ŞİRK:
Allahu tealaya eş, ortak koşma. Bir şeyi, bir hayvanı, tabiatı
(doğayı), bir insanı veya bir sembolü; Allah gibi sevmek, Allah gibi güçlü
görmek, Allah gibi saygı göstermek. Herhangi bir şeye tapmak, Yarı tanrı diye bir şeyin varlığını
kabul etmek. Allah’ın oğlu yada kızı olduğunu kabul etmek / bu görüşlere
saygı göstermek. Sadece Allahın yardımı olacak bir konuda bir nesneden,
yıldızdan, gezegenden, taş’tan, melek yada cin’den, periden fayda ummak. Totem yapmak, uğur ....
(tavşan ayağı, nazarlık v.b. gibi) denen şeylerden fayda ummak, batıl
sözlerden / muskalardan yardım ummak. Cevşen, Kur’an ayeti gibi hak sözler bunun dışındadır. Zira
bunlar Allah’ın izniyle yardım vesilesi umulan şeylerdir. Allah bazen kişi’yi bir nesne aracılığıyla korur; bu o nesneyi
kutsal yapmaz, sadece Kerametin bir aracı yapar. |
KAYNAKLAR’DA ŞİRK: |
Şirk-i Asğar: Küçük şirk. Riya; iki
yüzlülük, gösteriş.
Şirk-i Ekber: En büyük şirk: Allah'tan başka varlıklara ilahlık isnad etmek.
Yahudiler, Hristiyanlar, Budistler, Zerdüştler, Müşriktir. Burçların insan
hayatına etkisi olduğunu düşünmek şirktir.
Allah'a eş, benzer ortak bir şey'in bir kişinin
olduğunu düşünmek. Şirktir.
Allah, tektir yalnızdır, benzersizdir, O'na oğul yada zevce iddia
edenler Müşriktir. Şirk dünyadaki tüm günahları işleyen kişi'nin bütün günahına
denk olmayacak kadar büyüktür.
Allah Azze ve Celle Nisa 48 de şöyle buyuruyor:
Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için
bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük
bir günah ile iftira etmiş olur.
Mekke Müşrikleri de Allah’ı bilir kendilerince itaat eder;
Hacceder, oruç tutar, gusleder, sadaka verir ferrace giyer, kabe’ye saygı
gösterir, melekleri bilirler.... v.s. Putları ise Allah’a yaklaşmak için vasıta
kılar, onlardan yardım ister / dua eder saygı gösterirlerdi. Kendilerine göre
günah uydurur, kendilerine göre hayırlı iş ittihaz / icad ederlerdi.
Onların şirk içeren telbiyesi şöyle idi: "Buyur Allah'ım buyur, senin hiçbir
ortağın yoktur, bir tane dışında. o da senindir. Sen ona da maliksin onun malik
olduğuna da maliksin." (Bakara suresi 196. ayet fefsiri / el-camiu li
ahkami’l-kur’an)
Haşa!!!
Dikkat edin ortaklık yüzde elli şeklinde olmak zorunda değildir.
Milyonda bir hisse de ortak yapar. En
doğruyu Allah-u Ekber bilir. Buradaki Ekber kademeyi değil benzersiz büyüklüğü
ifade eder.
Allah'tan Başka Rab Edinme Şekli:
"Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi. rabler edinmesin.
" Yani Yüce Allah'ın helal kıldığı dışında, hiçbir kimseyi herhangi bir
şeyi helal ya da haram kılma hususunda izlemeyelim, ardından gitmeyelim. Bu da
Yüce Allah'ın: "Onlar Allah'ı bırakıp alimlerini, rahiplerini.. rabler
edindiler .. '' (et-Tevbe, 31) buyruğunu andırmaktadır. Yani onlar Allah'ın
haram ve helal kılma dığı şeyler ile ilgili olarak, alim ve rahiplerini haram
ve helal kılmalarını kabul etmek suretiyle rableri ayarında tuttular. Bu da, şer'i
hiçbir delile dayanmayan mücerred istihsanı kabulün, batıl olduğunu
göstermektedir....(Kurtubi 4.cilt Al-i İmran 64 tef.)
Şirk-i Hafî: Gizli şirk; riya. (Bkz. Riya, Şirk-i Asgar)
İBADETİNE ŞİRK KARIŞTIRMAK:
Nisa 36: Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşularınıza ve uzak
komşularınıza, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında
bulunanlara iyilik edin. Allah, büyüklenip böbürlenenleri elbette sevmez.
Allah'a Şirk Koşmaksızın ibadet:
İlim adamları icma ile bu ayet-i kerimenin, üzerinde ittifak
olunan muhkem buyruklardan olduğunu, bundan hiç bir şeyin nesh olmadığını kabul
etmişlerdir. Aynı şekilde bütün (ilahi) kitaplarda da bu ayet-i kerime böylece
yer almıştır. Bu böyle olmasaydı dahi, buna dair Kitabta bir hüküm indirilmemiş
olsa bile, akli bakımdan bu böylece bilinecekti. Daha önce ubudiyetin hüküm
koymak ve tercihte bulunmak (ihtiyar) yetkisine sahip olana (Allah'a) karşı
zillet arzetmek ve ihtiyacını sunmak anlamında olduğuna dair açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır.
Yüce Allah, kullarına kendisinin huzurunda zilletlerini
arzetmelerini ve bunu yaparken de ihlaslı olmalarını emretmektedir. Ayet-i
kerime, amellerin Allah'a ihlas ile yapılmaları, riya ve benzeri şeylerin
şaibelerinden arındırılmaları gerektiği hususunda asli bir dayanaktır.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Artık kim Rabbine
kavuşmayı ümid ederse salih bir amel işlesin ve Rabbinin ibadetine hiçbir
kimseyi ortak tutmasın." (el-Kehf, 110) Bu o, kadar önemlidir ki, kimi
ilim adamlarımız şöyle demiştir: Bir kişi serinlemek kastıyla abdest alsa,
yahut midesini rahatlatmak için oruç tutsa, bununla beraber de Yüce Allah'a
yaklaşmayı niyet etse, bu yeterli olmaz. Çünkü o, Allah'a yakınlaşmak niyetine
bir de dünyevı bir niyeti karıştırmıştır. Halbuki, halis olmayan amel, Allah
için olamaz. Nitekim Yüce Allah: "Şunu bil ki, halis din yalnız
Allah'ındır" (Zümer, 3) diye buyurmaktadır. Yine bir başka yerde de:
"Onlar Allah'a ancak dini yalnız O'na halis kılanlar olarak ibadet etmekle
emrolundular" (el-Beyyine, 5) diye buyurmaktadır. Aynı şekilde imam olarak
namaz kıldırmakta olan bir kimse, bir başkasının rükua eğilmekte olduğunu
hissedecek olursa, onu (rükudan kalkma vakti sona ermişse) beklemez. Çünkü,
onun da rükua eğilmesini beklemek suretiyle rükunun Yüce Allah'a ihlasla
yapılmış olmasını ortadan kaldırır.
Müslim'in Sahihinde Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet
edilmektedir:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şanı Yüce ve mübarek olan
Allah buyurdu ki:
"Ben ortaklar arasında şirke en muhtaç olmayanım. Her kim bir
amel işleyip de o amelde Benimle beraber Benden başkasını ortak edecek olursa,
onu o şirk koşmasıyla başbaşa terkederim."
Darakutni Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Resulüllah (s.a.v.) buyurduki: "Kıyamet gününde mühürlü sahifeler
getirilir. Bunlar Yüce Allah'ın huzurunda dikilir. Yüce Allah meleklere bunu
bırakın, bunu kabul edin, diye buyurur. Melekler derler ki: İzzetin hakkı için
biz hayırdan başka birşey görmemiştik (de ona binaen yazmıştık), Aziz ve celil
olan Allah, ki O, en iyi bilendir- şöyle buyurur: Bu benden başkası içindi. Ben
bugün ancak kendisiyle Benim rızam aranmış bulunan ameli kabul ediyorum."
(Darakutni, I, 51)
Yine Darakutni, ed-Dahhak b. Kays el-Fihrı'den şöyle dediğini
rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Muhakkak Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: Ben hayırlı bir ortağım. Her kim Benimle birisini ortak
koşacak olursa, o şey Benim ortağıma aittir. Ey insanlar, amellerinizi ihlasla,
yalnız Yüce Allah için yapınız. Çünkü muhakkak Allah, ancak kendisi için
ihlasla yapılanı kabul eder. Hiçbir zaman bu Allah içindir ve akrabalık hakkı
içindir, demeyiniz. Çünkü o takdirde o, akrabalık hakkı için olur. Ondan Allah
için hiçbirşeyolmaz. Hiçbir zaman: Bu Allah içindir ve bu sizin içindir,
demeyiniz. O takdirde o, (hepsi) sizin için dediğiniz kimseler için olur ve
onlardan Yüce Allaha ait hiçbir şeyolmaz." (Darakutni, I, 51)
Şirkin Mertebeleri:
Bu husus sabit olduğuna göre, şunu bil ki, ilim adamlarımız (Allah
onlardan razı olsun) şöyle demişlerdir: Şirkin üç mertebesi vardır ve hepsi de
haramdır. Şirkin esası, uluhiyetinde Allah'ın ortağının bulunduğuna inanmaktır.
İşte en büyük şirk ve cahiliye şirki budur. Yüce Allah'ın: "Şüphesiz
Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını dilediğine
bağışlar" (en-Nisa, 48) Buyruğunda kastedilen şirk de budur.
Bundan hemen bir sonraki mertebe ise, fiilinde Yüce Allah'ın
ortağı olduğuna inanmaktır. Bu da: Allah'tan başka herhangi bir varlık, bir
fiili bağımsız olarak meydana getirip icad eder, diyenlerin görüşüdür. Böyle
bir varlığın ayrıca ilah olduğuna inanmasa dahi bu bir şirktir. Bu ümmetin
mecusileri olarak bilinen Kaderiye gibi. Cibril Hadisinde de görüldüğü gibi,
İbn Ömer, bunlardan uzak olduğunu ifade etmiştir. Bundan sonraki mertebe ise,
ibadette Allah'a ortak koşmaktır ki, bu da riyakarlıktır Riyakarlık ise, Yüce
Allah'ın yalnızca kendisi için yapılmasını emretmiş olduğu ibadetlerden
herhangi birisini başkası için yapmak demektir. İşte haram oluşunu beyan etmek
üzere birçok ayet-i kerimelerin ve hadis-i şerifin varid olduğu şirk türü de
budur. Bu amelleri iptal eden bir iştir. Ve oldukça gizlidir. Cahil ve
anlayışsız olan kimseler bunu bilemezler.
Allah, Haris el-Muhasibi'den razı olsun ki, o bunu, er-Rifıye adlı
eserinde açıklamıştır. Ve riyanın amelleri bozduğunu da beyan etmiştir. İbn
Mace'nin Sünenınde, Ebu Said b. Ebi Fedale el-Ensarı'den -ki ashab-ı
kiramdandır- şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah buyurdu ki:
"Allah kendisinde hiç bir şüphenin bulunmadığı bir gün olan Kıyamet
gününde, öncekileri de sonrakileri de toplayıp biraraya getirdiğinde, bir
münadi şöyle seslenecektir: Her kim, aziz ve celil olan Allah için yapması
gereken amelinde bir başkasını ortak koşmuş ise, haydi gitsin o amelinin ecrini
Allah'tan başkasının nezdinde arasın. Çünkü şüphesiz Allah, ortaklar arasında,
ortaklığa en ihtiyacı olmayandır." İbn Mace'de, Ebu Said el-Hudri'den
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bizler el-Mesih el-Deccal hakkında
konuşurken, Resulullah (s.a.v.) yanımıza çıkageldi ve şöyle dedi: "Bence
sizin için el-Mesih el-Deccal'den daha da korkulması gereken bir şeyi size
haber vereyim mi?". Ebu Said el-Hudri dedi ki: Evet bildir, Ey Allah'ın
Resulü dedik. Şöyle buyurdu: "O, gizli şirktir; kişi namaza kalkar durur
da, bir kişinin kendisine baktığını gördüğünden dolayı namazını
süslemesidir."
İbn Mace'de Şeddad b. Evs'den şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz ümmetim için en çok korktuğum
şey, Allah'a şirk koşmalarıdır. Ben onların güneşe, aya ve puta tapacaklarını
söylemiyorum. Şu kadar var ki, Allah'tan başkası için yapacakları ameller ve
itaat edecekleri gizli bir şehvetten (korkuyorum)
Bunu ayrıca Tirmizi el-Hakim (Nevadirü'I-Usul'de) rivayet
etmiştir.
İleride el-Kehf Suresi'nin sonlarında (110. ayetin tefsirinde) bu
hadis-i şerif gelecektir, orada ayrıca gizli şehvetin mahiyeti de
açıklanacaktır. İbn Lehia de, Yezid b. Ebi Habib'den şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Resulullah (s.a.v.)'a gizli şehvet hakkında soru soruldu da o da
şöyle buyurdu: "Gizli şehvet, kişinin gelip etrafında oturulmasını sevdiği
için öğrenmesidir."
Sehl b. Abdullah et-Tüsteri (r.a.) der ki: Riya üç türlüdür.
Birincisi, kişinin fiilini aslı itibarı ile Allah'tan başkası için yapması ve
bununla beraber o fiilinin Allah için yaptığını bilinmesini istemesidir. Bu bir
çeşit münafıklık ve imanda şüpheye düşmektir. İkinci çeşit: Bir işe Allah için
başlar, Allah'tan başkası da ona muttali oldu mu, bundan sevinir ve gayrete
gelir. Böyle bir kimse tevbe edecek olursa, bütün yaptığını yeniden iade
etmelidir.
üçüncüsü ise, ihlas ile bir amele başlayıp, Allah için o amelini
bitirir, bu hali ile o kişi bilinir ve bundan dolayı övülür, o da bu övülmeden
huzur duyarsa, işte Yüce Allah'ın yasakladığı riya budur. Sehl der ki: Lukman,
oğluna şöyle demiş: Riyakarlık, amelinin ecrini dünya yurdunda istemendir.
Halbuki, iyi insanların ameli ahiret için olmalıdır. Ona riyanın ilacı nedir
diye sorulunca, o da ameli gizlemektir dedi. Peki, amel nasıl gizlenilir diye
sorulunca, şöyle dedi: Açıktan yapmakla mükellef tutulduğun amele ancak ihlas
ile gir (başla) Açığa vurmakla mükellef tutulmadığın şeye de, Allah'tan başka
hiçbir kimsenin muttali olmasını isteme. Yine devamla der ki: İnsanların
muttali olduğu hiçbir ameli sen amelden sayma. Eyyub es-Sahtiyani der ki: Ameli
dolayısıyla mevkiinin bilinmesini istiyen bir kimse akıllı bir kimse değildir.
Derim ki: Sehl'in: "Bir amele ihlas ile başlayıp ... " ifadesi ile
ilgili olarak şunları söyliyelim: Eğer o kişinin, başkalarının söyledikleri
dolayısıyla huzur ve sükun bulup sevinmesi, kalplerinde yer edip bundan dolayı
kendisini övmeleri, ona saygı ve ta'zim göstermeleri, iyilikte bulunmaları,
onlardan elde etmeyi istediği mal ve bundan başka birtakım şeylere nail olmak
için olursa, bu yerilen bir şeydir. Çünkü, böyle birisinin kalbi, onların o
ameline muttali olmaları dolayısıyla sevinçle dolup taşmış demektir. Velevki
onlar, o amelini yapıp bitirdikten sonra muttali olmuş olsunlar.
Kendisi ameline muttali olmalarını sevmemekle, Allah'ın insanları
muttali kılmasını sevmekle ve Allah'ın lütfu dolayısıyla sevinmesine gelince;
onun bu sevinci Allahın lütfuyla bir itaat olur. Nitekim Yüce Allah, şöyle
buyurmaktadır: "De ki, Allah'ın lütfu ve rahmetiyle ve yalnız bunlarla
sevinsinler. Bu onların toplaya geldiklerinden daha hayırlıdır,'' (Yunus, 58).
Buna dair geniş açıklamalar ve bu açıklamaların tamamlanması, el-Muhasibi'nin
erRiaye adlı eserindedir. Bu bilgilere vakıf olmak isteyenler, oraya baksınlar.
Yine Sehl'e, Peygamber (s.a.v.)'ın: "Ben bir ameli gizlice
yapıyorum da, ona muttali olunur ve bundan dolayı bu benim hoşuma gider."
Hadisi sorulunca şu cevabı vermiş: Bunun hoşuna gitmesi Allah'ın açığa vurduğu
ameli dolayısıyla şükretmesi bakımından veya buna benzer bir cihetten
dolayıdır. İşte bu açıklamalar, riyakarlık ve amellerin Allah için ihlas ile
yapılması gereğine dair yeterli özettir. Bakara Süresi'nde (139. ayette)
ihlasın gerçek mahiyeti ile ilgili açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Allah'a
hamd olsun.
ŞİRK BAĞIŞLANIR MI?
Nisa 48: Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret
etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse,
şüphesiz büyük bir günah iftira etmiş olur.
Şirk, Affolmaz Bir Günahtır:
Yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını
mağfiret etmez" buyruğu ile ilgili olarak, rivayete göre, Peygamber
(s.a.v.): "Muhakkak Allah, bütün günahları mağfiret eder" (ez-Zümer,
53) ayet-i kerimesini okudu. Bir adam ona: Ey Allah'ın Resulü, peki ya şirk?
diye sorunca, bunun üzerine: Yüce Allah: "Şüphesiz Allah, kendisine şirk
koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar"
buyruğunu indirdi.
Hükmün böyle olduğu ümmet arasında görüş ayrılığı sözkonusu
olmaksızın ittifakla kabul olunmuş muhkem hususlardandır.
"Ondan başkasını da dilediğine bağışlar buyruğu ise, ilim
adamlarının hakkında çeşitli şekilde söz söylediği müteşabih buyruklar
kapsamına girer. Muhammed b. Cerir et-Tab eri der ki: Bu ayet-i kerime büyük
günah işlemiş herkesin, Yüce Allah'ın meşietine kaldığını açıkça ortaya
koymaktadır. Dilerse Allah, onun günahını affeder, dilerse onun işlediği bu
büyük günahtan dolayı -bu günahı Allah'a şirk koşmak olmadığı sürece- onu
cezalandırır.
Kimi ilim adamı da şöyle demiştir. Yüce Allah bunu: "Size
yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, (diğer) günahlarınızı mağfiret
ederiz" (enNisa, 34) buyruğu ile beyan etmektedir. Böylelikle Yüce
Allah'ın, büyük günahlardan uzak duran kimselerin, küçük günahlarını mağfiret
etmeyi dileyeceğini, fakat büyük günahları işlemiş olan kimselere bunları
mağfiret etmeyeceğini bildirmektedir.
Kimi tevil (tefsir) alimleri de, bu ayet-i kerimenin el-Furkan
Süresi'nin sonundaki ayeti (68 vd.) nesh ettiği görüşündedir. (Ayrıca bk.
en-Nisa, 31. ayetin tefsiri) Zeyd b. Sabit der ki: Nisa Süresi el-Furkan
Süresi'nden altı ay sonra nazil olmuştur. Ancak sahih olan, ortada neshin
olmadığıdır. Çünkü nesih, haberlere dair buyruklarda imkansız bir şeydir.
İleride bu ayet-i kerimelerin birlikte nasıl açıklanacağına dair açıklamalar
Yüce Allah'ın izniyle el-Furkan Süresi'nde (az önce işaret olunan ayetlerin
tefsirinde) gelecektir.
Tirmizi'de Ali b. Ebi Talib'den şöyle dediği nakledilmektedir:
Kur'an-ı Kerimde şu: "Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret
etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar" ayeti en sevdiğim ayet-i
kerimedir. Tirmizi der ki: Bu hasen, garip bir hadistir.
Nisa suresi 44 – 53 ayetler ve Kurtubi açıklamaları
için tıkla
Şirk Dışındaki Günahları ALLAH
dilerse Affeder (Beyhaki)