ZADU’L-MEAD |
BEŞİNCİ KİTAP TIBBU'N-NEBİ PEYGAMBER'İN (s.a.) Sağlık Konusundaki Tutum Ve Öğütleri |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
HZ. PEYGAMBER’İN
(s.a.) HADİSLERİNDEKİ İLAÇ VE GIDALAR
B U S A Y F A D A K İ B A Ş L I K L A R:
1- İsmid Sürme Taşı — 2- Ütruc C. Medica,
Turunç (Ağaç Kavunu) — 3- Eruzz Oryza Sativa, Pirinç — 4- Erz C. Libani, Çam
Ağacı — 5- İzhir A. Schenanthus, Tibni Mekke — 6- Bittih , E. Vulgaris, Karpuz
— 7- Belan, Çağla Hurma — 8- Büsr Koruk Hurma — 9- Beyd, Yumurta — 10- Basal A.
Cepa, Soğan — 11- Bazincan S. Melengena, Patlıcan — 12- Temr Hurma — 13- Tin,
F. Carica, İncir — 14- Telbine Arpa Bulamacı — 15- Selc / Kar — 16- Sum A.
Sativum, Sarımsak — 17- Sirid Tirid — 18- Cümmar Hurma Özü — 19- Cübn Peynir —
20- Hınna - Lawsonia Alba, Kına — 21- Habbetu's-Sevda, N. Sativa, Çörek Otu —
22- Harir İpek — 23- Hurf Senebiera Coronopus / Peganum Hamala, Üzerlik Otu —
24- Hulbe T. Foenum-graecum, Çemen / Hülbe / Boy Tohumu — 25- Hubz Ekmek — 26-
Hail - Sirke — 27- Hilal Kürdan — 28- Diihn, Yağ — 29- Zerire , A. İtalicum,
Tutya/Hanut — 30- Zübab Sinek — 31- Zeheb Altın — 32- Rutab Yaş Olgun Hurma —
33- Reyhan — 34- Rumman - Punica Granatum, Nar — 35- Zeyt Zeytinyağı — 36- Zübd
Kaymak/Tereyağı — 37- Zebib Kuru Üzüm — 38- Zencebil - Zingiber Officinale, Zencefil
— 39- Sena C. Angustifolia, Hind Sınai — 40- Sefercel C. Vulgaris, Ayva — 41-
Sivak Misvak — 42- Semn - Sadeyağı — 43- Semek - Balık — 44- Silk B. Vulgaris,
Pazı, Silkiye — 45- Şüniz, Çörek Otu — 46- Şübrüm, Boğumluca — 47- Şair , H.
Vulgare, Arpa — 48- Şeva - Kızartma — 49- Şahm İç Yağı — 50- Salat, Namaz — 51-
Sabır — 52- Sabir Aloe Vera, Sarı Sabr / Öd Ağacı — 53- Savm Oruç — 54- Dabb -
Keler — 55- Dıfda' Kurbağa — 56- Tib - Güzel Koku — 57- Tin - Toprak (Kil) —
58- Talh A. Gummifera, Kitre, Sant Ağacı/Muz: — 59- Tal - Tomurcuk — 60- Ineb
V. Vinifera, Üzüm — 61- Asel Bal — 62- Acve - İyi Cins Hurma — 63- Anber — 64-
Ud Aloexylon Agallochum, Öd Ağacı — 65- Ades- Lens Esculenta, Mercimek — 66-
Gays - Yağmur — 67- Fatihatu'l-Kitab - Fatiha Suresi — 68- Fağıye Kına Çiçeği —
69- Fidda Gümüş — 70- Kur'an — 71- Kıssa C. Sativus, Acur — 72- Kust / Küst C.
Speciosus, Öd Ağacı — 73- Kasabu's-Sükker - Saccharum Officinanım, Şeker Kamışı
— 74- Kitab — 75- Keme T. Brumale, Mantar — 76- Kebas - Erak Ağacı Yemişi — 77-
Ketem , (Bir boya otu) — 78- Kerm V. Vinifera, Üzüm Çubuğu, Asma — 79- Kerfes
A. Graveolens, Kereviz — 80- Kürras, A. Roseum, Pırasa — 81- Lahm, Et — 82- Kuş
Etleri — 83- Leben - Süt — 84- Lüban Boswellia Carterii, Akgünlük — 85- Ma, Su
— 86- Misk — 87- Mercencuş, Majorane Hortensis, Macuran Otu / Mercanköşk /
Merzenküş — 88- Müh , Tuz — 89- NahI, Phoenix Dactylifera, Hurma Ağacı — 90-
Nercis N. Tazzetta, Nergis — 91- Nevre , Har/eme — 92- Nebik Flacourtia
Cataphracte, Sidr veya Nebik Ağacı — 93- Hindiba Cichorium Endivia, Yaban
Marulu —94- Vers C. Lonca, Kurkum / Zerdeçöp / Hind Zafranı — 95- Vesme, Isatis
Tinctoria, Yabani Civid Otu — 96- Yaktin C. Pepo, Kabak
1- İsmid Sürme Taşı:
Siyah sürme taşıdır.
İsfahan'dan getirilir. En iyisi budur. Mağrib (Fas) taraflarından da getirilir.
En kalitelisi çabuk ufalanan, parçaları parlak olan, içinde kir bulunmayıp düz,
pürüzsüz olandır.
Özelliği: Soğuk ve
kurudur. Göze fayda verir ve güçlendirir. Göz sinirlerine destek verir ve
sağlıklı olmalarını sağlar. Yaralardaki fazla eti giderir ve iyileştirir,
kirlerini temizler, dezenfekte eder. İnce sulu balla sürme çekildiği zaman baş
ağrısını giderir. İnceltilip taze iç yağı ile karıştırılıp ateş yanığına
sürüldüğü zaman, artık ona haşkeriyye isabet etmez. Yeni kaynar su yanıklarına
da fayda verir. Özellikle de yaşlılar ve gözleri zayıflamış kimseler için
birazcık misk katılması durumunda ismid en iyi göz sürmesidir.
2- Ütruc C. Medica,
Turunç (Ağaç Kavunu):
Buharı'nin Sahihinde
sabit olduğu üzere Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur: "Kur'an okuyan mü'min turunca (ağaç kavununa) benzer. Tadı da
güzeldir, kokusu da güzeldir."
Turuncun pek çok
faydalan vardır. O dört şeyden mürekkeptir: Kabuk, etli kısım, ekşi kısım ve
tohum. Her birisinin kendisine ait özelliği vardır: Kabuğu sıcak ve kurudur.
Etli kısım sıcak ve kurudur. Ekşi kısım soğuk ve kurudur. Tohum ise sıcak ve
kurudur.
Kabuğunun faydaları:
Elbise içerisine konulduğu zaman güve düşmez. Kokusu havayı temizler, vebaya
iyi gelir. Ağıza alındığında ağız kokusunu güzelleştirir ve şişkinliği giderir.
Baharat (kekik) gibi yemeğe konulduğu zaman, hazmı kolaylaştırır. Kanun sahibi
şöyle der: "Kabuğunun usaresi (öz suyu) içmek suretiyle, kabuğu da sarmak
suretiyle yılan sokmalarına iyi gelir. Kabuğunun kav kısmı baras (alaca)
hastalığı için sürülmek bir ilaçtır."
Etli kısmına gelince,
mide hararetine iyi gelir, sarı safrası olanlara fayda verir ve sıcak özellikli
buharları önler. el-Gafiki: "Etli kısmını yemek basurlara fayda
verir" demiştir.
Ekşi kısmı ise, safrayı
tutar ve kırar, sıcak hafakanı teskin eder. İçmek ya da sürme çekmek suretiyle
sanlığa iyi gelir. Safralı kusmaları keser, iştahı açar. Tabiatı eski haline
döndürür. Safralı ishallere fayda verir. Öz suyu kadının cima arzusunu teskin
eder, yüze sürüldüğünde çiğit denen beneklere iyi gelir. Temreği adındaki
deride meydana gelen kaşarlanmayı izale eder. Bu, elbiseye boya döküldüğü zaman
onu çıkarması ile de anlaşılır. İyileştirici, kesici, soğutucu gücü vardır.
Ciğerlerin hararetini söndürür, mideyi güçlendirir, safranın keskinliğini önler
ve ondan arız olan balgamı giderir, susuzluğu yatıştırır.
Tohumuna gelince, çözücü
ve kurutucu bir özelliği vardır. İbn Masiveyh şöyle der: "Çekirdeğinin
özelliği, öldürücü zehirlere karşı fayda vermesidir. Bir mıskal ağırlığında
soyulmuş çekirdeği ılık su ile birlikte içilir ve kaynatılarak yara yerine
sürülür. Eğer öğütülür de sokulan (ışınlan) yere konulursa fayda verir. Tabiatı
yumuşatır, ağız kokusunu güzelleştirir. Bu özelliklerinin çoğu kabuğunda
mevcuttur." Bir başkası da: "Onun çekirdeğinin özelliği, akrep
sokmalarına, soyulmuş iki miskal kadarı ılık su ile birlikte içildiği zaman iyi
gelmesidir. Aynı şekilde öğütülür de sokulan yere konulursa, o da iyi
gelir." demiştir. Bir başkası ise: "Çekirdeği bütün zehirlere iyi
gelir, bütün haşerat sokmalarına karşı yararlıdır." demiştir.
Anlatıldığına göre,
Kisralardan birisi tabiplere kızmış ve hapsedilmelerini emretmiş ve onları tek
bir katık seçmeleri için muhayyer bırakmış. Onlar da ütrucu (ağaç kavununu)
seçmişler. Sebebini sorduklarında: "Çünkü o dünyada bir reyhandır.
Görünüşü ferahlatıcıdır, kabuğu gayet güzel kokar, etli kısmı meyvedir, ekşisi
katıktır, çekirdeği zehirlenmelere karşı ilaçtır ve onda yağ vardır."
demişlerdir.
Bu kadar faydası ve
meziyeti olan bir şeye, kainatın hülasası olan, Kur'an okuyan mü'minin
benzetilmesi çok yerindedir. Seleften bazıları, insana huzur ve ferahlık
verdiği için ona bakmayı severlerdi.
3- Eruzz Oryza Sativa,
Pirinç:
Bununla ilgili Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adına uydurulmuş iki asılsız hadis
vardır. Bunlardan birincisi: "Eğer o adam olsaydı, halim birisi
olurdu."; İkincisi de: "Toprağın bitirdiği herşeyde dert de vardır,
şifa da. Bundan pirinç müstesnadır. Çünkü o şifadır, onda dert yoktur."
şeklindedir. Bunlan bir uyan olarak zikrettik.
Pirinç sıcak ve kurudur.
Buğdaydan sonra en besleyici ve en iyi karışan bir tahıldır. Karnı hafif tutar,
mideyi kuvvetlendirir ve temizler, tok tutar. Hind tabibleri inek sütü ile
pişirildiği zaman en gıdalı ve faydalı bir gıda maddesi olduğu
kanaatindedirler. Bedenin gelişmesinde, meninin artmasında, fazla
besleyicilikte ve rengin tasfiyesinde tesiri vardır.
4- Erz C. Libani, Çam
Ağacı:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), bundan şu hadisinde söz eder: "Mü'min kişi
ekin nevinden, bir sap üzerine biten taze ot gibi (yumuşak)tır; hangi taraftan
ona rüzgar dokunursa rüzgar onu eğer (fakat o yıkılmaz, yine doğrulur.)
Doğrulunca rüzgar belasıyla yine eğriiir (fakat yine yıkılmaz, doğrulur ve
doğru kalır.) Haktan yüz çeviren facir kişi de (sert ve düz) çam ağacı gibidir.
Kökü üzerinde durur. Onun kökünden sökülmesi bir defalık bir iştir."
Tanesi sıcak ve
rutubetlidir. Olgunlaştıncı, yumuşatıcı, çözümleyici özelliği vardır.
Yakıcılığı suda ıslatmakla gider. Hazmı zordur. Büyük bir besleyici gücü
vardır. Öksürüğe ve ciğerlerin rutubetinin giderilmesine çok iyi gelir. Meniyi
arttırır. Bağırsak ağrısına neden olur. Panzehiri mayhoş nar tanesidir.
5- İzhir A. Schenanthus,
Tibni Mekke:
Sahih'te, Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke hakkında: "Otlan
kesilmez" buyurduğu, bunun üzerine Hz. Abbas'ın (r.a.): "İzhir
müstesna ya Rasülallah! Çünkü o Mekke'nin demircileri ile evlerine
lazımdır." dediği, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:
"(Evet) İzhir, müstesna." buyurduğu sabittir.
İzhir, ikinci derecede
sıcak, birinci derecede kurudur. Hoştur, genzi ve damarların ağzını açar,
sidiği ve aybaşı kanını söktürür, taşları parçalar. Mide, ciğer ve
böbreklerdeki sert şişkinlikleri indirir. Hem içilerek alınır, hem de merhem
olarak sarılır. Kökü dişlerin diplerini ve mideyi güçlendirir. Kusmayı teskin
eder ve ishali önler.
6- Bittih , E. Vulgaris,
Karpuz:
Ebu Davud ve Tirmizi'nin
rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), karpuzu yaş
olgun hurma ile yer ve: "Bunun hararetini bunun soğukluğu ile, bunun
soğukluğunu da bunun harareti ile kırarız." derdi.
Karpuz (bittih) hakkında
bir çok hadis vardır. Zikrettiğimiz bu hadisten başka hiçbirisi sahih değildir.
Bittih'tan murad yeşil olanıdır (yani karpuz).
Karpuz, soğuk ve
rutubetlidir. Arıtma gücü vardır. Acur ve hıyardan bile daha hızlı mideden
bağırsaklara geçer. Midede karşılaştığı şeyle, ne olursa olsun, çok çabuk
karışır. Eğer yiyen hararetli ise çok faydasını görür. Eğer üşüyorsa, zararını
birazcık zencefil vb. ile geçiştirir. Yemekten önce yenilmelidir. Yoksa mideyi
kaldırır ve kusmaya sebep olabilir. Bazı tabibler: "Yemekten önce yenen
karpuz karnı yıkar ve derdi siler götürür." demişlerdir.
7- Belan, Çağla Hurma:
Nesai ve İbn Mace,
Sünelerinde Hz. Aişe validemizden rivayet ederler: Peygamberimiz (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Çağla hurmayı, hurma ile birlikte yeyiniz. Çünkü
şeytan, Ademoğlunun çağla ile hurma yediğini gördüğü zaman: Ademoğlu yaşadı,
sonunda yenisini eskisiyle birlikte yedi, der." Buyurmuştur. Başka bir
rivayette: "Çağla hurmayı kuru hurma ile yeyiniz. Çünkü şeytan Ademoğlunu
onu öyle yerken gördüğünde üzülür ve: Ademoğlu yaşadı, sonunda yeniyi eskisi
ile birlikte yedi, der," Bunu Bezzar Müsned'mde rivayet etmiştir, lafız
onundur.
Bazı İslam tabipleri
şöyle derler: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sadece çağla
hurma ile kuru hurma yemeyi emretmiş, koruk hurma ile kuru hurma yemeyi
emretmemiştir. Çünkü çağla hurma soğuk ve kurudur. Hurma ise sıcak ve
rutubetlidir. Her birisinde diğerinin ıslahı vardır. Hurma ile koruğu ise böyle
değildir. Çünkü onların her ikisinde de -her ne kadar kuru hurmada daha çok ise
de- hararet vardır. Tıp açısından iki sıcağın ya da iki soğuğun bir arada
alınması uygun değildir. Nitekim bu konu daha önce de geçti." Yukarıdaki
hadiste tıp ilminin temelinin sıhhatine, bazı gıda ve devaların birbiri ile
karşılanmak sureti ile ıslahı için gerekli tedbire riayette bulunmaya ve
koruyucu hekimliğe önem vermeye işaret vardır.
Çağla hurmada soğukluk
ve kuruluk vardır. Ağıza, diş etlerine ve mideye faydalıdır. İçindeki
sertlikten dolayı göğüse ve ciğerlere iyi gelmez. Midede çok kalır ve gıdası
azdır. Üzüm koruğu gibidir. Her ikisi de şişkinlik doğurur, karnı guruldatır.
Özellikle de üzerlerine su içildiği zaman bu iyice artar. Zararları hurma ile
veya bal ve kaymakla giderilir.
8- Büsr Koruk Hurma:
Sahih'tç sabit olduğu
üzere, Ebu'l-Heysem b. Teyyihan, kendisine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile Hz. Ebu Bekir ve Ömer misafir olduklarında, onlara bir hurma
salkımı getirdi -ki onda koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı-. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Bize olgunlarından toplasaydın
ya!" buyurdu. Ev sahibi zat: "Ya Rasulallah; istedim ki hem
koruğundan, hem olgunundan istediğinizi yiyesiniz." dedi.
Koruk hurma, kurudur,
kuruluğu hararetinden daha çoktur. Rutubeti emer, mideyi temizler, karnı tutar,
diş etlerine ve ağıza fayda verir. En faydalısı da yumuşak ve tatlı olanıdır.
Koruk ya da çağla hurmanın çok yenmesi içeride tıkanıklığa sebep olur.
9- Beyd, Yumurta:
Beyhaki, Şuabu'l-iman'da
merfu bir haber zikreder: "Bir peygamber Yüce Allah'a zayıflığından
şikayette bulunmuş. Allah da ona yumurta yemesini emretmiş." Bu haberin
sübutunu araştırmak lazımdır.
Yumurtanın tazesi,
bayatına; tavuk yumurtası da diğer kuş yumurtalarına tercih edilir. Hafif
soğukluğa meyleden mutedil bir gıdadır.
Kanun sahibi şöyle der:
"Yumurtanın sarısı sıcak ve rutubetlidir, güzel ve sıhhatli kan üretir,
kolay gıda verir. Rafadan olduğu zaman mideden çabuk intikal eder." Başka
birisi ise şöyle der: Yumurtanın sarısı elemi teskin eder, boğazı ve ciğer
borusunu temizler. Boğaza, öksürüğe, ciğer, böbrek ve mesane yaralarına iyi
gelir. Özellikle de tatlı badem yağı ile birlikte alındığı zaman sertliği
giderir; göğüste olan şeyi olgunlaştırır, onu yumuşatır, boğazın sertliğini
giderir. Beyazı, sıcak şişme bulunan göze damlatıldığı zaman, onu serinletir ve
ağrıyı teskin eder. Ateş yanıklarına sürülür. Yanmaya maruz kalan yerlere
sürüldüğü zaman yakmasına imkan vermez. Ağrıyan yere sürüldüğünde güneş
yakmasını önler. Kendir ağacı zamkı ile karıştırılıp alına sürüldüğü zaman
nezleye iyi gelir.
Kanun sahibi, yumurtayı
kalp ilaçları arasında zikretmiş ve sonra şöyle demiştir: Her ne kadar o mutlak
anlamda bir ilaç değilse de, gerçekten sarısının kalbi takviyede büyük etkisi
vardır. Sarı, çabuk kana dönüşür, posası çok azdır, ondan oluşan kan, kalbi
besleyen kanla mütecanis ve hafiftir, ona doğru süratle atılır. Bu yüzden
yumurta insan sağlığını bozacak hastalıklara karşı en uygun telafi edici bir
gıda olmaktadır.
10- Basal A. Cepa,
Soğan:
Ebu Davud, Siinen'inde
rivayet eder: Hz. Hz. Aişe'ye (r.a.) soğan sorulduğu zaman: "Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yediği son yemekte soğan
vardı." demiştir.
Sahihayn'da mevcut bir
hadiste de: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) soğanı yiyeni
mescidden menetmiştir." denilmektedir.
Soğan üçüncü derecede
hararetlidir. Onda fazla bir rutubet vardır. Su değişimi için faydalıdır. Zehir
kokusunu giderir, iştahı açar, mideyi güçlendirir, şehveti harekete geçirir.
Meniyi arttırır, rengi güzelleştirir, balgamı keser, mideyi temizler. Tohumu
cildde ortaya çıkan alacalıkları (behak) giderir, saç döken derdi onunla
oğulduğunda, gerçekten güzel fayda verir. Tuzla birlikte sivilceleri giderir.
Müshil ilacı içen kimse, soğanı kokladığı zaman, kusmasını ve içerisinin
yükselmesini önler, o ilacın kokusunu giderir. Suyu burna çekildiği zaman,
kafayı temizler. Az işitme, kulak çınlaması ve cerahat sebebiyle kulağa giren
suyu çıkartmak için kulağa damlatılır. Tohumu balla birlikte gözün beyazına
çekildiği zaman, gözden akan su için fayda verir. Pişirilince bol gıdalı bir
besin olur ve sarılık, öksürük, göğüs darlığı için faydalı olur. Sidik
söktürür, tabiatı yumuşatır. Kuduz olmayan köpek ısırıklarına, sedef otu ve
tuzla birlikte soğan suyu damlatıldığında iyi gelir. Buna tahammül
edilebildiğinde basurların ağzını açar.
Zararına gelince,
yanmcaya sebep olur ve başı ağrıtır, şişkinlik yapar, göze iyi gelmez. Çok
yenildiğinde unutkanlık doğurur ve aklı ifsad eder. Ağızm raiha ve kokusunu
değiştirir. Yanındakilere ve meleklere eziyet verir. Pişirmek suretiyle
öldürüldüğü zaman bu zararları ortadan kalkar.
Su'nen'de Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) soğan ve sarmısak yiyenlere pişirmek
suretiyle onları öldürmelerini emrettiği rivayet edilmiştir.
Üzerine sedef otu
yaprağı çiğnemek kokusunu giderir.
11- Bazincan S.
Melengena, Patlıcan:
Hz. Peygamber adına
uydurulan bir mevzu hadiste: ''Patlıcan ne niyetle yenilirse öyledir."
denilmiştir. Bu sözün değil bir peygambere aklı başında bir insana bile nisbeti
hoş bir şey değildir.
Patlıcan iki nevidir:
Beyaz ve siyah. Soğuk mu sıcak olduğunda ihtilaf vardır. Doğrusu o sıcaktır.
Kara safra, sevda, basur, tıkanıklık, seratan (kanser) ve cüzzama sebebiyet
verir. Rengi bozar ve siyahlaştırır, ağıza kötü koku verir. Uzun ve beyaz olanı
bu zararlardan uzaktır.
12- Temr Hurma:
Sahih'de Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim sabah yedi hurma yerse -başka bir
lafızda, "yaylanın hurmasından" ilavesi vardır- o kişiye o gün ne
zehir zarar verir ne de sihir." buyurmuştur. Yine O: "İçinde kuru
hurma olmayan evin halkı açtır." buyurmuştur. O'nun hurmayı kaymakla
yediği, ekmekle yediği ve sade olarak yediği sabittir.
Hurma ikinci derecede
hararetlidir. Birinci derecede rutubetli mi, yoksa kuru mu olduğu konusunda iki
görüş vardır. Ciğeri güçlendirir, tabiatı yumuşatır. Özellikle de çam tohumu
ile birlikte şehveti arttırır. Boğazın haşinliğini giderir. Soğuk ülkelerde
yaşayan insanlar gibi, alışkın olmayanlar yediğinde tıkanıklığa sebep olur,
dişlerine eza verir, baş ağrısını harekete geçirir. Zararı badem ve haşhaşla
giderilir. Hurma, meyveler içerisinde beden için en gıdalısıdır. Çünkü hem
sıcak, hem de rutubete sahiptir. Aç karına yenildiğinde kurtlan öldürür. Çünkü
harareti yanında, ilaç özelliği vardır. Aç karnına yenilmeye devam edildiğinde
kurtları zayıflatır, azaltır veya öldürür. O hem meyvedir, hem gıda maddesi,
hem ilaç, hem meşrubat, hem de tatlıdır.
13- Tin, F. Carica,
İncir:
Hicaz ve Medine'de incir
bulunmadığı için sünnette incirden söz edildiği varid değildir. Çünkü incirin
yetiştiği toprak, hurmanın yetiştiği topraktan farklıdır. Ancak, Yüce Allah
Kitabı'nda menfaat ve faydalarının çokluğu sebebiyle incire yemin etmiştir.
Sahih görüşe göre, yemin edilen şey bildiğimiz incirdir.
İncir sıcaktır. Rutubeti
ya da kuruluğunda iki görüş vardır. En kalitelisi beyaz ve olgun kabuklu
olanıdır. Böbrek taşlarını ve mesaneyi temizler, zehirlere karşı koruyucudur.
Bütün meyvelerden daha gıdalıdır. Boğaz, göğüs ve gırtlak sertliğine iyi gelir.
Karaciğeri ve dalağı yıkar, mideden balgamı temizler, bedene iyi bir gıda olur.
Ancak çok yenildiği zaman bitlenmeye yol açar.
:ürusu gıda olur ve
sinirlere iyi gelir. Ceviz ve bademle çok iyi gider. Galinos: "Bir kimse
öldürücü zehir almadan önce, ceviz ve sedef otu ile birlikte incir yerse, fayda
verir ve onu zarardan korur." demiştir.
Ebu'd-perda'dan yapılan
rivayete göre Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir tabak incir
hediye edilmişti. Hz. Peygamber: "Yeyiniz!" buyurdu vetondan yedi.
Daha sonra: "Eğer bir meyve cennetten indi deseydim bunu derdim. Ne var
ki, cennet meyvesi çekirdeksizdir. Ondan yiyiniz. Çünkü o basurları keser ve
nikris hastalığına iyi gelir." buyurdu. Hadisin sübutu konusunda emin
değiliz.
İncirin et kısmı daha
iyidir. Hararetli olanları susatır, tuzlu balgamdan hasıl olan susuzluğu
yatıştırır, müzmin öksürüğe iyi gelir. Sidiği söktürür, Karaciğer ve dalak
tıkanıklıklarını açar, böbrek ve mesanelere iyi gelir. Aç karnına, özellikle de
badem ve cevizle yenildiği vakit gıda alan kılcal damarların açılmasında müthiş
etkisi vardır. Ağır gıdalarla alınması gerçekten kötüdür. Beyaz dut incire
yakındır, ancak incirden hem gıdası daha azdır, hem de mideye daha çok
zararlıdır. [Bakara, 61]
14- Telbine Arpa
Bulamacı:
Daha önce bunun öğütülmüş
arpa suyu (bulamacı) olduğu ve faydaları bunun Hicazlılar için normal arpa
suyundan daha faydalı olduğu zikredilmişti.
15- Selc / Kar:
Sahih'de Hz.
Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ım! Beni
hatalarımdaı su ile kar ile, dolu ile yıka!" diye dua ettiği
nakledilmiştir.
Bu hadisten şu çıkar:
Dert, zıddı ile tedavi edilir. Çünkü hatalar, hara rettendir. Yanan şeye ise
zıt olarak kar, dolu ve soğuk su vardır. Kirin temiz lenmesi hususunda sıcak su
daha etkilidir denilemez. Çünkü soğuk su sıca suyun aksine, yıkanılan şeyi
katılaştırır ve güçlendirir. Hatalar iki netice de gururlar: Kirletme ve
gevşetme. Arzulanan şey bunların kalbi temizleyecek ve onu güçlendirecek bir
şeyle tedavi edilmeleridir. Hadiste işte bu iki manaya işaret olmak üzere soğuk
su, kar ve dolu zikredilmiştir.
Kar, daha sahih görüşe
göre soğuktur. O sıcak bir özelliğe sahiptir diyen kimse hata etmiştir. Kardan
canh (kurt gibi) mahlukatın meydana gelmesi onu bu düşünceye itmiştir. Bu karın
sıcak olduğunu göstermez. Çünkü kurt soğuk olan meyvelerde ve sirkede de
oluşur. Susatmasına gelince, bu, insandaki harareti harekete geçirmesinden
olmaktadır. Yoksa karın kendi hararetinden değildir. Mideye, sinirlere zarar
verir. Eğer diş ağrısı aşırı hararetten ise, kar onu teskin eder.
16- Sum A. Sativum,
Sarımsak:
Soğana yakındır.
Hadiste: "O ikisini kim yiyecekse, pişirerek onları öldürsün."
buyurulmuştur. Bir seferinde Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
içerisinde sarımsak olan bir yemek hediye edilmişti. Onu Ebu Eyyub el-Ensari'ye
gönderdi. Ebu Eyyub: "Ya Rasulallah! Sen ondan hoşlanmıyor ve onu bana
gönderiyorsun?" dedi. Hz. Peygamber de ona: " Ben senin münacaatta
bulunmadığın kimselerle münacaatta bulunuyorum. (Dolayısıyla sen ye!)."
buyurmuşlardır.
Sarmisak sıcaktır,
dördüncü derecede kurudur, kuvvetli ısı verir ve iyi kurutucudur. Soğuk olanlar
ve balgamlı mizaca sahip olanlar, felce tutulmak üzere olanlar için faydalıdır.
Meniyi kurutur, tıkanıklıkları açar, yoğun yelleri çözümler, yemeği hazmettirir,
susuzluğu keser, karnı bırakır, sidiği söktürür. Haşerat sokmaları ve tüm soğuk
şişliklere karşı panzehir yerine geçer. Ezilip de yılanın ya da akrebin soktuğu
yere sarıldığı zaman fayda verir ve oradan zehiri emer. Bedeni ısıtır ve
hararetini arttırır. Balgamı keser, şişkinliği indirir, boğazı temizler. Çoğu
bedenler için sıhhatin koruyuculuğunu sağlar, su değişimine, müzmin öksürüğe
iyi gelir. Çiğ olarak, pişirilerek ve kızartılarak yenilir. Soğuktan olan göğüs
ağrısına iyi gelir. Boğazda pıhtı varsa onu çıkarır. Ezilip sirke, tuz ve balla
karıştırılıp çürük diş üzerine konulduğunda onu dağıtır ve düşürür. Ağrıyan diş
üzerine konulduğunda ağrısını teskin eder. İki dirhem kadarı ezilip bal şerbeti
ile içildiğinde balgamı söktürür ve kurtları çıkarır. Balla birlikte ciltte
meydana gelen beyazlıklara sürüldüğünde iyi gelir.
Zararları: Baş ağrısına
sebep olur. Beyin ve gözlere zararlıdır, görmeyi ve şehveti zayıflatır.
Susatır, safrayı harekete geçirir, ağız kokusunu bozar ve kötü kokar. Üzerine
sedef otu yaprağı çiğnemek kokusunu giderir.
17- Sirid Tirid:
Sahihayn'da:
"Aişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü
gibidir." hadisi vardır.
Tirid, aslında mürekkeb
ise de, terkibi ekmek ve ettendir. Ekmek azıkların en üstünü, et de katıkların
efendisidir. İkisi bir araya geldiğinde, artık bundan daha ötesinde bir arzu
yoktur.
Hangisinin daha üstün
olduğu tartışmalıdır* Doğrusu şudur: Ekmeğe olan ihtiyaç daha çok ve yaygındır,
et ise daha önemli ve üstündür. O beden cevherine diğer bütün gıdalardan daha
çok benzer, aynı zamanda cennet ehlinin yemeğidir. Yüce Allah; sebze, hıyar
(acur), fum (sarmısak ya da buğday) mercimek ve soğan isteyenlere karşı:
"Hayırlı olanı daha düşük olan şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz?"
buyurmuştur. Seleften pek çoğuna göre ayette geçen "fum" kelimesi
buğday demektir. Bu tefsire göre ayet, etin buğdaydan daha hayırlı olduğu
konusunda nasstır.
18- Cümmar Hurma Özü:
Sahthayn'da Abdullah b. Ömer
anlatır: Rasulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında otururken, bir de
baktık hurma özü (cümmar) getirildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Ağaçlar
içerisinde bir tanesi vardır ki, müslüman adama benzer, yaprakları
düşmez..." buyurdu.
Cümmar, birince derecede
soğuktur ve kurudur. Yaraların ağazını kapatır. Kanamalara, karın gitmesine,
acı safranın galebesine, kanın galeyanına karşı iyi gelir. Sindirimi zor
değildir, kolay gıda verir, yavaş yavaş hazmolunur. Ağacının herşeyi
faydalıdır. Fayda ve menfaati çok olduğundan Hz. Peygamber tarafından, müslüman
adama benzetilmiştir.
19- Cübn - Peynir:
Sünen'Ğt Abdulah b.
Ömer'den nakledilir: "Tebük'te Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) peynir getirilmişti. Bir bıçak istedi. Besmele çekti ve kesti."
Bunu Ebu Davud rivayet etmiştir. Ashab da Suriye'de ve Irak'ta onu yemişlerdi.
Yaş ve tuzsuz olanı mide
için iyidir. Uzuvlardan kolay geçer, şişmanlatır, karnı mutedil bir şekilde
yumuşatır. Tuzlu olanı daha az gıdalıdır ve mide için iyi değildir,
bağırsaklara eza verir. Eski peynir karnı tutar. Kızartılmış olanı da öyledir.
Yaralara iyi gelir ve ishali önler.
Peynir soğuk ve
rutubetlidir. Kızartılarak alınırsa, mizaca daha uygun olur. Çünkü ateş onu
düzeltir ve dengeler, cevherini yumuşatır, tat ve kokusunu güzelleştirir. Eski
ve tuzlu olanı sıcak ve kurudur. Kızartılması durumunda iyileşir, acılığı
kırılır. Çünkü ateş, kendisine münasip olan sıcak ve kuru parçaları emer. Tuzlu
olanı ise zayıflatır, böbrek ve mesane taşlan oluşturur. Mideye iyi gelmez.
İnceltici özelliği olan şeylerle karıştırmak daha da kötüdür. Çünkü onun mideye
zararlı etkisini arttırır.
20- Hınna - Lawsonia
Alba, Kına:
Fazileti hakkında
hadisler geçti, faydaları anlatıldı. Tekrar dönmeyeceğiz.
21- Habbetu's-Sevda, N. Sativa,
Çörek Otu:
Sahihayn'Ğa. Ebu
Hureyre'den nakledilir: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu
siyah tohuma önem veriniz. Çünkü o ölüm hariç her derde devadır."
buyurmuştur.
Hadiste geçen
"el-Habbetu's-Sevda" çörek otudur. Siyah kimyon, Hind kimyonu da
denir. Hasan'ın: **O hardaldır." dediği rivayet edilir. Herevi de: "O
'butum' ağacının yeşil tohumlarıdır." şeklinde bir nakilde bulunmuştur.
Her ikisi de yanlıştır. Doğrusu çörek otudur.
Gerçekten çok faydaları
vardır. Hz. Peygamberdin: "Her derde devadır." sözü, "Hayır o
(rüzgar), Rabbinin buyruğu ile herşeyi yokeder."[Ahkaf, 25] ayetine
benzer. Yoketmeyi, alt üst etmeyi kabul eden herşeyi demektir. Çörek otu her
türlü soğuk hastalıklara karşı iyi gelir. Arazi olan sıcak ve kuru hastalıklara
da etki eder, azıcık alındığı zaman hızlı etkisi sebebiyle soğuki'e rutubetli
hastalıklara ait ilaçların etkisini hızlandırır.
Kanun sahibi ibn Sina ve
diğerleri, kafur hapı içerisine konulacak za'feranın hızlı etkisinden ve
kafurun gücünü çabuk ulaştırmasından söz etmişlerdir. Bunun daha bir çok
benzerleri vardır ki, sanatında mahir, olanlar bunu bilirler. Dolayısıyla sıcak
özellik gösteren hastalıklarda ilaç olarak yine sıcak bir nesnenin kullanılması
uzak bulunmamalıdır. Bu durum birçok ilaçta vardır. Mesela göz ağrısı {remed)
için terkip yapılan enzeru ve beraberinde şeker vb. gibi sıcak olan maddele/den
meydana gelen ilaç gibi. Remed, tabiplerin ittifakı ile sıcak bir derttir. Yine
son derece sıcak olan kükürtün (kibrit) uyuza olan faydası da böyledir.
Çörek otu üçüncü
derecede sıcak ve kurudur. Şişkinliği giderir. Tenyayı düşürür. Barasa (alaca
hastalığı), her dört günde bir tutan hummalara, balgam hastalığına İyi gelir.
Tıkanıklıkları açar, yelleri çözümler, midenin ıslaklık ve rutubetini kurutur.
Öğütülüp balla yoğurulur ve sıcak su ile devamlı içilirse böbrek ve mesanedeki
taşlan eritir; sidiği, hayız kanını söktürür, memeye süt gelir. Sirke ile
ısıtılır ve karına sürülürse tenyayı öldürür. Yaş ya da pişirilmiş Ebu Cehil
karpuzunun suyu ile yoğurulduğunda, kurtların çıkarılmasındaki etkisi daha
güçlü olur. O temizleyici, kesici ve çözümleyici özellik arzeder. Soğuk olan
zukkam hastalığına (soğuk algınlığı), öğütülüp bir bez parçası içine konulup
devamlı koklandığı zaman şifa verir ve onu giderir.
Yağı; deri kavlamasına
(sedef hastalığı), sivilce ve benlere iyi gelir. Bir miskal kadan su ile
içildiği zaman nefes darlığına ve hızlı soluma derdine fayda verir. Yedi tanesi
bir kadının sütü içerisinde ıslatılır ve onu sanlık hastası burnuna çekerse çok
fayda verir.
Sirke ile pişirilir ve
gargara edilirse soğuktan olan diş ağrılarına iyi gelir. Ezilerek burna
çekildiğinde, gözde arız olan akma başlangıcında faydalıdır. Sirke ile birlikte
sargı yapılırsa, sivilce ve kabarcıkları, yaralı uyuzu söker atar. Müzmin
balgamlı şişlikleri, katı şişlikleri çözer. Yağı buruna çekildiğinde yüz
felcine iyi gelir. Yarım ila bir mıskal arasında içildiğinde böcek sokmalarına
fayda verir. İyice öğütülür ve yeşil tohum (butum ağacının tohumu, beneviş)
yağı ile karıştırılır ve kulağa üç damla damlatıİırsa, sonradan olan üşütme,
gaz ve tıkanıklıklara iyi gelir.
Önce kaynatılır, sonra
iyice öğütülür ve zeytinyağına bırakılır, sonra buruna üç ya da dört damla
damlatıİırsa, çok hapşırman soğuk algınlığına fayda verir.
Yakılıp susam ya da kına
yağı ile eritilmiş muma katılır ve bacaklar önce sirke ile yıkandıktan sonra
oradaki mevcut yaralara haricen sürülürse fayda verir ve yaralan iyileştirir.
Sirke ile ezilir ve
ciltteki alaca hastalığına ve siyah beneklere, "h'azaze" denilen
bulaşıcı müzmin ve bazan da öldürücü cilt hastalığının bulunduğu yerlere
sürüldüğünde faydası görülür ve iyileştirir.
İyice öğütülür ve her
gün soğuk su ile iki dirhem kuru olarak alınırsa, kuduz bir köpeğin ısırdığı
kimseye henüz sudan korkma dönemi başlamadan önce, fevkalade netice sağlar ve
onu helaktan kurtarır. Yağı buruna çekildiğinde, felce ve aşırı soğuktan
meydana gelen "kuzaz" (kurulma) hastalığına iyi gelir, onların
sebeplerini ortadan kaldırır. Onunla tütsü yapıldığında haşeratı kovar.
Enzerut (zamk) su ile
eritilir ve halkanın içine sürülür, sonra da üzerine çörek otu ekilirse,
basurlara karşı çok faydalı bir ilaç olur. Faydaları zikrettiğimizden kat kat
fazladır. Şerbet iki dirhem olacaktır. Bazıları fazla sürüldüğünde öldürücü
olabileceği kanaatindedirler.
22- Harir İpek:
Daha önce, kendilerinde
bulunan bir kaşıntıdan dolayı Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ipeği Zübeyr ile Abdurrahman b. Avf için mubah kıldığı, ipeğin yapısı ve
özellikleri, faydaları geçmişti. Bu itibarla tekrar dönmeye gerek yoktur.
23- Hurf Senebiera
Coronopus / Peganum Hamala, Üzerlik Otu:
Ebu Hanife ed-Dineveri:
"Bu ilaç olarak kullanılan tohumdur, Hz. Pey gamber'in hadisinde de adı
ile geçen ot budur. Üzerlik otu denilir. Halk arasında tabir ederler."
der. Ebu Ubeyd de: "hurf yani üzerlik otudur." der.
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) söz konusu hadisi: "İki acı şeyde, sabir ve
üzerlik otunda ne şifa vardır biliyor musunuz?" şeklindedir. Ebu Davud,
el-Merasil'de rivayet etmiştir.
Kuvveti, ikinci derecede
hararet ve kuruluğundadır. Isı verir, karnı yumuşatır, kurtçukları (solucan
vb.) ve tenyayı düşürür. Dalak şişliklerini indirir, cima arzusunu kamçılar,
yaralı uyuz ve temreğiyi iyi eder.
Bal ile lapası sarıldığı
zaman dalak şişini indirir. Kına ile pişirildiği zaman göğüsteki fazlalıkları
çıkarır. İçilmesi, haşarat ısırık ve sokmalarına iyi gelir. Tütsü yapıldığı
yerden haşaratı uzaklaştırır. Saç dökülmesini önler. Arpa kavutu ve sirke ile
karıştırılıp lapası sargı yapıldığında, siyatik {ırku'n-nesa) hastalığına iyi
gelir ve sonunda sıcak şişlikleri indirir.
Su ve tuzla
karıştırılarak sargı yapıldığında çıbanları olgunlaştınr. Bütün azalardaki
gevşemeye karşı faydalıdır. Cima arzusunu arttırır. İştahı açar, astıma ve
nefes zorluğuna, dalak kalınlaşmasına iyi gelir, ciğeri temizler, hayız kanını
söktürür, siyatiğe, kazayı hacetten doğan makat ağrılarına -içildiği zaman ya
da dübüre damlatıldığında- iyi gelir. Göğüste ve akciğerde bulunan yapışkan
balgamı siler.
Ezildikten sonra beş
dirhem kadarı sıcak su ile içildiğinde tabiatı yumuşatır, yelleri çözümler.
Soğuktan olan kulunç ağrılarım dindirir. Ezilir ve içilirse, baras (alaca)
hastalığına iyi gelir.
Baraslı yerlere ve beyaz
lekelere sirke ile sürülürse, faydalı olur. Soğuktan ve balgamdan doğan baş
ağrılarına iyi gelir. Eğer kavrulur ve içilirse -özellikle de ezilmediği zaman-
tabiatı tutar. Suyu ile kafa yıkandığı zaman, kirlerden ve yapışkan diğer
rutubetlerden arındırır.
Galinos şöyle der:
"Kuvveti hardal tohumunun kuvveti gibidir. Bu yüzdendir ki, siyatik diye
bilinen kalça ağrıları, baş ağrıları ve ısıtılmaya ihtiyaç duyan her çeşit
hastalık bununla (üzerlik) ısıtılır. Hardal tohumu da aynı şekilde ısıtır.
Astım hastalarının kullandıkları ilaçlar içerisine de katılır, çünkü üzerlik
otu yoğun karışımları hardal tohumu gibi güçlü bir şekilde keser. Üzerlik her
açıdan hardal tohumuna benzer.
24- Hulbe T.
Foenum-graecum, Çemen / Hülbe / Boy Tohumu:
Zikredildiğine göre Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), hasta olan Sa'd b. Ebi Vakkas'ı
Mekke'de ziyarette bulunmuştu: "Ona bir doktor çağırın." buyurdu.
Haris b. Kelede çağırıldı. O geldi, baktı ve: "Önemli bir şeyi yok. Ona
ferika tabir edilen acve hurması ile hulbeden oluşan bir terkib hazırlayın.
İkisini pişirin ve yudum yudum içirin." dedi. Öyle yapıtlar ve iyileşti.
Hulbenin kuvveti ikinci
derecede hararetle, birinci derecede kurulukladır. Su ile kaynatıldığı zaman
boğazı, göğüsü ve karnı yumuşatır. Öksürüğü, sertliği, astımı, nefes darlığını
teskin eder. Cima arzusunu arttırır. Yel, balgam ve basurlar için iyidir.
Bağırsaklara çökmüş besinleri hareket ettirir, göğüsten yapışkan balgamı söker.
Dahili yaralara, akciğer hastalıklarına iyi gelir. Karın boşluğunda bulunan bu
tür dertler için tereyağı ve ham şekerle (faniz) alınır.
Beş dirhem kızıl boya
(füvve) ile içildiğinde hayzı söktürür. Pişirilip onunla saç yıkandığı zaman,
saçı toplar ve konağı (kepek) giderir.
İncesi, natrun ve sirke
ile karıştırılıp sargı yapılırsa dalak şişliğini indirir. İçerisinde hulbe
pişirilen suya kadının oturması durumunda, şişlikten doğan rahim ağrılarına
karşı istifadesi olur. Az hararetli katı şişlikler üzerine lapası sargı
yapıldığında, fayda verir ve onları indirir. Suyu içildiğinde gazdan çıkan
bağırsak ağrılarına iyi gelir ve bağırsakları kayganlaştırır.
Pişirilmiş olarak, aç
karnına hurma, bal ya da incirle birlikte yenildiğinde, göğüste ve midede arız
olan yapışkan balgamı söker ve ondan kaynaklanan uzun öksürüklere karşı fayda
verir.
Kabızlığa iyi gelir,
karnı bırakır. Buruşuk, bozuk tırnak üzerine konulduğu zaman onu düzeltir.
Yağı, mum ile karıştırıldığı zaman, soğuktan meydana gelen yarıklara fayda
verir. Faydalan zikrettiklerimizden kat kat fazladır.
Kasım b. Abdurrahman'ın,
Hz. Peygamberdin (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hulbe ile şifa
arayınız." buyurduğunu söylediği zikredilir. Bazı tabipler de: ''İnsanlar
eğer 3nun faydalarım bilselerdi, ağırlığında altın vererek satın
alırlardı." demişlerdir.
25- Hubz Ekmek:
Sahihayn 'da sabit olan
bir hadiste Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde yer bir çörek olacak. Onu Cebbar, kendi yed-i kudreti ile
sizden birinizin seferde çöreğini elden ele çevirdiği gibi, cennetliklere ikram
olmak üzere çevirecektir."
Ebu Davud, Sünen 'inde
İbn Abbas'tan (r.a.) rivayet eder: "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) en çok sevdiği yemek, ekmekten yapılan tirid ile hays (yani hurma ve
yağın karıştırılmasından yapılan) tirid idi."
Yine Ebu Davud,
Sünenindi İbn Ömer'den (r.a.) şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Keşke şimdi yanımda esmer buğdaydan, tereyağı ve süte
banılmış beyaz bir ekmek olsa!" buyurdu. Orada hazır bulunanlardan birisi
kalktı ve onu hazırladı ve getirdi. Hz. Peygamber: "Bu yağ ne içerisindeydi?"
diye sordu. Adam: "Keler derisinden yapılmış bir kapta." dedi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu kaldır!"
buyurdu.
Beyhaki, Hz. Aişe'den
merfu olarak rivayet ediyor: Buna göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ekmeğe ikram ediniz. Ona ikramdan birisi de o varken katık
beklememektedir.'' Hadisin mevkuf olması daha uygundur. Merfuluğu sabit
değildir.
Ekmeğin bıçakla
kesilmesinin yasaklandığı hadisin aslı esası yoktur. Rivayet edilen sadece etin
bıçakla kesilmesini yasaklama hakkındıdır, onun da aslı esası yokdur.
Mühenna şöyle der: İmam
Ahmed'e, Hz. Aişe'den nakledilen "Eti bıçakla kesmeyiniz. Çünkü o
Acemlerin işlerindendir." hadisini sordum.
"Sahih değildir.
Böyle bir hadis bilinmemektedir. Amr b. Ümeyye hadisi bunun aksini ifade
etmektedir." dedi. Buna göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Koyun etini keserdi." Yine Amr b. Ümeyye hadisinde: "Muğire,
Hz. Peygamber'i misafir ettiğinde, Hz. Peygamber (koyunun) böğrünü emretmiş ve
pişirilmiş, sonra da eline bıçağı almış ve kesmeye başlamış."
denilmektedir.
Ekmek nevilerinin en iyi
ve kalitelisi, mayalanmış ve iyi yoğurulmuş olanıdır. En iyi sınıfı tandır
ekmeğidir. Sonra fırın ekmeği, sonra da üçüncü mertebede küle gömülerek
pişirileni gelir. En kalitelisi yeni undan yapılanıdır.
En fazla gıdalısı,
buğday özünden yapılan ekmektir. Kepeği az olduğu için en yavaş hazmedilen de
bu türdür. Sonra kepeği alınmış buğday ekmeği, daha sonra da, iri undan
yapılmış ekmek gelir.
Yenilmesi için en uygun
vakit, pişirildiği günün akşamıdır. Ekmeğin yumuşağı, daha çok yumuşatıcı, gıda
vericidir; mideden daha çabuk intikal eder. Kuru ekmek ise bunun aksinedir.
Buğday ekmeği, ikinci
derecenin ortasında sıcaktır, rutubet ve kuruluk konusunda itidale yakındır.
Ateşin kuruttuğu ekmeklerde kuruluk, zıddında da rutubet daha galiptir.
Buğday ekmeğinin bir
özelliği de çabuk şişmanlatmasıdır. Kadayıf ekmeği yoğun bir karışım oluşturur.
Kırıntı ekmek şişiricidir ve hazmı yavaştır. Sütle yapılanrçok gıdalıdır,
doyurucudur, mideden yavaş iner.
Arpa ekmeği birinci
derecede soğuk ve kurudur. Buğday ekmeğinden daha az besleyicidir.
26- Hail - Sirke:
Müslim, Sahih'inde Cabir
b. Abdillah'tan (r.a.) rivayet eder: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ailesinden katık ister. Onlar da: "Sirkeden başka yanımızda bir şey
yok." derler. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu ister,
yemeğe başlar ve: "Sirke ne güzel katıktır, sirke ne güzel katıktır!"
buyurur.
İbn Mace'nin Sünen'inde
Ümmü Sa'd'dan (r.a.) Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sirke ne güzel katıktır! Allah'ım, sirkeyi mübarek kıl! O benden önceki
peygamberlerin katığı idi. İçinde sirke olan ev fakirlik görmez."
buyurduğu rivayet edilir.
Sirke hararet ve
soğukluktan mürekkeptir. Soğukluk özelliği daha galiptir. Üçüncü derecede kuru
ve güçlü kurutucudur. Maddelerin akışmasını önler, tabiatı iyileştirir.
Şaraptan dönüştürülen sirke yanan mideye iyi gelir, safrayı bastırır, öldürücü
ilaçların zararlarını bertaraf eder. İçeride çöken süt ve kam çözer, dalağa
fayda verir, mideyi tabaklar, karnı tutar, susuzluğu keser. Meydana gelmek
üzere olan şişliklere engel olur, hazmı kolaylaştırır, balgama karşı durur,
kaba yiyecekleri yumuşatır, kanı inceltir.
Tuzla içildiği zaman, öldürücü
mantar yenilmesine karşı fayda sağlar. Yudumlandığında, damak köküne yapışan
pıhtıyı keser, sıcak halde gargara yapıldığında diş ağrılarına iyi gelir ve diş
etlerini güçlendirir.
Sürüldüğünde tırnak
iltihabına, karıncalanmaya (ısırgı) ve sıcak özellikli şişliklere, ateş
yanığına faydalı olur. İştahı açar, mideyi iyileştirir. Gençlere ve yazın sıcak
ülke sakinlerine elverişlidir.
27- Hilal Kürdan:
Kürdan hakkında aslı
olmayan iki hadis vardır: Birincisi; Ebu Eyyub el-Ensari'den merfu olarak rivayet
edilir: Buna göre Hz. Peygamber: "Yemekten sonra dişlerini kürdanla
temizleyenler ne hoşturlar! Melek üzerine ağızda kalan yemek artıklarından daha
ağır bir şey yoktur." buyurmuştur. Hadisin senedinde Vasıl b. es-Saib
vardır. Buhari ve Razi: "Onun hadisleri münkerdir." demişlerdir.
Nesai ve Ezdi de: "O metruku'l-hadistir." demişlerdir.
İkincisi ise; İbn
Abbas'tan rivayet edilir. Buna göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kamış kabuğu ve mersin ağacı ile dişlerin temizlenmesini yasaklamış ve: "O
ikisi cüzzam damarlarını sular." buyurmuş. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel bu
hadisin ravilerinden olan Muhammed b. Abdilmelik el-Ensari'yi babasına sormuş,
o (İbn Hanbel) da: "Muhammed b. Abdilmelik'i gördüm. Ama birisiydi. Hadis
uydurur ve Hz. Peygamber'e nisbet ederdi." demiştir.
Kürdan, diş etlerine ve
dişlere faydalıdır, onların sıhhatini korur, ağız kokusunun değişmesine karşı
faydalıdır. En kalitelisi kürdan ağacından, zeytin ve söğüt ağaçlarından
olanlarıdır. Kamış, mersin ağacı, reyhan ve badruc (tere-i horasanı) ile
dişlerin temizlenmesi zararlıdır.
28- Diihn, Yağ:
Tirmizi, eş-Şemail'de
Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet eder: "Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) başını çok yağlardı. Sakalını sık sık tarardı. Başını çok
örterdi. Elbisesi sanki yağcı elbisesi gibiydi."
Yağ, vücudun
gözeneklerini tıkar ve içeri gireceK şeyleri önler. Sıcak su ile yıkandıktan
sonra kullanıldığında, bedeni güzelleştirir ve rutubetlendirir. Saça
sürüldüğünde güzelleştirir ve saçı uzatır. Kızamığa iyi gelir ve çoğu afetleri
önler.
Tirmizi'de Ebu Hureyre
Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ref ederek şöyle demiştir:
"Zeytinyağı yiyiniz ve onunla yağlanınız." inşaallah bu, ileride
gelecektir.
Hicaz ve benzeri sıcak
ülkelerde yağ, koruyucu hekimlik ve bedenin düzeltilmesinde baş vurulacak en
önemli yollardan birisidir. Yağlanmak onlar için zaruri gibi bir şeydir. Soğuk
ülkelere gelince, orada yaşayanlar böyle bir ihtiyacı duymazlar. Başta ısrarla
kullanmak göze zararlıdır.
Basit yağlardan en
faydalısı sıra ile zeytinyağı, tereyağı ve susam yağıdır.
Mürekkep yağlara
gelince, bunlardan bir kısmı soğuk ve rutubetlidir. Menekşe yağı gibi. Bu yağ,
sıcak özellikli baş ağrılarına iyi gelir. Uyuyamayanları uyutur, beyni (dimağı)
rutubetlendirir. Yarıklara, kuruluğun galebe çalmasına iyi gelir, uyuzlu
yerlere, kuru kaşıntılı cilt tahrişlerine sürülürse fayda görülür. Mafsalların
hareketini kolaylaştırır. Yazın, sıcak özellik arzeden mizaç sahiplerine uygun
gelir. Hakkında iki uydurma, asılsız hadis vardır. Birisi: "Menekşe
yağının diğer yağlara olan üstünlüğü, benim diğer insanlara üstünlüğüm
gibidir." şeklindedir. Diğeri ise "Menekşe yağının diğer yağlara olan
üstünlüğü, İslam'ın diğer dinlere olan üstünlüğü gibidir."
Mürekkep yağlardan bir
kısmı da sıcak ve rutubetlidir. Ban otu (sorgun) yağı gibi. Bu yağ, çiçeğinden
değil de fıstık gibi kirli beyaz, çok yağlı tohumdan alınır. Sinirlerin
sertliğine fayda verir ve onları yumuşatır. Bereş, nemeş, kelef (çiğit), behak
adı verilen ciltteki çillik, leke ve beneklere iyi gelir. Yoğun balgamı
söktürür. Kuru mizaçlı damarları yumuşatır, sinirleri ısıtır. Bununla ilgili
olmak üzere uydurma, asılsız bir hadis rivayet edilmiştir. Güya Peygamberimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ban otu yağı ile yağlanınız. Çünkü o
kadınlarınızın yanında size daha bir haz verir." buyurmuş.
Bu yağın faydalarından
olmak üzere şunları söyleyebiliriz: Dişleri cilalar, onlara bir güzellik
kazandırır, diş sararmalarım giderir, yüze ve diğer harici organlara sürülürse,
cild çatlayıp yarılmaz. Don ve edeb yerine vb. sürüldüğünde, böbrek
üşütmelerine ve sidik damlamasına karşı fayda görülür.
29- Zerire , A.
İtalicum, Tutya/Hanut:
Sahihayn 'da sabit
olduğuna göre Hz. Aişe validemiz şöyle demişt Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Veda haccında hem ihrama girerken, hem de çıkarkdh kendim tutya ile
kokuladım."
Tutya'nın (zerire)
mahiyeti ve faydalan hakkında daha önce söz için burada tekrara gerek
duymuyoruz.
30- Zübab Sinek:
Sıhhatinde ittifak
edilen Ebu Hureyre hadisi daha önce geçmişti. Buna göre Peygamberimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), yemeğe düşen sineğin batınlıp sonra
çıkarılmasını; çünkü kanatlarının birisinde zehir, diğerinde ise panzehir
bulunduğunu belirtmişti. Sinekle ilgili durumdan orada söz edilmişti.
31- Zeheb Altın:
Ebu Davud ve Tİrmizi'nin
rivayetine göre, Külaboğullarıyla yapılan savaş sırasında Arfece b. Esad'ın
burnu kesilmiş ve gümüşten bir burun edinmiş, o da koku yapmıştı. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona ruhsat vererek, altından bir burun
yaptırmasını emretmiştir. Arfece hakkında bundan başka hadis yoktur.
Altın; dünyanın zineti,
varlığın tılsımıdır, nefislere ferahlık verir, insanları güçlendirir, Allah'ın
yeryüzündeki sırrıdır.
Altında latif bir
hararet vardır ki bu diğer latif ve ferahlatıcı macunlara da girer. Şüphesiz,
madenler içerisinde en üstün ve şereflisidir.
Özelliklerinden
bazıları: Yere gömüldüğü zaman, hiçbir şey olmaz ve eksilmez. Tozu ilaçlara
karıştırıldığı zaman, kalp yetmezliğine, kara safradan kaynaklanan çarpıntıya
iyi gelir. Vesveseye, üzüntüye, kedere, korkuya, aşka karşı fayda verir, bedeni
semizletir ve güçlendirir. Kurtları düşürür, rengi güzelleştirir. Cüzzam ve
kara safradan kaynaklanan bütün ağrı ve hastalıklara faydalıdır. Bir
özelliğinden dolayı saç sakal dökülmesi ve sedef hastalığı (deri kavlaması)
ilaçlarına katılır ve içilerek ya da sürülerek kullanılır. Gözü cilalar ve
kuvvetlendirir. Göz hastalıklarının çoğuna iyi gelir ve bütün organları
güçlendirir.
Ağızda tutulduğunda,
ağız kokusunu giderir. Dağlanma ihtiyacı duyulduğunda altınla dağlanılırsa,
yeri kabarmaz ve çabuk iyileşir. Altın mil edinilir ve sürme onunla çekilirse,
gözü güçlendirir ve cilalar. Taşı da kendisinden altın bir yüzük edinilir,
kızdırılır ve onunla güvercinin kanadının ön tarafından bir yer (dört uzun
tüyünden biri) dağlanırsa, artık özel yuvasına alışır ve başka bir yere gitmez.
Psikolojik olarak insana
güç verme açısından çok acaip bir özelliği vardır. O yüzden de harpte ve
silahta kullanılması mubah kılınmıştır. Tİrmizi'nin rivayetinde Mezide el-Asari
(r.a.) şöyle demiştir: "Fetih günü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) 'Mekke'ye) girdi. Kılıcının üzerinde.altın ve gümüş vardı."
Altın, nefislerin
ma'şukudur, nefis onu ne zaman elde edecek olsa, diğer değerli şeylere karşı
duyulan özlemleri teskin eder. Yüce Allah: "Kadınlara, oğullara, kantar
kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi
beslemek, insanlara güzel gösterilmiştir."[Al-i İmran, 14] buyurmuştur.
Sahihayn'da Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ademoğlunun bir vadi dolusu
altını olsa, ikincisini ister. İki vadi dolusu olsa, üçüncüsünü ister.
Ademoğlunun gözünü ancak toprak doyurur ve Allah dilediğini affeder."
buyurmuştur.
İşte böyle. Çünkü altın,
kul ile, kıyamet gününde elde edeceği en büyük kazancı arasına giren bir engel,
Allah'a isyana sebep olan en büyük şeydir. Onun yüzünden nice akrabalık bağlan
kesilmiş, nice kanlar akıtılmış, haramlar mubah kılınmış, haklar çiğnenmiş,
kullara zulümler reva görülmüştür. O dünya ve onun peşin lezzetlerine karşı
kışkırtmakta ve ahirete ve Allah'ın orada sevgili kulları için hazırladığı
mükafatlara karşı soğutmaktadır. Onun yüzünden -Allah bilir- nice hak
öldürülmüş, batıl ise diriltilmiştir; nice zalime destek verilmiş, nice mazlum
ise kahredilmiştir. Bu konuda Hariri'nin şu sözleri ne kadar da güzeldir:
"Kahrolsun o,
sahibine bile oyun eden vefasız, iki yüzlü sarı münafık! Kendisine bakana iki
şekilde gözükür: Bazan bir dilber gibi süslü ve cazip, bazan da bir aşık gibi
solgun ve süzgün! İrfan sahipleri nazarında, ona fazla bağlılık Allah'ın
gazabına yol açar. Eğer o olmasaydı, hırsızın eli kesilmez ve hiçbir zalimden
şikayet edilmezdi. Eğer o olmasaydı, hiçbir cimri gece misafirliğinden Ötürü
yüzünü buruşturmaz ve hiçbir borçlu borcunu ödeyemediği için sızlanmazdı. Eğer
o olmasaydı hased insanların, yüreğe bir ok gibi işleyen bakışlarından ve
şerlerinden Allah'a sığınılmazdı. Bunaldığın zaman sana yardım etmesi şöyle dursun,
kaçar, senden kaçak bir köle gibi uzaklaşır."
32- Rutab Yaş Olgun
Hurma:
Yüce Allah (c.c.) Hz.
Meryem'e hitaben: "Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze olgun
hurma (rutab) dökülsün. Ye iç; gözün aydın olsun.'' [Meryem, 25] buyurmuştur.
Sahihayn'da. Abdullah b.
Cafer'in: "Rasulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) acurla birlikte yaş
olgun hurma yerken gördüm." dediği rivayeti yer almaktadır.
Ebu Davud'un Sünen 'inde
ise Enes'den şöyle rivayet edilmektedir: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) namazdan önce birkaç yaş olgun hurma ile iftar ederdi. Eğer yaş
hurma olmazsa kuru hurmalarla orucunu açardı. Eğer kuru hurma da yoksa, birkaç
yudum su içerdi.
Yaş olgun hurma suların özelliğini
gösterir; sıcak ve rutubetlidir. Soğuk mizaçlı mideyi güçlendirir ve ona iyi
gelir. Cima arzusunu artırır, bedeni geliştirir. Soğuk mizaç sahiplerine uygun
düşer ve çok gıda verir.
Gerek Medine ahalisi ve
gerekse hurma yetişen diğer bölgelerde yaşayanlar için en fazla uygunluk
gösteren bir meyvedir ve beden İçin en faydahsıdır. Alışkın olmayan kimselerde
ise vücutta kokuşmaya yol açar, iyi olmayan bir kan oluşturur: biraz fazla
yemişse baş ağrısı ve kara safraya sebep olur, dişlerine eza verir. Yatıştınlması
seknecin ve benzeri bir meşrubatladır.
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaş olgun hurma ile, yoksa kuru hurma ile, o da
yoksa su ile iftar etmesinde çok ince sıhhi bir tedbir bulunmaktadır. Şöyle ki:
Oruç mideyi gıdadan arındırır. Ciğer, cezbedip duyu ve organlara göndereceği
şeyleri orada bulamaz. Tatlı, karaciğere en çabuk ulaşan yiyecektir ve onun en
çok aradığı şeydir. Özellikle de yaş olursa kabul oranı daha da artar. Böylece
hem karaciğer, hem de diğer organlar faydalanırlar. Eğer yaş hurma yoksa kuru
hurma, tatlı oluşu ve besleyici gücü ile ikinci sırada yer alır. O da yoksa
alınacak birkaç yudum su midenin yanmasını ve orucun hararetini söndürür.
Böylece mide yemek için uyanır ve iştahla onu alır.
33- Reyhan
Yüce Allah (c.c.)
Kur'an-ı Kerim'de reyhandan söz etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Eğer ölen o
kişi gözdelerden ise, rahatlık, reyhan ve nimet cenneti onundur."[Vakıa,
88] "Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel
kokulu otlar (reyhan) vardır."[Rahman, 11-12]
Sahih-i Müslim'de ise
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kendisine reyhan ikramında
bulunulan kimse onu çevirmesin; çünkü o, hem taşıması hafiftir hemde güzel
kokuludur." buyurmuşlardır.
Ibn Mace'nin Sünen'inde
Usame hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmaktadır: "Cennet için kollarım sıvayan yok mu? Çünkü cennetin bir
benzeri yoktur. O -Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki- parıldayan bir nur,
titreşen bir reyhan, görkemli bir saray, devamlı akan bir. nehir, olgun meyve,
güzel alımlı zevce, pek çok güzellik demektir. Sonsuza dek, her türlü nimet
içinde, neşe dolu, çok değerli kusursuz konaklar içerisinde bir hayattır
o." Bunun üzerine ashab:
— Evet ya Rasulallah!
Onun için kollarını sıvayanlar bizleriz dediier. Hz. Peygamber (a.s.):
— İnşaallahu Teala!
deyiniz, buyurdu. Onlar da:
— İnşaallah! dediler.
Her çeşit güzel kokan
bitkiye "reyhan" denilir. Her ülke bu kelimeyi güzel kokan
bitkilerden biri hakkında özel olarak kullanır. Batıda yaşayanlar bunu mersin
ağacı (m. communis) için kullanırlar. Arabm, reyhan deyince aklına gelen de
budur. Irak ve Suriye ahalisi ise yarpuza (m. puleglum) reyhan derler.
Mersin ağacının özelliği
birinci derecede soğukluk ikinci derecede kuruluktur. Buna rağmen o zıt
kuvvetlerden mürekkeptir; İçerisinde en çok olanı soğuk arazi cevherdir. Onda
sıcak latif bir şey de vardır ve çok güçlü bir kurutucudur. Terkibini meydana
getiren eczası kuvvetçe birbirlerine yakındırlar. O aynı anda, hem içerden hem
dışardan tutucu ve hapsedici bir güce sahıptır.
Safralı ishalleri keser,
koklandığı zaman yaş ve rutubetli Buhari def eder, kalbi fevkalade ferahlatır.
Koklanması veba'ya engeldir. Eve serilmesi de Öyledir.
Üzerine konduğunda sidik
yollarındaki şişmeleri iyileştirir. Taze iken yaprakları inceltilir ve sirke
ile döğülür başa konulursa, burun kanamasını keser. Kuru yaprakları ufalanır ve
rutubetli yaralara ekildiğinde fayda verir. Lapası sargı yapıldığı zaman zayıf
organları güçlendirir. Tırnak iltihabına (dolama) iyi gelir. Sivilce, kabarcık
ile el ve ayaklardaki yaralara ekildiği zaman faydalı olur.
Beden onunla oğulduğunda
teri keser, fazla rutubetleri emer, koltuk altı kokusunu giderir. Su ile
kaynatılır ve içerisine oturulursa makat ve rahim çıkmalarına, mafsallardaki
gevşemelere iyi gelir. Kaynamayan kemik kırıkları üzerine döküldüğünde fayda
verir.
Kafadaki kepekleri,
rutubetli yaralan, kabarcıkları arındırır, temizler, dökülen saçları tutar ve
siy anlaştırır. Yaprağı inceltilip üzerine az bir su dökülür ve birazcık
zeytinyağı veya gülyağı karıştırılır ve sargı yapılırsa; rutubetli yaralara,
karıncalanmaya (ısırgı), kızıla, akut şişliklere, kurdeşene, basurlara
elverişli gelir.
Tohumu, göğüs ve
akciğerde meydana gelen kanamalara fayda verir. Mideyi tabaklar. Temizleyici
olduğu için göğüse ve akciğerlere zararlı değildir. Öksürükle beraber olan
karın gitmelerine fayda verici bir özelliği vardır. Bu durum ilaçlarda
nadirdir. Sidiği söktürür, mesane yanmalarına, haşerat ısırmalarına, akrep
sokmalarına iyi gelir. Kökü ile diş kurcalamak zararlıdır, sakınılmalıdır.
İranlıların reyhan tabir
ettikleri yarpuza gelince o, iki görüşten birisine göre sıcak özellikler taşır.
Üzerine su serpilir, serinletir ve arızi olarak rutubetlendirildiğinde ateşli
baş ağrısına iyi gelir. Diğer görüşe göre ise soğuk özellikiidir. Rutubetli mi,
kuru mu olduğu konusunda iki görüş vardır. Doğrusu onda dört özellik de
bulunmaktadır. Yarpuz uykuyu getirir. Tohumu safralı ishali durdurur, bağırsak
ağrılarını teskin eder, kalbi güçlendirir, kara safralı hastalıklara iyi gelir.
34- Rumman - Punica
Granatum, Nar:
Yüce Allah (c.c.)
nardan, "İkisinde (cennet) de her türlü mey| malıklar ve nar ağaçları
vardır."[Rahman, 68] ayetinde söz etmiştir.
İbn Abbas'tan hem merfu,
hem de mevkuf olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu narlarınızdan
hiçbir nar yoktur ki, cennet narından bir tane ile aşılanmış ohnasın." Bu
sözün mevkuf (kendi sözü) olması daha uygundur. Harb ve diğerleri, Hz. Ali'den:
"Narı içindeki zarı ile birlikte yeyiniz. Çünkü o mideyi tabaklar."
dediğini zikrederler.
Narın tatlısı sıcak ve
rutubetli özellik arzeder, mide için iyidir, içerisindeki şeffaf tutuculuk
özelliği ile onu güçlendirir. Boğaza, göğüse, akciğerlere fayda verir, öksürüğe
iyi gelir. Suyu karni yumuşatır. Bedene kolay bir gıda verir. İnce ve şeffaf
olduğu için çabuk çözülür ve midede hafif bir hararet ve gaz meydana getirir.
Bu yüzden şehvete yardımcı olur ve hummalılara iyi gelmez. Tuhaf bir özelliği
de ekmekle yenildiğinde onu bozulmaktan engellemesidir.
Ekşisi soğuk ve kuru,
tutucu ve latif bir özellik arzeder. Yanan midelere iyi gelir. Diğer narlardan
daha iyi şekilde sidiği söktürür, safrayı teskin eder, ishali keser, kusmayı
engeller, dışkıyı yumuşatır.
Karaciğer hararetini
söndürür, azaları güçlendirir, safradan kaynaklanan hafakanlara, kalbe ve mide
ağızına arız olan ağrılara iyi gelir, mideyi güçlendirir, oradaki artıkları
defeder, safrayı ve kanı söndürür.
Suyu, içindeki zarı ile
çıkarılıp birazcık bal ile merhem gibi oluncaya kadar pişirildiğinde, onunla
göze sürme çekilirse gözdeki sarılığı keser ve oradaki kaba rutubetleri
arındırır; diş etlerine sürüldüğü zaman ona arız olan yıpranmalara karşı iyi
gelir. Tatlı narla ekşi narın zarları ile birlikte suları çıkarılıp alındığında
karnı bırakır ve kokuşmuş, acı rutubetleri indirir, uzun ve gün aşın gelen
hummalara karşı fayda verir.
Ekşi nara gelince, hem
özellik hem de etkisi bakımından diğer iki nevin ortasında yer alır; fakat
hafif ekşi nar özelliğine doğru meyli vardır. Nar çekirdeği bal ile birlikte
tırnak iltihabına (dolama) ve pis (inatçı) yaralara sürülür. Nar çiçeği
cerahatli yaralar için kullanılır. Her sene üç nar çiçeği yutar kimse, o sene
için göz ağrısından emin olur.
35- Zeyt Zeytinyağı:
Kur'an'da şöyle geçer:
"...Bu ne yalnız doğuda ne de yalnız bacıda bulunan bereketli zeytin
ağacından yakılır."[Nur, 35]
Tirmizi ve İbn Mace'de
Ebu Hureyre hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurur: "Zeytinyağı yiyiniz ve onunla yağlanınız. Çünkü o bereketli
(mübarek) bir ağaçtandır. "
Beyhaki ve yine İbn
Mace'de İbn Ömer'den Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
*'Zeytinyağını katık edininiz ve onunla yağlanınız. Çünkü o mübarek (bereketli)
bir ağaçtandır. " buyurduğu nakledilir.
Zeytinyağı birinci
derecede sıcak ve rutubetli özellik arzeder. "O kurudur." diyenler
hata etmişlerdir. Zeytinyağı elde edildiği zeytine göre değişik özellik
arzeder. Olgun zeytinden elde edileni, en iyisi ve kalitelisidir. Henüz ham
olan zeytinlerden elde edilen zeytinyağında, soğukluk ve kuruluk özelliği
vardır. Kırmızı zeytinden elde edileni ise, ikisi arası bir özellik arzeder.
Siyah zeytinden olanı itidalli olarak ısıtır ve rutubet verir, zehirlere karşı
fayda verir, karnı bırakır, solucanı düşürür. Eskisi yenisinden hem ısıtma hem
de çözücü özellik arzetme bakımından daha şiddetlidir. Su ile çıkarılan
zeytinyağı daha az hararetli, daha hoş ve daha faydalıdır. Bütün nevileri cildi
yumuşatır ve saçın ağarmasını yavaşlatır.
Tuzlu zeytin suyu, ateş
yanıklarının kabarmasını önler, diş etlerini güçlendirir. Zeytin yaprağı
kızıla, ısırgıya (karıncalanma), kirli yaralara, kızamığa iyi gelir ve teri
önler. Zeytinin faydaları bu zikrettiklerimizden kat kat fazladır.
36- Zübd
Kaymak/Tereyağı:
Ebu Davud, Büsr
es-Sülemi'nin iki oğlunun şöyle dediklerini rivayet eder: "Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize teşrif buyurdular. Kendilerine kaymak ve
hurma ikram ettik. Kendileri kaymak ve hurmayı severdi."
Kaymak sıcak ve
rutubetli özellik arzeder. Pek çok faydalan vardır. Olgunlaştırma, çözümleme bunlardandır.
Kulakların yanlarında, sidik kanallarında meydana gelen şişliklere, ağız
şişliklerine, kadın ve çocuklarda görülen diğer şişliklerde yalnız başına
kullanılır ve onları iyileştirir. Yalamak suretiyle alındığında akciğerde
meydana gelen kanamalara fayda verir ve orada arız olan şişlikleri
olgunlaştınr. ;
Kaymak; tabiatı,
sinirleri ve kara safra ve balgamdan arız olan katı şişlikleri yumuşatıcı
özellik arzeder, bedende meydana gelen kuruluğa iyi gelir, çocukların
çenelerine sürüldüğünde dişlerinin bitmesine ve çıkmasına yardımcı olur.
Soğukluk ve kuruluktan meydana gelen öksürüklere faydalıdır. Bedende olan
temreği ve sertlikleri giderir, tabiatı yumuşatır; ancak yemek iştahını
zayıflatır. Ağırlığı bal ya da hurma gibi tatlı bir şeyle giderilebilir. Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu hurma ile birlikte yemesi
hikmetten hali değildir ve her birini diğeri ile ıslah etme gibi ince bir tıbbi
tedbir mahiyeti arzetmektedir.
37- Zebib Kuru Üzüm:
Bununla ilgili iki hadis
rivayet edilir. ikisi de sahih değildir. Birincisi "Kuru üzüm ne güzel
yiyecektir; ağız kokusunu güzelleştirir ve balgamı eri tir.*' İkincisi de:
"Kuru üzüm ne güzel yiyecektir; yorgunluğu giderir, sinirleri güçlendirir,
öfkeyi söndürür, rengi yerine getirir, ağız kokusunu güzel leştirir."
şeklindedir. Her ikisi de Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabit
değildir
Kuru üzümün en
kalitelisi iri ve tombul, kabuğu ince olanı, çekirdeğ küçük ve çıkarılmış
olanıdır.
Kuru üzümün cirmi
birinci derecede sıcak ve rutubetlidir, çekirdeği soğuk ve kurudur. Elde
edildiği yaş üzümün özelliğini gösterir. Tatlı olanı sıcak, ekşi olanı tutucu
ve soğuktur. Beyaz olanı diğerlerinden daha tutucu dur. Etli kısmı yenildiğinde
akciğer borusuna iyi gelir ve öksürüğe, böbret ve mesane ağrılarına karşı
faydalıdır, mideyi kuvvetlendirir ve karnı yumu şatır.
Tatlı etli kısmı, yaş
üzümden daha çok gıdalıdır. Kuru incir ayarında de ğildir. Olgunlaştırıcı,
hazmettirici, (artık besinleri midede) tutucu, itidalle çö zümleyici
özellikleri vardır. Genel olarak mide, karaciğer ve dalağı güçlendi rir; boğaz,
göğüs, akciğer, böbrek ve mesane ağrılarına iyi gelir. En uygum çekirdeksiz
yemektir.
Elverişli bir gıda
verir, kuru hurmanın yaptığı gibi tıkanıklık yapmaz Çekirdeği ile birlikte
yendiğinde mide, karaciğer ve dalak için daha yararl olur. Etli kısmı oynayan
tırnakların üzerine yapıştırıldığı zaman, sökülmesi nİ hızlandırır.
Tatlı ve çekirdeksiz
olanı rutubet ve balgamlı kimselere yararlıdır; karaciğeri geliştirir ve
içerdiği özellikleriyle ona fayda verir.
Hafızaya faydası vardır.
Zühri şöyle der: "Kim hadis ezberlemek istiyorsa, kuru üzüm yesin."
Mansur, dedesi Abdullah b. Abbas'ın: "Kuru üzümün çekirdeği dert, etli
kısmı devadır." dediğini zikrederdi.
38- Zencebil - Zingiber
Officinale, Zencefil:
Kur'an'da: "Orada
zencefil karışık bir tasla içirilirler."[İnsan, 17] ayetinde zikri geçer.
Ebu Nuaym,
Tibbu'n-Nebevi adlı kitabında şu hadisi nakleder: Ebu Said el-Hudri (r.a.)
şöyle anlatır: "Rum (Bizans) meliki Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir çömlek zencefil hediye etmişti. Herkese ondan bir parça yedirdi.
Bana da bir parça yedirdi."
Zencefil ikinci derecede
sıcak, birinci derecede rutubetli özellik arzeder. Isı verir ve yemeğin hazmına
yardımcı olur, karnı itidalli biçimde yumuşatır. Soğuk ve rutubetten arız olan
karaciğer tıkanıklıklarına karşı iyi gelir, yenilmek ya da göze sürme çekmek
suretiyle görmede meydana gelen kararmaya karşı faydalıdır, cimaya karşı
yardımcı olur, bağırsaklarda ve midede arız olan yoğun yelleri çözümler.
Genel olarak zencefil,
soğuk mizaç arzeden karaciğer ve mideye uygun gelir. Sıcak su ile iki dirhem
kadarı şekerle birlikte alındığında, yapışkan ve köpüklü artıktan ishal yolu
ile dışarı atar. Balgamı çözümleyen ve eriten macunların içerisine katılır.
Mayhoşumsu olanı sıcak
ve kuru özelliktedir. Cimaya heyecan verir, meniyi arttırır, mide ve karaciğeri
ısıtır, alman şeyin afiyetle boğazdan inmesine yardımcı olur, bedene galib olan
balgamı emer, hafızayı güçlendirir, karaciğer ve mide üşütmelerine uygunluk
arzeder, meyve yemekten doğan mide ıslaklığım giderir, ağız kokusunu
güzelleştirir, soğuk ve kaba yiyeceklerin zararı onunla giderilir.
39- Sena C.
Angustifolia, Hind Sınai:
Daha önce geçti. Sennut,
(cuminum cyminum = kimyon) da geçmişti. Sena'nın ne olduğu hakkında yedi görüş
vardır: 1- O baldır. 2- Deriden olan tereyağı kabının yağ üzerinde siyah
çizgiler yapan usaresidir. 3- Kimyona benzeyen, fakat kimyon olmayan bir
tohumdur. 4- Kirman kimyonudur. 5- Şibit (Durak otu)tir. 6- Kuru hurmadır. 7-
Raziyanedir.
40- Sefercel C.
Vulgaris, Ayva:
İbn Mace Süne/7'inde
Talha b. Ubeydullah'tan (r.a.) nakleder: O şöyle der: Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna girdim. Elinde bir ayva vardı. Bana:
"Ey Talha! Al bunu! Çünkü o kaibi dinlendirir." buyurdu.
Hadisi Nesai başka bir
senedle şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in yanına geldim. Ashabından bir
cemaat içerisinde bulunuyordu ve elinde çevirdiği bir ayva vardı. Huzuruna
oturunca onu bana yuvarladı ve sonra: "Ey Ebu Zer! Al bunu. Çünkü o kalbi
güçlendirir, nefsi ferahlatır, göğüsteki tasayı giderir." buyurdu.
Ayva hakkında daha başka
hadisler de rivayet edilmiştir. İçlerinde en iyisi budur. Diğerleri sahih
değildir.
Ayva soğuk ve kuru özellik
arzeder. Bu da tadının değişikliği ile farklılık arzeder. Hepsi de soğuk ve
tutucudur, mide için iyidir. Tatlı olanı daha az soğuk ve kurudur ve itidale
meyillidir. Ekşi olanı tutuculuk, kuruluk ve soğukluk bakımından daha
şiddetlidir. Hepsi de susuzluğu ve kusmayı teskin eder; sidiği söktürür,
tabiatı eski haline getirir, bağırsak yaralarına ve kanamalara, karın geçmesine
iyi gelir; kusmaya karşı faydalıdır. Yemekten sonra alındığı zaman buharların
yükselmesini engeller. Dallarının ve yapraklarının yıkanan kavı aynen tutya
etkisi gösterir.
Yemekten önce
alındığında, midedeki artıkları tutar, yemek sonrasında alındığı zaman da,
tabiatı yumuşatır, posaların mideden indirilmesini hızlandırır, fazla yemek
sinirlere zararlıdır, kulunca sebep olur, midede meydana gelen safrayı
söndürür.
Huşunetinden dolayı
kızartılırsa daha az ve hafif olur. Ortası oyulur, çekirdeği çıkarılır ve içine
bal konulur, etrafı hamurla sıvanır ve sıcak küle gömülürse, çok güzel fayda
verir. En iyisi kızartılarak ya da bal ile pişirilerek yenilenidir. Çekirdeği
boğaz sertliğine, akciğer borusuna ve pek çok hastalıklara iyi gelir. Yağı
terlemeyi önler, mideyi güçlendirir. Terbiye edilmişi mide ve karaciğeri
kuvvetlendirir, kalbi destekler ve insanı ferahlatır.
41- Sivak - Misvak:
Sahihayn 'da Peygamber
Efendimiz şöyle buyururlar: "Eğer ümmetime zahmet vermemiş olsaydım, her
namaz sırasında misvak kullanmalarını emrederdim. "
Yine Sahihayn'da., Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece kalktığında ağzını misvakla
temizlediği rivayet edilir.
Buhari'nin ta*lik yolu
ile aldığı bir hadiste Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Misvak ağzı
temizleyici, Rabbi razı edicidir."
Sahih-i Müslim'de, eve
girdiğinde Efendimizin ilk iş olarak ağzım misvakladığı belirtilir.
Misvak konusunda
hadisler çoktur. Sahih bir hadiste Efendimizin ölümü sırasında Abdurrahman b.
Ebi Bekr'in misvakı ile ağzını temizlediği bildirilmiştir. Yine Efendimizin:
"Misvak hakkında size çok (öğüt) verdim. " buyurduğu sahih olarak
sabittir.
Misvak olarak kullanılmaya
en uygun bitki, "erak" {saivadora persica) ve benzeri ağaçlardır.
Rastgele ağaçlardan misvak edinilmemelidir; çünkü zehirli olabilir.
Kullanımında orta yol tutulmalıdır. Aşın kullanımı durumunda dişlerin mine
tabakasına, cilasına zarar verebilir ve mideden yükselen buharların, kirlerin
oralara yuvalanmasına imkan verilmiş olabilir. İtidalli kullanıldığı takdirde
dişleri cilalar, parlatır, diş köklerini pekiştirir, dili açar, dişlerdeki
kireçlenme ve sararmayı önler, ağız kokusunu güzelleştirir, dimağı arındırır,
iştahı açar.
En iyi kullanma yolu gül
suyu ile ıslatılarak kullanmaktır, da ceviz ağacının köklerinden elde
edilenidir. et-Teysır sahibi: her beş günde bir onunla dişlerini misvaklayan
kimsenin, kafasını arındırdığı duyularını tasfiye ettiği, zihnini
keskinleştirdigi kanaatindedrler.'' der.
Misvakın pek çok
faydaları vardır: Ağzı temizler, diş etlerini pekiştiril, balgamı keser,
görmeyi güçlendirir, diş sararmasını giderir, mideyi düzene sokar, sesi
arındırır, hazmı kolaylaştırır, konuşmayı kolaylaştırır, okumak, zikretmek,
namaz kılmak için zindelik verir, uykuyu düzene sokar. Rabbi razı kılar,
melekleri hoşnut eder, sevap hanesini çoğaltır.
Her vakitte kullanmak
müstehaptır. Namaz ve abdest sırasında, uykudan uyanınca, ağız kokusu değiştiğinde
kullanmak müekked sünnettir. Hakkındaki hadisler umumi olduğu için hem oruçlu
hem oruçsuz herkes için ve her vakitte kullanılması müstahaptır. Hem oruçlunun
da ona ihtiyacı vardır. Çünkü o Allah'ı razı kılar. Allah'ın rızasını oruçlu
iken talep, oruçsuz durumdan daha fazla olur. Yine o, ağız için bir
temizliktir, oruçlunun temizliği ise en faziletli amellerindendir.
Sünen'de Amir b. Rebia
(r.a.): "Ben Rasulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oruçlu iken
sayısız defa dişlerini misvaklarken gördüm." demiştir. Buharı, ibn
Ömer'in: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem günün evvelinde
hem de sonunda misvak kullanırdı." dediğini nakleder.
Bütün alimler, gerek
vacip gerekse müstehap oruç tutan kimsenin gargara (mazmaza) yapabileceğinde
icma halindedirler. Gargara, misvak kullanmaktan daha ileri bir iştir. Yüce
Allah kendisine kötü koku ile yaklaşılması diye bir garazı yoktur. Kötü koku,
kendisi ile kulluk yapılması istenilen meşru bir yol da değildir. Oruçlunun
ağız kokusunun kıyamet gününde Allah katında hoş olacağının ifadesi sadece
oruca teşvik için söylenmiştir, yoksa o kokunun bırakılması için zikredilmiş
değildir. Kaldı ki, oruçlu misvaka oruç tutmayandan daha çok muhtaçdır.
Hem, oruçlunun ağız
kokusunu güzelleştireceğinden, hasıl olacak Allah'ın rızası daha büyüktür.
Allah'ın misvaka karşı
olan muhabbeti, oruçlunun ağız kokusuna olan sevgisinden daha büyüktür.
Yine misvak, oruçludan
izale ettiği ağız kokusunun kıyamet gününde Allah katında hoş olmasını
engellemez. Aksine oruçlu yarın kıyamet gününde, orucuna bir alamet olmak üzere
-misvak kullanmış olsa bile- ağzı miskten de daha güzel kokarak çıkar gelir.
Nitekim Allah yolunda yaralanan kimse, yarın kıyamet gününde, yarasından akan
kan renginde, kokusu ise misk kokusunda olmak üzere haşrolunacaktır. Halbuki o
dünyada iken bu kanlan izale etmekle memurdur.
Hem sonra oruçlunun ağız
kokusu {haluf) misvakla kaybolmaz. Çünkü bu kokunun sebebi olan midenin
yiyeceklerden boş olması keyfiyeti devam etmektedir. Kaybolan sadece diş ve diş
etlerinde tezahür eden belirtisidir.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ümmetine oruçta nelerin müstahap, nelerin mekruh
olacağım hep öğretmiş ve misvakı mekruh olan şeyler arasında saymamıştır.
Halbuki o ashabın onu kullandıklarını biliyordu. Onları misvak kullanmaya en
kapsamlı ve şümullü ifadelerle mübalağalı bir biçimde teşvik etmişti. Onlar
bizzat kendisini (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oruçlu iken defalarca,
sayılmayacak kadar misvak kullanırken görmüşlerdi. Hz. Peygamber de, onların bu
konuda da kendisine tabi olacaklarını biliyordu, buna rağmen hiçbir zaman,
"Zeval'den sonra misvak kullanmayınız." dememişti. Beyanın, ihtiyaç
anından sonraya ertelenmesi teşri'de mümkün değildir. En iyi bilen Allah'tır.
42- Semn - Sadeyağı:
İbn Cerir et-Taberi,
isnadı ile birlikte merfü olarak Suheyb hadisini nakleder: "İnek sütüne
devam ediniz. Çünkü o şifadır, yağı devadır, eti ise derttir." Bunu, Ahmed
b. el-Hasen et-Tirmizi - Muhammed b. Musa en-Nesai - Deffa' b. Dağfel es-Sedusi
- Abdülhamidb. Sayfib. Suheyb - babası - dedesi kanalı ile rivayet etmiştir. Bu
isnadla gelen bir haber sabit olmaz.
Sadeyağı, birinci
derecede sıcak ve rutubetli özellik arzeder. Onda birazcık silme ve letafet
özelliği vardır. Yumuşak bedenlerde arız olan şişlikleri yayar. Olgunlaştırma
ve yumuşatma konusunda kaymaktan daha güçlüdür. Galinos, kendisinin onunla
kulakta ve burnun yumuşak kısmında meydana gelen şişlikleri iyileştirdiğini
söyler. Diş yerlerine sürüldüğü zaman, dişler çabuk biter. Bal ve acı bademle
karıştırılıp kullanıldığında göğüste ve akciğerde ne varsa temizler. Yapışkan,
yoğun mide artıklarını arındırır, ancak;mideye zararlıdır. Özellikle de
balgamlı mizaca sahip kişiler için.
İnek ya da keçi
sadeyağı, balla karıştırılıp alındığı zaman, öldürücü zehir içimine, yılan ve
akrep sokmalarına karşı iyi gelir. İbnü's-Sünni'nin kitabında, Hz. Ali'nin:
"İnsanlar sadeyağından daha üstün bir şeyle şifa aramadılar." dediği
belirtilir.
43- Semek - Balık:
İbn Hanbel ve ibn Mace,
İbn Ömer'den (r.a.) rivayet ederler: Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Bize
iki ölü ve iki kan helal kılındı: Balık ve çekirge; karaciğer ve dalak..."
Balık çeşitleri pek
çoktur. En kalitelisi tadımı lezzetli, kokusu güzel, orta büyüklükte, ince
kabuklu, eti ne katı ne de kuru olmayan, çakıllık üzerinden akan tath suda
yaşayan, pisliklerle değil de bitkilerle beslenen balıklardır. Yaşaması için en
uygun yer suyu kaliteli olan nehirlerdir. Daha çok kayalık yerleri, sonra da
kumlu, pislik ve siyah balçık bulunmayan çok hareketli ve dalgalı, güneş ve
rüzgara açık, tatlı akarsulan bannmak için tercih eder.
Deniz balığı üstündür,
güzeldir, hoştur. Taze balık soğuk ve rutubetli, hazmı zordur, pek çok balgam
doğurur. Ancak deniz ve deniz gibi olan sularda yaşayan balıklar öyle değildir.
Bunlar güzel bir karışım oluşturur. Bedeni geliştirir, meniyi arttırır, sıcak
mizaçları ıslah eder.
Tuzlu balığın en
kalitelisi, yakın zamanda tuzlanandır. O sıcak ve kuru özellik arzeder ve zaman
geçtikçe de bu özellikleri artar. Mercan balığı (gümüş balığı) çok yapışkandır.
Yahudiler onu yemezler. Taze iken yendiği zaman karnı yumuşatır. Tuzlanır,
bekletilir ve yenirse akciğer borusunu arındırır, sesi güzelleştirir. Ezilip
hariçten konulduğu zaman, cazibe kuvveti bulunması sebebiyle "sela"
tabir edilen döl eşi ve bedenin derinliklerinde kalan diğer artıkları çıkarır.
Tuzlanmış mercan (gümüş)
balığının tuzunun suyuna, bağırsaklarında yara bulunan kimse, henüz başlangıç
devresinde iken oturursa, içerdeki maddeleri vücudun dışına cezbedici özelliği
dolayısıyla, uygun gelir. Hukne yapılması durumunda siyatiği iyileştirir.
Balığın en güzel yeri
kuyruğuna doğru olan kısmıdır. Taze ve etli olanın eti ve yağı bedeni
geliştirir. Sahihayn'da Cabir b. Abdillah şöyle anlatır: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi üç yüz süvari olarak gönderdi. Kumandanımız
da Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Kureyş'in bir kervanını gözetiyorduk. Bu sebeple
sahilde yarım ay kaldık. Şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Hatta silkilmiş
yaprak yedik. Derken deniz bize balina (anber) denilen bir balık attı. Ondan
yarım ay yedik. Yağını da katık ettik. Hatta vücutlarımız kendine geldi. Ebu
Ubeyde onun kaburgalarından birisini alarak dikti. Sonra ordudan en uzun bir
adam
ve en uzun bir deve
baktı da, adamı o deveye bindirdi. Adam altından geçti.
44- Silk B. Vulgaris,
Pazı, Silkiye:
Tirmizi ve Ebu Davud,
Ümmü'l-Münzir'in şöyle dediğini rivayet ederler: Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), beraberinde Hz. Ali ile bize teşrif buyurdular. Olgunlaşması
için asılı hurma salkımlarımız vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ondan yemeye başladı. Ali de beraber yiyordu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ona: "Dur ya Ali! Sen henüz nekahet halindesin!" buyurdu.
Ben de hemen onlar için pazı ve arpa hazırladım. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ya Ali! Bundan ye! Çünkü o sana daha uygundur."
buyurdu. Tirmizi: "Bu hasen-garib bir hadistir." der.
Pazı birinci derecede
sıcak ve kuru özelliklidir. Rutubetlidir veya her ikisinden mürekkeptir diyenler
de olmuştur. Hoş kılıcı bir soğukluğu, çözücü ve açıcı özelliği vardır. Siyah
olanında tutucu özellik vardır. Saç sakal dökülmesine, çiğite, saç
kepeklenmesine, sivilcelere suyu sürüldüğü zaman iyi gelir. Biti öldürür. Bal
ile birlikte termeğiye sürülür. Karaciğer ve dalak tıkanıklıklarını açar. Kara
olanı özellikle de mercimekle birlikte karnı tutar. O ikisi iyi değildirler.
Beyaz olanı, mercimekle birlikte yumuşatır. Suyu ishal için makattan şırınga
edilir. Baharat ve süt kesesi ile birlikte kulunca (bağırsak ağrısı) fayda
verir. Az gıdalıdır. Sindirimi İyi değildir, kanı yakar. Sirke ve hardal
zararlarını giderir. Fazla yendiğinde sıkıntı ve şişkinlik olur.
45- Şüniz, Çörek Otu:
Bk. Çörek Otu.
46- Şübrüm, Boğumluca:
Tirmizi ve İbn Mace,
Esma bt. Umeys'ten rivayet ederler. O şöyle der: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "İshal için ne kullanırsın?" diye sordu. Ben de:
"Şübrüm (boğumluca)." dedim. Bunun üzerine: "(O) sıcak (mizaçlı
bir ilaç)tır." buyurdu.
Şübrüm, büyüklü küçüklü bir
ağaçtır. İnsan boyu kadardır. Beyaz parıltılı kırmızı dalları vardır.
Dallarının uçlarında bir top yaprak vardır. Küçük beyaza çalan çiçekleri
vardır. Onlar düşer ve arkasından mercimek büyüklüğünde kırmızı renkli tohumlan
bulunan küçük çiçekler açar. Kırmızı kabukları olan kökleri vardır. İlaç olarak
kullanılan bu köklerin kabukları ile, dalların sütüdür.
Şübrüm, dördüncü
derecede sıcak ve kurudur. Kara safrayı ve sindirimi ağır olan gıdaları, san
suyu ve balgamı kolaylaştırır. TeMikeli, zayıflatıcı bir ilaçtır. Fazla
alındığı zaman öldürür. Kullanılacağı zaman bir gün bir gece süt içerisinde
bekletilmeli ve süt bir günde iki üç defa değiştirilmelidir. Sonra çıkarılıp
gölgede kurutulmalı, gül ve "kesira" veya "kösre" denilen
bir dikenli ağacın zamkı ile karıştırılmalı, bal şerbeti veya üzüm şırası ile
içilmelidir. Ondan yapılacak şerbet hastanın gücüne göre dört danik ile iki
danik arasında değişir. Tabip Huneyn şöyle der: "Şübrümün sütüne gelince,
onda bir hayır yoktur. Onun içilmesini asla uygun görmüyorum. Kocakarı
doktorları onunla pek çok insanı öldürmüşlerdir."
47- Şair , H. Vulgare,
Arpa:
İbn Mace, Hz. Aişe'nin
şöyle dediğini nakleder: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ailesinden
birisini sıtma tuttuğunda, arpadan bir bulamaç aşı yapılmasını emrederdi ve
yapılırdı. Sonra onlara içmelerini emrederdi, onlar da içerlerdi. Sonra da:
"Gerçek şu ki, bulamaç aşı mahzun kimsenin kalbini güçlendirir. Sizden
biriniz yüzündeki kirleri su ile nasıl temizliyor, yüzünü açıyorsa, o da
hastanın kalbini açar, derdini giderir," buyururdu.
Daha önce bunun kaynamış
arpa suyu olduğu ve onun kavutundan daha gıdalı olduğu geçmişti. O öksürüğe,
boğaz sertliğine faydalıdır. Artık maddelerin katılığını önlemeye elverişlidir,
sidiği söktürür, mideyi arındırır, susuzluğu keser, harareti söndürür. Taşıdığı
bir özellikle temizler, latifleştirir ve çözümler.
Şöyle yapılır: Kırılmış
iyi arpadan bir miktar alınır, saf ve tatlı sudan da onun beş katı alınır ve
temiz bir tencereye konulur. Beşte ikisi kalıncaya kadar normal bir ateşte
kaynatılır, süzülür ve ihtiyaç miktarı kadar tatlandırılarak kullanılır.
48- Şeva - Kızartma:
Yüce Allah Hz.
İbrahim'in konuklarına karşı sunduğu ziyafet hakkında: "Çok geçmedi ki,
kızartılmış bir buzağı ile geldi."[Hud, 69] buyurmaktadır. Ayette kelimesi
geçmektedir ki, "kızgın taş (tandır) üzerinde kızartılmış" demektir.
Tirmizi, ümmü Seleme
validemizden şöyle rivayet eder: Kendisi Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kızartılmış bir böğür takdim etmiştir. Hz. Peygamber de ondan yemiş,
sonra namaza kalkmış, abdest almamıştır. Tirmizi: "Bu sahih bir
hadistir." der.
Yine Tirmizi'de Abdullah
b. el-Haris'in: "Rasulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birlikte
mescidde kızartma yedik." dediği rivayet edilir. Yine orada Muğire b. Şu'be
şöyle anlatır: "Bir gece Rasulullah'la (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
birlikte (birisine) misafir oldum. Böğür hazırlanmasını emretti ve hemen
kızartıldı. Sonra eline bıçağı aldı ve onunla benim için kesmeye başladı.
Derken Bilal geldi ve namaz için ezan okumaya başladı. Bunun üzerine Hz.
Peygamber;i(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bıçağı atta ve: "Ona ne oluyor,
elleri dert görmeyesice!" buyurdu.
En faydalı kızartma, bir
yaşını doldurmuş koyun kızartmasıdır. Sonra latif ve semiz buzağı kızartması
gelir. Sıcak ve kuruluğa çalar bir rutubet özelliği taşır, pek çok kara safra
oluşturur. Bu güçlü ve sıhhatli, alışkın insanların gıdalarındandır. Haşlaması
daha faydalıdır ve mide için daha hafiftir, hem kızartmasından, hem de
güvecinden daha rutubetlidir. ,
En kötüsü güneşte
kızartılandır. Kor üzerinde kızartılanı, alevde kızartılandan daha iyidir.
Ayette geçen "haniz" işte budurl:
49- Şahm İç Yağı:
Müsned'de rivayet
edilir. Enes (r.a.) anlatır: Bir y ıh udi Hz. Peyğamber'i (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) misafir etti ve ona arpa ekmeği ile değişmiş ''fhale" ikram
"Ihale", eritilmiş iç yağı yahut da kuyruk yağıdır.
Sahih'az, Abdullah b,
Mugaffel anlatır: Hayber gününde iç yağı dolu bir tulum atıldı. Hemen ben ona
sarıldım ve: "Vallahi bundan hiçbir kimseye bir şey vermem!" dedim.
Derken bakındım, bir de ne göreyim, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gülüyor. Bana bir şey demedi.
İç yağının en kalitelisi
besili hayvandan elde edilenidir. Sıcak ve rutubetlidir. Rutubeti tereyağından
daha azdır. Bu yüzden her ikisi birden eritildiğinde, iç yağı daha çabuk donar.
Boğazın sertliğine iyi gelir, gevşetir ve koku yapar. Zararı tuz, limon ve
zencefil ile giderilir. Keçi iç yağı içlerinde en tutucu olanıdır. Teke iç
yağı, çözümleme bakımından diğerlerinden daha etkilidir. Bağırsak yaralarına
iyi gelir. Bu konuda keçi iç yağı daha güçlüdür ve ülser ve karın gitmesine
karşı makattan şırınga edilerek kullanılır.
50- Salat, Namaz:
Yüce Allah (c.c.) şöyle
buyurur: "Sabır ve namazla Allah'a sığınıp yardım isteyin; Rablerine
kavuşacak ve ona döneceklerini umanlar ve huşu duyanlardan başkasına namaz
elbette ağır gelir. "[Bakara, 45] "Ey iman edenler! Sabır ve namazla
yardım dileyin. Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir."[Bakara, 153]
"Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol."[Taha,
132]
Sünen'de: "Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zor bir durumla karşılaştığında
derhal namaza sığınır olduğu" belirtilmiştir.
Daha önce, henüz iyice
yerleşmeden bütün ağrılar için namaz yolu ile şifa talebinde bulunulacağından
bahsedilmişti.
Namaz rızkı celbeder,
sıhhati korur, ezayı defeder, dertleri kovar, kalbi güçlendirir, yüzü ağartır,
nefsi ferahlatır, tembelliği giderir, organları zindeleştirir, duyulan
destekler, göğsü açar, ruha gıda verir, kalbi nurlandırır, nimetin devamını,
azabın uzaklaştırılmasını, bereketin celbini sağlar. Şeytandan uzaklaştırır,
Allah'a yaklaştırır.
Genel bir ifade ile,
namazın, insanın beden ve kalbi, bunların kuvveleri (hasse) üzerinde, onlara
ulaşacak kötü maddelerin uzaklaştırılması konusunda acaip bir tesiri vardır.
Aynı hastalık, dert, sıkıntı ve bela ile karşı karşıya gelen iki kişiden, namaz
kılanın bunlardan nasibi, kılmayana göre daha azdır, akibeti de daha salimdir.^
Dünya serlerini
defetmede namazın şaşılacak bir tesiri vardır. Özellikle de hem zahiren hem de
manen hakkı verilerek kılınması durumunda namaz son derece müessirdir. Dünya ve
ahiret serlerini def, maslahatlarını celp konusunda namaz gibisi yoktur. Bunun
sırrı namazın kul ile Allah arasında bir bağ olmasındadır. Kulun Allah ile
kendi arasında kurduğu bağ orantısında üzerine hayır kapıları açılır, şer
kapılan da kapatılır. Üzerine Allah'ın tevfiki, sağlık sıhhat ve afiyeti,
kazanç ve zenginliği, rahatlık ve bolluğu, ferahlık ve neşveleri taşar; hepsi
emrine amade ve ona doğru kucak açarlar.
51- Sabır
"Sabır imanın
yarısıdır."[İbrahim, 5] Çünkü iman sabır ve şükürden mürekkep bir mahiyet
arzeder. Nitekim bazı selef alimleri: "İman iki yandan meydana gelir: Bir
yarısı sabır, diğer yarısı da şükürdür." demişlerdir. Yüce Allah (c.c.)
şöyle buyurur: "Bunlarda çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler
vardır."[İbrahim, 5]
İmana nisbetle sabır,
bedene nisbetle baş gibidir. Sabır üç nevidir: a) Allah'ın farzlarını yerine
getirmeye, onları ihmal etmemeye karşı sabır, b) Allah'ın haramlarına ve onları
irtikap etmemeye karşı sabır, c) Allah'ın kaza ve kaderine ve onlara karşı
tahammülsüzlük göstermemeye karşı sabır. Kim kendisinde bu üç tür sabrı
toplarsa, bütün sabrı tamamlamış olur. Gerek dünya ve gerekse ahiret lezzet ve
nimetleri, her ikisinde de elde edilen başarı ve zaferler, ancak sabır
köprüsünden geçen kimselere nasip olur. Aynen cennete ulaşabilmek için sırat
köprüsünden geçmek gerektiği gibi dünya ve ahiret saadetine ulaşmak için de
sabır köprüsünden geçmek gerekir. Ömer b. el-Hattab (r.a.): "Elde
ettiğimiz en hayırlı yaşantı, sabırla ulaştıklarımızda." demiştir.
Dünyadaki kesb yolu ile elde edilen mertebelere baktığımızda, hepsinin de sabra
bağlı şeyler olduğunu görürüz. Sahibi yerilen noksanlıklara baktığımızda da,
hepsinin güç dahilinde olduğu halde, gösterilen sabırsızlık neticesinde ortaya
çıktığını müşahede ederiz. Şecaat, iffet, cömertlik ve başkalarını tercih, hep
zamanında gösterilen bir anlık sabır değil midir?
"Sabır yücelik
hazinesi üzerinde bir tılsımdır. Kim bu tılsımı çözerse hazine onundur."
Beden ve kalp
hastalıklarının büyük bir çoğunluğu, hep sabırsızlıklar neticesinde ortaya
çıkmaktadır. Kalp, beden ve ruhu korumada sabır gibisi yoktur. O en büyük ayırıcı,
en büyük tılsımdır. Eğer gaye Allah ile beraberlikse, "Allah sabredenlerle
beraberdir"; O'nun sevgisi ise: "Allah sabredenleri sever";
yardımı ise, "Allah'ın yardımı sabırla beraberdir." O sahibi için bir
hayırdır: "Eğer sabrederseniz, o sabredenler için daha hayırlıdır.
"[Nahl, 126] O kurtuluş sebebidir: "Ey iman edenler! Sabredin,
düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah'a karşı
gelmekten sakının ki, kurtuluşa naii olasınız."[Al-i İmran, 200]
52- Sabir Aloe Vera,
Sarı Sabr / Öd Ağacı:
Ebu Davud'un,
el-Merasil'inde zikrettiği Kays b. Rafi el-Kaysi hadisi: "İki acı şeyde,
sabir ve üzerlik otunda ne şifa vardır, biliyor musunuz?" şeklindedir.
Sünen-i Ebi Davud'da
Ümmü Seleme anlatır: (Kocam) Ebu Seleme'nin vefat ettiği sırada Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma geldi. Üzerime sabir otu usaresi
sürmüştüm. Bana: "Bu ne ey Ümmü Seleme!" dedi. Ben de: "Ya
Rasulallah, bu sadece bir sabir usaresidir, içerisinde koku yoktur."
dedim. Hz. Peygamber: "Gerçek şu ki, o yüzü gençleştirir, onu sadece
geceleri kullan!" buyurdu ve onu gündüz kullanmayı (yas gereği) yasakladı.
Sabir, özellikle de Hind
sabiri çok faydalıdır. Dimağda ve göz sinirlerinde bulunan safralı artıkları
arındırır, alına ve şakaklara gülyağı ile birlikte sürüldüğü zaman baş ağrısına
karşı fayda verir. Burun ve ağız yaralarına iyi gelir. Kara safra ve
melankoliye fayda verir. İran sabiri, su ile birlikte iki kaşık içildiği zaman
aklı besler, kalbi destekler, midedeki safralı ve balgamlı artıkları arındırır,
şehveti rayına oturtur. Soğuk iken içildiğinde kan ishalinden korkulur.
53- Savm Oruç:
Oruç ruh, kalp ve beden
dertlerine karşı bir kalkandır. Faydalan sayılamayacak kadar çoktur. Koruyucu
hekimlikte son derece önemli bir yeri vardır. Vücuttaki fazla yağların
eritilmesi ve insana eza verecek şeylerin yenilmesinden alıkoymada son derece
etkilidir. Özellikle de itidal ve orta yol elden bırakılmadan şeriatın istediği
vakitlerde, bünyenin müsait olduğu zamanlarda tutulduğunda faydaları pek
büyüktür.
Oruç kuvveleri (hasse)
ve organları dinlendirir ve onların sağlığını muhafaza eder. Başkalarını tercih
duygusunu besler ve kalbi hem peşinen hem zaman içerisinde ferahlatır. Bu ise
soğuk ve rutubetli mizaç sahipleri için en faydalı bir şeydir. Onların
sağlığını korumada çok büyük bir etkisi vardır.
Orucun hem ruhi, hem de
tabii deva özelliği vardır. Oruçlu hem şer'an hem de tabiatı itibarıyla riayet
etmesi gereken şeyleri yaparsa» bundan hem kalbi, hem de bedeni son derece
istifade eder. Kişiyi almaya hazır olduğu bozuk yabancı maddelerden alıkor,
kemal ve noksanlığı ölçüsünde, meydana gelmiş Uygunsuz maddeleri izale eder,
oruçluyu korunması gereken şeylerden korur ve oruçtan gözetilen asıl maksat ve
hikmetin gerçekleştirilmesi için kişiye yardım eder. Zira oruçtan gözetilen
maksat, yemek ve içmeyi terketmenin ötesinde başka bir şeydir. İşte o şeyden
dolayıdır ki, kulun diğer amelleri arasında oruç yüce Allah için, ona has bir
ibadet kabul edilmiştir. Hem derhal hem de zaman içinde oruç, kişi ile onun
kalbi ve bedenine zarar verecek şeyler arasında bir kalkan, bir koruyucu olduğu
içindir ki Yüce Allah: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı
gibi, oruç size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz."[Bakara, 183]
buyurmuştur. Şu halde orucun iki temel maksadından birisi kalkan ve koruyucu
olmasıdır ki bu son derece faydalı olan perhiz (diyet) demektir. Diğer maksat
ise kalbi ve düşünceyi Allah'a verme için konsantrasyonu (terkiz-i zihn)
sağlama ve bütün kuvveleri, duyulan O'nun sevgisine, O'na itaate hazır hale getirmedir.
Daha önce orucun sırlan bahsinde geçmişti.
54- Dabb - Keler:
Sahihayn'da İbn Abbas
hadisinde anlatılır: Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sofrasına
konulduğunda onun keler olduğunu öğrenince yemekten çekinmişti. Bunun üzerine haram
olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Peygamber de: "Hayır! Ancak benim
memleketimde bulunmaz. Bu yüzden de onu içim çekmiyor." buyurmuştu.
Huzurunda ve sofrasında yemişlerdi ve kendisi de onlara bakmıştı
(yasaklamamıştı).
Yine Sahihayn'da İbn
Ömer hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben onu ne
helal kılarım ne de haram kılarım." buyurmuştur.
Keler, sıcak ve kuru
mizaçlıdır. Cima arzusunu güçlendirir. Ezilir ve diken batan yere konulursa,
dikeni çıkarır.
55- Dıfda' Kurbağa:
İmam Ahmed:
"Kurbağanın ilaç olarak kullanılması helal değildir. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kurbağanın öldürülmesini yasaklamıştır."
der. Bundan kasdi Müsned'ine aldığı Osman b. Abdirrahman (r.a.) hadisidir. Buna
göre, bir tabip Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında ilaca
katılmak üzere bir kurbağa da zikretmişti. Hz. Peygamber hemen onun kurbağayı
öldürmesini yasaklamıştı.
Kanun sahibi İbn Sina
şöyle der: Kim kurbağa ya da kanını yerse, bedeni şişer ve rengi değişir. Meniyi
atar, hatta onu öldürür. Bu yüzden doktorlar, onun zararını bildiklerinden ilaç
olarak kurbağayı kullanmazlar. Su kurbağası ve kara kurbağası olmak üzere iki
nevidir. Kara kurbağası yenildiğinde öldürür.
56- Tib - Güzel Koku:
Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu sabittir: "Bana dünyanızdan üç şey
sevdirildi: Kadınlar, güzel koku, gözümün nuru ise namazda kılındı. "
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) çokça güzel koku kullanır, nahoş kokular O'na
ağır gelir ve sıkıntı verirdi. Güzel koku ruhun gıdasıdır. Ruh ki, bütün
kuvvelerin esasını teşkil eder ve güzel koku ile güç kazanır, artar. Nasıl ki
ruh; gıda ve içecekle, sevinç ve neşeyle sevdikleri ile beraber olmakla,
hoşlandığı şeylerin vuku bulmasıyla, nefret ettiği kimselerin, birlikte
olmaktan sıkıntı ve keder duyduğu kimselerin yokluğu ile açılıyor, güç
kazanıyorsa güzel koku ile de açılır, güç kazanır. Ruha sevmediği, hoşlanmadığı
kimseleri müşahede ağır gelir. Onlarla beraberlik kuvveleri zayıflatır, gam ve
keder doğurur. Böyle bir beraberlik ruh için bedene nisbetle humma ve iğrenç
koku gibidir. Bu yüzden Yüce Allah ashabını Hz. Peygamber'le ilişkileri
sırasında bu konuda uyarmış ve O'na eziyet vermemelerini emrederek şöyle
buyurmuştur: "Peygamberin evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli
vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeği yeyince dağılm.
Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamberi üzüyor, o da size
bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez..."[Ahzab,
53]
Güzel koku Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) en çok sevdiği şeylerden birisiydi.
Koruyucu hekimlikte sıhhati korumak ve pek çok kederi ve sebeplerini
-tabiatındaki özellik sebebiyle- izale etmede önemli bir etkisi vardır.
57- Tin - Toprak (Kil):
Aslı olmayan mevzu
hadislerde geçmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: "Kim toprak (kil)
yerse, kendisini öldürmeye yardımcı olmuş olur."; "Ey Hümevra (Aişe)!
Toprak yeme. Çünkü o karnı düğümler, rengi sarartır, yüzün revnaklığını alır götürür."
Bu konuda varid olan
bütün hadisler sahih değildir ve Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile bir ilgisi yoktur.
Toprak kötü ve eza
vericidir, damarların yollarını tıkar, soğuk ve kuru özellik arzeder, güçlü ve
kurutucudur. Karın gitmesini önler, kanamalara ve ağız yaralarına sebep olur.
58- Talh A. Gummifera,
Kitre, Sant Ağacı/Muz:
... [Vakıa, 29] ifadesi
ile Kur'an'da geçer. Ayette geçen müfessirlerin çoğuna göre muz ağacıdır. da
"tarak gibi birbirinin üzerine dizilmiş" manasınadır. Bir görüşe göre
talh dikenli bir ağaçtır. Her dikenin yerine bir meyve dizilmiştir. Böylece
meyvesi birbiri üzerine dizilmiş olmaktadır. Muz gibidir. Bu görüş daha
doğrudur. Bu durumda selefin, talh muzdur demeleri bir tahsis değil, örnekleme kabilinden
olmuş olur. En iyi bilen Allah'tır.
Talh, sıcak ve rutubetli
özelliklidir. En kalitelisi olgun ve tatlı olanıdır. Göğüs ve akciğer
sertliklerine, öksürüğe, böbrek ve mesane yaralarına iyi gelir. Sidiği
söktürür. Meniyi arttırır. Cima şehvetini tahrik eder, karnı yumuşatır,
yemekten Önce yenirse mideye zararlıdır, safra ve balgamı arttırır. Zararı
şeker veya balla giderilir.
59- Tal - Tomurcuk:
Yüce Allah bundan:
"Küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları
yetiştirdik..."[Kaf, 10] "...Salkımları sarkmış hurmalıklar. [Şuara,
148] ayetlerinde söz etmiştir.
Hurma tal'ı, meyvesinin
ilk zuhuru sırasında kendisini gösteren tomurcuklardır. Kabuğu
"küfürra" diye isimlendirilir. "Nadid", bir kısmı diğeri
üzerine dizilen tomurcuklardır. Nadid terimi, kabuğu içerisinde iken
kullanılır; açıldığı zaman ona artık "nadid" denilmez.
İkinci ayette geçen
kelimesi de nadid gibi, "bazısı diğer bir kısmı üzerine eklenmiş"
demektir. Bu kabuğunun yarılıp açılmasından önce olur.
Tal' (tomurcuk) iki
kısımdır: Erkek ve dişi. Aşılama şöyle olur: Erkeklerinden buğday unu gibi iken
alınır ve dişisi içerisine konulur. Buna "te'bir" (aşılama) denir. Bu
erkekle dişi arasındaki aşılama gibidir. Müslim'in Sahih'inde Talha b.
Ubeydillah (r.a.) şöyle anlatır: Rasülullah'la birlikte hurma ağacı tepelerinde
bulunan kimselere rastladık. Hz. Peygamber: "Bunlar ne yapıyorlar?"
diye sordu. "Onu aşılıyorlar. Erkeğin çiçeğini dişininkine koyuyorlar,
böylelikle aşılanıyor." dediler. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bunun bir fayda vereceğini zannetmiyorum."
buyurdu. O cemaat bunu haber alarak aşılamayı bıraktılar. Sonra Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu haber aldı ve: "Bu onlara fayda verirse
yapsınlar. Çünkü ben ancak bir zanda bulundum. Zandan dolayı beni muahaze
etmeyin. Lakin size Allah'tan gelen bir şeyden bahsedersem onu hemen alın.
Çünkü ben Allah'tan (c.c.) bildirdiğim hususlarda asla yalan söyleyecek
değilim." buyurdu.
Hurma tal'ı (tomurcuğu)
şehvete fayda verir, cinsel ilişkiyi uzatır. Kadın, bunun öğütülmüşünü cimadan
önce hamail olarak üzerinde taşırsa hamile kalmasına açık bir şekilde yardımcı
olur. Soğukluk ve kurulukta ikinci derecededir. Mideyi güçlendirir ve kurutur.
Yoğunluk ve ağır hazımla birlikte olan kan galeyanını teskin eder.
Sadece sıcak mizaç
sahipleri onu götürebilir. Fazla miktarda yiyen kimsenin, hazmı kolaylaştırıcı
ve sıcak özellikli meşrubatlardan alması gerekir. Tabiatı tutar, iç organları
güçlendirir. Hurma cümmarı (özü) onun yerine geçer. Çağla ve koruk halindeki hurma
da aynı şekildedir. Fazla almak mide ve göğüse zararlıdır, kulunca (bağırsak
ağrısına) da sebep olabilir. Islahı tereyağı iledir.
60- Ineb V. Vinifera,
Üzüm:
el-Gaylaniyyat'da, Habib
b. Yesar hadisinde İbn Abbas şöyle der: "Rasulullah'ı (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) sıyırarak üzüm yerken gördüm." Ebu Cafer el-Ukayli: "Bu
hadisin aslı yoktur." der. Ben derim ki: Senedinde Davud b. Abdülcebbar
Ebu Süleym el-Kufi vardır. Yahya b. Main onun hakkında: "O (Hz.
Peygamber'e) yalan söylerdi." der.
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzüm ve karpuzu sevdiği zikredilir.
Yüce Allah üzümü
Kur'an'da, kullarına dünya ve ahirette in'amda bulunduğu nimetler cümlesinden
olmak üzere altı yerde zikreder. O meyveler içerisinde en üstün ve en çok
faydalı olanlardan birisidir. Yaş ve kuru, yeşil (koruk) ve olgun iken yenilir.
Hem bir meyve, hem bir temel gıda maddesi; hem katık, hem deva, hem de
içecektir. Sıcak ve rutubetli bir özellik arzeder. Kalitelisi büyük ve sulu
olandır. Beyazı, aynı tatlılıkta olduklarında siyahından daha iyidir.
Kopanldıktan sonra iki ya da üç gün bekleyen, aynı günde koparılandan daha
iyidir. Çünkü günlük koparılanı şişirir ve karnı bozar. Kabuğu büzülünceye dek
asılı bırakılanı, gıda için çok elverişlidir, bedeni güçlendirir. Gıdası incir
ve kuru üzümünki gibidir. Yaş üzümün çekirdeği atıldığı zaman tabiatı daha da
bir yumuşatır, çok yenildiğinde başı ağrıtır. Zararı mayhoş narla izale edilir.
Üzümün menfaatleri
çoktur. Tabiatı yumuşatır, şişmanlatır, kalitelisi iyi bir gıdadır. Meyvelerin
kiralı olan üç şeyden biridir. Diğer ikisi de yaş olgun hurma ile incirdir.
61- Asel Bal:
Faydaları daha önce
zikredildi. İbn Cüreyc, Zühri'nin: "Bala devam et. Çünkü hafızaya kuvvet
verir." dediğini nakleder. En kalitelisi saf ve beyaz olan, fazla keskin
olmayıp tadı yerinde olanıdır. Dağlardan (kaya kovuğu gibi), ağaçlardan elde
edilen bal, kovanlardan alınan baldan daha üstündür. Arının yayıldığı yere göre
bal farklılık kazanır.
62- Acve - İyi Cins
Hurma:
Sahihayn'aa Sa'd b. Ebi
Vakkas hadisinde, Hz. Peygamber'in (s.a. : "Kim sabahleyin yedi acve
hurması yerse, o gün kendisine ne zehir, ne de sihir isabet etmez."
buyurduğu rivayetedilir.
Nesai ve İbn Mace'de,
Cabir ve Ebu Said'den (r.a.) yapılan rivayete göre Hz, Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Acve cennettendir. O zehire karşı
şifadır. Keme (mantar) kudret helvasındandır (menn) ve suyu göze şifadır."
Bunun Medine acvesinp
ait olduğu söylenmiştir. Acve bir cins Medine hurmasıdır. Hicaz bölgesinde
bulunan hurmaların şüphesiz en faydahsıdır. Çok iyi bir sınıftır, lezzet
vericidir, cismi ve kuvveti metin kılar, hurmalar içerisinde en yumuşak, en hoş
ve leziz olanıdır. Daha önce hurmanın tabiatı, faydalan vb. zikredilmişti.
Tekrara gerek yoktur. "Temr" maddesine bakınız.
63- Anber
Sahihayn 'da zikredilen
Cabir hadisi daha önce geçmişti. Orada sahile sevkedilen bir süvari bölüğünün,
denizin attığı anber adlı dev bir balığı bir ay boyunca yedikleri, etinden
kurutarak Medine'ye götürdükleri, ondan biraz da Hz. Peygamber'e (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gönderdikleri; bu hadisin, denizde yaşayan hayvanların
helalliğinin sadece balığa münhasır olmadığına, onda deniz ölüsünün helallığına
delalet olduğu vb. görülmüştü. Bu son konuda itiraz vaki olmuş ve denizin
anberi diri olarak attığı, sonra suyun çekildiği ve anberin böylece öldüğü, bu
durumda onun helal olacağı, çünkü ölümünün sudan ayrı düşmüş olması nedeni ile
olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bu doğru değildir. Çünkü onlar onu sahilde ölü
olarak bulmuşlar ve denizden diri olarak çıktığını, sonra su çekilmesi
neticesinde öldüğünü görmemişlerdir.
Hem eğer o sağ olsaydı,
deniz onu sahile atmazdı. Çünkü bilindiği üzere deniz sahile sadece ölü olan
deniz hayvanlarını atar, diri olanı atmaz.
Eğer zikrettiklerinin
olması ihtimali var sayılsa bile, bu onun mübahlığı için bir şart olamaz. Çünkü
bir şey, mübahlığının sebebinde bulunan şüpheden dolayı mubah olamaz. Bu
yüzdendir ki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) avcının avını suda
boğulmuş olarak bulduğunda onun yenilmemesini emretmiştir. Çünkü ölüm sebebinde
şüphe vardır. Av aleti ile mi yoksa boğularak mı ölmüştür, belli değildir.
Güzel koku olan anbere
gelince o miskten sonra en değerli koku türüdür. Miskten de daha iyidir
diyenler hata etmişlerdir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) misk
hakkında: "O en güzel kokudur." dediği sabittir. İnşallah ileride
miskin özellikleri ve faydaları gelecektir. Onun cennet koktSü olduğu, orada
sıddiklerin üzerinde oturdukları tepelerin miskten olduğu/apberden olmadığı
belirtilecektir.
Anberin en üstün koku
türü olduğunu söyleyenleri yanıltan şudur: Üzerinden uzun zaman geçmesine
rağmen o, -altın gibi- asla değişikliğe uğramaz. Dolayısıyla onlara göre bu
özellik onun miskten daha üstün olduğunu gerektirir. Ancak bu doğru değildir.
Sadece bu özelliği ile, o miskte bulunan özelliklere eşit olamaz.
Anberin çeşitleri
çoktur, renkleri de farklıdır: Beyazı, bozu, kırmızisı, sarısı, yeşili, mavisi,
siyahı, alacası vardır. En kalitelisi boz renkli olanıdır. Sonra mavi ve sarısı
gelir. En kötüsü ise siyah renkli olanıdır.''
İnsanlar, anberin ne
olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimisine göre, o denizin
dibinde biten bir ottur. Deniz hayvanlarından bir kısmı onu yer. İçerisinde
olgunlaştığı zaman kusarak onu dışarı atarlar, deniz de onu sahile vurur. Bir
kısmı ise, o deniz adalarına gökten inen bir tür çiğ tanesidir. Dalgalar onu
sahile atarlar demişlerdir. Bir başkalarına göre de, ineğe benzer bir deniz
hayvanının dışkısıdır." Hayır, o bir nevi deniz köpüğüdür." diyenler
de olmuştur.
İbn Sina, Kanun'da şöyle
der: "Zannedildiğine göre anber, denizin dibinde bulunan bir kaynaktan
(göze) çıkar. O deniz köpüğüdür veya bir deniz hayvanının dışkısıdır,
şeklindeki sözler uzaktır."
Özelliği: Sıcak ve
kurudur. Kalbi, dimağı, duyulan, bedenin organlarını güçlendirir. Felce, yüz
felcine, balgamlı hastalıklara, soğuk özellikli mide ağrılarına, yoğun yellere
fayda verir. İçildiği veya haricen sürüldüğü zaman tıkanıklıklara iyi gelir.
Buharına durulduğu zaman soğuk algınlığı ve baş ağrısına, soğuk özellikli yarım
baş ağrısına iyi gelir.
64- Ud Aloexylon
Agallochum, Öd Ağacı:
Ud-i Hindi iki çeşitir:
1) Tedavi amacı ile kullanılır ki ona veya " = topalak" tabir
ederler. İleride kaf harfinde gelecektir. 2) Güzel koku amacı ile kullanılır ve
ona da '' = öd ağacı'' derler. Müslim, Sahih'inde rivayet eder: İbn Ömer, koku
süründüğü vakit karışıksız öd, bir de ödle karıştırılmış kafur sürünür, sonra:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işte böyle kokulanırdı."
derdi. Yine Müslim'de, cennet ehlinin vasıflarından bahsedilirken, onların
buhurdanlıklarının öd ağacından olduğu ifade edilmiştir.
Öd ağacının türleri
vardır: En kalitelisi Hind'den gelenidir. Sonra sıra ile Çin, Kamara ve
Mendel'den gelen türleridir. En kalitelisi siyah ve mavi renkte, katı, ağır ve
yağlı olanıdır. En kalitesizi ise, hafif olanı ve suyun yüzüne çıkanıdır.
Denildiğine göre o bir ağaçtır, kesilir ve bir sene boyunca toprağa gömülür.
Toprak onun işe yaramaz kısımlarını yer ve güzel kokulu kısmı kalır. Ona toprak
bir şey yapmaz. Kabukla, kokusuz kısmı kokuşur ve toprağa karışır.
Ud, ikinci derecede
sıcak ve kuru özellik arzeder. Tıkanıklıkları açar, yelleri kırar, artık
rutubetleri giderir, iç organları ve kalbi güçlendirir, onu ferahlatır. Dimağa
fayda verir, duyuları güçlendirir, karnı tutar, mesane üşütmesinden hasıl olan
sidik tutamamaya iyi gelir.
ibn Semcun şöyle der:
Ud'un çok çeşitleri vardır. Hepsi de kelimesinin kapsamına girer. Haricen ve
dahilen kullanılır. Tek başına ve katkılı olarak kokulanılır. Kokulanma
sırasında kafurla karıştırılmasında, birini diğeri ile ıslah etme gibi, tıbbi
bir garaz vardır. Kokulanmaktan "hava" cevherine riayet ve onu ıslah
durumu vardır. Hava cevheri, bedenin sıhhat ve afiyetinin kendilerine bağh
olduğu altı zaruri şeyden birisidir.
65- Ades- Lens
Esculenta, Mercimek:
Mercimek hakkında bir
çok hadis varid olmuşsa da hepsi batıldır ve Hz. Peygamber onlardan hiç
birisini söylememiştir. "Mercimek yetmiş peygamberin dilinde takdis
edilmiştir"; "Mercimek kalbi inceltir, gözü ağlatır, o salihlerin
yiyeceğidir." sözleri bu mevzu hadislerdendir. Hakkında gelen en yüksek ve
sahih zikir Kur'an'da adı geçmesi, yahudilerin onu kudret helvası ve bıldırcın
etine takdim etmeleri, onu sevmeleridir. Kur'an'da, sarmisak ve soğanla aynı
yerde, yan yana zikredilmiştir. Soğuk ve kuru bir özellik arzeder. Birbirine
zıt iki kuvveti vardır. Birincisi tabiatı tutar, diğeri ise bırakır. Kabuğu
üçüncü derecede sıcak ve kuru bir özellik arzeder. Ağzı ve boğazı yakan bir
keskinliği vardır, karnı bırakır; panzehiri kabuğundadır. Bu yüzden normali,
öğütülmüş olanından daha faydalı, mideye daha hafif ve daha az zararlıdır. Özü
soğuk ve kuru özellikli olduğu için yavaş hazmolur. Kara safra doğurur,
melankoliye açık bir zararı vardır; sinirlere ve göze zararlıdır.
Kanı koyu olur. Kara
safra sahibi kimselerin ondan uzak durmaları gerekir. Çok yendiği zaman onlarda
vesvese, cüzzam, dört günde bir gelen humma gibi kötü dertler doğurur. Zararı,
pancar veya ıspanakla ya da fazla yağ kullanmakla giderilebilir. En kötüsü de
pastırma (nemeksud) ile yenilmesidir. Onunla tatlının bir arada yenilmesinden
kaçınılmalıdır. Çünkü karaciğerde tıkanıklıklara sebep olur. Devamlı yemek, aşırı
kurutucu Özelliğinden dolayı gözü karartır, işemeyi zorlaştırır, soğuk
şişliklere ve yoğun yele sebebiyet verir. En kalitelisi beyaz ve tombul olanı,
çabuk pişenidir.
Cahillerin,
"Mercimek Halilullah İbrahim Peygamber'in (a.s.) misafirlerine takdim ettiği
yemekti." şeklindeki sözleri yalandır, iftiradır. Yüce Allah, o kıssada
İbrahim Peygamber'in onlara kızartılmış buzağı ikram ettiğini anlatmıştır.
Beyhaki İshak'tan şöyle
nakleder: İbnu'l-Mübarek'e mercimek hakkında, onun yetmiş peygamber tarafından
takdis edildiği şeklindeki hadisten sorarlar. O: "Hayır, bir Peygamberdin
dilinde bile o takdis görmemiştir. O eza verici, şişirici bir gıdadır. Onu size
kim rivayet etti?" der. Onlar da: "Selem b. Salim." derler.
"Kimden?" diye sorar. Onlar da: "Senden" cevabını verirler.
O zaman şaşkınlıkla: "Benden de (öyle mi)?!!" diye karşılık verir.
66- Gays - Yağmur:
Kur'an'da çeşitli
yerlerde zikredilmiştir. İsmi kulağa, kendisi de ruha ve bedene çok hoş gelir. Zikredildiğinde
kulaklar, yağdığında da kalpler neşelenir. Suyu, suların en üstünü, en latifi,
en faydalı ve bereketlisidir. Özellikle de gök gürültülü, buluttan olan ve
dağların kuytu yerlerinde birikenleri son derece faydalıdır. Diğer sulardan
daha rutubetlidir. Çünkü yeryüzünde fazla kalıp, onun kuruluğundan almamış,
kendisine kuru cevher karışmamıştır. Bu yüzdendir ki, letafeti ve süratli
etkilenişi neticesinde değişir ve çabuk kokuşur.
Acaba bahar yağmuru mu,
yoksa kış yağmuru mu daha latiftir? İki görüş vardır:
Kış yağmurunu tercih
edenler şöyle diyorlar: Güneşin harareti kışın daha az olur. Dolayısıyla deniz
suyundan ancak daha latif olanını cezbeder, buharlaştırır. Hava saftır, dumanlı
buharlardan, suya karışan tozlardan halidir. Bütün bunlar kış yağmurunun daha
latif ve saf olmasını, karışımlardan uzak olmasını gerektirir.
İlkbahar yağmurunu
tercih edenler ise şöyle diyorlar: Hararet yoğun buharların çözülmesini
gerektirir. Bu durum havanın ince ve latif olmasını gerektirir. Bunun
neticesinde su hafif olur, yere ait olan karışım maddeleri azalır, nebatat ve
ağaçların hayat bulduğu, havanın güzel olduğu zamana rastlar.
İmam Şafii (r.h.), Enes
b. Malik'in şöyle anlattığını nakleder: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile beraberdik. Yağmur yağdı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) hemen (mübarek tenlerine değmesi için) elbisesini açtı ve: "O
Rabbi Teala tarafından yeni geliyor." buyurdu. İstiska (yağmur duası)
bahsinde, Hz. Peygamber'in nasıl yağmur talebinde bulunduğu ve ilk inen yağmur
suyu ile teberrükte bulunduğu geçmişti.
67- Fatihatu'l-Kitab -
Fatiha Suresi:
Ümmü'l-Kur'an,
es-Seb'ul-Mesani... gibi isimleri olan bu sure tam bir şifa, faydalı bir deva,
tam bir rukye, zenginlik ve kurtuluş anahtarı, kuvvetin koruyucusudur. Kadrini
bilen, hakkını veren, derdine deva kılmasını bilen, ibraz ettiği yüce mevkiin
esrarım bilen kimseler için gam, keder, üzüntü, tasa ve korkuyu defeder.
Bir sahabi Fatiha'nın bu
esrarına vakıf olmuş ve yılan sokan birisine rukye olarak onu okumuştu da, adam
hemen iyi olmuştu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Onun
rukye olduğunu sen nereden bildin?" buyurmuştu.
Allah'ın tevfikine nail
olup, basiret nurunun yardımı ile bu surenin esrarına, ihtiva etmiş olduğu
tevhide, Allah'ın zat, isim, sıfat ve fiillerine, şeriatın, kaderin, ahiretin
isbatına, Rablık ve İlahlığın tevhidini her türlü şirkten arındırmaya, herşeyi
elinde bulundurana tevekkül ve teslime, iki cihan saadetinin temelini oluşturan
hidayet talebinde O'na olan muhtaçlığa, Fatiha'nın anlamlarının dünya ve
ahiretin yararlarım elde etme ve zararlarını defetmeyle ilişkisini bilirse, tam
ve mutlak akıbetin, tam anlamıyla nimetin ona bağlı olduğunu kavrarsa, Fatiha
suresi o kişiyi pek çok ilaç ve rukyeden müstağni kılar, onunla hayır kapılarını
açar, şer sebeplerini defeder.
Bu başka bir fıtratın,
başka bir akıl ve imanın ortaya konmasına ihtiyaç duyan bir durumdur. Allah'a
yemin olsun ki nerde bir fasit söz, batıl bid'at varsa, mutlaka Fatiha suresi
en yakın, doğru ve açık bir yolla onun red ve iptalini içerir. Nerede ilahi
marifetle, kalplerin amelleri ve onların illet ve hastalıklarının tedavileri
ile ilgili bir kapı varsa, mutlaka Fatihatu'l-Kitap'ta onun anahtarı, ona
delalet yeri mevcuttur. Alemlerin Rabbine doğru yola çıkmış kimselerin
konaklarından hiçbir konak yoktur ki, onun başı ve sonu Fatiha'da bulunmasın.
Yine yeminle
belirtiyorum ki, Fatiha'nın sanı bundan daha büyük, daha yücedir! Bir kul ona
kesin inanıp, sımsıkı sarıldığında, onunla kime hitap ettiğini anladığında, onu
tam bir şifa yerine koyabildiğinde, güçlü bir sığınak, açık bir nur kıldığında,
layıkı veçhile onu ve gereklerini anladığında ne bid'ate ne de bir şirke
düşmez; ona kalp hastalıklarından hiçbirisi isabet etmez. İsabet edenler de
ancak geçici olup, kalıcı olmayanlar kabilinden olur."
O cennet hazinelerinin
anahtarı olduğu gibi dünya hazinelerinin de anahtarıdır. Ne var ki, herkes bu
anahtarla açmasını bilemez. Eğer hazine arayıcıları bu surenin sırrına vakıf
olup, manalarını yakini olarak kavrayabilseler, böylece bu anahtara dişler
yapsalar ve onunla açabilmesini öğrenselerdi, hiçbir engel hiçbir mani ile
karşılaşmadan dünya hazinelerine mutlaka ulaşırlardı.
Biz bunu laf olsun diye
söylemiyoruz. Aksine bu bir hakikattir. Ancak Yüce Allah'ın bu sırrı pek çoklarından
saklı tutmasında büyük bir hikmet vardır. Nitekim yeryüzü hazinelerini
gizlemesinde de büyük hikmetler vardır. Gizli hazinelerin üzerine, insanla
onlar arasında bir enge! olmak üzere şeytani, kötü ruhlar, istihdam
edilmektedir. Onları ancak iman hali ile yüce olan, beraberinde şeytanların
karşı koyamayacağı silahları bulunan üstün ve şerefli olan ruhlar altedebilir.
İnsanların büyük çoğunluğu bu mertebede değildir. Dolayısıyla o ruhlara karşı
koyabilecek ve onları altedebilecek güçte değillerdir. Onların ellerinden bir
şey alamazlar. Oysa ki kaide "Kim b r düşman askerini öldürürse, onun
teçhizatı öldürene aittir." şeklindedir.
68- Fağıye Kına Çiçeği:
En güzel kokulu
bitkilerden birisidir. Beyhaki, Şuabu'l-iman adlı kitabında Abdullah b. Büreyde
hadisinde, babasından (r.a.) merfu olarak şunu nakleder: "Dünya ve
ahirette güzel kokulu bitkilerin (reyhanların) efendisi fağıye (kına
çiçeği)dir." Yine orada Enes b. Malik'den (r.a.): "Hz. Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) en sevimli gelen reyhan (güzel kokulu bitki)
fağıye idi." dediği rivayet edilir. Bu iki hadisin halini Allah bilir.
Sıhhatini bilmediğimiz bir şeyi Hz. Peygamber'e nisbet edemeyiz.
Fağıye (kına çiçeği),
sıcaklık ve kurulukta mutedildir, biraz tutucu özelliği vardır. Yün elbise
katlan arasına konulduğu zaman onları güveden korur. Felç ve gerilme
merhemlerine katılır. Yağı, azalan çözümler, sinirleri yumuşatır.
69- Fidda Gümüş:
Bilindiği üzere Hz.
Peygamberdin yüzüğü (mührü) gümüştendi, kaşı da gümüş idi. Kılıcının kabzasının
siperi de gümüştendi. Gümüş takınmak ve zinet olarak kullanmak konusunda ondan
herhangi bir yasağın varid olduğu sahih olarak bilinmemektedir. Ancak gümüş
kapta bir şeyler içmekten yasakladığı variddir. Kaplar konusu, giymek ve
süslenmek konusundan daha sıkı tutulmuştur. Bu yüzden kadınlara, kap olarak
kullanmaları haram olan şeyleri zinet olarak veya giyerek (takınarak)
kullanmaları mubah olmaktadır. Kap olarak kullanımının haram olmasından, takı
ya da zinet olarak kullanılmasının da haramlığı sonucu çıkmaz.
Sünen'de Efendimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Gümüşe gelince onunla oynaymız.."
buyurmuşlardır. Yasaklama, açıklayıcı bir delile ihtiyaç gösterir. O da ya nass
(ayet veya hadis) ya da icma'dır. Eğer bu ikisinden birisi sabit olursa ne ala;
aksi takdirde bunun erkeklere haramlığı konusunda kalpte bir şeyler (şüphe)
bulunur. Hz. Peygamber bir eline altın diğer eline de ipek almış ve: "Bu
ikisi ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helaldir."
buyurmuşlardır. (Gümüşten söz yok.)
Gümüş, Yüce Allah'ın
yeryüzündeki sırlarından birisidir. İhtiyaçların tılsımı, dünya ehlinin
birbirleri arasındaki ihsanlarıdır. Ona sahip olan üzerine gözler çevrilir,
gözlerde büyütülür, meclislerde baş köşeye oturtulur, önüne kapılar kapanmaz,
onunla sohbetten, beraberlikten usanılmaz, varlığı ağır gelmez, parmaklar onu
gösterir, gözler onu arar, söz söylese dinlenir, aracılık yapsa kabul görür,
şahitlik yapsa, şahitliği tezkiye edilir, bir kız isteyecek olsa, o ister saçı
sakalı ağarmış olsun, kusursuz denk bir talip olur; üzerindeki ak saçlar,
gencinkinden daha güzel olur.
Gümüş; düşünce, gam,
keder, kalp zayıflığı ve çarpıntısına iyi gelen ferahlatıcı ilaçlardandır.
Macunlar içerisine katılır, içerisindeki özelliği ile, özellikle de süzme bal
ve zaferana ilave edildiğinde, kalpte meydana gelen bozuk karışımları çeker.
Özelliği, kuruluk ve
soğukluğa çalar. Hararet ve rutubet de bulunur. Yüce Allah'ın sevgili kulları
için kıyamet gününde hazırladığı cennetler dört tanedir: İki tanesi altından,
iki tanesi de gümüştendir; kaplan, zinet ve takılan, içerisindeki diğer
eşyaları hep onlardandır. Sahih'de sabit olduğu üzere Ümmü Seleme validemiz Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Altın ve gümüş kaptan içen
kimse aslında sadece karnına cehennem ateşini dolduruyordur." buyurduğunu
söyl emiştir.
Yine sahih bir hadiste:
"Altın ve gümüş kaplardan içmeyiniz. Altın ve gümüş sahanlarda yemeyiniz.
Çünkü onlar dünyada'kafirlere aittir, ahirette de sizin olacaktır."
buyrulmuştur.
Altın ve gümüş kap
kullanımının yasaklanma illeti konusunda farklı yaklaşımlar vardır: Bazıları:
"Para darlığına sebep olur, o yüzden haram kılınmıştır. Eğer kap olarak
kullanılacak olursa insanoğlu için tedavül aracı olarak yaratılmış olması
hikmeti ortadan kalkar." demişlerdir. Bir kısmı da: "İllet, öğünme ve
kibirlenmedir." demişlerdir. Bir başka grup da: "Fakirler onların
altın gümüş kapları kullandıklarını görür, müşahede ederlerse, kalpleri
kırılır. Yasağın illeti işte budur." demişlerdir.
Bu yaklaşımların
hepsinde de su götürecek hususlar vardır. Çünkü, eğer illet para darlığına
sebep olması olsaydı, o zaman para ve kap dışında diğer dökümlerin de, zinet ve
takı olarak kullanılmasının da yasak olması gerekirdi. Öğünme ve kibirlenme ise
herşeyle haramdır. (İsterse çörçöp olsun). Yoksulların kalplerinin kırılmasının
bir kriteri yoktur. Çünkü onların kalpleri mubah olan geniş konaklar, güzel
bahçeler, güzel binekler, lüks giysiler, leziz yiyecekler vb. ile de kırılır.
Dolayısı ile ileri sürülen görüşlerden hepsi de illet olmaya müsait değildir.
Doğrusu, -Allah daha İyi
bilir ya- şöyle olmalıdır: Burada yasağın illeti bu kapların kullanımının kalbe
kazandırdığı, kulluğa açıkça ters düşen bir haleti ruhiyedir. Bu yüzden de Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadisinde, "onların dünyada kafirler
için olduğu" şeklinde bir talilde bulunmuştur. Çünkü onların, kendisi ile
ahirette nimetlere ulaşabileceği kulluktan bir nasipleri yoktur. Onur
kullarının dünyada o tür kapları kullanmaları doğru olmaz. Çünkü onları, ancak
ve ancak kulluktan çıkıp, ahiret karşılığında dünya ve onun peşin lezzetlerine
razı olanlar kullanırlar.
70- Kur'an
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Kur'an'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler
indiriyoruz.[İsra, 82] Sahih olan görüşe göre bu ayette geçen ifadesindeki harfi
teb'iziyye (parçayı bildirici) olmayıp, cinsin (çerçevenin) beyanı içindir.
(Buna göre mana: Kur'an'ı... indirdik, şeklinde olur); "Ey insanlar!
Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana bir şifa, inananlara doğruyu
gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir." [Yunus, 57]
Kur'an her türlü kalbi
ve bedeni dertlere, dünya ve ahiret dertlerine karşı tam bir şifadır. Herkes
onunla şifa talebinde bulunmaya ehil ve muvaffak olamamaktadır. Hasta olan
kimse, onunla tedavi yöntemini güzel yapar, onu tam bir sadakat ve imanla derdi
üzerine koyarsa, tam bir kabul, kesin bir itikatla, diğer şartlarım da ortaya
koyarak ona sanhrsa, hiçbir dert asla onun karşısında duramaz.
Dertler Allah'ın
kelamına karşı nasıl durabilir ki, şayet o dağlara inmiş olsaydı onu paramparça
eder, yeryüzüne inseydi ikiye bölerdi. Kalbi ve bedeni hastalıklardan hiçbiri
yoktur ki, Kur'an'da onun devasına, esbabına, perhizine dair delalet yolları
bulunmasın; bu mümkün değildir. Ancak bu herkese nasip değildir. Allah'ın,
Kur'an anlayışı lütfettiği kimseler ancak bunlara vakıf olabilirler. Tıbba dair
olan bölüm başında, Kur'an'ın tıbbi asıllara; sıhhatin korunması, perhiz ve
zararlıların boşaltılmasından ibaret olan koruyucu hekimliğin temellerine nasıl
işarette, irşadda bulunduğunun izahı geçmişti.
Kalbi devalara gelince;
Kur'an onları mufassal olarak zikretmekte, bu tür kalbi dertlerin sebeplerini
ve tedavi yollarını beyan etmekte ve: "Sana, üzerlerine okunmakta olan
kitabı indirmiş olmamız onlara kafi gelmedi mi?" buyurmaktadır.[Ankebut,
51] Kur'an'ın şifa vermediğine Allah şifa vermez; Kur'an'ı kafi görmeyene,
Allah yardım elini uzatmaz.
71- Kıssa C. Sativus,
Acur:
Sünen'de Abdullah b.
Cafer (r.a.) hadisinde: "Rasulullah'ın (s.aj acuru (hıyarı) olgun yaş
hurma ile yediği" ifade edilir. Tirmizi ve daha başkaları da rivayet
etmiştir.
Acur, ikinci derecede
soğuk ve rutubetli özellik arzeder. Yanan midenin hararetini söndürür. Midede
yavaş bozulur. Mesane ağrısına iyi gelir. Kokusu baygınlığa karşı faydalıdır.
Tohumu sidiği söktürür. Yaprağı sargı yapıldığında köpek ısırmasına iyi gelir.
Mideden aşağı yavaş iner. Soğukluğu midenin bir kısmına zararlıdır. Beraberinde
onu ıslah edecek, soğukluğunu ve rutubetini kıracak bir şeyin alınması uygun
olur. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu olgun hurma ile
yemek suretiyle öyle yapmıştır. Kuru hurma, kuru üzüm veya bal ile alması da
onu düzene sokar.
72- Kust / Küst C.
Speciosus, Öd Ağacı:
"Kust" ve
"küst" her ikisi de aynı manadadır. Sahihayn'da Enes (r.a.) hadisinde
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyururlar: "Tedavide
kullandığınız en hayırlı şey, hacamat ile deniz ödü (kustu)dür."
Müsned'&t Ümmü Kays
hadisinde ise Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu Hind ödüne
devam ediniz. Çünkü onda yedi derde şifa vardır. Bunlardan birisi de
zatülcenptir." buyurmuşlardır.
Kust (öd ağacı) iki
türlüdür: Birincisi beyazdır ve ona deniz ödü denilir. İkincisi ise Hind
ödüdür. İkincisi hararetçe daha şiddetlidir. Beyaz olarfl daha yumuşak,
faydalan daha çoktur.
Her ikisi de üçüncü
derecede sıcak ve kuru özelliklidir, balgamı emerler, soğuk algınlığını
keserler. İçildikleri zaman karaciğer ve midi zayıflığına, bunların
üşütülmesine, gün aşın ve iki gün arayla tutan hummaya fayda verirler, böğür
ağrısını keserler, zehirlere karşı fayda verirler. Su ve bal ile macun yapılır
'e yüze sürütürlerse çiğiti sökerler, Galinos: "Kust yan ağnlarına, sinir
gerginliğine fayda verir, tenyayı öldürür." demiştir.
Cahil tabipler, kustun
zatülcenp (ciğer zanndaki iltihap) hastalığına karş faydasını kavrayamamışlar
ve inkara kalkmışlardır. Bu cahil adamlar eğer bu Galinos'tan nakledilecek
olsaydı ona bir nassmış gibi sarılırlardı. Kaldı ki, daha önce geçen
tabiplerden bir çoğu kustun (öd ağacının) zatülcenp hastalığının balgamlı
türüne faydalı geleceğini beyan etmişlerdir. Bunu Hattabi, Muhammed b.
el-Cehm'den zikretmiştir.
Daha önce, peygamberler
tıbbına nisbetle tabiplerin tıbbının; kocakarı tıbbının, tabiplerin tıbbına
nisbetinden daha geride olduğu ve vahiy yolu ile elde edilenle deney ve kıyas
yolu ile elde edilen arasındaki farkın, ayak ile baş arasındaki mesafeden daha
büyük olduğu belirtilmişti.
Şayet bu cahil insanlar,
yahudi, hıristiyan ya da müşrik tabiplerden birisi tarafından beyan edilen bir
ilaç bulsalar, derhal onu büyük bir kabul ve teslimiyetle karşılarlar, onu
denemeye ihtiyaç duymazlar.
Evet, biz ilaçla
faydalanma konusunda adetin (alışkanlığın) bir tesiri olduğunu inkar etmiyoruz.
Bir ilacı ve gıdayı itiyad edinen kimse için, o alışkın olmayan kimseye
nisbetle daha uygun ve faydalı olur. Hatta belki de ona alışkın olmayan ondan
bir fayda elde edemez.
Büyük tabiplerin sözleri
her ne kadar mutlaksa da, aslında onlar mizaç, zaman, mekan ve itiyatlara
göredir. Bu şekilde bir kayıtlama, onların sözleri ve bilgileri hakkında bir
kusur sayılmadığına göre, doğru olan ve Allah tarafından doğrulanan Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözü hakkında nasıl kusur kabul
edilebilir? Ne var ki, insanların nefisleri, cehalet ve zulüm üzerine
kurulmuştur. Yüce Allah'ın iman ruhu ile teyid ettiği, basiretini hidayet nuru
ile tenvir ettiği kimseler bu genellemeden müstesnadırlar.
73- Kasabu's-Sükker -
Saccharum Officinanım, Şeker Kamışı:
Hz. Peygamber'in, havz-ı
kevserle ilgili sahih hadisinin bazı lafızlarında: "Onun suyu şekerden
daha tatlıdır." ifadesi vardır. Hadislerde*başka yerde şekerden söz
edildiğini bilmiyorum.
Şeker, sonradan meydana
çıkmıştır, eski tabipler ondan söz etmemişlerdir. Onu bilmiyorlardı ve içecek
şeyler içerisine onun katılması gibi bir tavsife gitmiyorlardi. Sadece balı
biliyorlar ve ilaçlara onu katıyorlardı.
Şeker kamışı sıcak ve
rutubetli özellik arzeder, öksürüğe iyi gelir; rutubeti, mesaneyi, akciğer
borusunu temizler. Şekerden daha çok yumuşatıcıdır. Kusmaya karşı yardımcıdır.
Sidiği söktürür, şehveti arttırır. Affan b. Müslim es-Saffar: "Kim
yemekten sonra şeker kamışını emerse, o günün tamamını neşe içerisinde
geçirir." demiştir. Kızartıldığı zaman göğüs ve boğaz sertliğine iyi
gelir, yele sebep olur. Bu özelliği kabuğunun soyulup sıcak su ile yıkanması
suretiyle giderilir. Doğru olan görüşe göre, şeker sıcak ve rutubetli özellik
arzeder. Soğuktur diyenler de olmuştur. En kalitelisi beyaz, şeffaf ve çok sert
olanıdır. Eskisi yenisinden daha hoştur. Pişirilir ve köpüğü atılırsa susuzluğu
ve Öksürüğü teskin eder. Safralı midelere zararlıdır. Çünkü kendisi de safraya
dönüşür. Zararı limon veya narenciye ya da ekşi nar suyu ile giderilir.
Bazı insanlar daha az
hararetli ve yumuşak olduğu için şekeri bala üstün tutmuşlardır. Bu bala karşı
bir haksızlıktır. Çünkü balın faydalan şekerin faydalarından kat kat fazladır.
Yüce Allah onu hem şifa, hem deva, hem katık hem de tatlı kılmıştır. Balın
faydaları nerde, şekerin faydası nerde? Bal mideyi güçlendirir, tabiatı yumuşatır,
görmeyi keskinleştirir, göz kararmasını giderir, gargara yolu ile nefesi açar,
felç ve yüz felcini iyi eder, bütün bedenlerde rutubetten meydana gelen bütün
soğuk özellikli illetlere iyi gelir; rutubeti bedenin derinliklerinden çeker,
bütün bedenlere fayda verir; bedenin sıhhatini, şişmanlığını, sıcaklığım korur,
şehveti arttırır. Çözümleyici, cilalayıcı özellik arzeder, damarların ağzını
açar, bağırsağı arındırır, kurtları (solucan) düşürür, kokuşmayı önler. Faydalı
katıktır. Balgamlı kimselere, yaşlılara, soğuk mizaçlı kimselere uygundur.
Kısaca beden için baldan daha faydalı hiç bir şey yoktur. Tedavide ve ilaçların
aciz kaldığında, ilaçların kuvvetlerini korumada, mideyi takviyede bal gibisi
yoktur. Balın faydalan bu saydıklarımızdan kat kat daha fazladır. Şekerin bu
ayarda menfaatleri, özellikleri nerede? Şekerin değil onun ayarında olması, ona
yakın bir durumu bile yoktur.
74- Kitab
a) Humma Muskası:
el-Mervezi anlatır: Ebu Abdillah'a benim ya yakalandığım haberi ulaşmıştı.
Benim için, hummaya karşı bir kağıda şunları yazdı:
'Bismillahirrahmanirrahim,
Bismillah ve billah. Muhammedün Rasulullah
Dedik ki: Ey Ateş!
İbrahim üzerine serinlik, güllük-gülistanlık ol. Ona bir tuzak kurmak
istediler. Fakat biz onları hüsrana uğrayanlardan kıldık. Ey Allah'ım!
Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in Rabbi! Bu muskanın sahibine gücün, kudretin
ve azametinle şifa ver. Ey Hak olan İlah! Amin."
el-Mervezi şöyle der:
Ben dinleyici iken Ebu'l-Münzir Amr b. Mecma Ebu Abdillah'a okuyarak arzda
bulundu, Yunus b. Hibban'ın kendisine tahdiste bulunduğunu söyledi. İbn Hibban
kendisine şöyle demişti: Ebu Cafer Muhammed b. Ali'ye muska asmanın hükmünü
sordum. O şöyle dedi: "Eğer Allah'ın Kitabı'ndan ya da Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sözünden ise, onu as ve gücün yettiğince onunla şifa
iste." Ben ona: "İki gün ara ile tutan humma için yazıyorum"
dedim. O: "Tamam" dedi.
İmam Ahmed Hz. Aişe ve
diğer bazı sahabilerin bu konuda katı davranmadıklarını zikretmiştir.
Ravi Harb şöyle der: Bu
konuda Ahmed b. Hanbel katı değildir. İmam Ahmed: "İbn Mes'ud bundan hiç
mi hiç hoşlanmaz, kerih görürdü." demiştir. İmam Ahmed, kendisine musibet
geldikten sonra muska asılması hakkında sual ettiklerinde: "Bunda bir beis
olmayacağını umuyorum." dedi.
el-Hallal, Abdullah b.
Ahmed'den: "Babamı (İbn Hanbel'i) musibet sonrasında, gerek korku, gerek
humma için muska yazarken gördüm." dediğini nakletmiştir.
b) Zor doğum için muska:
el-Hallal nakleder: Abdullah b. Ahmed şöyle der: Babamı, kadının doğumu
zorlaştığında, beyaz bir cama veya temiz bir şeye muska yazarken gördüm. İbn
Abbas hadisini yazardı:
"Allah'tan başka
ilah yoktur. O Halim'dir, Kerim'dir. Yüce Arş'ın Rabbi, her türlü
noksanlıklardan Seni tenzih ederiz. Bütün övgüler alemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur. 'Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün dünyada sadece
gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir.'[Ahkaf, 35]
'Kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış
olduklarını sanırlar.[Naziat, 46] el-Hallal şöyle der: Bize Ebu Bekr el-Mervezi
haber verdi. Bir adam Ebu Abdillah'a gelerek:
— Ey Ebu Abdillah! İki
gündür doğuramayan bir kadın için (muska) yazar mısın? dedi. Ebu Abdillah, ona
geniş bir cam ve zaferan getirmesini söyledi (ve yazdı). Onu birçokları için
aynı şekilde yazarken gördüm. O, İkrime ve İbn Abbas'tan naklederek şöyle
derdi: İsa (a.s.), yavrusu yan gelen bir ineğe rastladı. İnek dile gelerek:
"Ey Allah'ın Kelimesi! Benim için Allah'a dua et de şu halimden beni
kurtarsın!" dedi. Hz. İsa:
— Ey nefsi nefisten
yaratan, nefsi nefisten kurtaran, nefsi nefisten çıkaran, şunu kurtar, dedi.
İnek derhal yavrusunu attı ve hemen ayağa kalkarak yavrusunu koklamaya başladı.
Ebu Abdillah sonra: "Kadının doğumu zorlaştığı zaman ben bunu, o kadın
için yazarım." dedi. Bütün bunlar rukye olmaktadır. Yazılmasında fayda
vardır.
Seleftan bazıları, bir
kısım Kur'an ayetlerinin yazılarak, içilmesine ruhsat vermişler ve bunu Yüce
Allah'ın Kur'an'da kıldığı şifadan saymışlardır.
Doğum için yazılacak
diğer bir muska da şöyledir: Temiz bir kap içerisine:
"Gök yarılıp
Rabbine boyun eğdiği zaman, ki boyun eğecektir. Yer düzeltilip, içinde olanları
dışarı atarak boşaldığı zaman..."[İnşikak, 1-4] ayetleri yazılır ve hamile
olan kadın ondan içer ve karnı üzerine serper.
c) Burun kanaması için
muska: Şeyhülislam İbn Teymiye (r.h.), alnı
"Yere: Suyunu çek;
göğe: Ey gök sen de tut! denildi. Su çekildi, iş de bitti."[Hud, 44]
ayetini yazardı. Ona şöyle derken işittim: Ben bunu birçok kimseye yazdım da
iyi oldu. Burun kanı ile yazmak asla caiz değildir. Bazı cahiller öyle
yapıyorlar. Çünkü kan pistir. Dolayısıyla onunla Yüce Allah'ın kelamının
yazılması caiz değildir.
Burun kanaması için
diğer bir muska da şudur: Musa (a.s.), bir rida ile çıktı ve Şuayb'ı (a.s.)
buldu. Ona ridasını verdi: "Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır.
Ana kitap onun katındadır." dedi.[Ra'd, 39]
d) Hazaz (öfke) için:
Üzerine şu ayet yazılır: "Ona ateşli bir kasırga isabet etti ve
yandı."[Bakara, 266]
Allah'ın güç ve
kudretiyle, bir başkası şudur: Güneşin sarardığı sırada üzerine şu ayet
yazılır:
"Ey inananlar!
Allah'tan sakının, Peygamberine inanın ki, Allah size rahmetini iki kat versin;
size ışığında yürüyeceğiniz bir ışık var etsin, sizi bağışlasın; Allah
bağışlayıcıdır, acıyandır."[Hadid, 28]
e) Humma için: Üç adet
ince kağıt üzerine yazılır. Her gün bir kağıt parçasını alır, ağzına koyar ve
onu su ile yutar,
f) Irku'n-nesa (siyatik)
için şu yazılır: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Ey Allah'ım! Her
şeyin Rabbi, her şeyin Rabbi, her şeyin meliki, her şeyin yaratıcısı olan
Rabbim. Beni Sen yarattın, bu illeti de Sen yarattın. Onu bana musallat edip
eza çektirme. Beni de ona musallat edip onu kestirecek hale getirme. Bana dert
bırakmayacak şekilde bir şifa ver. Senden başka şifa verecek kimse
yoktur."
g) Kanayan damar için:
Tirmizi, Cami'inde ibn Abbas'tan şöyle nakleder: Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), humma ve bütün ağrılara karşı kendilerine şu duayı
öğretirdi:
"Yüce Allah'ın
adıyla. Kanı durmayan her damardan, ateşin sıcaklığının şerrinden ulu Allah'a
sığınırım."
h) Diş ağrısına karşı:
Ağrı olan yanak üzerine şöyle yazılır:
"Rahman ve Rahim
olan Allah'ın adıyla, Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır.
Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalp vermiştir."[Nahl, 78]
Veya şu yazılır:
"Gecede ve gündüzde
sükun bulan her şey O'nundur. O alimdir."[En'am, 13]
i) Çıban için: Üzerine
şu ayet yazılır:
"Ve sana dağlan
sorarlar, de ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerim düz, kuru bir
toprak haline getirecek, orada ne çukur ne tümsek göreceksin."[Taha,
105-107]
75- Keme T. Brumale,
Mantar:
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Keme (mantar),
menndendir. Suyu göz için şifadır." Hadis, Sahihayn'da tahric edilmiştir.
İbnü'l-Arabi şöyle der:
çoğuldur. Tekili dir. Bu Arapça'daki genel kurala aykırıdır. Çünkü çoğul ile
tekil arasında "kapalı te" harfi vardır; tekil "te'Midir,
"te" düşürüldüğünde çoğul olur. Sonra o çoğul mudur, çoğul için
konulan isim midir? Meşhur iki görüş vardır: 1) Bu iki kelime genel kuraldan
hariçtir. Birisi diğeri de dir. 2) İbnü'l-Arabi'den başkası ise: "Hayır!
Bu kelime de genel kurala uygundur. tekil içindir, de çoğul içindir"
demiştir.
Bir Başkası da: hem
tekil, hem de çoğul içindir demiştir.
Birinci görüş sahipleri,
Araplar'ın kelimesini şeklinde çoğul yaptıklarım şairin şu beytini şahit
getirerek görüşlerini delillendirmek istemişlerdir:
Bu beyit nin teki!, nin
de çoğul olduğunu gösterir
Mantar, yerde, ekilmeden
kendiliğinden biter. "Keme** denmesi toprağa gizlendiği içindir. Şahitliği
gizleyip, örttüğü zaman da Araplar: (...) derler ve bu kelimeyi kullanırlar.
Mantar yer altında gizlidir, yaprağı ve bacağı olmaz. Maddesi topraksal,
buharlı bir cevherdir, toprağın hemen yüzüne yakın yerde yumrulamr. Kış soğuğu
ile toparlanır, bahar yağmurları geliştirir, büyütür ve yeryüzüne yumru yumru
atılır ve çıkar. Bu yüzden de ona (...) "yer çiçeği" derler. Çünkü
hem şekil hem de maddesi itibarıyla çiçek hastalığına benzer. Zira çiçeğin
maddesi kanlı bir rutubettir ve çoğu kez büyüme yaşlan sırasında, hararet
istilasının ve kuvvetin artmasının başlangıcında ortaya çıkar.
Mantar, ilkbaharda
bulunan şeylerdendir; hem çiğ hem de pişirilerek yenir. Araplar onu
"gökgürültüsü bitkisi" diye adlandırırlar. Çünkü ne kadar çok gök
gürlerse o kadar çok olur ve yer yarılarak yüzeye çıkar. Badiyelerde
yaşayanların yiyeceklerindendir. Arap ülkelerinde çok olur. En kalitelisi, az
sulu ve kumlu toprakta olanıdır.
Çeşitli türleri vardır:
Bir kısmı öldürücüdür ki, rengi kırmızıya çalar ve boğulmaya neden olur.
Mantar, üçüncü derecede
soğuk ve rutubetli özellik arzeder. Mide için kötüdür, hazmı yavaşlatır.
Devamlı yenildiği zaman kulunç (bağırsak ağrısı), sekte, felç, mide ağrıları ve
idrar yaparken zorluğa sebep olur. Bunu yiyecek olan kimse, önce onu yaş
toprağa gömmeli, sonra su, tuz ve satir otuyla haşlamah ve zeytinyağı ve sıcak
özellikli baharatla yemelidir. Çünkü mantarın cevheri, kaba ve topraksaldır.
Gıdası kötüdür. Ancak içerisinde hafifliğine delalet eden ince sulu bir cevher
de vardır. Onunla sürme çekmek göz kararmasına, sıcak özellikli göz ağrısına
faydalıdır. Büyük tabipler onun suyunun gözü parlattığını belirtmişlerdir.
Mesihi ve Kanun sahibi Ibn Sina bunlardandır.
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): desi hakkında iki görüş vardır:
Birincisi: Allah
Teala'nın Israiloğulları üzerine indirdiği menn, sadece tatlıdan (kudret
helvası) ibaret değildi. Bilakis hiçbir emek harcamaksızın Allah'ın
kendiliğinden bitirip onlara ihsan ettiği her türlü bitkiler "menn"
kapsamına girer. Çünkü kelimesi manasında masdardır. Yüce Allah'ın, kuluna
hiçbir çaba göstermeden lütfettiği her rızık, halis menn (kudret helvası)dır. Her
ne kadar diğer nimetleri de Allah'ın, kulu üzerine in'amı (menn'i) ise de,
ismi, kulun herhangi bir çabası (kesbi) olmaksızın kendisine ulaşan nimetlere
tahsis edilmiştir. Çünkü bu tür nimetler, kulun çabası, sebeplere sarılması
gibi, bir vasıta olmaksızın kendisine ulaşmaktadır.
Allah Teala, çölde
israiloğullarının temel gıdasını mantar kılmıştır. Bu ekmek yerine geçmektedir.
Katıklarını da bıldırcın kılmıştır. Bu da et yerini tutmaktadır. Tatlılarını da
ağaçların üzerine yapan kudret helvası (reçine) kılmış, böylece onların
yaşantıları için gerekli olan besin maddeleri tamamlanmıştır.
iyice düşündüğümüzde Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Mantarı, Yüce Allah'ın,
israiloğullarına indirmiş olduğu "mennden biri" saydığını görüyoruz.
Bu Allah'ın onlara ihsan buyurduklarından sadece bir tanesidir.
"Terencebin" -ki ağaçların üzerine düşer- "menn"den bir
nevidir. Sonra örf-i hadis olmak üzere "menn" kelimesinin
"terencebin (kudret helvası)" hakkında kullanılması galebe çalmıştır.
ikinci görüş: Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), mantarı gökten indirilen
"menn"e (kudret helvası) benzetmiştir. Çünkü herhangi bir emek ve
külfet harcanmaksızın, tohum ekilmeksizin, sulanmaksızın devşirilir.
Peki, mantar kudret
helvasından ise, içerdiği zararlar nereden kaynaklanıyor? diye bir soru akla
gelebilir.
Cevap: Allah Teala, her
şeyi sapasağlam ve yerli yerinde en güzel biçimde yaratmıştır. O Allah'ın ilk
yarattığı sırada her türlü afet ve illetlerden uzaktır, ne için hazırlanıp yaratıldı
ise o şey için yararı tamdır. İçerdiği zarar, zehir gibi unsurlar daha sonra
ona mücavir olan şeylerden, ihtilat vb. sebeplerden olmakta ve onun asliyetini
bozmaktadır. Eğer onu bozacak sebeplerden uzak olarak asli yaratılışı üzere
bırakılacak olsa bozulmayacaktır.
Dünyanın başlangıcı ve
daha sonra olup bitenler hakkında bilgi sahibi olanlar bilirler ki, dünyanın
havasında, bitkilerinde, hayvanlarında, insanların hallerinde meydana gelen
bozukluklar hep daha sonradan ve onların bozulmasını gerektiren sebepler
yüzündendir. Ademoğullarının kötü işleri, Peygamberlere olan muhalefetleri
öteden beri genel ve özel bozulmalara sebep olagelmiş ve üzerlerine elemler,
hastalıklar, dertler, taunlar, kıtlıklar, kuraklıklar, topraktan, meyve ve
bitkilerden bereketin kaldırılması, menfaatlerinin alınması veya
noksanlaştırılması gibi birbirini takip eden pek çok şeylerin gelmesini intaç
etmiştir. Eğer bunu kavrayacak bir ilminiz yoksa, şu ayet sizin için yeterli
olabilir: "İnsanların elleriyle kazandıkları sebebiyle karada ve denizde
fesad (bozulma) ortaya çıktı."[Rum, 41] Bu ayeti dünyanın hallerine vur,
vakıa ile bu ayeti karşılaştır, söylediklerimizin doğruluğunu göreceksin. Her
vakit meyvelerde, ekinlerde, hayvanlarda afet ve hastalıklar nasıl ortaya çıkıyor,
bu afetler zorunlu olarak başka afetlere nasıl sebep oluyor, çorap söküğü gibi
nasıl uzayıp gidiyor, insanların zulüm fısk ve fücura daldıkları her bir
vakitte, Rab Teala'nın onların gıdalarına, meyvelerine, havalarına, sularına,
bedenlerine, yaratılışlarına, suret ve şekillerine, ahlaklarına ne
noksanlıklar, ne afetler vermek suretiyle onlara kötü amellerinin, zulüm, fısk
ve fücurlarının gereği olan musibetleri nasıl veriyor, nasıl belalar yağdınyor,
bunları gayet iyi anlayacaksın.
Buğday ve diğer tahılların
taneleri eskiden, şimdikinden çok daha büyüktü. Nitekim dünün bereketi de
bugünkünden kat kat fazlaydı. İmam Ahmed senediyle birlikte rivayet etmiştir:
"Ümeyyeoğullarından birinin hazineleri içerisinde bir kese bulunmuş. Bu
kesenin içerisinde hurma çekirdeği büyüklüğünde ve üzerinde 'Bu buğday adalet
günlerinde biterdi.' yazılı bir buğday tanesi varmış." Bu olayı İmam
Ahmed, Müsned'inĞe zikretmiştir.
Bu hastalık ve umumi
afetlerin büyük bir kısmı, daha önceki ümmetlere indirilen azabın bir kalıntısı
olmaktadır. Sonra ondan, onların amellerini işleyenlerini yakalamak üzere bir
artık kalmış, böylece Allah'ın adaleti ve hak hükmü tecelli etmiştir. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu manaya, taun hakkındaki, "O
İsrailoğulları üzerine gönderilen azab ve cezanın bir kalıntısıdır."
sözleri ile işaret buyurmuşlardır.
Yine Allah Teala aynı
şekilde, "Yedi gece ve sekiz gündüz kavmine (Ad kavmine)" rüzgarı
musallat kılmış ve sonra ondan yeryüzünde o günler ile ona benzer günler için
bir öğüt, bir ibret olsun diye bir bakiyye bırakmıştır.
Yüce Allah bu dünyada,
hem salih hem de facir kimselerin amellerini, neticelerini zorunlu olarak
gerektirici kılmıştır. Dolayısıyla iyilik yapmamayı, zekat ve sadaka vermemeyi,
gökten yağmurun yağmayışına, kıtlık ve kuraklığa sebep kılmıştır. Yoksullara
zulmü, ölçü ve tartıda hileyi, güçlünün zayıfa tecavüzünü idarecilerin zulmüne
sebep kılmıştır. Bunlar öyle idarecilerdir ki kendilerinden merhamet dilense
merhamet etmezler, acımazlar; . aslında onlar idareci suretine girmiş, halkın
(tebaanın) amelleridirler. Çünkü Allah Teala, hikmet ve adaletiyle insanlara,
amellerini münasip kalıp ve şekillere dökmek suretiyle göstermektedir. Bu bazan
kıtlık ve kuraklık şeklinde, bazan düşman suretinde; bazan zalim idareciler
şeklinde, bazan salgın hastalik suretinde, bazan bütün insanları saran korku,
endişe, gam, keder şeklinde, bazan göğün ve yerin bereket kapılarını üzerlerine
kapatmak şeklinde, bazan azap sebeplerine onları kışkırtmaları ve böylece azabı
iyice hak etmeleri için onlar üzerlerine şeytanların musallat kılınması
suretinde tezahür eder. Akıllı kimse yeryüzünde basiretle dolaşır. Allah'ın
adalet ve hikmetinin yer tuttuğu yerlere bakar, temaşa eder ve sonunda görür
ki, peygamberler ve onlara uyanlar hassaten kurtuluş yolu üzeredirler;
diğerleri ise helak yolunda yol almaktadırlar ve helak ve azab yurduna doğru
yüz tutmuşlardır. Allah işini bilir, O'nun hükmüne itiraz edecek, emrini geri
çevirecek hiçbir kimse yoktur. Tevfik ancak Allah'tandır.
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Suyu göz için şifadır." sözü hakkında
da üç görüş vardır:
Birincisi: Suyu göz
ilaçları içerisine katılır; yalnız başına kullanılmaz. Bunu Ebu Ubeyd
zikretmiştir.
İkincisi: Kızartıldıktan
ve suyu süzüldükten sonra yalnız başına kullanılır. Çünkü ateş onu
latifleştirir ve olgunlaştırır; fazlalıklarını ve eza verici rutubetini eritir,
faydalarını alıkoyar.
Üçüncüsü: Onun suyundan
maksat, oluşmasını sağlayan yağmur suyudur. Bu su yere inen ve mantara isabet
eden ilk damladır. Dolayısıyla "onun suyu" şeklindeki izafet,
cüziyeti bildirmek için değil, ona hayat veren su ile birlikte olan su
demektir. Bunu da İbnü'l-Cevzi zikretmiştir. Üç görüş içerisinde en uzak ve
zayıf olanı budur.
Şöyle de denilmiştir:
Eğer mantar suyu, gözde olan şeyi soğutmak için kullanılacaksa, o takdirde
yalnız başına şifadır; şayet başka bir hastalık için kullanılacaksa, o zaman
diğer ilaçlar içerisine katılarak kullanılır.
el-Gafiki şöyle der:
"Mantar suyu, ismid ile yoğurulur ve göze sürme çekilirse, en uygun göz ilacı
olur. Göz kapaklannı güçlendirir, görme gücünü her yönden arttınr, göze inecek
illetleri defeder."
76- Kebas - Erak Ağacı
Yemişi:
Sahihayn'da. Cabir b.
Abdillah hadisinde şöyle denilmektedir: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte (Merru'z-Zahran'da) Erak yemişi topluyorduk. Bize
"Onun siyahım toplamaya bakın. Çünkü o daha tatlı olur." buyurdu.
Kebas, erak ağacı
yemişidir. Hicaz'da yetişir. Sıcak ve kuru özellik arzeder. Faydaları erak ağacının
faydaları gibidir: Mideyi güçlendirir, hazmı kolaylaştırır, balgamı siler, sırt
ağrılarına ve birçok derde karşı iyi gelir. İbn Cülcül: "Öğütülmüşü
içildiği zaman sidiği söktürür, mesaneyi arındırır." der. İbn Rıdvan ise:
"O mideyi güçlendirir, tabiatı tutar." demiştir.
77- Ketem , (Bir boya
otu):
Buhari, Sahihinde Osman
b. Abdillah b. Mevheb'den rivayet eder: "Ümmü Seleme'nin (r.a.) yanına
vardık. Bize Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saçından bir saç
çıkardı. Bir de baktık ki o, kına ve ketemle boyanmıştı."
Dört Sünen'de yer alan
bir hadis de şöyledir: "Beyaz saçları(n Rengini) değiştirebileceğiniz en
güzel şey kına ve ketemdir."
Sahih'de Enes'ten (r.a.)
Ebu Bekir'in (r.a.) saçını kma ve ketemi! boyadığı rivayet edilmiştir.
Ebu Davud'un Sünen'inde
ise İbn Abbas şöyle anlatır: Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanından saçını kına ile boyamış bir adam geçti. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona: "Bu ne güzel!" buyurdu. Saçını kına ve ketemle
boyamış başka bir adam geçti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun
hakkında da: "Bu ondan daha güzel!" buyurdu. Saçını zaferan (sufra)
ile boyamış bir başkası geçti. Hz. Peygamber bu kez de: "Bu ise
diğerlerinin hepsinden daha güzel!" buyurdu.
Gafiki şöyle der:
"Ketem, ovalarda biten bir bitkidir. Yaprakları zeytin yaprağına yakındır.
Adam boyundan büyük olur. Kara biber (fülfül) çekirdeği gibi meyvesi olur.
İçinde çekirdeği bulunur. Ezildiği vakit kararır. Yapraklarının usaresi
(özsuyu) çıkarılıp bir ukıyye kadarı içildiği zaman, acayib şekilde kusturur.
Köpek (kuduz) ısırmasına iyi gelir. Kökü su ile kaynatıldığı zaman mürekkep
elde edilir."
Kindi ise: "Ketem
tohumu ile sürme çekildiği zaman, göze inen suyu çözümler ve gözü iyi
eder." der.
Bazıları **ketem"i
"vesme" (çivit yaprağı) ile karıştırmışlardır. Bu yanlıştır, ikisi
ayrı ayrı şeylerdir. es-Sıhah sahibi şöyle der: "Ketem, 'vesme' ile
karıştırılıp saç boyamada kullanılan bir bitkidir. 'Vesme', uzun yapraklar
olan, rengi maviye çalan, söğüt ağacı yaprağından daha büyük olan, fasülyt
yaprağına benzeyen ve ondan daha büyükçe bir bitkidir. Hicaz ve Yemen ta
raflarından getirilir."
Soru: Sahih'de Enes'ten
(r.a.) sabit olduğuna göre Hz. Peygamper (s.a. saçlarını boyamamıştır.
Öncekiler ile bu, nasıl telif edilir?
Cevap: İmam Ahmed buna
gerekli cevabı vermiş ve: "Enes'ten (r.a.) baş kalan Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) saçlarını boyadığını görmüşlerdir. Görenle gör
meyenin durumu bir değildir." demiştir. Böylece İmam, Hz. Peygamber'ii (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) saçlarını boyadıklarını kabul ve isbat etmiştir.
Muhaddislerden bir kıs mı da onunla aynı görüştedir. İmam Malik ise bunu kabul
etmez.
Soru: Sahih-i Müslim'de,
saçı siyaha boyamaktan meneden bir haber gelmiştir: Ebu Kuhafe, saçları ve
sakalı segam çiçeği gibi bembeyaz getirildiği zaman Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bu beyazlığı değiştirin, ama siyaha boyamaktan
kaçının." buyurmuştur.' Ketem ise saçları siyahlaştırır?
Cevap: Buna iki açıdan
cevap verilebilir.
Birincisi: Yasak, sadece
siyah ile ilgilidir. Ama kına içine ketem vb. gibi başka bir şey katılırsa,
bunda bir sakınca yoktur. Çünkü kma ile ketem saça kırmızı ile siyah arasında
bir renk verir. "Vesme" ise böyle değildir. O saça kömür siyahlığı
verir. Bu izah, diğerinden daha doğrudur.
İkincisi: Siyaha boyama
yasağı, başkalarını aldatma söz konusu olduğu zamana aittir. Mesela cariyenin
ve yaşlı kadının saçını boyamak, böylece kocayı ve yeni müşteriyi aldatmak, yaşlı
ihtiyar adam kendisini genç göstermek ve böylece kadını kandırmak için saçını
boyamak gibi hallere aittir. Çünkü bu bir hile ve aldatma (tedlis)
kabilindendir. Ama böyle bir durum içermiyorsa bir beis yoktur. Hasan ve
Hüseyin efendilerimizin saçlarını siyaha boyadıkları sahih olarak
bilinmektedir. Bunu ibn Cerir (Tehzibu'l-Asar'da) Ayrıca, Osman b. Affan,
Abdullah b. Cafer, Sa'd b\ Ebi Vakkas, Ukbe b. Amir, Muğire b. Şube, Cerir b.
Abdillah, Amr b. As'tan da; tabiin'den Amr b. Osman, Ali b. Abdillah b. Abbas,
Ebu Seleme b. Abdirrahman, Abdurrahman b. Esved, Musa b. Talha, Zühri, Eyyub,
İsmail b. Ma'dikerib'den de saçlarını siyaha boyadıklarım nakletmiştir.
İbnü'l-Cevzi de, Muharib
b. Disar, Yezid, ibn Cüreyc, Ebu Yusuf, Ebu İshak, İbn Ebi Leyla, Ziyad b.
Alaka, Gaylan b. Cami, NafT b. Cübeyr, Amr b. el-Makdemi, Kasım b. Sellam'dan
aynı görüşü nakletmiştir.
78- Kerm V. Vinifera,
Üzüm Çubuğu, Asma:
Kerm, üzüm ağacıdır.
Üzüm ağacına "kerm" denmesi mekruhtur. Çünkü Müslim'in Sahih'inde Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden biriniz üzüme 'kerm'
demesin. 'Kerm' ancak müslüman adamdır.", başka bir rivayette de:
"Kerm, ancak müslüman adamdır.", başka bir rivayette de; "Kerm,
ancak müslümanın kaibidir." bir başka rivayette de: "Kerm demeyiniz;
'meb' (üzüm) ve 'hable' (üzüm çubuğu, asma) deyiniz. " buyurmuştur.
Bunun iki manası vardır:
Birincisi: Araplar üzüm
çubuğuna menfaat ve hayrının çokluğundan dolayı "kerm" derlerdi. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bütün kötülüklerin anası olan ve
üzümden elde edilen içkiye karşı bir davetiye çıkarabileceği düşüncesiyle üzüm
için bu ismin kullanılmasını iyi görmedi ve şarabın aslı olan bu ağacın,
isimlerin en güzeli ve hayırlısı ile isimlendirilmesini mekruh buldu.
İkincisi: Bu söz
"Pehlivan, güreşte yenen kimse değildir." "Zavallı; kapı kapı
dolaşan kimse değildir." sözlerinin üslubunda söylenmiştir. Yani: Siz,
üzüm ağacını fazla menfaatinden dolayı "kerm" diye
isimlendiriyorsunuz. Oysa ki mü'minin kalbi veya müslüman adam, bu isme ondan
daha layıktır. Çünkü mümin, mahza hayırdır menfaattir demek olur. Dolayısıyla
bu ifadede mü'minin kalbinde bulunan cömertlik, iman, nur, hidayet, takva ile
onu bu isme üzüm çubuğundan daha layık ve müstahak kılan diğer vasıflar gibi
hayırlara işaret bulunmaktadır.
Üzüm çubuğu, soğuk ve
kuru bir özellik arzeder. Yaprakları, sıkılmış üzüm artıkları ve sürgünü,
birinci derecenin son haddinde, soğutucu özellik arzeder. Ezilip sargı
yapıldığında baş ağrısını teskin eder, sıcak özellikli şişliklere ve mide
yanmasına iyi gelir. Sürgünlerinin usaresi içildiğinde kusmayı teskin eder,
karnı tutar. Yaş özü çiğnendiği ve yapraklarının özsuyu alındığı zaman bağırsak
yaralarına, kanamaya, kan kusmaya, mide ağrısına iyi gelir. Gövde kesildiğinde
sızan zamk gibi su, içildiği zaman taşları düşürür. Sürüldüğü zaman temreği ve
yaralı uyuzu vb. ni iyileştirir. Kullanılmadan önce sürülecek yerin su ve
natronla (sodyum karbonat) yıkanması iyi olur. Zeytinyağı ile sürüleceği zaman
saç tıraş edilir. Dallarının külü sirke, gül yağı ve sedef otu ile birlikte
sargı yapıldığında, dalağa arız olan şişliğe iyi gelir. Üzüm çiçeğinin yağı,
gül yağı gibi tutucu özellik arzeder. Faydaları pek çoktur, hurmanın
faydalarına yakındır.
79- Kerfes A.
Graveolens, Kereviz:
Hz. Peygamber'e (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) isnadı sahih olmayan bir hadiste: "Kim ve üzerine
uyursa, ağızı güzel kokarak uyur, diş ağrılarından emin olarak uyur."
şeklinde kerevizden söz edilmektedir. Bu hadis Hz. Peygamber'e (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) nisbet edilerek uydurulmuştur. Ancak bostan kerevizi, ağız
kokusunu gerçekten güzelleştirir. Kökü boyuna asıldığında, diş ağrılarına iyiye
gelir.
Sıcak ve kuru
özelliklidir. Rutubetlidir; karaciğer ve dalak tıkanıklıklarını açar. Yaş
yaprağı mide ve soğuk özellikli karaciğere fayda verir, sidiği ve aybaşı kanını
söktürür. Taşları parçalar. Tohumu daha güçlüdür, şehveti tahrik eder, ağız
kokusuna fayda verir de denilmiştir. Razi, akrep sokmasından korkulduğunda
yenilmemelidir, demiştir.
80- Kürras, A. Roseum,
Pırasa:
Yine hakkında mevzu bir
hadis vardır ve şöyle denilmektedir: "Kim pırasa yer ve sonra uyursa basur
yelinden emin olarak uyur. Kokusu kötü olduğu için sabaha kadar, melek ondan
uzak durur."
iki türlüdür: Nabat
pırasası, Şam pırasası. Nabat pırasası sofraya konulanıdır. Şam pırasası ise
başlı olandır. Sıcak ve kuru özelliklidir, baş ağrıtır. Pişirilip yenilirse
veya suyu içilirse soğuk özellikli basurlara iyi gelir. Tohumu ezilir ve
katranla yoğrulur ve çürümüş diş buharına tutulursa, diş kurtlarını dağıtır ve
çıkarır, dişe arız olan ağrıyı teskin eder. Tohumu makata tütsü olarak
verilirse, basurlar hafifler. Bütün bunlar Nabat pırasasının özellikleridir.
Bunun yanında pırasa
dişlere ve diş etlerine zararlıdır, başı ağrıtır, kötü düşler görmeye sebep
olur, gözü karartır, ağzı kötü kokutur. Sdik ve aybaşı kanını söktürür, şehveti
tahrik eder. Hazmı yavaşlatır.
81- Lahm, Et:
Yüce Allah şöyle
buyurur: "Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.
"[Tur, 22], "Ve canlarının isteyecekleri kuş eti ile etraflarında
dolaşırlar."[Vakıa, 21]
Sünen-i ibn Mace'aeki
Ebu'd-Derda hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurur: "Dünya ehlinin de, cennet ehlinin de yiyeceklerinin efendisi
ettir." Merfu olarak rivayet edilen Büreyde hadisinde de: "Dünyada ve
ahirette en üstün katık ettir." buyurulmuştur.
Sahih-i Buhari'de:
"Hz. Aişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirid'in diğer yemeklere
üstünlüğü gibidir." buyurmuşlardır. Tirid et ile ekmektir. Şair şöyle der:
"Ekmeğine eti katık
ettin mi, Allah'ın ahdi için işte yedin tindi. Zühri şöyle der: "Et yemek,
yetmiş kuvveyi arttırır." Muhammed b. Vasi ise: "Et, görmeyi
arttırır." demiştir. AH b. Ebi Talib (r.a.): "Et yeyiniz. Çünkü o, rengi
düzene koyar, karnı inceltir, ahlakı güzelleştirir." demiştir. Nafi' şöyle
der: "İbn Ömer, Ramazan geldiğinde etsiz durmazdı, yola çıktığında etsiz
kalmazdı." Nakledildiğine göre Hz. Ali: "Kırk gece et yemeyenin
ahlakı kötüleşir." demiştir.
Ebu Davud'un merfu
olarak rivayet ettiği: "Eti bıçakla kesmeyiniz. Çünkü o acem işidir. Onu
kemirerek yeyiniz. Çünkü öylesi daha leziz ve afiyetti olur. şeklindeki Hz.
Aişe hadisine gelince; İmam Ahmed, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bıçakla et kestiğini belirten sahih iki hadisle onu reddetmiştir. Hadis
daha önce geçmişti.
Etin çeşitli cinsleri
vardır. Her biri aslı ve tabiatına göre farklılık arz eder. Her bir cinsin
hükmünü, tabiatını, menfaat ve zararlarını anlatacağız:
1- Koyun eti: İkinci
derecede sıcak, birinci derecede rutubetli özellik arzeder. İyisi bir yaşındaki
koyunun etidir. İyi hazmedebilenler için güzel ve güçlü kan üretir. Soğuk ve
mutedil mizaç sahiplerine, soğuk yer ve mevsimlerde tam riyazat sahiplerine
uygun bir gıdadır. Kara safra mizaçlı kimseler için faydalıdır. Zihni ve
hafızayı güçlendirir. Yaşlı ve zayıf koyunun eti kötüdür. Dişi koyun eti de
Öyledir. En iyisi, koç etinin siyah kısmıdır. Çünkt o daha hafif, daha lezzetli
ve faydalıdır. Burulmuş olanı daha faydalı ve kalitelidir. Semiz hayvandan
alman kırmızı et daha hafiftir ve gıda bakımından da daha iyidir. Oğlak eti
daha az gıdalıdır ve midede üste çıkar.
Etin en üstünü kemiğe
yapışık olan kısmıdır. Sağ taraf sol taraftan daha hafif ve kalitelidir. Ön
tarafların eti arka tarafın etinden daha üstündür. Hz. Peygamber'in (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) koyunun en çok sevdiği yeri ön tarafı idi. Baş hariç üste
gelen tarafların eti, alta gelen yerlerin etlerinden daha hafif ve kalitelidir.
Ferezdak, kendisine et alması için bir adama para vermiş ve: "Ön
tarafından al, baş ve karından sakın; çünkü dert bu ikisindedir."
demiştir. Boyun eti güzel ve lezzetlidir, hazmı çabuk ve hafiftir. Ön bacak eti
en hafif, en lezzetli, en yumuşak ve eza vermeden uzak, hazmı en çabuk olan
kısmıdır. Bunun Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hoşuna gittiği
Sahihayn'da rivayet edilmiştir. Sırt eti çok gıdalıdır güzel kan yapar.
*Sünen-i İbn Mace'de merfu olarak: "En güze! et sırt etidir.*"'
buyrulmuştur.
2- Keçi eti: Az
hararetli ve kuru özelliklidir. Ondan meydana gelen karışım güzel değildir,
hazmı da iyi değildir. İyi bir gıda da sayılmaz. Teke eti mutlak anlamda
kötüdür. Aşırı kurudur, hazmı çok zordur. Kara safralı karışımlar doğurur.
Cahiz şöyle der:
"Üstün doktorlardan birisi bana: Ey Ebu Osman! Sakın keçi eti yeme; çünkü
o balgamı doğurur, kara safrayı tahrik eder, unutkanlığa sebep olur, kam bozar.
Vallahi o çocukları sakat eder, dedi."
Bazı doktorlar şöyle
demişlerdir: Keçi etinden kötü olanı yaşlı keçi etidir, özellikle de yaşlı
kimseler için, hiç de iyi değildir. Onu itiyad eden için, ondan bir kötülük
yoktur. Galinos, bir yıllık keçi etini mutedil gıdalardan ve iyi sindirim için
dengeleyici özellikli kabul etmiştir. Dişisi erkeğinden daha faydalıdır.
Nesai'de keçi hakkında
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Keçiye iyi
davranınız ve ona eza verecek şeyleri gideriniz. Çünkü o cennet
hayvanlarındandır." Bu hadisin sübutu hakkında istifhamlar vardır.
Doktorların keçi etini mahkum etmeleri cüz'i bir hükümdür, külli (genel) bir
hüküm değildir. O zayıf midelere, ona alışkın olmayan, latif, yumuşak gıdalara
alışık olan zayıf mizaçlılara has bir hükümdür. Bunlar ise şehirlerde refah
içerisinde yaşayan az sayıda kimselerdir.
3- Oğlak eti: Oğlağın
özellikle de süt emdiği sürece ve henüz çok körpe olmadığı zaman itidale yakın
bir eti vardır. Süt emdiği için hazmı çok" süratlidir, tabiatı yumuşatır.
Hemen çoğu kez ve çoğu insanlara uygun bir yiyecektir. Deve etinden daha
latiftir. Ondan oluşan kan mutedildir.
4- Sığır eti: Soğuk ve
kuru özelliklidir, hazmı zordur, mideden yavaş intikal eder, kara safralı bir
kan oluşturur. Sadece aşırı yorgun ve çok çalışan kimselere uygundur. Devamlı
yenmesi kara safralı hastalıklar doğurur. Cildde alacaklıklar, uyuz, temreği, cüzzam,
fil derdi (bacak şişliği), kanser, kuruntu, iki gün aşırı tutan humma ve pek
çok şişlikler bunlardandır. Bu alışkın olmayan ya da zararını biber, sarmısak,
tarçın, zencefil vb. gibi şeylerle gidermeyen kimseler için sözkonusudur.
Erkeği dişisinden soğukluk bakımından daha azdır. Dişisi de kurulukça daha
azdır. Buzağı eti, özellikle de semiz olması durumunda gıdalar içerisinde en
uygun, en güzel ve lezzetlisidir. O sıcak ve rutubetli özellik arzeder.
Hazmedildiğinde güçlü bir gıda verir.
5- At eti: Sahih'de
Esma'dan (r.a.) sabit olduğuna göre o şöyle demiştir: "Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) devrinde bir at boğazladık ve onu yedik."
Yine Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabit olduğuna göre, at
eti konusunda izin vermiş, eşek eti yemeyi yasaklamıştır. Hadisi Buhari ve
Müslim tahric etmişlerdir.
Mikdam b. Ma'dikerib'in
(r.a.) Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu yasakladığına dair
hadisi sabit değildir. Ebu Davud ve4iğer hadis alimleri böyle söylemişlerdir.
kur'an'da katırla, atın
yan yana zikredilmesi, at etinin onun eti hükmünde olduğuna herhangi bir
şekilde delalet etmez. Aynı şekilde ganimet taksiminde katırın hükmünün, atın
hükmü gibi olduğuna da delalet etmez. Yüce Allah, bazan birbirlerine eş olan
şeyleri yanyana zikrederken, bazan da farklı ve birbirlerine zıt olan şeyleri
yan yana zikretmektedir. Aynı ayetteki "Onlara binmeniz için."[Nahl,
8] ifadesinde, onun yenilmesine engel olacak bir unsur yoktur. Aynı şekilde
onda, binme dışında diğer istifade yollarının men edilmesine dair bir engel
yoktur. Bu ifade sadece binme menfaatinin öneminden dolayı zikredilmiştir.
Helalliği konusundaki iki hadis de sahihtir ve muarızları yoktur.
At eti sıcak kuru, kaba,
kara safralı ve zararlı bir özellik arzeder. Nazik bedenlere uygun değildir.
6- Deve eti: Rafıziler
ile ehl-i sünnet arasım ayıran hususlardan birisidir. Nitekim bu yahudiler ile
müslümanlar arasındaki farklardan da birisini teşkil eder. Yahudilerle
Rafıziler deve etini kötülerler ve yemezler. İslam'da onun helal olduğu zorunlu
bilgiler arasındadır. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı,
onu hem seferde hem de sefer haricinde devamlı olarak yemişlerdir.
Deve yavrusunun eti
etler içerisinde en lezzetli, temiz ve gıda bakımından güçlü olanlardandır.
Alışkın olanlar için o, koyun eti mesabesindedir ve asla zarar vermez, derde
sebep olmaz. Bazı tabipler onu sadece, alışkın olmayan şehirli zenginler için
kötülenişlerdir. Çünkü onda hararet ve kuruluk vardır, kara safra oluşturur,
hazmedilmesi zordur, hoşa gitmeyen bir kuvveti vardır. Bu yüzdendir ki Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki sahih hadiste -ki muarızları
yoktur- deve eti yiyenin abdest almasını emir buyurmuştur. Bu hadislerin,
"elin yıkanması" şeklinde te'vili doğru değildir. Çünkü Hz.
Peygamber'in kelamında (...) kelimesinden kasdettiği mana bellidir; el yıkama
manası bunun dışındadır. İkinci olarak da Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) koyun eti ile deve etini ayırarak, koyun eti yiyeni abdest alıp almamak
arasında muhayyer bırakmış, deve etini yiyene ise abdest almalarını lazımı
olarak emretmiştir. Eğer "vudu' = abdest'' kelimesi sadece el yıkamaya
hamledilecekse, "Kim edep yerine elini vurursa abdest alsın.''
buyruğundaki abdest de ona hamledilecektir.
Sonra onu yiyen, mesela
ağzına koymak suretiyle elini vurmadan yiyebilir, eğer abdestten maksat el
yıkamaksa, o zaman bu emir abes olur. Şari'in sözünü şer'i örf ve herkesçe
bilinen manası dışına hamletmek uygun olmaz. Bu hükmün "Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki davranışından sonuncusu, ateşte pişen
şeylerden abdest alınmasının terki idi." hadisi ile tearuz halinde olması
da çeşitli açılardan doğru değildir:
1) Bu hadis umumidir,
deve eti yeme neticesinde abdest alınması emri ise özeldir.
2) Hadislerin yönleri
farklıdır. Deve etinden abdest alma emri, "sırf onun deve eti olduğu"
içindir; ister çiğ, ister pişmiş, ister kurutulmuş olsun farketmez. Ateşin
abdest almayı gerektiren bir etkisi yoktur. Ateşte pişen şeyin yenmeşinden
dolayı abdest almayı terketme emri ise, bir şeyin ateşte pişmiş olmasının
abdesti gerektirici olmadığını beyan içindir. Dolayısıyla aralarında ne ilgi
var ki tearuzları sözkonusu olsun? Birisi abdest alma sebebini -ki o onun deve
eti olmasıdır- belirtirken, öbürü ateş dokunan şeyin abdest sebebi olmadığını
belirtmektedir. Aralarında herhangi bir şekilde çelişki yoktur.
3) Bunda şeriatın
sahibinden nakledilen genel bir lafız yoktur. Sadece bir konuda biri diğerinden
önce iki defa tekrarlanan bir olayın bildirilmesi söz konusudur. Nitekim bu,
aynı hadiste belirtilmiştir. Şöyle ki: Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) et takdim etmişler, yemiş. Sonra namaz vakti gelmiş ve abdest almış,
namaz kılmıştır. Sonraları yine et takdim etmişler, yemiş, sonra abdest almadan
namaz kılmıştır. Bu iki işten sonuncusu ateşte pişen şeyden dolayı abdest
almayı terk oluyordu. Hadis böyle gelmiştir. Ravi hadisin istidlal edilen
yerini almak suretiyle ihtisarda bulunmuştur. Bunda ateş temas eden şeyden
abdest alma emrinin neshine delalet edecek ne var? Hatta böyle değil de daha
sonraki tarihli zıt gibi gözüken genel bir lafız olsa bile, o nesh için
elverişli olmaz ve has (özel) olan nassın amm (genel) olan nass üzerine takdimi
gerekir. Bu son derece açıktır.
7- Dabb - Keler eti:
Helalliği ile ilgili hadis geçti. Sıcak ve kuru özelliklidir. Cima şehvetini
güçlendirir.
8- Gazal - Geyik eti; En
iyi avdır. Eti güzeldir. Kuru ve sıcak özelliklidir. Gayet mutedildir, sağlam
mutedil bedenler için faydalıdır da denilmiştir. İyisi geyik yavrusudur.
9- Zaby - Ceylan eti:
Birinci derecede sıcak ve kuru özelliklidir; bedeni kurutur. Rutubetli bedenler
için elverişlidir. İbn Sina Kanun adlı eserinde: "Vahşi hayvanlar
içerisinde en üstün et, biraz kara safralı olmakla birlikte ceylan
etidir." der.
10- Erneb - Tavşan eti:
Sahihayn'da Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Bir tavşana rastladık,
arkasından koştular ve onu yakaladılar. Ebu Talha onun budunu Hz, Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'de bunu kabul buyurdu.
Tavşan eti mutedildir,
hararet ve kuruluğa çalar. En güzel yeri bududur. En iyisi etini kızartarak
yemektir. Karnı tutar, sidiği söktürür, taşları ufalar, kafasını yemek el ve
baş titremesine iyi gelir.
11- Himaru'l-vahş -
Yaban eşeği eti: Sahihayn'da Ebu Katade şöyle anlatır: "Bir umre seferinde
Rasulullah ile beraberdik. Ben bir yaban öşeği avladım. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu yemelerini emretti ve o sırada ihramlı
bulunuyorlardı. Ben ise ihramlı değildim."
ibn Mace'de Cabir'in
(r.a.): "Hayber fethi sırasında at ve yaban eşekleri yedik." rivayeti
bulunmaktadır.
Eti sıcak ve kuru
özelliklidir, çok gıdalıdır. Kara safralı yoğun bir kan oluşturur. Ancak iç
yağı, Öd ağacı, (kust) yağı ile birlikte sırt ağrısına, böbrekleri sarkıtan
yoğun yele karşı faydalıdır. İç yağı sürüldüğünde çiğite iyi gelir. Genellikle
bütün vahşi hayvan etleri, yoğun ve kara safralı kan oluştururlar. İçlerinde en
iyisi geyik etidir. Sonra tavşan eti gelir.
12- Cenin (ana
karnındaki yavru) eti: İçindeki kan boşalmadığı için iyi değildir. Haram da
değildir. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ceninin
tezkiyesi annesinin boğazlanmasıdır." buyurmuştur.
Irak alimleri, diri
olarak yetişilip boğazlanmadıkça ceninin yenilemeyeceğini söylemişler ve hadisi
tevil ederek ondan murat "Onun tezkiyesi annesinin boğazlanması
gibidir." şeklindedir ve bu hadis, ceninin haramlığına bir hüccettir,
demişlerdir. Bu yanlıştır. Çünkü nadisin öncesi vardır: Onlar Hz. Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sormuşlar ve:
Ya Rasulallah! Biz
koyunu kesiyoruz ve karnında cenin (yavru) buluyoruz, yiyebilir miyiz?
demişler, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:
Eğer isterseniz yeyiniz.
Çünkü onun tezkiyesi, annesinin boğazlanmasıdır. buyurmuştur.
Kıyas da ceninin helal
olmasını gerektirir. Çünkü o, ana karnında olduğu sürece, annenin bir parçası
olmaktadır. Annenin boğazlanması ise bütün uzuvların tezkiyesi demektir. Şeriat
sahibinin; "Onun tezkiyesi, annesinin boğazlanmasıdır." ifadesi ile
işaret etmek istediği şey de budur. Onun boğazlanması nasıl diğer organlarının
tezkiyesi demek ise ceninin de tezkiyesidir. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenin etinin yenileceğine dair açık sünneti
bulunmasaydı bu kez sahih kıyas yine onun helal olmasını gerektirecekti.
13- Kurutulmuş et:
Sünen'de Sevban (r.a.) anlatır: Bir sefer sırasında Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) için bir koyun kesmiştim. Bana: "Onun etini kurut!"
buyurdular. Ondan Medine'ye gelinceye kadar, peygamberimize yedire geldim.
Kurutulmuş et,
pastırmadan daha faydalıdır, bedeni güçlendirir, kaşıntı doğurur. Zararı, soğuk
ve rutubetli baharatla bertaraf edilir. Sıcak mizaçlılar için elverişlidir.
Pastırma, sıcak kuru ve
kurutucudur. İyisi, semiz ve rutubetli olanıdır. Bağırsak ağrılarına (kulunç)
neden olur. Zararı süt ve yağ ile pişirilmek suretiyle giderilir. Sıcak ve
rutubetli mizaçlı kimselere elverişlidir.
82- Kuş Etleri:
Allah Teala,
cennetliklerden bahsederken: "Canlarının çektiği kuş eti ile (etraflarında
dolanırlar)", buyuruyor.[Vakıa, 21]
Bezzar'ın Müsned'inde
merfu olarak şöyle buyrulur: "Şüphesiz ki sen cennette bir kuşa bakar ve
onu arzu edersin. Derhal o, kızartılmış olarak önüne düşer.
Kuşlardan bazıları
helal, bazıları da haramdır: Haram olanlar; çakır doğan, doğan ve şahin gibi
pençeli olanlar, kerkenez, kartal, leylek, saksağan, alaca karga, kara karga
gibi leş yiyenler; hüdhüd (ibibik) ve göçken (surad) gibi öldürülmesi yasak
olanlar; çaylak (hıdee) ve karga gibi öldürülmesi emredilen kuşlardır.
Helal olanların ise
çeşitli sınıfları vardır:
1- Tavuk: Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavuk yediği Sahihayrfda.
belirtilmiştir.
Tavuk, sıcak ve birinci
derecede rutubetli özellik arzeder. Mideye hafiftir. Hazmı çabuktur, iyi bir
karışım olur, beyni ve meniyi arttırır, sesi tasfiye eder, rengi güzelleştirir,
aklı güçlendirir, güzel bir kan oluşturur. Rutubete meyillidir. Denildiğine
göre devamlı yenmesi "nıkris" denilen ayak zahmetine sebep olurmuş.
Ancak bu sabit değildir.
2- Horoz eti: Daha sıcak
ve daha az rutubetli özellik arzeder. Eskisi ilaçtır ve usfur (veya asfar)
tohumu (kurtum) ve durak otu işibs) ile pişirildiği zaman kulunca (bağırsak
ağrısına), astıma, yoğun yellere iyi gelir. İyi bir gıdadır, hazmedilmesi
çabuktur. Piliçler İse, hazmı çok süratlidir, tabiatı yumuşatır, ondan oluşan
kan gerçekten güzel (ince) bir kandır.
3- Tiraç kuşu eti:
İkinci derecede sıcak ve kuru özellik arzeder; hafif ve hoştur. Hazmı çok
çabuktur. Mutedil bir kan oluşturur. Çok yemek gözü keskinleştirir.
4- Keklik eti: Güzel kan
oluşturur. Hazmı çabuktur.
5- Kaz eti: Sıcak ve
kurudur. Alışkanlık edinildiğinde kötü bir gıdadır, artığı fazla değildir.
6- Ördek eti: Sıcak ve
rutubetlidir, artığı fazladır, hazmı zordur, mideye uygun değildir.
7- Toy kuşu eti:
Sünen'de Bürcyhi b. Ömer b. Sefine hadisinde, ravi dede (Sefine) sahabi, Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber toy kuşu eti yediğini
söylemiştir.
Toy kuşu eti, sıcak ve
kuru, hazmı zor bir özellik arzeder. Çalışıp yorulanlar için faydalıdır.
8- Turns eti: Kuru ve
hafiftir. Sıcak mı soğuk mu olduğu ihtilaflıdır Sevdavi (kara) bir kan
oluşturur. Çalışıp yorulan kimselere uygundur. Boğazlandıktan sonra bırakılmalı
ve bir gün veya iki gün sonra yenilmelidir.
9- Serçe ve turkay (ya
da çekük) kuşu eti Nesai, Sonen'inde rivayet etmiştir: Abdullah b. Ömer (r.a.)
Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Eğer bir insan serçe ya da daha küçük bir kuşu hakkını vermeden
öldürürse, mutlaka Yüce Allah o kimseden onu sorar." Sordular: "Ya
Rasulallah! Onun hakkı nedir?" Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Onu boğazlaman ve yemendir, başını koparıp atmamandır."
buyurdu.
Yine onuri Sünen'inde,
Amr b. Şerid'in, babasından rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim boş yere bir ser£e
öldürürse, o serçe: 'Ya Rabbi! Beni falanca boş yere öldürdü, bir fayda için
öldürmedi.'' diye Allah'a tazarru ve niyazda bulunur."
Serçe eti, sıcak ve
kurudur, tabiatı tutar, şehveti arttırır, çorbası tabiatı yumuşatır, mafsallara
fayda verir. Beyni zencefil ve soğanla yendiği zaman cima arzusuna heyecan
katar. Midede iyi bir karışım oluşturmaz.
10- Güvercin eti: Sıcak
ve rutubetlidir, iç organları daha az rutubetlidir. Civcivleri daha rutubetli
özellik arzeder. Yeni uçabilenlerinin eti daha hafiftir, gıdası da iyidir.
Erkek güvercin eti gevşeme, uyuşma, sekte ve titremelere karşı şifadır.
Nefeslerini koklamak da aynı şekildedir. Civcivlerini yemek siyatiğe karşı
yardımcı olur. Böbreklere iyi gelir. Kanı arttırır. Hakkında asılsız hadisler
uydurulmuştur. Güya bir adam Hz. Peygamber'e yalnızlıktan şikayet edince:
"Kendine güvercinden bir eş edin." buyurmuş. Bundan sıhhatçe daha
iyisi şudur: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir adamı bir
güvercini izlerken görmüş ve: "Bir şeytan bir şeytanı takip ediyor."
buyurmuştur.
Hz. Osman (r.a.),
hutbesinde, köpeklerin öldürülmesini ve güvercinlerin boğazlanmasını emrederdi.
11- Bağırtlak kuşu eti:
Kuru özelliklidir. Kara safra meydana getirir, tabiatı sıkar. En kötü
gıdalardandır. Ancak istiska'ya (vücudun bir tarafında su toplanması) karşı
fayda verir.
12- Bıldırcın eti: Sıcak
ve kuru özelliklidir. Mafsallara iyi gelir. Sııcak özellikli karaciğere
zararlıdır. Zararı sirke ve kişnic tohumu (küsfüre) ile giderilir.
Kokuşmuş ve pis yerlerde
olan kuşların etlerinden sakınmak gerekir. Bütün kuş etleri, hayvan etlerinden
daha çabuk hazmedilirler. Daha çabuk hazmolunan ve daha az gıdalı olan yerleri
ise boyun ve kanat kısımlarıdır. Beyinleri (dimağ) hayvan beyinlerinden daha
iyidir.
13- Çekirge :
Sahihayn'da rivayet edilir: Abdullah b. Ebi Evfa (r.a.): "H.. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile çekirge yiyerek yedi gaza (sefer)
yaptık." demiştir.
Müsned'de ise Allah
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Bize iki meyte
(ölü), iki kan helal kılındı: Balık ve çekirge; karaciğer ve dalak." Bu
hadis hem merfu, hem de İbn Ömer'e (r.a.) mevkuf olarak rivayet edilir.
Çekirge, sıcak ve kuru
özelliklidir, az gıdalıdır. Devamlı yenilmesi zayıflatır. Buharına durulduğu
zaman sidik damlaması ve işeme zorluğuna -özellikle de kadınlar için- iyi
gelir. Basurlar için buharına durulur. Semizleri akrep sokmasına karşı
kızartılır ve yenilir. Saralılar için zararlıdır. Midede karışımı kötüdür.
Sebepsiz ölmüş olanların mübahlığı konusunda iki görüş vardır: Çoğu ulemaya
göre helaldir. İmam Malik haram saymıştır. Baskı, yangın vb. gibi bir sebeple
ölmesi durumunda helal olduğunda herhangi bir ihtilaf yoktur.
Devamlı et yememek uygun
olur. Çünkü demevi ve şişmanlıklarla ilgili hastalıklara, akut hummalara sebep
olabilir. Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Etten sakınınız. Çünkü o,
şarabın alışkanlık doğurduğu gibi alışkanlık doğurur. Bu haberi Malik,
Muvatta'da Hz. Ömer'den rivayet etmiştir. Hipokrat ise: "İçinizi
hayvanların makberi kılmayınız." dermiş.
83- Leben - Süt:
Allah Teala şöyle
buyurur: "Hayvanlarda da size ibretler vardır. Bağırsaklarındakiler ile
kan arasından, içenlere halis ve içimi kolay süt içiririz."[Nahl, 66];
Cennetten bahsederken: "Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt
ırmakları... vardır."[Muhammed, 15] buyurmuştur.
Sünen'de merfu olarak
şöyle buyrulur: "Kime Allah bir yemek yedirirse o: 'Allah'ım bunu bizim
için bereketli kıl, bizi ondan daha hayırlısı ile rızıklandır, desin. Kime de
süt içirirse o: 'Allah'ım! bunu bize bereketli kıl, ve ondan bize daha ver'
desin. Çünkü ben yiyecek ve içecekler içerisinde sütten başka yeterli olanı
bilmiyorum."
Süt, her ne kadar
görünüşte basit gözüküyorsa da ashnda yaratılışında üç cevherden tabii olarak
terkip edilmiş mürekkep bir içecektir: Peynir cevheri, tereyağı cevheri ve su
cevherinden meydana gelmiştir. Peynir cevheri, soğuk ve rutubetlidir, bedene
gıda verir. Tereyağı cevheri, mutedil hararet ve rutubet arzeder, sağlam yapılı
insan bedenine uygundur, menfaatleri çoktur. Su cevheri, hararetli ve
rutubetlidir, tabiatı bırakır, bedene rutubet verir. Genel olarak süt,
mutedilden daha soğuk, daha rutubetlidir.
"Sağıldığı sırada
kuvveti, hararet ve rutubettir." de denilmiştir. "Hararet ve
soğuklukta mutedildir." diyenler de olmuştur.
Sütün en kaliteli zamanı
sağıldığı zamandır. Sonra giderek değeri azalır. Sağıldığı sırada daha az
soğuk, daha çok rutubetli özellik arzeder. Ekşidiği zaman bunun aksi olur.
Doğumdan kırk gün sonraki süt tercih edilir. En kalitelisi son derece beyaz,
kokusu güzel, tadı lezzetli, hafif tatlımsı, orta derecede yağlı olan, ne çok
ince ne çok koyu olmayan, genç ve sağlıklı, orta etli, otlak ve sulağı iyi olan
bir hayvandan sağılan süttür.
Süt güzel bir kan
oluşturur, kuru özellikli bedeni rutubetlendirir, güzel bir gıda verir,
kuruntu, keder ve sevdalı hastalıklara iyi gelir. Bal ile içildiği zaman,
dahili yaraları kokuşmuş unsurlardan arındırır. Şekerle birlikte içildiği
zaman, rengi gerçekten güzelleştirir. Süt cimanın zararını telafi eder, göğüs
ve akciğere iyi gelir, veremli kimseler için çok elverişlidir. Baş, mide,
karaciğer ve dalağa iyi gelmez. Fazla süt içmek dişlere ve diş etlerine
zararlıdır. Bu yüzden sütten sonra ağız su ile gargara yapılmalıdır.
Sahihayn'da belirtildiği üzere: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süt
içmiş, sonra su istemiş ve ağzını gargara ederek: "Onun yağı vardır."
buyurmuştur.
Hummalı kimselere, başı
ağrıyanlara iyi gelmez. Beyine ve zayıf başa eza verir, devamlı süt içmek göz
kararması ve perdelenmesine, mafsal ağrılarına, karaciğer tıkanıklıklarına,
mide ve karında şişliklere neden olabilir. Bal ve zencefil vb. ile zararı izale
edilir. Bütün bunlar süte alışkın olmayan kimseler içindir.
a) Koyun sütü: Sütler
içerisinde en koyu ve rutubetli olanıdır. Keçi ve inek sütünde bulunmayan
ölçüde yağlı ve kötü bir kokusu vardır. Balgamlı artıklar doğurur. Devamlı
alındığı zaman cildde beyazlık meydana getirir. Bu tür etkisinin az olması için
içine su katılması uygun olur. Susuzluğu teskini çok süratlidir, soğukluk
vermesi de bir hayli çoktur.
b) Keçi sütü: İnce ve
mutedildir, karnı bırakır, kuru bedeni rutubetlendirir, boğaz ağrılarına, kuru
öksürüğe ve kan tükürmeye karşı iyi gelir.
Mutlak anlamda süt,
insan bedeni için en faydalı içecektir. Çünkü hem gıda verir, hem kan yapar;
insan çocukluk döneminde ona alışkındır, asli fitrata uygundur. Sahihayn'da
miraç olayında anlatıldığına göre Hz. Peygam ber'e (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) isra gecesinde bir kadeh şarapla, bir kase süt sunulmuş. O her ikisine
de bakmış ve süt kasesini almıştı. Bunun üzerine Cebrail (a.s.): "Seni fıtrata
uygun olana hidayet eden Allah'a hamdolsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin
taşkınlık yapar, azardı." demiştir.
Ekşi süt iyi değildir,
ham bir karışım oluşturur. Sıcak özellikli mideler onu hazmeder ve ondan
faydalanabilir.
c) İnek sütü: Bedene
gıda verir ve onu geliştirir, itidalli biçimde karnı tutar. İncelik ve
koyulukta, yağ oranında keçi ile koyun sütü arasında en uygun ve en üstün
sütlerden birisidir. Sünen* de merfu olarak rivayet edilen İbn Mes'ud (r.a.)
hadisinde: "İnek sütüne devam ediniz. Çünkü o her bir ottan otlar."
buyrulmuştur.
d) Deve sütü: Faslın
başında sözü geçti. Orada faydalarından bahsedildi. Tekrara gerek duymuyoruz.
84- Lüban Boswellia
Carterii, Akgünlük:
"Kündür" de tabir
edilir. Hakkında Hz. Peygamberden (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Evlerinizi lüban ve satir otu ile buharlandırınız." şeklinde bir
hadis nakledilmişse de, O'ndan böyle bir hadis sahih değildir. Ancak Hz.
Ali'nin, kendisine unutkanlıktan şikayetçi olan birisine: "Lüban
(akgünlük) kullanmalısın; çünkü o kalbi cesaretlendirir, unutkanlığı
giderir." dediği rivayet edilmektedir. Zikredildiğine göre İbn Abbas
(r.a.): "Aç karnına şekerle birlikte içilmesi işemek ve unutkanlık için
iyidir." demiştir. Yine Enes (r.a.) kendisine unutkanlıktan şikayetçi olan
bir adama: "Lüban'a (kündür) devam et. Akşamdan ısla, sabaha girdiğinde,
aç karnına ondan iç. Çünkü o unutkanlığa karşı çok iyidir." demiştir.
Bunun açık ve tabii bir
sebebi vardır. Şöyle ki; unutkanlık dimağa galebe çalan soğuk ve rutubetli
mizacın kötülüğünden olduğu zaman, beyin hafıza gücünü gereği gibi çalıştıramaz
ve ezberleyemez. Bu durumda lüban (akgünlük) ona fayda verdir. Ama unutma,
arızi olan bir şeyin galebesinden kaynaklanıyorsa, rutubet verici özellikli
şeylerle onun derhal izalesi mümkündür.
Aralarında şu fark
vardır: Kuru özellikli olanın arkasından uykusuzluk ve şimdiki olanların değil
de geçmişte olan şeylerin hıfzı gelir. Rutubetli özellikli olanın durumu ise
tersinedir.
Unutkanlığı bazı özellikli
şeyler doğurur: Ense çukurundan hacamat olmak, devamlı yaş küzbüre (kişnic) ve
ekşi elma yemek, aşırı düşünce ve gam, durgun suya bakmak ve içine işemek,
asılmış kimseye bakmak, mezar kitabelerini çokça okumak, yanyana giden iki deve
arasında yürümek, havuzlara bit atmak, fare artığını yemek bunlardandır.
Bunların çoğu tecrübe ile bilinmektedir.
Lüban (akgünlük), ikinci
derecede ısıtıcı, birinci derecede kurutucudur, birazcık tutucu özelliği
vardır. Faydaları çok, zararları ise azdır. Faydalarından bir kısmı şunlardır:
Kan fışkırmasına, kan gitmesine, mide ağrısına, karın gitmesine fayda verir.
Yemeği hazmettirir, yelleri çıkarır. Göz yaralarını temizler, sair yaralarda et
bitirir. Zayıf mideleri güçlendirir ve onları ısıtır. Balgamı kurutur, göğüs
rutubetlerini emer, göz kararmasını giderir. İnatçı yaraların yayılmasını
önler. Yalnız başına veya İran sabiri ile çiğnendiği zaman balgamı çeker. Dil
tutulmasına karşı iyi gelir. Zihni açar ve arındırır. Su ile
buğulandırıldığında vebaya karşı iyi gelir ve havanın kokusunu güzelleştirir.
85- Ma, Su:
Su hayatın maddesi,
içeceklerin efendisidir. Kainatı oluşturan unsurlardan biri hatta asli
unsurudur. Çünkü gökler suyun buharından, yeryüzü köpüğünden yaratılmış, Allah
her canlıyı ondan halketmiştir.
O gıda verir mi, yoksa
sadece gıdaya etki mi eder konusunda iki görüş vardır. Daha önce hangisinin
daha üstün olduğunu ve delillerini zikretmiştik.
Su soğuk ve rutubetli
özellik arzeder, harareti önler, bedeni ve rutubetini muhafaza eder,
çözümlenenlerin yerini doldurur, gıdaları inceltir ve onları damarlara
gönderir.
Suyun kaliteli olması
için şu on şart aranır:
1. Rengi son derece saf
olmalıdır.
2. Asla kokusu
olmamalıdır.
3. Tadı Nil ve Fırat
sulan gibi güzel ve hoş olmalıdır.
4. Ağırlığı hafif ve İnce
kıvamlı olmalıdır.
5. Kaynak ve aktığı
yollar temiz ve güzel olmalıdır.
6. Kaynağı uzakta
olmalıdır.
7. Güneş ve rüzgara açık
olmalıdır. Yer altında gizli olmamalıdır.
8. Hareketli ve hızlı
akışlı olmalıdır.
9. Suyu bol olmalı, karışan
yabancı maddeleri dışarı alabilmelidir.
10. Döküldüğü yer de
suyun kalitesini bildirir. İyi su ya kuzeyden çıkarak güneye doğru bir yol
almalı, yahut da batıdan doğuya doğru bir mecra izlemelidir.
Bu on vasıf üzerinde
düşünecek olursanız, bunların sadece şu dört nehirde tam olarak bulunduğunu
göreceksiniz: Seyhan, Ceyhan, Nil ve Fırat.
Sahihayn'aa Ebu Hureyre
hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seyhan, Ceyhan,
Nil ve Fırat; hepsi de cennet ırmaklarındandır." buyurmuştur.
Suyun hafifliği, şu üç
şey ile anlaşılır: 1) Çabuk soğur, çabuk ısınır. Hipokrat: "Çabuk ısınıp
çabuk soğuyan su en hafif sudur." demiştir. 2) Tartı ile anlaşılır. 3)
Aynı ağırlıkta iki pamuk aynı miktardaki farklı iki su ile ıslatılır ve iyice
kurutulur, sonra tartılır. Hangisi daha hafif ise onu ıslatan su, diğerinden
daha hafiftir.
Su, asli konumunda her
ne kadar soğuk ve rutubetli ise de, arızi sebeplerle bu özelliği değişiklik
gösterebilir. Şöyle ki; diğer yönlere kapalı olup sadece kuzey rüzgarına açık olan
su soğuk olmakla birlikte, içinde biraz da kuzey rüzgarından almış olduğu
kuruluk özelliği gösterir. Diğer yönler için de avnı durum söz konusudur.
Madenler arasından
kaynayan su, o madenin özelliğini gösterir ve bedene o madenin etkisi gibi etki
yapar. Tatlı su, hem hasta hem de sağlıklı kimselere faydalıdır. Soğuk olanı
daha faydalı ve tatlıdır. Aç karnına içilmesi uygun değildir. Hemen cimadan
sonral, uyanır uyanmaz, hamamdan çıktıktan sonra, meyve akabinde içilmemelidir.
Daha önce geçmişti. Yemek üzerine içmede, eğer bir zaruret varsa, bir sakınca
yoktur. Hatta içmelidir, fakat az ve emerek içmelidir. Böyle yaparsa asla zarar
vermez. Aksine mideyi güçlendirir, şehveti uyandırır, susuzluğu giderir.
Ilık su, şişkinlik yapar
ve az önceki zikrettiklerimizin aksi tesirde bulunur. Üstünden bir gece geçen
su, tazesinden daha iyidir. Daha önce geçti. Soğuk su, içende dışarıdaki
faydasından daha çok fayda verir. Sıcak su ise, bunun aksinedir. Soğuk su kan
kokuşmalarına, buharların başa doğru yükselmesine karşı fayda verir,
kokuşmaları önler; sıcak özellik gösteren mizaç, diş, zaman ve mekanlara uygun
gelir; soğuk algınlığı ve şişkinlikler gibi olgunlaşma ve çözümlenmeye ihtiyaç
gösteren her duruma karşı zararlıdır. Aşırı soğuk olduğunda dişleri sızlatır;
devamlı soğuk su içmek, damar çatlamasına, nezlelere, göğüs ağrılarına sebep
olabilir.
Aşın derecede soğuk ve
sıcak su, sinirler ve pek çok organlara karşı zararlıdır. Çünkü aşırı sıcak su
çözümleyici, aşırı soğuk da yoğunlaştırıcıdır. Sıcak su sert karışımların
verdiği yanmaları teskin eder; çözümleyici ve olgunlaştırıcıdır, artıkları
dışarı çıkarır, rutubet ve ısı verir; içildiği zaman hazmı bozar; yemeği
midenin yüzüne çıkarır ve mideyi gevşetir. Susuzluğu hemen söndürmez, bedeni
bıraktırır, kötü hastalıklara sebebiyet verir, pek çok hastalıklara karşı
zararlıdır. Ancak yaşlı ve saralılara, soğuk özellikli baş ağrısına, göz
ağrısına iyi gelir. Haricen kullanılması daha faydalıdır.
Güneş tarafından
ısıtılmış su hakkında sahih ne bir hadis ne de bir haber (eser) mevcut
değildir. Eski tabiplerden hiç biri de onu hoş görmeyip, kötülememişlerdir.
Aşırı sıcak su böbrek yağlarını eritir. Gayn harfinde yağmur suları hakkında
söz edilmişti. (Gays maddesi).
a) Kar ve dolu suyu:
Sahihayn'da sabit olduğu üzere Hz. Peygamt er çeşitli münasebetlerle yaptığı
duasında: "Allah'ım! Beni hatalarımdan i:ar dolu suyu ile yıka!"
buyururdu.
Kar, mahiyet itibariyle
sert ve dumanlı özellik arzeder. Suyu da aynı şekildedir. Hataların, kalbin
serinletilmesine, güçlendirilmesine ve sertleştirilmesine duyulan ihtiyaçtan
dolayı kar suyu ile yıkanması talebindeki hikmetin izahı daha önce geçmişti.
Bundan hem bedeni, hem de kalbi hastalıkların zıdları ile tedavi edilmeleri
ilkesinin çıkarıldığı yine orada belirtilmişti.
Dolu suyu, kar suyundan
hem daha ince hem de daha lezzetlidir. Buz suyu ise, aslı olan su özelliğini
gösterir.
Kar, iyilik ve kötülük
bakımından üzerine yağdığı dağ ve toprakların özelliğini kazanır. Hamamdan
çıktıktan, cimadan, spordan, sıcak yemekten hemen sonra karlı su içmemek
gerekir. Aynı şekilde öksürenler, göğüs ağrısı çekenler, karaciğer zayıflığı
olanlar, soğuk özellikli mizaca sahip kimseler de karlı su içmemelidirler.
b) Kuyu ve yeraltı boru
suları: Kuyu sularının letafeti azdır, yer altı boru suları ise ağırdır. Çünkü
kuyu gömüde olup, kokuşmalardan hali değildir. Boru sulan ise hava ile temas
halinde değildir, hava ile temas edip üzerinden bir gece geçmedikçe
içilmemelidir. En kötüsü de kurşun borularda akıtılan, ya da kuyusu harap olan
sulardır. Özellikle toprağı da kötü ise, artık o su korkunç bir veba yuvasıdır.
c) Zemzem suyu: Şerefçe
suların efendisi, en büyük ve azametlisidir, nefislerin en çok arzuladığı,
fiyatça da en yüksek ve en nefis olanıdır. O Cibril'in (a.s.) yere ayağım vurması
neticesinde Yüce Allah tarafından ilk etapta Hz. İsmail'in su ihtiyacını
gidermek için çıkarılmıştır.
Sahih'tt sabit olduğu
üzere Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kabe ve örtüsü arasında
Zemzem'den başka azığı olmaksızın geceli gündüzlü kırk gün geçiren Ebu Zer'e:
"Şüphesiz o (Zemzem), doyurucu bir yemektir." buyurmuştur Başkaları
bu ifadeye, "Ve hastalıklara şifadır." sözünü de eklemişlerdir.
İbn Mace'de ise Cabir b.
Abdillah (r.a.) hadisinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Zemzem suyu ne niyetle içilirse öyle olur," buyurmuştur. Bazıları bu
hadisi Muhammed b. el-Münkedir'den rivayet etmekte olan ravi Abdullah b.
el-Müemmel yüzünden zayıf bulmuşlardır. Biz, Abdullah b. el-Mübarek'ten rivayet
etmiştik. Bu zat hacc ettiğinde Zemzem'e geldi ve: "Ey Allah'ım! İbn
Ebi'l-Mevali, Muhammed b. el-Münkedir'den, o Cabir'den (r.a.), o da
Peygamber'inden (Sallallahu aleyhi ve Sellem): 'Zemzem suyu ne niyetle içilirse
öyle olur' buyurduğunu naklediyor. Ben onu kıyamet gününün susuzluğunu
gidermesi için içiyorum." dedi. İbn Ebi'l-Mevali sikadır. Şu halde hadis
hasendir. Bazıları o hadisi sahih bulurken, bazıları da mevzu saymışlardır. Her
ikisi de tahkiksiz söylenmiş sözlerdir.
Bizzat kendim ve daha
başkaları Zemzem ile şifa bulmayı tecrübe etmiş ve şaşılacak tesirlerini
görmüşüzdür. Ben çeşitli hastalıkların şifasını onda aradım ve Allah'ın izni
ile iyileştim. Pek çok sayıda kimselerin yarım ay boyunca, daha az veya daha
çok müddetle sadece onunla gıdalandıklarım, hiçbir açlık hissetmediklerini,
insanlarla birlikte onlardan biri gibi tavaf ettiklerini müşahade etmişimdir.
Biri bana tam kırk gün Zemzem'le idare ettiğini, bu arada eşi ile cima
edebilecek, oruç tutup defalarca tavaf edebilecek gücünün bulunduğunu
söylemiştir.
d) Nil suyu: Cennet
nehirlerinden birisidir. Kaynağı Habeş ülkesinin en uzak noktalarında, Kamer
dağlarının arkasındadır. Orada yağmur suları toplanır, seller birbirini
destekler ve böylece Allah NiFi çöl bir toprak üzerinden Kuzey'e doğru
sürükler. Onunla ekin çıkarır, ondan insanlar ve hayvanlar yerler. Yüce
Allah'ın Nü'i akıttığı topraklar çöl topraklarıdır, katıdır; normal yağmur
yağacak olsa onunla o toprağın suya kanması ve bitki bitirmesi mümkün değildir.
Normalin üstünde yağacak olsa bu kez de, evler barklar, orada meskun olanlar
zarar görecek ve yaşama düzeni bozulacak, hayat yürümeyecekti. İşte bu yüzden
Allah yağmuru ta uzak yerlere indirdi, sonra bu yağmurları büyük bir nehirde
buralara akıttı. Yüce Allah onun taşmasını belli vakitlerde ve ülke
topraklarının yeterli düzeyde sulanabileceği bir miktar ve keyfiyette ayarladı.
Bütün toprakları suya iyice kandırdığı zaman azalması ve yatağına çekilmesi
için izin verdi. Böylece ekim yapılabilmesi imkanı doğdu ve istifade
tamamlandı.
Nil suyunda, az önce
zikredilen, kaliteli bir suda bulunması gereken on vasıf da bulunmaktadır.
Böylece o, en latif, en hafif, en tatlı ve en hoş sulardan biri olmaktadır.
e) Deniz suyu: Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deniz hakkında: "Onun suyu
temizdir; ölüsü de helaldir. " buyurduğunu biliyoruz. Yeryüzünde gerek
insanların gerekse hayvanların hayatlarının düzenli ve menfaatlerinin tamam
olması için Yüce Allah denizleri acı ve tuzlu kılmıştır. Çünkü denizler daimi
ve durgundurlar; içerisinde pek çok canlılar yaşar. Bunlar orada çoğu kez
ölürler ve gömülmezler. Eğer bu durumda deniz suyu tatlı olsaydı, devamlılığı
ve içerisinde hayvanların ölmesi sebebiyle bozulur ve kokuşurdu. Dünyamızı
saran hava tabakası bundan etkilenir ve o da kokuşur, fesada uğrar; neticede
bütün dünya fesada giderdi. Yüce Allah'ın herşeyi yerli yerinde yaratan
hikmeti, denizlerin tuzla gibi şayet dünyadaki bütün İaşeler, pis kokular,
ölüler içerisine atılacak olsa bozulmayacak, değişmeyecek şekilde kalmasını
gerektirdi; yaratıldığından kıyamete dek kalmasına rağmen kokuşmamasını
gerektirdi ve denizler öyle yaratıldı. Bu denizlerin tuzlu olmasını gerektiren
gai sebebidir. Onun fiili olarak tuzlu olmasını intaç eden etkin sebep de,
zenininin tuzlu ve çorak olmasıdır.
Deniz suyu ile yıkanmak,
deride bulunan pek çok afetlere karşı faydalıdır. İçmek dahili ve harici
zararlara sebep olur. Çünkü karnı bırakır, zayıflatır, kaşıntı ve uyuz doğurur,
şişkinlik ve susuzluk meydana getirir. Deniz suyunu içmek zorunda kalan
kimseler için, zararını giderme amacı ile yapabileceği bazı yollar vardır:
Bunlardan birisi
şöyledir; Deniz suyunu tencereye koyar, tencere üzerine kamışlar uzatır,
onların üzerine de kabartılmış yeni yün koyar. Sonra tencerenin altını yakar.
Buharlaşıp da yün buhara doyduğu zaman alır ve bir kap içerisinde sıkar ve bunu
defaatle yapar. Yünde tatlı su Buhari toplanır, tencerede ise acı kısım kalır.
İkinci bir yol: Sahilde
genişçe bir çukur kazar ve deniz suyu onun içerisine sızar; sonra kazdığı
çukura yakın ikinci bir çukur kazar ve birinci çukurdaki su oraya sızar. Sonra
üçüncüsünü kazar. Su tathlaşıncaya kadar böyle yapar.
Bulanık suyu içmek
zorunda kalan bir kimse şöyle bir çareye başvurmalıdır: Bulanık su içerisine
kayısı çekirdeği veya abanoz (sac) ağacından bir parça atılır veya alevli ucu yanan
bir odun, içerisine sokularak söndürülür, yahut kilermeni veya buğday kavutu
atılır. Çünkü bu durumda suyun bulanıklığı dibine çöker ve su durulur.
86- Misk:
Sahih-i Müslim'de Ebu
Said el-Hudri'den Hz. Peygamberdin (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En iyi
güzel kökü, misktir." buyurduğu nakledilir.
Sahihayn'da Hz. Aişe
şöyle der: "Ben Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ihrama
girmeden önce ve kurban bayramının ilk günü Ka'be'yi tavafından önce, içinde
misk bulunan bir koku ile kokulardım."
Misk, kokuların
kiralıdır, en üstünü, en iyisidir, onunla darbımesel getirilir, diğerleri hep
ona benzetilir, o bir başkasına benzetilmez. Cennette sıddıkların makamı
ondandır.
Misk ikinci derecede sıcak
ve kuru özellik arzeder. Nefsi sevindirir ve onu güçlendirir. Bütün iç
organları koklamak ya da içmek yoluyla güçlendirir. Üzerine sürülmek sureti ile
de, dış organları takviye eder. Yaşlılar, üşüyenler için özellikle de kış
mevsiminde faydalıdır. Bayılma ve hafakanlar için iyidir. Bol harareti harekete
geçireceği için zayıflığa iyi gelir. Gözün beyazını cilalar, rutubetini emer,
orada ve bütün uzuvlarda bulunan yelleri indirir, zehirin etkisini ortadan
kaldırır, yılan ısırmalarına iyi gelir. Faydaları gerçekten pek çoktur. En
güçlü ferahlatıcı maddelerden birisidir.
87- Mercencuş, Majorane
Hortensis, Macuran Otu / Mercanköşk / Merzenküş:
Hakkında sıhhatini
bilmediğimiz bir hadis vardır ve şöyle denmektedir: "Mercanköşke devam
ediniz. Çünkü o, soğuk algınlığı için iyidir."
Mercanköşk, üçüncü
derecede sıcak, ikinci derecede kurudur. Koklanması soğuk özellikli baş
ağrısına; balgam, kara safra, soğuk algınlığı ve yoğun yellerden olan baş
ağrılarına iyi gelir. Başta ve burun deliklerindeki tıkanıklıkları açar. Soğuk
Özellikli çoğu şişlikleri çözümler, soğuk ve rutubetli özellik arzeden ağrı ve
şişliklerin çoğuna fayda verir. Üzerinde taşımldığında aybaşı kanını söktürür
ve hamile kalınmasına yardımcı olur. Kuru yaprakları ufalanır ve ısıtılıp
sarılırsa, göz altında arız olan kan lekelerini giderir. Lapası sirke ile sargı
yapıldığında akrep sokmasına iyi gelir. Yağı, sırt ve dizkapağı ağrılarına
karşı faydalıdır. Yorgunluğu giderir. Onu sürekli koklayan kimsenin gözlerine
su inmez. Acı badem yağı ile suyu buruna çekildiğinde, burun deliklerindeki
tıkanıklıkları açar, orada ve başta arız olan yellere karşı faydalıdır.
88- Müh , Tuz:
İbn Mace Siinen'inde
Enes'ten (r.a.) merfu olarak: "Katıklarınızın efendisi tuzdur."
buyurulduğunu rivayet eder. Bir şeyin efendisi, o şeyi ıslah edip, düzene koyan
demektir. Katıkların çoğunluğu ancak tuz ile kıvamını, tadını bulur. Bezzar'ın
MüsnecTinde merfu olarak şöyle buyurulduğu nakledilir: "Çok geçmez
insanlar içerisinde yemekteki tuz gibi olursunuz. Yemek ancak tuz ile kıvamını
bulur."
Bağavi, Tefsirinde
Abdullah b. Ömer'den (r.a.) merfu olarak şöyle buyurulduğunu zikreder:
"Allah gökten yeryüzüne dört bereket indirmiştir: Demir, ateş, su,
tuz." Hadisin mevkuf olması daha uygun gözükmektedir.
Tuz, insanların bedenlerini
ve yiyeceklerini düzene sokar, karıştırıldığı herşeyi, hatta altın ve gümüşü
bile ıslah eder. İçerisinde bulunan bir kuvvet sebebiyle altının sarılığını,
gümüşün de beyazlığını arttırır. Cilalayın ve çözümleyici, yoğun rutubetleri
giderici ve onları emici, bedenleri takviye edici, kokuşma ve bozulmalarını
önleyici, yaralı uyuza fayda verici özellikleri vardır.
Onunla sürme
çekildiğinde, gözde bulunan fazla eti söker. "Zafere" ve
"enderani" denilen, kaynağı kaplayan tabaka ile aşırı beyaz olan
kısmı bu hususta daha da etkilidir. İnatçı, pis yaraların yayılmasını önler,
dışkıyı indirir; karında su toplayan kimselerin karınları onunla oğulduğu zaman
iyi fayda verir; dişleri arındırır, kokuşmaları giderir; diş etlerini takviye
eder ve güçlendirir. Faydaları gerçekten çoktur.
89- NahI, Phoenix
Dactylifera, Hurma Ağacı:
Kur'an'da birçok yerde
geçer. Sahihayn'da İse İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında iken, bir de baktık hurma özü getirildi,
Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
— Gerçekten ağaçlar
içerisinde bir ağaç vardır ki, yaprağı düşmez. Bu ağaç müslümanın misalidir.
Şimdi bana söyleyin, bu ağaç nedir? buyurdu. Bunun üzerine cemaatin zihinleri
kirlardaki ağaçlara takıldı.
Benim içimden bunun
hurma olduğu geçti. O hurmadır diyecek oldum. Sonra baktım ben cemaatin
içerisinde yaşça en küçük olanıyım. Bu yüzden sustum. Hz. Peygamber:
— O hurma ağacıdır,
buyurdu.
Ben bunu (babam) Ömer'e
andığımda şöyle dedi:
— Eğer söyleseydin, o
benim için şundan şundan daha makbul olurdu.
Bu hadisten şu
neticeleri çıkarabiliriz:
1- Alim olan zat
talebeleri için meseleleri vaz edip, onları yetiştirmek için görüşlerini
alabilir ve onları deneyebilir.
2- Darbımesel ve
teşbihler yapılabilir.
3- Sahabe, büyüklerine
karşı hayalı ve saygılıdırlar, büyük yanında konuşmaktan kendilerini tutarlar.
4- Kişi, oğlunun
başarısı ve doğruya ulaşmasından dolayı ferahlık duyar, sevinir.
5- Çocuğun babası
huzurunda -baba bilmese bile- bildiği bir şeyi söylemesi mekruh değildir, bunda
babaya karşı bir edepsizlik manası yoktur.
6- Faydasının devamlı,
gölgesinin her zaman olması, meyvesinin hoş ve güzelliği ve daimi olarak
bulunması gibi özelliklerinden dolayı müslüman, hurma ağacına benzetilmiştir.
Meyvesi hem yaş hem kuru
iken; hem koruk hem olgun iken yenilir. O hem bir gıda hem de devadır; hem
yemek hem tatlıdır; hem içecek hem meyvedir. Gövdesi bina, alet edevat ve kap
imalinde kullanılır. Yaprağından hasır, zenbii, kap ve yelpazeler vb. yapılır.
Lifinden ip yapılır, yastık vb. içi doldurulur. Geriye kaldı çekirdeği, o da
deve yiyeceğidir. İlaç ve sürmelikler içerisine katılır. Sonra meyvesinin ve
endamının güzelliği, manzarasının hoşluğu, meyvelerinin ahenkli biçimde
dizilişi, çekiciliği ve letafeti insanın içini ferahlatır, hoş bir neşe verir.
Onun görülmesi yaratıcısının ve O'nun eşsiz sa natını, kudretinin kemalini,
hikmetinin sonsuzluğunu hatırlatır. Ona mü'mir kişiden daha çok benzeyen başka
bir şey yoktur. Çünkü mü'min mahza ha yırdır, açık, gizli mutlak faydadır.
O öyle bir ağaçtır ki,
kütüğü (yeni bir minber yapılması münasebeti ile Hz. Peygamber'in kendisinden
ayrılması anında O'na olan şevki, sözünü din lemeye olan iştiyakı neticesinde
ahu figan eylemiştir. Meryem validemiz Hz İsa'yı doğuracağı zaman onun altına
inmiştir. İsnadında tereddütler bulunai bir hadiste onun hakkında:
"Halanıza, hurma ağacı ikram ediniz. Çünkü Adem'in yaratıldığı topraktan
halkedilmiştir." buyurulmuştur.
İnsanlar asmanın mı
hurmadan, yoksa hurmanın mı asmadan daha üs tün olduğunda ikiye ayrılmışlardır.
Yüce Allah, Kitab'ında pek çok yerde he ikisini de yan yana zikretmiştir. Her
biri diğerine ne kadar da yakındır Bununla birlikte her biri kendi bitiş
yerinde, toprağının uygun olduğu yerd daha üstün, daha faydalıdır.
90- Nercis N. Tazzetta,
Nergis:
Hakkında aslı olmayan
bir hadis vardır. Güya Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuş: "Nergis koklamaya devam ediniz; çünkü kalpte delilik, cüzzam ve
baras (alaca hastalığı) çekirdeği bulunur. Onu ancak nergis koklamf
keser."
Nergis, ikinci derecede
sıcak ve kuru özelliklidir. Kökü sinirlere kada; ulaşan yaraları ıslah eder;
yıkayıcı, arındırıcı, cezbedici bir gücü vardır. Pişirilip suyu içildiği zaman
veya haşlanarak yenildiği zaman kusmayı harekete geçirir, midenin dibindeki
rutubeti cezbeder. Kara burçak ve bal ile pişirildiği zaman, yaraların
kirlerini arındırır ve zor olgunlaşan çıbanları parçalar.
Çiçeği mutedil bir
hararette ve hoştur; soğuk özellikli soğuk algınlığına iyi gelir. Kuvvetli bir
çözümleyici gücü vardır, dimağ ve burun deliklerindeki tıkanıklıkları açar;
rutubetli ve kara safralı beş ağrılarına fayda verir, sıcak özellikli başları
ağrıtır.
Soğanı, sert olarak
bölünüp dikildiğinde iki katı olur. Onu kışın sürekli koklayan kimse, yazın "birsam"
denilen bir nevi delilikten emin olur. Balgam ve kara safra safradan hasıl olan
baş ağrılarına karşı fayda verir. Kalbi ve beyni güçlendirici, pek çok
hastalıkları giderici bir koku özelliği vardır. Teysir sahibi: "Onu
koklamak, çocuklardaki sarayı giderir." demiştir.
91- Nevre , Har/eme:
İbn Mace ümmü Seleme'den
nakleder: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) temizlik yapmak
istediği zaman avret yerinden başlar ve harzeme (nevre) sürer, bedeninin diğer
yerlerine de ailesi sürerdi." Harzeme hakkında birçok hadis varid
olmuştur. En iyisi bu naklettiğimizdir.
Rivayete göre ilk kez
hamama giren *ve kendisine harzeme yapılan kimse Süleyman b. Davud (a.s.)'dır.
Aslı: İki birim kireç ile bir birim zırnık alınır ve su ile karıştırılır. Olgun
laşıncaya ve iyice mavileşinceye kadar güneşte veya hamamda bekletilir. Sonra
vücuda sürülür ve etkisini gösterecek kadar oturulur, su dokundurulmaz, sonra
yıkanır; yakıcı etkisinin giderilmesi için de yerine kına sürülür.
92- Nebik Flacourtia
Cataphracte, Sidr veya Nebik Ağacı:
Ebu Nuaym,
et-Tıbbu'n-Nebevi'de merfu olarak şu hadisi zikreder: "Adem (a.s.)
yeryüzüne indirildiğinde, dünya meyvelerinden yediği ilk şey nebik idi."
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sıhhatinde ittifak edilen hadislerinde
"nebik"ten söz etmiş ve İsra gecesinde sidre-i müntehayı gördüğünü ve
onun yemişlerinin (nebik) Hecer destileri gibi olduğunu ifade buyurmuşlardır.
Nebik, sidr ağacının (nebik ağacı) meyvesidir. Tabiatı tutar, ishale iyi gelir,
mideyi tabaklar, safrayı teskin eder, bedene gıda verir, iştahı açar, balgam
doğurur, safralı mide fesadına iyi gelir. Hazmı yavaştır. Kavutu iç organları
güçlendirir; safralı mizaçları ıslah eder. Zararı petekli bal ile giderilir.
Rutubetli mi, yoksa kuru
mu olduğu hakkında iki görüş varsa da, doğrusu şöyledir: Onun rutubetli olanı
soğuk ve rutubetli; kurusu ise soğuk ve kurudur.
93- Hindiba Cichorium
Endivia, Yaban Marulu:
Hakkında Hz.
Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aslı olmayan aksine mevzu bulunan
üç hadis bulunmaktadır: 1) "Hindiba yiyiniz ve onu silkelemeyiniz. Çünkü
Allah'ın hiçbir günü yoktur ki, cennet katrelerinden onun üzerine damlalar
inmiş olmasın." 2) "Kim hindiba yer ve üzerine uyursa, ona ne zehir
dokunur, ne de sihir." 3) "Hiçbir hindiba yaprağı yoktur ki, üzerinde
cennetten bir damla bulunmasın."
Hindibanın istihale ve
mevsimlerin değişmesi ile değişiklik gösterici bir özelliği vardır: Kış
mevsiminde soğuk ve rutubetlidir, yazın sıcak ve kurudur; ilkbahar ve
sonbaharda ise mutedildir. Çoğu kez soğukluk ve kuruluğa meyillidir. Tutucu ve
soğutucu özelliği vardır; mideye iyi gelir. Pişirilip sirke ile yenildiği
zaman, özellikle de kara hindibası karnı tutar, mide için bu dahg da iyidir,
daha da tutucudur; mide zayıflığına fayda verir.
Lapası, midede arız olan
iltihapları izale eder ve nikrise (gut) ve sıcak özellikli göz şişliklerine iyi
gelir. Yaprakları ve saplan lapa yapılıp sarıldığ zaman akrep sokmasına karşı
fayda verir, mideyi güçlendirir, karaciğerde an; olan tıkanıklıkları açar,
soğuk ve sıcak özellikli karaciğer ağrılarına iyi gelir
Dalak, damar ve iç
organlarda meydana gelen tıkanıklıkları açar, böbrek damarlarını arıtır.
Karaciğer için en faydalısı en acı olanıdır. Damıtılan suyu, özellikle yaş
raziyane suyu ile katıldığı zaman tıkanıklık doğuran sarılığa karşı fayda
verir. Yaprakları inceltilip sıcak özellikli şişlikler üzerine konulduğu zaman,
onları serinletir ve çözümler. Midede olan şeyleri temizler, kan ve safranın
hararetini söndürür. En uygunu yıkanmadan ve silkinmeden yenilmesidir. Çünkü
yıkanıldığı veya silkinildiği zaman, özelliğini kaybeder. Bununla birlikte onda
bütün zehirlere karşı fayda veren panzehir (tiryak) özelliği de vardır.
Suyu ile sürme
çekildiğinde, göz zaafına iyi gelir. Yaprakları panzehir içerisine katılır;
akrep sokmasına karşı iyi gelir ve çoğu zehirlere mukavemet eder. Suyu
damıtılıp üzerine zeytinyağı döküldüğü zaman, öldürücü ilaçlardan kurtarır.
Kökü damıtılıp suyu içildiği zaman yılan, akrep ve eşek arısı sokmalarına iyi
gelir. Kökünün salgıladığı sütü, gözün beyazını cilalar.
94- Vers C. Lonca,
Kurkum / Zerdeçöp / Hind Zafranı:
Tirmizi, Cami'inde Zeyd
b. Erkam'dan naklettiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
zatülcenbe karşı zeytinyağı ve versi tavsiye buyururdu. Katade: "Şikayetçi
olduğu taraftan boğazına akıtılır.." demiştir.
İbn Mace, Zeyd b.
Erkam'dan (r.a.) şöyle nakleder: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), zatülcenbe karşı boğaza akıtılmak suretiyle vers, kust (ud-i hindi) ve
zeytinyağı önerirdi."
Ümmü Seleme validemizden
şöyle dediği sahih olarak bilinmektedir: "Lohusa kadın, doğumundan sonra
kırk gün otururdu. Bizden birisi lohusalığı sırasında yüzündeki allıklardan
dolayı vers (Hind zafranı) sürerdi."
Lügatçi Ebu Hanife şöyle
der: "Vers ekilir, kendiliğinden bitmez. Arap topraklarından başka yerde,
Arap topraklarından da Yemen ülkesinden başka yerlerde yetiştiğini
bilmiyorum."
Birinci derecenin ilk
haddinde sıcak ve kuru özellik arzeder. En kalitelisi kırmızı ve ele yumuşak
geleni ve kepeği az olanıdır. Cilddeki lekeler, kaşıntı yerlerine, deri yüzünde
bulunan sivilce ve kabarcıklara sürüldüğünde iyi netice verir. Tutucu ve
boyayıcı özelliği vardır. İçildiği zaman barasa (alacalık) iyi gelir.'İçilecek
miktarı bir dirhem kadardır.
Özellik ve faydaları
bakımından deniz kustuna (kust-ı bahri) yakındır. Cilddeki beyazlıklar,
kaşıntı, sivilce ve kabarcıklar ile kızıla çalan siyah lekeler üzerine
sürüldüğü zaman fayda verir. Vers ile boyanmış elbise cima lezzetini arttırır.
95- Vesme, Isatis
Tinctoria, Yabani Civid Otu:
Arapça'da de denilir.
Saçı siyahlaştırır. Saçı siyaha boyamanın caiz olup olmaması sırasında sözü
geçmiştdi.
96- Yaktin C. Pepo,
Kabak:
"Yaktin"den
maksat ve, yani kabaktır. Ancak "Yaktin" kelimesi daha geneldir. Çünkü
sözlükte, karpuz, acur, hıyar gibi sapı (sakı) üzere durmayan her bitkiye
"yaktin" tabir edilir. Kur'an'da "...Ve üzerinde (gölge yapması
için) kabak türünden bir ağaç bitirdik. " ayetinde zikri geçer.
Soru: Arapça'da sapı
üzere durmayan bitkilere değil de tabir edilir. ise sapı (sakı, bedeni,
gövdesi) olan bitkilerdir. Lügat alimleri böyle söylemişlerdir. Bu durumda
ayette "kabak türünden bir ağaç" ifadesi nasıl kullanılmıştır? •
Cevap: kelimesi kayıtsız
kullanıldığı zaman, üzerinde durduğu bir sapı, gövdesi olan bitkiler manasına
gelir. Kayıtlandığı zaman ise durum değişir ve kayıtlandığı manaya gelir.
İsimler bahsinde mutlak ve mukayyed arasındaki fark, anlayış ve lügatin
mertebeleri konusunda pek büyük faydası olan önemli bir konudur.
)|yani kabaktır Sahihayn'ua şöyle bir hadis
vardır: Enes b. Malik ahlatın Bir ters
Kur'an'da zikri geçen
den maksat ( nüne de veya adı verilir.
tığı bir yemeğe Hz.
Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) davet etmişti. Bu yemeğe Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte ben de gitmiştim. Ev sahibi
Rasulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arpa ekmeği ile içinde kabak ve
kurutulmuş et bulunan bir çorba takdim etti. Ben Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) tabağın etrafındaki kabakları araştırdığını gördüm. Artık o
günden sonra kabağı sevmekteyim.
Ebu Talut şöyle der:
Enes b. Malik'in yanına girdim. O kabak yiyor ve şöyle diyordu: "Ey kabak!
Hz. Peygamber'in sana olan sevgisinden dolayı sen, bana ne kadar
sevimlisin!"
et-Gaylaniyyafaa. Hişam
b. Urve hadisinin ilk ravisi Hz. Aişe şöyle demektedir: Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Ey Aişe! Ocağa bir tencere koyduğunuz
zaman, içine bolca kabak koyun. Çünkü o hüzünlü kimsenin kalbini
güçlendirir." buyurdu.
Kabak (yaktın) soğuk ve
rutubetli özellik arzeder, hafif bir gıda verir, mideden inmesi süratlidir.
Eğer hazmolmadan önce bozulmamışsa güzel bir karışım oluşturur. Özelliklerinden
birisi de beraber bulunduğu diğer gıdalarla uyumlu ve güzel bir karışım
oluşturmasıdır. Hardal ile birlikte yenildiğinde sert, tuzla yenildiğinde
tuzlu, tutucu bir nesne ile alındığında tutucu karışımlar oluşturur. Ayva ile
yenildiği zaman bedene güzel bir gıda verir.
Kabak hafif ve sulu
özellik arzeder; rutubetli ve balgamlı bir gıda verir, hararetli kimselere
fayda verir, soğukluk hissedenlere ve balgamlı tarafı ağır basan mizaçlara iyi
gelmez. Suyu susuzluğu keser. İçildiği veya onunla baş yıkandığı zaman zaman
sıcak özellikli baş ağrılarını giderir. Nasıl kullanılırsa kullanılsın, karnı
yumuşatır. Hararetli kimseler hakkında tedavi için onun gibisi ve çabuk
faydasını gösteren başka bir şey yoktur.
Bazı faydaları: Hamura
bulanıp fırın ya da tandırda kızartılır, suyu çıkarılır ve latif meşrubatlardan
biri ile birlikte içilirse ateşli hummaların hararetini dindirir, susuzluğu
keser, güzel bir gıda verir. Terencebin (kudret helvası) ve terbiye edilmiş
ayva ile içildiği zaman sırf safra ishal eder
Kabak kaynatılır ve suyu
birazcık bal, birazcık da natron (sodyum karbonat) ile birlikte içilirse hem
balgam hem de safra indirir. Ezilir ve bıngıldak üzerine sargı yapılırsa,
dimağdaki sıcak özellikli şişliklere fayda verir.
Kabuğu sıkılır ve suyu
gül yağı ile karıştırılarak kulağa damlatılırsa sıcak özellikli şişliklere iyi
gelir. Kabuğu yine sıcak özellikli göz şişliklerine, "sıcak özellikli
nikrise (gut hastalığına) karşı fayda verir. Kabak sıcak mizaçlı ve hummah
kimselere karşı çok faydalıdır. Midede kötü bir karışım ile karşılaştığında
onun tabiatına dönüşür ve bozulur ve bedende kötü bir karışım oluşturur. Bu
zararı sirke ve tarhana ile giderilir.
Kısacası kabak, en hafif
ve en süratli etkilenen bir gıdadır. Enes'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) efendimiz onu çok yerlermiş.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan: