ZADU’L-MEAD |
BEŞİNCİ KİTAP TIBBU'N-NEBİ PEYGAMBER'İN (s.a.) Sağlık Konusundaki Tutum Ve Öğütleri |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
BAZI TIBBİ TAVSİYE VE
İKAZLAR
Bu konuyu, kitaptan
beklenen faydaların tam olması için genel mahiyetteki bazı tıbbi tavsiye ve
uyanlarla bitirmeyi uygun gördüm.
İbn Masiveyh'in
el-Mehazir adlı kitabında konu ile ilgili bir fasıl gördüm ve onu aynen
nakletmeyi uygun buluyorum. O şöyle diyor:
Kim kırk gün soğan yer
de yüzü çil çil olursa ancak kendisini kınasın.
Kim midesinde yumurta ve
balığı bir araya toplar da, felç ya da yüz felci geçirirse kendisinden başka
kimseyi kınamasın.
Tok karına hamama girip
de felç geçiren ancak kendisini kınasın.
Sütle balığı bir arada
yiyen kimseye baras (alaca hastalığı), cüzzam veya nikris (gut hastalığı)
isabet ederse kusuru sadece kendisinde arasın.
Midesinde sütle nebizi
(şıra) bir araya getiren kimseye eğer baras veya nikris (gut) isabet ederse
kusuru başkasında aramasın.
Kim ihtilam olur ve
yıkanmadan karısı ile ilişkide bulunursa, neticede de karısı mecnun veya manyak
bir çocuk doğurursa kendisinden başka kimseyi kınamasın.
Kim haşlanmış soğuk
yumurta yer ve karnını onunla doldurursa, sonra da astıma yakalanırsa kusuru
sadece kendisinde bulsun.
Kim cinsel ilişkide
bulunur ve boşalmcaya kadar sabretmezse ona taş isabet eder, neticede başkasını
kınamasın.
Kim geceleyin aynaya
bakar da, kendisine yüz felci veya başka bir dert isabet ederse ancak kendisini
kınasın.
İbn Bahtayşu şöyle der:
Yumurta ile balığı aynı anda yemekten sakın. Çünkü onlar kulunç, basur ve diş
ağrılarına sebebiyet verirler.
Devamlı yumurta yemek
yüzde çillikler doğurur. Müluha ve tuzlu balık yemek, hamamdan sonra hacamat
olmak, behak (yüzde lekeler) ve uyuza sebebiyet verir.
Devamlı koyun böbreği
yemek, mesaneyi dumura uğratır. Taze balık yedikten sonra yıkanmak, felce
sebebiyet verir.
Hayız olan kadınla cima
etmek cüzzama sebep olur. Akabinde suyu dökmeden (boşalmadan) cimada bulunmak,
taş oluşturur. Çıkış yolunda (mahreç) uzun süre beklemek, şiddetli dertlere
sebep olur.
Hipokrat: "Zararlı
şeyden azıcık almak, faydalı şeyden gereğinden fazla almaktan daha
hayırlıdır." demiştir.
Yine o: "Aşın
yorgunluktan, yiyecek ve içeceklerden tıka basa mideyi doldurmaktan kaçınmak
suretiyle sıhhatinizi korumaya çalışınız." demiştir.
Bilge kişilerden biri de
şöyle demiştir: "Kim sıhhatli olmak istiyorsa kaliteli gıdalar alsın,
acıkınca yesin, susayınca içsin, suyu az içsin, günün ilk yemeğinden (öğle)
sonra uzansın, akşam yemeğinden sonra şöyle bir yürüsün, helaya gitmeden
uyumasın, tok karma hamama gitmesin. Yazın bir kere hamama gitmek, kışın on
defa gitmekten daha hayırlıdır. Geceleyin kurutulmuş et yemek tükenmeye
yardımcı olur. Yaşlı kadınlarla ilişkide bulunmak gençleri ihtiyarlatır, sağlam
bedenleri hasta eder." Bu Hz. Ali'den rivayet edilirse de doğru değildir.
Bunlardan bir kısmı Arap tabibi Haris b. Kelede ve daha başkalarının
sözlerindendir.
Haris şöyle der:
"Kim uzun süre yaşamak istiyorsa -ki ölümsüzlük yoktur- günün ilk yemeğini
(öğle) erken yesin, akşam yemeğini de öne alsın. Hafif elbise giysin, cinsi
münasebette az bulunsun."
Yine Haris şöyle der:
"Dört şey bedeni yıkar: Aşın dolu mide ile cima etmek, tok karına hamama
gitmek, kurutulmuş et yemek, yaşlı kadınla cima etmek."
Haris'in ölümü
yaklaştığında insanlar başına toplandılar ve:
— Bize senden sonra
yapacağımız bir tavsiyede bulun, dediler. O şöyle dedi:
"— Kadınlarla genç
olmadıkça evlenmeyin, meyveleri tam olgunlaşma zamanında yeyin, başka zaman
yemeyin, sizden biriniz bedenine dert getirecek bir şeyle uğraşmasın. Her ay
bir kere mutlaka midenizi temizlemelisiniz. Çünkü bu balgamı eritir, safrayı
yok eder, et bitirir. Sizden biri öğle yemeğini yediği zaman akabinde bir
müddet uyusun. Akşam yemeğini yediğinde de kırk adım yürüsün."
Krallardan birisi saray
doktoruna:
— Belki de fazla
yaşamayacaksın. Bana sağlıklı yaşamak için tlitadağım Öğütte bulun! demiş, o da
şöyle nasihatta bulunmuştur:
"— Genç kadından
başkası ile evlenme, sadece genç hayvan eti ye, hasta olmadan ilaç içme, olgun
olmadıkça meyve yeme, yemeği iyi çiğne. Gündüz yemek yediğinde, akabinde biraz
uyumanda bir sakınca yoktur. Geceleyin yediğinde ise elli adım da olsa, şöyle
bir yürümeden uyuma. Acıkmadıkça yeme, isteksiz cinsel ilişkiye girişme,
geldiği zaman sidiğini tutma, hamam senden nasibini almadan, sen ondan
nasiplen, midende yemek yarken üzerine asla yemek yeme, dişlerinin çiğnemekten
aciz kaldığı şeyleri yemekten zinhar sakın, zira miden onu hazmetmekten aciz
kalacaktır. Her hafta bir kusmalı ve bedenini temizlemelisin. Cesedindeki kan
ne güzel bir hazinedir, dolayısıyla onu ancak ihtiyaç sırasında çıkar, hamama
gitmeye devam et; zira o ilaçların nüfuz edemediği tabakalara ulaşır ve zararlı
unsurları dışari atar."
İmam Şafii şöyle der:
Dört şey bedeni
güçlendirir: Et yemek, güzel koku koklamaK, ki olmaksızın yıkanmak, keten
elbise giymek.
Dört şey de bedeni
zayıflatır: Aşırı cinsel ilişki, aşın üzüntü, fazla su içmek, fazla ekşi yemek.
Dört şey görmeyi
güçlendirir: Kabe'nin karşısına oturmak, uyuyacağı zaman göze sürme çekmek,
yeşilliğe bakmak, oturulacak yeri temiz tutmak.
Dön şey de görmeyi
zayıflatır: Kazurata bakmak, asılmış kimseye bak' mak, kadının fercine bakmak,
kıbleye sırt dönerek oturmak.
Dört şey de cinsel
ilişki gücünü arttırır: Serçe, su yoncası men-yanthestrifoliata, fıstık ve
keçiboynuzu yemek.
Dört şey aklı arttırır:
Lüzumsuz sözleri terketmek, misvak kulfenmak salih kimselerle beraber olmak,
alimler ile beraber olmak.
Eflatun şöyle demiştir:
"Beş şey vardır ki, bedeni eritir, insanı kahreder: Varlıklı kimselerin
pintiliği, sevgililerden ayrı düşme, öfke ve kini yutma, öğüde kulak asmama,
cahillerin akıllı kimselere gülmeleri."
Me'mun'un saray doktoru
şöyle demiştir: "Şu hasletlere iyi kulak vermelisin. Çünkü onları iyice
belleyip de uygulayana ölümden başka illet musallat olmaz. Midende yemek varken
yemek yeme, çiğnemekten dişini yoracak yiyecekleri sakın yeme, zira miden onu
hazmetmekten aciz kalacaktır. Fazla cinsel ilişkiden sakın. Çünkü o hayatın
nurunu söndürür. Yaşlı kadınla asla cinsel ilişkiye girme, zira o füc'eten
ölüme sebep olabilir. Zaruret olmadıkça asla kan aldırma. Yazın arasıra kusmaya
çalış."
Hipokrat'a ait
vecizelerden birisi şöyledir: "Her çok, tabii olanı bozar."
Galinos'a: "Niçin
hasta olmuyorsun?" diye sormuşlar. "Çünkü ben birbirine uyumu olmayan
iki kötü yiyeceği bir araya getirmedim, hiçbir zaman yemek üstüne yemek
almadım, kendisinden eza göreceğim hiçbir yemeği mideme indirmedim." diye
cevap vermiş.
Dört şey bedeni hasta
eder: Çok konuşma, çok uyuma, çok yeme, çok cinsel ilişkide bulunma.
Çok konuşma, beynin
Özünü azaltır ve onu zayıflatır, saçları çabuk ağartır.
Çok uyku, yüzün rengini
sarartır, kalbi kör eder, gözü tahrik eder, tembelleştirir, bedende rutubetler
oluşturur.
Çok yeme, midenin ağzını
bozar, bedeni zayıflatır, yoğun yeller ve güç dertler doğurur.
Çok cinsel ilişki bedeni
çökertir, kuvvetleri zaafa uğratır, bedenin rutubetlerini kurutur, sinirleri
gevşetir, tıkanıklıklara sebebiyet verir, zararı bütün bedeni kaplar, özellikle
de dimağa zaranbüyüktür. Çünkü onunla insanın hayat iksiri unsurundan pek çok
çözülmeler olur. Onun beyni zayıflatması, ne var ne yok hep istifra etmenin
zayıflatmasından daha çoktur. Onun dışarı atılmasıyla ruh cevherinden de çok
şey atılmış olur.
Cinsel ilişkiler
içerisinde en faydalısı gerçek şehvetin bulunduğu bir zamanda genç, güzel ve
helal olan eş ile yapılanıdır. Ayrıca şu unsurlar bulunmalıdır: Hararetli ve
rutubetli bir mizaca sahip olmak, aradan zaman geçmek, her türlü zihni meşgul edecek
şeylerden uzak olmak, ifrata düşmemek, cima sırasında terki uygun olan
şeylerden uzak olmak; bunları aşırı tokluk, aşırı açlık, istifra, tam riyazat,
aşırı sıcaklık veya aşırı soğukluk şeklinde sıralayabiliriz. Eğer cinsel ilişki
sırasında bu on şeye riayet edilirse, ilişkiden gerçekten fayda görülür. Bu
şartlardan hangisi bulunmazsa, o oranda cinsel ilişki zararlı hal alır. Bu
şartların hepsi veya çoğunluğu bulunmadan ilişkiye girişiliyorsa, o artık bir
ilişki değil, acil bir helak halini ahr.
Sağlıklı halde aşın
diyet (perhiz), hastalık sırasında karışık ve fazla yemek gibidir. Mutedil bir
diyet ise faydalıdır
Galinos, adamlarına
şöyle dermiş: Üç şeyden sakınır, dört şeye de sıkıca sarılırsanız doktora
ihtiyacınız kalmaz: Tozdan, dumandan ve pis kokudan sakınınız. Yağlı ete (iç
yağı), güzel kokuya, tatlıya devam ediniz ve sık sık hamama gidiniz. Doyduktan
sonra daha fazla yemeyiniz. Badruc ve reyhan ile dişlerinizi kurcalamayınız.
Akşam vakti ceviz yemeyiniz. Soğuk algınlığına yakalanmış bir kimse ensesi
üzerine uyumasın. Kederli bir kimse ekşi yemesin, kan aldıran kimse hızlı
yürümesin, çünkü bunda ölüm tehlikesi vardır. Gözü ağrıyan kimse kusmasın.
Yazın fazla et yemeyiniz. Soğuk özellikli humma sahibi güneşte uyumasın.
Baharatlanmış eski patlıcana yaklaşmayınız. Kış mevsiminde her gün bir bardak
sıcak su içen kimse hastalıktan emin olur. Hamamda bedenini nar kabuğu ile ovan
kimse uyuz ve kaşıntıdan emin olur. Beş susamı birazcık sakız, ham öd ve misk
ile yiyen kimsenin ömrü billah midesi güçlü kalır ve bozulmaz. Kim karpuz (veya
kavun) çekirdeğini şekerle yerse, midesindeki taşları temizler ve kendisinden
idrar yanmasını izale eder.
Dört şey bedeni yıkar:
Düşünce, üzüntü, açlık, uykusuzluk.
Dört şey insanı
ferahlatır: Yeşil manzaraya, akar suya, sevgili meyveye bakmak.
Dört şey gözü karartır:
Yalın ayak yürümek, sabah akşam kin duyulan kimseye, (hareketleri) ağır kimseye
ve düşmana bakmak çok ağlamak, ince yazıya çok bakmak.
Dört şey cismi
güçlendirir: Yumuşak elbiseler giymek, mutedil sıcaklıktaki hamama girmek,
tatlı ve yağlı yemek yemek, güzel kokular koklamak.
Dört şey yüzün suyunu
kurutur, güzelliğini, revnaklığını alır götürür: Yalan, hayasızlık, cahilane
aşırı sorular ve aşırı günaha dalmak.
Dört şey yüzün suyunu ve
güzelliğini arttırır: Mürüvvet, vefa, takva.
Dört şey başkalarının
kin ve nefretini kazandırır: Kibir, hased laf götürüp getirme (nemime).
Dört şey rızkı celbeder:
Gece ibadet etmek, seher vakti çokça istiğfar etmek, sadaka vermek, gündüzün
başında ve sonunda zikretmek.
Dört şey rızkı azaltır;
Sabah uykusu, az namaz, tembellik, hıyanet.
Dört şey anlama
melekesine ve zihne zarar verir: Devamlı ekşi ve meyve yemek, ense üstüne yatıp
uyumak, düşünce ve keder.
Dört şey anlayışı
arttırır: Kalbin başka şeylerle meşgul olmaması, yiyecek ve içecekle karnın
iyice dolu olmaması, tatlı ve yağlı yiyeceklerin seçilmesi sureti ile gıda
tanziminin iyi yapılmış olması, bedeni ağırlaştıran artıkların dışarı atılması.
Akla zarar veren
şeylerden bazıları: Devamlı soğan, bakla, zeytin ve patlıcan yemek, fazla
cinsel ilişkide bulunmak, yalnızlık, efkar, sarhoşluk, çok gülmek ve gam.
Meşhur münazaracılardan
birisi şöyle demiştir: "Hayatımda üç mecliste yenildim. Buna hiçbir sebep
bulamadım. Ancak birinde o günlerde ben çokça patlıcan, diğerinde zeytin,
öbüründe de bakla yemiştim.''
Böylece ilmi ve ameli
tıpla ilgili faydaların sonuna gelmiş olduk. Sanıyoruz okuyucu, bunların
birçoğunu sadece bu kitapta bulabilecektir. Bu tıbbın verileri ile şeriat
arasındaki yakınlığı, peygamber tıbbına nisbetle tabiplerin tıbbının, kocakarı
tıbbının tabiplerin tıbbına olan nisbetinden daha geride olduğunu ortaya koymuş
olduk.
Aslında durum bizim
zikrettiklerimizin daha fevkinde ve tavsif ettiklerimizden daha da büyüktür. Şu
kadar ki bizim bu zikrettiklerimizde, işin ötesinde nelerin bulunabileceğine
dair bir işaret bulunmaktadır. İşin tafsilatını görmek basiretinden mahrum olan
kimseler, hiç olmazsa, Allah Teala tarafından vahiyle teyid edilen kuvvet ile
Yüce Allah'ın Hz. Peygamber'e nasib ettiği ilimler, O'na lütfettiği akıl ve
basiretler ile başkalarında olan ilim, akıl ve basiretler arasındaki farkı
bilmelidirler."
Belki biri çıkar ve:
"Hz. Peygamber'in rehberliği ile bu bölümün, ilaçların etkilerinden,
tedavi kanunlarından, hıfzıssıhha ile ilgili tedbirlerden söz etmenin ne ilgisi
vardır?" diyebilir.
Böyle bir itiraz, o
kişinin Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdiği şeyleri
anlamama konusundaki yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu
anlattıklarımız ve daha onların kat kat fazlası olan bilgiler, Hz. Peygamber'in
getirdiği ve irşadda bulunduğu bazı şeyleri anlamış olmanın tabii
neticelerindendir. Allah ve Peygamberini, onlardan gelen şeyleri iyi anlamak,
Allah'ın herkese nasib olmayan bir lütfudur. Onu Allah dilediği kimselere
bahşeder.
Biz Kur'an'da tıbbın üç
esasını ortaya koymuş bulunuyoruz. Dünya ve ahiret saadetini temin için
gönderilmiş bulunan Hz. Peygamber'in şeriatinin, kalplerin selametine kefil
olduğu gibi, bedenlerin sıhhati, selameti için de gerekli unsurları içermiş
olması ve koruyucu hekimliğe irşadda bulunması nasıl inkar edilebilir? Şu kadar
var ki, Kur'an bunlar üzerinde genel olarak durmuş ve teferruatını kıyas,
işaret ve ima yolları ile elde edip ortaya koyması için sağlam akla ve
sağduyuya bırakmıştır. Durum aynen furu-ı fıkıh meselelerinde olduğu gibidir.
Bilmediği şeye düşmanlık eden kimselerden olmayınız.
Şayet kul Kur'an ve
sünnet hususunda iyice derinleşse ve nasslar ve onlardan çıkarılabilecek
manaları tam anlamıyla kavrasa, bunlar ona yeter ve başka hiçbir kelama ihtiyaç
hissetmeden bütün sahih İlimleri onlardan çıkarabilir.
Bütün ilimler, Allah'ı
bilmek, O'nun yaratış {halk) ve kainatı idare (emr) keyfiyetini anlamak esası
üzerinde döner dolaşır. Bu ise Peygamberlere (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bahşedilmiştir. Onlar, insanlar içerisinde, Allah'ı ve O'nun yaratış ve tedbir
kanunlarım en iyi tanıyan kimselerdir.
Peygamberlerin tıbbı
gibi, onlara tabi olanların tıbbı da diğerlerinden daha doğru ve faydalıdır.
Peygamberlerin sonuncusu, onların seyyidi ve imamları olan Hz. Muhammed b.
Abdullah'ın -Allah'ın salat ve selamı O'na ve diğer bütün peygamberlere olsun-
tabilerinin tıbbı ise en mükemmel, en doğru ve en faydalı tiptir. Bunu ancak
hem onların, hem de diğerlerinin tıplarını bilen ve aralarında mukayese
yapabilenler anlayabilir. Zira mukayese neticesinde aralarındaki fark ortaya
çıkacaktır. Hz. Peygamber'in ümmeti, ümmetler içerisinde hem akılca hem de
sağduyu bakımından en sağlam, ilimleri en yüksek olanlardır. Onlar her konuda
doğruya en yatkın ve yakın olan kimselerdir. Çünkü onlar Yüce Allah'ın ümmetler
arasından seçmiş bulunduğu bir ümmettir. Nitekim onların peygamberleri de diğer
peygamberler içerisinden seçilmiş, mümtaz bir peygamberdir. Yüce Allah'ın
onlara bahşettiği ilim, hayal gücü (tasavvur) ve hikmet konusunda hiç kimse
onlara yaklaşamaz. Nitekim İmam Ahmed Müsned'mdz, Behz b. Hakim hadisinde Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Sizden önce yetmiş ümmet geçmiştir. Siz Allah katında onlar içerisinde
daha hayırlı ve şereflisiniz." İslam ümmetinin Allah katında böylesine
değerli olmasının eseri, onların ilimlerinde, akıllarında, düşlerinde,
sağduyularında kendini göstermiştir. Ayrıca onlar kendilerinden önce geçmiş ümmetlerin
ilim akıl, amel ve derecelerine de vakıf olmuşlar ve böylece ilimce, akılca ve
hayal gücü açısından yükselmisler ve Yüce Allah'ın kendi iliminden bahşettiği
noktaya kadar ulaşmışlardır.
Böylece demevi tabiat
onlara, safra özellikli tabiat yahudilere, balgam özellikli tabiat da
hıristiyanlara has olmuştur. Bu yüzdendir ki, hıristiyanlar üzerine ahmaklık,
anlayış ve zeka kıtlığı hakimdir; yahudiler üzerinde ise hüzün, düşünce, gam ve
zül egemendir. Müslümanlarda ise akıl, şecaat, anlayış gücü, yiğitlik, neşe ve
sürür hakimdir.
Bunlar ince sırlar ve
gerçeklerdir; onun miktarını ancak ve ancak anlayışı güzel, zihni berrak, ilmi
derin olanlar, insanlarda mevcut özellikleri kavramış olan kimseler bilebilir.
Tevfik yalnızca Allah'tandır.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan:
A) HAD VE KISAS
CEZALARI HAKKINDA VERDİĞİ HÜKÜMLER