UMDETU’L AHKAM |
YEMİNLER VE ADAKLAR |
İSTİSNA YAPMAK (YEMİN EDİP İNŞAALLAH DİYEREK...) |
4261-22/1- Bana Ebu
Rabi' el-Ateki ve Ebu Kamil el-Cahderl Fudayl b. Huseyn -lafız Ebu Rabi' e ait olmak
üzere- tahdis edip, dediler ki: Bize Hammad -ki ab. Zeyd'dir- bize Eyyub,
Muhammed'den tahdis etti, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti:
Süleyman'ın altmış hanımı vardı. Bir sefer: Andolsun ki bu gece onları
dolaşacağım, onların her biri gebe kalacak ve onların her biri Allah yolunda
bir atlı olarak savaşacak bir çocuk doğuracak, dedi. ise de onlardan sadece bir
hanımı gebe kaldı ve o da yarım bir insan doğurdu. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.): "Eğer (inşaallah diyerek) istisna yapmış olsaydı onların her
biri Allah yolunda savaşacak bir atlı olacak bir çocuk doğuracaktı"
buyurdu.
4262-23/2- Bize Muhammed
b. Abbad .... Ebu Hureyre'den, o Nebi (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu rivayet
etti: "D6vud oğlu Süleyman a.s. bu gece yetmiş hanımımı dolaşacağım ve
onların her biri Allah yolunda savaşacak bir çocuk doğuracak, dedi. Sonra
arkadaşı yahut melek ona: İnşaallah de, dedi. ise de o bunu söylemedi ve
unuttu. Bunun neticesinde hanımlarından sadece bir tek hanım yanm çocuk
doğurdu" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.) ayrıca: "Eğer inşallah demiş
olsaydı yeminine aykırı hareket etmiş olmaz ve ihtiyacını da karşılamış
olurdu" buyurdu.
4264-24/4- Bize
Abdülhamid de tahdis etti ... Ebu Hureyre, dedi ki: Davud oğlu Süleyman
-ikisine de selam olsun-: Andolsun bu gece yetmiş hanım (ımı) dolaşacağım.
Onlardan her bir hanım da Allah yolunda savaşacak bir çocuk doğuracak, dedi.
Kendisi inşaallah de denildi ise de o demedi. Hanımlarını dolaştı, onlardan
sadece bir kadın o da yarım bir insan doğurdu. (Ebu Hureyre), dedi ki:
Bu sebeple Rasulullah
(s.a.v.): "Eğer inşaallah demiş olsaydı, yeminine aykırı hareket etmiş
olmaz ve bu onun ihtiyacını karşılardı" buyurdu.
Açıklama:
Bu babta Davud oğlu
Süleyman'ın (ikisine de selam olsun) hadisini zikretmektedir. Bu hadisten
çeşitli hükümler çıkarılmıştır:
1. Bir kimse şunu
yapacağım diyecek olursa yüce Allah'ın izni ile (inşaallahu Teala) demelidir.
Çünkü yüce Allah: "Sakın inşaallah demedikçe herhangi bir şey için bunu
ben yarın yapacağım deme" (Kehf, 63) buyruğu ile bu hadis-i şerif bunu
gerektirmektedir.
2. Bir kimse yemin
edip de yemini ile arasında bir kopukluk olmaksızın inşaallah diyecek olursa,
yapmayacağına dair yemin ettiği hususu yapacak olursa yeminini bozmuş olmaz.
Ayrıca böyle bir istisna (inşaallah demek) yeminin akit olarak gerçekleşmesine
engeldir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) bu hadiste: "Eğer inşaallah demiş
olsaydı yeminini bozmuş olmazdı ve bu yolla ihtiyacını da karşılamış
olurdu" buyurmaktadır. Şu kadar var ki böyle bir istisnanın sahih olması
için iki şart aranır: Birisi yemini ile arada bir fasıla olmaksızın inşaallah
demesi, ikincisi ise yeminini bitirmeden önce inşaallah demeyi niyet etmiş
olmasıdır.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Müslümanlar inşaallah demesinin yeminine bitişik olması şartı ile yemin akdinin
gerçekleşmesine engelolduğu üzerinde icma etmişlerdir. Eğer seleften
bazılarından rivayet edildiği gibi ayrı olması halinde caiz olsaydı hiçbir
kimse yeminini bozmuş olmaz ve ayrıca kefarete ihtiyaç olmazdı.
Kadı Iyaz devamla, dedi
ki: Fakat yemini ile birlikte inşaallah demesinin hususunda farklı görüşlere
sahiptirler. Malik, Evzai, Şafii ve cumhur şöyle demektedir: İnşaallah sözünün
arada bir suskunluk olmaksızın yemin ile bitişik olması gerekir. Nefes almak
için susmanın bir zararı olmaz.
Tavus, Hasan ve
tabilnden bir topluluktan rivayete göre meclisinden kalkmadığı sürece inşaallah
diyerek istisna yapmak hakkı vardır. Katade ise yerinden kalkmadığı yahut
konuşmadığı sürece derken Ata: Bir dişi devenin sağımlığı kadar bir süre, Said
b. Cübeyr de dört ay demiştir. İbnAbbas'dan rivayete göre ise (inşaallah)
demeyi ne zaman hatırlarsa sonsuza kadar istisna yapabilir demiştir.
Bazıları bu zatlardan
nakledilen bu rivayetleri onların bundan maksatları teberrüken inşaallah demesi
müstehaptır diye yorumlamışlardır. Nitekim yüce Allah: "Unuttuğun taktirde
Rabbini an" (Kehf, 24) buyurmuştur. Bunlara göre bu zatlar yeminlerini
çözmeyi ve yemininin bozulmayacağını kastetmemişlerdir. Şayet hanımını
boşamakta, kölesini hürriyete kavuşturmakta ve bunun dışında yüce Allah adına
yemin dışındaki hallerde istisna yaparak: İnşaallah sen boşsun, ya da inşaallah
sen hürsün, yahut inşaallah sen benim için annemin sırtı gibisin, yahut da
Zeyd'in bende inşaallah bin dirhem alacağı vardır ya da eğer hastam şifa
bulursa inşaallah Allah için bir ay oruç tutmak boynumun borcu olsun ya da buna
benzer bir söz söyleyecek olursa ŞafiI'ye, Küfelilere, Ebu Sevr'e ve
başkalarına göre her hususta istisna yapmak sahihtir. Tıpkı yüce Allah adına
yemin halinde bunun sıhhati üzerinde icma ettikleri gibi hanımını boşarken,
kölesini hürriyete kavuştururken de yemini bozamaz. Aynı zamanda yaptığı zihar
da, adağı da, borç ikrarı da buna benzer inşaallah sözü ile birlikte söylediği
benzeri diğer hususlar da gerçekleşmez. Malik ve Evzai ise: Yüce Allah adına
yemin dışında bu hususların hiçbirisinde istisna sahih değildir demişlerdir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Eğer inşaallah demiş olsaydı yeminini bozmazdı"
buyruğunda istisnanın sözlü olarak yapılacağına ve niyetin bunun için yeterli
olmadığına delil vardır. Nitekim Şafii, Ebu Hanife, Malik, Ahmed ve genellikle
bütün ilim adamları böyle demişlerdir. Bazı Maliki alimlerinden nakledilen
Malik'in görüşüne göre kıyas lafzen söylenmeden niyet ile istisnanın sahih
olmasını gerektirir şeklindeki nakil bundan müstesnadır.
"Bunun üzerine
arkadaşı ona: İnşaallah de, dedi." ibaresini istisnanın yeminden ayrı
yapılmasının caiz olduğunu söyleyenler bunu delil gösterebilirler. Ama cumhur
buna onun arkadaşının bu sözü kendisine henüz yeminini yapmakta iken söylemiş
olması yahut da onun bu söylediği sözün yemin olmama ihtimali vardır. Çünkü
hadis-i şerifte açık bir şekilde yemin söz konusu edilmemiştir. Allah en iyi
bilendir.
"Le etufenne:
andolsun ki dolaşacağım" ifadesi bazı nüshalarda: "Leutifenne"
şeklindedir. Her ikisi de fasih iki söyleyiştir. Iate ve etate fiilleri bir
şeyin etrafında tekrar tekrar dönmek demektir. Burada ise cima'dan kinayedir.
Rasulullah (s.a.v.)'in
(4261) "Süleyman'ın altmış hanımı vardı" bir rivayette (4262, 4264)
"yetmiş" bir diğer rivayette (4265) "doksan" Müslim'in
Sahihi'nin dışındaki başka kaynaklarda "doksan dokuz" bir diğer
rivayette de "yüz" buyurmaktadır. Bütün bunlar birbirleri ile
çelişkili değildir. Çünkü azın söz konusu edilmesi çoğun nefy edilmesini
gerektirmez. Böyle bir ifade adet mefhumu türündendir ve usül bilginlerinin
çoğunluğuna göre onunla amel olunmaz. Ayrıca bu ifadelerde yüce Allah'ın
nebilerine -Allah'ın salat ve selamları onlara- özelolarak verilen böyle bir
işi bir gecede yapabilme gücü de açıklanmaktadır. Bizim Nebi'miz (s.a.v.)'de
sahih hadiste sabit olduğu üzere bir zaman içerisinde on bir hanımını
dolaşırdı. Bütün bunlar ise gücün fazlalığından gelmektedir. Allah en iyi
bilendir.
"Onların her biri
gebe kalacak ve onların her biri Allah yolunda savaşacak bir atlı çocuk
doğuracak" sözlerini Süleyman (aleyhisselam) hayrı temenni etmek maksadı
ile söylemiş ve bununla ahireti, yüce Allah yolunda cihad etmeyi amaç
edinmiştir. Yoksa bunu dünyevi bir maksat için söylemiş değildir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Onlardan sadece birisi gebe kaldı ve o da yarım bir insan
doğurdu." bir diğer rivayette "yarım bir çocuk doğurdu"
denilmektedir. Bunun yüce Allah'ın onun tahtı üzerine bırakıldığını yüce
Allah'ın söz konusu ettiği ceset olduğu söylenmiştir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Eğer istisna yapmış olsaydı onların her biri yüce Allah
yolunda savaşacak atlı bir çocuk doğuracaktı" buyruğu ise Nebi (s.a.v.)'e
Süleyman (aleyhisselam) hakkında bunun vahyedildiği şeklinde yorumlanır. Yoksa
böyle bir iş yapan herkese bu maksadı hasıl olacaktır anlamında değildir.
"Arkadaş! -yahut
melek-: İnşaallah de, dedi. ama o demeyip unuttu." Denildiğine göre
arkadaşından kasıt melektir. Zaten hadisin zahirinden anlaşılan da budur. Bunun
Ademoğullarından bir arkadaşı olduğu da söylenmiştir.
"Nesiye:
Unuttu" lafzını bazı imamlar nun harfi ötreli, sin harfi şeddeli (nüssiye:
unutturuldu) diye zaptetmişlerdir ki anlamı gayet açıktır ve güzeldir. Allah en
iyi bilendir.
"Ve ihtiyacını da
karşılamış olurdu" buradaki "derek" idrak etmekten (bir şeyi
elde etmekten, karşılamaktan) isimdir. Nitekim yüce Allah: "Sana yetiş ilm
esinden korkmaksızın" (Taha, 77) buyruğunda bu lafzı kullanmıştır.
(4265) Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki: ... "
bu buyrukta da bu lafzı kullanarak yemin etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır ki
bu da eymullah ve eymunullah: Allah adına yemin ederim ile aynı şeydir. İlim
adamları bu hususta farklı kanaatlere sahip olup Malik ve Ebu Hanife bu bir
yemindir derken, bizim (Şafii) Mezheb alimlerimiz:
Eğer bunu söylerken
yemin niyeti ile söylerse yemindir, değilse yemin değildir demişlerdir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Eğer inşaallah demiş olsaydı. .. cihad edeceklerdi"
buyruğundan da "eğer olsaydı, eğer olmasa ... " lafızlarını
kullanmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Kadı Iyaz, dedi ki: Bu, eğer olsa eğer
olmasa gibi lafızları kullanmanın caiz olduğuna delil gösterilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de de bu çokça geldiği gibi ashab-ı kiramın ve selefin
sözlerinde de çokça kullanılmıştır. Buhar! bu hususta "lev: şayet
olsa" demenin caiz olması babı diye bir başlık açmış ve bunun kapsamına:
"Keşke benim size karşı duracak gücüm olsaydı" (Hud, 80) buyruğunu ve
Nebi (s.a.v.)'in: "Eğer delilsiz birisini recm edecek olsaydım bu kadını
recm edecektim" sözleri ile: "Eğer ay daha da devam etseydi ben de
visal orucuma devam edecektim"; "Eğer senin kavmin küfürden henüz
yeni kurtulmamış olsaydı Beyt'i İbrahim'in temelleri üzerine
tamamlayacaktım"; "Ve eğer hicret olmasaydı ben de Ensar'dan bir kişi
olurdum" hadislerini ve bunun benzerlerini bu babın kapsamına sokmuştur.
Kadı Iyaz devamla, dedi ki: Buharı'nin bu başlığından ve bu babın (başlığın)
kapsamı içerisinde sözünü ettiği Kur'an ayeti ve rivayetlerinden anlaşıldığı
üzere (lev ve levla: eğer olsa, eğer olmasa) lafızlarını başka bir hususun
imkansızlığı dolayısı ile gerçekleştirilmesi imkansız olan hususlar için
gelecek kipi halinde kullanmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu ise başkasının
varlığı dolayısıyla yapılması imkansız olan işler kabilindendir. İşte kendisi
için "levla: olmasaydı" lafzının kullanılacağı türdendir. Çünkü bu
gibi ifadelerin kapsamına gelecek için söylenenler dışındaki bir husus yahut da
kesin olarak bilinen sahih bir haktan başkası için kullanılmaz. "Hicret
olmasaydı Ensar'dan bir kişi olurdum" hadisinde olduğu gibi.
Ancak olup bitmiş için
bu kullanım yahut da gayba ve geçmişte gerçekleşmiş kadere itiraz mahiyetinde
olmak üzere bu ibare kullanılmaz. Müslim'in Sahihi'ndeki bir diğer hadiste de
Rasulullah (s.a.v.)'in: "Başına bir musibet gelecek olursa eğer bunu
yapmamış olsaydım şöyle olurdu deme, ama: Allah taktir buyurdu ve O'nun, dediği
olur de" hadisi sabittir.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Bu, eğer böyle olsaydı mutlaka böyle olurdu deyip,
yüce Allah'ın meşietini söz konusu etmeden (inşaallah demeden, Allah'ın
geçmişteki kaderine ve bizim için bilinmesi gizli ve saklı olan hususlara
bakmadan söylemesi halinde kesin ve gayb hakkında kafi olarak söyleyecek olursa
böyledir. Ama bir kimse bunu teslimiyet arzetmek ve işi Allah'ın meşietine
bağlamak üslubu ile söyleyecek olursa bunda kerahet yoktur. Kadı Iyaz
(devamla), dedi ki: Bazıları da "levla: olmasa''ln "lev"dan
farklı olduğuna da işaret etmişlerdir. Ama bana göre insanın bilgisinin kuşatmadığı
ve söyleyen kimsenin gücü içerisinde kalmayan hususlar hakkında kullanılmaları
halinde aralarında bir fark yoktur.
Çünkü bu şekildeki
söyleyişler gayb hakkında ahkam kesmek ve kadere itiraz etmek kabilindendir.
Nitekim hadis-i şerifte de bu hususa böylece dikkat çekilmiştir. Ayrıca
münafıkların: "Bize itaat etmiş olsalardı öldürülmezlerdi" (Ali
İmran, 168); "yanımızda bulunsalar ölmezler ve öldürülmezlerdi" (Ali
İmran, 156); "Eğer emirden payımıza düşen bir şeyolsaydı burada
öldürülmezdik" (Ali İmran, 154) şeklindeki sözleri buna benzer. Yüce Allah
ise onların bu batıl iddialarını reddederek: "Eğer doğru söyleyenler
iseniz kendi nefislerinizden ölümü uzaklaştınnız" (Ali İmran, 168) buyruğu
ile reddetmektedir. İşte bunu (olsa, olmasa ... ) kullanmanın yasak olduğu
hususlar bunun gibi hususlardır.
Açıklamakta olduğumuz
hadise gelince, bu hadiste Nebi (s.a.v.) kendisi hakkında eğer Süleyman
inşaallah demiş olsaydı. .. cihad edeceklerdi diye kesin bir kanaatini haber
vermektedir. Çünkü böyle bir bilgi zan ve içtihat ile bilinebilecek bilgilerden
değildir. O ancak yüce Allah'ın kendisine bildirmiş olduğu bir gerçeği haber
vermiş olmaktadır. Bu da Rasulullah (s.a.v.)'in: "İsrailoğulları olmasaydı
hiçbir et kokmazdı, Havva da olmasaydı hiçbir kadın kocasına hainlik
etmezdi" buyruğu türündendir. O halde bununla "lev: eğer, se,
sa" demeyi yasaklayan hadis arasında herhangi bir çelişki bulunmamaktadır.
Nitekim yüce Allah da: "De ki eğer evlerinizde bulunsaydınız haklarında
öldürülmeleri yazılmış olanlar yıkılıp devrilecekleri yerlere çıkarlardı.
" (Ali İmran, 154); "Eğer geri döndürülecek olsalar hiç şüphesiz
kendilerine yasaklanmış olanlara geri dönerlerdi" (En'am, 28)
buyurmaktadır.
Yine "Levla:
olmasaydı" lafzının kullanılmış olduğu çeşitli buyruklara yüce Allah'ın şu
buyrukları örnektir: "Eğer Allah tarafından önceden bir yazı (taktir
olunmuş bir kader) olmasaydı. .. şüphesiz size dokunacaktı" (Enfal, 68)
"Ve eğer insanlar tek bir ümmet olmayacak olsaydı. .. " (Zuhruf, 33)
"Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı balığın karnında ... kalacaktı."
(Saffat, 143, 144) buyrukları örnektir. Çünkü şanı yüce Allah bütün bu
hususlarda ya geçmiş ya da gelecekler ile ilgili olarak ilmine dayalı kat'i bir
haber olarak vermektedir. Buna göre insanın yapılıp gerçekleştirilmesi yüce
Allah'ın kudreti çerçevesinde olup olmamasının sebebi ile alakalı haber verdiği
hususlar hakkında kullanılan olsa ve olmasa lafızlarının kullanılmasında bir
mekruhluk yoktur. Çünkü bu bir şeyin sebep olması dolayısı ile imkansızlığı ve
yine bir şeyin olmaması sebebi ile meydana gelmesinin gerçek mahiyeti hakkında
bir haber vermekten ibarettir. Çoğu zaman da "lev: eğer olsa ... "
gerektirici ya da gerektirmeyici (nefy edici) sebebi açıklamak için de
kullanılır. Bu türden olan bütün kullanımlarda bir mekruhluk yoktur. Ancak bu
hususta yalan söylüyor olma hali müstesnadır. Münafıkların: "Eğer biz
savaşmayı bilseydik andolsun size tabi olurduk" (Ali İmran, 167)
buyruğunda söyledikleri nakledilen sözleri gibi. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
BİR MÜSLÜMANIN
HAKKINI YALAN BİR YEMİNLE ALAN KİMSENİN CEHENNEM İLE TEHDiDi BABI