ŞAHİDLİKLER |
III. ŞAHİTLERİN
ŞAHİTLİKTEN DÖNMESİ
Şahitler, hakimin hüküm vermesinden önce şahitliklerinden dönerse
hüküm verilemez. Hakimin hüküm veresinden sonra henüz
mal [davalıdan] tahsil edilmeden önce dönerlerse mal tahsil edilir. Ceza
uygulanmadan önce dönerlerse ceza uygulanmaz. [Malın tahsil edilmesi veya
cezanın uygulanmasından] daha sonra dönerlerse hakimin
hükmü bozulmaz.
Şayet [şahitliğe
dayanılarak davalıdan] alınan hak kısas veya irtidat sebebiyle öldürme yahut
zina sebebiyle recmetme ise veya [davalıya] so pa vurulup o da bundan ölmüşse
bakılır: Şahitler "biz kasten yalancı şahitlik yapdık" derlerse
kendilerine kısas uygulanır veya ağırlaştınlmış diyet ödetilir.
Hakim "ben kasten [yalancı şahitliğe dayanarak] hüküm
verdim" derse kendisine kısas uygulanır.
Hem hakim
hem de şahitler [hüküm ve şahitlikten dönüp] "biz kasten bunu yaptık"
derlerse hepsine kısas uygulanır. Eğer "biz hata yaptık" derlerse
diyetin yarısını hakim, diğer yarısını da şahitler
ödemekle yükümlü olur.
Şahidi tezkiye eden kişi
bu tezkiyesinden dönerse daha doğru görüşe göre tazminle yükümlü olur. Tek
başına veli [davasından] dönerse kendisine kısas uygulanır veya diyet ödetilir.
Şahitlerle birlikte dönerse hüküm yine böyledir. [Zayıf] bir görüşe göre o ve
şahitler ortaktır.
İki kişi bani talak veya
süt emzirme yahut liana şahitlik etse ve hakim de
karı-kocayı birbirinden ayırsa, şahitler şahitliklerinden dönseler ayrılık
devam eder. Şahitlerin emsal mehri ödemesi gerekir. İmam Şafii'nin bir görüşüne
göre bu durum zifaf öncesinde gerçekleşmişse şahitlerin emsal mehrin yarısını
ödemeleri gerekir.
İki kişi boşamanın
gerçekleştiğine dair şahitlik etseler ve hakim de
karı-kocayı ayırsa, şahitler daha sonra şahitlikten rücu etse ve daha sonra
karı-koca arasında süt hısımlığı bulunduğuna dair şahitler ortaya çıksa ilk
şahitler tazminle yükümlü olmaz.
Mal konusunda şahitlik
edenler şahitlikten dönse daha güçlü görüşe göre tazminle yükümlü olur.
Şahitlerin hepsi dönerse tazminat yükü bunlar arasında dağıtılır. Şahitlerin
bir kısmı döndüğünde geriye şahitlik yeter sayısı kalmışsa dönenler tazminle
yükümlü olmaz. Zayıf bir görüşe göre kendi payını tazmin eder. Şayet şahitlerin
bir kısmı döndüğünde geriye şahitlik yeter sayısından daha az sayıda kişi
kalıyorsa [bakılır]:
Bunların sayısı ilk
başta nisaptan fazla değil idiyse dönen şahitler kendi paylarına düşeni tazminle
yükümlü olur. Şahitlerin sayısı ilk başta nisaptan fazla idiyse dönen şahitler
şahitlik nisabından kendisine düşen payı tazminle yükümlü olurlar. Bir görüşe
göre şahit sayısından kendine düşeni tazminle yükümlü olur.
Bir erkek ve iki kadın
şahitlik etse [ve sonradan şahitlikten dönseler] erkek tazminatın yarısını,
diğer iki kadın da yarısını öder. Süt emzirme meselesinde bir erkekle dört
kadın birlikte şahitlik etse erkek tazminatın üçte birini kadınlar üçte ikisini
ödemekle yükümlü olur. Erkek veya iki kadın şahit şahitlikten rücu etse daha
doğru görüşe göre tazminat söz konusu olmaz.
Bir erkek ve dört kadın
bir mal davasında şahitlik etse bir görüşe göre bu süt emme konusundaki
şahitlik gibidir. Daha doğru görüşe göre erkek tazminatın yarısını, kadınlar da
yarısını öder. Burada kadınların erkekle birlikte dönmesi veya tek başlarına
dtönmesi birbirine eşittir.
İki kadın şahitlikten
rücu etse daha doğru görüşe göre tazminat söz konusu olmaz.
Daha doğru görüşe göre
bir kimsenin muhsan olduğuna veya boşamanın bağlandığı şartın gerçekleştiğine
şahitlik edenler, boşamanın veya köle azadının şarta bağlandığına şahitlik eden
kimselerle birlikte şahitlikten döndüklerinde herhangi bir şeyi tazminle
yükümlü olmazlar.
210. Şahitler şahitlik
yaptıktan sonra henüz hakimin hüküm vermesinden önce
şahitlikten dönseler veya şahitliklerinde tevakkuf etseler [kararsız kalsalar]
onların şahitliğine dayanılarak hüküm verilemez. Daha sonra şahitliklerini
tekrarlasalar da böyledir. Bu şahitlik ister ceza konusunda olsun ister olmasın
fark etmez. Çünkü hakim bunların ilkinde mi yoksa
ikincisinde mi doğru söylediğni bilemez. Bu sebeple onların doğru söylediğine
ilişkin zan ortadan kalkar. Yine onların ya ilk şahitliklerinde ya da
şahitlikten dönmeleri halinde yalan söyledikleri kesin olarak sabittir. Yalan
söyleyen kimselerin şahitliğiyle hüküm vermemk caiz değildir.
211. Şahitler "biz
yalan yere şahitlik ettik" demedikçe fasık olmazlar. Eğer bunu söylerlerse
fasık olurlar.
212. şahitler bir zina
davasında şahitlikten dönseler, "yanılmışız" demiş olsalar bile zina
iftirası cezasına çarptırılırlar. Çünkü bu şahitlikte diğer tarafı utanılacak
bir duruma düşürmüşlerdir. Ayrıca onların şahitlik etmeden önce iyice emin
olmaları gerekirdi. Bu durum onların hükümden sonra şahitlikten dönmeleri
gibidir.
213. "Şahitlikten
dönmek" ile kastedilen şahidin açıkça "ben şahitlikten döndüm"
sözünü söylemesidir. Şayet "şahitliğimi iptal ettim / feshettim
Ireddettim" gibi bir ifade kullanırsa hüküm bundan öncekindeki gibi olur
mu? [Bu soru, farklı değerlendirmelere açıktır.]
214. şahitler şahitlik
ettikten sonra hakime "hüküm verme" dedikten
sonra "hüküm ver, biz şahitliğimiz üzereyiz" deseler hakim hüküm
verir; ünkü onların şahitlikten döndüğü kesinleşmemiş, ehliyetleri de geçersiz
olmamıştır. Şüphe etmiş olsa bile bu şüphe ortadan kalkmıştır. Onların
şahitliklerini tekrarlamalarına gerek yoktur. Çünkü şahitlik ehil olan bir
kimseden kesin olarak gerçekleşmiştir. Sonradan meydana gelen duraksama ise
ortadan kalkmıştır.
215. Mal veya akde
ilişkin -isterse bu akit nikah akdi olsunbir davada şahitler hakimin
hüküm vermesinden sonra henüz mal [davahdan tahsil edilmeden önce] şahitlikten
dönseler buna ilişkin hüküm geçerli olur ve mal tahsil edilir; çünkü yargı
tamamlanmıştır.
Bu, şüphe ile düşen bir
şeyolmadığından şahitlerin şahitlikten dönmesinden etkilenmez.
Fesihlere gelince bunlar
da eçerli olmaya devam eder.
216. Bir ceza davasında
şahitlik eden şahitler hakimin hüküm vermesinden sonra
henüz ceza uygulanmadan önce şahitlikten dönseler bu ceza ister zina gibi Allah
hakkı ister zina iftirası gibi kul hakkı ile ilgili olsun ceza uygulanmaz;
çünkü cezalar şüpheli durumlarda düşer. Şahitlikten dönmek de bir şüphedir.
Hükmedilen cezanın uygulanmasından sonra şahitlikler şahitlikten dönseler hüküm
bozulmaz; çünkü durum kesinlik kazanmıştır. Ayrıca onların şahitliklerinde
doğru söylemiş olup şahitlikten dönme konusunda yalan söylemeleri mümkün olduğu
gibi bunun aksi de mümkündür. Bunların biri diğerinden daha öncelikli
olmadığından ihtilaf edilen bir durum sebebiyle hüküm bozulmaz.
217. Şayet tahsil edilen
şey bir cezanın uygulaması olsa mesela can veya organlarda kısas, irtidat
sebebiyle öldürme, zina sebebiyle recmetme uygulanmış olsa veya kişiye zina
sebebiyle sopa vurulup kişi bundan dolayı ölse yahut eli kesilse, şahitler
bundan sonra "biz kasten yalancı şahitlik yaptık" deseler veya
şahitlerden biri "ben kasten yalancı şahitlik yaptım, arkadaşımın durumunu
bilmiyorum" dese, şahitler "hakimin bu
durumda bizim sözümüze dayanarak cezayı uygulayacağını biliyorduk"
deseler, ölen şahsın velisi onların kasten yalancı şahitlik yaptığını
bilmiyorsa şahitlere kısas uygulanır. Aksi takdirde el-Minhac'ın
"cinayetler" bölümünde ifade edildiği üzere veliye kısas uygulanır.
Veya bu şahitler kişi sayısına dağıtılmış bir şekilde ağırlaştırılmış diyeti
ödemekle yükümlü tutulurlar; çünkü kişinin ölmesine onlar sebep olmuştur.
218. İki şahitten her
biri "ben kasten yalancı şahitlik ettim, arkadaşım ise yanlışlıkla
şahitlik yaptı" dese her biri hakkında kendi ikrarı ile kasten ve haksız
olarak adam öldürme fiili tam olarak gerçekleşmediği için kısas uygulanmaz. Bu
durumda ağırlaştırılmış diyet gerekir.
219. Şahitlerden biri
"ben kasten yalan söyledim, arkadaşım ise yanıldı" dese veya "ben
kasten yalan söyledim. Arkadaşımın kasten yalan söyleyip söylemediğini
bilmiyorum" dese ve diğer şahit de ölmüş veya gaib olduğundan kendisine
müracaat etmek mümkün olmasa yahut sadece "kasten yalan söyledim"
dediğinde arkadaşı "ben yanlışlık yaptım" dese belirtilen sebeplerle
kısas uygulanmaz.
220. İki şahitten biri
"ben kasten yalan söyledim, arkadaşım da kasten yalan söyledi" dese,
arkadaşı gaib veya ölmüş olsa bunu söyleyen şahide kısas uygulanır.
221. İki şahitten birisi
"ikimiz de kasten yalan söyledik" diye itirafta bulunduğu halde
diğeri "ben kasten yalan söyledim, arkadaşım hata etti" dese ilk
şahsa kısas uygulanır; çünkü o, her ikisinin de kasten yalan söylediğini itiraf
etmiştir. İkinci şah sa kısas uygulanmaz; çünkü o, yanlışlıkla şahitlik eden
kimseyle ortak şahitlik yaptığını itiraf etmekten başka bir şey yapmamıştır.
222. Şahitlerin
şahitlikten dönmesinden sonra "biz onun bizim sözümüzle öldürüleceğini
bilmiyorduk" demelerinin bir etkisi yoktur. Bu durumda zina şahitliğinde
kendilerine kazİf haddi uygulanır, sonra da recmedilirler. Suçun işlendiği
mahalli veya taş miktarını bilip bilmemenin bir zararı yoktur.
Kadı Hüseyin [bununla
ilgili olarak] şunları söylemiştir: "Çünkü bunda farklılık azdır."
[Zayın bir görüşe göre şahitler kılıçla öldürülür. İsnevi
el-Mühimmat'ta bunu tercih etmiştir.
223. Ancak şahitler yeni
Müslüman olmuşlar ve alimlerin bulunduğu bölgelerden
uzak yerlerde yetişmişlerse onların yalancı şahitliği, kasıt benzeri adam
öldürme olarak kabul edilir.
224. Şahitler "biz
şahitliğimizde yanılmışız" derlerse akılenin kendilerini yalanlaması
halinde kişi başına dağıtılmış olarak hafifletilmiş diyet öderler. Çünkü
onların ikrarı akıle tarafından tasdik edilmedikçe akıleyi bağlamaz. Şayet
akıle kendilerini tasdik ederse o zaman diyet ödemeleri gerekir.
Ravdatü't-talibin'deki "akıle onları tasdik ederse diyet gerekir"
ifadesinden anlaşılanın aksine alimlerin pek çoğunun
ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre akıle sessiz kalırsa da hüküm
böyledir.
Not: Şahitler, akılenin kendilerinin hata ettiğini
bildiğini iddia etseler akıleye yemin ettirebilirler mi ettiremezler mi? Bu
konuda iki görüş bulunmakta olup daha uygun olanı
İsnevl'nin de tercih
ettiği üzere onların yemin ettirme hakkının olduğudur. Çünkü akıle bunu ikrar
etse tazminle yükümlü olur. Ancak İbnü'l-Mukrı buna aykırı olarak onların
akıleye yemin ettiremeyeceği görüşünü tercih etmiştir.
225. Hakim
"ben kasten yalancı şahitliğe dayanarak hüküm verdim" diye itiraf ta
bulunsa şahitlere değil rücu eden hakime kısas uygulanır veya ağırlaştırılmış
diyet ödetilir. Hakim "hata ettim" derse
akılesi kendisinin hata ettiğini tasdik etmezse kendisine hafifleştirilmiş
diyet ödetilir.
226. Hem hakim hem de şahitler rücu etseler bakılır:
> Şayet bunlar
"biz kasten bunu yaptık" derseler hepsine birden kısas uygulanır veya
ağırlaştırılmış diyet ödetilir; çünkü onlar şahsın kasten ve haksız yolla
öldürülmesine sebep olduklarını itiraf etmişlerdir.
> Şayet bunlar
"biz hata ettik" derlerse hakim diyetin
yarısını öder, şahitler de yarısını öder. Bu doğrudan öldürme ve sebep olma
fiiline göre dağıtılır.
Rafii şöyle demiştir:
"Beğavı ve başkaları bu şekilde nakletmiştir. Buna kıyasla hakimin tek başına dönmesi halinde tıpkı şahitlerin bir
kısmının dönmesi halinde olduğu gibi diyetin tamamı gerekli olmaz."
Bu kıyas şu şekilde
reddedilmiştir: Hakim kendi bilgisine göre hüküm
verdiğinde şahsın doğrudan öldürülmesini tek başına gerçekleştirebilir.
Şahitler ise böyle değildir. Ayrıca bu kıyasın kabul edilmesi halinde
şahitlerin şahitlikten rücu etmesi halinde diyetin tamamının gerekli olmaması
gerekir. Oysa durum böyle değildir.
227. Şahidi tezkiye eden
kişi tek başına şahitlerin adalet sahibi olduğuna ilişkin beyanından geri dönse,
bu dönme velev ki onların şahitliğinden önce gerçekleşmiş olsun daha doğru
görüşe göre o bunu kısas veya diyet ile tazmin eder; çünkü o, şahitlerin
şahitliğe elverişli olduğunu söylemekle hakimi, ölümle
sonuçlanacak hükmü vermeye sevk etmektedir. Diğer görüşe göre ise bu yapılamaz;
çünkü onun durumu adam öldüren kimse için maktulü tutan şahıs gibidir.
Not: Alimlerin ilk konuya
ilişkin sözlerinin zahirinden anlaşıldığına göre müzekkinin "ben onların
yalan söylediğini biliyordum" demesi ile "ben onların fasık olduğunu
biliyordum" demesi arasında fark yoktur. Cüveyni bunu açık olarak ifade
etmiştir. Kaffal ise şöyle demiştir: "Bu, kişinin ben onların yalan
söylediğini biliyordum demesi halinde söz konusudur. Şayet onların fasık
olduğunu biliyordum derse kendisine bir şey gerekmez; çünkü şahitler fasık
olduğu halde doğru söylemiş olabilirler."
228. Maktulün velisi tek
başına rücu edip şahitler rücu etmese kısas ona uygulanır veya diyetin tamamı
ona ödetilir; çünkü öldürme işini doğrudan gerçekleştiren odur. Şahitlerle
birlikte rücu ederse [ne olur? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kısas veya diyet yine sadece veliye gerekli olur; çünkü öldürme işini doğrudan
gerçekleştiren odur. Şahitler ise adam öldüren kişi için maktulü tutan kimse
konumundadır.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
veli ve şaihtler ortaktır. Çünkü şahsı öldürme konusunda birbirleriyle
yardımlaşmışlardır. Bu durumda onlara kısas uygulanması gerekir. Şayet iş diyet
ödemeye dönerse şahitler diyetin yarısını, veli de yarısını öder.
Bu ikinci görüşe göre
veli, hakim ve şahitler dönerse her biri diyetin üçte
birini ödemekle yükümlü olur.
Not: Nevevi'nin "[zayıf] bir görüşe göre o,
iki ortak gibidir" demesi gerekirdi; çünkü onun "ortaklar"
ifadesi, velinin tazmin konusunda mutlak olarak onlardan biri gibi olduğu
izlenimini doğurmaktadır.
229. İki kişi, bir
şahsın karısını hain olarak boşadığına şahitlik etse -bu boşama ister bir bedel
karşılığı, ister üçüncü boşama şeklinde veya isterse zifaf öncesinde olsun-
veya evliliği haram kılıcı şekilde süt emdiğine yahut kişinin karısından
ayrılması sonucunu doğuran lian veya kusur sebebiyle akdin feshi gibi bir
tasarrufta bulunduğuna şahitlik etse ve hakim de bütün
bu durumlarda karı-kocayı biririnden ayırsa, şahitler belirtilen hususlara dair
şahitlikten vazgeçseler eşler arasındaki ayrılık devam eder; çünkü şahitlerin
dönme konusundaki ifadeleri [doğru da yalan da olması] muhtemelolan
ifadelerdir. Hüküm, ihtimalli olan bir söz sebebiyle geri döndürülmez.
Not: Nevevi'nin "ayrılık devam eder"
ifadesi süt emzirme ve lianın aksine bain talak vb. durumlar için geçerli
değildir. Nevevi "devam eder" yerine "yürürlük kazanır"
demiş olsa veya Ravdatü'ttalibın'de olduğu gibi "ayrılık ortadan
kalkmaz" demiş olsaydı daha iyi olurdu.
230. [Yukarıdaki
meselede] şahitlikten dönen şahitler kocaya [ne
ödemekle yükümlü olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Emsal mehir ödemekle yükümlü
olur. Bu, zifaf öncesinde veya kadının kocasını mehirden ibra etmesinin
sonrasında bile olsa hüküm böyledir; çünkü bu, iki şahidin kocaya
kaybettirdiğinin bedelidir.
İkinci görüş
İmam Şafii'ye ait bir
görüşe göre hakimin ayrılık hükmü zifaf öncesinde ise
şahitler emsal mehrin yarısını tazminle yükümlü olur; çünkü kocanın kaybetmiş
olduğu şey budur.
İlk görüş şahitlikle
kocaya kaybettirilen ilişki hakkının bedeline bakmışlardır; çünkü itlafta telef
edilen şeye bakılır, bunun hak sahibine kaça malolduğuna değiL. Koca karısına
mehri vermiş olsun ya da olmasın fark etmez. Ancak benzer bir durumda borçla
ilgili konuda hüküm farklıdır. Orada şahitler ilgili taraf malı karşı tarafa
vermeden tazminle yükümlü olmaz. Çünkü nikah
meselesinde koca ile eşi arasına girme kesin olarak gerçekleşmiştir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Adamın büyük olan karısı küçük olan karısını zifaf öncesinde
emzirse büyük olan karısı sadece küçük karısının emsal mehrinin yarısını öder.
Burada da daha doğru
görüş böyle olmalıydı.
Buna şöyle cevap
verilir: Süt emzirmeden dolayı meydana gelen ayrılık gerçek bir ayrılık olup
tıpkı boşama sebebiyle meydana gelen ayrılık gibi yarım mehri gerektirir.
Burada ise nikah kocanın ve şahitlerin iddiasına göre
devam etmektedir. Ancak şahitler [yalancı şahitlik yapmakla] kocanın karısı ile
ilişkide bulunmasına engel olmuşlardır. Bu sebeple tıpkı bir malı gasp edip de
mal sahibi ile malı arasına giren kimsenin o malın değerini tazmin etmesi gibi
burada da emsal mehri tazmin ederler.
231. "Bain"
ifadesi ric'ı talakı devre dışı bırakmıştır. Bu durumda şahitler aleyhine
tazmin söz konusu olmaz; çünkü koca, karısını yeniden nikahına
alma gücüne sahip olduğundan onlar, kocaya bir şey kaybettirmemiştir. Şayet
koca karısının iddeti bitinceye kadar
onu yeniden nikahına almazsa şahitler tıpkı bain talakta olduğu
gibi tazminle yükümlü olur. Oysa Bulkın! şöyle
demiştir: "Daha doğru olan ve itimad edilen görüşe göre kocanın karısına
dönüş yapması mümkün olduğu halde kendi isteğiyle bunu yapmamışsa şahitler
tazminle yükümlü olmaz." Bu kabul edilemez; çünkü başkasının işlediği suç
sebebiyle meydana gelen şeyi telafi etmekten kaçınmak, tazmin borcunu düşürmez.
Mesela bir kimse başkasının koyununu yaralasa, koyunun sahibi koyunu kesme imkanı bulunduğu halde kesmese ve koyun ölse, yaralayan
şahıs tazminle yükümlü olur.
Not: Nevevi, müsenna zamiri kullanarak
"aleyhima" demiş olsa daha iyi olurdu. Celaleddin el-Mahallı'nin
"çünkü aleyhim zamiri aleyhima zamirinden daha muhtasardır" ifadesi
ancak "çoğulun en azı üçtür" görüşü kabul edildiğinde uygun olur.
Kocanın karısını bain
olarak boşadığına şahitlik edenler şahitlikten döndüklerinde "boşama ric'ı
idi" derseler [ne olur?]
Bulkini şöyle demiştir:
"Bana göre tercihe daha layık olan bu kimselerin tazminle yükümlü
olmasıdır, çünkü bu şahitler, cinsellikten yararlanma mülkiyeti gibi olan
kadını yeniden alma imkanını kaybettirmişlerdir. Alimlerin bain talak sebebiyle tazmini gerekli gören mutlak
ifadelerinin gereği de budur."
Nevevi'nin bain kelimesini
mutlak olarak kullanması şahitlik edilen boşamanın üçüncü boşama olması
durumunu da kapsar. el-Havi'de zikredilen iki görüşten
tercih edileni bu şekildedir. Çünkü alimler, tıpkı üç
boşamaya şahitlik etmelerinde olduğu gibi burada [yani bu boşamanın üçüncü
boşama olduğuna şahitlik etme durumunda] da kocanın karısı ile ilişkide bulunma
imkanını bütünüyle ortadan kaldırmışlardır. İkinci görüşe göre si eşahitlik
yapılan boşama hissesince tazminde bulunmaları gerekir; çünkü kadının haramhğı,
üç talakın bütünüyle olmaktadır.
Bulkini şöyle demiştir:
"Bain talak konusundaki şahitlikten dönme durumunda şahitlerin emsal mehri
tazmin etmelerinin gerekliliği hükmünden şu durumlar istisna edilir:
1 . Koca, karısını boşadığını inkar
ettikten sonra "onlar şahitliklerinde haklıdırlar" dese şahitlerden
herhangi bir şeyalamaz. Bunu söylemesi ister şahitlerin şahitlikten dönmesinden
önce olsun ister sonra olsun fark etmez.
2. Koca, şahitlerin
şahitlik etmesinden sonra karısının kendi nikahında
kalmaya devam ettiği iddiasına binaen herhangi bir boşama yoluyla karısını bain
olarak boşadıktan sonra şahitler şahitlikten dönseler tazminle yükümlü
olmazlar; çünkü kendi isteğiyle karısından ayrılmakla kendisi kusurlu
davranmıştır.
3. Şahitler ancak kocanın
ölümünden sonra şahitlikten dönmüşlerse bunlar mirasçılara herhangi bir şey
tazmin etmezler; çünkü tazmin, kocanın karısı ile ilişkide bulunmasına
engelolunmasından dolayıdır. Burada ise koca öldüğünden buna engelolma durumu
söz konusu değildir.
4. Aleyhinde şahitlik
yapılan kişi köle ise şahitler tazminle yükümlü olmaz; çünkü köle herhangi bir
şeye sahip olamaz. Şahitler, kölenin efendisine de tazminde bulunmazlar; çünkü
efendinin, kölesinin karısı ile bir bağlantısı yoktur. Köle, kısmen hür ise şahitler
bu kişiye, hürriyeti oranında tazminde bulunur. Bu konuların hiçbirine temas
eden bir kimseyi görmedim. "
Sonraki alimlerden biri şu görüşü desteklemiştir:
"Zahir olan görüş
bunun kölenin kazancı gibi değerlendirilmesi ve köleye yönelik tazminin tümünün
efendisine ait olması, köle ni nkısmen hür olması durumunda ise tazminin bir
kısmının efendiye ait olmasıdır. Çünkü cinsel ilişkide bulunma hakkı, köleye
verilen izin sebebiyle onun fiilinden kaynaklanmıştır.
Akıl hastası veya gaib
olan şahıs aleyhine şahitlik edenler bu şahitlikten dönseler, tercihe şayan
olan görüşe göre bu şahsın velisi veya vekili şahitleri tazminle yükümlü
tutabilir.
Bunun aksi ihtimal de
söz konusudur, çünkü aleyhinde şahitlik edilen kişiden bir inkan söz konusu
olmamıştır."
232. İki kişi, bir
şahsın karısını bain talakla boşadığına şahitlik etse, bu iki kişinin
şahitliğine dayanılarak eşler hakim tarafından
birbirinden ayrılsa -veya evleviyetle anlaşılacağı üzere ayrılmasa- sonra
şahitler şahitlikten dönseler ve ardından karı-koca arasında evliliği haram
kılacak şekilde süt bağının olduğu veya lian yahut fesih olduğuna dair şahitler
ortaya çıksa, ilk iki şahit tazminle yükümlü olmaz; çünkü [sonradan çıkan iki
şahit sebebiyle] bu ikisinin şahitliğinin kocaya herhangi bir şey
kaybettirmemiş olduğunu anlamış olduk. Sonraki şahitlerin ortaya çıkmasından
önce bu iki şahit herhangi bir şey ödemişlerse bu ödediklerini geri alırlar.
Not: Hakimin, ödenen
tazminatın geri alınmasına hükmetmesinin ardından sonraki şahitler şahitlikten
geri dönse, bu ilk şahitlere geri ödenen tazminatı sonraki şahitler yüklenir;
çünkü sonraki şahitler, kişiye, ilk şahitlerden aldığı tazminatı
kaybettirmiştir. Buna temas edeni görmedim.
233. [Bir mal davasında]
ister somut mal isterse zimmetteki alacak hakkında şahitlik eden kimseler, hakimin buna hükmetmesi ve bunun [davalı tarafından davacı
olan] hak sahibine ödenmesinden sonra şahitlikten dönseler [hüküm ne olur? Bu
konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
şahitler "biz şahitlikte hata etmişiz" demiş olsalar bile bu malın
bedelini, aleyhinde hüküm verilen şahsa tazmin ederler; çünkü onlar, yaptıkları
şahitlikle bu kişi ile malı arasında bir engel meydana getirmişlerdir.
İkinci görüş
Şahitler tazminle
yükümlü olmazlar; çünkü tazmin yükümlülüğü [başkasına ait] bir malı elinde
bulundurmak veya telef etmekten kaynaklanır. Şahitler ise bu ikisini de
yapmamışlardır.
Not: Hasım şahitlerin geri dönmesini tasdik etse
mal, kendisinden alınmış olan şahsa geri döner, tazminat söz konusu olmaz.
234. Şahitlerin bütünü
hep birlikte veya sırayla şahitlikten dönseler, bunların sayısı ister delil
olma sayısından daha az olsun isterse zina şahitliğinde beş kişi, adam öldürme
şahitliğinde üç kişinin şahitlik etmesi örneğinde olduğu gibi delil olma
sayısından fazla olsunlar, bunların türleri aynı olduğunda tazminat yükümlülüğü
onlar arasında eşit olarak dağıtılır.
235. Şahitlerin bir
kısmı şahitlikten döndüğünde geriye delil olabilecek sayıda şahit kaldıysa, mesela
iki şahitle sabit olan köle azadı gibi bir davada üç şahitten biri şahitlikten
dönse [hüküm ne olur? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Şahitlikten dönen kişi
tazminle yükümlü olmaz; çünkü delil, varlığını korumaktadır. Dönen kimse sanki
hiç şahitlik etmemiş gibidir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
şahitlikten dönen kişi, şahitlik nisabından kendine düşen payı tazminle yükümlü
olur. Müzenı bu görüşü tercih etmiştir; çünkü hüküm, onların tümünün
şahitliğiyle gerçekleşmiştir. Onların her biri hak sahibine bir pay
kaybettirdiğinden kaybettirdiği payı tazmin eder.
236. Şahitlerin birinin
/ bir kısmının şahitlikten dönmesinden sonra geriye kalanlar şahitlik nisabının
altına düşse ve ilk başta şahitler nisaptan fazla değilse mesela zinada dört
kişi, mal ve adam öldürme davasında iki kişi şahitlik etmişse, şahitlikten
dönen kişi kendisine düşen payı tazminle yükümlü olur.
Buna göre iki kişiyle
sabit olan bir davada şahitlik eden iki kişiden birisi dönse malın yarısını
tazmin eder.
Dört kişiyle sabit olan
bir davada şahitlik eden dört kişiden birisi dönse kendi payına düşeni [dörtte
biri] tazmin eder. Dönen kişi bir şahıs ise dörtte biri tazmin eder.
237. Şahitlerin sayısı
ilk başta nisaptan fazla iken bir kısmının şahitlikten dönmesi sonucunda geriye
kalanlar şahitlik nisabının altına düşse, mesela bir zina davasında başlangıçta
şahitlik yapan beş kişiden ikisi veya iki kişi ile sabit olan bir davada
başlangıçta şahitlik eden üç kişiden şahitlikten dönse [hüküm
ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
şahitlikten dönenler, nisaptaki oranlarına göre tazminle yükümlü olurlar. Bu,
"şahitlikten dönüldükten sonra geriye nisap miktarı şahit kalırsa, dönen
kişi tazminle yükümlü olmaz" görüşüne dayalıdır. Buna göre üç şahitten
ikisi şahitliğinden dönse, geriye delil sayısının yarısı kalmış olduğundan bu
dönen iki kişi tazminatın yarısını üstlenir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
şahitlikten dönenler şahit sayısından kendisine düşen payı tazminle yükümlü
olur. Buna göre üç şahitten ikisi şahitlikten dönse, tazminatın üçte ikisini
öderler.
İbnü's-Sabbağ bu görüşü
doğru kabul etmiştir; çünkü şahitlik sayısı yeterli miktarın altına düştüğünde
şahitliğin hükmü ortadan kalkar. Tazmin itlafa bağlanmış olur. itlaf konusunda ise şahitler eşittir.
238. Bir erkek ve iki
kadının şahitliğiyle sabit olan bir davada bunlar şahitlik ettikten sonra
şahitlikten dönseler erkek, [davalının uğradığı zararın] yarısını, kadınlar da
her biri dörtte bir olmak üzere diğer yarısını tazmin eder; çünkü [şahitlik
meselesinde] iki kadın bir erkek gibidir.
Not: Bütün bu konularda çift cinsiyetli şahıs
kadın gibidir. Bunu İbnü'lMüslim söylemiştir.
239. Sırf kadınların şahitliğiyle
sabit olan süt emzirme vb. bir davada bir erkek ve dört kadın şahitlik
yaptıktan sonra bunların tümü şahitlikten dönerse erkek, tazminatın üçte
birini, kadınlar üçte ikisini üstlenir. Her bir kadın bir erkek gibi
değerlendirilir; çünkü bu şahitliği tek başına kadınlar yerine
getirebildiğinden şahitliğin yarısı erkeğe ait olmuş olmaz.
240. Yukarıdaki durumda
yalnızca erkek veya yalnızca kadınların ikisi şahitlikten dönse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
geriye şahitlik yeter sayısı kaldığından tazmin söz konusu olmaz.
İkinci görüş
Diğer görüşe göre ise
tıpkı bütün şahitlerin dönmesi durumunda olduğu gibi erkek dönmüşse erkek
üzerine, iki kadın dönmüşse o ikisi üzerine tazminatın üçte biri yüklenir.
241. Yukarıdaki ilk
görüşe göre;
> Bir erkek on
kadınla birlikte şahitlik ettikten sonra şahitlikten dönse erkek altıda biri
tazmin eder. Diğer kadınların her ikisi altıda biri tazminle yükümlü olur.
> Kadınlardan sekiz
tanesi şahitlikten dön se veya erkek ile birlikte altı kadın şahitlikten dönse,
tercihe şayan görüşe göre daha önce geçen sebeple tazmin söz konusu olmaz.
> Erkek ve yedi kadın
şahitlikten dönse bunlar tazminatın dörtte birini öderler; çünkü delilin dörtte
biri geçersiz olmuştur.
> Kadınların tümü
şahitlikten döndüğü halde erkek dönmese veya erkek, sekiz kadınla birlikte
şahitlikten dönse, şahitlikten dönenler tazminatın yarısını üstlenirler; çünkü
geriye delilin yarısı kalmıştır.
> Erkek, dokuz kadınla
birlikte şahitlikten dönse, tazminatın dörtte üçünü öderler.
> Kadınların tümü
şahitlikten döndüğü halde erkek dönmese, kadınlar tazminatın yarısını öder.
242. Bir erkek ve dört
kadın bir mal davasında şahitlik ettikten sonra şahitlikten dönseler [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
[Zayıf] görüşe göre bu
mesele süt emzirme ile ilgili yukarıda geçen mesele gibidir. Buna göre erkek
tazminatın üçte birini, kadınlar da üçte ikisini öder.
Not: Nevevi'nin ifadesinden bu görüşe göre erkeğin
tek başına dönmesi halinde tıpkı süt meselesinde olduğu gibi tazminle yükümlü
olmayacağı anlaşılmaktaysa da Bulkınl'nin de belirttiği üzere bu görüşü ileri
süren olmamıştır; çünkü mal, kadınların şahitliğiyle sabit olmaz.
İkinci görüş
Daha doğru görüşe göre
erkek tazminatın yarısını öder. Kadınlar da ister erkekle birlikte ister tek
başlarına şahitlikten dönmüş olsunlar yarısını öderler; çünkü erkek, delilin
yarısını oluşturmaktadır. Kadınların sayısı ne kadar çok olursa olsun, erkekle
birlikte bunlar tek bir adam hükmündedirler.
Not: Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir:
Nevevi'nin bunu süt emzirme meselesine benzetmesi ancak şahitlerin tümünün
dönmesi halinde söz konusudur. Bu durumda erkek tazminatın üçte birini,
kadınlar da üçte birini öder. Nitekim Nevevi'nin daha doğru görüşle ilgili
ifadesinden bu anlaşılmaktadır.
Nevevi'nin şu ifadesi
bununla çelişmektedir: "İster erkekle birlikte ister tek başlarına
şahitlikten dönmüş olsunlar tazminatın yarısını öderler." Çünkü kadınların
sayısı ne kadar çok olursa olsun mal -süt emzirme meselesinin aksine- sırf
kadınların şahitliğiyle sabit olmaz.
243. Yukarıdaki meselede
kadınlardan yalnızca iki tanesi şahitlikten dönse [ne
olur? Bu meselede iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
tazminat söz konusu olmaz; çünkü delil yeter sayısı vardır.
İkinci görüş
Bu kadınlar tazminatın
dörtte birini öderler; çünkü onlar, delilin
dörtte birini oluşturmaktadırlar.
Not: İki erkek ve bir kadın şahitlik ettikten
sonra dönseler [ne olur?] Kadı Hüseyin hadler bölümünde şöyle demiştir:
"Kadın üzerine bir şey gerekli olmaz, tazminatı iki erkek öder."
Burada [yani şahitlik
bölümünde] ise "kadın üzerine tazminatın beşte biri beşte bir gerekli olur"
demiştir. Zahir olan da budur.
244. [Bir
recm davasında davalının muhsan olduğuna dair şahitlik edenler veya bir
kimsenin boşamayı şarta bağladığına ilişkin bir davada şartın gerçekleştiğine
şahitlik edenler şahitliklerinden dönseler ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
> Hakim
zina eden kimseyi recmettirdikten sonra; eş-Şerhu'l-kebir ve
Ravdatü't-talibin'de tasvir edildiğine göre zinanın gerçekleştiğine şahitlik
eden şahitler değil de recmedilen şahsın muhsan olduğuna şahitlik eden kimseler
şahitlikten dönse,
Veya Nevevi'nin mutlak
ifadesinin de kapsadığı üzere hem zinaya şahitlik edenler, hem de zina eden
şahsın muhsan olduğuna şahitlik edenler şahitlikten dönse -çünkü görüş ayrılığı
bu mesele hakkındadır-
> Yahut bir kimsenin
karısını boşamayı veya kölesini azat etmeyi bir şarta bağladığına ilişkin bir
davada bu şartın gerçekleştiğine dair şahitlik yapan kimseler boşamanın ve köle
azadının yürürlük kazanmasından sonra şahitliklerinden geri dönmekle birlikte
boşama ve köle azadının şarta bağlandığını belirten şahitler şahitlikten
dönmese,
Daha doğru görüşe göre
bu durumda şahitlikten dönen şahitler hiçbir şey tazmin etmezler.
Muhsanlığa şahitlik
edenlerin tazmin etmeme sebebi şudur: Onlar, cezayı gerektirecek bir şeye
şahitlik etmemişler, yalnızca zina eden kimsenin kemal vasfına sahip olduğunu
belirtmişlerdir.
Boşamanın ve köle
azadının şarta bağlandı ğın ı belirten şahitler yanında bu şartın
gerçekleştiğine şahitlik edenlerin tazminle yükümlü olmamasının sebebi şudur:
Bunlar boşama veya köle azadına şahitlik etmemişler, yalnızca şartın varlığını
ispat etmişlerdir.
İkinci görüş
Bunlar tazminle yükümlü
olur; çünkü recm cezası, hem zina hem de muhsanlık vasfının sabit olmasına
bağlıdır. Suçlunun öldürülmesi ancak bu ikisi ile birlikte gerçekleşir.
Boşama ve köle azadı da
bu kişilerin sözleriyle gerçekleşmiştir. İsnevi, el-Mühimmat'ta şöyle demiştir:
"Bilinen görüş budur. Maverm, Bendenici ve Cürcani bu görüşü sahih kabul
etmiştir."
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Daha önce geçtiğine göre müzekkl tazminle yükümlüdür.
Muhsanlık ve şartın gerçekleştiği konusunda şahitlik edenler de böyle
olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Müzekkl, öldürmeye sebebiyet veren şahide ve onun ifadesine yardımcı
olmaktadır. Muhsanlık ve şart konusunda şahitlik eden kimse ise böyle değildir.
245. Hakim,
iki kişinin şahitliğiyle hüküm verdikten sonra bu şahitlerin, şahitliği
reddedilecek kimselerden oldUğU ortaya çıksa daha önce geçtiği üzere hakimin
hükmünün batıl olduğu anlaşılmış olur. Bu durumda;
> Onların
şahitliğiyle boşanmış olarak kabul edilen kadın tekrar davalının karısı olur.
> Onların
şahitliğiyle azat edilmiş kabul edilen kadın tekrar efendisinin cariyesi haline
döner.
> Şayet bu şahitliğe
dayanılarak ölüm veya el kesme cezası uygulanmış olursa hakimin
akılesi tazminatı öder. Bu, Allah'a ait had cezalarından olsa da böyledir.
> Şayet dava konusu şey
telef olmuş bir mal ise lehine hüküm verilen kişi bunu tazmin eder. Ödeme
güçlüğü içinde ise veya gaib ise hakim, aleyhinde
hüküm verdiği kimseye bunu tazmin eder daha sonra lehine hüküm verilen kişi
ödeme imkanını bulduğunda veya döndüğünde kendisinden bunu geri alır.
Şahitler tazminle
yükümlü olmaz; çünkü onlar şahitliklerini devam ettirmektedirler. T ezkiye eden
kişi de tazminle yükümlü olmaz; çünkü hüküm tezkiye edenlerin şahitliğine bağlı
değildir. Üstelik onlar şahitlere tabidir.
Şahitlik Konusuna
İlişkin Son Hükümler
1. İki kişi bir kölenin
kitabet akdi [özgürlük sözleşmesi] yaptığı konusunda şahitlik etseler, hakimin buna hükmetmesi ve kölenin de sözleşme bedelini
ödeyip zahiren [hukuken] azat olmasından sonra şahitler dönseler [ne olur? Bu
konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Kölenin değerinin
tamamını tazmin ederler; çünkü kölenin kazancından efendiye ödenen miktar zaten
efendinindir.
İkinci görüş
Kölenin değeri içinden,
kölenin ödediği taksitler düşülerek geriye kalan kısmı tazminle yükümlü
olurlar; çünkü efendinin kaybı bu kısımdadır.
Zerkeşi ikinci görüşün
daha uygun olduğunu belirtmiştir.
2. İki kişi, bir şahsın
kansını bin dirhem karşılığında boşadığına veya eariyesini bin dirhem
karşılığında azat ettiğine şahitlik etseler, kadının mehri veya eariyenin
değeri iki bin dirhem olsa, hakimin hüküm vermesinden
sonra şahitler şahitlikten dönseler bin dirhemi tazmin ederler. [Zayıf] bir
görüşe göre emsal mehri ve cariyenin değerini tazmin ederler.
3. İki kişi, bir şahsın
eariyesini ümmü veled veya müdebber kıldığına şahitlik etseler ve hakimin hüküm vermesinden sonra şahitlikten dönseler, ilgili
kişinin ölümünden sonra bu iki şahit onun değerini tazminle yükümlü olur, daha
öncesinde tazmin etmezler; çünkü o şahıs üzerindeki mülkiyet ancak onun
ölümüyle sona ermiş olur.
4. İki kişi bir şahsın
kölesini azat etmeyi veya karısını boşamayı bir şarta bağladığına şahitlik
ettikten sonra hakimin hüküm vermesinden sonra
şahitlikten dönseler kadının mehrini ve cariyenin şartın gerçekleşmesinden
sonraki değerini tazminle yükümlü olurlar, önceki değerini değil.
5. İki kişi bir şahsın
bir kadınla bin dirheme evlenip onunla zifaf yaptığına şahitlik ettikten sonra hakimin hüküm vermesinin ardından şahitlikten dönseler,
şayet bin dirhem kadının emsal mehrinden daha az ise İbnü'l-Mukrl'nin tercih
ettiğine göre emsal mehirden daha az olan kısmı tazmin ederler. [Zayıf] bir
görüşe göre herhangi bir şey tazmin etmezler. Zerkeşi bu görüşü tercih
etmiştir.
6. İki kişi bir nikah akdinin
belirli bir vakitte yapıldığına, başka iki kişi de bundan sonraki bir vakitte
zifafın gerçekleştiğine, başka iki kişi kocanın karısını boşamayı bir şarta
bağladığına dair şahitlik etseler ve daha sonra hepsi hakimin
hüküm vermesinden sonra şahitlik ettiği şeyden dönse, akdin ve zifafın
gerçekleştiğine şahitlik edenler kocanın ödediği bedeli aralarında eşit bir
şekilde tazmin ederler. Bunun yarısı akit, yarısı da zifaf sebebiyledir.
Kocanın karısını boşamayı bir şarta bağladığına şahitlik edenler herhangi bir
şey tazminle yükümlü olmadığı gibi mutlak olarak kocanın karısıyla ilişkide
bulunduğuna şahitlik edenler de tazminle yükümlü olmaz.
7. İkinci veya birinci
dereceden şahitler hakimin ikinci dereceden şahitlerin
şahitliğiyle hüküm vermesinden sonra şahitlikten dönseler tazminle yükümlü
olurlar. Şayet hepsi şahitlikten dönerse yalnızca ikinci dereceden şahitler
tazminle yükümlü olur; çünkü onlar asıl şaihtlerin kendilerini şahit tuttuğunu inkar ediyorlar ve "biz, söylediğimiz şeyde yalan
söyledik" demiş oluyorlar. Hüküm de onların şahitliğine dayanılarak
verilmiştir.
8. Dört kişi bir şahsın
400 dirhem borcu olduğuna şahitlik ettikten sonra içlerinden birisi 100
dirhemlik borç konusunda şahitliğinden geri dönse, diğeri 200 dirhem, üçüncüsü
300 dirhem ve dördüncüsü de 400 dirhem borç konusundaki şahitlikten geri dönse,
kendisiyle birlikte şahitlik yeter sayısının kalmayacağı dönüş, iki
yüz dirhemden dönüş olup diğer iki yüz dirhemlik dönüş değildir; çünkü bu iki
yüz dirhem üzerinde hüccet devam etmektedir. Buna göre ı 00 dirhemi dördü de
tazmin eder; çünkü hepsi bunda ittifak halindedir.
Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: Dört yüz dirhemin dörtte üçünü ilk şahit dışındakiler eşit şekilde
tazminle yükümlü olur; çünkü bu miktardan rücu edenler yalnızca onlardır. Son
dörtte birlik kısmı tazmin etmezler; çünkü orada hüccet devam etmektedir.
Bulkıni şöyle demiştir:
Doğru olan şudur: Üç kişi yüz dirhemin yarısını tazmin ederler.
Yukarıda zikredilen
husus, zayıf olan "her biri kendi rücu ettiği şey içinden kendisine düşen
hisseyi öder" görüşüne dayalıdır.
Bulkıni'nin dile
getirdiği görüş güçlü görüştür. Buna göre diğer yarımda tazmin söz konusu
değildir.
9. Kasten yalan yere
şahitlik eden kimseye kısas cezası uygulanmamışsa kendi itirafı sebebiyle tazminle
yükümlü olur. Aksi takdirde kendisine kısas veya had cezası uygulanmışsa tazir
kısasa dahil olmuş olur.
10. Lehine şahitlik
yapılan kişi iki kişinin şahitliğine dayanarak bir malı davalıdan alsa ve daha
sonra bunu hasmına hibe etse veya iki kişi bir akdin ikale yapıldığına şahitlik
ettikten sonra buna hükmedilmesinin ardından şahitlikten dönseler tazmin
gerekmez; çünkü tazminde bulunan kişiye tazmin ettiği şey geri dönmüştür.
Şahitler "biz rücu ettik" demiş olmamakla birlikte onların rücu
ettiğine dair şahitler ortayaçıksa rücu eden şahitler tazminle yükümlü
olmazlar. Maverdi şöyle demiştir: "Çünkü aleyhine şahitlik edilen kişinin
üzerinde hak devam etmektedir."
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN