MUĞNİ’L-MUHTAC

CİNAYET DAVASI / KASAME

 

II. KAsAME

 

Nevevi cinayet davasının şartları konusunu bitirince bu davadan kaynaklanan diğer bir hususu yani kasa.meyi ele almaya başlamış, öncelikle de kasa.menin söz konusu olduğu durumu ortaya koymuştur.

 

A. Uygulama Alanı

 

1. Levsin olduğu yerde öldürme davasında kasa.me sabit olur.

2. Levs, davacının doğru söylediğine dair bir karinenin bulunmasıdır. Bu da bir mahalle veya küçük köyde o bölgede oturanlara düşman olan ölü bir şahsın bulunması veya bir grup insanın maktulün başından dağılmasıdır.

 

3. İki saf savaş yapmak üzere birbiriyle karşı karşıya gelir de sonra birbirinden ayrıldıklarında bir maktul olursa bakılır: Savaşacak şekilde taraflar birbirine girmişse bu durum [öldürmenin] diğer saf [tarafından gerçekleştirildiği konusunda onlar] aleyhine bir levstir. Aksi taktirde maktulün bulunduğu saf için bir levstir.

 

4. Güvenilir bir kimsenin şahitliği levstir.

 

5. Kölelerin ve kadınların şahitliği de böyledir. Bir görüşe göre bunların ayrı olması şart koşulur.

 

6. Daha doğru görüşe göre fasıkların, çocukların ve kafirlerin sözleri bir levstir.

 

17. Kasame(5) adam öldürme olaylarında uygulanır, yaralama, mal itlafı gibi durumlarda uygulanmaz. Kasamenin uygulanabilmesi için öldürme fiilinin levs bulunan bir mekanda olması gerekir.

 

Levs sözlükte "güç" anlamına gelir. Bir başka görüşe göre ise "zayıflık" anlamına gelir. Nitekim Araplar, zayıf bir konuşma yapan kimse için -Lase fi kelamihi- derler.

 

Levsin terim anlamı ise davacının doğru söylediğini gösteren hale ilişkin veya sözlü bir karinenin bulunmasıdır. Bu karine onun doğru söylediği zannını güçlendirmektedir.

 

Nevevi karineyi de şu şekilde açıklamıştır: Büyük bir beldenin müstakil olan ve diğerlerinden ayrılmış bir mahallesinde(6) veya küçük bir köyde öldürülmüş halde bir kimsenin cesedinin veya öldüğü kesinleşmiş olan- baş vb. bir bölümünün bulunması, maktul ile onun bulunduğu mahalle ve köy halkı arasında düşmanlık bulunmasıdır. Bu düşmanlık ister dinı ister dünyevı bir sebepten kaynaklansın fark etmez. Yeter ki bu düşmanlık öldürmek suretiyle intikam almaya yönlendiren bir durum olsun ve o köyde düşman olan o şahıslar dışında bir kimse oturmuyor olsun. Çünkü başka bir kimse oturuyor olsa onun öldürmüş olması da mümkündür.

 

18. Köy halkına başkasının karışmaması şart koşulur mu? Örneğin köy, bir yol kenarında olsa ve köye sürekli yolcular, gelip geçenler uğruyor olsa bu durum levsi ortadan kaldırır mı yoksa böyle bir şey şart koşulmaz mı? Bu konuda iki görüş bulunmakta olup eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü 't-talibın' de belirtildiğine göre ikincisi [yani bunun şart koşulmaması] daha güçlüdür. Ancak Nevevi, Müslim şerhinde ilkini İmam Şafii'den nakletmiş, [İsnevi de] el-Mühimmat adlı eserde bunu tasvip etmiştir. Bulkın! "mezhepte itimad edilmesi gereken görüş budur" demiştir.

 

19. İbn Eb! Asrun'un belirttiği üzere her iki görüşe göre de "başkaları" ile kastedilen, maktulün arkadaşı veya ailesinden olduğu bilinmeyen kimselerdir.

 

Not:

1. Nevevi'nin "düşmanlar" ifadesi onların maktule düşman olmasının göz önünde bulundurulması gerektirdiğini gösterse de bu şart değildir. Onların, maktulün kabilesine düşman olması yeterlidir.

 

2. Bir mahalle ve köy halkı tek başlarına yaşıyor olup oraya onlardan başkası girmese, Gazall'nin kendi eklediği fazlalıklar bölümünde açık olarak ifade ettiğine göre düşmanlık şart değildir. İbnü'r-Rif'a da bunu desteklemiştir.

 

3. Köyün yakınında bulunan maktul, arada mamur başka yer yoksa ve açık alanda ikamet edenler bulunmuyarsa köyde bulunmuş gibidir.

 

Ezrai şöyle demiştir. "Ortada gelip geçenlerin çokça uğradığı genişçe bir yolun olmamasını şart koşmak uygun gibi durmaktadır. "

 

4. İki köy veya kabile arasında bir maktul bulunsa, maktul ile bu köyden herhangi birisi arasında düşmanlık olduğu bilinmese, Rafifnin Mütevelli'den aktarıp onayladığı üzere bu köylerden birine daha yakın olmasını levs olarak kabul etmeyiz.

 

5. Bir kimsenin cesedinin bir bölümü, kendisine düşman olan bir mahallede başka bir bölümü kendisine düşman olan başka bir mahallede bulunsa veli bu mahallelerden birini belirleyip cinayeti onların işlediğine dair yemin edebileceği gibi her iki mahalle aleyhine dava açıp yemin edebilir.

 

20. Bir grup insan dağıldığında geride bir maktul kalmış olsa bu durum da bir levs oluşturur. Örneğin bir grup insan kalabalık halde bir kuyunun başında veya Kabe'nin kapısında bulunsalar, dağıldıklarında geride öldürülmüş bir kimse olsa cinayeti onların işlediğine dair güçlü zan bulunduğundan bu durum levs oluşturur. Burada, dağılan şahısların maktule düşman olmaları şart olmamakla birlikte onların şahsı öldürme konusunda bir araya gelmeleri mümkün olacak şekilde sınırlı sayıda olmaları şarttır. Nevevi, aksi taktirde davanın dinlenmeyeceğini ve velinin de yemin etmeyeceğini belirtmiştir.

 

21. Veli, bir kimseyi öldürmek üzere bir araya gelmiş olmaları muhtemelolan belirli sayıdaki bir gruba karşı cinayet davasında bulunsa RafiI'nin belirttiğine göre davanın dinlenmesi, velinin yemin etmesine müsaade edilmesi gerekir. Ezrai şöyle demiştir:

"Darimı, RafiI'nin görüşünden çıkan sonucu açık olarak ifade etmiş ve bunu İmam ŞafiI' nin ifadesi olarak nakletmiştir. Daha sonra İbn Süreye bunun kabul edilmeyeceğini söylemiştir.

Çünkü bunun şartı, onlara başkalarının karışmamasıdır. Kişi bir kısmını ibra edince başkaları karışmış olur."

 

Bu, ancak Müslim şerhinde yer alan ifade doğrultusunda söz konusu olur. Ravdatü't-talibin'de yer alan ifadeye göre ise başkalarının karışmasının zararı yoktur.

 

Not:  Levs ve kasamede kan ve yaranm görülmesi şart değildir; çünkü öldürme boğma, yumurtaları sıkma vb. yollarla da olabilir. Öldürme izinin görülmesi kanm görülmesi gibi kabul edilir.

 

Kişi de hiçbir şekilde öldürme izi görülmezse el-Mühimmat'ta "mezhepte esas alınan, İmam Şafii tarafmdan açıkça ifade edilen ve çoğunlukça belirtilen görüşe göre bu durumda kasame uygulanır" denilmişse de Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre kasame söz konusu olmaz.

 

22. İki saf, savaşmak üzere birbiriyle karşılaşsa ve savaşsalar, sonra dağıldıklarında geride saflardan birinde -sonrakilerden birinin belirttiği üzere- yeni öldürülmüş bir maktul bulunsa bakılır:

 

> Bu iki saf birbirine girerek savaş yapmışlarsa,

> Veya birbirine girmemiş olsa bile Ravdatü't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'de belirtildiği üzere birinin attığı silah diğerine ulaşsa,

 

Farıkl'nin belirttiği üzere her biri, diğer saftan telef ettiği şeyi tazminle yükümlü olsa,

 

İşte bu durumda bu öldürme fiili diğer saf açısından bir levs teşkil eder. Çünkü görünür duruma göre maktulü kendi safındaki kimseler öldürmez. Bu kişi ister iki saf arasında bulunmuş olsun, ister kendi safında isterse düşman safında bulunsun fark etmez.

 

 

23. İki taraf birbirine girerek savaş yapmamışsa ve bir tarafın silahı diğerine ulaşmamış olsa maktulün bulunması kendi safı hakkında [yani öldürme fiilinin kendi safındaki birisi / birileri tarafından gerçekleştirildiği hakkında] bir levs teşkil eder; çünkü görünür duruma göre onlar öldürmüşlerdir.

 

24. Güvenilir bir kişinin şahitliği de bir karinedir; çünkü onun doğru söylediği konusunda zan söz konusudur.

 

el-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir: "[Bir kişinin şahitliğinin karine olabilmesi için şahit tarafından] açıklama yapılması şarttır. Zira karine olmayan bir şey öyle zannedilmiş olabilir."

 

Not: 

1. Nevevi'nin ifadesinden, bunun muteber olması için dava sonrasında hakim nezdinde "şahitlik" ifadesi ile birlikte yapılması gerektiği gibi bir sonuç anlaşılsa da bu kastedilmemiştir. eş-Şerhu'l-kebir' de belirtildiğine göre dava ister şahitliğin yapılmasından önce ister sonra açılsın fark etmez. Rafil bunu kendi görüşü olarak ifade etmiş ve el-Veciz'in lafzında bunu hissettiren bir durumun bulunduğunu belirtmiştir. Bulkini şöyle demiştir: "İmam Şafii ve alimlerimizin açıklamalarından çıkan sonuç da budur. Ancak kişi şahitliğini yaparken açıklama yapmalıdır; çünkü karine olmayan bir şey öyle zannedilmiş olabilir."

 

2. Güvenilir bir kişinin şahitliği yalnızca kısası gerektiren kasten öldürme fiilinde karine olur. Yanlışlıkla ve kasıt benzeri öldürmede karine olmaz. Bu durumda Maverdl'nin açık ifadesine göre davacı şahitle birlikte bir defa yemin eder ve [diyet olarak ödenecek] mal üzerinde hak sahibi olur. Bu, Müslümanın zımmıyi öldürmesi örneğinde olduğu gibi kısası gerektirmeyen kasıtlı bir öldürme olsa da böyledir. Bunun hükmü, niteliği açısından değil ancak mal bakımından yanlışlıkla öldürmek gibidir.

 

25. Kölelerin ve kadınların şahitliği de aynı şekilde bir karine teşkil eder; çünkü bu şahitlik galip zan ifade eder.

 

Not:  Nevevi'nin "grup" ifadesi iki kişiyi dışarıda bırakmaktaysa da bu kastedilmemiştir. eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü 't-talibın' de etTehzıb'ten aktarıldığına göre iki köle veya iki kadının şahitliği de bir grubun şahitliği gibidir. Hatta el-Veciz'de belirtildiğine göre kıyas açısından bunların birinin şahitliği de karinedir. el-Havi'ssağır'de de bu görüş esas alınmıştır. Bu, ez-ZeMir adlı eserde Cüveyni'nin tercihi olarak aktarılmıştır. Zahir olan da budur.

 

26. Belirtilen kimselerin şahitlik yapmak üzere birlikte veya ayrı ayrı gelmeleri birbirine eşittir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre birlikte gelmeleri halinde aralarında anlaşma yapma ihtimali bulunduğu için ayrı ayrı şahitlik etmeleri şarttır.

 

Nevevi'nin sözünden anlaşıldığı üzere daha doğru görüşe göre bu, kabul edilemez. Nitekim Ravdatü't-talibin'de de [bunun kabul edilemeyeceği görüşü] doğru kabul edilmiştir; çünkü birden fazla kişinin aralarında anlaşmaları ihtimali, tek bir şahidin yalan söyleme ihtimali gibidir.

 

27. Rafii, şahitliği eda etmek üzere aynı anda gelmeleri halinde [bu şahitliğin kabul edilip edilmeyeceği konusunda] iki görüş aktarmıştır. Daha meşhur olanına göre bu bir karine teşkil etmez. Daha güçlü olanına göre ise bu bir karine teşkil eder. Ravdatü't-talibin'de Nevevi daha güçlü görüş yerine yalnızca daha doğru olanla yetinmiştir.

 

28. Bu hükümlerin tümü, şahitliğin birden fazla olmasını şart koşmamız halinde söz konusudur. Şayet bunu şart koşmazsak o zaman şahitlerin ayrı ayrı ve bir arada bulunmaları ile yetinileceği konusunda görüş ayrılığı yoktur.

 

29. Bu [yukarıdaki hüküm], rivayeti kabul edilen kimse hakkındadır. Böyle olmayana gelince bunların bir grup olması şarttır. Nitekim Nevevi bunu şu şekilde ortaya koymuştur:

 

Fasıkların, çocukların ve kafirlerin verdiği haberler [bir karine olarak kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bir karine kabul edilir; çünkü normal şartlarda bir grup insanın bir şeyin oluş keyfiyeti konusunda ittifak etmesi o şeyin gerçekliğini gösterir.

 

İkinci görüş

 

Bu kabul edilmez; çünkü onların görüşleri dikkate alınmaz. Bulkini bunu doğru görüş kabul etmiştir.

 

Üçüncü görüş

 

Bu görüşe göre yalnızca kafirlerin şahitliği kabul edilmez. [Diğerlerininki kabul edilir].

 

Not:  İlk görüşe göre daha önce geçen görüş ayrılığında olduğu üzere bu şahısların aynı anda veya ayrı ayrı olarak haber vermeleri arasında bir fark yoktur. Onların haber vermeleri esnasında durumu beyan etmeleri şarttır.

 

30. Özel ve genelolarak "falan şahıs filan şahısı öldürdü" şeklinde toplumda yer alan söylentiler de karine kabul edilir. Rafii ve Nevevi bunu Beğavl' den nakledip onaylamışlardır.

 

31. Yine bir kimsenin bulunduğu yerde bir başka şahsın, sanki kılıcı ile vururmuş gibi elini hareket ettirdiğinin görünmesi, bir şahsın yanında silahı kana bulanmış bir kimsenin bulunması, bir şahsın yanında elbise veya bedeninde kan izi bulunan bir kimsenin bulunması da bir karinedir. Ancak maktulün yanında yırtıcı bir hayvanın, sırtını dönmüş -veya el-Envar'da belirtildiğine göre sırtını dönmemiş- bir başka şahsın bulunması halinde bu durum onun açısından bir karine teşkil etmez.

 

32. Güvenilir bir kimsenin "falan şahsı bu iki kişiden biri öldürdü" şeklinde haber vermesi de bir karinedir. Veli adı geçen iki kişi aleyhine dava açabilir, o iki şahıstan kimin katil olduğunu belirleyip ona karşı iddiada bulunabilir. Ancak kişi "falan şahıs bu iki kişiden birini öldürdü" öldürdü dese bu durum bir karine teşkil etmez; çünkü bu durumda, o iki kişiden birinin velisinin dOğru söylediği konusunda insanın kalbinde bir zan oluşmaz.

 

33. Bu gerekçeden anlaşılacağı üzere bu iki kişinin velileri aynı şahıs ise bu durum bir karine teşkil eder. Bunu İbn Yunus açık olarak ifade etmiştir. İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir:

"Şahitlerin, kemiği ortaya çıkaran yarayı tayin etmekten aciz kalmalan durumu da bunu desteklemektedir. Zira bu durumda erş gerekir. Çünkü bu, yeri ve miktan bakımından farklılık göstermez. Kısas ise bundan farklıdır; çünkü denklik imkansızdır."

 

34. İki kişi "bu şahıs Zeyd'in elini kesmiştir" diye şahitlik edip Zeyd'in hangi elinin kesildiğini belirtmeseler, Zeyd'in iki eli kesik olsa bu durumda kısas söz konusu olmaz, diyet ödemek gerekir. Bir eli kesik ise bu ifade, kesik olan el ile ilgili olarak anlaşılır. NevevI, bunun tek görüş olmasının doğru olduğunu belirtmiştir.

 

35. Yaralı şahsın "beni filanca kişi yaraladı / öldürdü", "kanım falancanın yanındadır" vb. ifadeler karine teşkil etmez; çünkü o davacı olduğundan onun sözü esas alınmaz. Onunla diğer şahıs arasında bir düşmanlık bulunması sebebiyle yaralı şahıs, diğerini öldürtmeyi kastetmiş olabilir.

 

 

B. Karineyi Ortadan Kaldıran Durumlar

 

Nevevi daha sonra karineyi ortadan kaldıran durumları ele almıştır. Bunlar çok sayıda olup Nevevi bunların üç tanesini zikretmiştir.

 

 

1. Mirasçıların birbirini yalanlaması

 

Bunların birincisi mirasçıların birbirini yalanlamasıdır. Nevevi bunu şu şekilde ifade etmiştir:

 

Bir karine ortaya çıktığında [maktulün] iki oğlundan biri "onu falan kişi öldürmüştür" dediği halde diğer oğul bunu yalanlasa karine geçersiz olur. [İmam Şafii'nin] bir görüşüne göre geçersiz olmaz. [Zayın bir görüşe göre fasığın yalanlamasıyla geçersiz olmaz.

 

Oğullardan biri" onu Zeyd ve bilinmeyen biri öldürmüştür" dese, diğeri "onu Amr ve bilinmeyen biri öldürmüştür" dese her biri, kendi belirttiği şahıs ile ilgili yemin eder, diyetin dörtte birini alır.

 

36. Bir maktule ilişkin olarak bir karine ortaya çıksa, bunun üzerine maktulün iki oğlundan biri "onu falan kişi öldürmüştür" dese ve onunla ilgili karine söz konusu olsa, diğer oğul bunu yalanlayarak "[babamızı] o öldürmemiştir" dese [karinenin durumu ne olur? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Karine geçersiz olur; çünkü Allah'ın adeti uyarınca normal şartlarda bir kimsenin yakını öldürüldüğünde o kimse yakınını öldüren şahsa [kısas uygulatmak suretiyle] gönlünü rahatlatmak ister, onun suçsuzluğunu ortaya koymaz. Bu durum, karine ile çeliştiğinden her ikisi de düşmüştür. Davacı yemin etmez; çünkü şahsın maktulü öldürmediğini gösteren yalanlama sebebiyle o şahsın öldürdüğü zannı zedelenmiştir. Alimler bu mesele ile şunu birbirinden ayırmışlardır: İki mirasçıdan birisi murisin bir şahısta alacağı olduğunu iddia edip buna dair bir şahit getirse, diğer mirasçı bunu yalanlasa, onun yalanlaması, davacının bir şahit ile birlikte yemin etmesini engellemez. Arada şu fark vardır: Kişinin şahitliği kendisi hakkında bağlayıcı bir delildir ve diğer şahıs bunu yalanlasa da bu kesindir. Karine ise bir delilolmayıp yalnızca kişide bir zan meydana getirmektedir. Bu zan ise yalanlama ile ortadan kalkmıştır.

 

Bulkini şöyle demiştir: "Bu hüküm, yanlışlıkla ve kasıt benzeri adam öldürmede karine, bir kişinin şahitliğiyle sabit olmadığında böyledir. Aksi taktirde bunlardan birinin yalanlamasıyla kesinlikle karine geçersiz olmaz."

 

İbn Şühbe'nin belirttiği üzere bu, itiraza açıktır. Daha önce geçtiği üzere güvenilir bir kimsenin şahitliği yalnızca kasten öldürme vakalarında bir karine olarak kabul edilir.

 

İkinci görüş

 

[İmam ŞafiI'ye ait] bir görüşe göre onun karinedeki hakkı geçersiz alınaz. Bulkini bunu tercih etmiştir. Nitekim diğer davalarda iki mirasçıdan birinin yalanlaması halinde davacının hakkı düşmez. Buna göre davacıya elli defa yemin ettirilir ve o diyetteki payını alır.

 

Üçüncü görüş

 

Bir fasığın yalanlaması ile karine geçersiz hale gelmez; çünkü dinde onun sözüne itibar edilmemektedir.

 

İmam Şafii tarafından da açık olarak ifade edilen daha doğru görüşe göre bununla adalet sahibi kimse arasında bir fark yoktur; çünkü fasığın hakkını düşüren konularda, töhmet bulunmadığı için onun sözü kabul edilir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: İmam Şafii, el-Muhtasar'da "güvenilir" ifadesini koymak suretiyle bunu kayıtlamıştır.

 

Buna şu şekilde cevap verilir: İmam Şafii'nin "güvenilir" derken kasettiği şey sözünün kabul edilmeye ehil olmasıdır. Buna göre şahit küçük veya akıl hastası olamaz.

 

Not: Görüş ayrılığı davacı ile ilgili olan yöndedir. Karinenin yalanlayan şahıs açısından geçersiz olmasına gelince, el-Beyan ve başka eserlerde açık olarak ifade edildiği üzere bu konuda bir görüş ayrılığı yoktur.

 

Bulkın! şöyle demiştir: "Bu da belirli bir kişi ile ilgili olup bir mahalle vb. yerlerde yaşayan halk hakkında değildir. Onlar hakkında bir karine bulunsa, mirasçılardan birisi bunlardan birini katil olarak belirlediği halde diğer mirasçı bunu yalanlayıp başka birini katil olarak belirlese kardeşi onun sözünü yalanlamasa, belirlenen şahıs üzerinde yalanlanan şahsın hakkı kesinlikle geçersiz olmaz; çünkü karine aslen varlığını korumaktadır. Bunun zedelenmesi yalnızca tarafların birbirini yalanladığı muayyen şahıs hakkında söz konusu olmuştur.

 

Nevevi'nin meseleyi yalanlama ile örneklendirmesinden şu anlaşılmaktadır: Mirasçılardan biri "ben bunu onun öldürdüğünü bilmiyorum" dese bu durumda karine geçersiz olmaz. İbnü'rRif'a'nın belirttiğine göre bu kesinlikle doğrudur.

 

Mirasçılardan biri sessiz kalıp diğerini ne yalanlasa ne de tasdik etse el-Mu'temed ve başka eserlerde belirtildiğine göre karine geçersiz hale gelmez.

 

37. Maktulün iki oğlu birbirini yalanlamasa, onlardan birisi "[babamızı] Zeyd ve benim bilmediğim bir kişi öldürmüştür" dediği halde diğeri "[babamızı] Amr ve benim bilmediğim bir kişi öldürmüştür" dese her biri kendisinin belirttiği şahıs la ilgili olarak yemin eder; çünkü ikisi birbirini yalanlamamıştır. Zira belirsiz bırakılan kişi diğerinin belirlediği kişi olabilir. Bunun aksi de mümkündür. Bu durumda oğullardan her biri diyetin dörtte birini alır; çünkü o, ödenmesi gereken miktarın, diyetin yarısı olduğunu itiraf etmektedir. Bunun içinden kendisinin payı ise yarımdır.

 

38. Maktulün iki oğlu ifadelerinden dönerek her biri "benim müphem bıraktığım kişinin, kardeşim tarafından belirtilen kişi olduğunu anladım" dese her biri diğerine yemin ettirebilir ve bu durumda diyetin dörtte birini alır.

 

39. Her biri ikinci defada elli yemin mi yoksa bunun yarısını mı eder? Bu konuda görüş ayrılığı bulunmakta olup ileride gelecek açıklamalardan ikincisinin tercih edildiği anlaşılmaktadır.

 

40. İki oğuldan her biri "benim bilmediğim kişi, kardeşimin belirttiği şahıs değildir" dese her biri aldığını geri verir; çünkü bu durumda her biri diğerini yalanlamaktadır. Her biri kendi belirttiği şahısla ilgili olarak diğerine yemin ettirme hakkına sahiptir. Bunu yalnızca biri söylese, sadece diğer kardeş aldığını geri verir. Diğeri, belirttiği şahısla ilgili olarak ona yemin ettirme hakkına sahiptir.

 

41. Oğullardan biri "[babamızı] Zeyd ve Amr öldürmüştür" dediği halde diğer oğul "hayır, yalnızca Zeyd öldürmüştür" dese her ikisi de Zeyd konusunda yemin eder; çünkü onun üzerinde ittifak etmektedirler. Bu durumda Zeyd'den diyetin yarısını talep ederler. İlk kardeş Amr ile ilgili olarak yemin etmez; çünkü kardeşi cinayetin ortak işlendiği konusunda kendisini yalanlamıştır. İlk kardeş Amr' a kasamenin batıl olduğu konuda yemin ettirebilir. İkinci kardeş de Zeyd'e bu konuda yemin ettirebilir.

 

2. Davalının, ortak cinayet işlediğini inkar etmesi

 

Nevevi daha sonra, karineyi ortadan kaldıran durumların ikincisini ele almaya başlamıştır ki bu da davalının, bahsi geçen ortaklığı inkar etmesidir. Nevevi şöyle demiştir:

 

Davalı, kendisi hakkında [adam öldürmeye ilişkin bir] karine bulunduğunu inkar ederek

"ben, maktulün başından ayrılanlar arasında yoktum" dese yeminle birlikte onun sözü kabul edilir.

 

42. Davalı, kendisi hakkındaki karineyi inkar ederek davacının yemin etmesinden önce "ben, maktulün başından ayrılan topluluğun içinde yoktum" dese, onun sözü yeminle birlikte kabul edilir; çünkü aslolan onun zimmetinin öldürme suçundan beri olmasıdır. Bu durumda davacı, iddia ettiği emareye ilişkin delil getirmekle yükümlü olur ki bu da Kadı Hüseyin'in belirttiği üzere güvenilir iki şahittir. Şahidi yoksa davalı bunun olmadığına dair yemin eder, karine düşer, geriye yalnızca dava kalmış olur.

 

Not:  Davalı, "ben, öldürme suçu işlendiği sırada orada yoktum" dese, davacının [o şahsın orada olduğuna dair] delil getirmesi gerekir. et- Tehzib'te belirtildiğine göre her biri delil getirirse, şahsın orada olmadığına ilişkin delil üstün tutulur; çünkü onda [diğerine göre] fazladan bilgi vardır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de şöyle denilmiştir: "Bu, davalının daha önceden olay yerinde bulunduğu konusunda iki tarafın ittifak ettiği durumda söz konusudur." Rafiı ve Nevevi, iki tarafın ittifak etmediği durumdan söz etmemiştir.

Bunun hükmü, iki delilin tearuz etmesinin hükmüdür.

 

 

3. Öldürmenin aslma dair bir karinenin ortaya çıkması

 

NevevI daha sonra, karineyi düşüren sebeplerin üçüncüsünü ele almıştır ki bu da "öldürmenin aslına dair bir karinenin ortaya çıkması"dır. NevevI şöyle demiştir:

 

Öldürmenin aslına dair bir karine bulunmakla birlikte bu öldürmenin kasıtlı mı yanlışlıkla mı olduğuna dair karine bulunmasa daha doğru görüşe göre kasame uygulanmaz.

 

43. Bir maktule ilişkin, mutlak olarak öldürme olayına dair bir karine bulunmakla birlikte bu öldürmenin kasıtlı veya yanlışlıkla yahut kasıt benzeri şeklinde kayıtlanmasına dair bir karine bulunmasa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kasame söz konusu olmaz; çünkü mutlak olarak öldürme, katilin sorumlu tutulması gibi bir netice sağlamaz; çünkü bunun için öldürmenin kasıtlı olduğunun sabit olması gerekir. Yine bunun akıleyi sorumlu tutma konusunda da bir etkisi yoktur; çünkü bunun için öldürmenin yanlışlıkla veya kasıt benzeri olarak gerçekleştiğinin sabit olması gerekir.

 

İkinci görüş

 

Maktulün canını heder etmiş olmamak adına kasame uygulanır. el-Matlab adlı eserde bu görüş tercih edilmiştir. Bu görüş esas alındığında daha hafif olan "yanlışlıkla öldürme" fiilinin gerçekleştiğine hükmedilir. Çünkü kesin olarak bilinen budur. Ancak diyet akıle üzerine değil şahsın kendisi üzerine gerekli olur.

 

Not:  Nevevi, görüş aynlığını mutlak olarak ortaya koymuştur. Böyle bir şeyin varlığını düşünmek problemlidir. Çünkü dava -daha önceden de geçtiği üzere- ancak açıkça ortaya konulduğunda dinlenilir. Rafii bunu velinin bir iddiada bulunup ayrıntıya girdiği ve öldürmenin niteliği değil aslı üzerinde bir emarenin söz konusu olduğu durumla ilgili kabul etmiş ve şöyle demiştir: "Dava mutlak olur ve biz bunu caiz görürsek, sonra da mutlak olarak öldürme konusunda bir karine ortaya çıksa, bu konuda da bu görüş ayrılığı devam etmektedir."

 

Bil ki kasame, adam öldürme durumuna özgü bir uygulamadır.

 

Bir organ veya malı telef etme konusunda kasame yapılmaz.

Ancak [İmam Şafii'nin] daha güçlü görüşüne göre köle bunun dışındadır.

 

44. Bil ki kasame, adam öldürme fiillerine özgü bir uygulamadır. Böyle olunca doğru görüşe göre bir organı kesme durumunda -bu organ için ödenecek bedel can diyetine ve yara diyetine ulaşıyor olsa bile- kasame uygulanmaz. Yine bir malı telef etme durumunda da uygulanmaz; çünkü bu konuda davacı "ortada karine var" dese bile yeminle birlikte davalının sözü kabul edilir. Çünkü canın saygınlığı sebebiyle nass canla ilgili olarak gelmiştir. Nitekim keffaret nasıl ki cana kıyma durumuna özgü ise burada da bunun dışına çıkılmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesi el-Muharrer'deki ifadeden eksiktir. Zira orada "yaralamalar, organ kesme fiilleri ve mallar konusunda kasame yoktur" ifadesi bulunmaktadır. NevevI "yaralamalar" ifadesini düşürmüştür. NevevI, benim onun sözünü açıklarken yaptığı gibi "can dışındaki durumlarda kasame yoktur" demiş olsa bunu da kapsayan daha özet bir ifade olurdu.

 

Malda kasamenin olmadığı kesin olarak kabul edilen bir durumdur. Organlarda olmaması ise -benim açıklama esnasında belirttiğim üzere- doğru görüşe göredir. Oysa Nevevi'nin ifadesi ikisinin eşit olduğu izlenimini uyandırmaktadır.

 

45. Nevevi daha sonra malda kasamenin olmaması hükmünden köleyi istisna ederek şöyle demiştir:

 

"Ancak köle ve cariyeyi [öldürmeye dair] bir karinenin bulunması durumu bunun dışındadır." Bu durumda İmam Şafii'nin daha güçlü görüşüne göre efendi onu hür ya da kölelerden kimin öldürdüğü konusunda yemin eder, kölenin bedelini akıle öder. Bazıları ise tıpkı kısasta olduğu gibi can dokunulmazlığı bulunduğunu tek görüş olarak belirtmiştir.

 

Diğer görüşe göre ise bu durumda kasame yoktur. Bu görüş "akıle, kasame bedelini ödemekle yükümlü değildir" görüşüne dayanmaktadır. [Köle olan] bu şahıs, [mülkiyete konu olmak bakımından] hayvanlar gibidir.

 

Not:  Görüş aynılğı konusunda kölenin normal, müdebber, mükatep veya ümmüveled olması arasında bir fark yoktur.

 

 

C. Kasamenin Uygulanış Şekli

 

1. Yeminlerin sayısı

 

Nevevi daha sonra kasamenin uygulanış şeklini ele alarak şöyle demiştir:

 

1. Kasame, davacının iddia ettiği öldürmeye ilişkin 50 defa yemin etmesidir.

2. Mezhepte esas alınan görüşe göre bu yeminlerin peşpeşe olması şart değildir.

3. Yeminlerin arasına akıl hastalığı veya bayılma girerse kişi daha önce kaldığı sayıya devam eder.

4. Kişi yemin etme esnasında ölürse doğru görüşe göre mirasçısı onun kaldığı yerden devam edemez.

5. Maktulün [birden fazla] mirasçısı bulunsa, yemin sayısı mirasçılığa göre dağıtılır. Yarım olan tamamlanır. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre her bir mirasçı 50 kere yemin eder. Mirasçılardan birisi yemin etmekten kaçınırsa diğeri 50 defa yemin eder.

 

6. Mirasçılardan birisi bulunmazsa diğeri 50 defa yemin eder ve onun hissesini alır, yemin etmezse, hazır bulunmayan mirasçı için bekler.

 

7. Mezhepte esas alınan görüşe göre ortada karine yokken davalının edeceği yemin, [davalının yeminden kaçınması sebebiyle] davacıya dönen yemin veya ortada karine varken davalıya dönen yemin, bir şahitle birlikte yapılan yemin de 50 defa olur.

 

46. Kasame, davacı konumunda bulunan mirasçının, ileri sürdüğü öldürme iddiası ile ilgili olarak ortada karine varken ilk olarak 50 defa yemin etmesidir.

 

Bunun delili Buhari ve Müs!im'in Sehl bin Hayseme'den naklettiği şu hadistir:

 

> Hayber Yahudileri ile Müslümanlar arasında anlaşmanın söz konusu olduğu dönemde Abdullah b. Selhl ve Muhayyısa b. Mesud Hayber'e gittiler. Orada birbirinden ayrıldılar.

Muhayyısa, Abdullah b. Sehl ile karşılaştığında onu üstü başı kana bulaşmış halde öldürülmüş olarak buldu, onu defnetti. Daha sonra Medine'ye geldi. Abdurrahman b. Sehl ile birlikte, Mesud'un iki oğlu Huvayyısa ve Muhayyısa Resulullah (s.a.v.)'a giderek durumu anlattılar. Yaşı en küçük olan Abdurrahman konuşacak olduğunda Resulullah (s.a.v.) ona "büyükler konuşsun" dedi. Bunun üzerine o sustu, diğer ikisi konuştu. Yahudiler, Abdullah b. Sehl'i öldürdüklerini inkar ettiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a. v.) onun yakınlarına "yemin edip, maktulünüzün kanını hak eder misiniz?" diye sordu. (Bir başka rivayette ise) "Yahudiler 50 kere yemin edip içinizdeki katilin / yakınınızın kanını hak etmek ister misiniz?" diye sordu. (Buhari, Ahkam, 7192; Müslim, Kasame, 4318)

Muhayyısa'nın yakınları "biz kafirlerin sözünü nasıl kabul ederiz?" dediler. Bunun üzerine onun diyetini Resulullah (s.a.v.) ödedi. (Buhari, Diyat, 6898, Müslim, Kasame, 4325)

 

Bu hadis, Beyhakl'nin "delil getirmek davacının, yemin etmek davalının yükümlülüğüdür" şeklindeki rivayetini tahsis etmektedir. (Beyhaki, Serika, 8, 279)

 

47. Bir görüşe göre 50 yemin, tam diyete bölünür. Buna göre kişi, kadının öldürülmesi halinde 25 kere yemin eder. Yahudi ve Hristiyanın öldürülmesi halinde 27 kere yemin eder.

 

48. Bu işlem yapılırken, kasame yapacak olan şahıs 50 defa yemin eder ve her bir yeminden sonra yukarıda şart koşulan hususları zikreder. Yoksa bunları 50 yeminin tamamlanmasından sonra zikretmez. Çünkü bu, kasemin tekrarlanmasıdır yeminin değiL.

 

Bu görüş, el-Matlab adlı eserde İmam Şafii'nin açık ifadesi olarak zikredilmiş, alimler aynı hususu lian konusunda da açık olarak belirtmişlerdir.

 

49. Kişinin yemin ederken -mesela- "bu şahıs [yakınımızı] tek başına öldürmüştür / Zeyd ile öldürmüştür", "kasten / yanlışlıkla / kasıt benzeri öldürmüştür" demesi gerekir mi gerekmez mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup ikincisi [yani bunun gerekli olmadığı görüşü] daha uygundur. Kişinin bunu yapması gerekli olmayıp müstehaptır. Çünkü şahıs bunu iddiası esnasında zikretmiştir.

 

50. Yemin etme yükümlülüğü, hakim kişiye nasıl yemin ettirirse o şekilde yönelir. Buna göre kişi yemin ederken şöyle der: "Vallahi bu kişi öldürmüştür". Bu esnada davalı orada ise kendisine işaret eder, yoksa nesebini zikreder veya onu diğer şahıslardan ayırt edecek şekilde kabilesini veya mesleğini yahut lakabını zikreder.

 

Not:  Nevevi "davacı" ifadesini zikrederek "davalı"yı dışarıda bırakmıştır. Zira davalı, karinenin olmadığı durumda ilk olarak yemin ettiğinde veya karine varken davacının yeminden kaçınması üzerine yemin ettiğinde bu yemine kasame adı verilmez. Bize göre bu yeminler davacının edeceği yemindir. Yeminin ilk olarak davacı tarafında olması şarttır. Bir yemin ilk olarak davalı tarafında oluyor, daha sonra davacıya dönüyor ve bunun üzerine davacı yemin ediyorsa -Nevevi'nin sözüne koyduğum kayıtta da görüleceği üzere- buna da kasame denilmez.

 

Yine ben davacıyı "mirasçı" diyerek kayıtlamak suretiyle şu durumu dışarıda bıraktım: Efendi, öldürülmüş olan kölesinin değerini, ümmüveledine vasiyet yoluyla bıraksa ve ortada kölenin öldürüldüğüne dair karine bulunsa, efendi öldüğünde ümmüveled -İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre- dava açma haliliına sahiptir. Daha güçlü görüşe göre bu durumda ümmüveledin yemin etme yetkisi yoktur. Yemin edecek olan kişi mirasçıdır.

 

Nevevi'nin "öldürme üzerine" ifadesine ceninin durumu bir itiraz olarak ileri sürülmüştür. Zira onun hayatta olduğu kesin olarak sabit olmadığı için kendisi hakkında "maktul" ifadesi kullanılmasa da onunla ilgili yemin edilir.

 

Bu itiraza şu şekilde cevap verilmiştir: Kişinin, ceninin hayata başlamaya hazır olmasını engellemesi onu öldürmek gibidir.

 

Yine "örtüye sarılmış bir kimsenin bedenini ikiye ayırmak" ile ilgili mesele de Nevevi'ye bir itiraz olarak ileri sürülmüştür. Zira burada öldürme esnasında sabit bir hayatın varlığı kesin olmamakla birlikte bu durumda yemin etme söz konusu olur.

 

Buna şöyle cevap verilmiştir: Burada kastedilen şey genel anlamda sabit bir hayatın varlığından emin olmaktır. Örtüye sarılı olan kimse için daha öncesinde bu sabit idi.

 

Davacı yemin etmek istediğinde hakimin onu uyarması, Allah'tan korkmasını emretmesi ve kendisine şu ayeti okuması menduptur:

 

"Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır." [Al-i İmran, 77]

 

Yine hakim kişiye yalan yere yemin etmenin günahını hatırlatır.

 

Yeminin zaman ve mekan bakımından ağırlaştınlması ve lafzı, daha önce lian konusunda geçtiği üzere yapılır. Buna ilişkin diğer bazı açıklamalar ise dava ve deliller bölümünde gelecektir.

 

51. [Kasame uygulamasında yeminlerin peşpeşe yapılması şart mıdır? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre yeminlerin peşpeşe yapılması şart değildir. Hakim, kişiye 50 gün içinde 50 yemin ettirse bu geçerli olur. Çünkü yeminler, ispat vasıtaları cinsindendir. Şahitlerin birbirin- \ den ayrı olarak şahitlik etmesi durumunda olduğu gibi ispat vasıtalarının [aynı anda sunulması şart olmayıp] birbirinden ayrılması caizdir.

 

ikinci rivayet

 

[Zayıf] bir görüşe göre yeminlerin peşpeşe olması şarttır; çünkü peşpeşe olması [yalan yere yemin etmeyi] engelleme ve caydırma özelliğine sahiptir. Nitekim lian uygulamasında bu görüş daha uygundur.

 

ilk rivayet, lian ile bu meseleyi şu şekilde birbirinden ayırmıştır: Lian, ihtiyatlı olmaya daha uygun bir konudur; çünkü lian uygulaması, bedenı bir ceza ile ilişkilidir, nesep bağı bu uygulama sonunda zedelenmekte, kötülük toplumda yayılmaktadır.

 

52. Yeminlerin arasına yemin eden kişinin akıl hastalığı veya bayılması girmiş olsa kişinin bilinci yerine geldiğinde daha önce kaldığı yerden devam eder, baştan başlamasına gerek yoktur.

 

Yeminlerin peşpeşe olmasını şart koşmayan görüş açısından bu durum zaten bellidir. Bunu şart koşanlara göre ise söz konusu durumda özür bulunduğu için [önceki yeminler geçersiz olmaz].

 

Şu durum bundan farklıdır: Kişi 50 yemini ederken arada hakim görevden azledilse veya ölse, yemin eden kişi devam edemez, baştan başlaması gerekir. Ancak azledilmiş olan hakim tekrar görevine dönerse, "hakim, kendi bilgisine göre hüküm verebilir" görüşü esas alındığında kişi yeminine kaldığı yerden devam eder. Başka bir hakim atandığında kişinin yemine baştan başlaması, bu durumun şuna benzetilmesi sebebiyledir:

 

> Bir davada hakim, delili dinledikten sonra henüz hüküm vermeden önce azledilse veya ölse,

 

> Veya bir davada davacı bir şahit getirip yemin etmek istese, bu esnada hakim azledilerek yerine başka bir hakim atansa davanın ve şahitliğin yeniden yapılması gerekir.

 

53. Maktulün velisi, yemin etme esnasında ölürse [mirasçısı yeminlere devam edebilir mi?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Doğru olan -ve İmam ŞafiI tarafından da açık olarak ifade edilen- görüşe göre mirasçı yeminlere devam edemez, yeniden başlaması gerekir. Çünkü yeminler tek bir ispat vasıtası gibidir. Üstelik bir kimsenin, başkasının yemini ile bir konuda hak sahibi olması caiz değildir.

 

Şu durum bundan farklıdır: Bir kimse bir şahitliğin yarısını ortaya koyduktan sonra ölse, daha sonra onun mirasçısı şahitliğin diğer yarısını tamamlayabilir, baştan başlamaz. Çünkü her bir şahidin şahitliği diğerinden bağımsızdır. Nitekim şahitliğe yemin eklendiğinde bu ikisine dayanılarak hüküm verilebilmesi de bunu göstermektedir. Ancak kasame yeminleri bundan farklıdır; çünkü bu yeminler birbirinden bağımsız değildir. Nitekim kasame yeminlerine, bir şahidin şahitliği eklense, bu ikisine dayanılarak hüküm verilememesi de bunu göstermektedir.

 

İkinci görüş

 

Mirasçı, murisin yeminlerinin üzerine devam edebilir; çünkü kasameyi mirasçılara dağıttığımızda onların bir kısmının yeminini diğerininkine eklediğimize göre mirasçının da murisin yemininin üzerine ekleme yapması evleviyetle caiz olur.

 

54. Kişi ölmeden önce yeminleri tamamlansa mirasçısı yeniden yemin etmez, onun lehine hüküm verilir. Bu, kişinin şahitleri getirdikten sonra ölmesi gibidir.

 

55. Davalıya gelince, davalı yeminler esnasında ölürse onun mirasçısı onun kaldığı yerden yeminlere devam edebilir. Yine davalı yemin ederken hakim görevden alınsa veya ölse ve yerine yeni bir hakim atansa davalı yeminlerine kaldığı yerden devam edebilir.

 

Davacı ile davalı arasında şu fark vardır: Davalının yemini, iddiayı reddetmek için olduğundan bu yemin zah itibarıyla yürürlük kazanır. Davacının yemini ise iddiayı ispat için olduğundan onun geçerli olması hakimin hükmetmesine bağlıdır. İkinci hakim, ilk hakimin yanında iken getirilen bir delile dayanarak hüküm veremez.

 

Not: Hem davacı hem de davalı açısından yeminlerin tamamlanmasından sonra hakimin görevden alınması veya ölmesi, tıpkı yeminler esnasında görevden alınması veya ölmesi gibidir. Dolayısıyla yukarıda geçen hükümler bu durumlarda da söz konusu olur.

 

56. Maktulün iki veya daha fazla özel mirasçısı olsa 50 yemin bu mirasçılara miras[taki paylarla göre dağıtılır; çünkü onların yeminleriyle sabit olacak olan [diyet], kendilerine Allah'ın yaptığı miras taksimine uygun olarak bölünecektir. Bu sebeple yeminlerin de bu şekilde olması gerekir.

 

"Özel mirasçı" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Kişinin, mirasın bütününü alamayan bir mirasçısı olsa ve [terikenin kalan kısmını alma konusunda] devlet hazinesi de kendisinin ortağı olsa bu durumda yeminler dağıtılmaz, 50 yeminin tümünü o mirasçı yapar. Bu şuna benzer: Mirasçıların bir kısmı yeminden kaçınır veya ortada olmazsa hazır olan mirasçı 50 kere yemin eder.

 

Bu kural gereğince kişi öldüğünde geride karısı ve kızı kalsa, karısı 10 defa, kızı 40 defa yemin eder. Böylece yemin aralarında 1/5 ve 4/5 şeklinde taksim edilir. Çünkü onların ikisinin mirasta beş hissesi vardır. Kadın bu hissenin birini alır. Kalan kısım bu yeminle sabit olmaz. Bunun hükmü, mirasçısı olmaksızın ölen kimsenin hükmü gibidir. Buna dair açıklama ileride gelecektir.

 

Not:  Nevevi'nin "mirasa göre dağıtılır" ifadesinde bu yeminlerin mirasçıların paylarının isimlerine göre hesap edileceğine dair bir açıklama yer almamaktadır. Bunun etkisi avi durumunda görülür. Buna göre kişi öldüğünde geride kocası, annesi ve iki tane bababir kız kardeş ve iki tane ana-bir kız kardeş kalsa, ilk ortak payda 6 olur. Avi sonucunda bu ortak payda 10 olur. Yeminler mirasçılar arasında ilk ortak paydaya göre mi yoksa avi yapıldıktan sonraki ortak paydaya göre mi dağıtılır. Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. el-Havi'de de belirtildiği üzere ikincisi daha doğrudur. Buna göre koca bu durumda 15 kere yemin eder. Baba-bir kız kardeşlerin her biri 10'ar kere yemin eder, ana-bir kız kardeşlerin her biri 5'er kere yemin eder, anne de 5 kere yemin eder.

 

Dedenin erkek kardeşlerle birlikte bulunduğu durumda yeminler tıpkı malın dağıtıldığı gibi dağıtılır.

 

Geri döndürülen yeminlerde babanın çocuğu herhangi bir şey almıyorsa yemin etmez.

Herhangi bir şeyalıyorsa hakkı miktarınca yemin eder.

 

Nevevi'nin ifadesinden yeminlerin "mirastan derhal dağıtılmasına hükmedilen oranında" dağıtılacağı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Bu, muhtemel miras dağıtım oranına göredir. Buna göre kişinin mirasçıları bir oğul ve cinsiyeti belirsiz bir çocuk olsa, 50 yemin bu çocuklara, derhal dağıtılan miras payı gibi dağıtılmaz. Aksine bu durumda oğul, elli yeminin üçte ikisini eder ve diyetin yarısını alır. Çift cinsiyetli çocuk elli yeminin yarısını eder ve diyetin üçte birini alır. Kalan kısım aralarında bekletilir. Burada ölçü her iki taraf için de ihtiyata riayet etmektir ki bu da yemin sayısını daha çok yapıp, mirastan daha az almaktır.

 

57. Şayet yemin tam olarak bölünemiyorsa [ne olur? Bu konuda İmam Şafrı'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Yarım olan yemin bütüne tamamlanır; çünkü yemin parçalara bölünmez, kasame nisabından eksik olmaması için yemin ıskat da edilemez. Buna göre kişinin geride üç oğlu olsa, her bir oğul 17 kere yemin eder. Kişinin 49 oğlu olsa her biri iki kere yemin eder.

 

İkinci görüş

 

Tahric yoluyla çıkarılan bir görüşe göre ise mirasçılardan her biri 50 kere yemin eder; çünkü kasamede 50 sayısı, diğer durumlardaki bir yemin gibidir.

 

İlk görüş buna şu şekilde cevap vermiştir: Bir yeminin bölünmesi mümkün olmadığı halde kas&medeki yeminlerin bölünmesi mümkündür.

 

58. İki mirasçıdan biri yemin etmekten kaçınırsa diğer mirasçı 50 kere yemin eder ve [diyet içinden] kendi payını alır; çünkü [kasame uygulamasında] 50 yeminden daha azı edilerek diyete hak kazanılmaz.

 

59. Yukarıda geçen yeminin dağıtılması bütün mirasçıların hazır ve kamil [tam ehliyetli] olmaları halinde söz konusudur. Buna göre;

 

İki mirasçıdan birisi bulunmasa veya çocuk yahut akıl hastası olsa diğer mirasçı 50 kere yemin eder ve diyetten kendisine düşen hisseyi derhal alır; çünkü burada hüccet olan [yani hükme dayanak olan] şey 50 yemindir.

 

Kişinin mirasçısı üç asabe -mesela erkek kardeşler- olsa ve bunların yalnızca birisi hazır olsa, yemin etmek istediğinde 50 kere yemin eder ve diyetin üçte birini alır. İkincisi hazır olduğunda 25 kere yemin eder, diyetin üçte birini alır. Üçüncüsü hazır olduğunda 17 kere yemin eder. Diğerleri de bunlara kıyas edilir.

 

İsnevi şöyle demiştir: Bu, ancak Beğavı'ye ait olan "bazı mirasçıların yalanlaması kasameye engelolmaz" görüşünü kabul ettiğimiz taktirde olabilir. Şayet bunun engelolacağını kabul edersek -ki doğru olan buduro zaman mevcut olmayan mirasçının beklenmesi, eksik olanın kamil hale gelmesinin beklenmesi gerekir.

 

Buna şöyle cevap verilebilir: Biz, mirasçının hak sahibi olduğunu kesin olarak biliyoruz. Aslolan, engelin olmamasıdır. Engel varsa da gereğince amel edilir.

 

60. Hazır veya tam ehliyetli olan mirasçı yemin ettikten sonra gaip veya eksik ehliyetli olan mirasçı ölse, yemin eden kişi bu ölene mirasçı olsa, onun hissesi miktarınca yemin etmedikçe onun payını alamaz. Daha önce geçenler hesap edilmez; çünkü o zaman bu kişi hak sahibi değildi.

 

61. Gaip olan kişinin, yemin yapıldığı esnada çoktan ölmüş olduğu anlaşılsa İbn Şühbe'nin de belirttiği üzere mevcut olan kişinin yaptığı yeminle yetinilmesi [kendisine başka bir yemin ettirilmemesi] gerekir; çünkü yemin ettiği esnada tek mirasçı o idi. Bu, bir kimsenin babasını hayatta zannederek onun malını satmasına benzer.

 

62. [Mirasçılardan birinin gaip veya eksik ehliyetli olduğu durumda] hazır olan veya ehliyeti tam olan mirasçı yemin etmezse, gaip olan şahsm gelmesine, çocuğun buluğa ermesine, akıl hastasının bilincinin yerine gelmesine kadar beklenilir. Bu durumda söz konusu şahıslar yeminlerden kendilerine düşen miktarda yemin eder.

 

63. Yukarıda geçen hükümler davacının ettiği yeminler ile ilgilidir. DavaIının yeminine gelince, Nevevi buna aşağıda işaret etmiştir.

 

Mezhepte esas alman rivayete göre şu durumların tümünde 50 kere yemin edilmesi gerekir.

 

> [Bir cinayet davasmda] ortada karine yok iken [kasame uygulanacak olduğunda] adam öldürdüğü iddia edilen kişinin 50 kere yemin etmesi gerekir.

 

> Ortada karine olmadığmda veya karine bulun sa bile davacı kasameden kaçmdığmda yemin etme sırası davalıya gelmişken davalı da yeminden kaçmsa, yemin etme hakkı ikinci defa davacıya gelse davacının 50 kere yemin etmesi gerekir.

 

> Ortada bir karine varken davacı yemin etmekten kaçmdığı için yemin etme yükümlülüğü davalıya dönse, davaIının 50 kere yemin etmesi gerekir.

 

> Davacının [iki değil] bir şahidinin bulunduğu durumda da 50 kere yemin edilmesi gerekir.

 

Yaptığımız açıklamadan da anlaşılacağı üzere Nevevi'nin "50 kere yemin" ifadesi bu durumların tümüne ilişkindir; çünkü belirtilen durumlardaki yemin, cana ilişkin yemindir.

 

64. Belirtilen durumlarda davalı birden fazla olsa [50 yemin bunlara dağıtılır mı? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre davacının birden fazla olması meselesinin aksine burada her biri

50 kere yemin eder, yemin bunlara dağıtılmaz.

 

Arada şu fark vardır: Davalının tek başına olması durumunda olduğu gibi birden fazla olduğu durumda da davalıların her biri, kendisinin öldürme fiilini gerçekleştirdiğini reddetmektedir. Davacıların her biri ise davacının tek başına olduğu durumda kendisi için ispat ettiği şeyi bir arada bulunduğunda ispat etmemekte, mirasın yalnızca bir kısmını ispat etmektedir. Bu sebeple mirastaki payı oranında yemin etmektedir.

 

İkinci görüş

 

Kişi belirtilen tüm durumlarda bir yemin eder; çünkü bu durumlar, nassta elli yemin edilmesinin belirtildiği durumlarla ilgili değildir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden bu meselelerin tümünün mezhepte esas alınan rivayete göre hükme bağlandığı anlaşılmaktadır. Oysa Ravdatü't-talibin'de yalnızca üçüncü mesele ile ilgili rivayet aktarılmış, bunun dışındaki konularda İmam Şafii'nin iki görüşünün bulunduğu, daha güçlü olanına göre elli yeminin gerektiği belirtilmiştir.

 

Nevevi'nin niçin böyle yaptığına dair şu söylenmiştir: Bütün meselelerde mezhepte esas alınan görüşün aktarılması üçüncü görüş dikkate alınarak yapılmıştır.

 

[Arapça metinde geçen] "merdOde" ve "yemin" kelimelerinin "enne" harfinin ismine atıfta -bu isim henüz haberini alarak tamamlanmadan önce- mansup okunması daha iyidir. Kisal'ye göre merfu okunması da caizdir.

 

Rafiı ve Nevevi, şahitle birlikte yeminin tekrarlanacağını mutlak olarak belirtmişlerdir. Bunun "kasten öldürme durumunda" şeklinde kayıtlanmasl gerekir. Yanlışlıkla ve kasıt benzeri öldürmede ise kişi şahitle birlikte bir kere yemin eder. Nitekim bu husus "güvenilir bir kişinin şahitliğinin karine yerine geçtiği" meselesinde MaverdI'nin açık ifadesi olarak geçmişti.

 

 

2. Kasamenin gerektirdiği şey

 

Yanlışlıkla veya kasıt benzeri adam öldürme durumunda kasame ile birlikte [katilin] akılesi üzerine diyet gerekli olur. Kasten adam öldürme durumunda [kasame yapılarak] aleyhinde yemin edilen şahıs üzerine diyet gerekli olur. İmam Şafii'nin eski görüşüne göre kısas gerekli olur.

 

65. Yanlışlıkla veya kasıt benzeri adam öldürme durumlarında davacının kasame yapmasıyla birlikte akıle üzerine ilk durumda hafifletilmiş, ikinci durumda ağırlaştırılmış diyet gerekli olur; çünkü tıpkı öldürmenin şahitlikle sabit olması durumunda oldUğU gibi bu durumda da [diyet ödemenin gerekli olduğuna dair] bir delil ortaya konmuştur.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Nevevi'nin, daha önce akıle bölümünde zikrettiği hususlar, bunun burada zikredilmesine gerek bırakmamaktadır."

 

Buna şöyle cevap verilir: Kasten adam öldürme olaylarında kasame, şahitlik gibi değerlendirilmez, nitekim kasame ile sabit olan cinayetlerde kısas gerekli olmaz, diyet gerekli olur. İşte kasamenin diyet konusunda da böyle olduğu zannedilmesin diye Nevevi burada zikretmiştir.

 

66. Kasten öldürme olayında [kasame uygulandığında hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre [kasamede] kimin aleyhinde yemin edilmiş ise onun peşin diyet ödemesi gerekir, kısas uygulanmaz. Bunun delili Buhar'l'nin rivayet ettiği şu hadistir:

 

> Ya arkadaşlnIZin diyetini ödersiniz veya savaşa hazır olun!(Buhari, Ahkam, 7192)

 

Resulullah (s.a.v.), burada diyetin gerekliliğini [herhangi bir kayıt koymaksızın] mutlak olarak zikretmiş] herhangi bir ayrım yapmamıştır. Şayet kasame yeminleri kısas uygulamaya elverişli olsaydı bunu zikrederdi. Ayrıca can konusunda ihtiyata riayet edildiği için bir şahitle birlikte davacının yemin etmesi meselesinde olduğu gibi kasame de zayıf bir delilolduğundan kısası gerektirmez.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre kısas gerekir. Çünkü şahitler bulunduğunda kısasın gerekli olduğu durumda kasame ile sabit olduğunda da kısas gerekir. Nitekim Buhari ve Müslim'in hadisinde "yemin edip arkadaşınızın [yani katilinin] kanını hak ediyor musunuz?" denilmiştir. Ayrıca kasame ile cinayetin kasten işlenmiş olduğunun sabit olacağı konusunda ittifak vardır. O zaman tıpkı iki erkeğin şahitlik etmesi durumunda olduğu gibi kasame ile de kısas sabit olur.

 

İmam Şafii'nin yeni görüşü, hadise şu şekilde cevap vermiştir: Bu hadiste kastedilen "arkadaşınızın kan bedeli"dir. Ayrıca ikinci görüşte geçen gerekçeye de şu şekilde cevap verilmiştir: Bir kimsenin hırsızlık yaptığı bir erkek ve iki kadının şahitliğiyle sabit olsa o şahıs, söz konusu malı ödemekle yükümlü tutulur, ancak eli kesilmez.

 

67. Nevevi, "kasame" demek suretiyle şu durumu dışarıda bırakmıştır: Bir kasten adam öldürme olayında davalının yeminden kaçınması halinde davacı yemin etse kısas cezası sabit olur; çünkü bu ikrar veya şahitlik gibidir. Kısas her ikisiyle de sabit olur.

 

 

3. Hazır ve gaip olan şahıslar aleyhine kasame uygulanması

 

Bir kimse, üç şahsın kasten adam öldürdüğünü iddia eder ve buna dair de bir karine bulunursa, mahkemede bu üç şahsın yalnızca birisi hazır ise davacı onun aleyhine 50 kere yemİn eder ve diyetin üçte birini ondan alır. Diğer şahıs gelirse davacı onun hakkında da 50 kere yemin eder. İmam Şafrr'nin diğer bir görüşüne göre [daha önceki] yeminlerde ondan bahsetmemişse 25 kere yemin eder.

 

Bahsetmişse bunun yeterli olması gerekir. Bu, "davalının yokluğunda kasame sahihtir" görüşüne dayalıdır ki daha doğru olan da budur.

 

68. Bir kimse üç şah sa yönelik adam öldürme iddiasında bulunsa ve buna dair karine söz konusu olsa, şahıslardan birisi mahkeme meclisinde hazır bulunsa, bu kişi cinayeti itiraf ederse kendisine kısas uygulanır. Cinayeti inkar ederse [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre davacı onun aleyhinde 50 kere yemin eder ve ondan diyetin üçte birini alır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre ise ona kısas uygulama hakkına sahiptir.

 

69. Şahıslardan biri daha gelir ve itirafta bulunursa davacı ona kısas uygular. Cinayeti inkar ederse [ne olur? Bu konuda da iki görüş vardır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü olan görüşe göre ilk şahıs hakkında olduğu gibi bu şahıs hakkında da 50 kere yemin eder. Çünkü daha önce geçen yeminler bu ikinci şah sı kapsamamaktadır. Davacı [yemin ettikten sonra] bu şahıstan da diyetin üçte birini alır.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin bir görüşüne göre davacı bu şahıs aleyhine onun diğeriyle birlikte hazır olması halinde olduğu gibi 25 kere yemin eder.

 

Nevevi'nin "davacı, hazır olan kişi aleyhine yaptığı yeminlerinde gaip şahıstan bahsetmemişse" ifadesi, onun ifadesinin vehmettirdiği gibi tercih edilmemiş olan ikinci görüşün bir kısmı değil, bir kayıttır.

 

Davacı yeminlerinde gaip olan şahıstan da bahsetmişse, el-Muharrer'de Rafifnin kendi görüşü olarak belirttiğine göre ilk yeminlerle yetinmek gerekir. İkinci şahıs için sonradan bir daha yemin etmez. Bu, "davalının yokluğunda kasame yapmak geçerlidir" şeklindeki daha dOğru görüşe dayalı bir hükümdür.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden bu kaydın [ashab-ı vucCıh olan] alimlerimiz tarafından konulduğu anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Bu kayıt, benim yukarıda belirttiğim üzere Rafii tarafından konulmuştur.

 

Nevevi üçüncü şahıs geldiğinde hükmün ne olacağından bahsetmemiştir. Onun hükmü, geçen hususlar açısından ikinci şahsın durumu gibidir.

 

 

4. Kasamede yemin edecek kimsenin belirlenmesi

 

Kan bedelini almayı hak eden kimse -isterse kölesi öldürülen bir mükatep olsun- [kasame uygulamasında] yemin eder.

 

İrtidat eden kimse açısından onun Müslüman olmasına kadar yeminlerinin ertelenmesi daha faziletlidir. Şayet mürted olarak yemin ederse mezhepte esas alınan rivayete göre bu sahih olur. 

 

Mirasçısı olmayan kimse için kasame uygulanmaz.

 

70. İster kölenin efendisi isterse maktulün mirasçısı olsun kan bedeli almayı hak eden herkes, ister Müslüman ister kafir olsun, ister güvenilir ister fasık olsun, ister tasarrufları kısıtlı ister kısıtlanmamış olsun kasame uygulanırken yemin eder. Hatta mükatep köle, kendi kölesinin öldürülmesi sebebiyle yemin eder. Çünkü kölesinin bedelini alma konusunda hak sahibi odur. Mükatebin efendisi yemin etmez. Ancak ticaret yapmasına izin verilen kölenin tasarrufu altında bulunan köle öldürüldüğünde bu köle yemin etmez, efendi yemin eder; çünkü izinli kölenin, elinin altındaki köle üzerinde hakkı yoktur.

 

71. Mükatep köle,

 

> Yemin ettikten sonra kitabet bedelini ödeyemez duruma gelse efendi kölenin bedelini alır.

Bu, velinin yemin ettikten sonra ölmesine benzer.

 

> Yemin etmeden ve yeminden kaçınmadan önce kitabet bedelini ödeyemez hale gelse efendi yemin eder.

> Yeminden kaçındıktan sonra kitabet bedelini ödeyemez hale gelse efendi yemin edemez; çünkü kölenin yeminden kaçınmasıyla hak geçersiz hale gelmiştir.

 

Bunu Cüveyni alimlerimizden aktarmıştır. Müzenl'nin Muhtasar'ında İmam Şafii'nin ifadesi olarak aktardığı ve Maverdi ile başkalarının esas aldığı "efendi yemin eder" ifadesi de bu ayrıma göre anlaşılmalıdır.

 

Not:  Nevevi "hak sahibi olan" ifadesi ile şu durumu dışanda bırakmıştır: Bir şahıs bir Müslümanı yaraladıktan sonra o Müslüman irtidat edip ölse onun velisi için kasame hakkı sabit olmaz; çünkü veli, onun bedelini almayı hak etmez. Aksine bu bedel Müslümanlar için bir feydir.

 

Bizim "efendi veya mirasçı" ifademiz, daha önce geçen ümmüveled meselesini dışanda bırakmaktadır. Bu mesele şudur: Efendi, ölmüş olan kölesinin değerini ümmüveledine vasiyet yoluyla bıraksa bu vasiyet geçerli olur. Efendi kasame öncesinde ölürse ümmüveled, kölenin değerini almaya hak kazanır. Bununla birlikte o yemin edemez, mirasçının yemin etmesi gerekir; çünkü köle öldüğü tarihte efendiye aitti. Kasame de ölüme bağlı haklardan olduğu için mirasçı diğer haklara miras yoluyla sahip olduğu gibi buna da sahip olur. Kölenin değeri mirasçı için sabit olduktan sonra mirasçı, vasiyet hükmü ve murisin amacını gerçekleştirme gereğince sanki onun borcunu ödüyormuş gibi bunu ümmüvelede verir.

 

72. Bir kimse, öldürülmüş olan yakınının kan bedeli üzerinde hak sahibi olduktan sonra irtidat etse, yani yaralı olan şahıs öldükten sonra velisi henüz [kasame uygulaması kapsamında] yemin etmeden Önce irtidat etse onun yeminlerinin Müslümanlığa geri dönünceye kadar ertelenmesi daha faziletlidir. Çünkü mürted iken yalan yere yemin etmekten çekinmez. Müslümanlığa geri döndüğünde yemin eder. Yaralı şahıs ölmeden Önce velisi irtidat etse, o mürted iken yaralı şahıs ölse bu şahıs yemin edemez; çünkü o mirasçı değildir. Ancak köle öldürüldüğünde efendisi irtidat etse bu durum farklıdır; çünkü onun kölenin ölümünden Önce veya sonra irtidat etmesi arasında fark yoktur. Zira onUn hakkı mirasçılıktan değil mülkiyetten kaynaklanmaktadır.

 

73. Bu kişi mürted olduğu dönemde [kasame uygulaması kapsamında] yemin etse [yeminleri geçerli olur mu? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre yeminleri geçerli olur ve diyete hak kazanır; çünkü Resulullah (s.a.v.) Yahudilerin yeminlerine itibar etmiştir. Bu durum, kafirin yemininin geçerli olduğunu göstermektedir. Kasame de -tıpkı [ormandan] odun toplamak gibi- bir tür mal kazanma yoludur. Mürtedlik buna engel teşkil etmez.

 

Rafii bu görüşün meşhur oldUğunu söylemiştir.

 

İkinci rivayet

 

Müzenl' den bir rivayete göre -ki Müzenı bunu tahric yoluyla ve bizzat İmam Şafii'nin ifadesi olarak da aktarmıştır- bu yeminler sahih olmaz.

 

Not:  Görüş aynlığı, şahsın mürtedlik halinde iken öldüğü veya öldürüldüğü duruma ilişkindir. Yeniden Müslüman olursa o zaman [mürtediik halinde yaptığı yeminler] kesinlikle dikkate alınır.

 

Kişi, yaralı şahsın ölümünden önce mürted olup onun ölümünden sonra Müslümanlığa dönse yemin edemez; çünkü o, mirasçı değildir.

 

74. Ortada [adam öldürmeye ilişkin] bir karine bulunsa bile özel mirasçısı olmayan kişi için kasame uygulaması söz konusu olmaz; çünkü onun diyeti Müslümanların tümüne aittir, bu konuda onlara yemin ettirmek ise mümkün değildir.

Hakim, öldürme fiilinin kendisine nispet edildiği şahsa karşı dava açmak ve yemin ettirmek üzere birini tayin eder. Oavalı yeminden kaçındığında hakim onun yeminden kaçındığına hükmeder mi etmez mi? Bu konuda iki görüş bulunmakta olup el-Envar adlı eserde bunların ilki tek görüş olarak belirtilmiştir. Rafii ve Nevevi'nin şu meselede sahih kabul ettikleri görüş ise onların ikinci şıkkı tercih ettiklerini göstermektedir ki bu daha doğrudur:

"Bir kimse geride mirasçısı olmaksızın ölse, hakim veya onun tayin ettiği kişi bu şahsın bir başkasında alacağı olduğunu iddia ettiği halde o kişi inkar edip yeminden kaçınsa hakim onun yeminden kaçındığına hükmedemez. Yemin edinceye veya ikrarda bulununcaya kadar onu hapseder."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

KISAS VE MAL [DİYET] GEREKTİREN DURUMLARIN İSPAT DELİLLERİ