UMDETU’L AHKAM |
TAHARET |
HAYIZ İSTİHAZALI KADIN, ONUN GUSLETMESİ VE NAMAZ KILMASI BABI |
751-62/1- Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip dediler ki: ... Aişe dedi ki: Ebu
Hubeyş'in kızı Fatıma Nebi (s.a.v.)'e gelerek: Ey Allah'ın Rasulü, ben
istihazalı bir kadınım. Bir türlü temizlenemiyorum, namazı bırakayım mı, dedi.
Allah Rasulü: "O ancak bir damar( dan gelen bir kanıdır. O ay hali
değildir. Bu sebeple ay hali zamanın gelince namazı bırak. Ay hali vaktin
bitince de üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl" buyurdu.
Açıklama:
Öncelikle bilmek
gerekir ki, istihazalı kadının hükmü hükümlerin birçoğunda temiz kadınların
hükmü ile aynıdır. Bizim mezhebimizde de, ilim adamlarının büyük çoğunluğuna
göre de kanının gelmesi halinde kocasının onunla ilişki kurması caizdir. Bunu
İbnu'l-Münzir el-İşraf adlı eserinde, İbn Abbas, İbnu'l-Müseyyeb, Hasan-ı
Basri, Ata, Said b. Cubeyr, Katade, Hammad b. Ebi Süleyman, Bekr b. Abdullah
el-Müzeni, el-Evzai, es-Sevri, Malik, İshak ve Ebu Sevr'den de nakletmiş
bulunmaktadır. İbnu'l-Münzir, ben de böyle diyorum, demiştir.
Ayrıca şunları da
eklemektedir: Aişe (radıyallahu anha)'dan "kocası ona yaklaşmaz"
dediğini de rivayet etmiş bulunuyoruz. Nehai ve Hakem de böyle demiş olup, İbn
Sirin ise kocasının ona yaklaşmasını mekruh görmüştür. Ahmed ise bu halinin
uzun süre devam etmesi dışında kocası ona yaklaşmaz, demiştir. Yine ondan gelen
bir başka rivayete göre ise, kocasının harama düşmekten korkması hali dışında
ona yaklaşması caiz değildir. Ancak tercih olunan görüş cumhurun az önce
kaydettiğimiz görüşüdür. Buna delil ise İkrime'nin, Cahş kızı Hamne
(radıyallahu anh)'dan yaptığı şu rivayettir: Hamne istihazalı bir kadın idi,
kocası da onunla cima ediyordu. Bunu Ebu Davud, Beyhaki ve başkaları bu
lafızia, hasen bir isnad ile rivayet etmişlerdir. Buharı de sahihinde şöyle
demektedir: İbn Abbas dedi ki: İstihazalı olan kadına kocası yaklaşır, namaz
kıldığına göre bu daha büyük bir iştir çünkü istihazalı kadın namaz, oruç ve
diğer ibadetlerde temiz kadın gibidir. O halde cimada da onun gibidir çünkü
haram oluş ancak şeriat ile sabit olur, şeriatte ise haram olduğunu belirten
bir hüküm varid olmamıştır. Allah en iyi bilendir.
Namaz, oruç, itikaf,
Kur'an okumak, mushafa dokunmak, mushafı taşımak, tilavet secdesi, şükür
secdesi yapmak, ibadetlerin ona farz olması gibi bütün bu hususlarda temiz
kadın hükmündedir. Bu üzerinde icma olmuş bir husustur.
İstihazalı kadın namaz
kılmak isterse hadesten taharet ve necasetten taharet hususlarında ihtiyatlı
olması emrolunarak abdestten ve eğer teyemmüm yapıyorsa teyemmümden önce
fercini yıkamalı ve fercine necaseti durdurmak ya da azaltmak maksadıyla bir
pamuk ya da bir bez koymalıdır. Şayet kanı yalnız bununla önlenecek kadar az
miktarda akıyorsa bundan başka bir şey yapmak yükümlülüğü yoktur. Eğer bununla
önü alınamıyorsa bununla birlikte fercinin üzerine bir bez bağlar. Bunu da
beline uçkur gibi bir ip ve benzeri bir şey bağlar ondan sonra iki ucu kesilmiş
başka bir bez alır ve bunu uylukları ile kaba etlerinin arasına yerleştirir ve
her iki ucunu belindeki beze (uçkura) bağlar. Bu bezin bir ucu göbeği yanında
önünde, diğeri ise arkasında kalır ve bunu iyice bağlar, uylukları arasında
bağladığı bu bezi fercinin üzerindeki pamuğa iyice yapıştırır. İşte bu
uygulamaya teleccum, istisfar ve ta'sib adı verilir.
Mezheb ''alimlerimiz
der ki: Bu şekilde bağlamak ve teleccum şu iki yer dışında vaciptir. Eğer onu
bağlamaktan dolayı rahatsız oluyor ve kanın toplanması onu yakıyorsa zararlı
olacağından ötürü böyle yapması gerekmez. İkincisi ise oruçlu olması halidir.
Gündüzün fercine pamuk veya bez koymaz sadece bağlamakla yetinir.
Mezheb ''alimlerimiz
der ki: Bez bağlayıp teleccum yapma işinin abdestten önce olması gerekir. Bu
şekilde bağladıktan hemen sonra ara vermeden abdest almalıdır. Eğer bez
bağlayıp, teleccum edip de abdest almayı geciktirir ve arada zaman uzarsa
abdestinin sahih olup olmayacağı ile ilgili iki görüş vardır. Daha sahih olan
görüşe göre abdesti olmaz ama belirttiğimiz şekilde sağlam bir şekilde bezini
bağladıktan sonra herhangi bir kusuru olmaksızın kendisinden kan çıkacak olursa
abdesti de, namazı da bozulmaz, farzını kıldıktan sonra dilediği kadar da
nafile namaz kılabilir çünkü onun kusuru bulunmamaktadır ve böyle bir işten
kaçınmak da imkansızdır ama bezi bağlamaktaki bir kusuru dolayısıyla kan
Çıkacak olursa yahut bağladığı bez iyice bağlı olmadığından yerinden kayar ve
bu sebeple de daha çok kan çıkarsa abdesti bozulur. Şayet bu hal namaz
esnasında olursa namazı bozulur. Farzını kıldıktan sonra olursa nafile namaz
kılamaz çünkü onun taksiri vardır.
Her bir farz için
ferci yeniden yık?-yıp, oraya yeniden pamuk ya da bez koyup bağlamaya gelince,
duruma bakılır. Eğer bağladığı bez yerinden etkileyecek şekilde ayrılmış yahut
kan bezin kenarlarına taşmış ve dışarı çıkmış ise bunu yenilemesi kap eder.
Eğer bağladığı bez yerinden ayrılmamış ve dışarıya kan da çıkmamışsa bu hususta
Mezheb alimlerimizin iki görüşü vardır. Daha sahih olan görüşe göre abdesti
yenilemesi kap ettiği için, bağını da yenilemesinin kap ettiğidir.
Bizim mezhebimizde
istihazalı kadın bir abdestle ister eda, ister kaza olsun ancak farz bir namaz
kılabilir. Onunla birlikte ise farzdan önce de, sonra da dilediği kadar nafile
kılabilir. Mezhebimizdeki bir diğer görüşe göre nafile kılmak zorunlu
olmadığından ötürü hiçbir şekilde nafile kılması mübah olmaz. Ancak doğrusu
birincisidir.
Urve b. ez-Zubeyr,
Süfyan es-Sevrı, Ahmed ve Ebu Sevr'den bizim mezhebimizdeki görüş gibi kanaat
nakledilmiştir.
Ebu Hanife ise bu
durumdaki bir kadının temizliği vakte bağlıdır. O bir vakit içerisinde tek bir
abdest ile dilediği kadar kaza namazı kılabilir.
Rabia, Malik ve Davud
(ez-Zahirı) da şöyle demektedir: İstihaza kanı abdesti bozmaz. Abdest alacak
olursa o abdestiyle istihaza dışındaki bir sebeple abdesti bozuluncaya kadar
dilediği sayıda farz namaz kılar. Allah en iyi bilendir.
Mezheb alimlerimiz der
ki: İstihazalı bir kadının vakti girmeden önce farz bir namaz için abdest
alması sahih değildir. Ebu Hanife ise caizdir demiştir. Bizim delilimiz bunun
zaruri bir taharet (abdest) olmasıdır. Dolayısıyla ihtiyaç duyulacak zamandan
önce alınması caiz değildir. Mezheb alimlerimiz şöyle der: Abdest aldıktan
sonra abdestinin hemen arkasında ilk olarak namazını kılar. Eğer vaktin başında
abdest alıp, ortasında namaz kılacak şekilde gecikirse durumuna bakılır. Şayet
bu gecikme avretini örtmek, ezan okunması, kamet getirilmesi, kıbleyi tayin
etmek, büyük mescide ve şerefli yerlere gitmek, karşısında namaz kılacağı bir
sütre bulmak için yürümek, cumayı ve cemaati beklemek ve buna benzer namaz ile
ilgili herhangi bir sebeple uğraştığından dolayı gecikmişse sahih ve meşhur
görüşe göre caizdir. Mezhebimizde bunun caiz olmayacağı görüşü de vardır ki,
bunun hiçbir değeri yoktur.
Şayet namazı bu
sebeple ve bunlar gibi benzer sebepler dışındaki sebeplerle geciktirecek olursa
üç görüş vardır. Bunların en sahih olanına göre caiz olmaz ve tahareti
(abdesti) batıl olur, ikincisi caizdir, abdesti batıl olmaz ve vaktin çıkmış
olmasından sonra dahi o abdestiyle namaz kılabilir.
Üçüncü görüş: Farz
namazın vakti çıkmadığı sürece namaz kılmayı geciktirme hakkı vardır. Vakit
çıkacak olursa o abdest ile namaz kılamaz. En sahih olanı kabul edip,
geciktirmesi halinde farz namaz kılması mübah olmaz, görüşünü kabul etsek,
bunun için kendisi erken davranıp farzı kılacak olursa vakit devam ettiği
sürece dilediği kadar nafile namaz da kılabilir. Farzın vakti çıkacak olursa bu
husustaki iki görüşün daha sahih olanına göre aynı abdestle bundan sonra nafile
namaz kılamaz. Allah en iyi bilendir.
Mezheb ''alimlerimiz
der ki: İstihazalı kadın abdest alırken kendisi için namaz kılmanın mübahlığını
niyet eder, yalnızca hadesi kaldırmak ile niyet etmekle yetinmez.
Mezhebimizdeki bir diğer görüşe göre, hadesi kaldırmak üzere niyet etmesi de
onun için yeterlidir. Üçüncü bir görüşe göre ise hem namaz kılmayı
mübahlaştırmak, hem hadesi kaldırmak üzere niyet etmesi gerekir. Ancak sahih
olan birincisidir.
İstihazalı kadın
abdest aldıktan sonra artık namaz kılmayı kendisi için mübah kılmış olur.
Hadesi de kalkmış olur denilebilir mi? Bu hususta Mezheb alimlerimizin farklı
görüşleri vardır. Sahih olana göre hadesinden herhangi bir şey kalkmış olmaz,
sadece hades ile birlikte bu abdesti ile namaz kılması ona mübah olmuş olur.
Nitekim teyemmüm yapmış bir kimse de bize göre hadesli (abdestsiz)dir. İkinci
görüşe göre ise gelecekteki hades hali değil de önceki hadesi ve abdestini
aldığı esnadaki hadesi kalkmış olur. Üçüncü görüşe göre ise yalnız geçmişteki
hadesi kalkmış olur.
İstihazalı kadının
herhangi bir namaz için ya da herhangi bir vakit dolayısıyla gusletmesi
gerekmez. Yalnızca ay halinin kesildiği zaman gusletmesi gerekir. Selefiyle
halefiyle ilim adamlarının cumhuru bu kanaattedir. Bu görüş, Ali, İbn Mes'ud,
İbn Abbas ve Aişe (radıyallahu anhum)'dan rivayet edildiği gibi, Urve b. Zübyr,
Ebu Seleme b. Abdurrahman, Malik, Ebu Hanife ve Ahmed de bu görüştedir.
İbn Ömer, İbn
ez-Zübeyr ve Ata b. Ebu Rebah'tan, her bir namaz için gusletmesi gerekir,
dedikleri rivayet edilmiştir. Bu görüş Ali ve İbn Abbas'tan da rivayet edilmiş
bulunmaktadır.
Aişe (radıyallahu
anha)'nın her gün bir defa gusleder, dediği rivayet edilmiştir. Müseyyeb ile
Hasan'dan ise, her zaman için öğle namazından öğle namazına gusleder, dedikleri
rivayet edilmiştir. Allah en iyi bilendir.
Cumhurun delili şudur:
Asılolan (guslün) vacip olmamasıdır. Çünkü ancak Şeriatte varid olan vacip
olur. Nebi (s.a.v.)'den ise ona yalnızca bir defa gusletmesini emrettiği sahih
olarak rivayet edilmiştir. Bu emir de onun: ';4y hali vaktin geldi mi namazı
bırak, bitti mi guslet" buyruğudur. Bu buyrukta gusletmesini tekrar
etmesini gerektiren bir ifade bulunmamaktadır.
Ebu Davud'un Süneni,
Beyhaki've başka kaynaklarda rivayet edilmiş bulunan Nebi (s.a.v.)'in
istihazalı kadına gusletmesini emretmiş olduğuna gelince, bu hususta sabit
olmuş bir rivayet yoktur. Beyhaki de, ondan öncekiler de bu rivayetin zayıf
olduğunu açıklamışlardır ama bu hususta Buharı ve Müslim'in sahihlerinde
naklettikleri şu rivayet sahihtir: Cahş kızı Ümmü Habibe (radıyallahu anha)
istihaza kanı gördü, Rasulullah (s.a.v.) ona:
"Bu ancak bir
damarrdan gelen bir kanYdır. Guslet, sonra namaz kıl" buyurduğu ve
kendisinin de her namaz vakti için guslettiği sahih olarak sabit olmuştur.
Şafii -yüce Allah'ın
rahmeti ona- dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) ona gusledip, namaz kılmasını emir
buyurdu. Burada her bir namaz için gusletmesini emrettiği ifadesi yoktur. Onun
her bir namaz için gusletmesinin ise kendisine verilen emrin dışında tatavvu (nafile)
olarak yaptığında -inşallah- hiçbir şüphe yoktur. Onun için böyle yapmak imkan
dahilinde idi. Şafiinin ifadeleri kelimesi kelimesine böyledir. Hocası Süfyan
b. Uyeyne, Leys b. sad ve başkaları da böyle demişlerdir. Kullandıkları
ibareleri de birbirine yakındır.
İstihazalı kadın iki
türlüdür. Bir türü, gördüğü kan ay hali kanı olmayan ve onunla karıştırılmayan
bir kan görür. Bir günden az bir süre kan görmesi gibi.
Diğer tür ise, bir
kısmı ay hali kanı olan, bir kısmı böyle olmayan kanlar görür. Bu da kesintisiz
olarak her zaman kan görmesi ya da ay hali süresinin azamisini aşan bir süre
kan görmeye devam etmesi ile olur.
Bu durumdaki kadının
üç hali söz konusudur:
1. Mübtede denilen
yeni ay hali görmeye başlamış birisi olması. Bu da daha önce kan görmemiş
alandır. Bu gibileri hakkında Şafiinin iki görüşü vardır. Bunların daha sahih
olanına göre, bunun bir tam gün ay hali olduğunun kabul edilmesi, ikincisi ise
altı ya da yedi gün ay hali olduğunun kabul edilmesidir.
2. İddeti bilinen
birisi olması. O da istihaza olmadan önceki ay hali süresi ne kadar ise, o
kadar bir süre ay hali olarak değerlendirilir.
3. Kanların birini
diğerinden ayırd edebilecek bir durumda olması hali. Bazı günler çokça kan
görmesi, bazı günler de az görmesi, siyah ve kırmızı kan görmesi gibi. Bu
durumda siyaha çalan (koyu renkli) kan gördüğü günler adet günleri olur. Ancak
bu şekilde gördüğü kan bir gün ve bir geceden az, on beş günden de fazla
olmamalıdır. Kırmızı renkli kan da on beş günden az olmamalıdır.
İşte bunlar,
istihazalı kadın ile ilgili temel bazı meselelere dair kısa bilgilerdir, onlara
değinmiş olduk.
Hadisten Şu Hükümler
Anlaşılmaktadır:
1- Ay hali kanı
olduğuna hüküm verilen süre dışında istili.azalı kadın her zaman için namazını
kılar. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu üzerinde icma olunmuş bir husustur.
2- Sorması gereken bir
hususu olan bir kimsenin fetva sorması caizdir.
3- Kadının bizzat ve
erkeklerle muhatap olarak taharet (gusül, abdest) ve kadınların hadesleri
(abdest bozucu halleri) ile ilgili fetva sorması caizdir.
4- İhtiyaç halinde
kadının sesini duymak caizdir.
"Bu bir damar(dan
gelen kanıdır, ay hali değildir." Daha önce bu damara elazil denildiği
geçmiş bulunmaktadır. Ay hali anlamındaki lafzın "el-hıyda" ve
"elhayda" diye telaffuz edilmesi mümkündür. Hıyda söyleyişi
Hattabi'nin benimsediği görüştür, ikincisi ise daha güçlü olup hayda
söyleyişidir. Ay hali demektir. Bu söyleyişi Hattabi muhaddislerin
çoğunluğundan ya da hepsinden nakletmiştir. Dolayısıyla bu yerde bu lafız
muayyen olarak böyle söylenir ya da ona yakın olarak söylenir çünkü anlam bunu
gerektirmektedir. Zira Nebi (s.a.v.) istihazayı tespit etmek, ay halinin
olmadığını anlatmak istemiştir. Allah en iyi bilendir.
Pek çok fıkıh
kitabında görülen "o kopan ve kan boşaltan bir damardır" ifadesi ise
hadiste yer aldığı bilinmeyen bir fazlalıktır. Belli bir anlam ifade etse dahi
bu böyledir. Allah en iyi bilendir.
"Ay hali vaktin
gelince namazı bırak." Burada da "hayda" lafzının fethalı ve
kesreli okunması caizdir.
Bu hadiste, ay hali
zamanında namaz kılması yasaklanmaktadır. Bu haram kılmak anlamında bir
yasaktır. Burada Müslümanların icmaı ile namazın fasid olmasını
gerektirmektedir. Bu hüküm farz namaz ile nafile namaz arasında farklılık arz
etmez çünkü hadisin zahiri bunu gerektirmektedir. Aynı şekilde ay hali olan
kadının Kabe'yi tavaf etmesi, cenaze namazı kılması, tilavet secdesi ve şükür
secdesi yapması da haramdır. Bütün bunlar ittifakla kabul edilmiş hususlardır.
İlim adamları bu halde iken namaz kılmakla mükellef olmadığını ve kazasını
yapmakla da yükümlü olmadığını icma ile kabul etmişlerdir. Allah en iyi
bilendir.
''Ay halin bitince de
kanını yıka ve namaz kıl. " Ay halinin bitmesinden maksat ay halinin kesilmesi,
sona ermesidir. Bu sebeple dikkat edilmesi gereken bir husus da ay halinin
kesildiğinin alametini bilmektir. Bu hususu açıklayanlar da çok azdır. Mezheb
alimlerimizden bir topluluk buna gereken itinayı göstermiş bulunmaktadır. Bu
husustaki açıklamaların özü de şudur: Ay halinin sona erdiğinin ve temizlik
halinin başladığının alameti, kanın sarımtırak rengin ve bulanıklığın
çıkmasının da kesilmesidir. Beyaz renkli bir sıvının çıkması ile hiçbir şey
çıkmaması arasında da fark yoktur.
Beyhaki, İbnu's-Sabbağ
ve Mezheb alimlerimizden başkaları da şöyle demektedir: Teriyye denilen iz,
sarımtırak rengi de, bulanıklığı da bulunmayan, pamuk üzerinde renksiz bir iz
bırakan azıcık bir nemdir. Bu ise ay hali kanının kesilmesinden sonra görülür.
Aişe (radıyallahu anha)'dan Buhari'nin sahihinde zikrettiği şu rivayet sahih
olarak gelmiştir: Buna göre Aişe kadınlara şöyle demiştir:
"O beyaz akıntı
izini görmeden (temizlenmiş olduğunuza hüküm vermekte) acele etmeyiniz."
Bununla kastettiği ise temizlik hallerine hüküm vermeleridir.
Mezheb ''alimlerimiz
der ki: İstihazalı kadının ay hali zamanı geçtikten sonra vakti giren ilk namaz
için derhal gusletmesi icap eder. Bundan sonra artık herhangi bir namazı ya da
farz orucu terk etmesi caiz olmaz. Kocası da onunla ilişki kurmaktan imtina
etmez, kendisi de temiz olan birisinin yaptığı hiçbir şeyi yapmamazlık etmez.
Kesinlikle kendisinin ay hali olduğu izlenimini verecek hiçbir tutum takınmaz.
Ancak Malik (radıyallahu anh)'dan gelen bir rivayete göre adetinden sonra üç
gün süre ile bu gibi hususlardan uzak durduğunu izhar eder. Allah en iyi
bilendir.
Bu hadiste:
1- Necasetin
giderilmesi emredilmekte 2- Kanın necis olduğu
3- Yalnızca ay halinin
kesilmesi ile namazın vacip olduğu anlaşılmaktadır. (752) "Hammad b. Yezid'in
hadisinde bir fazlalık vardır. Biz onu zikretmedik."
Kadı Iyaz
(rahimehullah) dedi ki: Zikretmediği fazlalık "üzerindeki kanı yıka ve
abdest al" ibaresidir. Bu fazlalığı Nesa! ve başkaları zikretmiş ama
Müslim bunu kaydetmemiştir çünkü bu yalnızca Hammad'ın naklettiği
lafızlardandır. Nesa! dedi ki: Biz bu hadiste Hammad'ın dışında bir kimsenin
"ve abdest al" dediğini bilmiyoruz. Allahu a'lem kastettiği de
Hişam'ın bu hadisi rivayeti ile ilgilidir çünkü Ebu Davud ve başkaları Adiyy b.
Ebu Sabit, Habib b. Ebu Sabit ve Eyyub b. Mekki'nin rivayetinde abdesti
zikretmiş bulunmaktadıdar. Ebu Davud: Bütün bu rivayetler zayıftır demiştir.
Allah en iyi bilendir.
754-64/4- Bize Muhammed
b. Seleme el-Muradı de tahdis etti. .. Urve b. ez-Zubeyr ve Abdurrahman kızı
Amre, Nebi (s.a.v.)'in zevcesi Aişe'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in baldızı ve Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi olan
Cahş kızı Ümmü Habibe yedi yıl süreyle istihaza kanı gördü. Rasulullah
(s.a.v.)'den bu hususta fetva sordu. Rasulullah (s.a.v.): "Bu ay hali
değildir ama bu (kan akıtan) bir damardır. Bu sebeple gusledip, namaz kıl"
buyurdu.
Aişe dedi ki: Kızkardeşi
Cahş kızı Zeynep'in odasında bir leğen içinde yıkanıyordu. Öyle ki kanın
kırmızı rengi suyun üstüne çıkıyordu.
İbn Şihab dedi ki: Ben
bunu Ebu Bekr b. Abdurrahman b. el-Haris b.
Hişam'a tahdis ettim. O
şöyle dedi: Allah Hind'e rahmet buyursun. Keşke bu fetvayı duymuş olsaydı.
Allah'a yemin olsun ki o (bu hali dolayısıyla) namaz kılmadığı için ağlayıp,
duruyordu.
Açıklama:
(754) ':4ma bu bir
damardır ... " diğer rivayette (757) "Daha önce ay hali seni
alıkoyduğu kadar bekle sonra gusledip namaz kıl" ibarelerinde istihazalı
kadının ay hali süresi bittikten sonra gusletmesinin vacip olduğuna delil vardır.
İsterse kanı akmakta olsun. Bu üzerinde icma edilmiş bir husustur.
(754) "Bir
leğende yıkanırdı." (Leğen anlamını verdiğimiz) mirken, içinde elbiselerin
yıkandığı leğene (büyükçe leğen, bazı yörelerde tast denilen leğen) demektir.
"Hatta suyun
üzerine kanın kırmızı rengi çıkardı." Yani o leğende yıkanırdı.
Leğen içinde oturur,
üzerine su dökerdi. Ondan dökülen su kana karışır ve su kırmızı bir renk
alırdı. Bununla birlikte daha sonra bu rengi değişmiş ve kendisiyle yıkanılmış
sudan da ayrıca kendisini temizlediğinde şüphe yoktur.
(757) "Onun
leğenini kanla dolu gördüm." Bizim diyarımızdaki asıl nüshalarda bu
şekildedir. Kadı Iyaz'ın belirttiği üzere "mel'an (dolu)" lafzının
"mel'a" olarak da rivayet edildiğini zikretmektedir ki, her iki
rivayet de doğrudur çünkü birincisi müzekker olan (mirken) lafzına göredir,
ikincisi de onunla aynı anlamı taşıyan "el-iccane" lafzına göre
gelmiştir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: