ZADU’L-MEAD

İKİNCİ KİTAP PEYGAMBER'İN (S.A.)

İBADETLER KONUSUNDAKİ TUTUMU

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

M) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) YOLCULUKLARI

VE YOLCULUK ESNASINDAKİ İBADETLERİ

 

1- Hz. Peygamber'ın (s.a.) Yolculukları

2- Yolculuk Duaları

3- Yolculukta Namazı Kısaltması

4- Yolculukta Nafile Namaz Kılması

5- Hayvan Üstünde Namaz Kılması

6- İki Namazı Birleştirmesi

 

1- Hz. Peygamber'ın (s.a.) Yolculukları:

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukları dört bölümde toplanabilir. 1- Hicret yolculuğu, 2- Cihad yolculuğu, -yolculuklarının çoğunluğu bu sebeple idi-, 3- Umre yolculuğu, 4- Hac yolculuğu.

 

Yolculuğa çıkmak istediği zaman hanımları arasında kura çeker, kimin nasibine çıkarsa onunla yolculuk ederdi. Hac yolculuğuna çıktığında ise hepsini beraberinde götürmüştü.

 

Yolculuğa çıkacağı zaman günün evvelinde yola koyulurdu. Perşembe günü yola çıkmayı tercih ederdi. Yola giden ümmetinin hayırlısıyla erkenden dönüp gelmesi için Allah Teala'ya dua ederdi.

 

Bir müfreze yahut ordu göndereceği vakit, günün evvelinde gönderirdi. Üç kişi oldukları zaman, yolculara, içlerinden birini başkan tayin etmelerini emrederdi. Bir kişinin tek başına yolculuk etmesini yasaklamış ve bir süvarinin bir şeytan, iki süvarinin iki şeytan, üçünün ise kafile oluşturacağım haber vermiştir.

 

 

2- Yolculuk Duaları:

 

Rivayete göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuk için toparlanırken şu duayı okurdu:

 

"Allah'ım! Sana yöneldim, Sana sığındım. Allah'ım! Beni kederlendirip üzecek şeylerden kolla. Allah'ım! Bana takva azığı lutfeyle. Günahımı bağışla. Her nereye yönelsem beni hayra yönelt."

 

Binmesi için hayvanı önüne getirilip ayağını özengiye basarken "Bismillah" der, hayvanın sırtına bindiğinde de şu duaları sırasıyla okurdu:

 

"Bunları emrimize veren Allah'a hamdolsun; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz. Hamdolsun Allah'a. Hamdolsun Allah'a. Hamdolsun Allah'a. En büyük Allah. En büyük Allah. En büyük Allah. Sen her türlü eksiklikten uzaksın, Allah'ım! Gerçekten zulmettim kendime. Bağışla beni. Senden gayrı yoktur günahları bağışlayan. "

 

Şu duayı da okuduğu olurdu:

 

"Allah'ım! Bu yolculuğumuzda Senden hayır ve takva diler, bize Senin hoşnut olacağın işler yaptırmanı isteriz. Allah'ım! Bize bu yolculuğumuzu kolaylaştır. Uzak yolumuzu yakmlaştir. Allah'ım! Sen yolculukta arkadaş, geride kalan ailem için de halifesin. Allah'ım! Yolculuğun zorluklarından, dönülecek yerin tasasından, döndüğümde ailem ve malımda kötü manzarayla karşılaşmaktan Sana sığınırım."Yolculuktan dönünce de bu duayı okur ve şu sözleri ilave ederdi:

 

"Tevbekar olarak, günahlarımızdan dönerek, Rabbimize kulluk ve O'na hamdederek geri geldik."

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı dağ tepelerine çıktıklarında tekbir alırlar, vadilere indiklerinde de tesbih (Sübhanallah) getirirlerdi.

 

Bir köye yaklaşıp girmek üzere olduğu vakit de şu duayı okurdu:

 

"Allah'ım! Yedi gök ve onların gölgeledikleri şeylerin Rabbi! Yedi kat yer ve onların yüklendikleri şeylerin Rabbi! Şeytanlar ve onların saptırdıklarının Rabbi! Rüzgarlar ve onların sürükledikleri şeylerin Rabbi! Senden bu köyün hayrını ve halkının hayrını diliyorum. Bu köyün şerrinden, halkının şerrinden ve orada bulunanların şerrinden Sana sığımyorum."

 

Şu duayı okuduğu da rivayet edilmektedir:

 

"Allah'ım! Senden şu köyün ve orada topladığın şeylerin hayırlısından istiyorum. Şu köyün şerrinden ve orada topladığın şeylerin şerrinden Sana sığınıyorum. Allah'ım! Bu köyün rızkından bize tattır; bizi vebasından koru. Halkına bizi sevdir. Halkının salih kullarım da bize sevdir."

 

 

3- Yolculukta Namazı Kısaltması:

 

Yolculuğa çıkmasından itibaren Medine'ye dönünceye kadar dört rekatlı namazları ikişer rekat kılardı. Yolculuk esnasında dört rekatlı bir namazı tam kıldığı, asla sabit olmamıştır. Hz.Aişe'den rivayet edilen: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukta kah namazı kısaltır, kah tam kılardı; kah orucunu bozar, kah oruç tutardı." hadisi sahih değildir. Şeyhülislam İbn Teymiye'nin: "Bu, Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) atfedilen bir yalandır" dediğini işittim. Rivayet edilir ki, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kısaltır, Hz. Aişe tam kılardı; yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orucunu bozar, Hz. Aişe oruç tutardı. Yani her iki yerde de Hz. Aişe (ruhsat tarafına değil) azimet tarafına uyardı. Üstadımız İbn Teymiye der ki: Bu asılsızdır. Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, Allah Rasulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve onun bütün arkadaşlarına muhalefet edip onların namazlarının tersine namaz kılacak biri değildir. Oysa onun şöyle dediği sahihtir: "Allah namazı ikişer rekat farzetmişti. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikamet halindeki namaza (iki rekat) ilave edildi." Durum böyle iken nasıl Hz.Aişe'nin, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve arkadaşlarının kıldıkları namaza aykırı namaz kıldığı düşünülebilir?

 

Ben (İbnü'l-Kayyim) derim ki: Gerçekten Hz. Aişe, Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra namazı tam kılmış ve İbn Abbas vs. sahabiler onun hakkında: "O da Hz. Osman gibi te'vil (yani kısaltmanın ruhsat, kısaltmamanın azimet olduğu yorumu) yoluna gitmiştir." demişlerdir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) daima namazı kısalardı. Ravilerden birisi iki hadisi birleştirip bir hadis yapmış ve: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kısaltır, Hz. Aişe tam kılardı." demiştir. Bunun üzerine ravilerden biri yanılgıya düşüp: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kah kısaltır, kah tamam kılardı." demiştir.

 

Hz. Aişe'nin yaptığı yorumda ihtilaf edilmiştir. Alimlerden bir kısmı demişlerdir ki: "Hz. Aişe, namazın kısaltılması için yolculuk esnasında korku haii bulunmasının şart olduğunu, dolayısıyle korku geçtiğinde kısaltma sebebinin ortadan kalktığını savunmuştur." Ancak bu yorum doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emniyet içinde yolculuk etmiş, yine de namazı kısaltmiştı. Bu konudaki ayet, Hz. Ömer vs. sahabilere problem olmuş ve bu ayeti Allah Rasulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sormuşlar; O da yeterli cevabı vererek, bunun Allah'ın bir bağışı olduğunu söylemiş ve böylece bu yolu ümmete meşru kılmıştır. Onun bu açıklaması (muhalif) mefhumun (yani yolculukta korkulacak bir durum bulunmazsa namazın kısaltılmayacağı) hükmünün kastedilmediğini ve ister emniyet, ister korku içinde olsun bir kimsenin namazı kısaltması halinde ondan günahın kaldırılmış olduğunu göstermektedir. Neticede bu açıklama, (muhalif) mefhumu tahsis yahut onun hükmünü ortadan kaldırmadır.

 

Denilebilir ki; ayet, hem hafifletme suretiyle rükünleri kısaltmayı, hem de İki rekat eksiltme suretiyle rekat sayısını azaltmayı kapsayan bir kısaltma işini gerektirmekte olup bu da iki şeyle; yeryüzün'de yolculuk etme ve korku ile kayıtlanmıştır. Bu iki durum bulununca her iki kısaltma da mubahtır. Böyle durumda (Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı) rekat sayısı ve rükünleri kısaltılmış olan korku namazı kılarlardı. Her iki durum da bulunmayıp ikamet halinde emniyet içinde olduklarında yine her iki tür kısaltma ortadan kalkar, tam kamil bir namaz kılarlardı. Sebeplerden biri bulununca yalnızca o sebebe dayalı kısaltma şekii lüzumlu olurdu. Şu halde ikamet halinde korku ve endişe edilecek bir durum bulunursa rükünler kısaltılır, rekat sayısı tamamlanır ki, bu da bir tür kısaltmadır; ancak ayetteki mutlak (kayıtsız şartsız) kısaltma değildir. Yolculukta emniyet içinde olunduğunda ise rekat sayısı azaltılır, rükünler yerli yerince tamamlanır. Buna "salatü emn" "güvenlik namazı" denir. Bu da bir tür kısaltmadır; ama mutlak kısaltma değildir. Bu namaza rekat sayısının eksikliğinden dolayı "kısaltılmış", rükünlerinin tamamen yerine getirilmesinden ve ayetteki kısaltmaya girmemesinden dolayı da "tam" namaz denilebilir. Birincisi (kısaltılmış namaz) sonra gelen fakihlerln pek çoğunun kullandığı terimdir. Hz. Aişe ve ibn Abbas gibi sahabilerin sözleri de ikincisini (tam namaz) göstermektedir. Hz. Aişe: "Namaz ikişer rekat farz edilmişti. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret edince yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikamet halindeki namaza ilave edildi." demiştir. Bu söz gösterir ki, Hz. Aişe'ye göre yolculuk namazı dört rekattan kısaltılmamış, aksine bu şekilde farz kılınmıştır; yolcuya farz olan iki rekattır. İbn Abbas ise: "Allah, Peygamberinizin dilinden namazı ikamet halinde dört, yolculukta iki, korku halinde ise bir rekat olarak farz kıldı." demiştir. Hz. Aişe hadisi, Buhari ve Müslim tarafından ittifaklı olarak; İbn Abbas hadisi ise yalnızca Müslim tarafından rivayet edilmiştir.

 

Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: "Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dilinden söylüyorum: Yolculuk namazı iki rekattır. Cuma namazı iki rekattır. Bayram namazı iki rekattır. Bu ikişer rekat tamamdır, kısaltılmış değildir. İftira eden ziyan etmiştir." Hz. Ömer'in (r.a.) bu sözü söylediği sabittir. O, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Emniyet içinde olduğumuz halde neden hala namazı kısaltıyoruz?" diye sormuş, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona: "Bu, Allah'ın size bahşettiği bir sadakadır. Sadakasını kabul ediniz." diye karşılık vermişti.

 

Hz. Ömer'in rivayet ettiği iki hadis arasında bir çelişki yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona cevaben: "Bu, Allah'ın size bir sadakasıdır ve O'nun kolay, müsamahalı dinidir" dediğinde Hz. Ömer, ayetten kastolunan anlamın, pekçok insanın anladığı gibi rekat adedinin azaltılması olmadığını kavrayarak: "Yolculuk namazı iki rekattir. Bu iki rekat tamdır, (dörtten) kısaltılmış değildir." demiştir. Buna göre ayette: "Rekat adedini azaltmak mubahtır; böyle yapmanın günahı kaldırılmıştır. Artık dileyen namazı kısaltır, dileyen tamamlar." anlamı yoktur.

 

Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuklarında devamlı ikişer rekat kılardı. Korku namazının biri dışında asla dört rekat kılmamıştır. İnşaallah o konu geldiğinde bunu anlatıp açıklayacağız.

 

Enes diyor ki: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer rekat kıldırdı." Bu rivayet, Buhari ve Müslim tarafından nakledilmiştir.

 

Abdullah b. Mes'ud'un kulağına Hz. Osman b. Affan'ın namazı Mina'da dört rekat kıldırdığı haberi ulaşınca: (Allah'a aidiz, ancak O'na döneceğiz.'[Bakara, 156] diye istirca ettikten sonra şunları söyledi: "Mina'da Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkasında iki rekat kıldım. Ebu Bekr'in arkasında Mina'da iki rekat kıldım. Ömer b. el-Hattab'ın arkasında Mina'da iki rekat kıldım. Ah, nasibim o dört rekat olacağına keski kabul olunmuş iki rekat olsa!" Bu hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

 

İbn Mes'ud, herhalde Hz. Osman'ın aralarında tercih yapmak caiz iki şeyden birini, hatta bir görüşe göre daha münasib olanı yapmasından dolayı istircada bulunacak değildir. O, olsa olsa ancak Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve halifelerinin yolculukta devamlı olarak namazları iki rekat kıldıklarını görmüş olmasından dolayı istircada bulunmuştur.

 

Sahihu'l'Buhari'de rivayet edildiğine göre İbn Ömer (r.a.) demiştir ki: "Ben, Allah Rasülüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşlığı yaptım. Yolculukta ne o, ne Ebu Bekir, ne Ömer, ne de Osman iki rekattan fazla kıldırırdı." Hz. Osman'ın hilafetinin başlarını kastediyor. Yoksa Hz. Osman hilafetinin sonlarında tam kılmış ve bu da ona karşı gelinen sebeblerden biri olmuştur. Onun bu davranışına şu yorumlar yapılmıştır:

 

Birinci yorum: Çöl arapları o sene hacca gelmişlerdi. Hz. Osman, onların hem ikamet, hem yolculuk halinde namazın iki rekat olduğu zannına kapılmamaları için namazın farzının dört rekat olduğunu öğretmek istemişti. Bu yoruma şöyle cevap verilmiştir. Onlara bu durumun Hz. Peygamberin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptığı hacda öğretilmesi daha münasibti. Çünkü onlar İslam'a yeni kavuşmuşlardı; namaza başlamaları yeniydi. Bununla birlikte Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı onlara dört rekat olarak kıldırmamıştı.

 

İkinci yorum: O, halkın devlet başkanıydı. Devlet başkanı konakladığı yerde, sanki hükümet merkezindeymiş gibi davranır. O yer, sanki onun vatanı durumuna geçer. Bu yoruma da şöyle cevap verildi: Kayıtsız şartsız insanların lideri olan Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buna daha layıktı, mutlak liderdi; ama o, dört rekat kıldırmamıştır.

 

Üçüncü yorum: Mina kurulup köy halini alınca, Hz. Osman devrinde orada meskenler çoğaldı. Bunlar, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devrinde yoktu; hatta orası boş bir arazi idi. Bundan dolayı Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Rasulü! Senin için Mina'da seni sıcaktan gölgeleyecek bir ev yapalım mı?" denildiğinde O: "Hayır... Mina, geçenin konaklayacağı yerdir." buyurmuştu. İşte Hz. Osman, kısaltmanın ancak yolculuk haline mahsus olduğu şeklinde yoruma gitmişti. Bu yorum da: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'de on gün kaldı; ama namazı kısaltırdı" denilerek bertaraf edilmiştir.

 

Dördüncü yorum: Hz. Osman, Mina'da üç gün kalmıştı. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhacir, haccmı tamamladıktan sonra üç gün ikamet eder" diyerek üç gün kalanı mukim ( = ikamet haiinde olan) kişi olarak niteledi. Mukim ise yolcu olmayan kişidir. Bu yoruma karşılık şöyle cevap verildi: Bu, yolculuk esnasında olmakla kayıtlı bir ikamettir; yolculuğun karşıtı olan ikamet değildir. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'de on gün kaldı, ama namazı kısaltırdı. Hac vazifesinden sonra da üç şeytan taşlama günü boyunca Mina'da kaldı, yine namazı kısaltırdı.

