UMDETU’L AHKAM |
NİKAH BÖLÜMÜ |
NİKAHTA DULDAN SÖZLÜ OLARAK, BAKİREDEN SUSMASI SURETİ
İLE İZİN ALMAK BABI |
3458- 164/1- ... Ebu
Hureyre'nin tahdis ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Dul
kadın kendisi ile istişare edilmedikçe nikahlanmaz, kız da izni alınmadıkça
nikahlanmaz. "
Ashab: Ey Allah'ın
Rasulü! Kızın izni nasılolur diye sordular. O: "Susması ile"
buyurdu.
Açıklama:
"Dul kadın ile
istişare edilmedikçe nikahlanmaz ... susmasıdır buyurdu." diğer rivayette
(3461) "Dul kadın kendisi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir...
İzni susmasıdır." diğer rivayette (3462) "Dul kadın kendisi hakkında
velisinden daha çok hak sahibidir ... " diğer rivayette (3463) "Bakire
kızdan kendisi hakkında babası izin ister, onun izni susmasıdır."
İlim adamları der ki:
Eyyin, burada zikretmiş olduğumuz diğer rivayet de açıklandığı gibi dul kadın
demektir. Eyyinin daha başka anlamları da vardır.
Sumat -sad harfi
ötreli olarak- susmak demektir.
Kadı Iyaz dedi ki:
İlim adamları burada eyyin ile ne kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Bununla birlikte dil bilginleri de küçük ya da büyük olsun kız ya da dulolsun
kocası olmayan her bir kadın hakkında kullanıldığını söylemişlerdir. Bu
açıklamayı da İbrahim el-Harbi, İsmail el-Kadi ve başkaları yapmıştır. Dil
bakımından el-eyyime aslında eşsiz, kocasız olma halidir. Raculün eyyimun
vemraatun eyyumun denilir. (Eyyim lafzının müzekker ile müennesi arasında fark
yoktur). Ebu Ubeyd ise kadın için "eyyimeh" de denileceğini
nakletmektedir.
Kadı Iyaz dedi ki:
Diğer taraftan ilim adamları burada bu lafız ile ne kastedildiği hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Hicaz alimleri ile genelolarak bütün fukaha maksat duldur
demişler buna -belirttiğimiz gibi- diğer rivayette "seyyib: dul"
lafzı ile açıklanmış olduğunu, ayrıca bunun bakire lafzı karşılığında
kullanıldığını, bir de esasen dilde de çoğunlukla dul için kullanıldığını delil
göstermişlerdir. Kufeliler ile Züfer burada "eyyim"den kasıt ister
kız olsun ister dulolsun kocası olmayan her kadın hakkında kullanılır. Tıpkı
dildeki muktezası gibi. Çünkü kadın büluğ yaşına erdiğinde artık kendisi
hakkında velisinden daha çok hak sahibidir. Kendi kendisi için yapacağı nikah
akdi sahih olur.
Şabi ve Zühri de bu
görüştedir. Derler ki: Dolayısıyla veli, nikahın sıhhatinin rükünlerinden
değildir aksine onun tamamlayıcı unsurlarından birisidir. Evzai, Ebu Yusuf ve
Muhammed ise nikahın sahih olması velinin onu geçerli kabul etmesine bağlıdır
demişlerdir. Kadı Iyaz dedi ki: Yine ilim adamları Rasulullah (s.a.v.)'in:
"Velisinden daha çok hak sahibidir" buyruğu hakkında da farklı
kanaatlere sahiptirler. Acaba kendisi sadece izin vermek hususunda mı hak
sahibidir yoksa hem izin vermek hem de kendisi adına akdi yapmak hususunda mı?
Cumhura göre sadece izin vermek hususunda daha bir hak sahibidir. Diğerlerine
göre ise her iki hususta da kendisi daha bir hak sahibidir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Kendisi hakkında daha bir hak sahibidir" buyruğu lafız
bakımından Ebu Hanife ve Davud'un dediği gibi akit ve daha başka bütün
hususlarda velisinden daha bir hak sahibidir anlamına da gelebilir.
Razı olmak hususunda
kendisi daha bir hak sahibidir anlamına da gelebilir. Yani bakire kızdan farklı
olarak sözle izin vermedikçe evlendirilmez. Fakat Resulullah (s.a.v.)'in:
"velisiz nikah olmaz" hadisi ile velinin şart olduğuna delalet eden
diğer hadislerle birlikte ikinci anlama gelme ihtimalini kabul etmek kaçınılmaz
olur.
Şunu bilelim ki burada
"ehak: daha bir hak sahibidir" lafzı müşterek bir lafız olup anlamı
şudur: Onun nikah hususunda kendisi hakkında bir hakkı olduğu gibi velisinin de
bir hakkı vardır. Ama onun hakkı velisinden daha güçlüdür. Çünkü velisi onu
denk birisi ile evlendirmek istediği halde o bunu kabul etmezse buna mecbur
edilemez ve eğer kendisi denk birisi ile evlenmek ister de velisi kabul etmezse
o taktirde veli buna mecbur edilir. Kabul etmemekte ısrar ederse o taktirde onu
hakim evlendirir. İşte bu da kadının hakkının daha ileri ve ağır bastığına
delildir.
Resulullah (s.a.v.)'in
bakire kız hakkında: "Bakire ile istişare etmedikçe nikahlanmaz"
buyruğunun anlamı hakkında fukaha farklı kanaatlere sahiptir. Şafii, İbn Ebu
Leyla, Ahmed, İshak ve başkaları bakire kızı evlendirmekte izin istemek emr
edilmiştir. Eğer veli, baba ya da dede ise izin istemek mendub bir iş olur.
Eğer iznini almadan onu evlendirecek olursa şefkatinin mükemmel derecede
olmasından ötürü sahihtir. Şayet onların dışında birisi veli ise izin istemesi
icap eder ve izin istemeden onu nikahlaması sahih olmaz.
Evzai, Ebu Hanife ve
onların dışındaki Kufeliler büluğa ermiş bütün bakire kızlardan izin istemek
icap eder demişlerdir.
Resulullah (s.a.v.)'in
bakire kız hakkında: "İzni ise susmasıdır" buyurmasına gelince bunun
zahiri bütün bakire kızlar ve bütün veliler hakkında genelolduğu ve kızın
susmasının kayıtsız ve şartsız olarak yeterli olduğu anlamını vermektedir.
Sahih olan da budur. Kimi Mezheb ''alimlerimiz ise şöyle demişlerdir: Şayet
veli, baba yahut dede ise onun izin istemesi müstehaptır. Bunun için de kızın susması
yeterlidir. Eğer veli bunlardan başkası ise sözlü olarak konuşması
kaçınılmazdır. Çünkü o babasından ve dedesinden diğerlerine nisbetle daha çok
haya eder. Cumhurun benimsediği doğru kanaat ise susmak, hadisin geneloluşu ve
hayanın da mevcudiyeti sebebi ile bütün veliler için yeterlidir.
Dul kadına gelince,
onun sözlü olarak izin vermesi zorunludur, bunda bir görüş ayrılığı yoktur.
Velinin baba ya da bir başkası olmasında da fark yoktur. Çünkü artık dul kadın
erkeklerle birlikte bulunması sebebi ile kemal derecesindeki hayası (nisbeten)
zail olmuştur. Bakireliği ister sahih bir nikah, ister fasid bir nikah, ister
şüpheli bir ilişki ister bir zina ile zail olmuş olsun fark etmez. Eğer
bekareti yüksekten düşmek yahut parmaklamak ya da uzun süre kalmak (evlenmemiş
olmak) ya da arkasından kendisine yaklaşılmak sureti ile zail olmuş ise yine de
daha sahih olan görüşe göre onun da hükmü dul kadının hükmüdür. Bakire kız
hükmünde olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Bizim mezhebimize ve
cumhurun görüşüne göre bakire kıza susmasının izin anlamına geldiğini bildirmek
şart değildir. Fakat kimi Maliki fukahası bunu şart kabul etmiştir. Bununla
birlikte Maliki mezhebi alimleri bunu bildirmenin müstehab olduğunu ittifakla
kabul etmişlerdir.
İlim adamları nikahın
sıhhati hususunda velinin şart olup olmadığı hususunda da ihtilaf etmişlerdir.
Maliki ve Şafii şarttır, velisiz nikah sahih olmaz derken Ebu Hanife dul kadın
hakkında da büluğa ermiş bakire kız hakkında da şart değildir. Aksine velisinin
izni olmaksızın kendi kendisini evlendirebilir demiştir.
Ebu Sevr dedi ki:
Velisinin izni ile kendisini evlendirmesi caiz olmakla birlikte izni olmadan
kendisini evlendirmesi caiz değildir. Davud da: Bakire kızın evle ndirilmesinde
veli şarttır ama dul için şart değildir demiştir.
Malik ve Şafii meşhur:
"Velisiz nikah olmaz" hadisini delil göstermişlerdir.
Bu ifade ise sahih
olmamasını gerektirir. Davud ise Müslim'de zikredilen hadisin bakire ile dul
arasında fark bulunduğu ve dulun kendisi hakkında daha bir hak sahibi olup
bakire kızdan da izin isteneceği hususunda gayet açık olduğunu söyleyerek delil
göstermişlerdir.
Mezheb alimlerimiz ise
buna şu şekilde cevap vermektedirler: Onun daha bir hak sahibi olması demek
hakta ortak olması anlamındadır. Yani o mecbur edilmez. Yine aynı şekilde
kocasını tayin etmek hususunda daha çok hak sahibidir.
Ebu Hanife ise
alışveriş ve diğer akitlere kıyası delil göstermektedir. Çünkü bu gibi
akitlerde velisiz olarak kendi adına bağımsız akdi yapabilir. Velinin şart
koşulmasına dair varid olmuş olan hadisleri de cariye ve küçük kız hakkında
yorumlamış, bu kıyas ile hadislerin umumi ifadesini tahsis etmiştir. Genel
ifadenin kıyas ile tahsis edilmesi ise usul bilginlerinin bir çoğuna göre
caizdir. Ebu Sevr ise meşhur şu hadisi delil göstermektedir: "Eğer bir
kadın velisinin izni olmaksızın kendisini nikahlayacak olursa onun nikahı
batıldır." Ayrıca veliden maksat bu husustaki utanılacak halleri bertaraf
etmek için denk olan birisini seçmesidir. Bu da onun izin vermesi ile gerçekleşir.
İlim adamları der ki:
Davud, bakire kız için veliyi şart koşarken, dul kadın hakkında şart koşmamakla
kendi mezhebi ile çelişkiye düşmüştür. Çünkü bu hakkında ihtilaf edilmiş bir
mesele ile ilgili olarak yeni bir görüş ortaya koymaktır ve daha önce böyle bir
görüşü ortaya atan olmamıştır. Halbuki onun mezhebinin görüşüne göre bu gibi
hususlarda yeni bir görüş ortaya atmak caiz olmaz. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: