EVLİLİK -
NİKAH نِّكَاحِ :
Nikah: Bu kelime Arap
dilinde, birleştirmek, evlenme akdi ve cinsi münasebet gibi değişik manalarda
kullanılır. Din dilinde ise, sahih kavle göre evlenme akdi demektir. Çünkü
Kitab ve SÜnnet'te nikah kelimesi evlenme akdi manasmda çok kullanılmıştır.
El-Hafız İbn-i Hacer el-Askalani'nin beyanına göre; Hanefi'lerin ve bir
kavillerinde Şafiiler'in görüşlerine göre bu kelimenin hakiki manası cinsel
ilişkidir, evlenmek akdindeki kullanılışı mecazidir. Başka görüşler de vardır.
Nikahm meşruluğu Kitap,
Sünnet ve İcma' ile sabittir. Nisa suresinin üçüncü, Nur suresinin 32'nci
ayetleri keza İbn-i Mes'ud (r.a.)'ın ve Aişe (radiyallahu anha)'nın hadisleri
bu cümledendir. Bu konudaki ayetler ve hadisler çoktur. Müslümanlar evlenmenin
meşruluğuna icma' etmişlerdir.
NİSA SURESİ 3.AYET
MEALİ: Eğer öksüz kızlarla
evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza
giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti
gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle
(sahip olduğunuz cariye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha
elverişlidir.
NUR SURESİ 32. AYET
MEALİ: Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve
cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler,
Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her
şeyi) bilendir.
İBN-İ MES’UD HADİSİ İÇİN TIKLA
EVLENMENİN
MEŞRUTİYETİNDEKİ HİKMETLER :
1. Bu kitabın 8.
babındaki Ebu Hureyre (r.a.)'in hadisi ile Ahmed, Tabarani, Hakim
ve..başkalannın Enes (r.a.)'den merfu olarak rivayet ettikleri hadisten
anlaşıldığı gibi Peygamber (s.a.v.), ümmetinin çoğalmasını istemiş ve kıyamet
günü diğer Ümmetlere karşı ümmetinin çokluğu ile iftihar etmiştir
2. Evlenmek insanı zina
ve fuhuştan ve bunlara yol açan uygunsuz hareketlerden korur. Tercemesini
verdiğimiz Alkame (r.a.)'ın hadisi bu hikmeti açıkca belirtmiştir.
3. İnsan nesIinin en
mükemmel ve tertemiz bir şekilde devamını sağlamak ve korumaktır.
4. İffetli kız ve
kadınların şeref ve haysiyetini her türlü şaibeden uzak tutmak, zulüm, cinayet
ve benzeri bazı müessif olaylara meydan vermemek.
5. Beraber yaşayan erkek
ile kadının arasında sevgi, şefkat ve mutlu yaşama ortamının hazırlanmasında
katkıda bulunmaktır. Rum suresi 7.
ayeti ile İbn-i Mace 1847 nolu İbn-i Abbas hadisinde bu hikmete işaret vardır.
EVLENMENİN ŞER'! HÜKMÜ
Cumhura göre evlenmenin
asıl hükmü müstehablıktır . ." Çünkü 1846 nolu ve benzeri hadislerde
Peygamber (s.a.v.) evlenmenin zat-i Nebevilerinin yolu olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca farz ibadetleri beyan buyururken evlenmeden bahsetmemiştir Yani
evlenmeyi farzlardan saymamıştır Ashab-ı Kiram büyük, küçük her çeşit farzlara
ait emirleri O'ndan nakletmişlerdir. Hiç birisi bunun farziyetine ait bir şey
söylememiştir. Üstelik Ashab arasında bekar kalanlar da vardı. Peygamber
(s.a.v.) bunlara karşı çıkmamış ve itirazda bulunmamıştır.
Zahiriye mezhebinin
mensubları Kitab ve Sünnet'teki evlenme emirlerinin zahirine bakarak vacip
olduğuna hükmetmişler ise de yukarda özetlediğim gerekçe müvacehesinde bu görüş
reddedilmiştir
Cumhur'a göre evlenmenin
şer'i hükmü durum ve şartlara gÖre degişir. Şöyle ki :
1. Evlenmediği takdirde
zina ve fuhuş yapacagı ve bundan korunamıyacagı muhakkak olan bu tehlikeden
başka bir çare ile kendisini muhafaza edemiyeceğine inanan için evlenmek
Farz'dır.
2. Evlenmedigi takdirde
zina - fuhuş yapmaktan korkan, kendisine hakim olmadığı için bakması haram olan
kadınlara bakmaktan veya el iIe istimna (şehvetini dindirme) etmekten kendisini
koruyamayan kimse için evlenmek Vacib'dir.
Yukarda iki hüküm,
evlenme masrafını sağlayabilen, mevcut malı veya çalışmakla karısının
nafakasını temin edebilen ve alacağı kadına zulüm etmek korkusu olmayana mahsustur.
Bu şartlar olmadıkça evlenmek farz veya vacip olmaz.
3, Evlenme masrafına ve
nafakaya muktedir olup zina ve benzeri harama düşme korkusu olmamakla beraber,
normalolarak cinsel ilişkiye gücü yeten, evlenecegi kadına zulüm etmek endişesi
olmayan kimse için evlenmek, Sünnet-i Müekkede'dir
4. Bir harama girmek
endişesi olmamakla beraber, şehvet duygusu ile evlenmek isteyen ve evlenmenin
Peygamber (s.a.v.)'in bir sünnet ve yolu olduğunu hesaba katmadan evlenmek
mübah'tır. Mamafih, şehvet ihtiyacını gayr-i meşru yolla değil de meşru yolla
giderme yolunu tutması, günah yolunu tıkamasına vesile olduğu için yine
sevabsız değildir.
5. Evleneceği kadının
haklarına riayet etmemekle zulüm etmekten korkan için evlenmek tahrimen
mekruh'tur
6. Karısının haklarına
riayet etmeyeceğine ve böylece ona zulüm edeceğine inanan kimse için evlenmek
haramdır. Çünkü evlenmek nefsi haramdan korumak ve sebep olacağı çocuklarından
hayır ve sevap kazanmak için meşru kılınmıştır. Zulüm etmekle ise harama girmiş
olacaktır. Bir zararı defetmek ve yararı celbetmeye tercih edilir.
Şehvet sahibi olmakla
beraber, harama girmemek bakımından nefsinden emin olanlar ile şehveti
olmayanların evlenmeleri veya evlenmemeleri hakkında bu kitabın 2. babında da
biraz bilgi vermeyi düşünüyorum
EVLENMEK MAKSADI İLE
KADINA BAKMAK İLE İLGİLİ BİLGİLER
Gerek yukarda rivayet
edilen hadisler ve gerekse benzer hadisler, evlenmek maksadı ile erkeğin kadına
bakmasının meşruluğuna delalet ediyorlar. Bu hususta alimler müttefiktir.
Müsllif'in bu babın
benzer başlığı altındaki hadislerinin şerhi bölümünde Nevevi şöyle der:
"Hadisler,
nikahlanmak istenen kadının yüzüne bakmanın müstehablığına delalet ederler. Bizim,
(yani Şafii mezhebi) Ebu Hanife ve diğer Kufeliler'in mezhebi, Malik ve
Ahmed'in mezhebIeri ve alimlerin cumhurunun mezhebi budur.
Kadı iyaz. bazı
alimle,rin bunun mekruh olduğunu söylediklerini nakletmiş ise de bu görüş
hatalıdır. Çün!\ü hadislerin açık hükmüne muhaliftir. Ayrıca alış - veriş ve
benzeri işler için ihtiyaç duyulduğunda kadının Y'üzüne bakmanın caizliğine
Ümmet icma etmiştir. Bu bakımdan da mezkür görüş hatalıdır.
Evlenilmek istenen
kadının yalnız bileklerine kadar ellerine ve yüzüne bakılır. Başka uzuvlarına
bakılmaz. Bizim mezhebimiz ve alimlerin çoğunun mezhebi budur.
Yine bizim mezhebimiz
ile Malik, Ahmed ve Cumhur'un mezhebIerine göre bu maksatla kadına bakmanın
caizliği için kadının rızası şart değildir. Ona haber verilmeden de
bakılabilir. Malik'ten yapılan zayıf bir rivayete göre, kadının izini olmadan
ona bakmak caiz değildir. Ama bu görüş birçok nedenle zayıftır. Çünkü Peygamber
(s.a.v.) bakma tavsiyesinde bulunurken bir kayıt koşmamıştır. Diğer taraftan
kadın bakire ise bakılmasına müsaade vermekten utanabilir. Müsaade istemek iki
taraf için de icabında sakıncalar ve aldanmalar doğurabilir. Örneğin: Erkek onu
beğenmediği takdirde, o kırılır ve üzülür. Bunun içindir ki kızı istemeden ona
bakmak müstehabtır.
Adamın kadına bakması
imkansız olduğu takdirde adamın güvendiği bir kadını bu iş için gönderip bilgi
toplaması müstehabtır."
EI-Menhel'in Tekmile
yazarı Nevevi'nin yukardaki sözlerini nakletmekle beraber, İbni Kudame'den de
aynı konu etrafında geniş bilgi aktarmaktadır:. Ben bunun bir bölümünü buraya
aktarmayı yararlı görüyorum: "Adam evlenmek istediği kadına ihtiyaç
duyulduğunda mükerrer bakabilir. Fakat erkek ile kadın yalnız olarak bir yerde
bulunamazlar. Çünkü bir erkekle, mahremi olmayan bir kadının başbaşa durmaları
haramdır. Şer'i şerif, bakmaktan başka bir şeye cevaz vermemiştir. Bu itibarla
müstakbel eşlerin yalnız başlarına buluşmaları, görüşmeleri, genel yasak hükmün
içinde kalır. Aynı zamanda sakıncalı bir durumun doğmasından emin olunamaz. Bir
erkek yabancı bir kadınla yalnız duramazlar. Çünkü bu halde onların üçüncü
arkadaşı şeytan olur, manasını ifade eden hadis vardır."
ERKEĞİN EVLENMEK
İSTEDİĞİ KADINA BAKMASIYLA İLGİLİ DÖRT MEZHEBİN GÖRÜŞLERİ
Abdurrahman
el-Ceziri'nin dört mezhebin Fıkhına ait kitabının dördüncü cildindeki
"Nikah Kitabının baş kısmında şöyle der:
1. Hanefi mezhebine göre
nikah akdinden önce, erkeğin, evleneceği kadına bakması mendubtur. Ancak,
kadının kendisine verilebileceğini bilmesi şarttır. İstediği takdirde,
isteğinin reddedileceğini bilen erkeğin o kadına bakması helal değildir. Bunun
hikmeti şudur: Evlenme niyeti ve tarafların birbirine razı olmasının
gerçekleşmesi amacıyla erkeğin kadına bakması girişimi doğru ve sıhhatlı bir
girişim olur. Evlenme kasdı olmaksızın sırf kadınlara bakmak gayesi ile
girişilen bakmak işi haramdır.
2. Şafii mezhebine göre
bir kadınla evlenmek isteyen adamın, onun yüzüne ve bileklerine kadar ellerine
bakması caizdir. Bu bakış şehvetle de olsa veya ona aşık olmaya sebebiyet verse
bile caizdir. Çünkü bu duygular, evlenmelerine vesile olabilir. Amaç da buna
yöneliktir. Kadına gelince o da erkeğin avret sayılan diz kapağı ile göbek
arası hariç, bedenin başka yerlerine bakmak fırsatını bulursa bakması
sünnettir. Çünkü onun da erkeğin vücudundan beğenip beğenmiyeceği kısımlar
olabilir. Şayet erkek, kadına bakma fırsatını bulamaz veya bundan sıkılırsa,
kadını görüp durumunu anlatacak emin bir kimseyi gönderebilir. (Göndereceği
kimse kadına namahrem sayılmayan bir erkek veya herhangi bir kadın olabilir,) Çünkü
bakmak veya baktırmaktan gaye, eşler arasında ülfet ve sevgi ile uyuşmanın
sağlanması ve devam ettirilmesidir. Bu gaye hangi yolla temin edilebilirse bu
meşru yol normaldir. Bu hükmün delili Muğire bin Şu'be (r.a.)'ın hadisidir.
(Hadis bu babta geçtiği için bunu burada tekrarlamaya lüzum görmedim.)
3. Malikiler'e göre
istenecek kadının bileklerine kadar ellerine ve yüzüne bakmak onunla evlenmek
isteyen erkek için mendubtur. Ta ki kadının güzelliğinin matluba uygun olup
olmadığını erkek anlasın. Bu bakmanın meşruluğu birtakım şartlara bağlıdır. Bu
şartlardan birisi, erkeğin lezzet ve şehvet kasdı ile bakmamasıdır. İkincisi:
Kadın erginlik çağına varmış ise kendisinin, varmamış ise velisinin, bu erkeğin
evlenme talebine razı olduklarının erkek tarafından muhakkak bilinmesi şarttır.
Bilinmez ise bakmak, bir fitneye sebebiyet verdiği takdirde, haram, sebebiyet
vermediği takdirde mekruhtur. Üçüncüsü; Erkeğin bakacağının kadın tarafından
bilinmesi şartıdır. Kadın habersiz ise erkeğin ona bakması helal değildir.
4. Hanbeli mezhebine
göre, istenilecek kadının yüzüne, boynuna ve eline bakmak istekli erkek için
mübahtır. Ancak, isteğin kadın tarafından reddedilmemesinin erkek tarafından
kuvvetle sanılması ve bakılırken erkek ile kadının başbaşa olmamaları şarttır.
Çünkü bir erkekle yabancı bir kadının yalnız iken bir yerde bulunmaları
sakıncalıdır. Erkeğin evlenmek niyeti ile bir kadına bakmasının mübahlığı için
onun kadından veya velisinden izin istemesi şart değildir. Hatta kadının haberi
olmadan erkek bakabilir ve gerek duyarsa defalarca bakabilir."
Bu konuda daha geniş
izahat için Fıkıh kitabıarına müracaat etmek gerekir .
Hazretti Muhammed
Sallallahu aleyhi ve Sellem Efendim’e ait özel durumu beyan amacıyla ‘Muğnil
Muhtac’ tan ilgili bölümü aşağıya almayı faydalı gördüm (mahir)
ŞERİATTA HZ. PEYGAMBER
(S.A.V.)'E ÖZGÜ HÜKÜMLER
Bizim alimlerimiz,
"nikah" konusunu ele alırken bu bölümün başında Hz. Peygamber
(s.a.v.)'e özgü niteliklerden bahsetmeyi adet edinmişlerdir. Çünkü ona özgü
konular nikah bölümünde diğerlerine göre daha çoktur. Ben de Şerhu't-Tenbih
adlı eserimde insanın gönlünü rahatlatacak derecede bu özelliklerden uzunca
bahsettim, dolayısıyla burada bu konuları tekrar uzatmayı gerekli görmüyorum.
Bununla birlikte burada bu üstün özelliklerin sahibi olan Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in bereketinden istifade etmeyi ümit ederek bir kısmını özetle
belirtmek istiyorum, zira bu özelliklerden bahsetmek müstehaptır.
er-Ravda'da şöyle
denilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait özelliklerin belirtilmesi
vaciptir. Şayet zikredilmezse, cahil bazı kimseler ona (s.a.v.) özgü [hükümleri
içeren] bir takım sahih hadisleri görerek bununla amel etmeye kalkabilirler.
Dolayısıyla bunların açıklanması gerekir."
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e
özgü hükümler dört türe ayrılır:
a. Vacipler
[Ümmet hakkında vacip
olmadığı halde] Hz. Peygamber (s.a.v.)'e \-racip kılınan pek çok hüküm
bulunmaktadır. Kuşluk namazı, vitir, kurban kesmek, dişleri misvaklamak ve
işlerini danışarak yürütmek bunlar arasında yer alır.
b. Haramlar
[Ümmet hakkında haram
olmadığı halde] Hz. Peygamber s.a.v.)'e özgü olarak haram kılınan şeyler de pek
çoktur. Zekat ve sadaka almak, yazı yazma ve şiir öğrenmek, insanlara hiyanet
yoluyla bakmak yani dışa karşı başka türlü görünürken kaş-göz ile başka türlü
imada bulunmak, Müslüman bile olsa bir cariye ile evlenmek.
c. Hafiftetmeler ve
Mübahlıklar
Bunlar da bir hayli
fazladır. Dilediği kadını dilediği kimse ile hatta dilerse kendisiyle o
kadından ve velisinden izin almaksızın akdin iki tarafını da kendisi teşkil
etmek suretiyle evlendirmesi bu özelliklerdendir. Onu Allah evlendirmiştir. Vis
al orucu tutmak, ganimet içinden dilediği malı seçip almak, çocukları ve
kendisi lehine şahitliğinin kabul edilmesi, dokuz kadınla evlenmesinin mübah
olması böyledir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ondan fazla kadınla evlenmiş, vefat
ettiğinde ise geride dokuz eş bırakmıştır.
İmamlar şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.v.)'in çok kadınla evlenmesi, erkeklerin muttali
olamayacağı gizli bir takım hükümlerin tebliğ edilmesi konusunda bir esneklik
sağlamak ve onun gizli üstünlüklerini / iyiliklerini insanlara nakletmek
içindir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hem zahir hem de bat ın açıdan
nitelikleri mükemmel kılınmıştır.
d. Faziletler ve
İkramlar
Bunlar bir hayli
fazladır. Bu özellikler arasında şunları zikredebiliriz: Kendileriyle ilişkide
bulunmuş olsun ya da olmasın Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nikahladığı kadınların;
kendileriyle ilişkide bulunmuş olsun ya da olmasın, boşamış olsun ya da olmasın,
onların isteğiyle boşamış olsun ya da olmasın başkalarına haram olması,
kendileriyle ilişkide bulunduğu cariyelerinin başkalarına haram olması
-ilişkide bulunmadığı cariyeleri haram değildir-, eşlerinin diğer kadınlara
üstün kılınması, eşlerinin sevap ve günahlarının başkalarına göre katlanması,
eşlerinin mümin erkeklerin -mümin kadınların değil- anneleri kabul edilmesi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ise eşlerinden farklı olarak hem erkeklerin hem de
kadınların babası konumundadır. "Muhammed erkeklerinizden hiçbirinin
babası değildir" [Ahzab, 40] ayetine gelince bunun anlamı, "sizin
erkeklerinizden hiç kimsenin sulbi babası değildir" şeklindedir. Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in hanımlarından bir şey istemek -perde gerisinden
olmadıkça- haramdır. Onun hanımları içinde en faziletli olanı Hz. Hatice, sonra
Hz. Aişe'dir.
Dünyadaki kadınların en
üstünü Hz. Meryem'dir. Çünkü onun peygamber olduğu söylenmiştir. Daha sonra
peygamberimizin kızı Hz. Fatıma, sonra Hz. Hatice sonra Hz. Aişe sonra
Firavun'un karısı Asiye'dir.
Taberam'deki şu rivayete
gelince; "Alemler içindeki en hayırlı kadın İmran kızı Meryem, sonra
Huveylid kızı Hatice, sonra Muhammed'in kızı HHıma, sonra da Firavun'un karısı
Asiye'dir. "
İbnü'l-İmad bu konuda
şunları söylemiştir: "Hz. Hatice, efendilik açısından değil yalnızca anne
olması açısından Hz. Fatıma'ya üstün tutulmuştur. "
Hz. Peygamber (s.a.v.)
son peygamber ve mutlak olarak mahlukatın en faziletlisidir.
Yaratılış bakımından ilk
peygamber olmak ve peygamberliğinin herkesten önce olması özelliği ona özgüdür.
Zira o, daha Hz. Adem henüz yaratılmamış bir çamur halindeyken bile peygamber
idi. Bütün peygamberlerden önce ondan söz alınmıştır. Yüce Allah'ın "ben
sizin rabbiniz değil miyim?" sorusuna ilk olarak "evet
rabbimizsin" cevabını veren odur. Hz. Adem ve bütün mahlukat onun için
yaratılmıştır. Onun yüce ismi arşa, göklere, cennetlere ve melekOtun diğer
yerlerine yazılmıştır. İki görüşten birine göre göğsünün yarılması da ona özgü
özelliklerdendir. Yine sırtında kalbinin hizasında peygamberlik mührünün
bulunması, gökyüzünde cinlerin melekleri dinleyerek hırsızlık yapmasının
engellenmesi ve bunu yapmaya çalışanlara alevli ateşin fırlatılması, anne ve
babasının diriltilerek kendisine iman etmesi ona özgü özelliklerdendir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'e
kıyamet gününde beş tür şefaat yetkisi verilmiştir:
> Bunların ilki en
büyük şefaattir ki bu da mahşer meydanında hesabın başlaması içindir.
İnsanlar bu konuda diğer
peygamberlere müracaat ettikten [ve bir sonuç alamadıktan] sonra Hz.
Peygamber(s.a.v.)'e müracaat edecekler ve Hz. Peygamber'in şefaatiyle hesap
başlayacaktır.
> İkinci şefaat türü,
bir grup insanın cennete hesapsız girebilmesi içindir.
> Üçüncü şefaat türü
aslında cehenneme girmeyi hak eden bir grup insanın cehenneme girmemesi için
yapılan şefaattir.
> Dördüncü şefaat
türü, cehenneme giren insanların oradan çıkması içindir.
> Beşinci şefaat türü
ise bir grup insanın cennetteki derecelerinin daha da yüksek olması için
yapılan şefaattir.
Bu şefaat türlerinin
tümü [sahih] rivayetlerle sabittir. Bu şe faatler içinden en büyük şefaat ve
bir grup insanın cennete hesapsız girmesi için yapılan şefaat yani [birincisi]
ve ikincisi yalnızca Hz. Peygamber' e özgüdür.
[Nevevi] er-Ravda'da
şöyle demiştir: "Üçüncü ve beşinci şefaat türünün de Hz. Peygamber
(s.a.v.)'e özgü olması mümkündür."
Hz. Peygamber (s.a.v.)
cennetin kapısını ilk çalacak olan, ilk defa şefaat edecek olan ve şefaati
kabul görecek olan kimsedir.
Yüce Allah'ın lütfu ve
keremi ile Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bizim hakkımızda şefaatçi kılmasını, bizi,
ailemizi, hocalanmızı, kardeşlerimizi, bizi sevenleri ve bütün müslümanlan
onunla birlikte cennete sokmasını temenni ederiz!