UMDETU’L AHKAM |
ALIŞVERİŞ |
RİBA (FAİZ) BABI |
Riba'nın sonundaki elif
maksur bir elifdir. "raba-yerbu" kökünden gelir ve (mazi kipinin)
sonu elif ile yazılır. Bunun tesniyesi (ikili) "ribevani" diye gelir.
KMeliler ise baş tarafındaki kesre sebebi ile ye ile yazılmasını da tesniye
yapılmasını da caiz kabul etmiş olmakla birlikte Basra'lılar onların hatalı
olduğunu söylemişlerdir.
İlim adamları ise,
Mushaf'da bu kelimeyi vav ile yazmışlardır, demişlerdir. Ferra, dedi ki: Bu
kelimeyi vav ile yazmalarının sebebi Hicazlıların hattı Hire'lilerden öğrenmiş
olmalarıdır. Onların söyleyişlerinde ise bu kelime vav ile yazılır. Böylelikle
kendi söyleyişlerine göre Hicazlılara yazma şekillerini öğretmişlerdir. Nitekim
Ebu Simak el-Adev! de bunu vav ile okumuş, Hamza ve Kisa! ise re harfi kesreli
olduğundan ötürü imaleli, diğerleri ise ye harfi fethalı olduğundan ötürü
tefhim ile okumuşlardır. Bununla birlikte bunu elif, vav ve ye ile yazmak
caizdir.
Dil bilginleri der ki:
Mim harfi ile ve medli olarak "rima" de "riba" ile aynı
şeydir. Re harfi ötreli olarak "rubye" de aynı şeydir. Şeddesiz
olarak "rubye" bu kelimenin bir söyleyiş çeşididir.
"Riba"nın asıl
anlamı artıştır. Bir şeyin artışını anlatmak üzere "raba yerbu"
denilir. Erba ve erma ise riba işlemi (faizli işlem) yaptı, demektir.
Müslümanlar ribanın
tarifi ve fer'i meselelerinin hükmü hususunda farklı kanaatlere sahip olsalar
bile genelolarak riba'nın (faizin) haram olduğunu icma ile kabul etmişlerdir.
Yüce Allah da: ''Allah alışverişi helal faizi haram kılmıştır"
buyurmaktadır.
Bu husustaki hadis-i
şerifler de pek çoktur ve meşhurdur. Nebi (s.a.v.) bu babta yer alan hadislerde
ribanın şu altı şeyde haram olduğunu açıkça ifade etmiştir: Altın, gümüş,
buğday, arpa, hurma ve tuz.
Zahiri mezhebi alimleri
kıyası kabul etmemek şeklindeki asıl ilkelerine binaen, bu altı hususun dışında
faizin söz konusu olmadığını söylemişlerdir.
Onların dışındaki bütün
ilim adamları ise faizin bu altı türe özelolmadığını aksine onlar ile aynı
ortak anlama sahip diğer hususlar hakkında da söz konusu olduğunu
söylemişlerdir. Bu ortak husus ise bunlar ile diğerleri arasındaki ortak
illettir. Bununla birlikte bu altı türde faizin haram kılınma sebebini teşkil
eden illetin ne olduğu hususunda da ihtilaf etmişlerdir.
Şafii, dedi ki: Altın ve
gümüşte illet her ikisinin değer türü olmalarından dolayıdır. Dolayısı ile bu
ikisi hakkında söz konusu olan faiz illeti bunların dışında kalan, tartılarak
alınıp satılan şeylere ve daha başka türlere aralarında illet ortaklığı
bulunmadığından dolayı geçmez. Geri kalan diğer dört türde illet ise bunların
yenilebilir olmasıdır. Bu sebeple faiz hükmü bunları aşarak yenilebilir her bir
şeyi kapsar.
İmam Malik altın ve
gümüş hakkında Şafii (radıyallahu anh) gibi demiştir. Diğer dört tür hakkında
ise bunların illeti gıda olarak kullanılmak üzere saklanabilmeleri ve gıda
olmaya elverişli oluşlarıdır demiştir. Bu sebeple o bu hükmün kuru üzüm
hakkında da geçerli olduğunu kabul etmiştir. Çünkü kuru üzüm de temr (denilen
kuru hurma) gibidir. Ayrıca buğday ve arpaya benzer kabul ettiğinden ötürü
fasulye ve mercimek gibi yiyeceklere de bu hükmü şamil kabul etmiştir.
Ebu Hanife ise şöyle
demektedir: Altın ve gümüşte illet vezn (tartı) diğer dördünde illet ise keyl (ölçek
ve kile)dir. Bu sebeple bu haramlık hükmü bakır, demir ve bunların dışında
tartı ile satılan her bir şeyi, kireç ve darı gibi ölçek ile satılan
ölçülebilir her bir şeyi kapsar.
Said b. el-Müseyyeb,
Ahmed, ve kadim (eski) görüşünde Şafii, illet bu dört türde yenilebilir ve
tartılabilir yahut yenilebilir ve kile ile ölçülebilir şeklinde iki şartın bir
arada bulunmasıdır demişlerdir. Buna göre karpuz, ayva ve buna benzer kile ile
ölçülmeyen ve tartılmayan yiyeceklerde faiz olmaz.
İlim adamları illetleri
itibari ile ortak olmayan ribevi denilen faizin cereyan ettiği bir malı bir
başka ribevi mal ile fazlalıklı ve vadeli olarak satmanın caiz olduğunu icma
ile kabul etmişlerdir. Altının buğday ile, gümüşün arpa ve daha başka kile ile
ölçülen bir tür ile satılması buna örnektir.
Diğer taraftan ribevi
olan bir malın kendi türünden bir başka mal ile bedellerden birisinin vadeli
olması şartı ile satılmasının caiz olmadığını, aynı şekilde kendi türü ile
peşin fakat bedellerden birisinin diğerinden fazla olmasının da satılmasının
caiz olmayacağını icma ile kabul etmişlerdir. Altının altınla bu şekilde
satılması gibi. Ayrıca ribevi bir malı kendi türü ile yahut da altın ve gümüşte
buğday ve arpada olduğu gibi illetleri ortak olan kendi türünden başkası ile satması
halinde herkes satın aldığını kabzetmeden önce ayrılmanın da caiz olmadığını,
cinslerin (türlerin) farklı olması halinde elden ele (peşin) olmakla birlikte
fazlalık da caiz değildir. Bir kile buğdayın iki kile arpaya satılması gibi.
Bütün bu hususlar
hakkında yüce Allah'ın izni ile İbn Abbas'dan zikredeceğimiz faizin nesie faizi
(denilen vadeli faiz işlemi) hakkında olduğunu söylediği görüşü dışında, hiçbir
görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
İlim adamları der ki:
Altın, altın ile yahut gümüş, gümüş ile satılacak olursa buna
"muratala" denilir. Altın gümüş ile satılacak olursa buna da sarf adı
verilir. Çünkü böylelikle fazlalığın caiz olduğu, kabzetmeden önce ayrılmanın
ve vadenin caiz olması gibi satışların gerekleri olan hükümlerin dışına çıkartılması
(sarf edilmesi) dolayısı ile bu isim verilmiştir. Altın ve gümüşün tartılırken
çıkardıkları ses (sarif) den dolayı bu işleme bu ismin verildiği de
söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
4030-7511- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip, dedi ki: Malik'e, Nafi'den rivayetini okudum. O, Ebu Said
el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.): ''Altını ancak onun
misli olan altın ile satın. Bunların birini diğerine ziyade etmeyin. Gümüşü de
ancak kendi misli ile gümüşe satın. Bunların birini diğerine ziyade etmeyin.
Bunların hali hazırda var olanlarını hazır olmayana satmayın"
buyurdu.
4033-77/4- Bize Kuteybe
b. Said de tahdis etti, bize Yakub -b. Abdurrahman el-Kari- Suheyl'den tahdis
etti, o babasından, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasulullah
(s.a.v.): ''Aynı tartıda misli misline ve her ikisi de birbirine eşit olmadıkça
altını altın karşılığında, gümüşü gümüş karşılığında satmayın" buyurdu.
Açıklama:
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Birbirlerine eşit olmadıkça altını altın ile gümüşü gümüş
ile satmayın" buyruğu ile ilgili ilim adamları şöyle demişlerdir:
Bu kaliteli kalitesiz,
sağlam kırık, süs eşyası ve işlenmemiş olsun başka türden olsun bütün altın ve
gümüş türlerini ister katıksız olsun ister başka şeylerle karışmış olsun
hepsini kapsar. Bu icma ile kabulolunmuş bir hükümdür.
"Bunların birini
diğerine ziyade etmeyin" kullanılan ibare aynı zamanda birini diğerinden
eksik etmeyin anlamına da gelir. Çünkü "tuşiffu" fiilinin kökünü
teşkil eden "eş-şiff" fazlalık ve eksiklik anlamına gelen zıt anlamlı
kelimelerdendir. Nitekim "şeffeddirhem" dirhemin hem artması hem
eksilmesi anlamında kullanılır.
"Bunların hazır
olmayanını hazır olan karşılığında satmayın. " Hazır olandan kas ıt peşin,
hazır olmayandan kas ıt ise veresiyedir. İlim adamları altının altın ile ya da
gümüş ile vadeli satılmasının haram olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Buğdayın
buğday ile ya da arpa ile satılmasının hükmü de böyledir. Aynı şekilde riM.
(faiz) illeti ortak olan iki şeyin hükmü de böyledir. Ama her ikisi de veresiye
olmak üzere bir dinarı bir dinar karşılığında sattıktan sonra onların her biri
dinarını çıkartsa yahut da evinden kendisine bir dinar getirmek üzere birisini
gönderse ve aynı mecliste her ikisi de kabzetse bizim (Şafii) mezhebimiz
alimlerine göre caiz olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Çünkü şart, herkes
alacağını kabzetmeden tarafların ayrılmamasıdır. Bu da gerçekleşmiş olmaktadır.
Bundan dolayı bu rivayetten sonraki rivayette Rasulullah (s.a.v.): "Bunun
hazır olmayanını peşin olana mukabil elden ele olmadıkça satmayın"
buyurmuştur.
Kadı lyaz'ın: Eğer iki
bedelden birisi vadeli olmak üzere diğerine karşılık satılsa yahut da biri
mecliste bulunmuyorsa, bu alışverişin caiz olmayacağı hususunda ilim adamları
ittifak etmiştir şeklindeki hükmü onun, dediği gibi değildir. Çünkü Şafii,
Şafii mezhebine mensup ilim adamları ve başkaları sözünü ettiğim şekillerin
caiz olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.
Rasulullah
(s.a.v.)'in: "Birbirine eşit misli misline ve aynı tartıda" buyruğunda
bu lafızları bir arada zikretmesi anlamı pekiştirmek ve açıklamayı ileriye
götürmek için olma ihtimali vardır.
4059-96/4- Bize İshak b.
Mansur tahdis etti ... Ukbe b. Abdulgafir'i şöyle derken dinledim: Ebu Said'i
şöyle derken dinledim: Bilal, bemı türü bir miktar hurma getirip geldi.
Rasulullah (s.a.v.) ona: "Bu nereden" buyurdu. Bilal: Yanımızda adi
türden bir hurma vardı ben de onun iki sa'ını (ölçeğini) bir ölçek ile -Nebi
(s.a.v.)'in yemesi için- sattım, dedi. O vakit Rasulullah (s.a.v.):
"Eyvah! Faizin ta kendisidir bu. Böyle yapma fakat sen hurma satın almak
istediğin zaman onu başka bir şey ile sat sonra onun bedeli ile bunun
(gibisini) satın al" buyurdu.
İbn Suheyl hadisi
rivayetinde "o zaman" ibaresini zikretmedi.
Açıklama:
(4057) "Cenib
türü hurma getirdi. Rasulullah (s.a.v.) ona: ... buyurdu." Cenib türü en
üstün kaliteli hurma türüdür. Cem' türü ise bayağı ve kalitesiz bir hurma
çeşididir. Son rivayette (4061) "hurma türlerinden karışık bir tür"
diye açıklamaktadır. Bu da değişik türlerin toplaması anlamına gelir.
Bu hadis, bir ölçeği
iki ölçeğe satan bu görevli memurun ya faizin haram kılındığı ilk zamanlarda
olduğu için ya da daha başka bir sebepten ötürü böyle bir işlemin haram
olduğunu bilmediği şeklinde yorumlanır.
Bizim Mezheb
''alimlerimiz ile onlara muvafakat edenler bu hadisi, ıne denilen alışverişin
haram olmadığına delil göstermişlerdir. Bu alışveriş ise bazı kimselerin
faizden gözetilen maksada ulaşmak için kullandıkları bir hileli yoldur. Mesela
birisine ikiyüz dirhem karşılığında yüz dirhem vermek istiyorsa ona ikiyüz
dirheme bir elbise satar. Sonra aynı elbiseyi ondan yüz dirheme satın alır. Bu
hadisin delil teşkil eden kısmı da Nebi (s.a.v.)'in ona: "Siz bunu satın
ve bunun bedeli ile bundan satın alın" buyurması ve müşteriden satın
alması ile başkasından satın alması arasında fark gözetmemesidir. İşte bu da
arada bir fark olmadığına delildir.
Bütün bunlar Şafii'ye
ve başkalarına göre de haram değildir. Malik ve Ahmed ise bu (ıne alışverişi)
haramdır demişlerdir.
(4059) "Eyvah!
Faizin ta kendisi." Dil bilginleri der ki: "Evveh: Eyvah"
kelimesi bir acı ve üzüntü ifade eden bir deyimdir. "Faizin ta
kendisi" ise bu haram kılınan faizin gerçek şeklidir demektir. 326
(4060) Ebu Said'in
rivayet ettiği hadiste iki ölçek verip bir ölçek satın alan kimseye: "İşte
bu faizdir, onu geri verin" buyruğu fasit bir alışveriş sonucu kabz edilen
malın satıcısına geri verilmesinin icap ettiğine bir delildir. O malı geri
verdiği taktirde de ödemiş olduğu bedeli kendisi geri alır.
Şayet bundan önceki
hadiste Nebi (s.a.v.) onun geri verilmesini emir buyurmamıştır denilecek olursa
buna şöyle cevap verilir: Göründüğü kadarı ile her iki hadiste anlatılan aynı
olaydır ve bu olayda alınan malın geri verilmesini emir buyurmuştur. Kimi ravi
bunu hıfz edip bellemiş bazıları bunu hıfz etmemiştir. Biz de sika ravinin
zikrettiği fazlalık hali ile hadisi kabul ettik.
Eğer her ikisinin iki
ayrı olayaldukları sabit olursa o taktirde birincisi de -bu husus bize
ulaşmamış olsa dahi- geri verilmesini emrettiği şeklinde yorumlanır. Eğer her
ikisi iki ayrı olayalmakla birlikte geri verilmesini emretmediği sabit olursa
bu rivayeti o malı satanın bilinmediği ve bilinmesine de imkan bulunmadığı
şeklinde yorumlarız. Böylelikle bu borçlu olan bir kimseye ait üzerindeki borç
mukabilinde zayi olan bir malı halini alır. Bu ise bedelolarak kabz ettiği
hurmadır. Böylelikle hadiste açıklanması imkansız bir noktanın olmadığı sonucu
ortaya çıkmaktadır. Hamd Allah'a mahsustur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
GÜMÜŞÜN ALTIN
KARŞILIĞINDA VERESİYE SATILMASININ YASAK OLDUĞU BABI