UMDETU’L

AHKAM

TAHARET

 

NAMAZ İÇİN TAHARETİN VACİB (FARZ) OLDUĞU BABI

 

536-2/3- Bize Muhammed b. Rafi' tahdis etti. Bize Abdurrezzak b. Hemmam tahdis etti, bize Ma'mer b. Raşid, Vehb b. Münebbih'in kardeşi, Hemmam b. Münebbih'ten tahdis edip dedi ki: Bu bize Ebu Hureyre'nin Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Muhammed'den tahdis ettikleridir deyip, zikrettiği çeşitli hadisler arasında bu da vardı: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden birinizin abdestini bozan bir hali olursa abdest almadıkça namazı kabul edilmez. "

 

 

 

534- .../1- Mus'ab b. Sa'd dedi ki: Abdullah b. Ömer hasta olan İbn Amir'i ziyaret etmek üzere yanına girdi. Ona: Ey İbn Ömer benim için Allah'a dua etmez misin, dedi. O: Ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: ''Abdestsiz bir namaz, ganimetten çalınan maldan da sadaka kabul olunmaz. " Halbuki sen Basra'nın emiri idin, ded.

 

Açıklama:

 

"Allah abdestsiz bir namazı, ganimetten çalınmış bir sadakayı kabul etmez."

 

Bu hadis namaz için abdest (taharet)in vacip olduğu hususunda açık bir nastır. Ümmet de namazın sahih olması için taharetin şart olduğu üzerinde icma etmiştir.

 

Kadı Iyaz der ki: Namaz için taharetin ne zaman farz kılındığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. İbnu'l-Cehm abdestin İslam'ın ilk dönemlerinde sünnet olduğu, onun farziyetinin ise daha sonra teyemmüm ayetinde nazil olduğu kan aatindedir.

 

Cumhur ise şöyle demektedir: Hayır, abdest bundan önce de farz idi. (Kadı Iyaz devamla) dedi ki: Abdest almanın namaz kılmak üzere kalkan her kişiye mi yoksa özelolarak hadesli olan (abdestsiz olan) kimseye mi farz olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Seleften bazı kimseler her bir namaz için abdest almanın farz olduğunu kabul etmişler ve yüce Allah'ın: "Namaz için kalktığınız taktirde" (Milide, 5/6) ayetini delil göstermişlerdir.

 

Başka bir grup ise bunun önce böyle olmakla birlikte sonradan nesh edildiği kanaatindedir.

 

Her namaz için abdest alma emrinin mendubluk anlamında olduğu söylendiği gibi; hayır, ancak hadesli (abdestsiz) olan kimse için ab de st almak meşrudur ama her bir namaz için abdestin yenilenmesi (tazelenmesi) müshetabtır, denilmiştir. Bundan sonra da fetva vermek ehliyetine sahip kimseler bu kanaat üzerinde icma etmiş ve bu hususta aralarında görüş ayrılığı kalmamıştır. Onlara göre de ayet: Eğer abdestsiz iseniz ... demektir. Kadı Iyaz (rahimehullah)'ın açıklamaları bunlardır.

 

Bizim Mezheb alimlerimizin ise abdest almayı icap ettiren hususun ne olduğu hakkında üç ayrı görüşü bulunmaktadır:

 

1- Abdest almak hades (abdestin bozulması) sebebiyle vakti geniş olmak üzere vaciptir.

 

2- Abdest almak ancak namaz kılmak için kalkınca vacip olur.

 

3- Her iki sebep dolayısıyla abdest almak icap eder. Mezheb alimlerimiz nezdinde tercih edilen kanaat budur.

 

Su ya da toprak ile taharet almaksızın namaz kılmanın haram olduğu üzerinde ümmet icma etmiştir. Kılınacak namazın farz ya da nafile olması arasında fark olmadığı gibi, tilavet secdesi, şükür secdesi, cenaze namazı kılmak arasında da bir fark yoktur. Ancak Şa'bi ile Muhammed b. Cerir et-Taberi'den taharetsiz olarak cenaze namazı caizdir diye nakledilen kanaat bundan müstesnadır ama bu da batıl bir görüştür, ilim adamları bunun aksi üzerinde icma etmişlerdir. Mazeretsiz olarak kasten ve abdestsiz namaz kılan bir kimse günahkar; olur ama bize göre de, büyük çoğunluğa göre de kafir olmaz. Ebu Hanife (rahimehullah)'dan böyle bir kimsenin ciddiyetsiz hareketi dolayısıyla kafir olduğunu söylediği nakledilmiştir.

 

8izim delilimiz şudur: Küfür itikat edilen hususlar hakkında söz konusu olur.

 

Bu şekllde namaz kılan kimsenin ise akidesi sahihtir. Bütün bu hükümler ise abdestsiz olarpk namaz kılan bir kimsenin herhangi bir mazeretinin bulunmaması halinde söz konusudur. Ama su ve toprak bulamayan kimse gibi mazereti bulunan kişi hakkında İmam Şafii'nin (rahimehullah) dört görüşü bulunmaktadır. Bu dört görüş de çeşitli ilim adamlarının kabul ettikleri görüştür, bunların her birisini birtakım ilim adamları dile getirmişlerdir. Bizim (Şafii) mezhebimiz alimlerine göre bu dört görüşün en sahih olanı ise böyle bir kimsenin durumu nasılsa öylece namaz kılmasının vacip olduğu ve taharet alma imkanı bulduğu taktirde onu iade etmesi icap ettiğidir.

 

İkincisi ise namaz kılması haram olur ama kazasını yapması icap eder. Üçüncüsü namaz kılması müstehab, kaza yapması vaciptir.

 

Dördüncüsü namaz kılması vacip, kaza yapması vacip değildir. Bu görüş ise el-Müzeni'nin tercih ettiği görüştür. Delil itibariyle en güçlü görüş de budur.

 

Namazın vacip (farz) oluşuna gelince, Rasulullah (s.a.v.)'in şu buyruğu bunu gerektirmektedir: "Size herhangi bir emir verecek olursam gücünüz yettiği kadarıyla onu yapınız." Bu durumda namazın iade edilmesi ise yenilenen bir emir ile icap eder, aslolan ise böyle bir emrin olmayışıdır. Aynı şekilde Müzeni de şöyle diyor: Bir tür ihlal ile birlikte vakit içerisinde yerine getirmekle emrolunduğu her bir namazın kazası da icap etmez. Allah en iyi bilendir.

 

İkinci hadiste Rasulullah (s.a.v.)'in: "Sizden birinizin abdesti bozulursa, abdest almadıkça Allah namazını kabul etmez" buyruğu, su ya da toprak ile taharetlenmedikçe (temizlenmedikçe) namazı kabulolmaz demektir. Rasulullah (s.a.v.)'in yalnızca abdesti söz konusu etmesi ise aslolanın ve çoğunlukla yapılanın o olmasından dolayıdır. Allah en iyi bilendir.

 

"Rasulullah (s.a.v.)'in: "Ganimetten çalınan maldan sadakayı da" (kabul etmez). Gulul hainlik etmek demektir. Asıl anlamı ise paylaştırılmadan önce ganimet malından çalmaktır.

 

"İbn Amir'in: Bana dua et, demesi üzerine İbn Ömer (radıyallahu anh)'ın: Rasülullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim ... "Allah ... kabul etmez" hem sen Basra'nın üzerinde emir idin" sözlerinin manası şudur: Yani sen ganimetten çalmaktan kurtulabilmiş değilsin çünkü sen Basra valisi idin. Dolayısıyla sende yüce Allah'ın birtakım hakları da, kulların birtakım hakları da kalmıştır. Bu nitelikte olan kimseye yapılan dua ise kabul edilmez. Tıpkı namaz ve sadakanın da ancak kendisini belirtilen hallerden koruyan kimseden kabul edilmesi gibi.

 

Zahiren göründüğü kadarıyla -Allah en iyi bilendir- İbn Ömer bu sözleriyle İbn Amir'i yaptıklarından vazgeçirmek istemiş, onu tövbeye teşvik etmiş, emirlere muhalefet etmekten vazgeçirmek için onu şevklendirmiştir. Yoksa duanın fasıklara faydası olmayacağını kesin olarak söylemek istememiştir. Çünkü Nebi (s.a.v.)'de, selef de, halef de kafirlere ve masiyet işleyen kimselere hidayet bulmaları ve tövbe etmeleri için hep dua etmişlerdir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

AYAKLARI TAMAMEN YIKAMA'NIN VACİB OLDUĞU BABI