ZADU’L-MEAD

ALTINCI KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.)

VERDİĞİ HÜKÜMLER, EVLİLİK, ALIM-SATIM

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

A) Hz. PEYGAMBER'İN (S.A.) NİKAHLA İLGİLİ UYGULAMALARI

 

1- Babası Tarafından Zorla Evlendirilen Dul ve Bekarlar Hakkında Verdiği Hükümler

2- Velisiz Kıyılan Nikah Hakkındaki Hükmü

3- Tefviz (Vekaletle Kıyılan) Nikahı Hakkındaki Hükmü

4- Evlendiği Kadını Hamile Bulan Kimse Hakkındaki Hükmü

5- Evlenme Akdinde İleri Sürülebilecek Şartlar

 

1- Babası Tarafından Zorla Evlendirilen Dul ve Bekarlar Hakkında Verdiği Hükümler:

 

Sahihayn'da rivayet edilir ki, babası, Hansa bt. Hıdam'ı gönülsüz olduğu halde, evlendirmişti. Kendisi duldu. Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi (durumu anlattı). Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de nikahını kabul etmedi.

 

Sünen'de İbn Abbas'tan nakledilir; Bakire bir kız Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi ve gönülsüz olduğu halde, babasının kendisini zorla evlendirdiğini haber verdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu seçimli bıraktı.

 

Bu hadisteki şahıs Hansa'dan başkasıdır. iki.ayrı olay sözkonusudur. Birinde dulun muhayyer ligine, diğerinde ise bakirenin muhayyerliğine hükmetmiştir.

 

Sahih(-i Buhari)'de Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu buyruğu vardır: "İzni alınmadıkça bakire evlendirilmez." "Ya Rasulallah! Onun izni nasıldır?" dediler. "Susmasıdır." buyurdu.

 

Sahih-i Müslim'de ise: "Bakirenin kendisini ilgilendiren konuda (nikah) izni alınır. izni, susmasıdır." buyurmuştur.

 

Bu hükmün gereği şudur: Buluğ çağına ermiş bakire bir kız nikaha zorlanamaz ve rızası olmadan evlendirilemez. Bu, selef ulemasının çoğunluğunun, Ebu Hanife'nin, bir rivayette Ahmed (b. Hanbel)'in görüşleridir. Bizim din olarak inandığımız, başka türlüsünü kabul etmediğimiz görüş de budur. Bu görüş, Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem hükmüne, hem emrine, hem de nehyine muvafıktır. Şeriatın genel kaidelerine ve ümmetin umumi menfaatine de uygundur. Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hükmüne muvafıktır. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), zorla evlendirilen bakirenin muhayyerliğine hükmetmiştir. Bu hadis muallel-mürsel şeklinde olmayıp, hem müsned hem de mürsel olarak rivayet edilmiştir. Fakihlerin "İttisal (hadisin muttasıllığı) ziyadedir. Hadisi mevsul olara'k rivayet eden ravi, mürsel rivayet edene takdim olunur." şeklindeki görüşünü esas aldığımızda, durum açıktır. Bu, hadislerin çoğunda yaptıkları bir şeydir. Bu hadisin ne ayrıcalığı var ki, diğer emsallerinin hükmünden ayrılsın. Bunda da aynı şey yapılır.

 

Hadisin mürsel olduğuna hükmetsek bile -muhaddislerin çoğunun görüşü böyledir- onun açık ve sahih haberlerle (eser) kıyas ve şer'i kaidelerle desteklenen güçlü bir mürsel rivayet olduğunu görüyoruz. Bu da onunla amel etmeyi kaçınılmaz kılar.

 

"Evlendirilecek bakirenin izni alınır" görüşü, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrine uygundur, demiştik. Çünkü O şöyle buyuruyor: "Bakirenin kendisini ilgilendiren konuda (nikah) izni alınır." Bu kuvvetli bir emirdir. Çünkü emir, haber verilen şeyin tahakkuk, sübut ve gerekliliğine delalet eden ihbari (hadisteki muzari kipi) siğa ile gelmiştir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emirlerinde asıl olan, aksine icma' bulunmadıkça vücub (gereklilik) ifade etmesidir.

 

Nehyine uygundur, demiştik. Çünkü, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İzni alınmadıkça bakire, evlendirilmez." buyurmuştur. İzin alınmasını emretmiş, izinsiz nikah yapılmasını yasaklamış ve böylesi bir nikah hakkında muhayyerlikle hükmetmiştir» Böylece hüküm, en mübalağalı bir yolla ortaya konmuştur.

 

Şeriatın genel kaidelerine uygunluğuna gelince, baba, ergenlik çağına girmiş, akıllı ve reşid olan kızının rızası olmadan malı üzerinde en küçük bir tasarrufta bulunamaz; onu, rızası dışında malının cüzi bir kısmını bile elinden çıkarmaya zorlayamaz. Hal böyleyken, babanın kızını köleleştirmesi ve rızası olmadan dilediği biriyle evlendirmesi nasıl caiz olabilir? Çünkü bu koca adayı, onun en sevmediği ve hoşlanmadığı biridir. Buna rağmen bu (veli) kalkıyor, kadını zorla kendi istediği kimseye izinsiz nikahlıyor ve kızı onun yanında esir ediyor. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kadınlar hakkında Allah'tan sakının. Çünkü onlar sizin yanınızda esirlerdir (aniye). .." buyurmuştur. Yine malumdur ki, bir kadının bütün mallarının elinden izinsiz olarak çıkartılması, kendi rıza ve isteği olmaksızın biriyle evlendirilmesi yanında çok hafif kalır. Durum böyle olunca: "Bir kız, sevdiği bir dengini evlenmek üzere belirlese, babası da başka bir aday bulsa, -isterse bu aday, kızın nefret ettiği ya da çirkin bulduğu biri olsun- babanın tayinine itibar edilir." diyen kimse yersiz (batıl) bir söz söylemiş olur.

 

Ümmetin umumi menfaatine de uygundur. Zira bir kızı sevdiği ve kendi seçtiği birisi ile evlendirmedeki maslahat, böylesi bir nikahtan gözetilen maksatların gerçekleşmesi açıktır. Nefret ettiği ve sevmediği birisi ile kurulan evlilikten ise, beklenen maksatların gerçekleşmeyeceği ortadadır. Eğer evliliğin, kızın rızasına dayanması esasını sarih sünnet ortaya koymasaydı, bunu sahih kıyas ve şer'i kaideler zaten gerektirirdi. Tevfik Allah'tandır.

 

Soru: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dul ile bakire arasını ayırmış ve "Dul, emri alınmadıkça, bakire de izni sorulmadıkça evlendirilmez.", "Dul kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir. Bakireye gelince, babası ona iznini sorar." buyurmuş ve dul kadının, evlendirme konusunda velisinden daha çok hak sahibi olduğunu söylemiştir. Bundan da, bakire velisinin, kızım evlendirme konusunda daha çok hak sahibi olduğu anlaşılır, aksi takdirde bu hakkı dula tahsis etmenin bir manası kalmaz.

 

Yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iznin vasfı hakkında da bir ayırım yapmış ve dulun iznini; konuşma (açık irade beyanı), bakireninkini ise; susmadır, diye belirlemiştir. Bütün bunlar bakirenin evlendirilmesinde babası karşısında kendisinin rızasının aranmayacağına ve kendisinin nikahta bir hakkı olmadığına delalet eder.

 

Cevap: Bu söylediklerinizde, kızın ergen, akıllı ve reşid olması durumunda rızası olmadan babasının onu evlendirebileceğinin caiz olduğuna ve babanın eğer denk ise kızını en çok nefret ettiği birisi ile evlendirebileceğine delalet eden bir husus yoktur. Sizin delil olarak kullandığınız bu hadisler, bizzat bu sözün batıl olduğuna açıkça delalet eder. Bunların içerisinde sizin işinize en çok yarayan "Dul, kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir." hadisidir. Bu da sadece mefhüm-i muhalefet (zıt kavram) yoluyla delil olabilir. Halbuki sizin tartıştığınız kimseler mefhumun hüccet (delil) oluşunda size katılmamaktadırlar. Mefhumun delil olduğu kabul edilse bile, hiçbir zaman sarih mantuk (açıkça söylenen) varken onun önüne geçirilmesi caiz değildir. Sonra bu, "Mefhumun umumu vardır." dediğiniz zaman delil olabilir. Halbuki mefhumun umumu yoktur. Zira mefhumun delaleti, "Mezkurun tahsisi bir faydadan hali değildir." telakkisine dayanır; bu da "Mezkurun dışındakilerden, hükmü kaldırmaktır." Malumdur ki, mezkurun maadasını hükmü sabit olan ve olmayan diye ikiye ayırmak faydalıdır. Zikri geçmeyen (meskutun anh) için başka bir hüküm isbat etmek -eğer mantukun hükmüne zıt değilse-, bir faydadır. Bir ayırıma gitmek bir faydadır. Sonra bu mefhum, açık kıyasa, hatta öncelikli kıyasa muhalif bir mefhumdur. Mezkur nasslara ters düşmektedir.

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "Dul, kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir." sözünün hemen akabinde: "Babası bakireden iznini sorar." buyurması; bakire kız, rızası ve izni olmadan evlendirilebilir, evlendirme konusunda kendisinin herhangi bir hakkı yoktur, şeklindeki bu tür bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmak içindir. Sonra bilinen bir husustur ki, dulun kendisini evlendirme konusunda veliden daha çok hakkının bulunmasından, bakirenin kendi evliliğinde hiçbir hakkının bulunmaması manası asla çıkmaz.

 

Evliliğe zorlamanın dayanağı (menat, illet) konusunda fakihler altı görüş ileri sürmüşlerdir:

 

1- Bakirelikten dolayı icbar edilir. İmam Şafii, Malik ve bir rivayette İmam Ahmed'in görüşü budur.

 

2- İcbar illeti küçüklüktür. Ebu Hanife ve bir diğer rivayette İmam Ahmed'in görüşü de budur.

 

3- Bekaret ve küçüklük her ikisi birden İllettir. İmam Ahmed'den rivayet edilen üçüncü görüş de budur.

 

4- Bu iki illetten birisidir. Hangisi bulunursa o icbar illeti olur. İmam Ahmed'in dördüncü görüşü budur.

 

5- İlad (babalık ilişkisi). Buna göre ergen olan dul bile icbar edilebilir. Bunu Kadı İsmail, Hasan el-Basri'den nakletmiş ve bunun icmaa muhalif olduğunu söylemiş ve fıkhi güzel bir inceliği olduğunu belirtmiştir. Doğrusu, bu ipe sapa gelmez görüşün neresi güzelmiş bilmek isterdik.

 

6- Bakmakla yükümlü olduğu kimselerden olmak. Buna göre veli ailesinden olan (kadını-kızı) nikaha zorlayabilir. Bu görüşlerden tercihe şayan olanı size gizli kalacak değildir.

 

Bakirenin izninin susmak, dulun izninin ise konuşmak olduğuna hükmetmiştir. Şayet bakire susma yerine konuşursa, bu daha güçlü bir irade beyanı olur. İbn Hazm: "Bakire, ancak susarsa evlendirilmesi caiz olur." demiştir ki, zahiriliğine yakışan da budur.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yetim kızın, evlilik konusunda emrinin alınmasına hükmetmiştir. Buluğdan sonra ise yetimlik olmaz. Bu hüküm, yetim kızla buluğdan önce evlenilebileceğine delalet eder. Bu, Hz. Aişe'nin görüşüdür. Kur'an ve sünnet de buna delalet eder. İmam Ahmed, Ebu Hanife ve daha başka alimler de bu görüştedirler. Allah Teala: "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor: Kendilerine yazılmış olan (miras hakların)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında... adaleti yerine getirmeniz için Kitab'da size okunan ayetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır)..."[Nisa, 127] buyurmaktadır.

 

Hz. Aişe şöyle demektedir: Ayette sözkonusu olan yetim kadınlardan!, maksat, velisinin himayesinde olan yetim kızdır. Veli onu nikahlamak ister,! fakat mehrini adaletli olarak ödemek istemez. İşte bu ayetle veliler, mehirlerini adaletle ödemedikçe kendi gözetimleri altında olan yetim kızlarla evlenmekten nehyedilmişlerdir.

 

Dört Sünen'ac Hz. Peygamber'in (s.a.') şu buyruğu vardır:

 

"Yetim kız çocuğu, evlendirilirken görüşü alınır. Eğer susarsa iznidir. Eğer yüz çevirirse, onu nikahlamaya bir yol yoktur."

 

 

2- Velisiz Kıyılan Nikah Hakkındaki Hükmü:

 

Sünen'de Hz. Aişe hadisinde Peygamberimiz şöyle buyurur:' 'Hangi kadın velisinin izni olmaksızın kendi kendisini evlendirirse, nikahı batıldır, nikahı batıldır, nikahı batıldır. Eğer zifaf olmuşsa, kendisinden istifade karşılığında mehre hak kazanır. Eğer veliler (evlilikten alıkoyacak bir) çekişmeye girerlerse, sultan, velisi olmayanın velisidir." Tirmizi "Hadis hasendir." demiştir.

 

Dört Sünen'de de: "Velisiz nikah olmaz." buyurmuşlardır.

 

Yine dört Sünen'de: "Kadın, kadını evlendiremez. Kadın, kendisini de evlendiremez. Kendini evlendiren kadın, zina eden kadındır." buyurmuştur.

 

Hz. Peygamer (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir kadını iki velinin evlendirmesi durumunda ilk nikahın muteber olacağına, bir şeyin iki adama satılması durumunda da ilk satışın geçerli olacağına hükmetmiştir.

 

 

3- Tefviz (Vekaletle Kıyılan) Nikahı Hakkındaki Hükmü:

 

Bir adam bir kadınla evlenmiş, fakat ona mehirden hiç söz etmemişti. Zifaf olmamış, adam ölmüştü. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadına, ne az ne çok, emsal mehir gerektiğine, mirasçı olacağına ve üzerine dört ay on gün (ölüm) iddeti beklemesi gerektiğine hükmetti.

 

Ebu Davud'un Sünen'inde anlatılır: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir erkeğe "Seni falanca kadınla evlendirmeme razı mısın?" buyurdu. Adam da: "Evet." dedi. Kadına: "Seni falan adamla evlendirmeme razı olur musun?" diye sordu. Kadın da: "Evet." deyince, onları birbiriyle evlendirdi. Adam gerdeğe girdi, ona mehirden söz etmedi. Bir şey de vermedi. Öldüğü sırada, mehrine karşılık olmak üzere Hayber'de kendisine ait bir payı kadına verdi.

 

Bu hadisler şu hükümleri içerir:

 

1- Mehir amlmaksizın yapılan nikah caizdir.

 

2- Mehrin belirlenmesinden önce zifaf caizdir.

 

3- Zifaf olmasa bile ölümle emsal mehir Ödemek kesinlik kazanır.

 

4- Ölümle -zifaf vuku bulmasa bile- vefat iddeti gerekir. İbn Mes'ud, Irak fukahası ve hadis alimleri bu görüştedirler. İmam Ahmed ve bir kavlinde İmam Şafii de onlardandır.

 

Hz. Ali ile Zeyd b. Sabit ise; "Kadına mehir gerekmez." demişlerdir. Medine alimleri, Malik ve diğer bir görüşünde İmam Şafii de bu görüşü benimsemişlerdir.

 

5- Yine bu hadisler bir adamın, akdin her iki tarafını da üstlenebileceğini gösterir. Bu şu şekillerde olabilir: Her iki tarafın da vekili ya da velisidir, yahut kendisi velidir aynı zamanda koca kendisini vekil yapmıştır veya kendisi kocadır (asıl), veli kendisine vekalet vermiştir. Bu durumlarda sadece "Ben Falan'ı, Falan'la evlendirdim." veya "Ben falanla evlendim." demesi yeterlidir. İmam Ahmed'in mezhebinde zahir olan görüş budur. Onun, ikinci bir görüşü daha bulunmaktadır. Buna göre bu, ancak icbar hakkına sahip /veli için sözkonusu (caiz) olabilir. Bir kimsenin icbar velayetini haiz cariyesi veya (küçük) kızı ile kölesini evlendirmesi durumunda olduğu gibi. Bu görüş» her iki tarafın da rızasına itibar edilmediği esasına dayanmaktadır.

 

İmam Ahmed'in üçüncü bir görüşü şöyledir: Bu, ancak koca için caiz olabilir. Çünkü kocanın, hükümleri birbirlerine zıt olduğu için iki tarafın da yetkisini üstlenmesi sahih değildir.

 

 

4- Evlendiği Kadını Hamile Bulan Kimse Hakkındaki Hükmü:

 

Sünen ve Musannef'de Said b. el-Müseyyeb kanalı ile Basra b. Eksem şöyle anlatır: Henüz örtüsünde, bakire bir kadınla evlendim. Gerdeğe girdim. Bir de baktım o gebe! (Durumu Hz. Peygamber'e arzettim.) "Kadınlığından istifaden karşılığında mehrine hak kazanır. Çocuk, senin kölendir. Çocuğunu doğurduğunda kadına sopa vurun." buyurdu ve aralarını ayırdı.

 

Bu hüküm, zinadan hamile olan bir kadının nikahının batıl olduğuna delalet eder. Medine ulemasının, İmam Ahmed ve çoğunluk fukahanın görüşü de böyledir. Fasid nikahta mehr-i müsemmanın (belirlenen mehir) gerekeceği üç görüşten en sahih olanıdır. İkinci görüş, emsal mehrinin gerekeceği şeklindedir. Bu da İmam Şafii'nin görüşüdür. Üçüncü görüş ise, "Hangisi daha az ise o gerekir." tarzındadır.

 

Bu hüküm ayrıca, hamilelikten dolayı -şahit ve itiraf olmasa bile- zina cezasının gerekeceğini gösterir. Gebelik, zina için en güçlü delillerden biridir. Bu Hz. Ömer'in, Medine fakihlerinin ve iki rivayetinden birinde İmam Ahmed'in benimsedikleri görüştür.

 

Çocuğun, kocanın kölesi olmasına hükmetmesine gelince, bu konuda çeşitli yorumlar yapılmıştır. Bazıları şöyle demişlerdir: Çocuk, babasız, veled-i zina olunca, kadın kocayı aldatmış ve buna rağmen kocanın, mehri ödeme durumu ortaya çıkınca, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de çocuğu adama hizmetçi olarak vermiştir ve çocuğu onun kölesi yerinde saymıştır. Yoksa gerçekten köle yapmış değildir. Çünkü çocuk, annesinin hürriyetine tabi olarak hür vaziyette iken ana rahmine düşmüştür. Bu izah mümkün olabilir. Şu da muhtemeldir: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), zina ettiği ve kocayı aldattığı için annesine bir ceza olarak çocuğu köle yapmıştır. Ve bu uygulama, sadece Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastır, hüküm, kıyas yoluyla başka olaylara taşınmaz. Bir başka ihtimal de neshe yorumlamaktır. Denildiğine göre, İslam'ın ilk yıllarında hür kimse, borçtan dolayı köleleştirilebiliyordu. Borcundan dolayı Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sürrak'ı satması da buna yorulur.

 

 

5- Evlenme Akdinde İleri Sürülebilecek Şartlar:

 

Sahihayn'da Hz. Peygamber: "Şüphesiz ki en ziyade ifası gereken şart, kendisi ile kadınları kendinize helal kıldığınızdır." buyurmuştur.

 

Yine Sahihayn 'da Peygamberimiz: "Kadın kız kardeşinin kabım boşaltmak için onun boşanmasını isteyemez. Onun nasibi, ancak Allah'ın kendisine takdir ettiği şeydir." buyurur.

 

Yine Sahihayn'da Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "Kadının, nikah esnasında kız kardeşinin talakını şart koşmasını" yasaklarmştır.

 

imam Ahmed'in Müsned'mde: "Bir kadının, diğerinin talakı karşılığında nikahlanması helal olmaz." hadisi vardır.

 

Bu hadisler, nikah akdi sırasında ileri sürülen şartların -eğer Allah ve Rasulü'nün koyduğu hükmün değiştirilmesi sonucunu doğurmuyorsa- yerine getirilmesinin gerekliliğini ortaya koyar.

 

Mehrin peşin verilmesi, ertelenmesi, karşılığında kefil, rehin alınması v.b. gibi şartların yerine getirilmesinin vacip olduğunda ve cinsel ilişkide bulunmamak, nafaka vermemek, mehir vermemek gibi şartlara da riayetin gerekmeyeceğinde ittifak edilmiştir.

 

Kadının memleketinde ikamet etmek, onun evinde oturmak, üzerine cariye ile ilişkide bulunmamak, üstüne evlenmemek gibi şartlarda ise ihtilaf edilmiştir. İmam Ahmed ve başkaları bu şartlara riayetin gerekliliğini söylemişler, uymadığı takdirde kadının akdi feshedebileceğini belirtmişlerdir.

 

Bekaret, soyluluk (neseb), güzellik ve nikahın feshine neden olan ayıpların dışında diğer bazı kusurlardan salim olmak gibi şartlarda da ihtilaf edilmiştir. Acaba ileri sürülen bu gibi şartların bulunmaması nikahın feshi konusunda etkili olabilir mi? Üç görüş vardır.

 

Bunlardan üçüncüsü, sadece soyluluk (neseb) şartının bulunmaması durumunda feshedilmesi şeklindedir.

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir kadının evlilikte kızkardeşinin talakını şart koşması durumunda bu şartın butlanına dair hükmü, bu tür şartlara riayet edilmeyeceğini ortaya koyar. İtiraz vaki olur ve: "Bu şartla, üzerine evlenmemesi şartı arasında ne fark vardır ki, bunu kabul ediyor, fakat kumasını boşaması şartını batıl sayıyorsunuz." denebilir. Aradaki fark şudur: Kumanın boşanması şartında ona zarar verme, kalbini kırma, yuvasını yıkma ve düşmanlarını sevindirme gibi hususlar vardır. Oysaki üzerine evlenmemesi şartında, bunlardan hiç birisi yoktur. Nass bunları birbirinden ayırmıştır. Bunlardan birini diğerine kıyas etmek yanlıştır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

B) SAHİH OLMAYAN EVLİLİKLER