 

Beşinci yorum: Hz. Osman, Mina'da kalıp yerleşmeye ve orasını hilafet merkezi yapmaya karar verdiği için namazı tam kılmıştı. Sonra görüşünü değiştirip Medine'ye dönmeye karar verdi. Bu da güçlü bir yorum değildir. Çünkü Hz. Osman (r.a.) ilk muhacirlerdendir. Oysa Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), muhacirlere hac vazifelerini tamamladıktan sonra Mekke'de kalmayı yasaklamış, onların orada yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu yasaklayıp orada yalnızca üç gün kalmalarına müsaade etmişken Hz. Osman'ın orada kalması düşünülemez. Zira onlar. Mekke'yi Allah için terketmişlerdi. Allah için terkedilen bir yere dönülmez, dönmek de istenilmez. Bu yüzden Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sadaka veren kimsenin verdiği sadakayı satın almasını yasaklamış ve Hz. Ömer'e: "Onu satın alma. Verdiğin sadakaya geri dönme." buyurmuştu.'' Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), parasıyla satın aldığı halde, onu verdiği sadakaya geri dönen olarak niteledi.

 

Altıncı yorum: Hz. Osman, Mina'da evlenmişti. Yolcu, bir yerde yerleşip orada evlenirse yahut orda bir hanımı bulunursa namazını tam kılar. Bu konuda Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) merfu bir hadis de rivayet edilmektedir. İkrime b. İbrahim el-Ezdi, İbn Ebi Zübab yoluyla onun babası Ebu: Zübab'ın şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Osman, Mina halkına namazı dört rekat olarak kıldırdı ve dedi ki: Ey insanlar! Ben buraya gelince evlendim. Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir adam bir şehirde evlenirse orada mukim (yerleşik) kişi gibi namaz kılar.'

 

Bu hadisi İmam Ahmed (r.h.) Müsned'inde ve Abdullah b. Zübeyr el-Humeydi de kendi Müsnedlnöc rivayet etmiştir. Hadisi, Beyhaki sened kopukluğu (inkıta) ve İkrime b. İbrahim'i zayıf sayması sebepleriyle illetli bulmuştur. Ebu'l Berekat İbn Teymiye diyor ki: Zayıflık sebebini bertaraf etmek mümkündür. Çünkü Buhari, bu raviyi Tarih' inde anlatmış; ama onun herhangi bir kusuru bulunduğunu söylememiştir. Oysa cerh ve mecruhları (cerhedilenleri) söylemek onun adetidir. Ahmed ve ondan önce de İbn Abbas, yolcu, bir yerde evlenirse orada namazı tam kılması gerektiğini belirtmişlerdir ki, bu aynı zamanda Ebu Hanife, Malik ve onların arkadaşlarının görüşüdür. Hz. Osman adına gösterilen mazeretlerin en güzeli budur.

 

Hz. Aişe adına da mazeret olarak, onun, mü'minlerin annesi durumunda olması ve bu sebeple konakladığı yerin onun vatanı olacağı gösterilmişse de bu gösterilen mazeret çürüktür. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de mü'minlerin babasıdır; hanımlarının anneliği, O'nun babalığının bir dalıdır. O, bu sebepten dolayı namazını tam kılmış değildir. Hişam b. Urve, babası Urve'nin şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Aişe, yolculukta namazı dört rekat kılardı. Ona: "İki rekat kılsana" dedim. O da cevaben: "A yeğenim! Bana zor gelecek değil ya!" dedi.

 

Şafii (r.h.) diyor ki: Yolcuya farz olan, iki rekat olsaydı namazı ne Osman, ne Aişe, ne de İbn Mes'ud tam (dört rekatlı) kılardı. Yolcunun da mukim imam arkasında namazı tam kılması caiz olmazdı. Hz. Aişe: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şunların hepsini yaptı: Hem tam kıldı, hem de kısalttı." demiştir. İmam Şafii, sonra İbrahim b. Muhammed - Talha b. Amr - Ata b. Ebi Rebah yoluyla Hz. Aişe'nin: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şunların hepsini yaptı; yolculukta namazı kah kısalttı, kah tam kıldı." dediğini rivayet etmiştir. Beyhaki diyor ki: Bu hadisi aynı şekilde Muğire b. Ziyad da Ata'dan rivayet etmiştir. Hadisin en sahih senedi şöyledir: Ebu Bekr el-Harisi Darakutni - el-Mehamili - Said b. Muhammed b. Sevvab- Ebu Asim – Ömer b. Said - Ata - Aişe: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (yolculuk esnasında) namazı kah kısaltır, kah tam kılardı; kah oruç tutar, kah tutmazdı.'*.

 

Darakutni: "Bu sened sahihtir" deyip sonra Ebu Bekr en-Nisaburi - Abbas ed-Duri - Ebu Nuaym - el-Ala b. Züheyr - Abdurrahman b. el-Esved senediyle rivayet eder ki: Hz. Aişe, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber umre yapmak için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'ye vardığı zaman Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Rasulü! Anam, babam yoluna feda! Sen (yolda) namazı kısalttın, ben tam kıldım; sen oruç tuttun, ben tutmadım." deyince Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İyi etmişsin, Aişe" dedi.

 

Şeyhülislam İbn Teymiye'nin şöyle dediğini işittim: Bu hadis, Aişe'ye atfedilen bir yalandır. Aişe, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve diğer sahabilerin kılmasının aksine namaz kılacak biri değildi. Onların kısalttıklarını görsün, sonra kalkıp sebepsiz yere tek başına namazı tam kılsın! Nasıl olur?! Oysa "Namaz ikişer rekat farzedilmişti. Yolculuk namazı olduğu gibi bırakıldı da, ikamet halindeki namaza ilave edildi." diyen odur. O halde Allah'ın farz ettiğine ilave edip Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve arkadaşlarına muhalefet etmesi nasıl düşünülebilir?

 

Zühri, Aişe'nin böyle yaptığını kendisine anlatan Urve'ye: "Namazı neden tam kılardı?" diye sorunca Urve: "O da Osman gibi te'vil yoluna gitmişti." diye karşılık verdi. Şayet Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun davranışını güzel bulmuş ve bunu tasvib etmişse o halde yoruma gerek kalmaz. Bu takdirde onun namazı tam kılmasını yoruma bağlamak doğru olmaz. İbn Ömer haber vermektedir ki: "Yolculukta ne Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ne Ebu Bekr, ne de Ömer iki rekattan fazla kıldırırdı." Onların kısalttıklarım gördüğü halde mü'minlerin annesi Hz. Aişe'nin onlara muhalefeti düşünülebilir mi? Ancak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra o da Osman gibi namazı tam kıldı. Her ikisi de bir te'vil yolu tutmuştur. Delil, onların (sahabenin Hz. Peygamber Men) rivayetidir; yoksa onlardan birinin, başkalarının muhalefeti yanında yaptığı yorum delil olmaz. En iyi bilen Allah'tır.

 

Ümeyye b. Halid, Abdullah b. Ömer'e: "Biz, Kur'an'da ikamet namazı ile korku namazım buluyoruz da, yolculuk namazını bulamıyoruz?" diye sorduğunda ibn Ömer, ona: "A kardeşim! Biz hiçbir şey bilmiyorduk, Allah, Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderdi. Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nasıl yapıyor gördükse biz de ancak öyle yaparız." dedi.

 

Enes demiştir ki: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktık. Medine'ye geri dönünceye kadar namazları ikişer rekat kıldırdı.

 

İbn Ömer diyor ki: "Ben, Allah Rasulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşlığı yaptım. Yolculukta ne o, ne Ebu Bekir, ne Ömer, ne de Osman -Allah onlardan razı olsun- iki rekattan fazla kıldınrdı." Bu hadislerin hepsi sahihtir.

 

 

4- Yolculukta Nafile Namaz Kılması:

 

Yolculuk esnasında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yalnızca farz namazları kılmak adeti idi. Onun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vitir ve sabahın sünneti dışında farz namazdan önceki ve sonraki namazları kıldığı bilinmemektedir. Vitir ve sabahın sünnetini ise ne yerleşik hayatta, ne de yolculuk halinde terkederdi.

 

İbn Ömer'e bu konu sorulduğunda: "Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşlığı yaptım. Onun yolculukta tesbih kıldığını görmedim." deyip "Muhakkak Allah Rasulünde sizin için güzel bir örnek vardır. ayetini okudu. İbn Ömer'in tesbih'den maksadı ratibe sünnettir. Yoksa Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yüzü ne yöne gelirse gelsin devesinin sırtında nafile namaz kıldığı sahih yolla rivayet edilmiştir. Sahthayn' da İbn Ömer'in şöyle dediği nakledilmektedir: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuk esnasında binek devesi üzerinde deve yönünü hangi tarafa çevirirse çevirsin farzlar dışındaki namazları kılar; gece namazını ima ile eda ederdi. Vitir namazını da binek devesi üzerinde kılardı. "

 

Şafii (r.h.), "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı kısalttığı halde geceleyin nafile kıldığı sabittir." diyor. Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Amir b. Rabia, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuk esnasında geceleyin binek devesi üzerinde nafile kıldığını görmüştür. İşte bu namaz, gece (teheccüd) namazıdır.

 

İmam Ahmed'e (r.h.) yolculukta nafile kılma konusunu sormuşlar, o da: "Yolculukta nafile kılmanın bir sakıncası olmayacağını umarım."demiştir. Hasan el-Basri'nin: "Allah Rasulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkadaşları yolculuğa çıktıklarında farzdan önceki ve sonraki nafile namazları kılarlardı" dediği rivayet edilir.' Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes'ud, Cabir, Enes, İbn Abbas ve Ebu Zerr'in böyle yaptıkları rivayet edilir.

 

İbn Ömer ise ne farzdan önce, ne de sonra nafile namaz kılardı. Ancak gecenin ortasında vitirle birlikte nafile de kılardı. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adeti olarak açıkça gözüken odur ki, kısaltılmış farzdan ne önce, ne de sonra bir namaz kılardı. Ama farzdan önce ve sonra nafile kılmaktan da kimseyi menetmezdi. Bu nafile namaz, yerleşik halde iken kılınan namazın sünneti gibi ratibe sünnet değil, serbest nafile gibidir. Bu görüşün bir dayanağı da şudur: Dört rekatlı namaz yolcuya kolaylık olsun diye iki rekata indirilmiştir. O halde farz iki rekata indirilmişken nasıl olur da bir de onun yanında sürekli kılınacak bir ratibe sünnet konulmuş olabilir? Şayet yolcuya kolaylık gösterilmek istenilmemiş olsaydı farzı tam kılması daha münasib olurdu. Bu yüzden Abdullah b. Ömer: "Nafile kılacak olsaydım, farzı tam kılardım." demiştir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Fetih günü, o vakit yolcu iken sekiz rekat kuşluk kıldığı sabittir.

 

Ebu Davud ve Tirmizi'nin, Süneninde Leys - Safvan b. Süleym - Ebu Büsra el-Ğifari senediyle Bera b. Azib'den rivayet ettikleri: "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte on sekiz seferde bulundum. Öğleden önce gün devrildiğinde iki rekat namaz kılmayı terkettiğini hiç görmedim." hadisine gelince; Tirmizi hadis hakkında şunları söylüyor: "Bu hadis garibtir. Muhammed'e (Buhari'ye) bu hadisi sordum; yalnız Leys b. Sa'd'ın rivayet ettiğini, Ebu Büsra'nın ismini bilmediğini ve hadisin hasen olduğunu söyledi."

 

Buhari'nin Sahihinde Hz. Aişe'den (r.a.) rivayet ettiği: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğleden önce dört ve ondan sonra iki rekat kılmayı hiç bırakmazdı." hadisi ise Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu namazları yolculukta da kıldığı konusunda açık değildir. Herhalde Aişe, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çoğunluk yani ikamet halini haber vermiştir. O'nun yolculuk halini erkekler, kadınlardan daha iyi bilir. İbn Ömer, Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekattan fazla kılmadığını haber vermiştir. İbn Ömer'in kendisi de yolculukta farzdan önce de, sonra da hiç namaz kılmazdı. En iyi bilen Allah'tır.

 

 

5- Hayvan Üstünde Namaz Kılması:

 

Binek devesi üzerinde, deve her nereye yönelirse yönelsin, rüku ile secdede başı ile ima ederek ve secdede rükudan daha ziyade eğilerek nafile namaz kılmak Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünneti idi.

 

Ahmed ve Ebu Davud'un Enes'ten rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başlangıçta tekbir alırken devesini kıbleye çevirir, sonra namazın geri kalan kısmını deve her nereye yönelirse yönelsin o tarafa doğru kılardı. Ancak bu hadiste biraz durmak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem), devesi üzerinde namaz kılışını anlatan Amir b. Rabia, Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdullah gibi diğer sahabiler onun, deve her nereye yönelirse yönelsin o tarafa doğru namaz kıldığını kayıtsız ve şartsız olarak söylemişler ve bundan ne başlangıç tekbirini, ne de başka bir şeyi müstesna tutmuşlardır. Bu sahabilerin rivayet ettikleri hadisler, bu Enes hadisinden daha sahihtir. En iyi bilen Allah'tır.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem binek devesi üzerinde, hem de -şayet sahihse- eşek üzerinde namaz kılmıştır. Bu ikincisini Müslim, Sahih'inde İbn Ömer'den rivayet etmiştir.

 

Haber sahihse Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yağmur ve çamurdan dolayı ashabına farz namazı binek develeri üzerinde kıldırmıştir. Ahmed, Tirmizi ve Nesai'nin rivayetlerine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkadaşlarıyla birlikte bir dar geçide ulaştı. Binek devesi üzerindeydi. Tepelerinden yağmur, altlarından sel akıyordu. Namaz vakti girmişti. Emretti, müezzin ezan okudu ve kamet getirdi. Sonra Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) binek devesi üzerinde öne geçti; onlara ima ile namaz kıldırdı. Secdede rükudan daha ziyade eğildi. Tirmizi diyor ki: Bu hadis garibtir. Ömer b. Rammah tek başına rivayet etmiştir. Bu olay Enes'ten kendi fiili olarak sabittir. [Ahzab, 21]

 

 

6- İki Namazı Birleştirmesi:

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adetindendir ki, gün devrilmeden önce yola çıktığında öğle namazını ikindi vaktine kadar geciktirdikten sonra inip her iki namazı bir arada kıldınrdı. Yola çıkmadan evvel gün devrildiği takdirde öğle namazını kıldırır, sonra hayvanına binerdi. Yolculukta acele sürüp gittiğinde akşam namazını geciktirip yatsı vaktinde akşam ile yatsıyı birleştirir, bir arada kıldınrdı.

 

Rivayete göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi sırasında yola çıkmadan önce gün devrilirse, öğle ile ikindiyi birlikte kıldınrdı. Şayet gün devrilmeden önce yola çıkarsa öğle namazını geciktirir, ikindi vakti iner, her iki namazı birlikte kıldınrdı- Akşam ve yatsı namazlarını da böyle yapardı. Ancak bu hadisin sıhhatinde görüş ayrılıkları ortaya çıkmış; kimileri sahih, kimileri hasen sayarken kimileri de kusurlu olduğunu belirterek -Hakim gibi- uydurma saymışlardır.

 

Hadisin senedi sahih şartlarını taşımaktadır. Fakat tuhaf bir illet ortaya atılmıştır. Hakim diyor ki: Ebu Bekr b. Muhammed b. Ahmed b. Baluyeh, Musa b. Harun - Kuteybe b. Said - Leys b. Sa'd - Yezid b. Ebi Habib - Ebu't-Tufeyl - Muaz b. Cebel senediyle bize nakleder ki; Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi sırasında gün devrilmeden önce yola çıktığında öğle namazını ikindiye birleştirecek kadar geciktirir ve her iki namazı bir arada kıldırırdı. Gün devrildikten sonra yola çıktığında ise öğle ile ikindiyi beraber kıldırır, sonra yola çıkardı. Akşamdan önce yola çıktığında akşam namazını geciktirir, yatsı namazı ile beraber kıldınrdı. Akşamdan sonra yola çıktığında ise yatsıyı vakti girmeden akşam namazı ile birlikte kildırırdı.

 

Hakim der ki: Bu hadisin ravileri sika imamlardır. Ama sened ve metni şazdır. Hem sonra bunun bir illetini de bilmiyoruz ki, ona dayanarak o sayede illetli sayalım. Hadis, Leys - Ebu'z-Zübeyr - Ebu't-Tufeyl senediyle rivayet edilmiş olsa bu senedle hadisi illetli sayardık; Yezid b. Ebi Habib - Ebu't-Tufeyl senediyle rivayet edilmiş olsa bu sefer de bu senedle illetli sayardık. Artık her iki illeti de bulamadığımıza göre hadis illetli olmaktan çıkmıştır. Sonra baktık, Yezid b. Ebi Habib'in Ebu't-Tufeyl'den bir rivayetine rastlamadık. Bu metnin bu şekil anlatımla ne Ebu't-Tufeyl'in öğrencilerinden birinden, ne de onun dışında Muaz b. Cebel'den rivayette bulunan herhangi bir kimseden nakledildiğine rastladık. Bunun üzerine: "Hadis şazdır" dedik. Ebu'l-Abbas es-Sekafi'nin şöyle dediğini söylediler: Kuteybe b. Said, bize: "Bu hadis üzerinde Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medini, Yahya b. Main, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Hayseme'nin alameti var." derdi. Kuteybe, bu muhaddisler meyanında bu hadisi ondan yazan yedi hadis imamım saymıştır. Hadis İmamları, bu hadisi Kuteybe'den yalnızca sened ve metninde taaccüb ettikleri için dinleyip almışlardır. Hem sonra onlardan hiç birinden bu hadisin bir illetini zikrettiği kulağımıza gelmemiştir.

 

Sonra (Hakim): "Baktık ki, ne görelim; hadis uydurma değil mi?! Kuteybe ise sika, güvenilir bir ravi!" diyor, hadisin Buhari'ye kadar olan senedini veriyor ve ekliyor: Kuteybe b. Said'e: "Yezid b. Ebi HabuVin Ebu't-Tufeyl'den aktardığı hadisi, Leys b. Sa'd'dan, kiminle birlikte yazdın?" diye sordum; "Ebu'l-Heysem Halid b. Kasım el-Medaini ile birlikte yazdım." cevabını verdi. Buhari: "Ebu'l-Heysem Halid b. Kasım el-Medaini, büyük üstadların hadislerine hadisler katardı" demiştir.

 

Ben derim ki: "Hakim'in bu hadisin uydurma olduğu kararını vermesi kabul edilemez. Çünkü Ebu Davud, hadisi Yezid b. Halid b. Abdullah b. Mevheb er-Ramli - Mufaddal b. Fudale - Leys b. Sa'd-Hişam b. Sa'd - Ebu'z-Zübeyr - Ebu't-Tufeyl - Muaz senediyle nakletmiştir. Bu seneddeki Mufaddal, Kuteybe'ye mütabaat etmiştir. Her ne kadar Kuteybe, Mufaddal'dan daha büyük ve daha hafız ise de, Kuteybe'nin teferrüdü ( = tek kalışı) onun sayesinde ortadan kalkmaktadır. Hem sonra Kuteybe, işittiğini açıkça belirtmek için "Haddesena= Bize söyledi" sözünü kullanmış, an'ane yoluyla rivayet etmemiştir. Allah, onu emanet, hafıza, güvenilirlik ve adalet bakımlarından üstün bir mevkiye oturttuğu halde, artık onun semamda ( = hadisi duymuş olmasında) nasıl kusur aranabilir?

 

İshak b. Rahüyeh, Şebabe - Leys - Akil - İbn Şihab (Zühri) - Enes yoluyla rivayet eder ki; "Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukta bulunduğu zaman, güneş tam tepe noktadan kayınca öğle ve ikindi namazlarını kılar, sonra yola çıkardı. Gördüğün gibi bu (sahih) bir isnaddır. Senedde adı geçen Şebabe, rivayet ettiği hadisin delil olarak kullanılmasında (Buhari ve Müslim tarafından) ittifak edilen sika ravi Şebabe b. Sevvar'dır (v. 206/821). Müslim, Sahihinde, onun Leys b. Sa'd'dan bu isnadla Şeyhayn (Buhari ve Müslim)'ın şartlarına uygun bir hadisini rivayet etmektedir. Bu hadis hiç olmazsa, Muaz hadisini takviye edicidir. Hadisin aslı Sahıhayn'da mevcuttur. Ancak orada takdim birleştirmesi (bir namazı vaktinden önceye alıp vaktin namazı ile birlikte kılma) yoktur.

 

Sonra Ebu Davud diyor ki: Hişam, Urve - Hüseyn b. Abdullah - Kürayb - İbn Abbas - Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) senediyle Mufaddal hadisinin yani takdim birleştirmesi konusundaki Muaz hadisinin benzerini aktarmıştır. Metni şöyledir: Hüseyn b. Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas, Kürayb'dan İbn Abbas'in şöyle dediğini aktarır: "Size Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculukta kıldığı namazı anlatayım mı! O, daha konaklama yerinde iken gün devriimişse öğle ile ikindiyi zeval vaktinde bir arada kıldınrdı. Gün devrilmeden yola çıkmışsa öğleyi geciktirir, ikindi vaktinde öğle ile ikindiyi beraber kıldınrdı." Ravi: "Sanırım İbn Abbas, akşam ve yatsı hakkında da böyle söyledi. diyor. Şafii bu hadisi İbn Ebi Yahya - Hüseyn ve İbn Aclan - Hüseyn senedleriyle rivayet etmiştir.

 

Beyhaki diyor ki: Büyük muhaddisler hadisi bu şekilde rivayet etmişlerdir. Senedler şöyledir: 1) Hişam b. Urve vs. - Hüseyn b. Abdullah. 2) Hadisi Abdürrezzak, İbn Cüreyc - Hüseyn - İkrime ve Kürayb - İbn Abbas senediyle rivayet etmiştir. 3) Eyyub, Ebu Kılabe - İbn Abbas senediyle rivayet etmiştir. Bu hadisi yanlız merfu olarak biliyorum.

 

ismail b. ishak'm, İsmail b. Ebi idris - kardeşi (İbn Ebi İdris) - Süleyman b. Malik - Hişam b. Urve - Kürayb - İbn Abbas senediyle rivayetine göre; Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolda yürüyüş kızıştığı zaman gün devrilmeden yola çıkmışsa, hayvanına biner yola koyulurdu. Sonra iner öğle ile ikindiyi beraber kıldınrdı. Gün devrilinceye kadar yola çıkmamışsa öğle ile ikindiyi birlikte kıldırır, sonra hayvanına binerdi. Hayvanına binmek istediğinde akşam namazının vakti girmişse akşamla yatsı namazlarını birlikte kaldırırdı.

 

Ebu'l-Abbas ibn Süreye der ki: Yahya b. Abdülhamid'in Ebu Halid el-Ahmer - Haccac - Hakem - Mıksem - ibn Abbas senediyle rivayet ettiğine göre;

 

"Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gün devrilinceye kadar yola çıkmamışsa öğle ile ikindiyi birlikte kıldınrdı. Daha gün devrilmemişse öğleni geciktirir, ikindi vaktinde ikindi namazı ile birlikte kıldınrdı."

 

Şeyhülislam İbn Teymiye diyor ki: Hacda vakfe yararını gözeterek, dua vakti devamlı olsun ve ikindi namazı sebebiyle konaklayarak - bunu meşakkatsiz yapmaya imkanı varken - duayı kesmemek için öğle ile ikindiyi Arafat'ta bir arada kıldırması da takdim birleştirmesine delil olarak ileri sürülebilir. O halde aynen burada olduğu gibi meşakkat bulunur, ihtiyaç duyulursa iki namazı bir arada kılmak haydi hay diye caiz olur.

 

Şafii der ki: Arefe günü ikindi namazıyla duaya ara vermemek için ikindi namazını takdim (öğlenin vaktinde kılmak), Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için daha uygundu. Yolculuğa ara vererek akşam namazını kılmak nedeniyle konaklamamak için de (akşamı yatsı ile birlikte yatsı vaktinde) Müzdelife'de kılması daha münasib idi. Çünkü böyle yapmadığı zaman insanlara zorluk vermiş olurdu. En iyi bilen Allah'tır.

 

Yolculukta, pekçok insanın yaptığı gibi ne hayvan üzerinde binili bir vaziyette, ne de konakladığı halde iki namazı bir arada kılmak adetiydi.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Tebuk seferi olayında anlattığımız üzere yalnızca yolculuk kızıştığında ve namazın peşinden yola çıkacağı zaman iki namazı bir arada kıldınrdı. Yolcu olmayıp bir yerde konaklamışken - Şafii (r.h.) ve üstadımızın dedikleri gibi vakfenin sürekliliğini sağlamak için Arafat'ta kılması dışında - iki namazı bir arada kıldığı nakledilmemiştir.

 

Bu yüzden Ebu Hanife, iki namazı bir arada kılmayı Arafat'a mahsus görmüş ve haccın tamamından saymıştır. Ona göre yolculuğun bu konuda etkisi yoktur.

 

Ahmed, Malik ve Şafii ise iki namazı bir arada kılmanın sebebini yolculuk saymışlar ve sonra kendi aralarında görüş ayrılığına düşmüşlerdir: Şafii ve kendisinden gelen rivayetlerin birine göre Ahmed, uzun yolculuğa vermişler ve Mekkeliler için iki namazı bir arada kılmayı caiz görmemişlerdir. Malik ve kendisinden gelen diğer rivayete göre Ahmed, Mekkeliler için de Arafat'ta namazları bir arada kılmayı ve kısaltmayı caiz görmüşlerdir. Üstadımız ve ibadat adlı eserinde Ebu'l-Hattab da bu görüşü tercih etmişlerdir. Sonra Üstadımız bunu genişletip ister kısa, ister uzun yolculukta olsun namazları kısaltma ve iki namazı bir arada kılma konusunda bir asıl (dayanak) yapmıştır. Nitekim seleften pekçoğu da bu görüştedir. Malik ve Ebu'l-Hattab ise bunu yalnızca Mekkelilere mahsus saymışlardır.

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetine (yolculukta) namazı kısaltabilecekleri ve orucu bozabilecekleri bir mesafe tayin etmemiştir. Aksine bu konuyu onlara kayıtsız şartsız olarak yolculuk ve yeryüzünde yürüme şeklinde serbest bırakmıştır. Nitekim onlara teyemmüm etmeyi de her yolculukta serbest bırakmıştır. Bir, iki yahut üç günle sınırladığı rivayetlerine gelince, bilinmektedir ki, bu konuda ondan asla sahih bir rivayet yoktur. En iyi bilen Allah'tır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

N) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.) KUR'AN OKUYUŞU VE DİNLEYİŞİ