MUĞNİ’L-MUHTAC

KADA - YARGI / YARGIÇ

 

MÜŞTEREK MALLARIN TAKSİMİ

 

"Kısmet" payların bir kısmını diğerinden ayırmak demektir.

"Kassam" şeyleri insanlar arasında taksim eden kişidir.

 

Lebıd bir şiirinde şöyle demiştir: Gel sen Melıkin taksimine razı ol zira,

 

Geçimliklerimizi onun taksimeisi taksim etmiştir.

 

Bu konunun yargı ile ilgili bu kitapta ele alınmasının gerekçesi şudur: İnsanların ortak mülklerinin taksim edilmesine duyulan ihtiyaç sebebiyle hakim, taksim memuru bulundurmak zorundadır.

 

Taksim memuru hakim gibi olduğundan bu konunun hakimliğe ilişkin konuların ele alındığı bu kitapta ele alınması uygun olmuştur.

 

Bu konuda temel delil icmadan önce "taksimde hazır bulunursa" [Nisa, 8] ayeti ile "şuf'a, taksim edilmemiş mallardadır" hadisidir. (Buhari, Şirket, 2495)

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) ganimetleri, hak sahipleri arasında taksim ediyordu. (Müslim, Cihad, 4595)

 

Diğer yandan insanlar, ortaklardan her biri kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilsin, ortaklığın kötülüğünden ve ortakların ihtilafından kurtulabilsin diye ortak malların taksimine ihtiyaç duyarlar.

 

 

Taksim işlemini Kim Yapar?

 

[Ortak olan mülkiyetilortaklar veya onların belirlediği kişi yahut devlet başkanının belirlediği kişi gerçekleştirebilir.

 

351. Ortak malı ortakların kendisi bölüşebilir. Çünkü hak onlarındır. Onların belirlediği yani vekilleri de bu işi yapabilir. Devlet başkanının tayin ettiği memur veya devlet başkanının bizzat kendisi yahut da hakem tayin edilen kişi de taksim işlemini yapabilir; çünkü bütün bu durumlarda taksimin amacı gerçekleşmiş olmaktadır.

 

Not:  Ortakların bir kısmı içlerinden birini taksim içn vekil tayin etseler [ne olur?]

 

el-İstiksa adlı eserde şöyle denilmiştir:

 

Şayet her birine kendi payını ayrıştırması için tayin etmişse bu caiz olmaz; çünkü vekilin müvekkili için ihtiyata riayet etmesi gerekir. Bu durumda ise ihtiyata riayet etmesi mümkün değildir; çünkü kendisi için ihtiyata riayet edecektir. Şayet her bir vekil ve müvekkilin payının bir parça olması için vekil tayin etmişse bu caiz olur; çünkü bu durumda hem kendisi hem de müvekkili için ihtiyata riayet eder. Ortakların tümü içlerinden birini taksim yapması ve her birinin taksim sonucunda alacağı payı kendi reyiyle belirlemesi konusunda vekil tayin etseler bu caiz olmaz. Her biri, içlerinden birisini müstakil olarak vekil tayin etmedikçe caiz olmaz.

 

 

Devlet Başkanı Tarafından Tayin Edilen Taksim Memurunun Şartları

 

Devlet başkanının tayin ettiği taksim memurunun erkek, hür, adalet sahibi, yüzölçümü ve matematik bilen bir kimse olması şarttır.

 

Şayet taksim işleminde malın değerini belirleme de yapılacaksa iki taksim memuru olması gerekir. Aksi takdirde bir memur bu işi yapar. İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre [bu durumda da] iki kişi gerekir.

 

Devlet başkanı taksim memurunu değer belirleme konusunda hakim yapabilir. Bu durumda o konuda güvenilir iki kişinin sözüyle amel edilir ve taksim yapar.

 

Devlet başkanı tayin ettiği taksim memurunun maaşını devlet hazinesinden öder. Şayet hazinede mal yoksa onun ücretini ortaklar öder.

 

Taksim yapacak kişiyi ücretle tutmuşlar ve her biri bir ücret zikretmişse bunu ödemesi gerekir. Aksi takdirde ücret, paylara göre dağıtılır. İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre kişi başına dağıtılır.

 

352. Devlet başkanının tayin ettiği taksim memurunun şartı erkek, hür ve adalet sahibi olmasıdır. Çünkü taksim işlemi de tıpkı hakimin hükmü gibi bağlayıcıdır. Zira hakim hüccete hakıp ictihad ettikten sonra hükmü bağlayıcı kılar. Taksim memuru da yüzölçümüne bakar, hesap yapar sonra da ayrıştırma işlemini bağlayıcı kılar.

Ayrıca bu da bir velayet yetkisidir. Yukarıda zikredilen şartları taşımayan bir kimse velayete ehil değildir.

 

Not:  el-Muharrer'de taksim memurunun mükellef olması da dikkate alınmıştır. Nevevi nasıl ki Müslüman olma şartı adalet kapsamına dahil ise mükellef olma şartı da buna dahil olduğu için onu ayrıca zikretmemiştir.

 

Nevevi "adalet sahibi" demek yerine "şahitliği kabul edilen" demiş olsaydı bu ifadeden kulağının işitmesi, gözünün görmesi, konuşabilir olma ve hafızasının sağlam olması da anlaşılırdı; çünkü taksim memurunda bunların bulunması da şarttır.

 

353. Taksim memurunun yüzölçümünü de bilmesi gerekir. Yüzölcümünü bilme ifadesi "hesabı / matematiği bilmesi" ifadesine gerek bırakmaz; çünkü yüzölçümünü bilmek hesabı bilmeyi gerektirir ama hesabı bilmek yüzölçümünü bilmeyi gerektirmez.

 

Nasıl ki fıkıh bilgisi, hakimliğin aleti konumundaysa yüzölçümü ve hesap bilgisi de taksimin vasıtası olduğu için bunları bilmek şart koşulmuştur.

 

354. Maverdi ve başkaları bununla birlikte taksim memurunun gözü tok olmasını da şartkoşmuşlardır. el-Ümm'deki ifade bunu gerektirmektedir.

 

355. Taksim memurunun malların değerlerini belirlemeyi bilmesi gerekir mi gerekmez mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup İbnü'l-Mukrl'nin de esas aldığı üzere ikincisi daha güçlüdür.

 

İsnevi şöyle demiştir: Kadı BendenıCı, Kadı Ebu't-Tayyib, İbnü'sSabbağ ve başkaları bunun müstehap oldUğunu tek görüş olarak belirtmişlerdir. Buna göre değer belirlemeyi bilmiyorsa ihtiyaç anında güvenilir iki kişinin vereceği haberi esas alır.

 

Bulkini orantılı taksim ve redde ilkini, parçalı taksimde ikinci görüşü esas almıştır.

 

Not: Nevevi'nin "devlet başkanının tayin ettiği" ifadesinden anlaşıldığına göre ortakların belirlediği taksim görevlisinde bu şartların bulunması dikkate alınmaz. Bu doğrudur, çünkü o -daha önce geçtiği üzere- devlet başkanının vekilidir. Ancak onun mükellef olması şart koşulur. Eğer ortaklar içinde kısıtlama altında olan olursa taksim memurunun adalet vasfına sahip olması da dikkate alınır.

 

Ortakların hakem olarak belirledikleri kişinin şartları, devlet başkanının belirlediği taksim memurunun durumu gibidir.

 

356. Eğer taksim işleminde malın değerinin belirlenmesi de söz konusu alacaksa iki taksim görevlisinin bulunması gerekir; çünkü değer belirlemede birden fazla kişi şart koşulur. Zira değer belirleme, malın değerine şahitlik etmektir. T aksimde değer belirleme işlemi yapılmayacaksa daha güçlü görüşe göre bir taksim edici yeterlidir. Bir rivayette İmam ŞafiI'nin bir görüşüne göre tıpkı değer belirleyicHer gibi taksim edicinin de iki kişi olması gerekir. Her iki görüş, taksim edicinin hakim mi yoksa şahit gibi mi olduğuna dayalıdır. İlki tercihe şayan alandır; çünkü malın taksimi bizzat taksim edicinin sözüyle bağlayıcı olur.

Ayrıca o, hakları sahiplerine teslim etmektedir. Bulkım ikinci görüşü tercih etmiş ve "buna aykırı açık bir ifade bulamadık" demiştir.

 

Not:  Görüş ayrılığı devlet başkanının tayin ettiği taksim memuru konusundadır. Ortaklar taksim işini kendileri dşında başka bir şahsa kendi rızalarıyla devretseler eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiği ne göre bu, kesinlikle caiz olur.

 

Nevevi'nin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre taksim işleminde bir [bahçeden çıkacak ürünün rekoltesini] tahmin söz konusu olsa bile bir kişi yeterlidir. Daha doğru olan budur.

Cüveyni ise şöyle demiştir: "Kıyasa uygun olan, değer belirleme işleminde olduğu gibi iki kişinin şart olmasıdır; çünkü rekolte tahmini yapan kişi ictihadda bulunmakta ve kendi içtihadıyla amel etmektedir. Bu bakımdan o hakim gibidir. Değer belirleyen kişi bir malın değerini haber verdiğinden o şahit gibidir. Taksim görevlisinin birden fazla olması gerekse bile şahitlik sözcüğünü kullanması gerekmez; çünkü bu, duyu organlarıyla kavramabilen bir amele dayanmaktadır. "

 

357. Devlet başkanı, taksim memurunu değer belirleme konusunda hakim olarak tayin edebilir. Bu da kendisine şahitleri dinleme ve şahitliğe dayanarak hüküm verme yetkisi vermek suretiyle olur. Bu durumda taksim memuru güvenilir iki kişinin sözüyle amel eder, malı kendisi taksim eder.

 

358. eş-Şerhu'l-kebir'de daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre hakim değer belirleme konusunda kendi bilgisine göre hüküm verebilir. Nevevi'nin sözü ise bunun aksini gerektirmektedir.

 

359. Taksim memuru bu işi ücret almadan yapmıyorsa devlet başkanının -hazinede yeterli imkan varsa- onun maaşını devlet hazinesinden ödemesi gerekir. Rafil'nin sözünden anlaşılan budur. Bu maaş, Müslümanların maslahatları için ayrılan paydan ödenir. Çünkü bu da kamu yararına ilişkin meselelerdendir.

 

Maverdi, Hz. Ali'nin böyle yaptığını rivayet etmiştir.

 

Bu ücret, Dariml'nin belirttiğine göre emsal ücretinden daha fazla olamaz.

 

360. Devlet hazinesinde taksim memuruna maaş verecek imkan yoksa veya bundan daha önemli harcanacak yerler varsa yahut hazine bunun için yeterli olmuyorsa taksim işlemini ortakların bütünü veya bir kısmı talep etmişse taksim memurunun ücretini ortaklar öder; çünkü bu iş onlar için yapılmaktadır. [Zayıf] bir görüşe göre yalnızca taksimi talep eden kişi öder. Bu durumda devlet başkanı belirli bir taksim memuru tayin edemez. İnsanların dilediği memuru ücretle tutmalarına izin verir ta ki muayyen bir memur ücretini yüksek tutmasın veya ortakların bir kısmı memurla anlaşıp da memurun haksızlık yapmasına vesile olmasın. eş-Şerhu'l-kebir'de bu şekilde belirtilmiştir. Kadı Hüseyin'in belirttiği gibi bunun haram olması muhtemelolduğu gibi Furani'nin belirttiği gibi mekruh olması da muhtemeldir. İlki daha güçlüdür.

 

361. Ortaklar taksim görevlisini ücretle tutup her biri belirli bir miktar ücret belirtse payları ister eşit ister farklı olsun bu ücreti ödemeleri gerekir. Ücreti ödeme konusunda ister hisseleri ile eşit oranda ücret ödesinler ister ödemesinler fark etmez. Bunların tümü taksim görevlisini bir akitle ücretle tutsunlar. Bu da "seni aramızda şu malı taksim etmen için ücretle tuttuk. Senin ücretinin bir inarını falan, iki dinarını falan kişi ödeyecek" demeleriyle olur. Veya taksim memuruyla akit yapacak bikr kişiyi vekil tayin ederler. Her biri kendi payını ayrıştırmak için taksim memruyla özel akit yapsa ve Rafii ve Nevevi'nin belirttiği üzere bunu sırayla yapsalar veya sıralama yapmasalar hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere geriye kalanların rızasıyla bu caizdir. Şayet razı olmazlarsa İbnü'l-Mukrı ve el-Envar adlı eserin yazarına göre sahih olmaz. Zahir olan da budur; çünkü bu başkasının mülkünde izinsiz tasarrufta bulunmaktır. Ancak ortaklar hakimin emriyle mecburi taksimat yapıyorlarsa bunu yapabilirler. Zayıf bir görüşe göre geriye kalanlar razı olmasa bile sahih olur; çünkü her biri kendi adına akit yapmıştır. el-Kifaye adlı eserde şöyle denilmiştir: "Maverdi ve başkaları bunu tek görüş aktarılmıştır. İmam Şafii'nin kendi ifadesi de böyledir."

 

 

362. Şayet ortaklar sahih veya fasid bir kare akdinde mutlak ücret zikretmişlerse [ücret yükümlülüğü ortaklar arasında nasıl dağıtılır? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Ücret yükümlülüğü ortaklar arasında her birinin aldığı payların miktarına göre dağıtılır; çünkü ortak mülk için yapılan harcama gibi bu da mülkün masraflarındandır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'ye ait iki görüşün olduğunu söyleyen bir rivayette İmam Şafii'ye ait bir görüşe göre ücret ödeme yükümlülüğü kişi başına eşit taksim edilir; çünkü az olan pay üzerinde işlem yapmak çok pay üzerindeki işlem gibidir. Bu, Mervlilerin zikrettiği bir yoldur.

Iraklıların rivayetine göre onlar ilk görüşü tek görüş olarak benim semişlerdir.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "alimlerimizin ittifakıyla bu, en daha doğrudur." Rafii de bunu eş-Şerhu'l-kebir'de doğru bulmuştur. Çünkü kişinin payı binde bir olabilir. Bu durumda taksim ücretinin yarısını vermekle yükümlü tutulursa belki de ücret olarak vereceği şey kendi payının değerini tamamen kaplayacaktır. Bu, nakledilen gö

rüşlerle reddedilmiştir.

 

363. "Alman" ifadesiyle orantılı taksimdeki aslı hisseleri dışarıda bıraktık. Zira ücret bunların miktarına göre değil az olsun çok olsun alınana göre yapılır. Çünkü taksim görevlisinin büyük paydaki işi küçük paydaki işinden daha fazladır.

 

364. Yukarıdaki hükümler sahih icare akdinde geçerlidir. Aksi takdirde taksimi yapan kişi emsal ücret almaya hak kazanır.

 

 Not: çocuğun taksim işleminin yapılmasında bir menfaati söz konusu olmasa bile ücret kendisinin malından ödenir; çünkü taksim talebine icabet etmek zorunludur. Ücret de buna bağlı masraflardandır. Ortak malın taksiminde çocuk için maslahat söz konusu ise veli malın taksimini talep etmelidir, aksi takdirde talep etmez. Ortak talep ederse çocuğun bir menfaate olmasa bile buna icabet edilir. Akıl hastası ile sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanan kişi de çocuk gibidir.

 

Ortaklak taksim memurunu çağırdıkları halde kendisi için bir ücret belirlememiş olsalar herhangi bir şeyalmaya hak kazanamaz. Bu, kişinin bir kumaşı çamaşır beyazlatıcısına veya dokumacıya verip herhangi bir ücret zikretmemesi durumu gibi olup bu kişiler emsal üret olurlar.

 

Bir grup insan bir senet düzenlemesi için okuma-yazma bilen birinin ücretle tutsa bu ücret -Rafil'nin, şuf'a bölümünün sonunda tek görüş olarak belirttiğine göre- onların hisselerine göredir.

 

 

Taksime Konu Olan ve Olmayan Mallar

 

Değerli taş ve değerli kumaş, ayakkabı çifti gibi bölünmesi halinde büyük zararın söz konusu olduğu mallarda ortakların tümü malın bölünmesini isterse hakim onların bu isteğini yerine getirmez. Kendileri taksim yapmak isterlerse -kırılan kılıçta olduğu gibi malın menfaati tamamen ortadan kalkmıyorsa- bunu yapmalarına engel olmaz.

 

Küçük hamam ve değirmen gibi taksim edilmesi halinde menfaati ortadan kalkan mallarda daha doğru görüşe göre taksimi talep eden kimsenin isteği yerine getirilmez. Bir hamamı [taksim sonucunda] iki hamam yapmak mümkünse taksim talebi yerine getirilir.

 

Bir kimsenin bir evde oturmaya elverişli olmayan onda birlik payı olsa, evin geri kalan kısmı başkasına ait olsa daha dOğru görüşe göre oturmaya elverişli olmayan evin sahibinin taksim talep etmesiyle on evin sahibi de taksime zorlanır. Aksi söz konusu olmaz.

 

365. Değerli bir taş, değerli bir kumaş, ayakkabı çifti ve iki kanatlı kapının kanatları gibi taksim edilmesi halinde büyük zararın söz konusu olduğu ortak mallarda ortakların tümü malın taksim edilmesini isterse hakim kesinlikle onların bu isteğini yerine getirmez.

Taksim sonucunda malın bütün menfaati ortadan kalkıyorsa onların malı taksim etmesini yasaklar. Çünkü bu sefihliktir.

 

Bulkini, ayakkabı teki konusunda buna itiraz ederek şöyle demiştir:

 

Rafii için ne İmam Şafii'nin sözlerinde ne de [Irak ve Horasanh alimlerimize ait] iki kolda buna dair herhangi bir destek bulamadım. Kişinin bir ayağı kopuk olması sebebiyle tek bir ayakkabı onun işine yarıyar olabilir.

 

Bulkıni bu konuda geniş açıklamalar yapmıştır. Alimlerimiz nadiren gerçekleşen bu gibi durumları dikkate almamıştır.

 

366. Ortaklar bu malları kendileri taksim etmek istediklerinde şayet taksim edilen malın menfaati [taksim işlemi sonucunda] bütünüyle ortadan kalkmayacaksa onların bunu yapmalarına engel olmaz. Buna örnek olarak kırılan kılıcı zikredebiliriz. Çünkü kılıç kırıldıktan sonra geldiği durumda da ondan yararlanılabilir veya ondan bıçak yapılabilir.

 

Daha dOğru görüşe göre hakim bu durumda onların taksim talebini yerine getirmez; çünkü bu malı zayi etmektir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu problemlidir; çünkü bu haram değilse hakimin taksim yapması engellenmez. Haram ise o zaman da ortakların bunu yapmasına müsaade edemez.

 

Buna şöyle cevap verilir: Malı itlaf etmek yasaklanmıştır. Daha sonra ortaklığın kötülüğünden kurtulmak için iki ortaktan birine ruhsat yoluyla izin verilmiştir.

 

Yine şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu, alimlerin satım bölümünde zikrettikleri şu hükme aykırıdır: "Bir kap, kılıç vb. malların belirli yarısını satmak sahihtir." Alimler bunu "çünkü bunu teslim etmek şer'an mümkün değildir" diye gerekçelendirmişlerdir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Muayyen bir malı satmanın şartı teslim sebebiyle malda bir eksilmenin meydana gelmemesidir. Kişi, malın yarısını şayi hisseli olarak [yüzde elli şeklinde] satsa bu caiz olur. Bundan sonra ise yukarıda belirttiğimiz gerekçeyle ortaklar malı taksim edebilir. Şu halde iki mesele arasında bir çelişki söz konusu değildir.

 

367. Küçük hamam ve değirmen gibi taksim edilmesi halinde maldan elde edilmesi amaçlanan menfaatin ortadan kalktığı mallarda ortakların biri / bir kısmı taksimi talep ettiği halde diğeri / bazıları bunu istemese [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre taksim talebinde bulunan kişinin isteğine karşılık verilmez; çünkü bu diğer ortağa zarar vermektedir. Hadiste şöyle buyrulmuştur: İslam 'da ilk olarak zarar vermek de [başkasının verdiği zarara] zararla karşılık vermek de yoktur.(İbn Mace, Ahkam, 2340; Muvatta, Akdiye, 1461)

 

İkinci görüş

 

Ortaklık zararı[nı ortadan kaldırma] sebebiyle bu isteğe karşılık verilir.

 

Dile ilişkin bir not: "İki küçük" ifadesi [müzekker şekilde zikredilmiş olup bu ifade] ilk geçen müzekker kelimeyi diğerine galip kılma yoluyla söylenmiştir; çünkü "hamam" kelimemesi müzekker, "tahune / değirmen" kelimesi ise es-Sıhah adlı eserde belirtildiğine göre müennestir.

 

368. Şayet taksim sonucunda malı iki hamam veya iki değirmen haline getirmek mümkün ise taksimi isteyen kişinin isteği yerine getirilir, diğeri de buna zorlamr. Bunun için bir kuyu açmak veya ateş yakacak bir yer yapmak gerekse bile şayet bunu yapmak kolaysa taksim talebi yerine getirilir; çünkü ihtiyaç duyulan şeyi kolayca yerine getirmek suretiyle zarar ortadan kaldırılmaktadır.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bunun kolayolması ancak bitişikteki mülk kişiye ait olduğunda veya ölü arazi olduğunda söz konusu olur. Eğer bitişik mülk vakıf, sokak veya herhangi bir şeyi satmaya izin vermeyen bir kimseye ait olursa o zaman taksim kolayolmaz. Bu durumda taksime zorlamanın olmayacağı kesindir.

 

Bundan anlaşılacağı üzere Nevevi'nin "amaçlanan"Hadesi ile kastettiği şey kişinin maldan, yeni bir şey ihdas etmesi gerekse bile taksim öncesinde yararlanabildiği gibi yararlanabilmesidir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bir kimse geçiş yolu bulunmayan bir ev satm alsa ve geçiş yolunu satm alma yahut kira yoluyla elde etmek mümkün olsa doğru görüşe göre bu satm alma işlemi sahih olmaz. Bizim meselemizde malın taksimi de böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Taksim işleminden farklı olarak [bir alım-satımın geçerli olabilmesi için] satın alınan malın satıldığı anda yararlanılabilen bir malolması şart olduğu halde -örnek olayda- bu mümkün değildir.

 

369. Bir kimsenin bir evde oturmaya elverişli olmayan mesela onda birlik payı olsa ve evin geri kalan kısmı ise -kişinin buranın yan tarafına sahip olduğu başka bir mülkü de eklemek suretiyle bile olsaoturmaya elverişli olup başkasına ait olsa [bu ev taksim edilebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru olan ve İmam Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre onda birlik pay sahibi, diğer ortağın taksim talep etmesi halinde taksime zorlanır; çünkü taksimi talep eden kişi bu taksimden yararlanmaktadır. Onda birlik pay sahibinin zararı sırf taksimten kaynaklanmamakta, payının azlığından kaynaklanmaktadır.

 

İkinci görüş

 

Ortağın bundan zarar görmesi sebebiyle taksim talebi yerine getirilmez. Bunun aksi ise söz konusu olamaz. Yani evin onda birine sahip olan kişinin taksimi talep etmesi halinde diğer payın sahibi taksimi kabul etmeye zorlanamaz; çünkü onda birlik payın sahibi taksimi talep ederken kendi malını zayi etmekte, işi inada bindirmektedir.

 

Diğer görüşe göre ise bu durumda diğer payın sahibi taksime zorlanır ki mülkü diğerinden ayrıştırılmış olsun.

 

Onda birlik pay, yanına başkalarının eklenmesi suretiyle bile olsa yararlanmaya elverişli olursa bu payın sahibinin taksimi talep etmesi halinde diğeri de buna zorlanır, çünkü bu durumda bir inatçılık Izorluk çıkarma söz konusu söz konusu değildir.

 

Not:  Bir evin yarısı beş kişiye diğer yarısı bir kişiye ait olsa [ortakların taksim talebi bulunması halinde farklı ihtimaller söz konusu olur. Şöyle ki;]

 

[Evin yarısına sahip olan] bir kişi taksim talebinde bulunsa onun isteği yerine getirilir. Bu durumda beş kişiden her biri buna tabi olarak taksim talep edebilir. Bu taksim sonucunda her birine düşen onda birlik kısım kendisi için mesken olmaya elverişli olmasa bile böyledir; çünkü bu taksimde ortaklardan birinin menfaati vardır.

 

Beş ortağın payı şayi hisseli olarak kalsa, sonra içlerinden biri taksim talebinde bulunsa diğerleri buna zorlanamaz; çünkü bu durumda hepsi zarar görürler.

 

Önce beş ortak kendi paylaşırın şayi hisseli olarak talep etseler bu talep, evin on kişiye ait olup da bunlardan beşinin paylarını yüzdeli dilimler halinde ayrıştırmayı talep etmesi gibi kabul edilir. Bunların isteği yerine getirilir; çünkü bunlar taksim öncesinde mülklerinden yararlanabildikleri gibi taksim sonrasında da yararlanabilmektedirler. Alimler, menfaatlerin cinsleri arasında büyük farklılıklar olduğundan mutlak olarak yararlanmayı dikkate almamışlardır.

 

 

Büyük Bir Zarar Olmadan Bölünebilen Malların Taksim Şekilleri

 

Büyük bir zarar olmadan taksim edilebilen malların taksimi birkaç türlüdür.

 

370. Büyük bir zarar olmadan bölünebilen malların taksimi, Mervli alimlerimize göre üç türlü olur: Cüzlerin taksimi, orantılı taksim ve alma-vermenin söz konusu olduğu taksim.

Çünkü taksime konu olan malda üç ihtimal söz konusudur:

 

> Ortakların payları birbirine eşit olup taksim için birbirlerine ortak mal dışında bir şey vermeleri gerekmez. Buna cüzlerin / parçaların taksimi denir.

 

> Ortakların payları birbirine eşit olmayıp taksim için birbirlerine ortak mal dışında bir şeyler vermeleri gerekir. Buna red yoluyla taksim denilir.

 

> Ortakların payları birbirine eşit olmayıp taksim için birbirlerine ortak mal dışında bir şeyler vermeleri gerekmez. Buna denkleştirme taksimi denilir.

 

Iraklı alimlerimize göre ise taksim iki şekildir. "Red yoluyla taksim" ve "reddin olmadığı taksim". et-Tenbih'teki ibarenin zahirinden de bu anlaşılmaktadır.

 

 

Paylaştırma Yoluyla Taksim (Cüzlerin / Parçaların Taksimi)

 

Misli mallar, binalan müttefik arazi ve cüzleri birbirine benzer olan tarlaların taksimi "cüzlerin taksimi" yoluyla olur. Buna göre taksimden kaçınan ortak taksime zorlanır.

 

Şayet hisseler eşit ise paylar ölçek, tartı ve yüzölçümü [metrerakel bakımından eşit paylara bölünür. Her bir kağıda bir ortağın adı veya cüzlerden birinin adı diğer cüzlerden sınır veya yönüyle aynştınlmış olarak yazılır. Bu kağıtlar birbirine eşit çamur / mum parçalarına saniır.

 

Sonra [kağıtlar yazılıp çamur vb. şeye sarılırken] orada olmayan bir kişi çekiliş yapar.

 

Kağıtta kişilerin isimleri yazıyorsa birinci cüz için çekiliş yapar ve adı çıkan kişiye onu verir.

 

Şayet kağıtlarda cüzler yazıyorsa o zaman [mesela "şimdi çektiğim cüzü Zeyd adına çekiyorum" diyerek Zeyd adına çekiliş yapar.

 

Hisseler yanm, üçte bir, altıda bir gibi birbirinden farklı ise arazi en düşük paya göre dağıtılır ve belirttiğimiz şekilde taksim edilir. Bir pay birden fazla parçaya bölünmez.

 

371. Ortak mülklerin taksiminin ilk yolu cüzlerin taksimidir. Buna benzerlerin taksimi de denir. Burada ortaklardan herhangi birinden bir şeyalıp diğerine vermek veya mal üzerinde değer belirlemesi yapmaya gerek yoktur.

 

372. Buğday gibi misli bir malın taksimi buna örnek olarak verilebilir. Misli malın tanımı "gasp" bölümünde geçmişti. Ezrai ve başkaları şöyle demiştir: "Bu taksimde taksim edilen hububat ve paraların [kusurdan] salim olması şarttır. Çünkü kusurlu hububat ve içine başka şey katıştırılmış olan paralar, [misli değil] mütekavvim [kıyemI'] mallardan sayılır.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir:

 

Bu, itiraza açıktır; çünkü Rafii, katışık para ile muameleye onay verdiğimiz takdirde bunların misli malolarak kabul edileceğini söylemiştir. Daha doğru görüşe göre bunlarla muamelede bulunmak caizdir.

 

Bu, açık bir durumdur.

 

373. Binaları müttefik olan bir ev veya cüzleri yahut bununla aynı özellikteki şeyleri birbirine benzeyen arazi, kesildiğinde değeri azalmayan kalın kumaş da buna örnektir.

 

374. Ortakların payları birbirinden farklı olsa bile ortaklardan biri taksim yapılmasını istediğinde taksimden kaçınan ortak bunu yapmaya zorlanır. Çünkü bu taksimde onunbir zararı yoktur. Ayrıca bu taksimi isteyen kişi kendi malından dilediği gibi yararlanma

ikanını elde edecek ve ortaklığın kötülüğünden kurtulmuş olacaktır. 

 

Not:  Evin binalarının müttefik olmasından kasıt Cüveyni'nin belirttiği gibi evin doğu kısmında bir sofa ve ev, batı kısmında da aynı şekilde bir sofa ve evin bulunmasıdır.

 

375. Bu durumda ölçekle ölçülen mallarda ölçek yoluyla, tartılabilir mallarda tartı yoluyla, alan ölçüsüyle ölçülen düz arazi gibi yerlerde yüz ölçümü yoluyla, sayılabilen mallarda da sayı yoluyla ortak mülkiyet orantılı hale getirilir.

 

Nevevi'nin "pay sayısınca" ifadesi "orantılandırılır" ifadesine bağlıdır.

 

376. Bu işlem, paylar birbirine eşitse bu şekilde yapılır. Mesela üç kişinin her biri üçte bir oranında ortaksa ortak mülk üç parçaya bölünür. Sonra üç kağıt parçası alınarak gerek bu tür taksimde gerekse birazdan ele alınacak diğer taksimlerde her bir kağıda ya ortaklardan birinin ismi yazılır veya sınır ya da yönü belirtilmek suretiyle diğer paylardan ayrıştmlmış bir pay yazılır. Bu kağıt birbirine eşit mum veya çamur gibi bir şeye sarılır. Kağıdın sarıldığı şeyler ağırlık ve şekil bakımından eşit olmalıdır ki kişinin eli büyük olanı çıkarmaya davranmasın. Çünkü böyle yapmak, bu kağıdın sahibini diğerlerine tercih etmek anlamına gelir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden kağıdın sarıldığı çamur / mum gibi şeylerin birbirine eşit olmasının şart olduğu anlaşılmaktadır. Cüveyni burada iki ihtimalin eşit olduğunu söyleyerek bunun ihtiyat için olduğunu, zorunluluk bildirmediğini belirtmiştir. Gazalı bunu tek görüş olarak belirtmiştir. Zahir olan da budur. Gazalı, köle azadı bölümünde

Saydalanl'den "hokka, kalem, taş vb. birbirinden farklı şeyler arasında kura çekmek caiz deiğldir" görüşünü aktardıktan sonra "bu, farklı düşünülebilecek bir durumdur; çünkü durumu bilmeyen kişi açısından bir taraf tutma söz konusu olamaz" demiştir. Rafiı bunu İmam Şafii ve Cüveyni'nin sözleriyle desteklemiştir. Zahir olan da budur.

 

377. Bu kağıtlar bir oda vb. yere konulduktan sonra orada olmayan bir kimse bunları çıkarır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de "kağıda yazının yazılması ve bunların mum ve çamur gibi bir şeye sarılması esnasında orada olmayan bir kimse çekilişi yapar" denilmiştir. Şu halde Nevevi'nin "o esnada orada olmayan" demesi daha uygun olurdu. Nitekim el-Muharrer'de böyle denilmiştir. Bu işlemi çocuk veya yabancı gibi birinin yapması başkasının yapmasından daha iyidir; çünkü bu, töhmetten daha uzaktır.

 

378. Şayet kağıtların üzerine Zeyd, Bekir, Halid vb diye ortakların isimleri yazılmışsa kağıdı çeken kişi ilk cüz için çekiliş yapar. Kağıtta kimin adı çıktıysa ilk cüz üzerinde onun hakkı kesinleşmiş olur. Daha sonra sıradaki cüz için diğer kağıdı çeker ve ikinci kağıtta adı çıkan kişiye ikinci cüz verilir. Eğer ortaklar üç kişi ise geriye kalan cüz üçüncü ortağın olmuş olur.

 

379. Şayet kağıtların üzerinde [ortakların değil de] cüzlerin adı yazıyorsa çekilişi yapacak olan kişi ["bu kağıdı Zeyd için çekiyorum" diyerek] mesela Zeyd için çekiliş yapar. Bu çekilişte çıkan cüz Zeyd'in payı olur. Daha sonra Bekir adına çekiliş yapar, son cüz de Halid'e kalmış olur.

 

380. Nevevi'nin zikrettiği yöntem yalnızca cüzlerin taksimine özgü olmayıp ortak malın cüzleri, değerlerine göre orantılandırılmışsa orantılı taksimde de geçerli olur.

 

Not:  Hangi ortak veya cüz ile başlanacağı konusunda taksimi yapan kişinin görüşü esas alınır. Taksimi yapan kişi hangi tarafta dilerse durur ve kimin adını dilerse onu zikreder. Zira cüzlerden hak edilenler konusunda hakem tayin edilen şey kur'a çekimi olduğu için burada bir töhmet söz konusu değildir.

 

381. Ortaklar arasındaki paylar mesela bir arazide yarım, üçte bir, altıda bir şeklinde farklı farklı olursa o zaman arazi en küçük pay esas alınarak bölünür -ki bu da bizim örneğimizde altıda birdir-. Sonra arazi yukarıda belirttiğimiz şekilde taksim edilir.

 

382. Bu ifadeden çekilişte ortakların isimleri veya payların yazılması seçeneklerinden birisi tercih edilebilir. Ancak kitaplarda sahih olarak görülen, payların değil ortakların isimlerinin yazılmasıdır. 

 

383. Bu farz mıdır, değil midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Daha doğru olan görüş ikincisidir. Bundan her iki yöntemin hareket tarzı anlaşılmaktadır. Buna göre Nevevi'nin sözünün gerektirdiği anlam doğrudur.

 

384. Ortakların isimlerinin yazılması daha iyidir; çünkü paylar yazılırsa veya isimler adına çekiliş yapılırsa belki de altıda bir payı olan kimseye [altı eşit parçaya bölünen arazinin] üçüncü parçası veya beşinci parçası çıkacak, yarım payı veya üçte bir payı olan ortağın payı bölünmüş olacaktır. Nevevi bu sebeple parçalar yazılırken tek bir hissenin bölünmesinden kaçınmak gerektiğini belirtmiştir. Bu da önce altıda bir hissesi olan kişinin yazılmasıyla olur. Çünkü arazi, onun hissesi dikkate alınarak altıda bir üzerinden bölünmüştür. Daha sonra sıra, üçte bir hissesi olana değil yarım hissesi olana gelir.

 

385. [Arazinin yarısına sahip olan kimse çekiliş yaparken bakılır:]

 

> Kendisine [altı eşit parçaya bölünen arazinin] ilk parçası Çlkarsa bu kişi yanyana üç parçayı alır.

 

> Eğer ikinci parça çıkarsa bunun öncesi ve sonrasındaki parçaları da alır.

 

İsnevi şöyle demiştir:  "Önceki ve sonrasındaki parçayı alması tahakkümdür. Niçin bu kişi kendisine çıkan parçayı ve sonrasındaki iki parçayı almasın? Bu durumda ilk parça altıda birlik hisse sahibine, kalan iki parç da üçte birlik hisse sahibine ait olur. Yahut da şunu söyleyebiliriz: Bunu yapmak zorunlu olmayıp bu konuda taksim yapan kişinin görüşü esas alınır."

 

Bana göre de böyledir.

 

> Üçüncü parça kendisine çıkarsa bunu önceki iki parçayla birlikte alır, daha sonra diğerlerinin payı çekilir.

 

> Dördüncü parça çıkarsa onu öncekindeki iki parçayla birlikte alır. Bu durumda ilk parça altıda birlik pay sahibinin, son iki parça da üçte birlik pay sahibinin olur.

 

> Beşinci parça çıkarsa beşinci parçayı önceki iki parçayla birlikte alır. Bu durumda altıncı parça altıda birlik hisse sahibinin ilk iki parça da üçte birlik hisse sahibinin olur. Bundan sonra diğer iki ortağın adının yazıldığı kağıtlar çıkarılır. Onlar açısından hükmün nasılolacağı gizli değildir.

 

386. Arazinin üçte birinde pay sahibi olan kişi ilk olarak çekiliş yapıyorsa bakılır:

 

> Kendisine altı parçanın ilki veya ikincisi çıkarsa bu ikisini alır.

> Beşinci veya altıncı parçalar çıkarsa yine bu ikisini alır. Daha sonra diğer şahıslar için kura çekilir.

> Kendisine üçüncü parça çıkarsa bunu ikinciyle birlikte alır. Bu durumda ilk parça, altıda bir pay sahibine, son üç parça ise arazinin yarısına sahip olan kişiye kalır.

 

> Dördüncü pay çıkarsa bunu beşinciyle birlikte alır. Bu durumda altıncı parça, altıda bir pay sahibinin, ilk üç parça ise yarım hisse sahibinin olur.

 

387. Yukarıdaki hüküm, arazinin parçalarının adı altı farklı kağıda yazıldığında böyledir. Her bir ortak için bir kağıt olmak üzere üç kağıt yazmakla da yetinilebilir. Bu durumda;

 

> Bir kağıt arazinin birinci parçasıdır. Bu parça altıda bir pay sahibi adına çıkarsa o burayı alır. Üçte bir pay sahibine ikinci pay çıkarsa onu ve bitişiğindekini alır, geriye kalan yarım hisse sahibinindir.

 

> İlk parça ilk olarak yarım hisse sahibi adına çıkarsa o ilk üç parçayı alır. Daha sonra dördüncü parça üçte bir pay sahibi için çıkarsa orayı ve beşinci parçayı alır. Altıncı pay, altıda birlik pay sahibinin olmuş olur.

 

> Dördüncü parça altıda birlik pay sahibinin olursa o burayı alır, kalan iki parça üçte birlik pay sahibinin olmuş olur.

> İlk parça, üçte bir pay sahibine çıkarsa hüküm açıktır.

 

Bu taksimde payların isimlere çıkmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur.

 

İlk yöntemde ikincisine göre fazladan bir fayda söz konusu olmayıp tek yararı daha büyük pay sahibinin adının daha çabuk çıkmasıdır. Bu ise parçalar birbirine eşit olduğundan bir haksızlığı gerektirmez. Ancak ilk yöntem tercih edilen yöntemdir; çünkü yarım ve üçte bir hisse sahipleri mülklerinin fazlalığı sebebiyle bir meziyete sahiptir. Bu sebeple onların kağıtlar konusunda da meziyeti söz konusu olmuştur.

 

 

Denkleştirme Yoluyla Taksim

 

Taksimin ikinci türü payların taksime göre dengelenmesi / orantılanması ile olan taksimdir.

Bu da iki türlüdür. Nevevi ilk türe şu sözüyle işaret etmiştir

 

 

a. Ortak malın kısımlarının farklı değerde olması

 

Taksimin ikinci türü orantılı taksimdir. Ürün verme, suya yakınlık vb. sebeplerle parçaları birbirinden farklı değerde olan bir arazinin taksimi buna örnektir. Daha güçlü görüşe göre taksimden kaçınan ortak buna zorlanır.

 

> "Ürün verme, suya yakınlık vb. sebeplerle parçaları birbirinden farklı değerde olan bir arazinin taksimi",

 

[Bu türe şunları da örnek olarak verebiliriz:]

 

> Arazinin kısımlarında farklı ürünlerin bulunması mesela bir kısmında hurma ağacı bir kısmında üzüm bağları bulunması,

 

> Arazinin bir kısmının taşlı bir kısmı yumuşak topraktan oluşması.

 

İki kişi bu mallarda yarı yarıya ortak olursa, ilk örnekte arazinin belirtilen şeyleri [ürün verme, suya yakınlık vb. özellikleri] kapsayan üçte birinin değeri bunları içermeyen üçte ikilik bölümüne denk olsa üçte bir pay üçte iki paya denk kaul edilir ve kura çekilir.

 

Nevevi meseleyi bahçe ile örneklendirseydi bunndan onun verdiği örnek evleviyetle anlaşılırdı.

 

388. Ortakların payları yarım, üçte bir ve altıda bir gibi farklı farklı olursa o zaman yüzölçümüne göre değil değerine göre paylar belirlenir.

 

389. [Yukarıdaki durumda] taksimden kaçınan ortak [buna zorlanır mı? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre taksimden kaçınan ortak buna zorlanır. Burada kıymette eşitlik, parçada eşitliğe kıyas edilir.

 

İkinci görüş

 

Zorlanamaz; ortak malın farklı parçalarına ilişkin amaçlar ve onlardan elde edilecek menfaatler birbirinden farklıdır.

 

390. İlk görüşe göre taksim memurunun ücreti -daha önce işaret edildiği üzere- [taksim sonucunda her bir ortak tarafından] alınana göre belirlenir.

 

391. Farklı değerde olan ve parçaları itibarıyla taksim edilmesi mümkün olan iki arazinin durumunda olduğu gibi ortak malın kaliteli olanını ayrı, kalitesiz olanını da ayrı taksim etmek mümkün ise o zaman taksimi istemeyen ortak orantılı taksime zorlanamaz.

 

Nevevi daha sonra orantılı taksimin ikinci kısmına aşağıdaki sözleriyle işaret etmiştir.

 

 

b. Ortak malın kısımlarının aynı değerde olması

 

İki evin veya hanın değeri birbirine eşit olsa, ortaklardan her biri bu ikisi birer birer paylaşmayı talep etse bu taksim zorla yapılamaz. Kölelerin veya aynı türden olan kumaşların değerleri birbirine eşit olsa ortak taksime zorlanır. İkisi farklı türden ise zorlanamaz.

 

392. İki kişi arasında ortak olan iki ev veya hanın değeri bir birine eşit olsa ve ortaklardan her biri iki ev ve iki hanın her birinin bir ortağa verilmesini isteseler yani bir ev veya hanın kendisine, diğer ev veya hanın da ortağına verilmesini talep etse bu taksim zorla yapılamaz. Ortaklar ister birbirine komşu olsun ister uzak olsunlar fark etmez, çünkü yerlerin ve binaların farklı olması sebebiyle bu malların amaçları da birbirinden farklı olmaktadır.

 

Not:  İki evle ilgili hükmün kapsamından şu durum istisna edilir: İki ev, tarafların bu iki evi de kapsayan köye ortak olmaları sebebiyle bunların mülkünde olsa, ikisinin ortaklıkları yüzde elli olsa, taraflardan birisi köyün taksim edilmesini istese, taksim yarı yarıya olmayı gerektirse ve her bir ev bir payolsa bu durumda diğer taraf buna zorlanır.

 

İki handa da şayet taraflar birbirine bitişik olup tek başına taksim edilemeyecek dükkanlarda ortak iseler -ki buna Arapçada (-adasede-) denir- taraflardan biri bunların taksim edilmesini istediğinde Ravdatü't-talibin'de daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre taksim sonucu ortaklık sona erecek olsa bile onun isteğine icabet edilir. Bu, içinde evler bulunan han gibi değerlendirilir.

 

Cili şöyle demiştir. Bu ikisi, malın değerinde taksim sonucunda bir azalma meydana gelmiyorsa geçerlidir; aksi takdirde bu konuda kesinlikle zorlama yapılmaz.

 

393. Ortak olan köleler, kumaşlar, binek hayvanları, ağaçlar e vb. ticaret malları aynı türden olup bunları eşitlemek mümkün olsa ve sayısı birden fazla olsa, taksim sonucu ortaklık ortadan kalkıyasa taksimden kaçınan ortak buna zorlanır. Mesela üç köle iki kişi arasında ortak olsa, birinin değeri 100 dirhem, diğer ikisinin değeri 100 dirhem olsa veya değerleri eşit üç köle üç kişi arasında ortak olsa burada belirttiğimiz hüküm geçerlidir. Çünkü insanların bu mülklerden elde etmeyi bekledikleri amaçları farklılık gösterir.

 

394. Malların bir kısmında ortaklık kalıyorsa, mesela iki köle iki kişi arasında ortak olup birinin değeri diğerinin değerinin yarısı kadar olsa, bu durumda değersiz olan köle kimin kurasına çıkarsa o bu köleden istifade edecek, diğer köle üzerinde de dörtte bir hakkı olacaktır Bu sebeple mezhepte esas alınan görüşe göre taraflar taksime zorlanamaz; çünkü ortaklık bütünüyle ortadan kalkmamaktadır. ZerkeşI bunu, Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından istisna etmiştir ama istisna edilmemesi daha doğrudur. Çünkü Nevevi'nin "köleler, kumaşlar" ifadesi "iki ev" ifadesine atfedilmiş olup bunun açılımı "kölelerin, kumaşların değeri birbirine eşit olsa" anlamındadır. Bu durumda istisnaya gerek yoktur.

 

395. Ortak mallar biri Türk biri Hintli olan iki köle gibi farklı iki türde olsa veya önceki ifadeden evleviyetle anlaşılacağı üzere biri köle diğeri elbise gibi farklı iki cins olsa o zaman taksim yapmaya zorlama söz konusu olamaz.

 

396. Kaliteli hurma ile kalitesiz hurmanın birbirine karıştmlmasında olduğu gibi iki kişi mallarını birbirinden ayrıştmlması mümkün olmayacak şekilde karıştırmış olsa taraflar taksime zorlanamazlar; çünkü her bir tür ve cins malda insanların [bunları kullanım] amaçları farklıdır. Bu gibi mallar [mahkeme yoluyla değli] ancak karşılıklı rıza ile taksim edilebilir.

 

Not:  Alt ve üst katı bulunan bir evin taksimi mümkün ise taksimden kaçınan kişi -sadece bir katını taksime değil- alt kat birinin üst kat birinin olacak şekilde taksime zorlanır.

Tuğlaların kalıpları birbirine eşit olursa bunlar parçaları birbirine benzeyen malların taksimi şeklinde taksim edilir. Aksi takdirde orantılı taksim yoluyla taksim edilir.

 

 

Geri Verme Yoluyla Taksim

 

Taksimin üçüncü şekli [taraflardan birinin diğerine bir malı] "geri verme yoluyla" taksimdir. Bu da ortak arazinin bir tarafında kuyu, ağaçlar olup bunun taksimi mümkün olmadığında olur. Bu durumda burayı alan kişi buranın değerinin [ortağa düşen] oranını ona verir.

 

Ortaklar bu taksime zorlanamaz.

 

Bu taksim satımdır. Aynı şekilde orantılı taksim de mezhepte esas alınan görüşe göre satımdır. Parçaların taksimi ise daha güçlü görüşe göre aynştırmadır.

 

Geri vermede kura çekildikten sonra rıza şarttır. İki taraf zorla taksimi mümkün olmayan bir şeyi taksim etme konusunda anlaşsalar daha doğru görüeş göre kura çekildikten sonra da rıza şarttır. Bu onların "bu taksime razı olduk" yani "kurada çıkan sonuca razı olduk" ifadeleriyle olur.

 

397. Taksimin üçüncü türü "geri verme yoluyla" olan taksimdir. Bu da RaHI'nin sözünden anlaşıldığı üzere taksim işleminde ortaklığa dahil olmayan yabancı bir malın taraflardan birine verilmesiyle olur. Mesela ortak arazinin bir tarafında kuyu veya ağaçlar bulunur

 

da bu arazinin ve o tarafta bulunanların taksimi mümkün olmazsa bunlar ancak dışarıdan [para vb.] bir şeyin eklenmesiyle denkleştirilebilmektedir. Bu durumda kurada arazinin o kısmı kendisine çıkan kimse orada bulunan kuyu veya ağaçların kıymetinden ortağa düşen miktarı ona geri verir. Mesela arazinin her iki yönünün değeri 1000 dirhem, kuyu veya ağaçların değeri 1000 dirhem olsun. Taraflar araziyi taksim ettiğinde kuyu veya ağaçların bulunduğu bölümü alan kişi diğerine 500 dirhem verir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesi, el-Muharrer, eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu'ssağir ve Ravdatü't-talibin'deki ifadeden daha iyidir. Çünkü o eserlerde "[taksim edilen araziden, ağaç, kuyu vb. şeyleri] bulunduran tarafın değeri belirlenir. Sonra arazi, bu tarafı alan kişinin değeri vermesi şartıyla taksim edilir." denilmiştir. Bu ifadenin zahirinden değerin bütününün geri verileceği anlaşılmaktadır, oysa bu kastedilmemiş olup yalnızca diğer tarafın payına düşen kısım verilir.

 

398. Bu taksim yani geri verme yoluyla taksim için zorlama yapılamaz; çünkü bu taksimde ortak olunmayan bir şeyi temlik etme özelliği bulunduğundan sanki ortak olunanın dışında bir şeyin taksimine benzemektedir.

 

399. Geri verme yoluyla yapılan taksim mezhepteki meşhur görüşe göre bir satımdır; çünkü satımın mahiyeti olan "malı mal ile değişmek" burada mevcuttur. [Zayıf] bir görüşe göre geri verilen mal miktarınca satımdır. Bunun dışındaki kısım açısından ise denkleştirme yoluyla olan taksimdeki görüş ayrılığı burada da söz konusudur.

 

400. Denkleştirme yoluyla yapılan taksim de mezhepte esas alınan görüşe göre satımdır; çünkü malın bütün parçaları taraflar arasında ortaktır. Burada zorlama yapılabilmesi [taksime olan] ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bu tıpkı hakimin, borçlunun malını cebren satmasına benzer. Diğer rivayete göre ise paylaştırma yoluyla taksim konusunda İmam ŞafiI'ye ait olan iki görüş burada da geçerlidir. 

 

401. Paylaştırma yoluyla olan taksim [bir ayrıştımamı yoksa bir satım mı kabul edilir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu taksim bir ayrıştırma olup her bir ortağa çıkan payın o ortak tarafından daha önceden malik olunan kısım olduğunu ortaya koyar. Bu taksim bir satım değildir. Çünkü satım olsaydı zorlama söz konusu olamaz, kuraya itim ad etmek caiz olmazdı.

 

İkinci görüş

 

Bu bir satımdır. Alimlerimizden bir grup bunu doğru kabul ettiği gibi Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'!-kebir'in riba ve ondalık zekat bölümünde de bu görüş doğru kabul edilmiştir.

Çünkü malın her bir parçası daha önceden taraflar arasında ortaktı. Taksim meydana gelince her biri arkadaşının payında yer alan kısmı, kendi payında yer alan kısım karşılığında satmıştır.

 

Not:  Taksimin satım olduğunu söylediğimizde satıma ilişkin hükümler olan iki muhayyerlik [şart muhayyerliği, meclis muhayyerliği] şuf'a vb. hükümler sabit olur. Ancak burada satım veya temellük gibi ifadelerin kullanılmasına gerek yoktur. Rıza bu ikisinin yerine geçer. Ribevı malların taksiminde mecliste karşılıklı teslim gerekir. Riba bölümünde geçen açıklamalardan bilineceği üzere yaş hurma ve yaş üzüm ile ateşte parçaları piştiğinde katılaşan şeylerde bu taksim yapılamaz. Şayet bu taksimin bir ayrıştırma olduğunu söylersek o zaman bunlar caiz olur.

 

Ayrıştırmada yaş hurma ve yaş üzümde taksim yapılır. Bunların ağaç üzerinde tahmin yoluylabile olsa taksimi yapılır, bu ikisi dışındaki meyveler ise ağaç üzerinde iken taksim yapılmaz. Çünkü diğer meyvelerde rekolte tahmini söz konusu değildir.

 

Ekin ekilmiş arazi -cebren bile olsa- tek başına taksim edilir. İsterse araziye ekilen ekin sulanmaya muhtaç olmayacak seviyede yahut kökü taze halde veya sertleşmiş tane halinde olsun. Çünkü arazideki ekin evdeki kumaş gibidir. Bina ve ağaç ise böyle değildir; çünkü ekinin arazide kalacağı belirli bir süre olduğu halde bina ve ağaç böyle değildir.

 

Tarla, kökü taze olan ürünle birlikte karşılıklı rıza ile taksim edilebilir. Çünkü o zaman ekin gözle görülmekte ve bilinmektedir. Ancak ekin henüz tohum halindeyken araziden ayrı tek başına taksim edilemeyeceği gibi ekinle birlikte de taksim edilemez. Ekin, ürünün kendisini kurtarmasından sonra da ister bu taksimi ayrıştırma ister satım kabul edelim taksim edilemez; çünkü ayrıştırma kabul ettiğimizde bu işlem bilinmeyen şeyin taksimi olur. Son iki durumda ise ilk görüşe göre bilinmeyen bir şeyin bilinen karşılığında taksimi, ikinci görüşe göre ise buğday ve tarlayı, başka buğday ve tarla karşılığında satmaktır.

 

Ayrıştırma şeklinde değil de satım şeklinde olan taksimlerde ikale yapmak sahihtir.

 

"Taksim ayrıştırmadır" görüşünü kabul ettiğimiz takdirde vakıftan elde edilen mülkte taksim sahih olur ama "taksim mutlak olarak satımdır" veya "taksim, mal sahibinin geriye bir şey verdiği bir ayrıştırma işlemidir" dediğimizde vakıftan elde edilen mülkte taksim olmaz. ilkinde olmamasının sebebi vakfın satılmasının mümkün olmamasıdır. ikincisine gelince; mülk sahibi mülkü karşılığında vakfın bir parçasını almaktadır. Şayet bunda geri verme olmasa veya vakıf sahiplerinin geri vermesi olsa o zaman sahih olur ve her iki görüşe göre de yalnızca vakfın taksimi hükümsüz olmuş olur. Mesela vakfıntan elde edilen şey vakfedilen kimseler tarafından taksim edilse böyle olur. Zira bunda vakfeden şahsın şartını değiştirme söz konusudur. Bulkini şöyle demiştir: "Bu, vakıf bir kimse tarafından bir kimseye yönelik olarak yapıldığında söz konusudur. Şayet iki kişi tarafından yapılmışsa Maverdi taksimin caiz olacağını kesin olarak belirtmiştir. Nitekim vakfedilen şey kişinin mülkiyetine girdiğinde taksim caiz olur. Bu, illet yönünden tercihe şayan olup bu şekilde hüküm verdim. Hocamız şöyle demiştir: Vakıf bir kişiden iki farklı yola yapılsa veya tersi olsa o zaman Maverdl'nin görüşü devre dışı kalacaktır. ilkinde, kendisinin söylediği gerekçeden bunun caiz olduğu sonucu çıkmaktadır. ikincisinden ise bunun caiz olmadığı sonucu çıkmaktadır.

 

402. Geri verme yoluyla olan taksimde kura çekmeye başlamadan önce taksime razı olmanın gerekli olduğu konusunda ihtilaf yoktur. Kura çekildikten sonra [buna razı olmak gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Ravdatü't-talibin'de doğru olduğu söylenen görüşe göre kura çıktıktan sonra da rıza şarttır; çünkü bu bir satımdır. Satım ise kura ile gerçekleşmediğinden kuranın çıkmasından önce rızayı gerektirdiği gibi kuranın çıkmasından sonra da gerektirir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre kuranın çıkmasıyla rıza gerekir; çünkü kura sonucunda kendisine çok çıkan kimseye fazlalık kısım mukabilinde bedel ödemek gerekecektir. Bu, zorla yapılan taksim gibidir.

 

İlk görüş sahipleri buna şu şekilde cevap vermiştir: Zorla yapılan taksimin aksine burada kura çekmenin başlangıcında karşılıklı rızanın bulunması dikkate alınmıştır.

 

403. İki veya daha fazla ortak zorlamanın söz konusu olmadığı bir taksimde kura çekmeden önce taksime razı olmuş olsalar bile kura çekildikten sonra da daha doğru görüşe göre rıza şart koşulur. Razı olduğunu gösteren ifade "bu taksime razı olduk" veya "buna razı olduk", "kurada çıkana razı olduk" gibi ifadelerdir. Çünkü rıza gizli bir durum olduğundan bunu gösterecek açık bir durum onun yerine konulmuştur.

 

404. NevevI'nin ifadesinden bunun yeterli olduğu, satım veya temlik ifadelerini söylemenin şart olmadığı anlaşılmaktadır ki daha doğru görüş böyledir.

 

Not:  Şeyh Burhaneddin el-Fezan şöyle demiştir:

 

Nevevi'nin ifadelerinde birkaç açıdan bozukluk bulunmaktadır:

 

Zorlamanın olmadığı taksim yalnızca geri verme yoluyla olan taksimdir. Nevevi bunu hemen öncesinde ara vermeden zikretmiş ve rızanın gerekli olduğunu kesin bir biçimde belirtmiştir. Şu halde daha önceden kesin bir biçimde belirtmekle birlikte bu bir tekrardır, ikincisinde ise görüş ayrılığı nakledilmiştir.

 

Nevevi bu görüşü "daha doğru" diye belirtmiştir. Bu ifade, bu meseledeki görüş yarılığının güçlü olmasını gerektirir. Oysa Ravdatü't-talibin'de bu görüşe "doğru görüş" demiştir. Bu ise mukabil görüşün zayıf olmasını gerektirir.

 

el-Muharrer'deki ifadeyi aksine çevirmiştir; çünküel-Muharrer'de bu görüş ayrılığı yalnızca zorlama meselesinde zikredilerek şöyle denilmiştir: "Zorlamanın söz konusu olduğu taksim karşılıklı rıza ile gerçekleştiğinde kuranın çıkmasından sonra rızaya tekrar itibar edilir mi?

Bu konuda mezhep içinde iki göüş bulunmaktadır. Rızanın tekrarlanması gerektiği tercih edilmiştir."

 

et-Tevşfh adlı eserde şöyle denilmiştir: Bana göre Nevevi el-Minhac'da "kendisinde zorlama olan" yazacakken yanlışlıkla "kendisinde zorlama olmayan" yazmıştır. Ben onun ibaresinde geçen (-ma el icbaru fihi-) kısmında "icbar" kelimesinin aslında elif lam takısı almış halde olduğunu sonra elif düşünce bu ifadenin -icbare fihi- şeklinde okunduğunu zannediyorum. Böylece tekrar da tenakuz da aksilik de ortadan kalkar.

 

Şarih Celaleddin eI-Mahalli şöyle demiştir:

 

Nevevi'nin "la icbara fıh [zorlamanın olmadığı]" ifadesine şöyle itiraz edilmiştir: Bu ifadenin doğrusu el-Muharrer'de olduğu gibi aksi şekilde yani "zorlamanın söz konusu olduğu taksim karşılıklı rıza ile yapılırsa" şeklindedir. Buna şöyle cevap verilebilir: Burada kastedilen şey, denkleştirme ve paylaştırma taksimlerinde olduğu gibi zorlamanın söz konusu olabileceği bir taksimde zorlama olmazsa demektir. Bu, maksadı ifade etme bakımından el-Muharrer'deki ifadeden daha açıktır.

 

Celaleddin eI-Mahalli'nin "o" ifadesi "kastedilen şey" demek olup NevevI'nin ifadesi anlamında değildir. Nevevi'nin sözünün el-Muharrer'den daha açık olması şu sebepledir:

Nevevi rızayı ve zorlamanın olmamasını açık olarak ifade ettiği halde el-Muharrer böyle yapmamıştır. Her ne kadar el-Muharrer'deki zorlamanın olmamasından bu lazım gelse de böyledir. Çünkü sarih ifade, bir şeyin lazımı olan ifadeden daha açıktır.

 

 

Taksimin Bozulması

 

Zorla yapılan taksimde yanlışlık veya haksızlık yapıldığı şahitlerle sabit olsa taksim bozulur. Şahit yoksa ve ortaklardan birisi bunu iddia ediyorsa diğer ortağına yemin ettirebilir.

 

Taraflardan biri karşılıklı rıza ile gerçekleşen bir taksimde bunu iddia etse ve biz "bu taksim satım hükmündedir" desek daha doğru görüşe göre yanlışlığın etkisi yoktur. Bu davanın bir işlevi yoktur.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Şayet bu bir aynştırma ise yanlışlık sabit olursa taksim bozulur. Aksi takdirde ortağına yemin ettirir. Allah en iyisini bilir.

 

Bir mal taksim edildikten sonra bir kısmında şayi hisseli olarak başka hak sahibi çıksa hak sahibi çıkan kısımdaki taksim geçersiz olur. Kalan kısımdaki taksim hakkında akdin bölünmesiyle ilgili ihtilaf söz konusudur. İki pay içinden muayyen bir bölümde hak sahibi çıksa ve hak sahibinin olduğu kısım her iki ortakta eşit olsa kalan kısımda taksim devam eder, aksi takdirde taksim bozulur. Allah en iyisini bilir.

 

405. [Tarafların karşılıklı rızası ile değil de mahkeme] zoruyla yapılan bir taksim işleminde -velev ki büyük mahiyette olmasa bilebir yanlışlık veya haksızlık yapıldığı şahitlerle veya hasmın ikrarıyla yahut davacıya döndürülen yeminle yahut da bir şahit ve bir yeminle sabit olsa bu taksim bozulur. Bu, tıpkı hakimin haksızlık yaptığı veya şahitlerin yalan söylediğinin delille ispat edilmesi gibidir.

 

Not:  Nevevi "şahit" yerine "delil" demiş olsaydı daha genelolacaktı ve benim yaptığım açıklamaları da kapkayacaktı.

 

406. Ortada bir şahit olmayıp bu durum başka yolla sabit olsa ve ortaklardan biri veya daha fazlası taksimde yanlışlık veya haksızlık yapıldığını iddia ederek bunun miktarına ilişkin ["şu kadar yanlışlık yapıldı / haksızlık yapııdı'' diyerek] bir şeyaçıklasa ortağına yemin ettirme hakkına sahiptir; çünkü hasmına karşı iddia ettiği şeyi hasmı ikrar etmiş olsa bu ikrar davacının işine yarayacaktır. Hasmı inkar ettiğinde de davacının ona yemin ettirme hakkı bulunmaktadır.

 

407. Şayet hasım yemin ederse yapılan taksim geçerli olmaya devam eder. Hasım yeminden kaçınır da davacı bu hususta yemin ederse yapılan taksim bozulur. Nitekim taksim memuruna bu konuya ilişkin açılan davanın dinlenimesini ikrar etmek de böyledir.

 

408. Nasıl ki hakime ["ben verdiğim hükümde haksızlık yapmadım"] diye yemin ettirilmezse taksim memruna da haksızlık yapmadığına dair yemin ettirilmez.

 

409. Taksim memuru haksızlık yaptığını itiraf eder ve ortaklar da bunu tasdik ederse taksim bozulur. Ortaklar onu tasdik etmezse hüküm bozulmaz. Taksim memuru aldığı ücreti geri verir. Bu şuna benzer: Bir hakim, verdiği hükümde yanlışlık veya haksızlık yaptığını ikrar ettiğinde lehine hüküm verilen kişi onu tasdik ederse, kendisi için hükmedilmiş olan malı, aleyhine hüküm verilen şah sa geri verir. Aksi takdirde geri vermez. Bu durumda hakim, hükme konu olan malı aleyhine hüküm verdiği kişiye kendisi öder.

 

410. Taksim memurunun, zorunlu olarak yapılan taksimde yetkisi devam ederken "ben taksim ettim" demesi hakimin görev bölgesinde iken "ben hüküm verdim" demesi gibi olup onun sözü kabul edilir. Aksi takdirde kabul edilmez. Hatta kendi yaptığı fiili zikrettiğinde ücret talep etmiyor olsa bile iki ortaktan biri lehine şahitliği de dinlenmez.

 

411. Karşılıklı rıza ile yapılan taksimde ortaklardan birisi yanlışlık veya haksızlık yapıldığını iddia etse, mesela iki ortak bir taksim memuru belirleseler veya kendi başlarına taksim yapıp buna razı olduktan sonra bunu iddia etse [iki ihtimal söz konusu olur:]

 

> Şayet biz "taksim işlemi satım mahiyetinde bir tasarruftur" görüşünü kabul edersek daha doğru görüşe göre yapılan yanlışın taksime bir etkisi yoktur. Buna göre bu davada yanlışlık / aldanma olduğu sabit olsa bile bu davayı açmanın bir yararı yoktur. Çünkü davacı, fazlalığın terk edilmesine razı olmuş ve sanki fiyatta aldanarak bir şey satın alan kimse gibi olmuştur. Diğer görüşe göre ise bu davanın taksim işlemine etkisi olur ve taksim bozulur; çünkü iki taraf bu taksimin adil olduğuna inanarak buna razı olmuştur. Ancak taksimin böyle olmadığı ortaya çıkmıştır.

 

Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından taksim edilen şeyin faize tabi mallardan olması ve ölçü ve tartıda yanlışlık veya haksızlık yapıldığının kesin olarak anlaşıldığı durum istisna edilir. Bu durumda faiz gerçekleşmiş olduğundan taksim kesin olarak iptal edilir. Buna Ezrai ve başkaları dikkat çekmiştir.

 

> Nevevi de tıpkı Rafifnin eş-Şerhu'l-kebir'de dediği gibi şöyle demiştir: Şayet "karşılıklı rıza ile yapılan taksim, payların ayrıştırılmasıdır" görüşünü kabul edersek, yanlışlık yapıldığı şahitlerle sabit olmuşsa bu taksim yanlışlık iddiası ile birlikte iptal edilir. Aksi takdirde [şahitlerle sabit olmamışsa] kişi ortağına [bir yanlışlık yapılmadığına dair] yemin ettirebilir. Bu hüküm, el-Muharrer'in meseleyi yalnızca daha doğru olan görüşe göre detaylandırmasından anlaşılmakla birlikte Nevevi meseleyi daha anlaşılır kılmak için bunu açık olarak ifade etmiştir.

 

412. Taksim edilmiş olan bir malda, "dörtte bir" vb. şayi bir kısımda hak sahibi çıksa, hak sahibi çıkan kısımdaki taksim işlemi geçersiz hale gelir. Geriye kalan kısım için, Ravdatü't-talibin'de de belirtildiği gibi "akit bölündüğünde geriye kalan kısım sahih olur mu?" konusundaki görüş ayrılığı bulunmaktadır. Daha güçlü görüşe göre geriye kalan kısımdaki taksim sahih olmakla birlikte tarafların taksimi bozma hakkı vardır. Diğer görüşe göre taksim işlemi geçersiz hale gelir.

 

İsnevi, el-Mühimmat adlı eserinde şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğu bu görüşü doğru kabul etmiştir. Mezhepte fetvaya esas alınan görüş de budur." O, bu konuda başka acıkınalar da yapmış olmakla birlikte itimad edilmesi gereken görüş Nevevi'nin sözünün gerektirdiği görüştür.

 

413. Geriye kalan kısımda her iki payda şayi hisseli hak sahibi çıkmayıp belirli bir bölümünde hak sahibi çıksa ve bu belirli bölüm her iki payda da birbirine eşit olsa, geriye kalan kısımda taksim aynen devam eder. Aksi takdirde yani hak sahibinin payı iki hisseden birinde diğerine göre daha fazla çıksa taksim geçersiz olur; çünkü her birinin geriye kalan hakkı kendi hakkı kadar olmayıp birisinin diğerine rücu etmesi gerekecek, bu durumda da şayi hisseli olma durumu geri dönecektir.

 

Not:  Nevevi bu taksimin zahiren [hukuk düzeni açısından] geçersiz olmasını kastetmiştir. Aksi takdirde hak sahibinin ortaya çıkmasıyla ortada taksimin olmamış olduğu anlaşılmıştır.

 

İzzeddin bin Abdüsselam şu durumu istisna etmiştir: Ganimette bir Müslümana ait mal bulunsa ve kafirler bu malı ele geçirseler, malın durumu ancak taksim sonrasında ortaya çıksa, beşte birin beşte birlik kısmından bu pay kime düşmüşse o malın kendisi değil bedeli ona ödenir. Bu, ordunun sayısı çok ise böyledir. Şayet on kişi vb. az sayıda iseler bu taksimin bozulması gerekir; çünkü taksimin yeniden yapılmasında bir zorluk yoktur.

 

 

Muhayee

 

İki ortak arasında malların bölüşülmesi gibi menfaatler de muhayee yoluyla bölüştürülebilir. Bu, malın menfaatlerinin günlük, aylık veya senelik kullanımının nöbetleşe yapılması şeklinde olabileceği gibi ortaklardan birinin ortak mülkiyetin bir yerinde oturması veya ekim dikim yapması diğerinin de diğer bölgede oturması veya o bölgeyi ekmesi şeklinde olabilir. Ancak ortak mülkler ister bölünebilir durumda olsun ister olmasın bunların menfaatlerinin ortaklaşa taksim edilmesi talep edildiğinde herhangi bir zorlama olamaz, ancak karşılıklı rıza ile olur. Çünkü malın kendisinin taksiminin aksine [malın menfaatinin taksim edildiği] muhayeede taraflardan birinin hakkı hemen ödenirken diğerinin hakkı ertelenmektedir.

 

Bulkini şöyle demiştir: Bu, maldaki mülkiyet hakkına bağlı olarak sahip olunan menfaatlerdedir. Kira veya vasiyet yoluyla malın menfaati elde edilmişse malın kendisi taksime elverişli olmasa bile menfaatte ortak olanlar bunu taksim etmeye zorlanabilir.

Çünkü onların malın kendisindeki ortaklıkta bir hakları yoktur.

 

İki kişi muhayee yoluyla menfaati taksim etme konusunda anlaştıkları halde kimin önce başlayacağı konusunda ihtilaf etseler aralarında kura çekilir.

 

Her biri muhayeeden vazgeçebilir. Taraflardan birisi sürenin tamamı veya bir kısmı dolmadan muhayeeden caysa menfaatten yararlanmış olan kişi diğer şahsa yararlandığı menfaatin emsal ücretinin yarısını verir. Nitekim ortak bir maldan bir ortak yararlanıp da mal telef olduğunda da böyledir.

 

İki taraf muhayee konusunda anlaşmazlığa düşse ve bu konuda ısrar etseler hakim bu mülkü kiraya verir, satmaz; çünkü her ikisinin de ehliyeti tam olup başkasının bu mülk üzerinde bir hakkı yoktur.

 

İki taraf ağaçların meyvelerinin bir yıl birisine diğer yıl öbürüne ait olması şartıyla muhayee yapsalar bu caiz olmaz. Yine bir koyunun sütünün bir gün birisine diğer gün başkasına ait olması şartıyla muhayee yapsalar bu muhayee geçerli olmaz; çünkü süt faize tabi olan ve [her gün ne kadar geleceği] meçhulolan bir şeydir.

 

Bunu yapmayı isteyenlerin izlemesi gereken yol şudur: Her biri, arkadaşına koyundan elde edilecek menfaati bir müddetliğine mübah kılar. Burada ortaklıktan kaynaklanan zaruret sebebiyle ve insanların bu konuda müsamaha göstermesine binaen buna göz yumulmuştur.

 

Bir grup insan hakimden aralarında ortak olan mülkiyetlerini taksim etmesini isteseler, bu mülkün kendilerine ait olduğuna dair bir delil ortaya koymadıkça onların isteğini yerine getirmez. Onlar ister taksim talebi konusunda anlaşmış olsunlar ister anlaşamasınlar fark etmez; çünkü ellerinde bulunan mal kira, ödünç vb. yollarla elde edilmiş olabilir. Hakim bu malı onların arasında taksim ettiğinde hakimin taksimi yapmasını gerekçe göstererek malın mülkiyetinin kendilerine ait olduğunu iddia edebilirler.

 

Mülkiyeti ispat etmede bir erkek, iki kadın şahit kabul edilebilir. Darimi'nin tek görüş olarak aktardığına göre bir şahit ve yemin de yeterlidir. İbnü'l-Mukrı buna karşı çıkmış olsa bile başkalarının ifadeleri de bunu gerektirmekte olup Zerkeşi bunu doğru saymıştır.

 

 

Zimmetteki Ortak Alacağın Bölünmesi

 

Zimmetteki ortak alacakların bölünmesi sahih değildir; çünkü bu ya borcun borç karşılığında satılması veya zimmette iken bölüştürmedir. Her ikisi de yapılamaz. Zimmette olan bir şeyin paylaştırılması henüz teslim alınmadığı için yapılamaz. Bura göre iki alacaklı, Zeyd'in zimmetindeki alacaklarının birisine, Amr'ın zimmetindeki alacağın da diğerine ait olması konusunda anlaşsalar, teslim aldıkları miktarlar sadece kendilerine ait olmaz.

 

İki ortak malı taksim ettikten sonra bir ev veya bir arazi parçası konusunda anlaşmazlığa düşseler ve her biri "burası benim payımdandır" diye iddiada bulunsa, aralarında şahit olmasa karşılıklı olarak yemin ederler ve taksim bozulur. Şeyh Ebu Hamid "orayı elinde bulunduran kişi yemin eder" demiştir. Kendi payında kusur olduğunu gören kişinin taksimi bozma hakkı vardır.

 

İki kişi bir evi karşılıklı olarak taksim etseler ve evin kapısı birinin payında kalsa, diğeri ise kendi evine caddeden açacağı ir kapıdan girip çıkmayı istediğinde devlet başkanı buna engelolsa İbnü'lÜstaz'ın dediğine göre yapılan taksim bozulmaz. İbnü's-Salah ise buna aykırı görüş belirtmiştir.

 

"taksim işlemi payların ayrıştırılmasıdır" görüşünü kabul etsek bile alimlerin "bir buğday, bir çocuk ile velisi arasında ortak olsa paylaştırılabili mi?" meselesinde belirttikleri üzere veli, kendisinin velayeti altındaki kısıtlı şahsın mülkiyetini kendi başına taksim edemez.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ŞAHİDLİKLER: GİRİŞ