KADA - YARGI / YARGIÇ |
ŞAHİTLERE İLİŞKİN BAZI
MESELELER
[Hakimin] belirli
kimseleri şahit edinip bunlardan başkalarını dinlememesi haramdır.
Şahitler şahitlik ettiğinde
hakim onların adalet veya fasıkhk vasfı taşıdığını biliyorsa bu bilgisine göre
hareket eder. Aksi takdirde onlar hakkında güvenlik soruşturması yaptırması
gerekir.
Güvenlik soruşturması
şahit, lehine şahitlik yapılan ve aleyhine şahitlik yapılan kimselerin ayırt
edilecek şekilde yazılması ile olur. Yine dOğru görüşe göre borcun miktarının
da yazılması gerekir. Hakim bu kağıdı müzekkl'ye [soruşturma memuruna]
gönderir. Sonra soruşturma memuru elde ettiği bilgiyi hakimle şifahi olarak
konuşur. [Zayıf] bir görüşe göre yazması yeterli olur.
Müzekkt'nin şartı,
şahidin şartı gibidir. Bunun yanında onun şahitliğe elverişsiz ve elverişli
olma sebeplerini bilmesi, arkadaşlık, komşuluk veya muamelede bulunma gibi
gerekçelere bağlı olarak güvenilirliğini tespit ettiği kimsenin iç durumunu
test etmesi de gerekir. Daha doğru görüşe göre şahitlik sözcüğünü kullanması
şarttır.
Güvenlik soruşturmasında
"o adildir" denilmesi yeterlidir. [Zayıf] bir görüşe göre
"aleyhimde ve lehimde" ifadesini ekler. [Şayet] şahidin şahitliğe
elverişsiz olduğu tespit edilmişse bunun sebebi zikredilmelidir. Soruşturan
kişi bu konuda gözle görme veya toplumdaki yaygın habere dayanır.
Kişinin şahitliğe
elverişsiz olduğuna ilişkin bilgi şahitliğe elverişli olduğuna ilişkin bilgiye
tercih edilir.
Şahidin güvenilir
olduğunu söyleyen kişi "ben onun eleştirilecek yönünü biliyorum ama o
bundan tövbe etti ve kendini düzeltti" dese, güvenilir olma yönü tercih
edilir.
Daha doğru görüşe göre
şahidin güvenilirliğini tespitte davalının "o güvenilirdir ama bu
şahitliğinde yanlış yaptı" demesi yeterli değildir.
236. Hakimin belirli
kimseleri şahit olarak edinip onlardan başkasının şahitliğini kabul etmemesi
haramdır; çünkü bu insanları sıkıntıya sokmaktır. Zira şahitliği başkası yüklenmiş
olabilir. Bu kabul edilmediğinde hak zayi olur. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
"İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun." [Talak, 2]
237. Hakim belirli
kimseleri şahit olarak belirlemekle birlikte başkalarının
şahitliğini de kabul etse bu haram da mekruh da olmaz. Bunu Maverdi
söylemiştir.
238. Hakim nezdinde
şahitler şahitliklerini yaptığında hakim onların adalet vasfına sahip
[güvenilir] veya fasık olduğunu biliyorsa kendi bilgisine göre amel eder.Yani
güvenilir olanların şahitliklerini kabul eder, hasım tarafından güvenilirlik
tescili istenmiş olsa bile onların güvenilir olduğunun tescil edilmesine gerek
duymaz. Fasık olduğunu bildiği kimselerin şahitliğini araştırma yapmaya gerek
duymadan reddeder.
Not: Güvenilir bulduğu kimselerle ilgili bu
uygulama hakimin usul ve füruu dışındaki kimselerle ilgilidir. Onlara gelince
bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup Bulkini'nin de belirttiği
üzere tercihe şayan olan görüşe göre onların güvenilir olduğuna dair şahitler
bulunmadıkça bu caiz değildir. Bu görüş, Ravdatü 'ttalibın'de yer alan
"hakimin kendi usul ve füruunu tezkiye etmesi kabul edilmez" görüşüne
dayalıdır.
239. Hakim şahitlerin
adalet sahibi mi fasık mı olduğunu bilmiyorsa onların soruşturulması gerekir.
Hasım bunu talep etsin ya da etmesin, şahitlere yönelik eleştiri de bulunsun
bulunmasın, onların adaletli olduğunu ikrar etsin ya da etmesin bunu yapmak
gerekir; çünkü hüküm onların şahitliğiyle gerçekleştiğinden şahitlik şartının
var olup olmadığını araştırmak gerekir. Hasım, onların şahitlik yaptığı konuda
kendilerini tasdik ediyorsa hakim onların şahitliğiyle değil hasmın ikrarıyla
hüküm verir.
Not: Hakim şahitlerin Müslüman olup olmadığını
bilmiyorsa bu konuda onların sözlerini esas alır. Ama onların hür olup olmadığını
bilmiyorsa [onların hür olduğuna dair] şahitlerin bulunması şarttır. Adaletle
tanınan iki kişi şahidin hür olduğuna şahitlik eder ve hasım da kendisi
aleyhine hüküm verilmeden önce onların şahitlik ettiği şeyi itiraf ederse hüküm
şahitliğe değil ikrara dayanmış olur; çünkü bu daha güçlüdür. Ancak davalı
hüküm verildikten sonra ikrarda bulunursa o zaman hüküm şahitliğe dayandırılmış
olur. Bu, eş-Şerhu'l-kebir'de Herevl'den nakledilmiş ve Rafiı bunu ikrar
etmiştir. Zina bölümünde geçtiğine göre Maverdl'ye göre daha doğru olan görüş
ikrar ve şahitlikten hangisi daha önce gerçekleşmişse onun dikkate alınmasıdır.
Buna ilişkin açıklama orada geçmişti.
İbnü'ş-Şühbe'nin
"doğru olan şey, bu hükmün ikisine birden [hem şahitlik hem de ikrar]
dayandırılmasıdır" ifadesi kabul edilemez.
240. Nevevi daha sonra
güvenlik soruşturmasının nasıl yapılacağını ele almıştır. Buna göre hakim
şahit, lehine şahitlik yapılan kişi ve aleyhine şahitlik yapılan kişiyi
başkalarından ayrıştıracak şekilde adını, şayet künyesiyle meşhursa künyesini,
üzerinde vela varsa vela bağını, babasının, dedesinin adını, fiziksel
özelliklerini, mesleğini, çalıştığı çarşıyı, namaz kıldığı mescidi yazar. Ta ki
başkasıyla karışmasın. Lehine ve aleyhine şahitlik edilen kişiyle şahit
arasında şahitliğe engel kin ve düşmanlık ilişkisi bulunabilir. Şahit meşhur
olup da bir takım vasıflarıyla belirgin hale gelmişse onunla yetinilir.
241. Yine şahitliğe konu
olan borç vb. şeyleri de doğru görüşe göre yazar. Çünkü şahidin büyük miktar
borçta değil ama küçük miktar borç konusunda doğru söyleyeceği yönünde
insanlarda galip zan bulunabilir. Diğer görüşe göre ise bu yazılmaz; çünkü
adalet vasfı malın azlık ve çokluğuna göre değişmez. Cüveyni bu görüşü
imamların çoğunluğundan nakletmiş ve ilk görüşün doğru olmadığını söylemiştir.
Şu halde Nevevi'nin ilk görüşü "doğru" şeklinde değil "daha
doğru" şeklinde ifade etmesi ve "onların şahitlik ettikleri şeyi
yazmaları da böyledir, ta ki borç, mal, nikah, öldürme vb. şahitlik edilen şey
bilinsin" demesi iyi olurdu. Böylece benim yaptığım açıklamaya gerek
olmazdı.
242. Hakimin yazdığı bu
yazıyı güvenlik soruşturması yapacak kişiye göndermesi gerekir.
eş-Şerhu'l-kebır ve Ravdatü'ttalibın'de belirtildiğine göre hakimin güvenlik
soruşturması yapan memurlarının ve soruşturma yapan kişilerinin olması gerekir.
Şahitlerin hallerinin ne olduğunu açıklama konusunda güvenlik soruşturması
yapan kişilerin beyanları esas alınır. Soruşturma yayan memurlara gelince;
hakim onları güvenlik soruşturması yapacak kimselere araştırma ve soruşturma
yapması için gönderir. İmam ŞafiI'nin ifadelerinde geçen "soruşturma yapan
kişiler" ifadesi zaman zaman "güvenlik soruşturmacısı [müzekkl]"
olarak da açıklanmıştır.
Nevevi,
Ravdatü't-talibin'de şöyle demiştir:
Hakim her bir müzekkı
[güvenlik soruşturmacısı] için bir rapor yazarak bunu kendisine ulaştıracak
memura verir. Her bir raporu ihtiyaten kendisine verdiği ve gönderdiği kişiler
dışındakilerden gizler ta ki lehine şahitlik yapılan kişiler, şahitlerin
güvenilir olduğu, aleyhine şahitlik yapılan kişiler de güvenilir olmadığı
yönünde çalışma yapmasınlar.
243. Elçiler, güvenlik
soruşturması yapan kimselerden şahitlerin şahitliğe elverişsiz olduğuna dair
haber getirirse hakim hüküm vermeksizin bekler ve bu durumu gizleyerek davacıya
"bana başka şahitler getir" der. Şayet elçiler şahitlerin güvenilir
olduğuna dair haber getirirlerse onların sözüyle hüküm vermez, hakimin kendisi
bizzat kendisine yazılı kağıt gönderdiği güvenlik soruşturmacısı ile yüzyüze
görüşerek şahitlerin güvenilir olup olmadığına ilişkin bilgileri kendisinden
alır. Çünkü hüküm, onun şahitliğiyle gerçekleşecektir. Müzekkınin hakkında
bilgi verdiği şahıs konusunda yanılmaması için tezkiye edilen kişiye işaret
eder.
244. Daha doğru görüşe
göre müzekkı, soruşturma konusunda aracılık eden kimseler aracılığıyla hakime
mektup göndermekle yetinmez. [Zayıf] bör görüşe göre ise onlar aracılığıyla
mektup göndermesi yeterlidir. Kadı Hüseyin ve öğrencilerinin tercih ettiği
görüş budur. Günümüzde de hakimlerin uygulaması, adalet sicillerini görmekle
yetinme şeklindedir.
245. Nevevi'nin sözünün
işaret ettiği gibi müzekkt ile kastedilen bir kişi olmayıp iki veya daha fazla
kişidir.
Not: Soruşturma memurlarını şahitlerin elverişsiz veya
elverişli olup olmadığı konusunda hakim olarak belirleyen kimseye göre
soruşturma memurunun bunu hakime tek başına götürmesi yeterli olup sayı dikkate
alınmaz; çünkü o da hakimdir. Hüküm onun sözüne dayalıdır.
Aynı şekilde hakim,
soruşturma memuruna araştırma yapmasını emretse ve bu kişi de araştırma yapsa,
yaptığı araştırmaya dair şahitlik etse hüküm böyledir. Ancak burada sayı
dikkate alınır; çünkü o şahittir.
eş-Şerhu'l-kebir'de
şöyle denilmiştir:
"Bu konuda kesin
olarak görüş ayrılığının olması gerekir. Dahası soruşturma memuru bizzat
şahidin şahitliğe elverişsiz veya elverişli olduğunu belirleme işini üstlense
hakimin hükmü onun sözüne dayalıdır, bu sebeple sayı dikkate alınmaz; çünkü o
hakimdir. Hakim kendisine araştırma emri verse ve o da araştırma yapsa, şahidin
durumuna vakıf olarak buna ilişkin şahitlik etse hüküm yine onun sözüne
dayalıdır; ancak burada o şahit durumunda olduğu için sayı dikkate alınır.
Şayet kendisine müzekkilere müracaat etmesi ve onlardaki bilgiyi bildirmesi
emredilirse sırf elçi konumunda olur. Bu durumda hazır bulunup şahitlik
ederler. Yine müzekkilerin şahitliğine şahitlik ettiklerinde de böyledir.
Çünkü asıl şahit
hazırken ikincil şahit kabul edilmez."
Bu açıklama ile hükmün
müzekkilerin sözüne mi yoksa aracı memurların sözüne mi dayalı olduğu
konusundaki görüş ayrılığı da ortadan kalkmış olmaktadır. Rafii'nin, alimlerin
çoğunluğundan aktardığına göre bu, aracı memurların görüşlerine dayalıdır.
Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin belirttiğine göre itimad edilmesi gereken de
budur.
İbnü's-Sabbağ bunun asıl
şahit hazır olduğu halde ortada ihtiyaç yokken ikinci derce şahitlik
yapılmasının gerekçesini şu şekilde ortaya koymuştur: Müzekkiler mahkemeye
gelmeye zorlanamazlar.
Şahitlerin elverişsiz
veya elverişli olduğunu belirleme konusunda hakim olarak tayin edilen kişide
hakimlere ait vasıfların bulunması dikkate alınır.
246. Şahitlerin
güvenilir olduğuna şahitlik eden müzekkinin şartı şahidin şartı gibidir. Buna
göre oğlun babasının güvenilir olduğunu söylemesiyle baba şahitlik yapamaz,
aksi de söz konusudur. Daha doğru görüş böyledir.
247. Müzekkınin, bir
şahidin şahitliğe elverişsiz veya elverişli olduğuna ilişkin ölçüleri bilmesi
gerekir ta ki güvenilir bir kimseyi şahitliğe elverişsiz, fasık bir kimseyi
şahitliğe elverişli olarak belirtmesin.
248. Müzekkınin,
güvenilir olduğunu söylediği kimsenin içyüzünü bilecek şekilde onunla
arkadaşlık yapmak, komşusu olmak veya bir muamelede bulunmak gibi yollarla
kendisini test etmiş olması şarttır.
Rivayet edildiğine göre
iki kişi Hz. Ömer'in yanında şahitlik etti. O bu iki kişiye "ben sizi
bilmiyorum. Sizi bilmememin size zararı yok. Sizi bilen bir kimsenin yanına
gidin [bana, sizi tanıyan bir kimseyi getirin]". Bu ikisi bir adamın
yanına gittiler. Hz. Ömer adama "bu ikisini nasıl tanıyorsun?" diye
sordu. Adam "iyi ve güvenilir olarak tanıyorum" diye cevap verdi. Hz.
Ömer "onların sabahını, akşamını, eve girmesini ve çıkmasını bilecek
şekilde onlarla komşuluk ettin mi?" dedi. Adam "hayır" dedi. Hz.
Ömer "[Dirhemler ve dinarlar insanların güvenilir olup olmadığını ortaya
çıkarır.] Sen, insanların güvenilir olup olmadığını ortaya çıkan şu dirhemler
ve dinarlarla bu adamlarla muamelede bulundun mu?" diye sordu. Adam
"hayır" dedi. Hz. Ömer "[Yoıculuk, insanın huyunu suyunu ortaya
döker]. Sen, insanların ahlakını ortaya çıkaran yolculukta bunlarla birlikte
bulundun mu?" diye soru. Adam "hayır" deyince Hz. Ömer ona
"sen bu ikisini tanımıyorsun" dedi ve iki adama "gidin, sizi
tanıyan bir kişi getirin" dedi. (Beyhaki, Adabu'l-kadi, 10, 125)
Bunun aklı gerekçesi
şudur: Fasıklık sebepleri çoğunlukla gizlidir. Bu sebeple güvenlik soruşturması
yapan kişi bir kimsenin güvenilir olduğunu söyleyebilmesi için bunu bilmesi
gerekir.
249. Hakimin,
soruşturmayı yapan kişinin, şahidin iç yüzünden haberdar olduğunu bilmesi
şarttır. Ancak soruşturmacının güvenilir bir kimse olup ancak şahidin iç yüzünü
test ettikten sonra tezkiyede bulunduğunu biliyorsa ona itimad eder.
250. Bir kimsenin iç yüzünden
haberdar olmak için onu bilme konusunda son sınıra ulaşmak gerekmez. Hassas bir
araştırma yapması yeterlidir. Soruşturma memurunun, yabancı bir şahsın bir
kimse hakkında ince bir araştırma yapıp onun iç yüzü hakkında bilgi sahibi
olacak kadar araştırma yapması yeterlidir. O zaman toplumdaki yaygın haberin
şahitliğiyle bu kişinin güvenilir olduğuna dair kendisinde bir galip zan
oluşur.
251. Nevevi
"şahitlerin güvenilir olduğuna dair" ifadesiyle şahitlerin şahitliğe
elverişsiz olduğuna dair soruşturma yapan kişiyi dışarıda bırakmıştır; zira
onun kişinin iç yüzüne dair bir test yapması şart koşulmaz; zira onun sözü
[kişinin niçin şahitliğe elverişsiz bulunduğunu belirten] bir açıklama
olmadıkça kabul edilmez.
252. Nevevi'nin
"müzekkl'de [soruşturmacıdaL, şahitteki şartlar dikkate alınır"
şeklindeki ifadesi hakim tarafından tayin edilmemiş olan kimse için söz
konusudur. Şayet bir kimse insanların güvenilir olup olmadığını tespit
konusunda hakim olarak tayin edilmişse bu kişide -daha önce geçtiği üzere-
hakimde bulunması gereken şartlar dikkate alınır.
253. [Şahidin güvenilir
olup olmadığını soruşturan müzekkl'nin , hakkında soruşturma yaptığı kişiye ait
bilgiyi naklederken, "şahitlik ederim ki" şeklinde bir ifade
kullanması şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
müzekkl'nin tıpkı diğer şahitliklerde olduğu gibi burada da şahitlik sözcüğünü
kullanarak "onun güvenilir olduğuna / şu sebeple güvenilir olmadığına
şahitlik ederim" demesi şarttır.
İkinci görüş
Şahitlik sözcüğünü
kullanması şart olmayıp "biliyorum / kesin eminim" gibi ifadeler
kullanması yeterlidir.
Bu ikinci görüş şazzdır
[genel kabule aykırıdır].
254. [Müzekk!, bir
kimsenin güvenilir olduğunu belirtirken nasıl bir ifade kullanmalıdır? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
müzekk!'nin, şahitlik ifadesiyle birlikte "o güvenilirdir" demesi
yeterlidir; çünkü müzekkı böyle demekle "içinizden iki güvenilir kimseyi
şahit tutun" [Talak, 2] ayetinin zahirinin gerektirdiği güvenilirliği
ortaya koymuştur. Bu, Harmele'nin kitabında İmam Şafii'nin açık ifadesi olarak
geçmektedir.
İkinci görüş
[Zayıf olan ve]
el-Ümm'de ve Müzenı'nin muhtasarında yer alan ifadeye göre bunun yanında
müzekkı "o, benim lehimde ve aleyhimde güvenilirdir" ifadesini
kullanır. Çünkü "güvenilir" ifadesi şahidin bir konuda güvenilir olup
başka konuda olmaması ihtimalini engellememektedir. ifadeye eklenen bu fazlalık
bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır.
İlk görüşe göre bu
fazlalık, bir pekiştirmedir.
255. Hakim nezdinde bir
grup şahitlik yapsa, hakim onların güvenilir olup olmadığı konusunda bir karara
varamasa, hakimin vekili bu şahitlerden ikisinin güvenilir olduğunu bildirse, hangi
ikisinin güvenilir olduğunu belirtmişse hakim hüküm verir, aksi takdirde hüküm
vermez.
256. [Şahitleri
soruşturan müzekkı, şahidin şahitliğe elverişsiz olduğunu tespit etmişse, bunu
açıkça belirtmesi gerekir mi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Müzekkı şahitliğe
elverişsizlik sebebini mesela "zina eden birisidir / zina iftirasında
bulunan birisidir / hırsızlık yapmıştır" gibi bir ifadeyle açıkça
zikretmesi gerekir. Yahut da söz konusu kişinin inandığı münker bid'atı açık
olarak zikreder.
Bunu yapmak gereklidir;
çünkü kişilerin şahitliğe elverişsiz olmasıyla ilgili sebepler hakkında ihtilaf
söz konusudur. Bu sebeple hakim içtihadıyla gerekeni yapsın diye bunun
açıklanması gerekir.
Şahitliğe elverişsizlik
sebeplerinin bir kısmının zikredilmesi yeterlidir. [Hepsini zikretmeye gerek
yoktur].
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
elverişsizliği belirten şahıs sebepleri biliyorsa onun mutlak ifadesiyle
yetinilir, aksi takdirde yetinilmez.
Not: Görüş ayrılığı, şahiderin güvenilir olup
olmadığını belirlemek üzere tayin edilmiş kişi dışındaki şahıslarla ilgilidir.
Bunun için tayin edilene gelince, Zerkeşi'nin el-Matlab adlı eser aracılığıyla
İbnü'sSabbağ'dan aktardığına göre hakim ona sebebi soramaz.
Kişinin güvenilir
olduğunu belirtirken gerekçe açıklamak gerekli deiğldir; çünkü bunun pek çok
sebebi olup sayıyla sınırlandırılamaz.
Müzekkı, şahidin zina
ettiğini söylediğinde -tek kişi olsa bile- ona zina iftirası atmış olmaz; çünkü
ona bu konuda soru sorulmuştur. Onun bu açıklamayı yapması farz-ı kifaye veya
farzı ayndır. Zinaya şahitlik edenlerin sayısı dörtten az olduğunda ise durum
bundan farklı olup onlar zina iftirası atmış olarak kabul edilirler; çünkü
onların [sayıları dörde ulaşmadıkça] bunu örtmeleri teşvik edilmiştir. Onlar
bunu ifşa ettiğinde kusurlu davranmışlardır.
Şahit, Herevı'nin
"ben şahitliğe elverişsiz biriyim" dese sebebini açıklamasa bile bu
sözü kabul edilir.
Şahitliğe elverişsiz
veya elverişlilğe ilişkin bilgi ancak hakim veya onun belirleyeceği kişi yanında
aktarıldığında geçerli olur.
257. Bir kimsenin
şahitliğe elverişsiz olduğunu tespit eden kişi bu tespitini [şu üç şeyden
birine dayandırabilir:]
> Kendisinin o şahsa
yönelik gözlemine dayandırır. Bu da el-Muharrer'de belirtildiği üzere kişinin zina
ettiğini görmek veya duymakla olur. Yine bir kimseye zina iftirası attığını
duymak veya kişinin bunu ikrar etmesi de böyledir.
> Yine bu bilgi o
kişinin şahitliğe elverişsiz [fiillerinin] bulunduğuna dair toplumda yaygın
haberin bulunması -ve evleviyetle anlaşılacağı üzere- tevatüre de
dayandınlabilir.
> Yine şartlarına
uygun olarak iki adil kişinin şahitliğiyle de bu tespit edibelir; çünkü bununla
kişinin şahitliğe elverişsiz olduğuna dair kesin bilgi veya zan oluşur.
258. Kişinin, bir
kimsenin şahitliğe elverişsiz olduğuna dair neyi esas saldığını açıklamasının
şart olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
bunu açıklaması şarttır. Buna göre müzekkıl'nin "onun zina ettiğini
gördüm", "onun zina iftirasında bulunduğunu işittim" vb.
ifadeler kullanması gerekir.
İkinci görüş
Kıyasa daha uygun olan
görüşe göre bu şart değildir. Bu, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de
zikredilmiştir. Bu görüş İbn Ebı Hureyre'den nakledilmiş olup diğer
şahitliklerde zahir olan budur.
Not: Hakimin, şahidin şahitliğe elverişsiz
olduğuna ilişkin açıklamayı kabul etmemesi, o şahsın elverişsizlik durumu
araştırılıncaya kadar kendisinin şahitliğiyle hüküm verilmesini askıda almayı
gerektirir. Bunu İbnü's-Salah ve Nevevi rivayet ile ilgili olarak zikretmiştir.
İbnü'n-Naklb ise bu
konuda bana göre rivayet ile şahitlik arasında fark yoktur.
259. Şahidin şahitliğe
elverişsiz olduğuna dair şahitlik, elverişli olduğuna dair şahitliğe öncelenir.
Onun elverişsiz olduğunu belirten şahitler diğerinden daha çok olsun ya da
olmasın böyledir; çünkü bu Ö şahitlerin o kişiye dair bilgisi [onun elverişli
olduğunu belirten şahitlerin bilgisinden] daha fazladır. Zira elverişli
olduğunu belirten şahitler açısından o kişinin şahitliğe elverişli olduğunu
gösteren zahir sebepler ortaya çıkmış ancak onun şahitliğe elverişli olmadığını
ifade eden kimselerin sahip olduğu bilgi bunlara gizli kalmıştır. Bu, bir
kimsenin borcu bulunduğuna ve o borcun alakcaklı tarafından ibra edildiğine
dair şahitlerin bulunmasına benzer.
260. Şahidin şahitliğe
elverişli olduğunu belirten kişi "ben, onun elverişsizlik sebebini
biliyorum ama o bundan tövbe etli ve kendisini düzeltli" dese onun sözü,
şahidin şahitliğe elverişsiz olduğunu söyleyen kişinin sözüne tercih edilir.
Çünkü bu durumda onda şahidin elverişsiz olduğunu söyleyen kişinin belirttiği
sebep gerçekleştikten sonra şahsın tövbe edip durumunu düzeltliğine ilişkin
[diğerinde bulunmayan fazla] bir bilgi bulunmaktadır.
Not: Bu mesele, güvenilirliğe ilişkin şahitliğin
güvenilmezliğe ilişkin şahitliğe tercih edtileceği iki meseleden biridir.
Diğeri ise şudur: Bir kimse bir bölgede şahitliğe elverişsiz olarak görüldükten
sonra başka bir yere taşınsa ve o bölgede iki kişi bu şahsın şahitliğe
elverişli olduğunu belirtseler, el-Beyan yazarının alimlerimizden aktardığına
göre onların bu ifadesi tercih edilir.
ez-Zehair adlı eserde
şöyle denilmiştir: "İki beldenin farklı olması gerekmez. Aksine aynı
beldede olduğu halde [güvenilmezlik ve güvenilirlik konusundaki şahitlik]
farklı zamanlarda olduğunda da hüküm böyledir."
Özetle söylemek
gerekirse ister güvenilmezlik, ister güvenilirlik konusunda olsun fazladan
bilgiye sahip olan kimselerin ifadesi diğerine tercih edilir.
Şahit, bir davada şahitliğe
elverişli olarak görüldükten sonra bir başka davada daha şahitlik yapsa ve
aradan hakimin kendi içtihadıyla uzun sayacağı bir zaman dilimi geçse bu
şahidin tekrar güvenilirliğinin soruşturulmasını talep eder. Çünkü aradan geçen
uzun zaman insanların durumlarını değiştirir. Zaman kısa ise o zaman bunu talep
etmez.
Bir kimse küçük miktarlı
bir mal davasında şahitliğe elverişli olarak görülse, büyük miktarlı mal
davasında onun şahitliği esas alınabilir mi? Burada "şahitliğe
elverişlilik bölünemez" görüşüne esas alınırsa alınabilir. "Şahitliğe
elverişlilik bölünebilir" görüşü esas alınırsa ilk şahitlikteki
güvenilirlilik bu ikinci davada esas alınamaz. Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır. İbn Ebi'd-Oem şöyle demiştir: "Mezhepte meşhur olan
görüş ilk görüştür. Bir dirhemlik bir davada şahitliği kabul edilen kişinin bin
dirhemlik davada da şahitliği kabul edilir." Bunu kendisinden Ezrai
aktarıp onaylamıştır.
Hakim, görev bölgesinin
dışındayken kendisinin nezdinde bir şahidin şahitliğe elverişli olduğu tescil
edilse, hakim kendi görev bölgesine döndüğünde bu bilgiyi esas alamaz; çünkü
bu, hakimin kendi bilgisine göre hüküm vermesi değil şahitliğe göre hüküm
vermesidir. Bu, hakimin, kendi yetki bölgesi dışında şahitleri işitmesi
gibidir.
261. [Bir davada] davalı
durumda olan, şahitliğe elverişlilik sebeplerini bilen, kendisine yönelik iddia
edilen hakkı ikrar etmeye ehil olan taraf, diğer tarafın şahidi ile ilgili
olarak "o güvenilir biridir ama benim aleyhimdeki bu şahitliğinde yanlış
yapmıştır" dese [bu ifade, o şahidin güvenilirliğini tespit için yeterli
midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan görüşe
göre bu ifade, şahidin şahitliğe elverişli sayılması için yeterli değildir.
Hakimin araştırma yapması ve bu araştırma sonucunda onun güvenilir olduğunu
tespit etmesi şarttır. Çünkü güvenlik soruşturması yapmak Allah'a ait bir
haktır. Bu sebeple, hasım razı olsa bile hakim fasık bir kimsenin şahitliğiyle
hüküm veremez.
Not: Nevevi'nin ifadesi, daha doğru olan görüşün
karşısındaki görüşe göre şahitliğin güvenilir olduğunu tespitte bununla
yetinileceği anlamını gerektirse de bu görüşte olan yoktur. Bu görüşün mukabili
[şudur:]
İkinci görüş
Bu durum, davalı
aleyhine hüküm verilmesi konusunda yeterlidir; çünkü hak onundur, o da şahidin
güvenilir olduğunu itiraf etmiştir.
Bulkm! şöyle demiştir:
"Şahit
yanıldı" ifadesine gerek yoktur. Davalının şahidin adil olduğunu itiraf
etmesi "yanıldı" deme se bile her iki görüşün geçerli olmasını gerektirmektedir.
Not: İleride geleceği üzere hisbe şahitliği,
kişinin şahitliğe elverişsiz ve elverişli olduğu konusunda kabul edilir. Çünkü
şahitlerin halini araştırmak ve fasığın şahitliğiyle hüküm vermemek Allah
hakkıdır.
Hakim tezkiye öncesinde
şahitlerde akıl kıtlığı bulunduğunu görürse, töhmetin söz konusu olduğu veya
hata edeceklerini zannettiği şahitleri birbirinden ayırması sünnettir. Onların
her birine şahitlik ettikleri meselenin yıl, ay, gününü ve gün içinde sabah mı
akşam mı olduğunu, kendileriyle birlikte kimin şahitliğinin yazıldığını, bunun
koyu mürekkeple mi açık mürekkeple mi yazıldığını sorar ki böylece onların
ifadeleri ortak bir noktada buluşursa doğru söylediklerini tespit etmiş olur.
Aksi takdirde hüküm vermez. Şahitlerden birisi hakimin sorusuna cevap
verdiğinde diğer şahitlere de bu meseleyi soruncaya kadar onun diğer şahitlerle
görüşmesine müsaade etmez ta ki onlara kendi verdiği cevabı söylemesin.
Şahitler ayrıntı vermekten kaçınırsa ve hakim onları yalancı şahitlik konusunda
uyarıp sakındırmayı uygun görürse bunu yapar. Onlar şahitliklerinde ısrar
ederler, ayrıntı vermezlerse şartları gerçekleştiği takdirde onların
şahitliğiyle hüküm verir. Geride kalmış olan şüpheye itibar etmez.
Hakimin bunu tezkiye
sonrasında değil öncesinde yapması müstehaptır; çünkü bir kusur tespit ederse
tezkiyeye ve soruşturmaya gerek kalmamış olur.
Hakim onlardan şüpheye
düşmemiş ve onların hata etmiş olabileceğini de düşünmemiş ise hasım şahitlerin
ayrılmasını talep etmiş olsa bile hakim onları ayırmaz; çünkü bunda şahitleri
görmezden gelme söz konusudur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN