UMDETU’L

AHKAM

İSTİSKA

 

YAĞMUR DUASINDA DUA ETMEK BABI

 

2075-8/1- ... O, Enes b. Malik'den rivayet ettiğine göre bir adam bir cume. günü Daru'l-Kaza tarafındaki bir kapıdan içeri girdi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ayakta hutbe veriyordu. Ayakta yüzünü Rasulullah (s.a.v.)'e çevirdikten sonra: Ey Allah'ın Rasulü! Mallar helak oldu, çareler tükendi. Bu sebeple Allah'a dua et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ellerini kaldırdıktan sonra: ''Allah'ım, bize yağmur yağdır. Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım bize yağmur yağdır" buyurdu.

Enes dedi ki: Hayır, vallahi semada ne bir bulut ne bir bulut parçası vardı.

 

Bizimle Sel' dağı arasında ne bir ev ne de bir bina vardı. Sel'in arka tarafından kalkanı andıran bir bulut çıkıverdi. Semanın ortasına gelince yayıldı, sonra yağmur yağdırdı. Evet, vallahi bir hafta boyunca güneşi görmedik. Sonra ertes: cuma o kapıdan yine bir adam içeri girdi. Rasulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayakta hutbe veriyordu. Adam ayakta yüzünü ona çevirerek: Ey Allah'ın Rasulü. Mallar telef oldu, yollar kesildi, Allah'a dua et de artık onu üzerimize yağdırmasın, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ellerini kaldırdıktac sonra ''Allah'ım, Civarımıza yağdır, üzerimize değil. Allah'ım, dağlara, tepelere. vadilerin içlerine ve ağaç yetişen yerlere (yağdır)" buyurdu. Hemen akabinde yağmur kesildi. Biz de dışarı çıkıp güneşte yürüdük (ve evlerimize böyle gittik).

Şerik dedi ki: Enes b. Malik'e: O adam ilk gelen adam mıydı? diye sordum. Enes: Bilmiyorum, dedi.

 

Açıklama:

 

''Allah'ım, bize yağmur yağdır." Bütün nüshalarda "eğisna" elif iledir. Eğaseyuğısu'den (bir harf ziyade edilmiş) rubaidir. Fakat lügat kitaplarında meşhur olan yağmur hakkında: Gase-yağısu şeklinde kullanılacağıdır. (Eğisna), Bize yağmur yağdır, demektir.

 

Kadı lyaz dedi ki: Bazıları şöyle demiştir: Hadiste sözü geçen iğase; yardım etmek anlamındadır. Yoksa yağmur yağmasını istemek anlamında değildir. Çünkü yağmur istemek manasına "Allahumme ğisna" denilir. Bununla birlikte ğays (denilen yağmur) istemek anlamında olma ihtimali de vardır ki, bize bir yağmur bağışla yahut bir yağmur rızıklandır demek olur. Bu da sekahullah ve eskahu demeye benzer. Yani her iki kullanım arasında fark gözetenlere göre bu, Allah ona içecek su, yağmur ihsan etti, demek olur.

"Nebi (s.a.v.) ellerini kaldırdı sonra: Allah'ım, bize yağmur

yağdır, dedi"

 

Buradan şu hükümler anlaşılmaktadır:

 

1. Cuma hutbesi esnasında yağmur duası (istiska) müstehaptır.

 

2. Yağmur duası için özel namazdan ayrı olarak istiskada bulunmak (yağmur için dua etmek) caizdir. Hanefiler bu şekle aldanarak: İşte meşru olan istiska sadece budur, başkası yoktur, demişler ve sahraya çıkıp namaz kılmak sureti ile yapılan istiska (yağmur duasın)'ı bid'at kabul etmişlerdir. Halbuki durum onların dedikleri gibi değildir. Aksine sahih hadisler sebebi ile bu bir sünnettir. Babın başında da bizler istiskanın bir kaç tür olduğunu kaydetmiş bulunuyoruz. Dolayısı ile bir türün söz konusu edilmesi, sabit olmuş diğer bir türün çürütülmesini gerektirmez. Allah en iyi bilendir.

''Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır." Burada görüldüğü gibi üç defa tekrar edilmiştir. Buradan da duanın üç defa tekrar edilmesinin müstehab görüldüğü hükmü anlaşılmaktadır.

 

Enes b. Malik'in: "Biz gökte ne bir bulut ne de bir bulut parçası görmüyorduk" ifadesinde "kazaa" bulut parçası demektir. Çoğulu kuzu' olarak gelir. Ebu Ubeyd dedi ki: Bu parça bulutlar çoğunlukla sonbaharda görülür.

 

"Bizlerle Sel' tepesi arasında ne bir ev ne de bir bina vardı." Sel', Medine yakınlarında bir dağdır. Bu sözden kastı ise Rasulullah (s.a.v.)'in mucizesini ve şanı yüce Rabbi nezdindeki değerini kesintisiz yedi gün yağmur yağdırmasını dile getirerek haber vermektir. Bu yağmurlar ise daha önce herhangi bir bulut hatta bulut parçası olmaksızın hemen onun duası ile birlikte yağdırılmıştı. O yağmurun yağması için daha başka zahiri ya da batıni sebep dahi yoktur. İşte: "bizimle Sel' arasında her hangi bir bina, bir ev yoktu" demesini.. anlamı budur. Yani bizler onu da semayı da görüyorduk. Yağmur yağması içip.. kesinlikle ortada bir sebep yoktu, demektir.

 

"Sonra (o bulut) yağmur yağdırdı." Nüshalarda bu şekildedir. Buharı'de de elif ile "emtarat: yağmur yağdırdı" şeklindedir. Bu da sahihtir. Ayrıca bu çoğunluğun, muhakkik dil bilginlerinin kabul ettiği tercih edilen kanaatin lehine bir delildir. Bu kanaate göre yağmur yağdığını anlatmak için "matarat ve emtaraf diye iki söyleniş kullanılabilir. Bazı dil bilginleri ise ancak azap halinde elif ile "emtarat" denilir, demişlerdir. Yüce Allah'ın: "Biz onların üzerine taş yağdırdık" (Hicr, 74) buyruğunda olduğu gibi. Ama meşhur olan birinci görüştür. Emtarat lafzı hayır ve şer hakkında kullanılır, ne anlamda kullanıldığı da karine ile bilinir. Nitekim yüce Allah: "Onlar bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur, dediler" (Ahka!. 24) buyruğunda olduğu gibi. Buradan "emtarat"dan türeyen şekil kullanılmıştır. Bundan maksat ise hayır bir yağmurdur. Çünkü onlar bunun hayırlı olduğunu sanmışlardı. Şanı yüce Allah da: "Hayır! O sizin çabuk gelmesini istediğiniz şey (olan azap) dır. " (Ahkaf, 24) buyurdu.

 

"Bir hafta güneşi görmedik." Sebt aslında belli bir zaman dilimi demektir.

 

Asıl anlamı da kesmektir.

 

Gelenin, çokça yağmur yağıp yolların kesilip yağmurun çokluğu dolayısı ile malların telef olmasından şikayet etmesi üzerine Allah Rasulü'nün: "Allah'ım, etrafımıza yağdır" ibaresinde bazı nüshalarda "havlena" bazılarında ise "havaleyna" şeklindedir. Her ikisi de sahihtir.

 

"Üzerimize yağdırma, Allah'ım, dağlara, tepelere, vadilerin iç taraflarına ... yağmur kesiliverdi. Biz de çıkıp güneşte yürüyerek gittik. "

 

Bu ibarelerden bir takım hükümler anlaşılmaktadır Bazıları şunlardır:

 

1. Rasulullah (s.a.v.)'in duasının arada bir kesinti olmaksızın derhal kabul edilmesi ve çıkıp güneşte yürüyüp gitmeleri şeklindeki mucizesi.

 

2. Nebi (s.a.v.)'in dua ederken oldukça edebli dua etmesi.

Çünkü o yağmurun kökten kaldırılmasını istemedi, aksine onun zararının kaldırılmasını, evlerden ve yaşamak için gerekli alt yapılardan, yollardan, evlerde kalan bir kimsenin ya da bir yolcunun zarar görmeyeceği şeklinde açılıp giderilmesini dilemiştir. Aynı zamanda da faydası ve verimi kalacak şekilde ihtiyaç duyulan yerde de devam etmesini dilemiştir ki, bunlar da vadilerin iç tarafları ile sözü edilen diğer yerlerdir.

 

Dil bilginlerinin dediklerine göre akam, ekeme'nin çoğuludur. Dağdan küçük, tümsek tepeden daha yüksek yere denilir. Tepeden de daha alçak olduğu da söylenir. Zirab ise, küçük tepeler anlamındadır. Tekili: Zarib'dir.

 

3. Bu hadisten yağmurun çoğalması ve ondan dolayı zarar görülmesi halinde evlerin ve alt yapıların üzerinden kesilmesini dilemenin müstehab olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Fakat bu maksatla namaz kılmak da sahrada toplanmak da meşru kılınmamıştır.

"Hemen yağmur kesildi ve biz de çıkıp yürüdü k. " Güvenilir bazı nüshalarda böyledir, çoğunluk ise (inkata'at yerine) inkala'at şeklindedir. Her ikisi de aynı manadadır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

KORKU NAMAZI