığını ortaya koymaktır.

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) " Süt emme ancak iki yıl içerisinde, memede iken, sütten kesilmeden önce sözkonusudur." buyurması, "Nesie (erteleme) şekli hariç riba yoktur." , " Riba ancak nesie şeklindedir." şeklindeki hadislerinden daha açık ve net değildir. Buna rağmen, bu hadisler, deliller gereği "ribe'l-fadl"ın (fark faizi) da cereyan edebileceğine mani değildir. Burada da durum aynı olmaktadır.

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadisleri ve sabit sünnetlerinin tamamı haktır ve uyulması vacibtir. İçlerinden bir kısmı almıp da diğer bir kısmı bırakılamaz. (Hz. Aişe) her hadisi kendi konusunda uygulamaktadır. Buna delalet eden hususlardan birisi de şudur: Mü'minlerin annesi ve ümmet içerisinde kadınların en anlayışlısı (fakihi) olan Hz. Aişe, birçok hususu rivayet eden kimsedir. "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisini rivayet eden kimse de odur. Sehle hadisini rivayet etmiş ve görüş olarak onu benimsemiştir. Şayet, kendisine göre:: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisi Sehle hadisine muhalif olsaydı, o takdirde kail olduğu görüşe gitmez; Hz. Peygamber'in yanında gördüğü ve "O kardeşimdir." dediği adam yüzünden hoşnudsuzluk gösterdiği, yüzünün değiştiği bir sırada kendisine karşı söylediği bir hadisi terketmezdi.

 

Sahih olarak sabit olduğuna göre, Hz. Aişe validemi?;, büyük de olsa, kız kardeşlerinden birisinin, haFam kılıcı vasıfta emzirdiği kimseleri huzuruna kabul ediyordu. Biz Allah'ı şahid tutuyoruz ve yarın kıyamet gününde kendisiyle O'na kavuşacağımız kesin imanımızı ortaya koyuyor ve diyoruz ki, mü'minlerin annesi Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mahremiyetine, kendisine görünmesi helal olmayan kimseleri yanına almak suretiyle gölge düşürecek bir tavıra asla girmez, onun harim-i ismetine asla bir halel getirmezdi. Yüce Allah da, yedi kat göklerin üzerinden beraeti inen Sıddik'in kızı Sıddika elinde, sevgili peygamberinin harimine halel getirtecek değildir. Yüce Allah o mübarek zatı, koruma altına alınmış kutlu ve şerefli peygamberini son derece sağlam bir şekilde korumuş, muhafaza etmiş, onun korunmasını ve himayesini, onun müdafaasını bizzat kendisi, yüce kudreti ile, vahyi ve kelamı ile üstlenmiştir. Biz kesin olarak inanıyor ve Allah'ı şahit tutarak diyoruz ki, Hz. Aişe'nin yapmış olduğu doğrunun ta kendisidir ve büyüğün emmesi ile de, küçüğün emmesi ile sabit olan süt haramlığı ve mahremiyet doğar. Bu konuda, kayıtsız ve şartsız bütün ümmetin kadınlarının en fakihi olan Aişe validemiz mesned olarak bize yeter. O, bu konuda Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer hanımları ile münazara eder ve onlar: "Öylesi emme ile hiçbir kimse, bizim yanımıza giremez." demekten başka ona bir cevap veremezlerdi. Yine, bu görüşün Hz. Peygamber'imizin amcasına ve halife iken, mutlak anlamda yeryüzünün en alimi olan (Hz.Ali)'ye ait olması; İmam Şafii'nin hakkında: " O İmam Malikten daha fakihtir; ne var ki, akran ve talebeleri onu zayi etmişlerdir." diye hüsn-i şehadette bulunduğu Leys b. Sa'd'ın ve Ata b. Ebi Rebah'ın mezhebleri olması bizim için yeterlidir. Ata'nın mezhebi olduğunu, Abdürrezzak, İbn Cüreyc'ten nakletmiştir. Malik, Zühri'den zikreder: Zühri'ye, büyük İnsanın emmesi hakkında sorarlar. O, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim olayı hakkındaki Sehle bt. Süheyl hadisini delil olarak kullanır. Abdürrezzak, ibn Cüreyc - Abdulkerim - Salim b. Ebi Ca'd el-Mevla el-Eşcai - babası senedi ile rivayet eder: Baba (Ebu Ca'd) Hz.Ali'ye sorar ve: "Ben büyük iken, tedavi amacı ile bana sütünü içiren bir kadın ile evlenmek istedim." der. Hz.Ali: "Onu nikahlama!" diye cevap verir ve onunla evlenmesini yasaklar.

 

Bunlar, bu konuda bizim selefimiz olmaktadırlar. Delillerimiz de işte, sıhhat ve açıklık bakımından güneş gibi durmaktadır. Sizin ise, en açık olan hadisiniz merfu olarak rivayet edilen :"Süt ; ancak henüz çocuk sütten kesilmeden, memede iken bağırsaklara ulaşması ve onu doyurması durumunda haram kılıcı olur." şeklindeki Ümmü Seleme hadisidir. Eğer illetten salim olsaydı, gerçekten de çok sarih bir delil olacaktı. Ne var ki, hadis munkatı bulunmaktadır. Çünkü, Fatıma bt. el-Münzir'in Ümmü Seleme'den rivayeti olmaktadır. Fatıma, Ümmü Seleme'den bir şey işitmemiştir. Çünkü o kocası Hişam'dan on iki yaş daha büyüktü. Onun doğumu altmış yılında, Fatıma'nın doğumu ise, kırk sekiz yılında idi. Ümmü Seleme ise elli dokuz senesinde vefat etmişti. Fatıma o sırada küçüktü ve buluğ çağına ermemişti. Bu durumda, ondan nasıl hadis hıfzetmiş olabilir? Babasının teyzesinden de, onun bakımında olduğu sırada, bir şey işitmemiştir. Ancak ninesi Esma bt. Ebi Bekr'den hadis semaı sabit bulunmaktadır.

 

İnsaf sahibi bir alim bu görüş üzerinde düşünüp, haram kılıcı süt emme müddetini, ne Allah'ın kitabı ve Rasulü'nün sünnetinden bir delile, ne de ashapdan bir kimsenin görüşüne dayanmaksızın yirmi beş ay, veya yirmi altı ay, veya on yedi ay ya da otuz ay şeklinde tahdid edenlerin görüşleriyle mukayese ettiğinde, bu iki görüş arasındaki farklılık ve bunun diğerine olan üstünlüğü kendisi için ortaya çıkacaktır. Bu arzettiklerimiz, konu ile ilgili her iki tarafın da ulaştıkları son noktadır. Belki de, mesele üzerinde duran kimse, bu görüşün kuvvetinin bu noktaya kadar ulaşacağını ve bu görüşün değerlendirilmesi ve tashihi için akranları içerisinde kimsede güç ve kudret olmadığını düşünmüyordu. Sen, ey insaf sahibi alim! Bu birbirleriyle tartışmma içerisinde bulunan kimseler arasına otur ve aralarını taklidle veya "Falan şöyle dedi." ile değil; hüccet ve beyanla ayır.

 

Haramlığın iki yıl ile kayıtlı olduğu görüşünde olanlar, bu Sehle hadisi hakkında üç ayrı yaklaşım göstermişlerdir:

 

Birinci Yaklaşım: Hadis mensuhtur. Bu yaklaşım, onların çoğunluğuna aittir. Bunlar, hadisin mensuh olduğuna dair, kuru iddiadan öte bir delil getirebilmiş değillerdir. Çünkü onlar, diğer hadislerin tarih açısından kesin olarak bundan daha sonra varid olduğunu isbat durumunda değillerdir, böyle bir imkan yoktur. Şayet bu görüş sahipleri, onların iddialarını tersine çevirse de, Sehle hadisi diğerlerini nesh etmiştir dese, onun bu iddiası da en az onun iddiası ayarında olurdu.

 

Onların, "Bu olay, ilk hicret sıralarında, evlatlık müessesesini ortadan kaldıran (Ahzab, 33/5) ayetin nüzulü sırasında idi." İbn Abbas ve Ebu Hureyre'nin rivayetleri ise daha sonradır..." şeldindeki sözlerine gelince, buna birkaç açıdan cevap vermek mümkündür:

 

1) Bu iki sahabi, rivayetlerinde, bizzat Hz. Peygamber'den işittiklerini zikretmemişlerdir. Hatta İbn Abbas, Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sadece yirmiden daha az hadis işitmiştir; diğer rivayetleri hep sahabeden (r.anhum) olmaktadır.

 

2) Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşlerinden hiçbirisi, Hz. Aişe'ye karşı, bu şekilde bir delil getirmeye gitmemişlerdir; aksine onlar, hadisin Salim'e mahsus bir uygulama olduğu ve başkalarının ona kıyaslanamayacağı şeklinde bir yaklaşım göstermişlerdir.

 

3) Bizzat Hz. Aişe bunu da onu da rivayet etmiştir. Eğer Sehle hadisi mensuh olsaydı, bu takdirde Hz, Aişe onunla amel etmiş, nasihi ise terketmiş olurdu ya da hadisin bizzat ravisi olmakla birlikte onun daha önce meydana gelmiş olduğu kendisinin bilgisi dışında İtalması gerekirdi ki, bu ihtimallerin her ikisi de imkansızdır ve son derece uzaktır.

 

4) Hz. Aişe bizzat meselenin içerisindedir, onunla amel etmekte ve diğerleriyle bu konu üzerinde tartışmaya girmekte ve Hz. Peygamber'in diğer hanımlarım buna davette bulunmaktadır; dolayısıyla Hz. Aişe'nin Sehle hadisine fazla bir ilgisi vardır. Bu durumda bu hükmün tümden neshedilmiş ve dinde bir delil olması tamamen ortadan kalkmış iken, Hz. Aişe'nin bundan habersiz kalması, Hz. Peygamber'in diğer hanımlarından hiçbirisinin bunu hatırlayarak ona bildirmemesi, böylece onu uyarmaması mümkün müdür?

 

İkinci yaklaşım; Bu hüküm sadece Salim'e hastır, başkalarına teşmil edilemez. Bu Ümmü Seleme ve onun görüşündeki Hz. Peygamber'in diğer zevceleri ile onlara tabi olanlara aittir. Bu yaklaşım nesh yaklaşımından daha kuvvetlidir. Çünkü bu yaklaşım sahipleri şöyle demektedirler: Bu hükmün Salim'e has olduğunu gösteren, hususlar şunlardır: 1) Sehle. bunu hicab (örtünme) ayeti indikten sonra sormuştur. Bu ayet ise, bir kadının ancak zikredilen ve isimleri belirlenen kimselere ziynet yerlerini (avret mahallerini) gösterebileceklerini, mahrem olmayanlara ziynet yerlerini göstermelerinin kendilerine haram olacağım gerektirmektedir. Bu ayetin umumundan, bir delil olmaksızın zikredilenlerden başka hiçbir kimse istisna edilemez. Kadın bir yabancıyı emzirdiği zaman, mutlaka avret yerini ona karşı açmış olacaktır. Bu ise, ayetin umumu gereğince caiz değildir. Burdan da anlıyoruz ki, Sehle'nin Salim'i emzirmek için avret yerini ona açması, sadece Salim'e has bir uygulamadır.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetten bir kimseye bir emirde bulunur veya ona bir şeyi mubah kılar ya da bir şeyi yasaklarsa ve şeriatta da buna ters düşen herhangi bir durum yoksa; bu emir , izin ya da yasak, sadece ona has olduğuna dair bir kayıtlama bulunmadığı sürece bütün ümmet için de sabit olur. Böyle değil de, bütün insanlara bir şeyi emreder ya da yasaklar, sonra da ümmet içerisinden birisine emrettiği ya da yasakladığı şeyin aksini emreder veya yasaklarsa, bu şey sadece ona mahsus olmuş olur. Bu durumda biz, kalkıp da "Hz. Peygamber'in bir kişiye emri, bütün ümmet için emirdir; onun bir şeyi tek bir insana mubah kılması, bütün ümmet için mubah kılmadır." diyemeyiz. Çünkü, bu ilk emir ya da yasağın düşürülmesine sebebiyet verir. Bu durumda, bizim nassların uyum göstermesi, aralarının telifi ve birbiri ile çelişki içerisinde olmamaları için, o emir ya da yasağın sadece o kişiye has olduğunu söylememiz gerekmektedir. Yüce Allah kitabında, kadının mahremi olmayan kimselere avret yerlerini göstermemesini emretmiştir. Hz: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise Sehle'ye Salim'i emzirmesini emretmiştir. Halbuki; Salim, Sehle'nin emzirmek için memesini açacağı sırada kesin olarak onun mahremi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu uygulama, sadece Salim'e has ve ayetin umumundan istisna olmak üzere bir ruhsat olur. Hal böyle iken, bu uygulamanın hükmü geneldir; diyemeyiz. Çünkü bu durum örtünme ayetinin hükmünü iptale götürür.

 

Bunlar şöyle devam etmektedirler: Bu yaklaşımı benimsemekten başka çıkar yol yoktur. Çünkü biz bunu kabul etmediğimiz zaman şu iki yaklaşımdan birisini kabul etmemiz gerekecektir ve bundan da kurtuluş yoktur: Ya bu hadis, haramlık için küçüklüğün şart olacağını ifade eden hadisler tarafından neshedilmiş olacaktır veya bunun tersine o hadisler Sehle hadisi ile neshedilmiş olacaktır. Bu ihtimallerden her ikisi de mümkün değildir; çünkü, bunların tarihleri bilinmemektedir, aralarında tearuz olduğu kesin değildir ve hadislerin her biriyle amel etmek mümkündür. Çünkü biz Sehle hadisini özel ruhsata, diğer hadisleri de Salim hariç genel manaları üzerine hamlettiğimizde, bu hadislerden bir kısmı diğer bazısını neshetmiş olmayacak ve hadislerin tamamıyla amel edilmiş olacaktır.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt emmenin ancak iki yıl içinde, çocuk henüz memede iken ve sütten kesilmeden önce olacağım beyan ettiğine göre bu Sehle hadisinin , ister tarihi önce olsun ister sonra, hususiyet arzettiğine delalet eder. Bir hükmün hususilik arzetmesi için, eğer onun hususiliğini gösteren başka bir durum varsa, "Bu sadece sana hastır." ifadesiyle belirtilmiş olması gerekmez.

 

"Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisinin zikrettiğiniz şekilde tefsirine gelince, bu son derece uzaktır ve lafızla arasında bir bağlantı yoktur ve bu yorumunuz ilk anda muhatapların aklına asla gelmez. Aksine hadisin manası, Ebu Ubeyd ve daha başkalarının izah ettiği şekildedir: Ebu Ubeyd şöyle der: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." hadisinin anlamı şudur: Acıktığı zaman, kendisini doyuran tabii yiyeceği süt olan kimse, şüphesiz ki süt emen çocuktur. Açlığından doyması yemek ile olana gelince, onun emmesi emme değildir. Hadisin manası, "Emme, ancak iki yıl içerisinde, sütten kesilmeden önce olur." demektir. Ebu Ubeyd ve diğerlerinin yorumu budur. Hadisten hemen akla gelen ilk mana da budur. Hatta hadis, bu iki yorumdan her ikisine de aynı derecede delalet edecek olsa idi, diğer hadislerin manaları destek verdiği, onu açıp izah getirdiği için, bu mananın anlaşılması daha uygun olacaktı. Bu tefsirin dışında kalan diğer mananın yanlış olduğuna, bununla büyük insanın emmesinin kasdedilmiş olmasının sahih olmayacağına delalet eden hususlardan birisi de hadiste geçen "açlık" (el-meca'a) kelimesidir. Bu sadece küçük çocuğun emmesine delalet eder. Bu, açlıktan dolayı emmeyi isbat, böyle olmayan emmeyi ise nefyeder. Kesin olarak bilinmektedir ki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hadisleriyle sütle giderilecek açlığı kasdetmişdir, ekmek ve etle giderilecek açlığı kasdetmemişdir. Bu ne konuşanın, ne de dinleyenin aklına gelecek bir mana değildir. Eğer süt emme hükmünü(büyük küçük ayırımı yapmaksızın) genelleştirecek olursak, o zaman elimizde nefy ve isbat edecek bir şey kalmaz. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Aişe'nin yanında yetişkin birisini görünce: "Süt haramlığı ancak açlıktan dolayı sabit olur." buyurmuş olması, yani sözün akışı hadisten gözetilen manayı açıklamakta ve sadece kadının sütü ile giderilebilecek açlık duyan kimsenin (yani bebenin) emmesi ile süt haramlığı hükmünün doğacağını ifade etmektedir. Sözün akışı lafzı sarih hale getirir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mübarek yüzlerinin değişmesi, ve o adamdan dolayı hoşnudsuzluk göstermesi ve: "Bakın! Kardeşleriniz kimler?" buyurması, sadece süt emme konusunda ihtiyatlı davranılması içindir ve emmenin her türlüsünün haramlık doğurmayacağını, bazan haram kılıp bazan ise haram kılmayacağını ifade etmektedir. Bundan hiçbir kimse, süt emmenin sayısı beştir ve bu mana "açlıktan sabit olur" sözü ile ifade edilmiştir; şeklinde anlamaz. Böyle bir ifade tarzı, Hz. Peygamber'in beyan tarzına ters düşer.

 

"Emme, açlığı küçükten giderdiği gibi, büyükten de giderir." şeklindeki sözünüz, boş bir sözdür. Çünkü sakalları bitmiş bir insanın, kadım emerek doyacağı ve emdiği bu sütün ondan açlığı uzaklaştıracağı görülmüş bir şey değildir. Küçük çocuk ise böyle değildir; çünkü onun için sütün yerini alacak başka bir besin yoktur, süt ondan açlığı uzaklaştırır. Büyük insan asla süte açlık gösterecek bir kimse değildir. Hz, Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) açlığın hakü;atini değil de, bulunduğu yer ve zamanını murad etmiş olması da bunu açıklamaktadır. Hiç şüphe yoktur ki, süte duyulacak açlık zamanı küçüklük devridir. Eğer bu izahı kabul etmez ve ille de zahirine sarılırsanız, açlığın hakikati murad edilmiştir derseniz, o zaman, büyük bir insan ancak aç olduğu zaman emdiğinde süt haramlığı doğar; eğer tok iken emerse, herhangi bir etkisi olmaz , demeniz gerekir.

 

Hz. Peygamber'in harim-i ismetinin korunduğu, O'nun haremine Allah'ın bir gölge düşürmeyeceği ve onu muhafaza edeceği konusuna gelince; Yüce Allah mü'minlerin annesi Hz. Aişe'den razı olsun, o her ne kadar bu tür emmenin mahremiyet doğuracağı görüşünde ise de, diğer validelerimiz bu konuda ona muhalefet etmişler ve böylesi bir emme ile Hz. Peygamber'in harim-i ismetine girilmesini caiz görmemişlerdir. Bu durumda mesele ictihadi olmaktadır; iki taraftan birisi bir tek sevabla, diğer taraf ise iki sevabla me'cur olacaklardır. İki sevab alma bahtiyarlığına ulaşacak kimseler ise, bu konuda Allah ve Peygamberinin hükmüne isabet edenler olacaklardır. Bu tür bir emme ile, hem Hz. Peygamber'in harim-i isimetine girilmesini caiz gören, hem de bunu caiz görmeyip engelleyen sevab kazanacaktır; her ikisi de Allah'ın rızasını kazanmak. Peygamberine itaatte bulunmak, onun hükmünü uygulamak hususunda ictihad etmektedirler. Bu konuda onlara örnek olacak iki şerefli peygamber; Davüd ve Süleyman (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da bulunmaktadır: Yüce Allah her ikisini de hikmet ve hüküm (idare) sahibi olmakla övmüş, kaza (yargı) anlayışını ise birisine has kılmıştır.

 

Ümmü Seleme hadisini reddetmenize gelince, bu açık bir haksızlıktır; Fatıma bt. el-Münzir'in, Ümmü Seleme'yi küçükken görmüş olması sebebiyle hadisin munkatı olması gerekmez. Bazan küçük çocuk da gerçekten birçok şeyi belleyebilir ve onu ezberleyebilir. Nitekim, Mahmud b. er-Rebi', kendisi henüz yedi yaşında iken, Hz. Peygamber'in kendisine su püskürttüğünü hatırlamaktadır. Ondan daha küçük yaşta olanlar da hatırlayabilir. Siz Fatıma, Ümmü Seleme'nin vefatı sırasında on bir yaşında idi; diyorsunuz. Bu yaş özellikle de kadınlar için hiç de önemsenmeyecek bir yaş değildir. Çünkü bu yaşta bir kadın evlilik için uygun olabilmektedir. Evlenme durumunda olan bir kadın için: "O İşittiğini anlayamaz, rivayet ettiğini bilemez." denilmesi nasıl uygun olabilir? Bu sakat bir iddiadır ve sünnetler bu gibi iddialarla reddedilemez. Kaldı ki, Ümmü Seleme ile Fatıma'nın ninesi Esma dosttular. Evleri aynı idi; Fatima ninesi Esma'nın gözetiminde babasının teyzesi olan Hz. Aişe ve Ümmü Seleme'nin (r.a.) yanında yetişmiştir. Hz. Aişe, elli yedi yılında vefat etmiştir; elli sekizde vefat ettiği de söylenir. Fatıma'nın ondan hadis işitmiş olması mümkündür. Ninesi Esma'ya gelince yetmiş üç senesinde vefat etmiştir. Fatıma o sırada yirmi beş yaşında bulunuyordu. Bu yüzden, Fatıma'nın ondan çok sayıda rivayeti bulunmaktadır. Ümmü Seleme de Esma'nın rivayet ettiği hadisin benzeri ile fetvada bulunmuştur. Ebu Ubeyd, Ebu Muaviye - Hişam b. Urve - Yahya b. Abdirrahman b. Hatıb - Ümmü Seleme senediyle şöyle rivayet eder: Ümmü Sekmeye hangi çeşit emmenin süt haramlığı doğuracağı sorulur. O: "Memede iken, sütten kesilmeden emilen süt (haram kılar)." şeklindeki hadisi rivayet eder ve gereğiyle fetva verir.

 

Hz. Ömer de bu doğrultuda fetva vermiştir. Nitekim Darakutni, Süfyan b. Abdülah b. Dinar hadisinde. ibn Ömer'den şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Ömer'i: "Süt emme (haramlığı) ancak, iki yıl içerisinde, küçüklükte sözkonusudur." derken işittim.

 

Hz. Ömer'in oğlu Abdullah da aynı şekilde fetva vermiştir. İmam Malik (ra.) Nafi' aracılığı ile, ibn Ömer'den rivayet etmiştir: O şöyle derdi: "Süt emme (haramlığı) ancak, küçüklükte emzirildiği zaman sözkonusudur; büyüğün emzirilmesi diye bir şey yoktur."

 

İbn Abbas da aynı şekilde fetva vermiştir: Ebu Ubeyd, Abdurrahman - Süfyan es-Sevri - Asim el-Ahvel - İkrime senediyle İbn Abbas'ın: "Sütten kesildikten sonra süt emme (haramlığı) yoktur." dediğini nakleder.

 

Bu mesele hakkında Abdullah b. Mes'ud ile, Ebu Musa münazara etmişler ve İbn Mes'üd; "küçük iken olmadıkça, süt emmenin haramlık doğurmayacağına" dair fetva vermiştir. Bunun üzerine Ebu Musa onun görüşüne rücu etmiştir. Darakutni şöyle zikreder: İbn Mes'ud, Ebu Musa'ya: "Sen şöyle şöyle fetva veriyormuşsun? Halbuki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): 'Süt emme haramlığı, ancak kemiği güçlendiren ve eti bitiren emmelerde sözkonusudur.' buyurmuştur." demiştir.

 

Ebu Davud, Muhammed b. Süleyman el-Enbari - Veki' - Süleyman b. el-Muğire - Ebu Musa el-Hllali - babası - İbn Mes'ud senedi ile rivayet eder: Buna göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):"Süt emmeden, ancak et bitirip, kemikleri geliştiren süt emme çağında olan) kısmı haramlık hükmü doğurur." buyurmuştur.

 

Sonra İbn Mes'ud, bu şekilde fetva vermiştir. Nitekim Abdürrezzak, Sevri - Ebu Bekir b. Ayyaş - Ebu Husayn - Ebu Atiyye el-Vadii senediyle rivayet eder: Ebu Musa'ya bir adam gelir ve : "Karımın memesi şişti, ben de emdim, boğazıma süt kaçtı." dedi. Ebu Musa ona sert davrandı. Sonra adam İbn Mes'ud'a geldi. İbn Mes'ud ona: "Benden başka kimseye sordun mu?" diye sordu. Adam: "Evet, Ebu Musa'ya sordum ve o bana sert davrandı." dedi. İbn Mes'ud, Ebu Musa'ya geldi ve: "Şimdi bu süt çocuğu mudur?" diye sordu. Ebu Musa: "Bu derya (gibi alim) sizin aranızda iken, bana sormayın." dedi İşte onun rivayeti ve fetvası böyledir.

 

Hz. Ali'ye gelince, Abdurrezzak, Sevri - Cüveybir - ed-Dahhak - Nezzal b.'Sebure senedi ile, Hz.Ali'den: "Sütten kesildikten sonra, süt emme haramlığı yoktur." dediğini rivayet çder.

 

Bu Abdulkerim'in Salim b. Ebi'l-Ca'd ve babasından yaptığı rivayete muhalif olmaktadır. Ancak, Cuveybir'in hadisi delil olarak kullanılamaz. Abdulkerim ondan daha sağlamdır.

 

Üçüncü yaklaşım: Sehle hadisi ne mensuhtur, ne sadece Salim'e mahsus, ne de herkes hakkında geneldir. Bu sadece:, ihtiyaç gereği, Salim'le Ebu Huzeyfe'nin hanımı arasındaki durumda olduğu gibi, bir kadının yanına girmek zorunda kalan ve onun da devamlı kendisinden örtünmesi zor olan kimse için sözkonusu olan bir ruhsattır. Böyle bir çaresizlik içerisinde kalan büyük bir insan kadın tarafından emzirildiğinde, bu süt etkisini gösterir ve süt haramlığı doğurur. Böyle bir durumda olmayan kimseler için ise, büyük olduğu takdirde süt haramlığı doğmaz, haramlık ancak küçük iken emzirildiğinde sözkonusu olur, Bu yaklaşım, Şeyhulislaam İbn Teymiye'ye aittir. Büyük iken süt haramlığmm doğmayacağını ifade eden hadisler ya mutlaktır, Sehle hadisi ile kayıtlanmıştır; ya da her hale ait olmak üzere umumidir ve bu durum bu hadisle tahsis edilmiştir. Bu yaklaşım nesih ve hükmün sadece Salim'e tahsisi yaklaşımlarından daha uygundur ve ki taraflı bütün hadislerle amel etmiş olmaya daha yakın gözükmektedir. Şer'i kaideler de bu yaklaşıma şehadette bulunmaktadır. Doğruya muvaffak kılan ancak Allah'tır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

E) İDDET (HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) İDDET KONUSUNDAKİ HÜKÜMLERİ)