UMDETU’L

AHKAM

TALAK / BOŞANMA

 

LİAN

 

Erkeğin, hanımı ile lanetleşmesine Ii'an denir. Te'a'ana ve iltaana: Birbirleri ile lanetleştiler; laane'l-kadi beynehuma: Kadı aralarında lanetleşme İCra etti, denilir.

 

Buna li'an adının veriliş sebebi ise kocanın: Eğer ben yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime olsun, demesidir.

Mezhebimize mensup ilim adamları ve başkaları şöyle demiştir: Bu hukuki işleme lanetleşme denilmesi gaz ab lafzını kullanmaya -her iki lafız da ayet-i kerimede ve lanetleşme suretinde bulunmakla birlikte- tercih edilmiştir. Buna sebep ise lanet lafzının hem ayet-i kerimede hem lanetleşme şeklinde öncelenmiş olmasıdır. Diğer taraftan bu hususta erkeğin tarafı kadının tarafından daha ağır basar. Çünkü o kadından önce li'ana başlayabilecek durumdadır ve çünkü o li'an etmekle birlikte kadın li'an etmeyebilir. Halbuki bunun aksi söz konusu değildir.

Kovmak ve uzaklaştırmak anlamındaki lanet'ten li'an adının verildiği de söylenmiştir. Çünkü onların her biri diğerinden uzaklaşır ve ebediyen birbirlerine nikahları haram olur. Oysa karısını boşayan ve başkasının durumu böyle değildir.

 

Li'an; bizim Mezheb alimlerimizin çoğunluğuna göre bir yemindir. Bir şahitlik olduğu da söylendiği gibi şahitliğin sübutunun bulunduğu bir yemin olduğu da söylenmiş, aksi de söylenmiştir.

İlim adamları der ki: Li'an ve kasame dışında tekrarlanan hiçbir yemin yoktur. Yine müddai tarafından yalnız bu ikisinde yemin etmesi söz konusudur. Allah en iyi bilendir.

İlim adamları der ki: Li'an nesebleri korumak ve kocalardan utancı uzaklaştırmak için caiz kılınmıştır. İlim adamları genelolarak li'anın sahih olduğu üzerinde İCma etmişlerdir. Allan en iyi bilendir.

İlim adamları Ii'an ayetini Uveymir el-Aclani sebebi ile mi yoksa Hilal b. Umeyye sebebi ile mi indiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları Uveymir el-Aclani sebebi ile indiğini söylemiş ve buna Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Müslim'in bu babta ilk olarak Uveymir'den zikrettiği hadisteki: "Allah senin ve senin zevcen hakkında buyruk indirmiştir" şeklindeki sözlerini delil göstermişlerdir.

 

İlim adamlarının cumhuru ise ayetin nüzul sebebi Hilal b. Umeyye olayıdır demişlerdir ve yine Müslim'in bundan sönra Hilal'in başından geçen olay ile ilgili zikrettiği hadisi delil göstermiştir. Hilal de İslam tarihinde ilk lian yapan adamdır.

 

Mezheb alimlerimizden el-Maverdi, el-Havi adlı kitabında şunları söylemektedir:

 

Çoğunluğun dediklerine göre Hilal b. Umeyye'nin olayı, el-Aclani'nin olayından öncedir. Her ikisi ile ilgili naklin benzer tarafı da var, farklı tarafı da var. Mezheb alimlerimizden es-Sabbağ, eş-Şamil adlı eserinde şunları söyler: Hilal'in başından geçen olay ayet-i kerimenin öncelikle onun hakkında indiğini açıkça ortaya koymaktadır. Rasulullah (s.a.v.)'in Uveymir'e: "Allah senİn ve sen İn eşİnİn hakkında buyruk İndİrmİştİr" demesi ise Hilal'in başından geçen olay hakkında ineni, indirmiştir demektir. Çünkü bu bütün insanlar için genel bir hükümdür.

Derim ki: Ayet-i kerimenin her ikisi hakkında inmiş olma ihtimali de vardır.

Belki de ikisi de birbirine yakın iki farklı zamanda konuya dair soru sormuş. ayet-i kerime de her ikisi hakkında inmiş, lanetleşme ise önce Hilal tarafından yapılmıştır. Böylelikle ayet-i kerimenin bunun hakkında da öteki hakkında da indiği ve Hilal'in ilk li'an yapan kişi olduğu hakkında doğru açıklama olur. Allah en iyi bilendir.

Derler ki: Li'an olayı Hicretin dokuzuncu yılı Şaban ayında olmuştur. Bunu nakledenler arasında İbn Cerir et-Taberi'den diye nakleden Kadı Iyaz da vardır.

 

 

3726-4/4- ... Bize Abdulmelik b. Ebu Süleyman, Said b. Cübeyr'den şöyle dediğini tahdis etti: Musab'ın emirliği döneminde bana lanetleşen karı koca hakkında bunlar birbirlerinden ayrılırlar mı, diye soru soruldu. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Mekke'de İbn Ömer'in evine gittim. Köleye: Benim için izin iste, dedim.

O: Şu anda öğle vakti dinlenmesindedir, dedi. Benim sesimi işitince o: İbn Cübeyr mi? dedi. Ben: Evet dedim. O: Gir, Allah'a yemin ederim ki bu saatte ancak bir ihtiyaç dolayısı ile gelmiş olmalısın, dedi. Ben de içeri girdim. Bir de ne göreyim, bir keçe üzerine uzanmış içi lif dolu bir yastığa da yaslanmış idi.

Ben: Ey Ebu Abdurrahman! Lanetleşenler ayrılırlar mı? dedim. O: Subhanallah! Elbette dedi. Buna dair ilk soru soran kişi filan oğlu filandır. Ey Allah'ın Rasulü, dedi ne dersin birimiz eşinin fuhuş işlediğini görse nasıl yapsın? Eğer konuşacak olursa pek büyük bir işten söz etmiş olur. Eğer susarsa aynen bunun gibi bir işe ses çıkarmamış, susmuş olur, dedi.

(İbn Ömer) dedi ki: Nebi (s.a.v.) sustu, ona cevap vermedi. Daha sonraları yine ona gelip: Sana hakkında soru sorduğum o husus var ya işte ben ona müptela oldum, dedi. Bunun üzerine aziz ve celil Allah, Nur Suresi'ndeki: "Zevcelerine zina isnad edenler ... " (Nur, 6) ayetleri indirdi. Allah Rasulü (s.a.v.) bu ayetleri ona okudu, ona öğüt verdi, ona hatırlatmalarda bulundu. Ve ona dünya azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu bildirdi. O: Hayır! Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben ona yalan atmadım, dedi.

Sonra (Allah Rasulü) kadını çağırdı, ona öğüt verdi, hatırlattı. Ve kendisine dünya azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu haber verdi. Kadın da:

Hayır, seni hak ile gönderene yemin ederim ki o yalan söylüyor, dedi. Sonra adam başlayarak Allah adına şüphesiz o (kendisi) doğru söyleyenlerdendir diye dört defa şahitlik etti ve beşincisinde de eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin üzerine olmasını istedi. Sonra ikinci olarak kadından lanetleşmesini istedi.

 

O da dört defa Allah adına şüphesiz ki o yalan söyleyenlerdendir diye şahitlik etti beşincisinde de eğer o doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının üzerine olmasını istedi. Sonra (Allah Rasulü) onları birbirlerinden ayırdı.

 

Bu hadisi bana Ali b. Hucr es-Sa'di de tahdis etti, bize İsa b. Yunus tahdis etti, bize Abdulmelik b. Ebu Süleyman tahdis edip dedi ki: Said b. Cübeyr'i şöyle derken dinledim: Mus'ab b. ez-Zubeyr zamanında lanetleşen karı koca hakkında bana bir soru soruldu ben de ne söyleyeceğimi bilemedim. Bunun için Abdullah b. Ömer'in yanına gittim. Ona: Lanetleşen karı koca hakkındaki görüşün nedir? Onlar birbirlerinden ayrılırlar mı dedim. Sonra da hadisi İbn Numeyr'in hadisi gibi zikretti.

 

Açıklama:

 

"Köleye: Bana izin iste dedim ... İbn Cübeyr mi, dedi. Ben evet dedim."

 

Burada "kaail" kaylule'den gelmektedir. (Kaylule yapan demektir) Kaylule ise günün ortasında uyumaktır. İbn Cübeyr lafzında "İbn" kelimesinin nun harfi merfudur. İfade, sen İbn Cubeyr misin takdirinde bir istifhamdır.

 

"Onun bir keçe üzerine yatmış olduğunu gördüm." Buradan da İbn Ömer'in zahid ve mütevazi olduğu anlaşılmaktadır.

 

"Ona öğüt verdi, ona hatırlattı ve kendisine dünya azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu haber verdi." Kadına da aynı şeyi söyledi. Buradan imamın lanetleşecek kişilere öğüt vereceği, onları yalan yere yemin etmenin vebalinden korkutacağı, dünya azabıolan haddin ahiret azabından daha hafif olacağını bildirmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

 

"Önce erkekten başlayarak o da ... şahitlik etti." Buradan da lanetleşmeye önce erkeğin başlayacağı anlaşılmaktadır. Çünkü yüce Allah önce onu söz konusu etmiştir. Ve ayrıca bu lanetleşme sureti ile kendisine uygulanması söz konusu olabilecek kazif haddini düşürür ve eğer ortada neseb varsa onu reddeder. Kadı Iyaz ve başkaları lanetleşmeye erkeğin başlayacağı üzerinde Müslümanların icma ettiklerini nakletmektedirler.

 

Ayrıca Şafii ve bir diğer kesim şöyle demiştir: Şayet kadın erkekten önce lanetleşecek olursa onun bu lanetleşmesi sahih olmaz demiştir. Ebu Hanife ve bir başka kesim ise bunun sahih olacağını söylemişlerdir.

 

"Allah adına dört defa kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair şahitlik etti ... " Bunlar lanetleşme esnasında söylenecek lafızlar olup bunlar üzerinde icma edilmiştir.

 

 

 

3727-5/5- Bize Yahya b. Yahya, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Zuheyr b. Harb -lafız Yahya'ya ait olmak üzere- tahdis etti. Yahya: Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi, derken diğer ikisi tahdis etti, dedi. O Amr'dan, o Said b. Cübeyr'den, o İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (s.a.v.) lanetleşen iki şahsa: "Hesabınızı görmek Allah'a aittir. Biriniz yalan söylemektedir. (Kocaya dönerek): Senin de artık onun üzerinde bir yolun kalmamıştır" buyurdu.

Adam: Ey Allah'ın Rasulü! Ya malım ne olacak, deyince Allah Rasulü! "Malın diye bir şey yok. Çünkü eğer onun aleyhine söylediğinde doğru söylemiş isen o malın artık onun fercinin sana helal olmasının bir karşılığıdır ve eğer ona yalan söylemiş isen o taktirde bu senden daha da uzak olur" buyurdu.

Zuheyr rivayetinde şöyle dedi: Bize Süfyan, Amr'dan tahdis etti, o Said b.

Cübeyr'i şöyle derken dinlemiştir: O, İbn Ömer'i şöyle derken dinledi: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki....

 

Açıklama:

 

Resulullah (s.a.v.)'in lanetleşenlere: "Hesabınızı görmek Allah'a aittir. Biriniz yalan söylüyor" buyurması ile ilgili olarak Kadı Iyaz şunları söylemektedir: Bunun zahirinden anlaşıldığı üzere Resulullah (s.a.v.) bu sözlerini lanetleşmeyi tamamlamalarından sonra söylemiştir. Maksat ise yalan söyleyenin tevbe etmesinin gerektiğini beyan etmesidir. Kadı Iyaz, edDavudi'nin: O bu sözleri ancak onları bu işten sakındırmak maksadı ile lanetleşmelerinden önce söylemiştir dediğini naklettikten sonra birincisi daha açıktır ve ifadelerin bağlamına daha uygundur demektedir. (Kadı Iyaz devamla) dedi ki:

 

Burada nahivciler arasından: "ehad: bir kimse, birisi, bir"in ancak nefi halinde kullanıldığını söyleyenler ile yine aralarından bu ancak vasıf (sıfat) halinde kullanılır ve "vahid: bir"in yerine kullanılmaz diyenlerin kanaatlerini reddetmektedir. Bu hadis-i şerifte hem nefi olmayan hem sıfat olmayan bir halde kullanılmış hem de vahidin yerini tutmaktadır. El-Müberred ise bunun olabileceğini kabul etmiştir. Bunu da yüce Allah'ın: "Onlardan birilerinin (ahad) şahitliği" (Nur, 6) buyruğu desteklemektedir.

 

Yine bu hadiste birbirlerine yalan söyleyen iki hasmın eğer bizler ikisinden birisinin yalan söylediğini bilip de hangisi olduğu bizim için müphem (belirsiz) ise onlardan herhangi birisine ceza verilmeyeceği hükmü de anlaşılmaktadır.

 

"Ey Allah'ın Rasulü! Malım ne olacak. O: Senin malzn yok ... buyurdu." Bu ibarelerde mehrin zifafa girilmesi sureti ile hak olarak kesinleşeceği ve kendisi ile zifafa girilmiş lanetleşilen kadının da mehrinin sabit olduğuna delildir. Bu iki mesele üzerinde de icma edilmiştir. Yine bunda eğer kadın kocasının iddiasını doğrulayıp zina ettiğini itiraf ederse mehrinin düşmeyeceğine delil vardır.

 

 

 

3731-8/9- Bize Said b. Mansur ve Kuteybe b. Said de tahdis edip dediler ki: Bize Malik tahdis etti. Bana Yahya b. Yahya da -lafız ona ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: Malik'e dedim ki: Sana Nafi'in İbn Ömer'den tahdis ettiğine göre bir adam Rasulullah (s.a.v.) hayatta iken karısı ile lanetleşti de Rasulullah (s.a.v.) de onları ayırdı, çocuğun nesebini de annesine kattı. Malik de: Evet dedi. 

 

Açıklama:

 

Rasulullah (s.a.v.)'in: Allah'ım, bize hükmü beyan buyur." Demesi, bu hususta bize hükmün ne olduğunu açıkla, anlamındadır .

 

 

 

3745-18/23- ... Said b. el-Müseyyeb, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti: Fezare oğullarından bir adam Nebi (s.a.v.)'e gelerek benim karım siyah bir çocuk doğurdu, dedi.

Nebi (s.a.v.): "Senin deven var mı?" buyurdu. Soru soran:

Evet dedi. Allah Resulü: "Renkleri ne?" buyurdu. Adam: Kırmızı dedi. Allah Resulü (s.a.v.): "Peki aralarında boz renklileri var mı?" dedi. Adam: Gerçekten aralarında boz renklileri de vardır, dedi. Resulullah (s.a.v.): "Peki bu renk onlara nereden geldi?" buyurdu. Adam: Olur ki bir damar çekmiştir dedi. Resulullah (s.a.v.): "Bunu da bir damar çekmiş olabilir" buyurdu. 

 

Açıklama:

 

"Benim karım siyah bir çocuk doğurdu. Nebi (s.a.v.): develerin var mı? diye sordu ... " Evrak (boz renkli) siyahlığı saf olmayandır. Bundan dolayı küle de evrak, güvercine de verka denilmiştir. Çoğulu vav harfi ötreli, re harfi sakin "vurk" diye gelir. Tıpkı ahmer (kırmızı)nın çoğulunun "humr" diye gelmesi gibi.

 

Burada "damar" ile, nesebden gelen bir asıl (soya çekim) kastedilmektedir.

 

Böylelikle meyvenin damarına benzetme yapılmıştır. Arapların: Filan kişinin nesebi, hasebi yahut adiliği, cömertliği oldukça arikdir demeleri de buradan gelmektedir. "Çekmiştir" ifadesi ise ona benzemiş, ona çekmiş ve böylelikle onun rengini üstüne almış demektir. Çünkü nez', aslında cezb etmek, çekmek demektir. Benzerliği dolayısı ile kendisi ona çekmiş gibi olur. Çocuk babasına çekti, babasına benzedi, derken bu fiil kullanılır.

 

Bu hadisten anlaşıldığı üzere çocuk neseb itibari ile kocaya katılır. Çocuğun rengi babasının renginden farklı olsa dahi. Hatta baba beyaz tenii, çocuk siyah tenli ya da onun aksi dahi olsa nesebi ona katılır. Sırf renk farklılığından dolayı çocuğun nesebini terk etmek helal değildir. Aynı şekilde karı koca beyaz olup çocuk siyah olsa ya da bunun aksi olsa muhtemelen geçmişteki atalardan birisinin damarına çekmiş olabilir.

 

Bu hadis-i şerifte üstü kapalı (tariz) ile çocuğun kendisinden olmadığını söylemenin gerçek anlamda bir red etmek olmadığına ve aynı zamanda üstü kapalı (tariz) yolu ile zina itham etmenin kasb sayılmayacağına delil vardır. Bu da Şafii'nin ve ona muvafakat edenlerin görüşüdür.

 

Yine hadiste kıyas ve benzerliklerin itibara alınacağı misaller vermek sureti ile anlatım ve açıklama yapılacağı da görülmektedir. Ayrıca hadis nesebler hususunda ihtiyatlı olmayı ve sadece mümkün olması sureti ile nesebin ilhak edilmesinin söz konusu olacağı belirtilmektedir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

NESEBİN BELİRLENMESİ - ÇOCUK DÖŞEĞE AİTTİR VE ŞÜPHELERDEN KAÇINMAK BABI