UMDETU’L AHKAM |
GİYECEKLER |
ALTIN VE GÜMÜŞ KABI KULLANMANIN ERKEKLERE DE KADINLARA
DA HARAM KILINDIĞI, ALTIN YÜZÜĞÜN VE İPEĞİN ERKEKLERE HARAM KADINLARA MÜBAH
OLDUĞU, DÖRT PARMAKTAN FAZLA OLMADIĞI SÜRECE ERKEK İÇİN (İPEKTEN) YOLLU VE BENZERİ
KULLANIMLARIN MÜBAH OLDUĞU |
5356-3/1- ... Bana
Muaviye b. Süveyd b. Mukarrim tahdis edip dedi ki: el-Bera b. Azib'in huzuruna
girdim de onu şöyle derken dinledim: Resulullah (s.a.v.) bize yedi şeyi emretti
ve yedi şeyi yasakladı. Bize hastayı ziyaret etmeyi, cenazelerin arkasından
gitmeyi, aksırana (elhamdulillah demesi halinde) yerhamukallah demeyi
(teşmitülatıs), yeminin -yahut yemin edenin yemininin- gereğini yapmayı
(ibrarul kasem), mazluma yardım etmeyi, davete icabet etmeyi ve selamı
yaygınlaştırmayı bize emir buyurdu. Diğer taraftan altın yüzükleri -yahut altın
yüzük kullanmayı-, gümüş kaptan içmeyi, eğer yastıklarını, kassi denilen ipeği,
kalın ipek ve ibrişin giymeyi ise yasakladı.
Açıklama:
(5356)
"Resulullah (s.a.v.) bize yedi hususu emretti, yedi hususu da nehyetti ...
" bir rivayette (5357) "Ve kayıbı ilan etmeyi" ifadesini,
yeminin gereğini yapmak yahut da yemin edenin yemininin gereğini yapmak yerine
zikretti. Bir diğer rivayette de (5359) "Selamı yaygınlaştırmak"
yerine "selamı almayı" zikretti.
Hasta ziyareti icma
ile sünnettir. Tanıdığı kimse ile tanımadığı kimse olması, yakın ya da yabancı
olması arasında fark yoktur. İlim adamları ise bunların hangisinin daha müekked
ve daha faziletli olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Cenazenin arkasından
gitmek de yine icma ile sünnettir. Bu hususta da tanıdığı kimse olması, yakını
olması ve böyle olmaması arasında fark yoktur.
Teşmitu'l-atıs ise
aksıran kimseye (elhamdulillah demesi halinde) yerhamukallah demektir. Bu sin
ile de şin ile de (tesmit ve teşmit şeklinde) söylenir. Her ikisi de meşhur iki
söyleyiştir. El-Ezhen dedi ki: el-leys dedi ki: Teşmit, yüce Allah'ı her bir
şey üzerine anmak demektir. Aksıran kimseye yerhamukallah demek de bunlardan
birisidir. Saleb dedi ki: Aksırana hidayet bulması ve doğru yola yönelmesi
kastı ile dua edildiği zaman semmette ve şemmete fiilleri kullanılır. Bunda
asılolan ise sin ile (semmette şeklinde) olmasıdır. Bu şin'e kalb edilmiştir.
El-Muhkem sahibi dedi
ki: Aksıranın teşmit edilmesi Allah sana semte (doğruya) hidayet versin
anlamındadır. Çünkü aksıran bir kimsede bir tedirginlik ve bir huzursuzluk
görülür. Ebu Ubeyd ve başkaları da şin ile (teşmit) iki söyleyişin üstün
alanıdır demişlerdir. İbnu'l-Enbari dedi ki: Bir kimseye hayır ile dua edildiği
zaman bundan dolayı "semmete ve şemmete" denilir. Hayır ile dua eden
herkes de müşemmit ve müsemmit olur.
Aksıranın teşmiti
(yerhamukallah) demek bir sünnettir. Bu kifaye yolu ile bir sünnettir. Hazır bulunanların
bir kısmı bunu yerine getirecek olursa bu husustaki emrin yerine getirilme emri
sünneti diğerlerinden düşer. Bunun şartı ise aksıranın elhamdulillah dediğinin
işitilmesidir. Nitekim bu hususu yüce Allah'ın izni ile ilgili babında bununla
alakalı diğer fer'i meselelerle birlikte açıklayacağız.
Yeminin gereğini
yapmaya (ibraru' -kasem)e gelince bu da müekked müstehab bir sünnettir. Ancak
bunun yerine getirilmesinde bir kötülük, bir zarar korkusu ya da buna benzer
bir durum söz konusu değilse yerine getirilmesi mendub olur. Çünkü bu türden
and veren herkesin andını yerine getirmek söz konusu olmaz. Nitekim sabit
olduğu üzere Ebu Bekir (radıyallahu anh) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzurunda rüya yorumlayınca Nebi (s.a.v.) de kendisine: "Kısmen isabet
ettin, kısmen hata ettin" buyurunca Ebu Bekir: Ey Allah'ın Rasulü! Sana
mutlaka bana bildirmen için and veriyorum deyince Rasulullah (s.a.v.): ''And
verme" buyurmuş ve ona nerede isabet edip nerede hata ettiğini haber
vermemiştir.
"Mazluma yardım
etmek"e gelince, bu da kifaye farzlarındandır ve bu da iyiliği emredip
kötülükten alıkoymak kapsamı içerisinde yer alır. Buradaki emir buna gücü yeten
ve bir zarar görmekten korkmayan kimseler hakkında söz konusudur.
Davet edenin davetine icabet
etmekten kasıt ise düğün yemeği (velime) ve benzeri yemek davetidir. Selamı
yaygınlaştırmak (ifşaÜ's-selam) ise onu yaymak ve çoğaltmak, Müslüman olan
herkese onu bol bol vermektir. Nitekim başka bir hadiste Rasulullah (s.a.v.):
"Tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermen" buyurmuştur.
Selamı almaya gelince,
icma ile farz-ı kifayedir. Eğer selam bir kişiye verilmişse o kişinin o selamı
alması farz-ı ayn olur. Bir topluluğa verilmiş ise hepsi hakkında farz-ı kifaye
olur. Onlardan biri selamı alırsa diğerlerinden vebal kalkar. Bunu da diğer
teferruatı ile birlikte yüce Allah'ın izni ile babında açıklayacağız.
Kayıp ilanı
(inşadu'd-dalle)ye gelince, bu da kaybolmuş bir şeyi bulan kimsenin onu
tanıtması demektir. Bu da emrolunmuş bir husustur.
Altın yüzük de erkeğe
icma ile haramdır. Bir kısmı altın bir kısmı gümüş olması halinde de hüküm
budur. Hatta Mezheb ''alimlerimiz şunu söylemişlerdir:
Eğer yüzüğün dişi
(kaşı) altından ise yahut da az miktardaki altın suyu ile kaplanmış ise bu dahi
ipek ve altın hakkındaki "bunların ikisi ümmetimin erkeklerine haram,
kadınlarına helaldir" hadisindeki umumi ifade dolayısı ile haramdır.
İnce ipek, kalın ipek,
atlas ve kassı denilen ipek türüne gelince, bunların hepsi erkeklere haramdır.
İster kibirlenmek kastı ile giyilmiş olsun ister başka bir maksatla, hüküm
değişmez. Kaşıntı (uyuz gibi) sebebi ile giyinmesi hali müstesnadır. Bu
maksatla yolculukta da ikamet halinde de giyilmesi caiz olur. Kadınları için
ipek de ipeğin bütün türleri de mübah olduğu gibi altın yüzük ve altından olsun
gümüşten olsun diğer süs eşyalarını kullanmak mübahtır. Kadının evli olup
olmaması, genç ya da yaşlı olması, zengin ya da fakir olması arasında bir fark
yoktur.
Erkekler hakkında
haram, kadınlar hakkında mübah olduğunu söz konusu ettiğimiz ipek ile alakalı
hüküm bizim de büyük çoğunluğun da kabul ettiği görüşdür. Kadı Iyaz bazılarının
erkekler için de kadınlar için de mübah olduğunu İbn ez-Zubeyr'den de her ikisi
için haram olduğunu söylediklerini nakletmektedir. Ama daha sonra icma kadınlar
için mübah, erkekler için haram olduğu şeklinde gerçekleşmiştir. Buna da haram
olduğunu açıkça ifade eden sahih hadislerle birlikte Müslim'in bundan sonra Ali
(radıyallahu anh)'1 hanımları ve Fatıma adlı akrabaları arasında onlar için
başörtüsü olarak kullanmak üzere bölmesi ile ilgili zikrettiği hadis ile
birlikte buna delil teşkil etmektedir. Çünkü böyle yapmasını ona, hadiste
açıkça ifade edildiği gibi Nebi (s.a.v.) emir buyurmuştu. Allah en iyi
bilendir.
Çocuklara gelince;
Mezheb ''alimlerimiz bayram günlerinde çocuklara süs eşyaları ve ipek giydirmek
caizdir demişlerdir. Çünkü onların mükelleflikleri yoktur. Bayram dışında
senenin geri kalan zamanlarında onlara bunları giydirmenin caiz olup olmadığı
hususunda da üç görüş vardır. Bunların daha sahih olanları caiz olduğudur.
İkincisi haram olduğu şeklindedir, üçüncüsü ise temyiz (aklın ermesi) yaşından
sonra haram olduğu şeklindedir.
"Eğer yastıkları:
el-meyasir" re'den önce peltek se harfi vardır. İlim adamlarının
dediklerine göre bu mim harfi kesreli olarak "mi'sera"ın çoğuludur.
Bu ise kadınların kocaları için yapıp eğerler üzerine koydukları bir yaygı (ve
yastık) türünden şeyler idi. Bunlar ise acemlerin bineklerinde kullandıkları
aksesuarlardan idi. Bu ise ipekten de yapılır. Yün ve başka kumaşlardan da
yapılır. Bunun eğerler üzerine yayılan ipek örtüler olduğu da söylendiği gibi
kalın ipekten yapılmış eğerler olduğu, ipekten yapılıp içine pamuk ya da yün
doldurulan küçük döşek gibi bir şeyolduğu da söylenir. Binici bunu, devenin semeri
üzerine kendi altına koyar.
Mi'sera (meyasirin
tekili) hemzelidir. Bu "el-visare"den gelen mim harfi kesreli olmak
üzere "mif'ale" vezninde bir kelimedir. Te harfi ötreli olarak
"vesura" vav harfi fethalı olarak "vesare" denilir.
"Vesir" ise alçak ve yumuşak demektir. Aslı "mivserah" olup
vav önceki harf kesreli olduğu için ye'ye kalbedilmiştir "misera
olmuştur." Nitekim mizan, mikad ve miad kelimeleri de böyledir.
İlim adamları der ki:
Buna göre eğer mi'sera (denilen bu yaygı yahut yastık) çoğunlukla acemlerin
adetlerinde görüldüğü şekli ile ipekten yapılırsa haramdır. Çünkü o taktirde
ipek üzerine oturmak ve onu kullanmak olur. Eğer üzerine konulmuş olması yahut
eğer takımı ya da daha başka şekilde olması arasında fark olmamak üzere
erkeklere haramdır. Eğer ipekten başka bir şeyden yapılmışsa haram değildir.
Bizim mezhebimizin görüşüne göre o taktirde mekruh da olmaz. Çünkü kırmızı
elbise mekruh değildir. İster kırmızı olsun ister olmasın. Sahih hadislerle de
Nebi (s.a.v.)'in kırmızı elbise (hülle) giydiği de sabittir.
Kadı Iyaz kimi ilim
adamından uzaktan gören bunu ipek zannetmemesi için mekruh olduğunu söylediğini
nakletmektedir. Buhari'nin Sahihi'nde Yezid b. Ruman'dan gelen bir rivayete
göre mi'seradan kasıt yırtıcı hayvanların derileri (postları)dır. Bu ise batıl
bir görüş olup dil bilginlerinin hadis alimlerinin ve diğer ilim adamlarının
ittifakla kabul ettikleri meşhur açıklamaya aykırıdır. Allah en iyi bilendir.
El-Kassi'ye gelince,
kaf harfi fethalı, sin harfi şeddeli ve kesrelidir. Sözünü ettiğimiz şekilde
kaf harfinin fethalı olması sahih ve meşhur olandır. Bazı hadis alimleri bunu
kesreli söylerler. Ebu Ubeyd dedi ki: Hadis ehli bunu kesreli söylemekle
birlikte Mısırlılar bunu fethalı okurlar.
Açıklaması hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Doğrusu Müslim'in yaklaşık bir defter kadar sonra
zikrettiği orta parmak ile onun yanındaki parmağa yüzük takma yasağı ile ilgili
hadiste sözünü ettiğidir. Hadis şöyledir: "Ali b. Ebu Talib (radıyallahu
anh)'dan rivayete göre Nebi (s.a.v.) ona kassi giymeyi ve meyasir üzerine
oturmayı yasaklamıştır." O dedi ki: el-Kassi ise Mısır ve Şam'dan
getirilen ve onlarda bunun gibi bir şey bulunan çizgili elbiselerdir.
Müslim'in rivayetinin
lafzı da bu şekildedir. Buhari'deki rivayette ise: "İçinde turec misali
ipek vardır" denilmektedir. Dil bilginlerin ile garibul hadis alimleri ise
bunlar ipek yollu elbiselerdir. El-Kass denilen yerde imal edilirler. Burası
ise Mısır diyarında bir yer adı olup Kinnise yakın deniz kıyısında bir
kasabadır. Bunların ipek karışımı keten elbiseler olduğu da söylendiği gibi
ipek böceği ipeğinden yapılmış elbiselerdir diye de açıklanmıştır. Bu ise
ipeğin pek kaliteli olmayan bir çeşididir. İşte el-Kassi denilen bu örtü (ve
elbise) eğer ipeği keteninden daha fazla olursa hakkındaki yasak haramlık ifade
eder. Aksi taktirde tenzihen mekruhtur. İstebrak ise ipeğin kalın olanına
denilir. Deybacın çoğulu debabic gelir. Bu da Arapça olmayan deyba ve deybacın
Arapçalaştırılmış ismidir. İstebrak (denilen kalın ipek) haramdır. Çünkü
bunların her ikisi de ipekten yapılırlar. Allah en iyi bilendir.
(5358) Ebıl Bekir ve
Osman b. Ebıl Şeybe'nin rivayet ettikleri hadiste: "Ayrıca hadiste: gümüş
kapta içmeyi de (yasakladı)" ibaresini eklemiştir. Burada
"ekledi" deki zam ir Eş'as b. Ebıl'ş-Şa'sa'dan rivayeti nakleden
eş-Şeybani'ye aittir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: