UMDETU’L AHKAM |
KADILlK / HÜKÜM VERME |
BÜYÜK GÜNAHLARIN VE EN BÜYÜKLERİNİN BEYANI |
255-14311- ... Bize
Abdurrahman b. Ebu Bekre babasından şöyle dediğini tahdis etti: Rasulullah
(s.a.v.)'in yanında idik. Üç defa: "Size büyük günahların en büyük(ler)ini
bildireyim mi? (Bunlar) Allah'a ortak koşmak, anne babaya karşı gelmek, yalan
şahitlik etmek -yahut yalan söz söylemek-(tir)" buyurdu. Rasulullah
(s.a.v.) yaslanırken oturuverdi. Bunu o kadar çok tekrar etti ki biz, keşke
sussa, dedik.
Açıklama:
Bu bapta (255):
"Ebu Bekre (radıyallahu anh) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'in yanında idik.
.. Keşke sussa dedik." Sonra Müslim (rahimehullah) dedi ki (256):
"Bana Yahya b. Habib el-Harisi de tahdis etti ... Canı öldürmek ve yalan
söylemek." Yine Müslim (rahimehullah) (257): "Bana Muhammed b. Velid
b. Abdulhamid de tahdis etti ... Şube dedi ki: Zannederim büyük bir ihtimalle o
yalan şahitliğidir, dedi." (258) "Ebu'l-Gays'dan, o Ebu Hureyre
(radıyallahu anh)'dan rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu ...
"Habersiz, iffetli, mü'min kadınlara iftira etmek"; (259) Abdullah b.
Amr (radıyallahu anh)'dan rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"O da onun annesine söver" buyurulmuştur.
(Senette geçen) Ebu
Bekre'nin adı Nufey' b. Haris'tir. Müslim'in zikrettiği iki isnaddaki ravilerin
tamamı ise başından sonuna kadar Basrahdıdar. Bundan tek istisna Şube'dir. O
Vasıth (sonra) Basrahdır. Bu her iki senetteki ravilerin Basrah olmaları
gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu da oldukça güzel inceliklerden birisidir.
Bundan önceki babta da bu iki senedin bir benzeri Kufelilerden diye geçmişti.
Hadislerin Anlamları
ve Fıkhi Hükümleri
Büyük Günahlar
Bundan önceki bapta
büyük günahların nasıl sıralanacağını açıklamıştık. İlim adamları -Allah'ın
rahmeti üzerlerine olsun- şöyle demişlerdir: Büyük günahların belli bir sayı
ile sınırlandırılması söz konusu değildir. İbn Abbas (radıyallahu anh)'dan
gelen rivayete göre ona, büyük günahlar yedi tane midir diye sorulmuş, o:
Yetmişe daha yakındır, diye cevap vermiştir. Yine: Yedi yüze daha yakındır
dediği de rivayet edilmektedir.
Rasulullah (s.a.v.)'in
büyük günahları yedi olduğunu söylemesinden maksat ise büyük günahlar arasından
(belli) yedi tanedir çünkü buradaki kip her ne kadar genellik ifade etmek için
ise de şüphesiz bu ifade tahsis edilmiştir. Çünkü rivayette yalnız bu yedi
günah sayıldığı halde diğer rivayette üç, öbür rivayette dört tane sayılmıştır.
Zira bunlar çokça görülenler olmakla birlikte büyüklerin en çirkinlerindendir.
Özellikle de cahiliye döneminde bu böyle idi.
Bu rivayetlerin
bazılarında adı geçenler, diğerinde geçmemektedir. İşte bu da sözünü ettiğim
gibi yedi ile bunların bir kısmının kastedildiğini açıkça göstermektedir.
Bundan sonra da büyük günahlardan birisi olmak üzere kişinin anne babasına
sövmesi söz konusu edilmiştir. Ayrıca kovuculuk (laf taşıyıcılık), nemime ve
küçük abdestten istibra yapmama (korunmama)nın da büyük günahlardan olduğuna
dair rivayet gelmiş bulunmaktadır. Müslim'den başka kaynaklarda gamus yemininin
(bile bile kasten yalan yere yemin etmek) ve Allah'ın Beyt-i Haram'ının
hürmetini çiğnemenin de büyük günahlardan olduğu belirtilmiştir.
İlim adamları büyük
günahın tanımı ve onu küçük günahtan ayırt etmek hususunda görüş ayrılığı
içindedirler. İbn Abbas (radıyallahu anh)'dan: Allah'ın yasakladığı her bir şey
büyük bir günahtır, dediği rivayet edilmiştir. Usul-u fıkıh, fıkıh ve diğer
ilimlerde imam olan Şafii fakihi üstad Ebu İshak el-İsferayini de böyle
demiştir. Kadı Iyaz (rahimehullah) bu görüşü muhakkiklerden diye nakletmiştir.
Bunu kabul edenler şeriatın emrine aykırı her bir hareketin yüce Allah'ın
celaline nispetle büyük bir günah olduğunu delil göstermişlerdir.
Selefin ve bütün
fırkalardan halefin büyük çoğunlukları masiyetlerin küçük ve büyük olmak üzere
iki kısma ayrıldığı kanaatindedirler. Bu da aynı zamanda İbn Abbas (radıyallahu
anh)'dan da rivayet edilmiştir. Kitap ve sünnetin delilleri ile ümmetin
selefinin ve halefinin kullanımı da bu hususta birbirini destekleyici
mahiyettedir. İmam Ebu Hamid el-Gazali de el-Basit fi'l-Mezheb adlı eserinde
şöyle diyor: Küçük ve büyük günah arasında fark olmadığını söylemek fakihe
yakışmaz. Çünkü bunlar şeriatın idrake medar olan yerlerinden anlaşılmış
hususlardır.
Ebu Hamid'in bu
kanaatini başkaları da bu manada dile getirmiş bulunmaktadır. Aziz ve celil
Allah'ın celaline nispetle aykırı hareket etmenin son derece çirkin olduğunda
hiçbir şüphe yoktur fakat bu aykırılıkların bazısı bazısından büyüktür. Bu
itibarla günahlar beş vakit namazın, orucun, haccın, umrenin, abdestin, arefe
günü oruç tutmanın, aşura orucunun, iyilik yapmanın yahut bundan başka
amellerin -sahih hadislerin ifade ettiği üzere- kefaret olması ve olmaması
itibariyle de iki kısma ayrılır. Nitekim sahih hadiste sabit olduğu gibi
"büyük bir günah işlenmediği sürece" denilmiştir. Buna göre şeriat
namaz ve benzeri amellerin kefaret olduğu günahlara küçük, olmadığı günahlara
da büyük günahlar adını vermiştir. Bu ayrımın güzelolduğunda bir şüphe yoktur.
Bunun böyle olması ise yapılan bir aykırı hareketi yüce Allah'ın celaline
nispetle çirkin bir iş olmaktan çıkarmaz. Çünkü o kendisinden daha büyük olana
nispetle daha az çirkin ve iyiliklerle kefaretinin bulunması sebebiyle küçük
bir günahtır.
Günahların küçük ve
büyük olmak üzere iki kısma ayrıldığının sabit olmasının yanında, bunların
tanımı hususunda oldukça fazla ve yaygın bir şekilde ihtilaf etmişlerdir. İbn
Abbas (radıyallahu anh)'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Büyük günahlar yüce
Allah'ın sonunda ateş, gazap, lanet ya da azap gibi hususları bildirerek söz
konusu ettiği her bir günahtır. Hasan-ı Basri'den de buna yakın bir görüş
nakledilmiştir.
Başkaları ise yüce
Allah'ın kendileri sebebiyle cehennem ateşi ile tehdit ettiği yahut dünyada
haddi bulunan her bir günahtır, demişlerdir. Ebu Hamid el-Gazali de el-Basit
adlı eserinde şöyle demektedir: Büyük günahın tanım ve tespitinde kapsamlı ve
manayı göz önünde bulunduran ölçü şudur: Kişinin korku duymadan, pişmanlık
duyacağından çekinmeden atılıp işlediği her bir masiyettir. Günahı alışkanlık
haline getirerek bunu işlemeyi önemsemeyen ve buna cüret gösteren kimsenin
durumu buna örnektir. Böyle bir hafife almanın ve küçümsemenin bulunduğunu
hissettiren her bir husus büyük bir günahtır ama nefsin ya da dilin az
rastlanılan bir yanılgısı ve takva kontrolünün azaldığı bir hale yorumlanan
masiyetten lezzet alma hevesini kursakta bırakan bir duygunun karıştığı ve
pişmanlıktan asla uzak kalınmayan günahlara gelince, bu gibi günahları işlemek
kişinin adalet vasfına engel değildir ve bu gibi işler büyük günah değildir.
Şeyh imam Ebu Amr b.
es-Salah (rahimehullah) da büyük fetvalarında şöyle diyor: Hakkında büyük
adının kullanılması ve kayıtsız ve şartsız olarak büyük olmakla nitelendirilmesi
doğru olabilen her bir büyük günah, büyük günahın tanımını teşkil eder. Bunun
bir takım emareleri vardır. Ona haddin gerekmesi, cehennem ateşi ile ve benzeri
hususlarla kitap ve sünnette azap tehdidinin söz konusu edilmesi, o günahı
işleyen kimsenin nas ile fasık olmakla nitelendirilmesi, Yüce Allah'ın arazinin
alametlerini değişenleri lanetlediği gibi lanet edilmesi gibi hususlar bunlar
arasındadır.
Şeyh imam Ebu Muhammed
b. Abdusselam (rahimehullah) el-Kavaid adlı eserinde şöyle diyor: Küçük ve büyük
günah arasındaki farkı bilmek isteyen bir kimse günahın sebep olduğu fesadı nas
ile büyük oldukları beyan edilen günahların fesadı ile kıyaslasın. Eğer büyük
günahların fesadının asgarisinden daha az ise o küçük günahlardandır. Şayet
büyük günahların fesatlarının asgarisine eşit olursa yahut ondan fazla olursa
büyük günahlardandır. Mesela şanı yüce Rabbe yahut onun Resulüne (s.a.v.)
söven, Resulleri küçümseyen ya da onlardan birisini yalanlayan, Kabe'ye pislik
bulaştıran yahut mushafı pisliğe atan kişinin yaptığı bu işlerin her birisi
büyük günahların en büyüklerindendir ama şeriat bunların büyük günah
olduklarını açıkça ifade etmemiştir. Aynı şekilde muhsan bir kadını başkası
onunla zina etsin diye tutan yahut Müslüman bir kimseyi başkası öldürsün diye tutan
bir kimsenin yaptığı bu işin sebep olduğu fesadın büyük günahlardan birisi
olmakla birlikte yetimin malını yemekten daha büyük bir fesad olduğunda şüphe
yoktur. Yine Müslümanların zayıf yerlerini kafirlere gösterse ve bunu onların
bu gösterdikleri sebebiyle Müslümanları imha edeceklerini, kadınlarını,
çocuklarını esir, mallarını ganimet alacaklarını bilerek yapsa şüphesiz bu
yolla sebep olacağı fesad ve kötülükler yine büyük günahlardan birisi olmakla
birlikte mazeretsiz olarak savaş günü arkasını dönüp kaçmaktan daha büyük bir
fesattır, kötülüktür. Bir kimsenin aleyhine bu sebeple öldürüleceğini bilerek
bir yalan uydurması da böyledir ama bir kimsenin aleyhine onun sebebiyle bir
hurma alınacak bir yalan uydursa elbette ki onun bu yalanı büyük günahlardan
değildir.
Şeriat yalan
şahitliğin ve yetim malını yemenin büyük günahlardan olduğunu nas ile ifade
etmiş bulunmaktadır. Eğer bunlar çok miktarda ve değerli bir mal hakkında
olursa bunun böyle olduğu açıktır ama bu yalan söylemek ve yalan şahitlik değersiz
bir mal için yapılmışsa bu gibi kötülüklerin sonunu kesmek maksadıyla büyük
günahlardan kabul edilmeleri caiz olur. Nitekim kötülüğü tahakkuk etmese dahi
bir damla şarabın içilmesi de böyledir. Bunun (mal ile ilgili yalan söyleyip,
şahitlik etmenin fesadının) hırsızlık nisabı ile tespit edilmesi de mümkündür.
(Devamla) dedi ki:
Haksızca hüküm vermek de büyük bir günahtır. Yalan şahit bu haksızca hükmün
mütesebbibidir, hakim ise bu işi doğrudan yapan kimsedir. Eğer sebep olan iş
büyük bir günah ise bunu doğrudan yapanın (yaptığı işin) böyle olması öncelikle
söz konusudur.
Bazı ilim adamları
büyük günahları beraberinde bir tehdit yahut bir had ya da lanetlemenin söz
konusu olduğu her bir günahtır diye tanımlamışlardır. Buna göre kötülüğü,
beraberinde tehdidin, haddin ya da lanetlemenin söz konusu edildiği günahın
kötülüğü ve fesadı kadar yahut onun kötülüğünden daha fazla olduğu bilinen her
bir günah büyük bir günahtır. Sonra da şunları söylemektedir:
En uygunu büyük
günahın onu işleyen kimsenin dini duyguları itibariyle nas ile büyük olduğu
belirtilen büyük günahların en küçüğünü işlemesi halindeki duyduğu duyguyu
hissetmesidir diye tarif etmektir. Allah en iyi bilendir. Şeyh Ebu Muhammed b.
Abdusselam (rahimehullah)'ın ifadeleri burada sona ermektedir.
İmam, müfesser
Ebu'I-Hasan el-Vahidi ve başkaları şöyle demektedir: Doğrusu büyük günahın
tanımının bilinmediğidir. Bunun yerine şeriat bazı masiyet türlerini büyük,
bazılarını küçük, bazı türleri ise küçük ve büyük olanları kapsamakla
nitelendirilen türlerdir. Bunların açıkça beyan edilmeyişindeki hikmet ise
yapacağı günahın büyüklerden olacağı korkusuyla hepsinden kendini
alıkoymasıdır. Bu, kadir gecesinin, Cuma günü ve gece vakti duanın kabul
edildiği anın, yüce Allah'ın ism-i azamının ve buna benzer saklı tutulan
hususların saklı, gizli tutulmasına benzer. Allah en iyi bilendir.
İlim adamları
-Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- şöyle demişlerdir: Küçük günah üzerinde
ısrar etmek onu büyük günah haline sokar. Ömer, İbn Abbas ve başkalarından
(radıyallahu anhum): İstiğfar ile birlikte büyük günah, ısrar ile birlikte
küçük günah söz konusu değildir dedikleri rivayet edilmiştir. Yani büyük günah
Allah'tan mağfiret dilemekle silinir, küçük günah da ısrarla yapılmak halinde
büyük günah olur. Şeyh Ebu Muhammed b. Abdusselam da ısrarın sınırını
belirlemek üzere şunları söyler: Israr, kişinin küçük günahı adeta büyük günahı
işlemesi halinde uyandırdığı gibi dinine pek aldırmadığı hissini uyandıracak
şekilde tekrar tekrar işlemektir. Çeşitli türden küçük günahlar da büyük
günahların küçüğünün hissettirdiği türden bir duyguyu toplamlarıyla
hissettirecek şekilde bir arada işlenirse aynı hal söz konusudur.
Şeyh Ebu Amr b.
es-Salah (rahimehullah) da şöyle demektedir: Israr eden kimse tövbe halinin
niteliklerinin zıttı olan günahı yeniden işleme kararlılığı ya da o fiili devam
ettirme niteliğine sahip olan kimse demektir. Öyle ki onun işlediği bu günahı
kendisini büyük bir günah olmuş diye nitelendirilecek sınırın içine sokar.
Bunun zamanını ve sınırını ise sınırlandırmak söz konusu değildir. Allah en iyi
bilendir.
İşte büyük günahın
sınırı ile ilgili kısaca söylenecekler bunlardır.
Hadis-i Şeriflerdeki
Çeşitli iharelerin Şerhi
(255) "Üç defa:
Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi buyurdu. " Yani Allah
Rasulü bu sözü üç defa söyledi.
''Anne babaya karşı
gelmek, itaatsizlik etmek (ukuku'l-valideyn)" Koparmak anlamındaki
"el-akk" den alınmıştır. el-Ezheri'nin naklettiğine göre fiil akka
yaukku şeklinde kullanılır, alakayı kesip akrabalık bağını gözetmediği zamanı
anlatmak için kullanılır. Bunun ismu faili (etken ortacı) "el-akk"
diye gelir. Çoğulu akaka ve ukuk diye gelir. el-Muhkem sahibi (İbn Side) şöyle
demektedir: Akk bir adam: Babasına karşı itaatsizlik eden kimse demektir. Dilcilerin
açıklaması bu şekildedir.
Şer'an haram kılınan
ukukun (anne babaya itaatsizliğin) gerçek anlamına gelince, bunun sınırlarını
tespit edip, tanımlayan çok azdır. Şeyh, imam Ebu Muhammed b. Abdusselam
(rahimehullah) dedi ki: Anne babaya karşı itaatsizlik ve onların kendilerine
itaatsizlik yapıldı diye mahkemeye dava açacakları hususlar ile ilgili dayanak
alabileceğim herhangi bir tanım ya da kurala vakıf olamadım. Çünkü ilim
adamlarının ittifakıyla anne babanın verdikleri bütün emir ve yasaklarına itaat
icap etmez. Onların izni olmadan cihada gitmek çocuk için haramdır çünkü onun
öldürülme ihtimali yahut bir organının kesilme ihtimali onlara ağır gelir ve
bundan dolayı çok acı ve ızdırap çekerler. Çocuğun canına ya da organlarından
herhangi birisine bir zarar geleceğinden korktukları her bir yolculuk da bunun
kapsamında kabul edilmiştir. Şeyh Ebu Muhammed'in ifadeleri bunlardır.
Şeyh Ebu Amr b.
es-Salah (rahimehullah)'da Fetvalarında şunları söyler: Haram kılınan anne baba
itaatsizliği, farz ve vacip fiillerden olmamakla birlikte babanın ya da onun
durumundaki kimsenin azımsanmayacak kadar eziyet duyacağı her bir fiildir.
Hatta masiyet olmayan her bir hususta anne babaya itaat vaciptir ve bu gibi
hallerde onların emirlerine aykırı hareket etmek onlara bir itaatsizliktir. Pek
çok ilim adamı şüpheli hallerde dahi onlara itaat etmeyi vacip kabul etmiştir.
İlim adamlarımızdan bazılarının söyledikleri ilim tahsili için ve ticaret
maksadıyla anne babasının iznini almaksızın yolculuğa çıkmak caizdir sözleri
sözünü ettiğim bu hususa aykırı değildir çünkü bu ifade mutlak bir ifadedir ama
benim sözünü ettiğim ifadelerde bu mutlak ifadelere nasıl kayıt getirileceği de
beyan edilmektedir. Allah en iyi bilendir.
(257) Nebi
(s.a.v.)'in: "Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi? Yalan
söylemek -yahut yalan şahitlik etmek- ... " Bu ilk anda anlaşıldığı zahiri
anlamı ile değildir çünkü şüphesiz şirk bundan daha büyüktür. Öldürmek de
böyledir. O halde bunun tevil edilmesi zorunludur. Üç türlü tevil edilebilir:
1- Bu (yalan şahitlik)
küfür hakkında yorumlanır. Çünkü kafir hem şahitlik yapan, hem de ona göre amel
eden birisidir.
2- İmkansız şey
hakkında yorumlanır. Böylelikle de o kişi kafir olur.
3- Büyük günahların en
büyüğünden maksat az önce benzerleri hakkında yaptığımız açıklamalar gibidir.
Bu üçüncü ihtimal daha güçlü ya da doğru alandır.
Bunun küfür diye
yorumlanması zayıftır çünkü buyruk haklar ile ilgili olarak yalan şahitlikten
vazgeçirmek ve onu yasaklamak maksadıyla söylenmiştir. Küfrün çirkinliği, büyük
günahların en büyüğü oluşu ise, zaten onlar tarafından bilinen bir husus idi.
Bu hususta kıble ehlinden kimsenin de şüphesi olmaz. O halde bunu küfür
hakkında yorumlamak faydasız bir söz söylenmiş anlamına gelir. Diğer taraftan
hadisin genel ifadesinin mutlak oluşunun ve kuralların gerektirdiği zahir
anlam, haklar ile ilgili yalan şahitliğinin büyük bir günah olması için
hakkında şahitlik yapılan hususun büyük ya da değersiz bir hak olması arasında
da fark olmamasını gerektirmektedir. Bununla birlikte uzak bir ihtimalolarak
Şeyh Ebu Muhammed b. Abdusselam'ın yetimin malından bir hurma yemek ile ilgili
söylediklerini açıkladığım anlam hakkında olması da söz konusu olabilir. Allah
en iyi bilendir.
Nebi (s.a.v.)'in savaş
gününde dönüp kaçmayı büyük günahlardan biri olarak saymasına gelince, onun
büyük bir günah oluşu ile ilgili bütün ilim adamlarının benimsedikleri kanaatin
lehine açık bir delildir. Ancak Hasan-ı Basri'ın söylediği nakledilen şu görüş
müstesnadır. O: Bu büyük günahlardan değildir, demiştir. Ayrıca: Bu husustaki
ayet-i kerime özelolarak Bedir'e katılanlar hakkında varid olmuştur fakat
doğrusu büyük çoğunluğun söylediği bunun genel ve kalıcı bir hüküm olduğudur.
Allah en iyi bilendir.
(255 "Yaslanmış
iken oturdu. Keşke sussa deyinceye kadar bu sözü tekrar edip durdu."
Rasulullah (s.a.v.)'in oturması bu işi önemsediğinden dolayıdır. Bu hali ise
bunun (yalan söylemenin, yalan şahitliğin) haramlığını ve büyük çapta
çirkinliğini pekiştirmeyi ifade eder. Ashabın: "Keşke sussa" şeklindeki
sözlerini ise Rasulullah (s.a.v.)'e şefkatlerinden, onu rahatsız edip kızdıran
hususlardan hoşlanmadıklarından dolayı söyledikleri bir söz ve yaptıkları bir
temennidir.
Rasulullah (s.a.v.)'in
sihri büyük günahlardan saymasına gelince, bu bizim sahih ve meşhur mezhebimiz
ve büyük çoğunluğun mezhebinin lehine bir delildir. Bu mezhebe göre sihir büyük
günahlardan haram bir iştir. Onu yapmak da, öğrenmek de, öğretmek de haramdır.
Mezhebimize mensup bazı kimseler ise onu öğrenmek haram değildir. Hatta
öğrenilmesi yapılan işin sihir olarak tanınıp, onu yapana karşılık verilmesi ve
velilerin kerametlerinden ayırdedilmesi için caizdir. Bu görüşü kabul eden bir
kimsenin hadisi sihir yapmak hakkında yorumlaması mümkündür. Allah en iyi
bilendir.
(259) Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Kişinin anne babasına sövmesi büyük günahlardandır"
hadisi ise bir şeyin meydana gelmesine sebep olan kimseye o şeyin nispet
edilmesinin caiz olduğuna bir delildir. Böyle bir davranışın anne babaya
itaatsizlik olarak değerlendirilmesi, babanın (ve annenin) bundan dolayı
küçümsenmeyecek derecede eziyet görmeleri ve rahatsızlanmalarıdır. Allah en iyi
bilendir.
Ayrıca hadiste
birtakım sonuçlar doğuran sebeplerin önünün alınabileceği hükmü de
anlaşılmaktadır. Buradan hareketle meyve suyunun şarap yapacak kimseye
satılmasının, yol kesecek kimselere de silah satmanın ve benzeri işlerin yasak
oluşunun hükmü de anlaşılabilir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
YEMİNİN DAVALIYA
AİT OLDUĞU BABI