UMDETU’L AHKAM |
NİKAH BÖLÜMÜ |
MEHİR - ERKEĞİN CARİYESİNE HÜRRİYETİNİ VERDİKTEN
SONRA ONUNLA EVLENMESİNİN FAZİLETİ BABI |
3483-85/2- ... Yunus b.
Umeyd'den, o Şuayb b. el-Habhab'dan o Enes'den hepsi Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den onun Safiyye'ye hürriyetini verdiğini ve onu hürriyetine
kavuşturmasını mehri yaptığını ifade etmişlerdir.
Muaz'ın babasından
rivayetinde ise: Safiyye ile evlendi ve ona hürriyetini vermesini mehri yaptı
şeklindedir.
3484-86/3- , .. Rasulullah
(s.a.v.) cariyesini hürriyetine kavuşturduktan sonra onunla evlenen kimse
hakkında: "Onun için iki ecir vardır" buyurdu.
Açıklama:
(3485) Diğer rivayette
"Safiyye Dihye'nin payına düşmüştü. Rasulullah (s.a.v.) onu beş baş
karşılığında aldı." Buradaki "onun payına düştü" sözünden kasıt
bir cariye alması için ona verilen izin sonucu payına düştü olabilir.
Böylelikle diğer rivayetlere uyum arzeder. "Onu satın aldı" ifadesi
ise gönlünü hoş etmek için onun yerine ona yedi esir verdi demektir. Yoksa
arada bir satış akdi olmuş değildir. Buna göre de rivayetler birbirleriyle uyum
arzetmiş olur. Dihye'ye bu şekilde yedi esir vermek ise nefel olarak verilmesi
şeklinde yorumlanır. Nefel vermek ganimetin aslından yapılır diyenlerin
görüşlerine göre bunun açıklanmayacak bir tarafı yoktur. Ama nefel vermek beşte
birin beşte birinden olur diyenlerin görüşüne göre ise bu beşte birin beşte
birinden verilmesi beşte birler ayrıldıktan sonra da olabilir, ondan hesab
edilmek üzere öncesinden de yapılabilir. Yaptığımız bu açıklama sahih ve tercih
olunan açıklamadır.
Kadı lyaz kısmen bu
anlamı naklettikten sonra şunları söylemektedir: Bana göre daha tercihe değer
olan Safiyye'nin bir fey olmasıdır. Çünkü kendisi Kinane b. er-Rabi'in zevcesi
idi. Kinane ve ailesi ise Ebu'l-Hukayk oğullarından idi. Bunlar Rasulullah
(s.a.v.) ile antlaşma yapmış, Allah Rasulü de kendilerine hiçbir hazineyi
gizlememeleri şartını koşmuştu. Şayet gizleyecek olurlarsa onların zimmetleri
(himayeleri) kalmazdı. Kendilerine Huyey b. Ahtab'ın hazinesini sorunca onu
gizlediler ve türlü harcamalarla hazinesi bitip tükendi demişlerdi. Sonra
hazinesi onların yanında tespit edilince ahitleri bozuldu, bundan dolayı onları
esir aldı.
Bunu ayrıca Ebu Ubeyd
ve başkaları da zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Safiyye de onların
esirlerinden birisi idi. O halde Safiyye beşte birlere ayrılmayan aksine imamın
uygun gördüğü şekilde uygulama yaptığı feyden idi. Kadı lyaz'ın açıklamaları
bunlardır. Bu açıklamaları ise onun fey beşte birlere ayrılmaz şeklindeki
mezhebi görüşüne uygun bir açıklamadır. Bizim mezhebimize göre ise fey de
ganimet gibi beşte birlere ayrılır. Allah en iyi bilendir.
(3482) "Sabit
ona: Ey Ebu Hamza! Ona ne mehir verdi dedi ... " Bu ifadelerden bir
kimsenin cariyeyi hürriyetine kavuşturduktan sonra onunla evlenmesi
müstehaptır. Bundan sonraki hadiste de belirtildiği üzere böylesinin iki ecri
vardır.
"Nihayet yolda
Safiyye'yi Ümmü Suleym ona hazırladı ... " Bundan sonraki rivayette (3485)
"Sonra onu (Safiyye'yi) Üm mü Suleym'e verdi ... " denilmektedir.
"İddet
beklemesi"nin anlamı istibra yapması (yani hamile olup olmadığının
anlaşılması için ay hali olmayı beklemesi) demektir. Çünkü Safiyye (radıyallahu
anha) esir alınmıştı. Dolayısıyla onun için istibra etmesi kap ederdi. Bu
istibra süresi içerisinde onu Ümmü Suleym'in evinde bıraktı. Süre bittikten
sonra Ümmü Suleym onu hazırladı, süsledi, gelinlerde adet olduğu üzere dövme,
saç eklemek ve buna benzer yasak olan diğer yasak herhangi bir husus ile
olmamak üzere onu süsleyip güzelleştirdi.
"Onu hediye
etti" yani zifafa soktu demektir. Gelin kocasına hediye edildi denilirken
onun için zifafa sokuldu demektir. Arapçada aruz hem damat hem gelin için
kullanılır. İfadede aslında şu anlamda bir takdim ve tehir vardır: Safiyye
(radıyall€lhu anh€l) iddet bekledi. Yani istibrada bulundu. Sonra Ümmü Suleym
onu hazırladı, sonra onu zifafa soktu. Burada kullanılan "vav"
sıralamayı gerektirmemektedir.
Hadiste geceleyin
zifaf olabileceği hükmü anlaşılmaktadır. Daha önce Aişe (radıyall€lhu anh€l)
ile evlenmesi hadisinde ise gündüzün zifafa girmek söz konusu edilmişti. Orada
her iki halin de caiz olduğunu söylemiştik. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: