MUĞNİ’L-MUHTAC

KADA - YARGI / YARGIÇ

 

HAKKINDA GIYABEN HÜKÜM VERİLEBİLECEK KİMSELER

 

Bu başlık altında, aleyhine hüküm verilecek gaib şahsa ilişkin ölçü, aleyhine hüküm verilebilmesi için şart koşulan gaiplik hali ve buna dair meseleler ele alınacaktır.

 

Aleyhinde şahitlerin dinlenilip hüküm verileceği gaip kimse uzak mesafede bulunan kimsedir.

 

Bu mesafe sabah erken yola çıkan kimsenin geceleyin dönemeyeceği uzaklıktır. [Zayıf] bir görüşe göre namazların kısaltılabileceği mesafedir.

 

Yakında olan kişi mahkemede hazır olan kimse gibidir. Kendisi mahkemede hazır bulunmadıkça onun şahitleri dinlenilmez ve kendisi lehine hüküm verilmez. Ancak gizlenmek veya güçlenmek amacıyla gelmeyen kişi bunun dışındadır.

 

Daha güçlü görüşe göre kısas ve kazif haddine ilişkin davada gaip kimse aleyhine hüküm verilir. Allah'a ait olan had cezalarında ise gıyaben aleyhte hüküm verilmez.

 

Hakim gaib olan bir kimse aleyhine şahitleri dinledikten sonra gaip şahıs hüküm vermeden önce gelse hakim şahitlerin tekrar şahitlik yapmasını istemez. Şahitlerin ifadelerini gaip şahsa bildirir ve ona, şahitlerin şahitliğe elverişli olmadığını ispat etme imkanı tanır.

 

Hakim şahitleri dinledikten sonra azledilse, sonra tekrar göreve getirilse şahitleri tekrar dinlemesi gerekir.

 

Hakime, şehirde olan bir kimse ile ilgili şikayette bulunulduğunda hakim yaş çamur veya başka bir şeyden oluşan mührü [şikayette bulunan zat aracılığıyla] ilgili şahsa gönderir, şayet şahıs mahkemeye gelmezse bunun için görevli bir memuru onu getirmek üzere gönderir. Yine gelmekten kaçınırsa devletin güvenlik kuvvetleri aracılığıyla onu mahkemeye [zorla] getirir ve [gelmemekte direttiği için] kendisine tazir cezası uygular.

 

Şikayet edilen kişi hakimin görev bölgesi dışındaysa hakim onu getirtemez.

 

Hakimin görev bölgesinde olmakla birlikte hakimin orada bir vekili varsa onu mahkemeye getirmez hakimin vekili şahitleri dinler ve buduruu hakime mektupla gönderir. Hakimin vekili yoksa daha doğru görüşe göre günü birlik gidip gelme mesafesindeyse mahkemeye getirilir. Bu, [sabah] erkenden yola çıkan kişinin geceleyin geriye dönebileceği mesafedir.

 

Erkeklerin arasına kanşmayan kadının mahkemeye getirilmez.

 

Bu, ihtiyaçlan için çokça dışan çıkmayan kadındır.

 

323. Aleyhine şahitlerin dinlenilecek ve bu şahitlik gereğince hüküm verilecek olan gaib kişi uzak mesafede bulunan kişidir.

 

[Bu mesafenin uzaklığı ne kadardır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu mesafe, [sabah] erkenden yola çıkan kişinin -Bulkini'nin açıkladığı üzere mahkemelerin kapanmasından sonra- gece vakti evine dönemeyeceği uzaklıktır. Çünkü bu mesafede olan birini mahkemeye gelmekle yükümlü tutmak, onun gece vakti ailesinden ve memleketinden ayrı düşmesi sebebiyle zorlukla karşılaşmasına yol açar.

 

Bulkini şöyle demiştir:

 

Nevevi'nin ifadesi düzgün değildir; çünkü onun "oradan" ifadesi uzak mesafe ile ilgilidir.

Oysa uzak mesafe kendisinden dönülmeyen mesafe olmayıp erken vakitte hakimin bulunduğu şehre yola çıkan kişinin geceleyin evine ulaşamayacağı mesafedir.

 

Bazıları şöyle demiştir: Nevevi "erkenden evinden çıkan" demiş olsa ifadesi düzgün olurdu.

Nevevi'nin kastettiği de budur.

 

Not:  Nevevi'nin "geceleyin" derken kastettiği gecenin başlangıcı [yani akşamldır. Bu, normalde insanların yolculuğunun bittiği zaman süresidir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu mesafe namazların kısaltılabileceği uzaklık mesafesidir. Çünkü şeriatın sahibi, hazır olan kimsenin hükmü hakkında bu mesafeyi ve altını dikkate almıştır.

 

324. Yakında olan yani yukarıdaki her iki görüşe göre de belirtilen mesafeden daha düşük bir mesafede olan kimse şehirde olan kimse gibidir. Dolayısıyla kendisi mahkemede hazır bulunmadıkça onun aleyhine şahitler dinlenmez ve hüküm verilmez. Ancak gizleniyorsa veya başkalarından destek almak için orada bulunuyor ve hakim onu gerek kendisi gerekse devlet güçleriyle mahkemeye getiremiyorsa o zaman onun aleyhinde şahitler dinlenir ve aleyhinde hüküm verilir. Hakim bu kimseyi savunmak için bir avukat tayin etmez. Bu şekilde hareket edilir; çünkü tıpkı gaib olan şahıs gibi kendisine ulaşmak imkansız hale gelmiştir. Aksi takdirde insanlar bunu, hakkı iptal etmek için bir yol edinirler.

 

325. Yukarıdaki durumda davacı, tıpkı gaib olan şahsın durumunda olduğu gibi şahitleri bulunduğu halde yemin eder mi yoksa diğer şahsın mahkemeye gelme gücü bulunduğundan davacı yemin etmez mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup Bulkini ilk görüşü doru bulmuştur; çünkü bu, hükümde ihtiyata uygun alandır. Diğer şahsın gelmemesi buna engel değildir. Buna karşılık el-Udde yazarı, Maverdi ve Rüyanı ise ikincisini tek görüş olarak kabul etmiştir. Ezrai ve başkalarının da doğru kabul ettiği üzere bu ikinci görüş daha güçlüdür.

 

Not:  Bunların tümü, şehrin dışında olan hasım hakimin yetkili olduğu bölge kapsamında olduğunda geçerlidir. Şayet buranın dışında ise uzaklık ve yakınlık aynı ölçüye tabidir. Bu durumda onun aleyhinde şahitler dinlenir, hüküm verilir ve bu durum, şahsın bulunduğu bölgenin hakimine mektupla bildirilir. Bunu Maverdi ve başkaları söylemiştir.

 

326. [Gaib olan kişi aleyhinde hangi konularda hüküm verilebilir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

En güçlü görüşe göre insanlara ait haklardan olan kısas ve zina iftirası suçlarında gaib şahıs aleyhinde [gıyaben] hüküm verilmesi caizdir; çünkü bu insan hakkı olması açısından mal davasına benzemektedir. Allah hakkı olan hadlerde ve Allah hakkı olan tazir suçlarında ise gıyaben hüküm verilemez. Çünkü Allah hakkı müsamahaya, cezanın def edilmesine dayalıdır; zira insanların aksine Allah ihtiyaçsızdır. İnsan hakları ise insanın muhtaç bir varlık olması sebebiyle işin sıkı tutulduğu bir konudur.

 

İkinci görüş

 

Ceza konularında gaib şahıs aleyhinde hiçbir şekilde hüküm verilemez; çünkü cezaların mümkün olduğu ölçüde def edilmesine çalışılır, cezayı uygulama kapısı genişletilmez.

 

Üçüncü görüş

 

Mal davalarında gaib şahıs aleyhinde hüküm verilebildiği gibi bütün ceza konularında da gaib aleyhine hüküm verilir.

 

327. Allah hakkı ile kul hakkının birleştiği hırsızlık gibi konularda gaib şahıs aleyhine el kesme değil mal borcuna hükmedilir. Bunu Kadı Ebu't-tayyib ve başkaları söylemiştir.

 

328. Allah hakkından olan malı konular kul hakları gibi değerlendirilir.

 

329. Hakim, kayıp şahıs veya çocuk ya da akıl hastası aleyhinde şahitleri dinledikten sonra tüm bu durumlarda henüz hüküm vermeden önce kayıp şahıs gelse veya çocuk aklı başında olarak buluğ çağına erse yahut akıl hastası iyileşse hakim şahitleri dinlemeyi

tekrarlamaz, yani bunu yapması gerekli değildir.

 

Şu durum bundan farklıdır: [Şahitliğe şahitlik edilmesi meselesinde] ikinci dereceden şahitlerin şahitliğini yerine getirmesinden sonra henüz hakim hüküm vermeden öcne asıl şahitler gelse hakim ikinci dereceden şahitlerin şahitliğiyle hüküm vermez; çünknü onlar asıl şahitlerin bedelidir. Asıl varken bedelin hükmü yoktur.

 

Bu durumda hakim yukarıda belirtilen şahıslara [şahitleri dinlediğine ilişkin] durumu haber verir ve daha sonra onu şahitlerin şahitliğinin elverişli olmadığına ve onların kendisi aleyhinde şahitlik yapamayacağına ilişkin [şahitlerle arasında daha önceden oluşan] düşmanlık vb. bir sebep zikretmesine imkan tanır. Bunun için kendisine üç gün süre verir.

 

330. Hakim hüküm verdikten sonra ise bu şahıs borcunu daha önceden ödediğine veya alacaklının kendisini ibra ettiğine dair şahit ileri sürebilir.

 

331. [Şayet şahitlerin şahitliğe elverişli olmadığını ispatlamak istiyorsa] şahitlerin şahitlik yaptıkları esnada şahitliğe elverişli olmadığını ispat etmek durumundadır; çünkü [herhangi bir tarih belirtmeksizin "bu şahitler, benim aleyhimde şahitlik yapmaya elverişli değildir" şeklinde] mutlak bir ifade verirse -Rafii ve Nevevi'nin belirttiği üzere- onların elverişsizliği hakimin hüküm vermesinden sonra gerçekleşmiş olabilir.

 

332. Şahitlerin elverişsizliğini ifade etmeyi "şahitliğin yapıldığı gün" şeklinde kayıtlamanın bir anlamı yoktur. Aksine kişi şahitliğe elverişsizliğin şahitlik gününden önce olduğunu belirtir ve aradan şahitlerin elverişsizlikten kurtulabileceği kadar bir süre geçmemişse hüküm yine böyledir. Aradan elverişsizliğin ortadan kalkacağı kadar bir süre geçmişse onların elverişsiz olduğunu belirtmenin bir etkisi yoktur. Bunu Maverdi açık olarak belirtmiştir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bana göre çocuğun sefih olarak buluğa ermesi dikkate alınmaz; çünkü akıl hastası olarak buluğa ermesi durumunda olduğu gibi bu durumda da çocuk üzerinde kısıtlama devam edecektir.

 

333. Hakim, [gaib olan şahıs aleyhindeki] şahitleri dinledikten sonra azledilse ve sonra tekrar tayin edilse şahitliği tekrar ettirmesi kesinlikle gereklidir; ilk dinlemesi azledilmesi sebebiyle geçersiz hale geldiği için ona dayanarak hüküm veremez.

 

Not:  Hakim, görev bölgesinin dışına çıktıktan sonra dönse, velayet yetkisi devam ettiği için önceki dinlemesine dayalı olarak hüküm verebilir.

 

Nevevi daha sonra bu başlığa özgü olmayan aşağıdaki bazı meseleleri de zikretmiştir.

 

334. Bir kimse, uğradığı bir haksızlığın giderilmesi talebiyle şehirde bulunan bir kimse aleyhine dava açarak ilgili şahsın mahkemeye getirilmesini istese, dava açılan şahıs iddiayı dinleyip cevap verebilecek durumda ise ve Maverdi ve başkalarının belirttiğine göre hakim davacının yalan söylediğine ilişkin bir bilgiye sahip değilse davalıyı mahkemeye getirtmesi gerekir. Bu iki şahıs arasında bir muamele bulunduğunu bilsin ya da bilmesin böyledir. Bu, hükümlere ilişkin şiarın uygulanması içindir. Diğer şahsın, hakimlerin mertebelerine riayet etmek amacıyla mahkemeye gelmesi gerekir.

 

İbn Ebi'd-Dem şöyle demiştir:

 

Hakim kendisinden mahkemeye gelmesini istediğinde bu şahsın [kendisini savunsun diye] avukat tutması veya hak talebinde bulunana bunu ödemesi değil bu çağrıya icabet etmesi gerekir.

 

Böyle olması gerektiği açıktır.

 

335. İbn Süreyc'den nakledildiğine göre hakim, toplumda saygın konumda bulunan kişileri kendi evine getirtir mahkemeye getirtmez. Mezhepte esas alınan görüşe göre ise bu konuda bir ayrım söz konusu değildir.

 

336. Mahkemeye getirmenin gerekliliği hükmünden, bir işi bizzat görmesi için ücretle tutulan ve mahkemeye gitmesi halinde işverenin hakkının ortadan kalkacağı kimse istisna edilmiştir. Bunu Subki, el-Mühezzeb'e yazdığı şerh'in "teflis" bölümünde söylemiştir. 

 

Bunu Gazali'nin "bir işi bizzat yapması içn ücretle tutulan kişinin hapsedilmeyeceği" şeklindeki görüşten almış ve şöyle demiştir:

 

Evli bile olsa evinde durmayıp dışarıda açık gezinen bir kadının mahkemeye getirilip hapsedilebileceği konusunda alimlerimizin ittifak ettiği zikredilerek buna itiraz edilemez; çünkü işçi tutmanın beklenen belirli bir süresi olup bu da icare akdinin bittiği vakittir. Nikah akdi ise böyle değildir.

 

337. Ravdatü't-talibin'in el-Udde adlı eserden aktardığına göre şikayette bulunulan kişi [halkın içine karışmayıp] korunan ve saygı gösterilen kimselerden olup hakim, şikayette bulunan kişinin onu mahkemeye getirterek insanların gözünde küçük düşürüp eziyet etmek istediği kanaatine sahip olursa mahkemeye getirtmez. Ancak davayı kendisine işittirecek bir kimseyi ona yollar. Burada onun koruma altında olması, evinde oturan örtülü kadın gibi değerlendirilmiştir. Süleym er-Razı, et-Takrlb adlı eserinde bunu kesin bir dille aktarmıştır.

 

338. Hasmı mahkemeye getirme açısından Cuma günü ile diğer günler eşittir. Ancak hatip minbere çıktıktan sonra Cuma namazı bitinceye kadar mahkemeye getirilmez. Yahudi ise Cumartesi günü mahkemeye getirilir, onun Cumartesi günü [evinden çıkmama / iş yapmama uygulaması] kesintiye uğratılır.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Hristiyanın Pazar günü getirilmesi de Yahudiye kıyas edilir.

 

339. Bir kimseyi hasmı mahkemeye vermeden hakime gitmeye çağırsa [ne olur?]

 

Cüveyni'nin belirttiğine göre mahkemeye gitmesi gerekmez. Vacip olan, şayet üzerinde hak varsa hakkı ödemektir.

 

el-Havi, el-Mühezzeb ve el-Beyan adlı eserde mutlak olarak mahkemeye gitmenin gerekli olduğu belirtilmiştir. Çünkü şu ayetin zahiri bunu gerektirmektedir:

 

> Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. [Nur, 51]

 

İbn Ebi'd-Oem bunu [yani "hakime gitmenin gerekli olmadığı" görüşünü] kişinin "benim sende şu kadar alacağım var, gel birlikte hakime gidelim" dediği duruma hamletmiştir. Bu durumda kişinin hakime gitmesi gerekmez, sadece borcunu ödemesi gerekir. İkincisini [yani "hakime gitmenin gerekli olduğu" görüşünü] kişinin "aramızda muhakeme var" deyip ne olduğunu bildirmemesi ve kişinin bu haktan kurtulmasının mahkemeye gitmedikçe mümkün olmaması haline bağlamıştır. Bu durumda mahkemeye gitmesi gerekir.

 

Cüveyni'nin görüşü daha güçlüdür.

 

340. Hakim, mahkemeye getirilmesi istenen kimseyi mahkemeye yaş çamurla veya başka bir şeyle mühürlenmiş bir yazıyla yapar. Bunu hasmına iletmesi için davacıya verir. Mühürün üzerindeki yazıda "falan kadının çağrısına icabet etI" yazar. Bu önceleri selef dönemindeki hakimlerin adetiydi. Sonradan terk edildi. Günümüzde insanlar bunu kağıda yazmaktadır ki bu daha iyidir.

 

341. İlgili şahıs hakimin çağrısına icabet etmezse o zaman kendilerine zamanımızda elçi adı verilen ve hakimin kapısında hazır bekleyen görevliler aracılığıyla bu kişiyi mahkemeye getirtir ki haklar korunmuş olsun. Bu yardımcılara devletten maaş ödenmiyorsa onların ücretini, şahsın mahkemeye getirilmesini talep eden kişi öder.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinen hakimin bu iki seçenek arasında seçimde bulunabileceği anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Bu sebeple ben açıklamada "eğer şahıs icabet etmezse" diye beHrttim.

 

Şeyh Ebu Hamid'in Ta'lık adlı eserinde beHrtildiğine göre hakim önce mühürlü yazı gönderir. Şayet şahıs mahkemeye gelmezse yardımcılarını onu getirmeleri için gönderir.

 

Bulkini şöyle demiştir: Bunda bir maslahat vardır; çünkü talepte bulunan kimse, yardımcıların şahsı getirmesinin ücretinin kendisinden alınmasından zarar görür. Zira yardımcılar devletten maaş almıyorsa onların ücretini talepte bulunan kişi öder.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre burada uygun olan şudur: Şahıs mahkemeye yazıyla gelmediğinde onu getirmek üzere görevlendirilen yardımcıların ücreti, çağrılan şahıs tarafından ödenmelidir.

 

Kadı Hüseyin'in el-Havi adlı eserinde belirtildiğine göre hakim, çağrılan kişinin güçlü olup çağıranın zayıf olması sebebiyle [çağrılanın gelmeyebileceğini düşünüyorsa] hemmektup hem de yardımcılarını gönderebilir.

 

342. Mahkemeye gelmesi istenilen kişi özürsüz yere mahkemeye gelmese veya hakimin gönderdiği mührü kırmak vb. davranışlarda bulunmak suretiyle edepsizlik ederek mahkemeye gelmese veya bu durum, [haikimin o şahsı getirmesi için gönderdiği] güvenilir olan yardımcı memurların ifadesiyle sabit olursa hakim o şahsı devletin güvenlik güçleriyle zorla mahkemeye getirtir. Bu durumda onların masrafını o şahıs karşılar. Çünkü kendisi kaçınmıştır. Ayrıca hakim ona dövme ve hapis gibi uygun göreceği tazir cezasını uygular.

Uygun görürse tazir cezasını affedebilir.

 

343. Şahıs bir yerde gizlenirse hakimin izniyle evinin kapısında üç gün süreyle mahkemeye üç gün içinde gitmezse kapısının çiviyle kapatılacağı veya mühürleneceği duyurulur. Üç gün sonra gelmezse ve davacı onun kapısının mühürlenmesini isterse hakim o evin o şah sa ait olduğuna emin olduktan sonra davacının talebi doğrultusunda şahsın evinin kapısını çaktırır veya mühürletir. Hüküm tamamlanmadan önce çiviler ve mühür sökülmez.

 

Ezral'nin belirttiği üzere zahir olan çivileme veya mühürleme işleminin kişi başka eve gizlenmediği takdirde yapılmasıdır. Aksi takdirde bunu yapma veya evdeki şahısları dışarı çıkarma hakkı yoktur.

 

344. Hakim, şahsın yaşadığı yeri biliyorsa onun üzerine kadınları, sonra çocukları, sonra çift cinsiyetli şahısları yollayarak evde ona baskın yapıp kontrol etmelerini ister. Onlarla birlikte İbnü'l-Kass ve başkalarının da belirttiği güzere güvenilir iki şahsı da gönderir.

Bunlar eve girdiklerinde erkekler koridorda bekler, diğerleri ise odaları kontrol ederler.

 

Alimler, yol kesicilik suçu dışındaki had cezalarında baskının söz konusu olmadığını söylemişlerdir.

 

Maverdi şöyle demiştir: Şahsın bu hallerden sonra mahkemeye gelmesi imkansız olursa hakim onun aleyhine şahitlikle hüküm verir.

 

345. Bu şahsın mahkemeye gelmekten kaçınması yemini reddetme anlamına gelir mi? Daha doğru görüşe göre gelir. Ancak onun kapısında ikinci defa aleyhinde yeminden kaçınma hükmü verileceği konusunda duyuru yapılmadan önce hüküm verilmez. Bu duyuru sonrasında da mahkemeye gelmekten kaçınırsa yeminden kaçındığına hükmedilir.

 

346. Bir zalimden veya hapisten korkma yahut hastalık gibi bir özür sebebiyle gelmekten kaçınmışsa hakim, onunla hasmı arasında hüküm vermesi için vekilini ona gönderir. Veya özrü bulunan kişi kendisini savunması için birini vekil tayin eder. Şayet yemin ettirilmesi gerekiyorsa hakim ona kendisine yemin ettirmek üzere bir şahıs gönderir.

 

İsnevi el-Mühimmat adlı eserde şöyle demiştir:

 

Bana göre bu, nesebi bilinmeyen veya aleyhinde şahit bulunmayan kimse hakkında geçerlidir. Aksi takdirde dava ve şahitler dinlenir ve şahıs aleyhinde hüküm verilir. Çünkü ikinci dereceden şahitlerin dinlenmesi bakımından hastalık, gaiplik hali gibi değerlendirilir.

Hüküm verme açısından da böyledir. Beğavı bunu açık olarak ifade etmiştir. onun yetki bölgesinde olan gaib bir şahsın

 

347. Hakimden, onun yetkili olduğu bölgede bulunmayan gaib bir şahsın mahkemeye getirilmesi talep edilmiş olsa onu mahkemeye getiremez; çünkü o şahıs üzerinde yetkisi bulunmamaktadır. Hakim onun mahkemeye gelmesini talep etse bile şahsın buna icabet etmesi gerekmez. Bu durumda hakim davayı ve şahitleri dinler sonra dilerse şahitlerin ifadelerini gaip şahsın bulunduğu bölgenin hakimine gönderir. Dilerse davacıya -daha önce belirttiğimiz şekildeyemin ettirdikten sonra gaip şahıs aleyhine hüküm verir. Gaip şahıs Maverdi'den daha önce aktardığımız üzere yakın mesafede oturuyor olsa bile böyledir.

 

348. Hakimden, onun yetki bölgesinde olan gaib bir şahsın mahkemeye getirilmesi için talepte bulunulmuş olsa, hakimin, şahsın bulunduğu yerde bir vekili olsa hakim ilgili şahsı mahkemeye getirtmez; çünkü orada bir hakim varken bunu yapmak zorluğa yol açar. Şahıs aleyhindeki şahitleri dinler ve vekilinin hüküm vermesi için şahitlerin ifadelerini kendisine gönderir; çünkü onu davayı bu yolla sonuca ulaştırması mümkün olduğundan şahsı mahkemeye getirmekle yükümlü tutulmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden -tıpkı Ravdatü't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'deki ifadelerde olduğu gibi- gaip şahsın yakın veya uzak mesafede olması arasınnda fark olmadığı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Aksine bu, gaip şahıs günü birlik gidip gelme mesafesinden daha uzaktaysa söz konusu olur. Çünkü daha önce geçtiği üzere şahitlerin dinlenmesine ilişkin mektup, günü birlik git-gel mesafesinde olduğunda kabul edilmez.

 

349. Hakimin diğer bölgede vekili yoksa [ne olur? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre hakim davanın açılması ve dinlenmesinin sahih olması sonrasında yalnızca günü birlik mesafede olan gaip şahsı getirtebilir. Günü birlik mesafe erken kalkan bir kimsenin geceleyin geri dönebildiği mesafedir. Bu mesafeye Arapçada [destek ve yardım anlamına gelen] "adva" denilmiştir; çünkü hakim, has mını o bölgeden getirtmek isteyen kişiye hasmını getirme konusunda destek verip yardım etmektedir.

 

İkinci görüş

 

Gaib şahıs, namazların kısaltılabileceği mesafeden daha yakındaysa hakim onu getirir, aksi takdirde getirmez; çünkü namazların kısaltılabileceği mesafeden dah akışa mesafedeki kişi pek çok meselede hazır kişi hükmündedir.

 

Üçüncü görüş

 

Gaib şahıs uzak mesafede de olsa hakim onu getirir. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'deki ifade bu hükmün tercih edilmesini gerektirmektedir. Iraklılar da bu görüştedir. İbnü'I-Mukrl de bu görüşü tercih etmiştir; çünkü Hz. Ömer, bir mesele için Muğire bin Şube'yi Basra'dan Mekke'ye çağırmıştır. Ayrıca [eğer bu uygulanmazsa] insanlar, yolculuğu, hakları iptal etmek için bir araç olarak kullanırlar.

 

Bununla birlikte el-Minhac metnindeki hüküm daha uygundur. Hz. Ömer'in meselesinde Muğire'yi kendi isteği dışında getirtme söz konusu değildir. Ayrıca bu durumda uzaktaki kişiyi getirmenin zorluklar ısöz kousudur. Hakim, talep edilen şahsın beldesine mektup gönderir.

 

Not: Hakimin şahsı getirteceği durum, o bölgede kendisinin vekili bulunmadığı ve bu meselede aracılık yapıp taraflar arasında sulhü sağlayacak bir kimsenin bulunmadığı durumdur

Şayet böyle birisi varsa hakim onu getirtmez, ona aracılık yapıp aralarında sulh sağlamasını söyler.

 

İbnür'r-Rif'a ve İbn Yunus o kişide hakimlik ehliyetinin bulunmasını şart koşmuş, Rafiı ve Nevevi ise bunu şart koşmamıştır.

 

Şeyh İmadüddin el-Hüsbanı şöyle demiştir: Şunu söylemek mümkündür: Mesele sulh ile çözümlenebilecek bir mesele ise kendisine itaat edilen ve arabuluculuk yapabilecek bir kişinin bulunması yeterlidir. Sulhile çözümlenemeyecek bir mesele ise o meselede hakimlik yapmaya elverişli birinin bulunması şarttır ta ki hakim sulh veya başka yollarla meseleyi çözüme kavuşturmayı ona bırakmış olsun.

 

Bu görüş, sakıncası olmayan bir görüştür.

 

Nevevi'nin "geceleyin" ifadesi gecenin başını, ortasını ve sonunu kapsar. İsnevi el-Mühimmat adlı eserinde şöyle demiştir: "Bu böyle değildir. Aksine burada ölçü kişinin geceden önce döne bilmesidir. Alimlerimiz de bu şekilde belirtmiş. eş-Şerhu'l-kebir'in nikah bölümünde ehliyeti ortadan kaldıran durumlar ele alınırken de bu şekilde belirtilmiştir.

 

350. Nevevi daha sonra alimlerin "şahitler dinlenmez" şeklindeki ifadelerinden manen istisna yapmış ve şunları söylemiştir: 

 

[Şehirde hazır bulunan ve erkeklerin arasına karışması doğru olmayan kadın dava için mahkemeye getirilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre erkeklerin arasına karışmayan kadın şehirde hazır bile olsa dava için mahkemeye getirilmez. Yani tıpkı hasta şahsın durumunda oldUğu gibi bu kadından da zorluğu gidermek adına kendisine dava açmak için mahkemeye getirilmekle yükümlü tutulmaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) [bir kadının kocası karısının zina ettiğini söylemek üzere geldiğinde Üneys adlı sahabısine hitaben] şöyle buyurmuştur:

 

> Üneys, bunun karısına git [durumu sor]. Şayet itiraf ederse onu recmet. (Buhari, Vekalet, 2314; Müslim, Hudud, 4410)

 

Kadın, erkeklerle bir arada bulunması doğru olmayan bir kadın olduğundan Hz. Peygamber (s.a.v.) o kadını çağırtmad!. Buna karşılık erkeklerle bir arada bulunan Gamidiyye adlı kadını ise açık olarak recmetmiştir. Bu meseleye delilolarak bunlar zikredilmiş ve bazı itirazlar yöneltilmiştir.

 

Şayet yemin ettirirken yeminin mekan olarak ağırlaştmlması söz konusu değilse kadın yemin etmek için de mahkemeye çağrılmaz. Şayet yeminin ağırlaştmlması gerekiyorsa daha doğru görüşe göre mahkemeye getirilir. Bu, Ravdatü't-talibin'in davalar kitabının üçüncü bölümünde zikredilmiştir. Kadın ya birisini vekil kılar yahut da hakim kendisine vekilini gönderir. Hasım, kadının davalı olan şahıs olduğunu itiraf ederse veya kadının mahremlerinden iki kişi bu kadının o kişi olduğuna şahitlik ederse hakimin vekilinin sorularına kadın perde gerisinden cevap verir. Aksi takdirde çarşarfını giyerek örtüsünün arkasından çıkıp mahkemeye gider. Yemin edeceği zaman kendi mekanında yemin eder.

 

[Metinde geçen] ... "Muhaddara" sürekli tekrarlanan ekmek, pamuk alımı, pamuk satımı vb. ihtiyaçlar için çokça dışarı çıkmayan yani bir zaruret olmadıkça ya hiç çıkmayan veya birini ziyaret etmek, hamama veya taziyeye gitmek gibi bir ihtiyaç için nadiren çıkan kadındır.

 

İkinci görüş

 

Dışarıya çokça çıkmayan kadın tıpkı diğerleri gibi mahkemeye gelir. Kaffal fetvalarında bunu tek görüş olarak akrarmıştır.

 

Dışarıya çokça çıkan kadını hakim mahkemeye getirtir, ancak onu getirmek üzere mahrem bir yakınını veya güvenilir kadınları gönderir. İbnü'l-Mukrı ve el-Envar yazarının esas aldığına göre yol güvenliğinin de bulunması şarttır.

 

Not:  Bir kadın dışarı çokça girip çıkarken sonradan evinden çıkmamaya başlasa Kadı Hüseyin'in fetvalarında belirtildiğine göre onun hükmü, günahtan tövbe eden fasığın hükmü gibi olur. Bir görüşe göre aradan bir yılın geçmesi gerekir. Diğer bir görüşe göre altı ayın geçmesi gerekir.

 

Ezrai, erkekler arasına karışmayan kadın ile karışanı kocasının üst düzey bir kimse olup olmamasına göre ayırmıştır. İbn Şühbe "bu uygun bir görüştür. Kadının evden çıkmamasının dinde bir dayanağı yoktur" demiştir.

 

İki taraf, kadının evden ayrılmayan birisi olup olmadığı konusunda ihtilaf etse Kadı Hüseyin'in fetvalarında belirtildiğine göre kadın şahit getirmekle yükümlü tutulur. Maverdi ve Ruyani şöyle demiştir: "Şayet kadın, kadınların çoğunlukla evde bulunduğu bir kabiledense yeminle birlikte onun sözü kabul edilir, aksi takdirde davacının sözü yeminle kabul edilir." Bu, ikisinin şahitleri olmaması halindedir. Bu, daha uygun bir görüştür.

 

Önemli Bazı Meseleler

 

Hakim, kendi görev bölgeSinde yazmamış olduğu ve içinde bir hüküm bulunan mektuba, kendi bölgesinde iken şahit tutabilir. Ancak kendi bölgesi dışında iken, kendni bölgesinde yazmış olduğu bir hüküm mektubuna şahit tutamaz.

 

Hüküm vermek tıpkı şahit tutmak gibidir. Oysa mektup yazmak böyle olmayıp bunda bir sakınca yoktur.

 

Davada aleyhinde hüküm verilen ve başkasını avukat tutmuş olan kişi "ben, şahitler şahitliğini yapmadan önce avukatımı azletmiştim" dese hüküm geçersiz olmaz; çünkü gaib olan kimse aleyhine hüküm vermek caizdir. Ancak lehinde hüküm verilen kişi bunu söylerse hüküm geçersiz olur; çünkü gaip olan kişi lehine hüküm vermek geçersizdir.

İçinde hüküm yazılı bir mektuba şahit tutulan ve mektubu yazan hakim tarafından gaib şahsın bulunduğu beldeye gönderilen, mektubu götürmek üzere yola çıkan kişinin yolda gidilmesi hedeflenen hakime gitmekten geri durma hakkı yoktur. Ancak kendi şahitliğine başkasını şahit tutarsa yani mektubun yanında hazır bulunan iki kişiyi mektuba şahit tutar ve bu iki kişi de gidilmesi hedeflenen hakim yanında buna şahitlik ederse veya herhangi bir hakim yanında şahitlik ederse, söz konusu hakim mektupta söz edilen hakkı gaib olan şahsa tazmin ettirir ve bunu mektubun yollandığı hakime yazar.

 

Mektuba şahit tutulan kişi, herhangi bir hakim veya şahit bulamaz ve mektubun gönderildiği hakime doğru yola çıkmak için ücret talep ederse nafakası ve hayvanının kirası dışında kendisine bir şey verilmez. Mektubu yazan hakimin beldesinden çıkmadan önce ise ücret istediğinde bu ücret yukarıda zikredilen nafaka ve hayvan kirasından fazla olsa bile kendisine verilir. Çünkü kişi yolculuğa çıkmakla yükümlü tutulamayacağı gibi kanaat etmekle de yükümlü tutulamaz. Zira hakim başkasını şahit tutma imkanına sahiptir.

Burada mektuba şahit olmak zorunlu hale gelmiştir.

 

Mektubun kendisine gönderildiği hakim hakkı hasımdan tahsil etse, hasım buna dair davacı aleyhine şahit tutmak istese buna icabet etmek gerekir. Hakimin buna dair bir mektup yazması gerekmez. Çünkü hakimden yalnızca davalıyı, hükmettiği ve kendisin nezdinde sabit olan şeyle yükümlü kılması talep edilir. Yine diğer kişi hakkın sabit olduğu mektubun kendisine verilmesini hakimden isteyemez. Bu şuna benzer: Bir kimse borçludan alacağını tahsil ettiğinde buna dair bir belge vermesi istenemez. Yine başkasına mal satan ve malın kendisine ait olduğuna dair elinde hüccet bulunan kişiden bu hücceti karşıya vermesi istenemez; çünkü kişi normalde kendi mülkü olan şeyi satar. Ayrıca onun mal üzerinde hakkının bulunduğu ortaya çıkabilir. Bu durumda hüccete ihtiyaç duyabilir.

 

Hakim gaib olan şahsı güvenilir bir şahsa borç vererek onun zimmetinde malı koruma altına alabilir. Hayvanının ölmesi ve gasp edtilmesi gibi şeylerden endişe ederse satabilir. Kiracıya güveniyorsa bunları kiraya verebilir; çünkü menfaatler vaktin geçmesiyle kaybolur. Hakim maslahat gerekçesiyle bir şey sattığında veya emsal ücretle kiraya verdiğinde gaib olan şahıs gelirse akdi feshedemez. Bu, çocuğun buluğa ermesi gibidir. Ayrıca hakimin yaptığı şey, şer'! vekalete dayalı olarak yapılmıştır.

 

Bilinmesi ümit edilmeyen bir kimsenin malını hakim satıp bedelini Müslümanların maslahatı için kullanabileceği gibi koruma altında da tutabilir. Ezrai şöyle demiştir: "Bu asırlarda ihtiyata uygun olan bunların bedelini muhafaza etmek değil Müslümanların maslahatı için harcamaktır. Çünkü bu mallar yağmaya maruz kalabilir, zalim şahıslar bunlara el uzatabilir."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

MÜŞTEREK MALLARIN TAKSİMİ