|
ZADU’L-MEAD |
İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.) İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
M) HZ.
PEYGAMBER'İN (S.A.) YOLCULUKLARI
VE
YOLCULUK ESNASINDAKİ İBADETLERİ
1- Hz. Peygamber'ın (s.a.) Yolculukları
2- Yolculuk Duaları
3- Yolculukta Namazı Kısaltması
4- Yolculukta Nafile Namaz Kılması
5- Hayvan Üstünde Namaz Kılması
6- İki Namazı Birleştirmesi
1- Hz. Peygamber'ın
(s.a.) Yolculukları:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukları dört bölümde toplanabilir. 1- Hicret
yolculuğu, 2- Cihad yolculuğu, -yolculuklarının çoğunluğu bu sebeple idi-, 3-
Umre yolculuğu, 4- Hac yolculuğu.
Yolculuğa çıkmak
istediği zaman hanımları arasında kura çeker, kimin nasibine çıkarsa onunla
yolculuk ederdi. Hac yolculuğuna çıktığında ise hepsini beraberinde götürmüştü.
Yolculuğa çıkacağı zaman
günün evvelinde yola koyulurdu. Perşembe günü yola çıkmayı tercih ederdi. Yola
giden ümmetinin hayırlısıyla erkenden dönüp gelmesi için Allah Teala'ya dua
ederdi.
Bir müfreze yahut ordu göndereceği
vakit, günün evvelinde gönderirdi. Üç kişi oldukları zaman, yolculara,
içlerinden birini başkan tayin etmelerini emrederdi. Bir kişinin tek başına
yolculuk etmesini yasaklamış ve bir süvarinin bir şeytan, iki süvarinin iki
şeytan, üçünün ise kafile oluşturacağım haber vermiştir.
2- Yolculuk Duaları:
Rivayete göre Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuk için toparlanırken şu duayı
okurdu:
"Allah'ım! Sana
yöneldim, Sana sığındım. Allah'ım! Beni kederlendirip üzecek şeylerden kolla.
Allah'ım! Bana takva azığı lutfeyle. Günahımı bağışla. Her nereye yönelsem beni
hayra yönelt."
Binmesi için hayvanı
önüne getirilip ayağını özengiye basarken "Bismillah" der, hayvanın
sırtına bindiğinde de şu duaları sırasıyla okurdu:
"Bunları emrimize
veren Allah'a hamdolsun; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi. Şüphesiz biz
Rabbimize döneceğiz. Hamdolsun Allah'a. Hamdolsun Allah'a. Hamdolsun Allah'a.
En büyük Allah. En büyük Allah. En büyük Allah. Sen her türlü eksiklikten
uzaksın, Allah'ım! Gerçekten zulmettim kendime. Bağışla beni. Senden gayrı
yoktur günahları bağışlayan. "
Şu duayı da okuduğu
olurdu:
"Allah'ım! Bu
yolculuğumuzda Senden hayır ve takva diler, bize Senin hoşnut olacağın işler
yaptırmanı isteriz. Allah'ım! Bize bu yolculuğumuzu kolaylaştır. Uzak yolumuzu
yakmlaştir. Allah'ım! Sen yolculukta arkadaş, geride kalan ailem için de
halifesin. Allah'ım! Yolculuğun zorluklarından, dönülecek yerin tasasından,
döndüğümde ailem ve malımda kötü manzarayla karşılaşmaktan Sana sığınırım."Yolculuktan
dönünce de bu duayı okur ve şu sözleri ilave ederdi:
"Tevbekar olarak,
günahlarımızdan dönerek, Rabbimize kulluk ve O'na hamdederek geri geldik."
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı dağ tepelerine çıktıklarında tekbir
alırlar, vadilere indiklerinde de tesbih (Sübhanallah) getirirlerdi.
Bir köye yaklaşıp girmek
üzere olduğu vakit de şu duayı okurdu:
"Allah'ım! Yedi gök
ve onların gölgeledikleri şeylerin Rabbi! Yedi kat yer ve onların yüklendikleri
şeylerin Rabbi! Şeytanlar ve onların saptırdıklarının Rabbi! Rüzgarlar ve
onların sürükledikleri şeylerin Rabbi! Senden bu köyün hayrını ve halkının
hayrını diliyorum. Bu köyün şerrinden, halkının şerrinden ve orada bulunanların
şerrinden Sana sığımyorum."
Şu duayı okuduğu da
rivayet edilmektedir:
"Allah'ım! Senden
şu köyün ve orada topladığın şeylerin hayırlısından istiyorum. Şu köyün
şerrinden ve orada topladığın şeylerin şerrinden Sana sığınıyorum. Allah'ım! Bu
köyün rızkından bize tattır; bizi vebasından koru. Halkına bizi sevdir. Halkının
salih kullarım da bize sevdir."
3- Yolculukta Namazı
Kısaltması:
Yolculuğa çıkmasından
itibaren Medine'ye dönünceye kadar dört rekatlı namazları ikişer rekat kılardı.
Yolculuk esnasında dört rekatlı bir namazı tam kıldığı, asla sabit olmamıştır.
Hz.Aişe'den rivayet edilen: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yolculukta kah namazı kısaltır, kah tam kılardı; kah orucunu bozar, kah oruç
tutardı." hadisi sahih değildir. Şeyhülislam İbn Teymiye'nin: "Bu,
Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) atfedilen bir yalandır"
dediğini işittim. Rivayet edilir ki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kısaltır, Hz. Aişe tam kılardı; yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) orucunu bozar, Hz. Aişe oruç tutardı. Yani her iki yerde de Hz. Aişe
(ruhsat tarafına değil) azimet tarafına uyardı. Üstadımız İbn Teymiye der ki:
Bu asılsızdır. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, Allah Rasulü'ne (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ve onun bütün arkadaşlarına muhalefet edip onların namazlarının
tersine namaz kılacak biri değildir. Oysa onun şöyle dediği sahihtir:
"Allah namazı ikişer rekat farzetmişti. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Medine'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da,
ikamet halindeki namaza (iki rekat) ilave edildi." Durum böyle iken nasıl
Hz.Aişe'nin, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve arkadaşlarının
kıldıkları namaza aykırı namaz kıldığı düşünülebilir?
Ben (İbnü'l-Kayyim)
derim ki: Gerçekten Hz. Aişe, Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
vefatından sonra namazı tam kılmış ve İbn Abbas vs. sahabiler onun hakkında:
"O da Hz. Osman gibi te'vil (yani kısaltmanın ruhsat, kısaltmamanın azimet
olduğu yorumu) yoluna gitmiştir." demişlerdir. Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) daima namazı kısalardı. Ravilerden birisi iki hadisi
birleştirip bir hadis yapmış ve: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kısaltır, Hz. Aişe tam kılardı." demiştir. Bunun üzerine
ravilerden biri yanılgıya düşüp: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kah kısaltır, kah tamam kılardı." demiştir.
Hz. Aişe'nin yaptığı
yorumda ihtilaf edilmiştir. Alimlerden bir kısmı demişlerdir ki: "Hz.
Aişe, namazın kısaltılması için yolculuk esnasında korku haii bulunmasının şart
olduğunu, dolayısıyle korku geçtiğinde kısaltma sebebinin ortadan kalktığını
savunmuştur." Ancak bu yorum doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) emniyet içinde yolculuk etmiş, yine de namazı
kısaltmiştı. Bu konudaki ayet, Hz. Ömer vs. sahabilere problem olmuş ve bu
ayeti Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sormuşlar; O da yeterli
cevabı vererek, bunun Allah'ın bir bağışı olduğunu söylemiş ve böylece bu yolu
ümmete meşru kılmıştır. Onun bu açıklaması (muhalif) mefhumun (yani yolculukta
korkulacak bir durum bulunmazsa namazın kısaltılmayacağı) hükmünün
kastedilmediğini ve ister emniyet, ister korku içinde olsun bir kimsenin namazı
kısaltması halinde ondan günahın kaldırılmış olduğunu göstermektedir. Neticede
bu açıklama, (muhalif) mefhumu tahsis yahut onun hükmünü ortadan kaldırmadır.
Denilebilir ki; ayet,
hem hafifletme suretiyle rükünleri kısaltmayı, hem de İki rekat eksiltme
suretiyle rekat sayısını azaltmayı kapsayan bir kısaltma işini gerektirmekte
olup bu da iki şeyle; yeryüzün'de yolculuk etme ve korku ile kayıtlanmıştır. Bu
iki durum bulununca her iki kısaltma da mubahtır. Böyle durumda (Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı) rekat sayısı ve rükünleri kısaltılmış
olan korku namazı kılarlardı. Her iki durum da bulunmayıp ikamet halinde
emniyet içinde olduklarında yine her iki tür kısaltma ortadan kalkar, tam kamil
bir namaz kılarlardı. Sebeplerden biri bulununca yalnızca o sebebe dayalı
kısaltma şekii lüzumlu olurdu. Şu halde ikamet halinde korku ve endişe edilecek
bir durum bulunursa rükünler kısaltılır, rekat sayısı tamamlanır ki, bu da bir
tür kısaltmadır; ancak ayetteki mutlak (kayıtsız şartsız) kısaltma değildir.
Yolculukta emniyet içinde olunduğunda ise rekat sayısı azaltılır, rükünler
yerli yerince tamamlanır. Buna "salatü emn" "güvenlik
namazı" denir. Bu da bir tür kısaltmadır; ama mutlak kısaltma değildir. Bu
namaza rekat sayısının eksikliğinden dolayı "kısaltılmış",
rükünlerinin tamamen yerine getirilmesinden ve ayetteki kısaltmaya
girmemesinden dolayı da "tam" namaz denilebilir. Birincisi (kısaltılmış
namaz) sonra gelen fakihlerln pek çoğunun kullandığı terimdir. Hz. Aişe ve ibn
Abbas gibi sahabilerin sözleri de ikincisini (tam namaz) göstermektedir. Hz.
Aişe: "Namaz ikişer rekat farz edilmişti. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Medine'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da,
ikamet halindeki namaza ilave edildi." demiştir. Bu söz gösterir ki, Hz.
Aişe'ye göre yolculuk namazı dört rekattan kısaltılmamış, aksine bu şekilde
farz kılınmıştır; yolcuya farz olan iki rekattır. İbn Abbas ise: "Allah,
Peygamberinizin dilinden namazı ikamet halinde dört, yolculukta iki, korku
halinde ise bir rekat olarak farz kıldı." demiştir. Hz. Aişe hadisi,
Buhari ve Müslim tarafından ittifaklı olarak; İbn Abbas hadisi ise yalnızca Müslim
tarafından rivayet edilmiştir.
Hz. Ömer (r.a.) diyor
ki: "Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dilinden söylüyorum:
Yolculuk namazı iki rekattır. Cuma namazı iki rekattır. Bayram namazı iki
rekattır. Bu ikişer rekat tamamdır, kısaltılmış değildir. İftira eden ziyan
etmiştir." Hz. Ömer'in (r.a.) bu sözü söylediği sabittir. O, Hz.
Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Emniyet içinde olduğumuz halde
neden hala namazı kısaltıyoruz?" diye sormuş, Allah Rasulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de ona: "Bu, Allah'ın size bahşettiği bir sadakadır.
Sadakasını kabul ediniz." diye karşılık vermişti.
Hz. Ömer'in rivayet
ettiği iki hadis arasında bir çelişki yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona cevaben: "Bu, Allah'ın size bir sadakasıdır ve O'nun
kolay, müsamahalı dinidir" dediğinde Hz. Ömer, ayetten kastolunan anlamın,
pekçok insanın anladığı gibi rekat adedinin azaltılması olmadığını kavrayarak:
"Yolculuk namazı iki rekattir. Bu iki rekat tamdır, (dörtten) kısaltılmış
değildir." demiştir. Buna göre ayette: "Rekat adedini azaltmak
mubahtır; böyle yapmanın günahı kaldırılmıştır. Artık dileyen namazı kısaltır,
dileyen tamamlar." anlamı yoktur.
Allah Rasulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yolculuklarında devamlı ikişer rekat kılardı. Korku namazının
biri dışında asla dört rekat kılmamıştır. İnşaallah o konu geldiğinde bunu
anlatıp açıklayacağız.
Enes diyor ki:
"Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber Medine'den
Mekke'ye doğru yola çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer
rekat kıldırdı." Bu rivayet, Buhari ve Müslim tarafından nakledilmiştir.
Abdullah b. Mes'ud'un
kulağına Hz. Osman b. Affan'ın namazı Mina'da dört rekat kıldırdığı haberi
ulaşınca: (Allah'a aidiz, ancak O'na döneceğiz.'[Bakara, 156] diye istirca
ettikten sonra şunları söyledi: "Mina'da Allah Rasulü'nün (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) arkasında iki rekat kıldım. Ebu Bekr'in arkasında Mina'da iki
rekat kıldım. Ömer b. el-Hattab'ın arkasında Mina'da iki rekat kıldım. Ah,
nasibim o dört rekat olacağına keski kabul olunmuş iki rekat olsa!" Bu
hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
İbn Mes'ud, herhalde Hz.
Osman'ın aralarında tercih yapmak caiz iki şeyden birini, hatta bir görüşe göre
daha münasib olanı yapmasından dolayı istircada bulunacak değildir. O, olsa
olsa ancak Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve halifelerinin
yolculukta devamlı olarak namazları iki rekat kıldıklarını görmüş olmasından
dolayı istircada bulunmuştur.
Sahihu'l'Buhari'de
rivayet edildiğine göre İbn Ömer (r.a.) demiştir ki: "Ben, Allah Rasülüne
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşlığı yaptım. Yolculukta ne o, ne Ebu
Bekir, ne Ömer, ne de Osman iki rekattan fazla kıldırırdı." Hz. Osman'ın
hilafetinin başlarını kastediyor. Yoksa Hz. Osman hilafetinin sonlarında tam kılmış
ve bu da ona karşı gelinen sebeblerden biri olmuştur. Onun bu davranışına şu
yorumlar yapılmıştır:
Birinci yorum: Çöl
arapları o sene hacca gelmişlerdi. Hz. Osman, onların hem ikamet, hem yolculuk
halinde namazın iki rekat olduğu zannına kapılmamaları için namazın farzının
dört rekat olduğunu öğretmek istemişti. Bu yoruma şöyle cevap verilmiştir.
Onlara bu durumun Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı hacda
öğretilmesi daha münasibti. Çünkü onlar İslam'a yeni kavuşmuşlardı; namaza
başlamaları yeniydi. Bununla birlikte Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) namazı onlara dört rekat olarak kıldırmamıştı.
İkinci yorum: O, halkın
devlet başkanıydı. Devlet başkanı konakladığı yerde, sanki hükümet
merkezindeymiş gibi davranır. O yer, sanki onun vatanı durumuna geçer. Bu
yoruma da şöyle cevap verildi: Kayıtsız şartsız insanların lideri olan Allah
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buna daha layıktı, mutlak liderdi; ama o,
dört rekat kıldırmamıştır.
Üçüncü yorum: Mina
kurulup köy halini alınca, Hz. Osman devrinde orada meskenler çoğaldı. Bunlar,
Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devrinde yoktu; hatta orası boş bir
arazi idi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Allah'ın Rasulü! Senin için Mina'da seni sıcaktan gölgeleyecek bir ev
yapalım mı?" denildiğinde O: "Hayır... Mina, geçenin konaklayacağı
yerdir." buyurmuştu. İşte Hz. Osman, kısaltmanın ancak yolculuk haline
mahsus olduğu şeklinde yoruma gitmişti. Bu yorum da: "Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Mekke'de on gün kaldı; ama namazı kısaltırdı" denilerek
bertaraf edilmiştir.
Dördüncü yorum: Hz.
Osman, Mina'da üç gün kalmıştı. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Muhacir, haccmı tamamladıktan sonra üç gün ikamet eder"
diyerek üç gün kalanı mukim ( = ikamet haiinde olan) kişi olarak niteledi.
Mukim ise yolcu olmayan kişidir. Bu yoruma karşılık şöyle cevap verildi: Bu,
yolculuk esnasında olmakla kayıtlı bir ikamettir; yolculuğun karşıtı olan
ikamet değildir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'de on gün
kaldı, ama namazı kısaltırdı. Hac vazifesinden sonra da üç şeytan taşlama günü
boyunca Mina'da kaldı, yine namazı kısaltırdı.
Beşinci yorum: Hz.
Osman, Mina'da kalıp yerleşmeye ve orasını hilafet merkezi yapmaya karar
verdiği için namazı tam kılmıştı. Sonra görüşünü değiştirip Medine'ye dönmeye
karar verdi. Bu da güçlü bir yorum değildir. Çünkü Hz. Osman (r.a.) ilk
muhacirlerdendir. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), muhacirlere
hac vazifelerini tamamladıktan sonra Mekke'de kalmayı yasaklamış, onların orada
yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bunu yasaklayıp orada yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişken
Hz. Osman'ın orada kalması düşünülemez. Zira onlar. Mekke'yi Allah için
terketmişlerdi. Allah için terkedilen bir yere dönülmez, dönmek de istenilmez.
Bu yüzden Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sadaka veren kimsenin
verdiği sadakayı satın almasını yasaklamış ve Hz. Ömer'e: "Onu satın alma.
Verdiğin sadakaya geri dönme." buyurmuştu.'' Görüldüğü üzere Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), parasıyla satın aldığı halde, onu verdiği
sadakaya geri dönen olarak niteledi.
Altıncı yorum: Hz.
Osman, Mina'da evlenmişti. Yolcu, bir yerde yerleşip orada evlenirse yahut orda
bir hanımı bulunursa namazını tam kılar. Bu konuda Hz. Peygamber'den
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) merfu bir hadis de rivayet edilmektedir. İkrime
b. İbrahim el-Ezdi, İbn Ebi Zübab yoluyla onun babası Ebu: Zübab'ın şöyle
dediğini rivayet eder: Hz. Osman, Mina halkına namazı dört rekat olarak
kıldırdı ve dedi ki: Ey insanlar! Ben buraya gelince evlendim. Allah Rasulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir adam bir
şehirde evlenirse orada mukim (yerleşik) kişi gibi namaz kılar.'
Bu hadisi İmam Ahmed
(r.h.) Müsned'inde ve Abdullah b. Zübeyr el-Humeydi de kendi Müsnedlnöc rivayet
etmiştir. Hadisi, Beyhaki sened kopukluğu (inkıta) ve İkrime b. İbrahim'i zayıf
sayması sebepleriyle illetli bulmuştur. Ebu'l Berekat İbn Teymiye diyor ki:
Zayıflık sebebini bertaraf etmek mümkündür. Çünkü Buhari, bu raviyi Tarih' inde
anlatmış; ama onun herhangi bir kusuru bulunduğunu söylememiştir. Oysa cerh ve
mecruhları (cerhedilenleri) söylemek onun adetidir. Ahmed ve ondan önce de İbn
Abbas, yolcu, bir yerde evlenirse orada namazı tam kılması gerektiğini
belirtmişlerdir ki, bu aynı zamanda Ebu Hanife, Malik ve onların arkadaşlarının
görüşüdür. Hz. Osman adına gösterilen mazeretlerin en güzeli budur.
Hz. Aişe adına da
mazeret olarak, onun, mü'minlerin annesi durumunda olması ve bu sebeple
konakladığı yerin onun vatanı olacağı gösterilmişse de bu gösterilen mazeret
çürüktür. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de mü'minlerin
babasıdır; hanımlarının anneliği, O'nun babalığının bir dalıdır. O, bu sebepten
dolayı namazını tam kılmış değildir. Hişam b. Urve, babası Urve'nin şöyle
dediğini rivayet eder: Hz. Aişe, yolculukta namazı dört rekat kılardı. Ona:
"İki rekat kılsana" dedim. O da cevaben: "A yeğenim! Bana zor
gelecek değil ya!" dedi.
Şafii (r.h.) diyor ki:
Yolcuya farz olan, iki rekat olsaydı namazı ne Osman, ne Aişe, ne de İbn Mes'ud
tam (dört rekatlı) kılardı. Yolcunun da mukim imam arkasında namazı tam kılması
caiz olmazdı. Hz. Aişe: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şunların hepsini yaptı: Hem tam kıldı, hem de kısalttı." demiştir. İmam
Şafii, sonra İbrahim b. Muhammed - Talha b. Amr - Ata b. Ebi Rebah yoluyla Hz.
Aişe'nin: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şunların hepsini
yaptı; yolculukta namazı kah kısalttı, kah tam kıldı." dediğini rivayet
etmiştir. Beyhaki diyor ki: Bu hadisi aynı şekilde Muğire b. Ziyad da Ata'dan
rivayet etmiştir. Hadisin en sahih senedi şöyledir: Ebu Bekr el-Harisi
Darakutni - el-Mehamili - Said b. Muhammed b. Sevvab- Ebu Asim – Ömer b. Said -
Ata - Aişe: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (yolculuk
esnasında) namazı kah kısaltır, kah tam kılardı; kah oruç tutar, kah
tutmazdı.'*.
Darakutni: "Bu
sened sahihtir" deyip sonra Ebu Bekr en-Nisaburi - Abbas ed-Duri - Ebu
Nuaym - el-Ala b. Züheyr - Abdurrahman b. el-Esved senediyle rivayet eder ki:
Hz. Aişe, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber umre yapmak
için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'ye vardığı zaman Hz. Peygamber'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Rasulü! Anam, babam yoluna
feda! Sen (yolda) namazı kısalttın, ben tam kıldım; sen oruç tuttun, ben
tutmadım." deyince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İyi
etmişsin, Aişe" dedi.
Şeyhülislam İbn
Teymiye'nin şöyle dediğini işittim: Bu hadis, Aişe'ye atfedilen bir yalandır.
Aişe, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve diğer sahabilerin
kılmasının aksine namaz kılacak biri değildi. Onların kısalttıklarını görsün,
sonra kalkıp sebepsiz yere tek başına namazı tam kılsın! Nasıl olur?! Oysa
"Namaz ikişer rekat farzedilmişti. Yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı
da, ikamet halindeki namaza ilave edildi." diyen odur. O halde Allah'ın
farz ettiğine ilave edip Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve
arkadaşlarına muhalefet etmesi nasıl düşünülebilir?
Zühri, Aişe'nin böyle
yaptığını kendisine anlatan Urve'ye: "Namazı neden tam kılardı?" diye
sorunca Urve: "O da Osman gibi te'vil yoluna gitmişti." diye karşılık
verdi. Şayet Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun davranışını güzel
bulmuş ve bunu tasvib etmişse o halde yoruma gerek kalmaz. Bu takdirde onun
namazı tam kılmasını yoruma bağlamak doğru olmaz. İbn Ömer haber vermektedir
ki: "Yolculukta ne Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ne Ebu
Bekr, ne de Ömer iki rekattan fazla kıldırırdı." Onların kısalttıklarım
gördüğü halde mü'minlerin annesi Hz. Aişe'nin onlara muhalefeti düşünülebilir
mi? Ancak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra o da
Osman gibi namazı tam kıldı. Her ikisi de bir te'vil yolu tutmuştur. Delil,
onların (sahabenin Hz. Peygamber Men) rivayetidir; yoksa onlardan birinin,
başkalarının muhalefeti yanında yaptığı yorum delil olmaz. En iyi bilen
Allah'tır.
Ümeyye b. Halid,
Abdullah b. Ömer'e: "Biz, Kur'an'da ikamet namazı ile korku namazım
buluyoruz da, yolculuk namazını bulamıyoruz?" diye sorduğunda ibn Ömer,
ona: "A kardeşim! Biz hiçbir şey bilmiyorduk, Allah, Muhammed'i
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderdi. Muhammed'i (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) nasıl yapıyor gördükse biz de ancak öyle yaparız." dedi.
Enes demiştir ki: Allah
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber Medine'den Mekke'ye doğru yola
çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer rekat kıldırdı.
İbn Ömer diyor ki:
"Ben, Allah Rasulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşlığı
yaptım. Yolculukta ne o, ne Ebu Bekir, ne Ömer, ne de Osman -Allah onlardan
razı olsun- iki rekattan fazla kıldınrdı." Bu hadislerin hepsi sahihtir.
4- Yolculukta Nafile
Namaz Kılması:
Yolculuk esnasında Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yalnızca farz namazları kılmak adeti
idi. Onun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vitir ve sabahın sünneti dışında farz
namazdan önceki ve sonraki namazları kıldığı bilinmemektedir. Vitir ve sabahın
sünnetini ise ne yerleşik hayatta, ne de yolculuk halinde terkederdi.
İbn Ömer'e bu konu
sorulduğunda: "Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol
arkadaşlığı yaptım. Onun yolculukta tesbih kıldığını görmedim." deyip
"Muhakkak Allah Rasulünde sizin için güzel bir örnek vardır. ayetini
okudu. İbn Ömer'in tesbih'den maksadı ratibe sünnettir. Yoksa Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), yüzü ne yöne gelirse gelsin devesinin sırtında
nafile namaz kıldığı sahih yolla rivayet edilmiştir. Sahthayn' da İbn Ömer'in
şöyle dediği nakledilmektedir: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yolculuk esnasında binek devesi üzerinde deve yönünü hangi tarafa çevirirse
çevirsin farzlar dışındaki namazları kılar; gece namazını ima ile eda ederdi.
Vitir namazını da binek devesi üzerinde kılardı. "
Şafii (r.h.), "Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı kısalttığı halde geceleyin
nafile kıldığı sabittir." diyor. Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Amir
b. Rabia, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuk esnasında
geceleyin binek devesi üzerinde nafile kıldığını görmüştür. İşte bu namaz, gece
(teheccüd) namazıdır.
İmam Ahmed'e (r.h.)
yolculukta nafile kılma konusunu sormuşlar, o da: "Yolculukta nafile
kılmanın bir sakıncası olmayacağını umarım."demiştir. Hasan el-Basri'nin:
"Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkadaşları yolculuğa
çıktıklarında farzdan önceki ve sonraki nafile namazları kılarlardı"
dediği rivayet edilir.' Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes'ud, Cabir, Enes, İbn Abbas
ve Ebu Zerr'in böyle yaptıkları rivayet edilir.
İbn Ömer ise ne farzdan
önce, ne de sonra nafile namaz kılardı. Ancak gecenin ortasında vitirle
birlikte nafile de kılardı. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
adeti olarak açıkça gözüken odur ki, kısaltılmış farzdan ne önce, ne de sonra
bir namaz kılardı. Ama farzdan önce ve sonra nafile kılmaktan da kimseyi
menetmezdi. Bu nafile namaz, yerleşik halde iken kılınan namazın sünneti gibi
ratibe sünnet değil, serbest nafile gibidir. Bu görüşün bir dayanağı da şudur:
Dört rekatlı namaz yolcuya kolaylık olsun diye iki rekata indirilmiştir. O
halde farz iki rekata indirilmişken nasıl olur da bir de onun yanında sürekli
kılınacak bir ratibe sünnet konulmuş olabilir? Şayet yolcuya kolaylık
gösterilmek istenilmemiş olsaydı farzı tam kılması daha münasib olurdu. Bu
yüzden Abdullah b. Ömer: "Nafile kılacak olsaydım, farzı tam
kılardım." demiştir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Fetih
günü, o vakit yolcu iken sekiz rekat kuşluk kıldığı sabittir.
Ebu Davud ve
Tirmizi'nin, Süneninde Leys - Safvan b. Süleym - Ebu Büsra el-Ğifari senediyle
Bera b. Azib'den rivayet ettikleri: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte on sekiz seferde bulundum. Öğleden önce gün devrildiğinde
iki rekat namaz kılmayı terkettiğini hiç görmedim." hadisine gelince;
Tirmizi hadis hakkında şunları söylüyor: "Bu hadis garibtir. Muhammed'e
(Buhari'ye) bu hadisi sordum; yalnız Leys b. Sa'd'ın rivayet ettiğini, Ebu
Büsra'nın ismini bilmediğini ve hadisin hasen olduğunu söyledi."
Buhari'nin Sahihinde Hz.
Aişe'den (r.a.) rivayet ettiği: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) öğleden önce dört ve ondan sonra iki rekat kılmayı hiç
bırakmazdı." hadisi ise Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
namazları yolculukta da kıldığı konusunda açık değildir. Herhalde Aişe, Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çoğunluk yani ikamet halini haber
vermiştir. O'nun yolculuk halini erkekler, kadınlardan daha iyi bilir. İbn
Ömer, Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekattan fazla
kılmadığını haber vermiştir. İbn Ömer'in kendisi de yolculukta farzdan önce de,
sonra da hiç namaz kılmazdı. En iyi bilen Allah'tır.
5- Hayvan Üstünde Namaz
Kılması:
Binek devesi üzerinde,
deve her nereye yönelirse yönelsin, rüku ile secdede başı ile ima ederek ve
secdede rükudan daha ziyade eğilerek nafile namaz kılmak Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünneti idi.
Ahmed ve Ebu Davud'un
Enes'ten rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
başlangıçta tekbir alırken devesini kıbleye çevirir, sonra namazın geri kalan
kısmını deve her nereye yönelirse yönelsin o tarafa doğru kılardı. Ancak bu
hadiste biraz durmak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), devesi üzerinde namaz kılışını anlatan Amir b. Rabia, Abdullah b.
Ömer, Cabir b. Abdullah gibi diğer sahabiler onun, deve her nereye yönelirse
yönelsin o tarafa doğru namaz kıldığını kayıtsız ve şartsız olarak söylemişler
ve bundan ne başlangıç tekbirini, ne de başka bir şeyi müstesna tutmuşlardır.
Bu sahabilerin rivayet ettikleri hadisler, bu Enes hadisinden daha sahihtir. En
iyi bilen Allah'tır.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem binek devesi üzerinde, hem de -şayet sahihse-
eşek üzerinde namaz kılmıştır. Bu ikincisini Müslim, Sahih'inde İbn Ömer'den
rivayet etmiştir.
Haber sahihse Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yağmur ve çamurdan dolayı ashabına
farz namazı binek develeri üzerinde kıldırmıştir. Ahmed, Tirmizi ve Nesai'nin
rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkadaşlarıyla
birlikte bir dar geçide ulaştı. Binek devesi üzerindeydi. Tepelerinden yağmur,
altlarından sel akıyordu. Namaz vakti girmişti. Emretti, müezzin ezan okudu ve
kamet getirdi. Sonra Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) binek devesi
üzerinde öne geçti; onlara ima ile namaz kıldırdı. Secdede rükudan daha ziyade
eğildi. Tirmizi diyor ki: Bu hadis garibtir. Ömer b. Rammah tek başına rivayet
etmiştir. Bu olay Enes'ten kendi fiili olarak sabittir. [Ahzab, 21]
6- İki Namazı
Birleştirmesi:
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) adetindendir ki, gün devrilmeden önce yola
çıktığında öğle namazını ikindi vaktine kadar geciktirdikten sonra inip her iki
namazı bir arada kıldınrdı. Yola çıkmadan evvel gün devrildiği takdirde öğle
namazını kıldırır, sonra hayvanına binerdi. Yolculukta acele sürüp gittiğinde
akşam namazını geciktirip yatsı vaktinde akşam ile yatsıyı birleştirir, bir
arada kıldınrdı.
Rivayete göre Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi sırasında yola çıkmadan
önce gün devrilirse, öğle ile ikindiyi birlikte kıldınrdı. Şayet gün
devrilmeden önce yola çıkarsa öğle namazını geciktirir, ikindi vakti iner, her
iki namazı birlikte kıldınrdı- Akşam ve yatsı namazlarını da böyle yapardı.
Ancak bu hadisin sıhhatinde görüş ayrılıkları ortaya çıkmış; kimileri sahih,
kimileri hasen sayarken kimileri de kusurlu olduğunu belirterek -Hakim gibi-
uydurma saymışlardır.
Hadisin senedi sahih
şartlarını taşımaktadır. Fakat tuhaf bir illet ortaya atılmıştır. Hakim diyor
ki: Ebu Bekr b. Muhammed b. Ahmed b. Baluyeh, Musa b. Harun - Kuteybe b. Said -
Leys b. Sa'd - Yezid b. Ebi Habib - Ebu't-Tufeyl - Muaz b. Cebel senediyle bize
nakleder ki; Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi sırasında
gün devrilmeden önce yola çıktığında öğle namazını ikindiye birleştirecek kadar
geciktirir ve her iki namazı bir arada kıldırırdı. Gün devrildikten sonra yola
çıktığında ise öğle ile ikindiyi beraber kıldırır, sonra yola çıkardı. Akşamdan
önce yola çıktığında akşam namazını geciktirir, yatsı namazı ile beraber
kıldınrdı. Akşamdan sonra yola çıktığında ise yatsıyı vakti girmeden akşam namazı
ile birlikte kildırırdı.
Hakim der ki: Bu hadisin
ravileri sika imamlardır. Ama sened ve metni şazdır. Hem sonra bunun bir
illetini de bilmiyoruz ki, ona dayanarak o sayede illetli sayalım. Hadis, Leys
- Ebu'z-Zübeyr - Ebu't-Tufeyl senediyle rivayet edilmiş olsa bu senedle hadisi
illetli sayardık; Yezid b. Ebi Habib - Ebu't-Tufeyl senediyle rivayet edilmiş
olsa bu sefer de bu senedle illetli sayardık. Artık her iki illeti de
bulamadığımıza göre hadis illetli olmaktan çıkmıştır. Sonra baktık, Yezid b.
Ebi Habib'in Ebu't-Tufeyl'den bir rivayetine rastlamadık. Bu metnin bu şekil
anlatımla ne Ebu't-Tufeyl'in öğrencilerinden birinden, ne de onun dışında Muaz
b. Cebel'den rivayette bulunan herhangi bir kimseden nakledildiğine rastladık.
Bunun üzerine: "Hadis şazdır" dedik. Ebu'l-Abbas es-Sekafi'nin şöyle
dediğini söylediler: Kuteybe b. Said, bize: "Bu hadis üzerinde Ahmed b.
Hanbel, Ali b. el-Medini, Yahya b. Main, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu
Hayseme'nin alameti var." derdi. Kuteybe, bu muhaddisler meyanında bu
hadisi ondan yazan yedi hadis imamım saymıştır. Hadis İmamları, bu hadisi
Kuteybe'den yalnızca sened ve metninde taaccüb ettikleri için dinleyip
almışlardır. Hem sonra onlardan hiç birinden bu hadisin bir illetini zikrettiği
kulağımıza gelmemiştir.
Sonra (Hakim):
"Baktık ki, ne görelim; hadis uydurma değil mi?! Kuteybe ise sika,
güvenilir bir ravi!" diyor, hadisin Buhari'ye kadar olan senedini veriyor
ve ekliyor: Kuteybe b. Said'e: "Yezid b. Ebi HabuVin Ebu't-Tufeyl'den
aktardığı hadisi, Leys b. Sa'd'dan, kiminle birlikte yazdın?" diye sordum;
"Ebu'l-Heysem Halid b. Kasım el-Medaini ile birlikte yazdım."
cevabını verdi. Buhari: "Ebu'l-Heysem Halid b. Kasım el-Medaini, büyük
üstadların hadislerine hadisler katardı" demiştir.
Ben derim ki:
"Hakim'in bu hadisin uydurma olduğu kararını vermesi kabul edilemez. Çünkü
Ebu Davud, hadisi Yezid b. Halid b. Abdullah b. Mevheb er-Ramli - Mufaddal b.
Fudale - Leys b. Sa'd-Hişam b. Sa'd - Ebu'z-Zübeyr - Ebu't-Tufeyl - Muaz
senediyle nakletmiştir. Bu seneddeki Mufaddal, Kuteybe'ye mütabaat etmiştir.
Her ne kadar Kuteybe, Mufaddal'dan daha büyük ve daha hafız ise de, Kuteybe'nin
teferrüdü ( = tek kalışı) onun sayesinde ortadan kalkmaktadır. Hem sonra
Kuteybe, işittiğini açıkça belirtmek için "Haddesena= Bize söyledi" sözünü
kullanmış, an'ane yoluyla rivayet etmemiştir. Allah, onu emanet, hafıza,
güvenilirlik ve adalet bakımlarından üstün bir mevkiye oturttuğu halde, artık
onun semamda ( = hadisi duymuş olmasında) nasıl kusur aranabilir?
İshak b. Rahüyeh, Şebabe
- Leys - Akil - İbn Şihab (Zühri) - Enes yoluyla rivayet eder ki; "Allah
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukta bulunduğu zaman, güneş tam tepe
noktadan kayınca öğle ve ikindi namazlarını kılar, sonra yola çıkardı. Gördüğün
gibi bu (sahih) bir isnaddır. Senedde adı geçen Şebabe, rivayet ettiği hadisin
delil olarak kullanılmasında (Buhari ve Müslim tarafından) ittifak edilen sika
ravi Şebabe b. Sevvar'dır (v. 206/821). Müslim, Sahihinde, onun Leys b.
Sa'd'dan bu isnadla Şeyhayn (Buhari ve Müslim)'ın şartlarına uygun bir hadisini
rivayet etmektedir. Bu hadis hiç olmazsa, Muaz hadisini takviye edicidir.
Hadisin aslı Sahıhayn'da mevcuttur. Ancak orada takdim birleştirmesi (bir
namazı vaktinden önceye alıp vaktin namazı ile birlikte kılma) yoktur.
Sonra Ebu Davud diyor
ki: Hişam, Urve - Hüseyn b. Abdullah - Kürayb - İbn Abbas - Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) senediyle Mufaddal hadisinin yani takdim
birleştirmesi konusundaki Muaz hadisinin benzerini aktarmıştır. Metni şöyledir:
Hüseyn b. Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas, Kürayb'dan İbn Abbas'in şöyle
dediğini aktarır: "Size Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yolculukta kıldığı namazı anlatayım mı! O, daha konaklama yerinde iken gün
devriimişse öğle ile ikindiyi zeval vaktinde bir arada kıldınrdı. Gün
devrilmeden yola çıkmışsa öğleyi geciktirir, ikindi vaktinde öğle ile ikindiyi
beraber kıldınrdı." Ravi: "Sanırım İbn Abbas, akşam ve yatsı hakkında
da böyle söyledi. diyor. Şafii bu hadisi İbn Ebi Yahya - Hüseyn ve İbn Aclan -
Hüseyn senedleriyle rivayet etmiştir.
Beyhaki diyor ki: Büyük
muhaddisler hadisi bu şekilde rivayet etmişlerdir. Senedler şöyledir: 1) Hişam
b. Urve vs. - Hüseyn b. Abdullah. 2) Hadisi Abdürrezzak, İbn Cüreyc - Hüseyn -
İkrime ve Kürayb - İbn Abbas senediyle rivayet etmiştir. 3) Eyyub, Ebu Kılabe -
İbn Abbas senediyle rivayet etmiştir. Bu hadisi yanlız merfu olarak biliyorum.
ismail b. ishak'm,
İsmail b. Ebi idris - kardeşi (İbn Ebi İdris) - Süleyman b. Malik - Hişam b.
Urve - Kürayb - İbn Abbas senediyle rivayetine göre; Allah Rasulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yolda yürüyüş kızıştığı zaman gün devrilmeden yola çıkmışsa,
hayvanına biner yola koyulurdu. Sonra iner öğle ile ikindiyi beraber kıldınrdı.
Gün devrilinceye kadar yola çıkmamışsa öğle ile ikindiyi birlikte kıldırır,
sonra hayvanına binerdi. Hayvanına binmek istediğinde akşam namazının vakti
girmişse akşamla yatsı namazlarını birlikte kaldırırdı.
Ebu'l-Abbas ibn Süreye
der ki: Yahya b. Abdülhamid'in Ebu Halid el-Ahmer - Haccac - Hakem - Mıksem -
ibn Abbas senediyle rivayet ettiğine göre;
"Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gün devrilinceye kadar yola çıkmamışsa öğle ile
ikindiyi birlikte kıldınrdı. Daha gün devrilmemişse öğleni geciktirir, ikindi
vaktinde ikindi namazı ile birlikte kıldınrdı."
Şeyhülislam İbn Teymiye
diyor ki: Hacda vakfe yararını gözeterek, dua vakti devamlı olsun ve ikindi
namazı sebebiyle konaklayarak - bunu meşakkatsiz yapmaya imkanı varken - duayı
kesmemek için öğle ile ikindiyi Arafat'ta bir arada kıldırması da takdim
birleştirmesine delil olarak ileri sürülebilir. O halde aynen burada olduğu
gibi meşakkat bulunur, ihtiyaç duyulursa iki namazı bir arada kılmak haydi hay
diye caiz olur.
Şafii der ki: Arefe günü
ikindi namazıyla duaya ara vermemek için ikindi namazını takdim (öğlenin
vaktinde kılmak), Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için daha
uygundu. Yolculuğa ara vererek akşam namazını kılmak nedeniyle konaklamamak
için de (akşamı yatsı ile birlikte yatsı vaktinde) Müzdelife'de kılması daha
münasib idi. Çünkü böyle yapmadığı zaman insanlara zorluk vermiş olurdu. En iyi
bilen Allah'tır.
Yolculukta, pekçok
insanın yaptığı gibi ne hayvan üzerinde binili bir vaziyette, ne de konakladığı
halde iki namazı bir arada kılmak adetiydi.
Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi olayında anlattığımız üzere yalnızca yolculuk
kızıştığında ve namazın peşinden yola çıkacağı zaman iki namazı bir arada
kıldınrdı. Yolcu olmayıp bir yerde konaklamışken - Şafii (r.h.) ve üstadımızın
dedikleri gibi vakfenin sürekliliğini sağlamak için Arafat'ta kılması dışında -
iki namazı bir arada kıldığı nakledilmemiştir.
Bu yüzden Ebu Hanife,
iki namazı bir arada kılmayı Arafat'a mahsus görmüş ve haccın tamamından
saymıştır. Ona göre yolculuğun bu konuda etkisi yoktur.
Ahmed, Malik ve Şafii
ise iki namazı bir arada kılmanın sebebini yolculuk saymışlar ve sonra kendi
aralarında görüş ayrılığına düşmüşlerdir: Şafii ve kendisinden gelen
rivayetlerin birine göre Ahmed, uzun yolculuğa vermişler ve Mekkeliler için iki
namazı bir arada kılmayı caiz görmemişlerdir. Malik ve kendisinden gelen diğer
rivayete göre Ahmed, Mekkeliler için de Arafat'ta namazları bir arada kılmayı
ve kısaltmayı caiz görmüşlerdir. Üstadımız ve ibadat adlı eserinde Ebu'l-Hattab
da bu görüşü tercih etmişlerdir. Sonra Üstadımız bunu genişletip ister kısa,
ister uzun yolculukta olsun namazları kısaltma ve iki namazı bir arada kılma
konusunda bir asıl (dayanak) yapmıştır. Nitekim seleften pekçoğu da bu
görüştedir. Malik ve Ebu'l-Hattab ise bunu yalnızca Mekkelilere mahsus
saymışlardır.
Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetine (yolculukta) namazı kısaltabilecekleri
ve orucu bozabilecekleri bir mesafe tayin etmemiştir. Aksine bu konuyu onlara
kayıtsız şartsız olarak yolculuk ve yeryüzünde yürüme şeklinde serbest
bırakmıştır. Nitekim onlara teyemmüm etmeyi de her yolculukta serbest
bırakmıştır. Bir, iki yahut üç günle sınırladığı rivayetlerine gelince,
bilinmektedir ki, bu konuda ondan asla sahih bir rivayet yoktur. En iyi bilen
Allah'tır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
N) HZ.
PEYGAMBER'İN (S.A.) KUR'AN OKUYUŞU VE DİNLEYİŞİ