ÖLDÜRME VE YARALAMA |
KISASIN UYGULANIŞI
Bu bölümde kısasın
uygulanışı, bunu uygulayacak olan kişi ve suçlu ile hasımları arasındaki görüş ayrılıkları
ile kısasın affedilmesi, sulh yapılması gibi konular ele alınacaktır. NevevI
bunların her birisi için müstakil bir fasıl açmış ancak konu başlığındaki
sıralamaya aykırı davranmıştır. Çünkü kısas konusundaki görüş ayrılıklarını,
kısası uygulayacak olan kişinin önüne almıştır .
1. Sağ organa karşılık
solorgan kesilmez. Yine üst dudak alt dudağa karşı ve bunun aksi kısas edilmez.
Parmak boğumları birbiri yerine kısas edilmez. Yine fazlalık olan organ, bir
başka yerde fazladan çıkan organa karşılık kısas edilmez.
2. Aslı olan elin
büyüklük, uzunluk ve tutma gücü bakımından [mağdur ile suçluda] farklı
olmasının [kısas uygulamaya] bir zararı yoktur. Daha doğru görüşe göre fazlalık
olan organ da böyledir.
3. Kemik açılması
durumunda bunun uzunluk ve genişlik olarak miktarı dikkate alınır.
4. Etin ve derinin
kalınlıklarının [suçlu ile mağdur arasında] farklı olmasının bir zararı yoktur.
5. Bir kimse bir şahsın
bütün başının kemiğini görünür hale getirse, bu yaralamayı yapan kişinin başı
daha küçük ise biz onun başının tamamına kısas yoluyla aynı şeyi yaparız,
geriye kalan kısmı yüz ve kafanın arka kısmından tamamlamayız.
Bunun yerine
"mudıha" yarasının diyeti başın bütününe dağıtıldığında geriye kalan
kısmın oranı neyse, mağdur bunu diyet olarak alır. Şayet yaralayan şahsın başı
daha büyük ise kısas yalnızca yaralanan şahsın başındaki miktarda
gerçekleştirilir. Doğru görüşe göre kısasın başın neresine uygulanacağı
konusunda suçlunun görüşü dikkate alınır.
6. Kişi alın kemiği
görülecek şekilde bir kimseyi yaralasa, kendisinin alın kemiği daha küçük olsa,
[aradaki fark] başın kalan kısmından tamamlanır.
7. Kemiğin ortaya
çıktığı yaralamalarda kısas uygulayacak kişi hakkından fazla yaralama yapsa bu fazlalık
için kendisine kısas uygulanması gerekir. Şayet yanlışlıkla yapmışsa veya diğer
şahıs bir mal karşılığında bunu affetse tam erş ödemek gerekir. [Zayıf] bir
görüşe göre fazlalık oranında erş ödenmesi gerekir.
8. Bir grup insan bir
şahsın kemiği ortaya çıkacak şekilde onu yaralasa, mağdur, onların her birine
bu yaralamanın benzerini yaptırma hakkına sahiptir. [Zayıf] bir görüşe göre her
birine kendi yaralaması oranında kısas uygular.
9. Sağlam olan organ
felçli olan organa karşılık -suç işleyen kişi razı olsa bile- kesilemez. Mağdur
bunu yaparsa kısas yerine gelmemiş olur, bu durumda mağdurun [uyguladığı kısas
sebebiyle] diyet ödemesi gerekir. Şayet yara sirayet ederek diğer şahsın
ölümüne yol açarsa, bunu yapan kişinin kısas yoluyla öldürülmesi gerekir.
10. Felçli olan organ
sağlam olana karşılık kesilir, ancak uzmanlar kanın durmayacağını söylerse o
zaman başka. Hak sahibi olan kişi [kendi sağlam organına karşılık suçlunun
felçli organının kesilmesine] razı olursa [ve uzmanlar da kanın duracağını
söylerse] o zaman [sağlam organa karşılık felçli organ kesilir.]
11. Sağlam olan organ,
eğri ve topalolana karşılık kesilir.
Tırnakların yeşil veya
kara olmasının [hükme] bir etkisi yoktur. Doğru görüşe göre tırnakları düşmüş
olan organ sağlam olana karşılık kesilir, aksi ise yapılamaz.
12. Erkeğin cinselorganı
sağlamlık ve felçli olma bakımından el gibidir. Felçli cinselorgan içine
kapanmış olup açılmayan veya bunun aksi alandır. Burada organın sertleşip
sertleşmemesinin hükme bir etkisi yoktur. Buna göre cinsel yönden sağlam olan
kişinin organı, hadım olan veya iktidarsız olan kişinin organına karşılık
kesilir.
13. Sağlam olan burun,
koku almayan buruna karşılık kesilir.
14. İşiten kulak, sağır
olan kulağa karşılık kesilir.
15. Sağlam olan göz, kör
olan gözbebeğine karşılık kesilmez.
16. Konuşabilen kişinin
dili, dilsizin diline karşılık kesilmez.
17. Dişi koparma
durumunda kısas uygulanır, diş kırmada ise kısas uygulanmaz. Bir kimse süt
dişleri dökülmemiş bir çocuğun dişini sökse bu kişiye derhal tazminat ödetilmez
beklenir: Şayet dişin çıkma zamanı geldiğinde diğer dişler dökülüp yerine
yenileri çıktığı halde bu diş çıkmamışsa ve işin uzmanları dişin [damak
üzerinde] bittiği yerin bozulduğunu söylerlerse kısas uygulamak gerekir. Küçük
çocuk bunu küçüklüğünde uygulatamaz.
18. Bir kimse süt dişini
dökmüş olan bir şahsın dişini sökse sonra yerine yenisi çıksa, İmam Şafii'nin
daha güçlü görüşüne göre kısas hakkı düşmez.
19. El parmaklarından
biri bulunmayan kişi parmakları tam olan kişinin elini kesse, kendi eli kısas
yoluyla kesilir, ayrıca bir parmak için de erş öder.
20. Parmakları tam olan
kişi parmakları eksik olan bir şahsın elini kesse eli kesilen kişi dilerse dört
parmağın diyetini alır, dilerse suçlunun dört parmağını kestirir. Daha doğru
görüşe göre parmakların bittiği bölge de şayet kesilmiş ise oraların diyetinin
de ödenmesi gerekir. Ancak kişi onların diyetini almışsa o zaman gerekmez. Yine
daha doğru görüşe göre her iki durumda da bir elin beşte birinin diyetinin
ödenmesi gerekir.
21. Kişi, parmakları
bulunmayan birinin elini keserse, kesen şahsın eli de aynı şekilde olmadıkça
kısas uygulanmaz.
22. Parmakları olmayan
bir kimse parmakları tam olanın elini kesse, mağdur, suçlunun elini kestirir, parmakları
için de diyet alır.
23. İki parmağı felçli
olan kişi eli sağlam olan birinin elini kesse, mağdur dilerse bu şahsın üç
parmağını kestirip diğer iki parmak için de diyet alır, dilerse elini kestirip
bununla yetinir.
212. Sol tarafta bulunan
el, ayak, kulak, göz kapağı, burun deliği sağ taraftakine karşılık kesilmez.
Çünkü hem bulunduğu yer hem de bunlardan sağlanan yarar birbirinden farklıdır.
Kısasın amacı denkliği sağlamaktır, oysa burada denklik yoktur.
Not: Nevevi'nin verdiği örnekten bunun aksinin de
olamayacağı evleviyetle anlaşılmaktadır.
213. Alt dudağa karşılık
üst dudağa kısas uygulanmayacağı gibi bunun aksi de yapılamaz. Yine alt göz
kapağına karşılık üst göz kapağına da kısas uygulanmaz. İki taraf bunu yapma
konusunda anlaşmış olsa bile bu, kısas olarak gerçekleşmez. Karşılık olarak
kesilen organa karşılık tekrar kısas uygulamak gerekmez, diyet ödenir. Daha
doğru görüşe göre ilk fiil sebebiyle gerekli olan kısas düşer.
Not: "Kesilmez" ifadesine yerine
"alınmaz" ifadesi duyu organlarını ve gözün oyulmasını da kapsaması
bakımından daha iyidir.
214. Bir parmak boğumuna
karşılık diğeri kesilmez, bir dişe karşılık başka bir diş sökülmez; çünkü her
biri menfaat ve bulunduğu yer bakımından diğerinden farklı organlardır.
Not: el-Muharrer'de açık olarak ifade edildiği
üzere bundan anlaşıldığına göre işaret parmağı ve orta parmağın durumunda
olduğu gibi bir parmak başka bir parmak yerine kesilemez.
215. Bir bölgedeki
fazlalık organ, başka bir bölgedeki fazlalık organa karşı kesilemez. Örneğin
mağdurun serçe parmağının yan tarafında fazladan çıkan bir parmağı olsa,
suçlunun ise baş parmağının yan tarafında fazladan bir parmağı olsa bu durumda
o fazladan parmağa yönelik suç sebebiyle buna kısas uygulanmaz; güvenilir
kimseler tarafından belirlenecek tazminat ödenir.
216. Fazla olan organa
karşılık asrı organa kısas uygulanmaz.
Yine asrı organa
karşılık olarak kendi yerinde çıkmamış olan fazlalık organa kısas uygulanmaz.
Şayet kendi yerinde çıkmış ise mağdurun razı olması halinde kısas yoluyla bu
fazlalık organ kesilir. Ancak o kesildiğinde kan durmayacaksa o zaman kesilmez.
Bu tıpkı yukarıda belirtilen şarta ugun olarak felçli olan organa karşılık
sağlam organın alınmasına [kesilmesine ı benzer.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, fazlalık organlar
aynı bölgede çıkmışsa bunların birbirine karşılık kısas edilebileceği
anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur. Ancak suçlunun fazlalık organı daha tam
ise mesela fazlalık parmakta üç boğum olduğu halde mağdurun fazlalık organında
iki boğum var ise İmam Şafii'nin açık ifadesine göre bu durumda kısas yoluyla
fazlalık organ kesilemez; çünkü bu farklılık, organın çıktığı bölgenin
farklılığından daha öte bir durumdur.
NevevI'nin "suç
işlendikten sonra çıkan organ, aslı organa karşılık kısas edilmez" ifadesini
de eklemesi uygun olurdu. Böylece ifade şu durumu da kapsamış olurdu: Bir
kimse, bir şahsın dişini sökse ancak kendisinde o dişin benzeri bulunmasa
sonradan kendisinde benzer diş çıksa kısas uygulanmaz. Çünkü suç işlendiği
esnada bu organ yoktur. Rafiı bunu diş konusunu ele alırken söylemiştir.
217. Kısasın uygulandığı
aslı organ, [kesmek vb. surette zarar verilen] diğer organa eşitse, aralarında
büyüklük-küçüklük, uzunluk -kısalık, tutma gücü-tutma zaafı bakımından
farklılık olmasının kesinlikle herhangi zararı yoktur. Çünkü ayetteki
"göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş" [Maide, 45] ifadesi
herhangi bir kayıt koymamıştır. Bu, tıpkı can konusunda olduğu gibi burada da
aradaki farklılığa bakılmamasını gerektirir. Ayrıca kısas yapılacak organlar
arasında bu açılardan eşitlik sağlamak hemen hemen mümkün değildir.
Şayet böyle bir şey şart
olarak kabul edilirse kısas hükmü geneli itibarıyla uygulamadan kalkmış olur.
Bundan şu husus istisna edilir:
Mağdurun iki elinden birisi daha kısa olsa, iki eli birbirine eşit olan bir
kişi bu kısa eli kesmiş olsa kısas uygulanmaz; çünkü kesilen el [suçlunun eline
göre] eksiktir. Bu durumda bilirkişi tarafından belirlenecek tazminat ödenir.
Rafiı bunu Ravdatü't-talibin'de Beğavl'den nakletmiş ve onaylamıştır.
Not: NevevI'nin mutlak ifadesi, noksanlığın ister
semavI bir afet isterse vücuda yönelik bir suçtan kaynaklansın her türlü
noksanlığı kapsamaktadır. Zerkeşi bu görüşü doğru kabul etmiştir. Ancak Cüveyni
bu bölümde, noksanlığın daha önce işlenen bir suç sebebiyle meydana gelmesi
halinde kısas uygulanmayacağını, bu durumda tam diyetin gerekmediğini söylemiş,
Rafii ve NevevI de bunu kabul etmiştir ki daha doğru görüş budur.
218. Daha doğru görüşe
göre asrı organda olduğu gibi fazlalık organda da belirtilen farklılıkların
kısas uygulanmasına bir zararı yoktur. Diğer görüşe göre ise bunun zararı
vardır; çünkü fazlalık organda kısas ancak ictihad ile uygulanmaktadır.
Suç işleyen kişinin
organı daha büyük ise onun ödeyeceği tazminat da büyük olmaktadır.
Dolayısıyla aslı olan
organın aksine fazlalık organ, kendisinden daha eksik olan fazlalık organa
karşı kısas edilemez. Zira aslı organda kısas uygulaması nassla sabittir, bu
sebeple aslı organda eşitliğe bakılmaz.
219. Kemiğin görülmesine
sebep olan yaralamada kısas uygulanırken yaranın boyu ve eni dikkate alınır,
orantısı dikkate alınmaz. Çünkü iki kişinin -mesela- başları küçüklük ve
büyüklük bakımından farklı olabilir. Dolayısıyla birinin başının bir bölümü,
diğerinin başının bütününe denk gelebilir, bu durumda haksızlık meydana gelir.
Organlar ise bundan farklıdır; çünkü organlarda kısas genel itibarıyla denkliğe
dayalıdır. Bunu alan ölçüsü ile dikkate alsak bu durum bir kimsenin burnunun
bir bölümüne karşılık diğerinin bütün burnunun kesilmesine yol açar. Oysa Allah
"buruna karşılık burun" [Maide, 45] buyurmuştur. Kemiği ortaya
çıkaran yaralama böyle olmadığından orada yaranın alanı dikkate alınmıştır. Bu
şu şekilde bilinir: Başı yarılmış olan kişinin yarası bir tahta veya ip ile
ölçülür, o kadarlık alan yaralayan şahsın başından tıraş edilir ki bir
karışıklık meydana gelmesin. Usturadan daha keskin bile olsa kılıç, taş vb.
şeyler değil de ustura gibi keskin bir aletle suçlunun baş tarafı yarılır. Bunu
Kaffal söylemiş, İbnü'l-Mukrı de bunu esas almıştır. Çünkü taş, kılıç vb.
şeylerle kısas uygulandığında ölçüyü kaçırmaktan emin olunamaz.
Ruyani, Kaffal'den bunu
naklettikten sonra şöyle demiştir: "Bu itiraza açıktır. Mezhepte esas
alınan görüşe kıyasla şayet mümkünse suç işleyen kişinin kullandığı aletin
benzeri kullanılır. Kaffal'in söylediği husus muhtemelen bunun mümkün olmaması
halinde geçerli-
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bunu Beğavı, Kadı Hüseyin'den nakletmiş ve başka bir görüş belirtmemiştir.
Zahir olan da budur."
Daha sonra mağdur,
suçluya hangisi kolayına geliyorsa onu yapar: Ya onun başını bir defada veya
yavaş yavaş yarar. Alimlerimizin belirttiği görüş budur. İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "Mağdurun suçluya, aynı suçlunun yaptığı gibi yapması daha
uygundur. Şayet suçlu onun kafasını bir anda yardıysa o da bir anda yarar,
yavaş yavaş yardıysa o da böyle yapar." Anlaşmazlık olması halinde bu,
zilhir alandır. Alimlerin görüşü anlaşmazlığın olmaması durumu ile ilgilidir.
Not: Kısas sırasında başın kesilmesine ilişkin
zikredilen husus, mağdurun başında suç işlendiği esnada saç bulunması halinde
söz konusu olur. Şayet yaralayan kişinin başında saç olduğu halde yaralanan
şahsın başında saç yoksa, Ravdatü 't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'de İmam Şafii'nin
açık ifadesi olarak belirtildiği ne göre bu durumda kısas uygulanmaz; çünkü
burada suçlu, karşı tarafın saçını itlaf etmemiş olduğu halde [kısas
uygulanırsa] kendi saçı itlaf edilmiş olacaktır. Muhtasaru '[-Müzenl'deki
ifadenin zahirinden ise yaranın yapıldığı bölgedeki saçın giderilmesinden sonra
kısas uygulamanın gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu görüş Maverdl'ye de nispet
edilmiştir. İbnü'r-Rif'a ilk durumu, başı yarılan kimsenin saç bitim yerinde
bir hastalık sebebiyle saçın çıkmamış olmasına, ikincisini ise tıraş edilmesi
sebebiyle saç bulunmamasına hamletmiştir. Bu, güzel bir yorumdur. Ezrai şöyle
demiştir: "e[-Ümm'deki ifadeden anlaşıldığına göre kısasın rahat bir
şekilde uygulanabilmesi ve yanlışlık yapılmaması için gür olan saç ın giderilmesi
gerekir.
Bu gerekçeden
anlaşıldığına göre bu hüküm, başın tümüne kısas yapılması durumu ile
ilgilidir." Zahir olan da budur.
220. Kısas uygulanırken
etin ve derinin kalınlığında [yaralayan ile yaralanan arasında] farklılığın
bulunmasının zararı yoktur; çünkü "mudiha" adı verilen yaralama, bir
yaranın kemiğe kadar uzanması durumuna ilişkindir. Varanın eninde farklılığın
olması nadirdir, bu sebeple nasıl ki organlarda kısas uygulanırken [yaralayan
ve yaralanan şahısların organları arasındaki] küçüklük ve büyüklük farkı
dikkate alınmıyorsa bu farklılık da dikkate alınmaz.
221. Bir şahıs diğer bir
şahsın başında kemiği gösterecek şekilde bir yara açsa, yaranın miktarı
yaralayan şahsın bütün başını kaplıyor olsa, kısas uygulanırken onun baş
kemiğinin bütünü görünecek şekilde uygulanır. Çünkü ayette "yaralamalarda
kısas vardır." [Maide, 45] buyrulmuştur. Kısas denklik demektir. Kemiği
çıkaran yaralamalarda bu ancak alan ölçüsüyle sağlanabilir. Alan ölçüsü
yapıldığında yaralayan şahsın başının bütününü kapladığından bunu uygulamak
gerekli olmuştur.
222. Şayet mağdurun
hakkı, yaralayan şahsın başının bütününden daha fazla olursa veya kişi bir
şahsın başının bütününü yaraladığı halde kendisinin başı ondan daha küçük ise o
zaman, kendisinin baş kemiğinin bütünü ortaya çıkarılacak şekilde kısas
uygulanır, bununla yetinilmez [artan kısım için diyet alınır]. Artan kısım yüz
ve enseden ekleme yapılarak tamamlanmaz; çünkü bu bölgeler suça maruz kalan
bölgeler değildir. NevevI "başı, diğer yerlerden ekleme yaparak tamamlamayız"
demiş olsa başın diğer yönlerini de kapsamış olması bakımından daha iyi olurdu.
Zira diğer yönlerde de hüküm böyledir.
223. Yine bir kimse
diğerinin alnını açarak kemiğin görün mesine yol açsa, suç işleyen kimsenin
alnı daha dar olup başa kadar çıkmasa uygulama yine böyledir.
224. Yukarıdaki durumda
yalnızca kısas uygulamakla yetinilmez, kalan kısmın erşi ödenir. Bu erş,
yaranın bütününe oranla ne kadarına tekabül ediyorsa ona göre dağıtılır. Çünkü
tek yololarak geriye bu kalmıştır. Buna göre mesela kalan kısım üçte bir ise
diyetin üçte biri alınır. Kalan kısmın, yaranın bütününe oranı alanını ölçmekle
bilinir.
225. Yaralayan kişinin
başı, yaralanan şahsın başından daha büyük ise kendisinden yalnızca yaralanan şahsın
başındaki yara miktarına kısas uygulanır; çünkü bu şekilde denklik sağlanır.
Bu, alan ölçüsüne göre belirlenir.
226. [Yukarıdaki durumda
başın hangi bölümüne kısas uygulanır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre -ki
Ravdatü't-talibin'de alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak kabul etmiştir-
bunun, başın hangi yönünden yapılacağını belirleme hakkı suç işleyen şahsa
aittir; çünkü onun başının bütünü suça konu olan bir mahal olduğundan başının
hangi bölümünü belirlerse -tıpkı borçlarda olduğu gibi- oraya kısas uygulanır.
Ancak yara, mağdurun başının bütününü kaplamazsa o zaman o bölge dikkate
alınır. Alimlerin "başın tümü suça konu olan mahaldir" ifadesi
yaranın, mağdurun başının bütününü kaplaması durumuyla ilgilidir.
Bir şahsın başını yarmış
olduğu için kendisine kısas uygulanmış olan ve yarası iyileşmemiş olan bir
kimse başka birinin başını yarsa, sonradan yarası iyileşmiş olsa bile kendisine
kısas uygulanmaz; çünkü kısasın uygulanacağı yer suç işleme anında mevcut
değildir.
İkinci görüş
Bu konuda seçim hakkı,
şayet hakkından daha fazlasını talep etmezse mağdura aittir. Bu, borçlar gibi
değildir; çünkü borçlar zimmete yerleşmektedir. Ezrai ve başkaları bu ikinci
görüşü doğru bulmuşlardır.
Not: Görüş ayrılığı mağdurun kendisinin yarası
ölçüsündeki miktarı suçlunun başındaki tek bir yere uygulamak istediğinde söz
konusudur. Şayet kendisinin başına açılan yara ölçüsünü suçlunun başının farklı
bölgelerinde uygulamak isterse daha doğru görüşe göre buna engelolunur; çünkü
bu durum, bir yaralamaya iki veya daha fazla yaralamayla karşılık vermek
anlamına gelir. Oysa kısas ve diyet yoluyla hakkını alması mümkün olduğunda bir
yaralama işlemi bölünemez. Ancak şahsın başına iki yara açılmış olması bundan farklıdır.
Bu durumda bu yaraların birisi için kısas uygular, diğeri için ise diyet alır.
227. Kişi bir şahsın
perçemini, kemiğini çıkartacak şekilde yaralasa, kendisinin perçemi yaraladığı
şahıstan daha küçük olsa, bu kısım başın geri kalan kısmından -neresinden
olursa olsu tamamlanır. Çünkü başın tümü tek bir organ olarak kabul edilir, ön
tarafı ile
arka tarafı arasında bir
fark yoktur. Yüz ve baş konusunda biraz önce zikrettiğimiz mesele bundan
farklıdır; çünkü bu ikisi farklı organlardır.
228. Kemiğe kadar
işlemiş olan yarada kısas uygulama hakkına sahip olan kişi bilerek hakkının
ötesine geçse kasıtlı davranışı sebebiyle fazlalık kısım için kendisine kısas
uygulanır. Ancak kendisine kısas, yarasının iyileşmesinden sonra uygulanır.
Fazlalık kısım elinin titremesi vb. bir sebeple yanlışlıkla olmuş olsa veya
kasıt benzeri olsa veya kasten olmakla birlikte diğer şahıs bir mal
karşılığında affetse, tam erş ödemek gerekli olur; çünkü fazlalığın hükmü aslın
hükmünden farklıdır. Hükmün değişmesi, suçlunun değişmesi gibidir. [Zayıf] bir
görüşe göre ise erş, kısas hakkının olduğu kısım ile diğer kısma dağıtılır ve
kişi yalnızca fazladan yaptığı yaralamanın erşini öder.
Not:
1. Yanlışlıkla' fazladan
yaralamada tazminin gerekli olması, bu fazlalık sadece suçlunun hareket etmesi
sebebiyle olmadığında söz konusudur. Şayet fazlalık bu sebeple olmuşsa tazminat
gerekmez. Şayet her ikisinin hareket etmesi sebebiyle olmuşsa -Zerkeşi itiraz
ortaya komuy olsa da- tazmin her ikisi üzerine gerekli olur.
Kısas uygulayan kişi
"benim kısasta haddi aşmam senin kımıldaman sebebiyle oldu" dese,
diğer şahıs bunu inkar etse kimin sözünün kabul edileceği konusunda iki görüş
bulunmaktadır. Bulkinl'nin desteklediği üzere daha doğru olanına göre kendisine
kısas uygulanan kişinin sözü kabul edilir.
2. Nevevi'nin sözünden,
kısas hakkı olan kişinin hakkını almasına imkan tanınacağı anlamı çıkmaktadır.
İleride belirtileceği üzere daha doğru görüşe göre organlarda kısas uygulaması
için hak sahibine imkan tanınmaz.
Denildiğine göre Nevevi'nin
buradaki sözü tercih edilmeyen görüşe göre söylenmiştir. Yahut da onun kısas
uygulamasına imkan tanımasak da bu söz şu şekilde yorumlanır: "Hak sahibi
acele davranarak organda kısas uygulatma hakkını kendisi uygular ve hakkı
olandan fazla yaralama yaparsa bu fazlalık için kendisine kısas
uygulanır."
Zerkeşi buna dair iki
örnek durum zikretmiştir: Bunların birincisi suç işlemiş olan şahsın, kısasta
hak sahibi olan şahsın kısas uygulamasına razı olmasıdır. İkincisi ise hak
sahibinin hakkını alma konusunda birini vekil kılması, vekilin de kısasta ileri
gitmesidir.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: Örnek olarak zikredilen ikinci durum itiraza açıktır.
229. Bir grup insan, bir
şahsın baş kemiğini ortaya çıkaracak derecede bir yaralamayı aynı anda, mesela
bir aleti aynı anda çekmek suretiyle yapsalar [hüküm ne olur? Bu konuda iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Yaralı olan şahıs bu
yaranın benzerini onların tümüne kısas yoluyla yapabilir; çünkü kendisine ait
yaranın her bir parçası üzerinde diğer şahısların tümünün yaralama fiili söz
konusu olduğundan bu, birden fazla şahsın, bir kimsenin bir organını
koparmasına benzemiştir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
yaranın bölünmesi mümkün olduğundan her birine, kendi payı oranında kısas
uygular. Bu durumda yara, suçlulara dağıtılır, her birinden o miktarda yeri
yaralar. Bu, organlarda kısas uygulamasından farklı olarak bir grup insanın bir
kişinin malını telef etmesine benzer.
Buradaki görüş ayrılığı,
Cüveyni'nin ileri sürdüğü farklı ihtimal-
den kaynaklanmaktadır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu sonuç
çıkarılabilir: Şayet bu olayda iş diyete dönerse yaralı şahıs, bu bir grup
insanın her birinden tam diyet alabilir. Cüveyni'ye göre doğruya daha yakın
olan ihtimal budur. Beğavi tıpkı organ kopar ma meselesinde olduğu gibi bu
durumda her birinin kendi fiili oranında diyetten pay ödeyeceğini G tek görüş
olarak zikretmiş, Bulkinı bunu doğru görüş olarak kabul etmiştir. el-Envar adlı
eserde de belirtildiği üzere ilk görüş daha doğrudur; çünkü organı koparmadan
farklı olarak kemiği dışarı çıkaran yaralama, failin birden fazla olması ile
çok kabul edilir. Ravdatü't-talibin'de ilk görüş Beğavı'ye İkinci görüş
Cüveyni'ye nispet edilmişse de Nevevi'nin bu nispetinde yanıldığı söylenmiştir.
Rafii bunu doğru olan şekilde zikretmiştir.
230. [Vücuttan el ve
ayak kopar ma şeklindeki bir saldırı alayında] şayet koparma sonucunda ölüm
gerçekleşmemişse, [suç işleyenin] sağlam olan el ya da ayağı, [mağdura ait]
felçli olan el ve ayağa karşılık kesilmez. İbnü'r-Rif'a'nın tercih ettiğine
göre çolaklık / felç organdaki his ve hareket tamamen ortadan kaybolmuş olmasa
bile organın işlevini yitirmiş olmasıdır. Nevevi'nin ifadesinden anlaşılmamakla
birlikte suçlu bu kısasa razı olsa bile veya suçu işledikten sonra kendi el ya
da ayağı felçli hale gelse de böyledir; çünkü suçun işlendiği vakitte denklik
söz konusu değildi.
231. Organı felçli olan
kişi bu hükme muhalefet ederek, suçlu şahsın izni olmaksızın diğer şahsın
organını koparırsa bu işlem kısas olarak gerçekleşmemiş olur; çünkü bu şahsın
bunu yapma hakkı yoktur. Bu durumda bu fiili yapan kişinin, koparttığı sağlam
organın diyetini ödemesi gerekir, kendisi de felçli olan eli karşılığında
bilirkişinin tespit ettiği tazminatı alır. Bu kesme işlemi sonucunda diğer şahıs
ölürse kesen şahsın kısas yoluyla öldürülmesi gerekir; çünkü kendi hakkını
hukuka aykırı olarak elde etmiştir.
232. Bu şahıs karşı
tarafın izniyle kesme işlemini yapmışsa bakılır:
> Şayet izin veren
kişi "kes!" demiş ancak "kısas olarak" dememiş ve bu kişi
de kesmişse, ondaki hakkını almıştır. Bu kesme işlemi sonucunda suçlu olan
şahıs ölse bile kesen şahsın herhangi bir sorumluluğu yoktur; çünkü diğer şahıs
kesmeye izin vermiştir.
> Şayet izin veren
kişi "kısas olarak kes!" demişse, hükmün ne olacağı konusunda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüşe göre -ki
Beğavı'nin tek görüş olarak belirttiği üzere- daha doğru görüşe göre bu işlem
kısas olarak gerçekleşmiş olmaz, mağdurun diyetin yarısını ödemesi gerekir; çünkü
kestiği organ üzerinde kısas yapma hakkına sahip değildir. İlk suçu işleyen
şahsın ise bilirkişi tarafından belirlenecek tazminatı ödemesi gerekir, çünkü
o, organını bedelsiz olarak karşı tarafa vermiş değildir.
İkinci görüşe göre bu
işlem kısas olarak gerçekleşir. Bu durumda suçlu olan şahıs sanki kalitesiz
olana karşılık kaliteli bir şey vermiş, hak sahibi de bunu teslim almış gibi
kabul edilir.
233. Şayet yara sirayet
ederek diğer şahsın ölümüne yol açmışsa Rafifnin üçüncü bölümde belirttiği üzere
sağlam olan el felçli olana karşılık kesilir. Aynı şekilde kısasta hak sahibi
olan şahsın, suçluyu öldürtme hakkı bulunduğunda da sağlam olan organa, felçli
olan karşılığında kısas uygulanabilir. Şayet damarlar kesilmemişse aksi söz
konusudur.
234. Bu hüküm,
organlarda denkliğin dikkate alındığı durumlarda geçerli olur. Buna göre
Rafifnin denkliğin keyfiyeti konusunda belirttiği üzere parmakları tam olan
kişi, eksik olan veya parmağı olmayan kişi sebebiyle sorumlu tutulur.
235. Nevevi'nin
"sağlam olan el, felçli olana karşılık kesilmez" ifadesinden çıkan
sonuca göre felçli olan el veya ayak felçli olana karşılık kısas yoluyla
kesilir. Ancak bu, çolakluk (felçlilik) bakımından iki organ denk olduğunda
veya suçlunun felci daha fazla olup kan kaybından korkulmadığında böyledir,
aksi taktirde kısas uygulanmaz.
236. Yukarıdaki
ifadelerden evleviyet yoluyla anlaşıldığına göre felçli olan el ve ayak, sağlam
olan el ve ayağa karşı evleviyetle kesilir. Ancak uzmanlar -yani iki güvenilir
kişi- "bu el / ayak kesİldiğinde damarların ağzı açılır, dağlamakla veya
başka bir yolla kapatılamaz, dolayısıyla kesilen kişinin kanı durmaz"
derlerse, el-Ümm'de açık olarak belirtildiği ne göre "suçlu kişi, el ya da
ayağının kesilmesine razı olsa bile" bir organa karşılık can telef olmasın
diye organ kesilmez.
Uzmanlar "yaranın
kanı durur" derler ve kısasta hak sahibi olan kimse de [kendi sağlam
organına karşılık suçlunun felçli organını] kesmeye razı olursa, yani çolaklık
sebebiyle herhangi bir tazminat istemezse, sıfatları farklı olsa bile her iki
organ, görünürde birbirine denk olduğundan sağlam organa karşılık felçli organ
kesilir. Çünkü tek başına sıfatların malı bir değeri yoktur. Bu sebeple zımmı
bir şahıs Müslümana, köle hüre karşılık kısas yoluyla öldürülse Müslümanın
Müslümanlığının ve hür şahsın da hürriyetinin faziletinden dolayı ayrıca bir
şey ödemek gerekmez. Bu hüküm şundan farklıdır: Kişinin elinin bir parmağı
eksik olsa bunun diyeti alınır; çünkü parmağa tek başına kısas uygulanır.
Not:
1. Nevevi'nin "kısasta
hak sahibi buna razı olsa" ifadesi "ancak uzmanlar derse ... "
ifadesinden önce olsaydı, benim yaptığım açıklamalara gerek kalmayacaktı.
2. Eli çolak bir kimse
kendisi gibi olan bir şahsın elini kesse sonra kesen şahsın eli iyileşse,
hakkın ödeneceği esnada organda bir fazlalık bulunduğundan kısas uygulanmaz.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Denklik, suçun işlendiği esnada dikkate alınır, kısasın
uygulanacağı esnada değiL. Nitekim bir zımmı başka bir zımmıye yönelik
saldırıda bulunduktan sonra Müslüman olsa yine de kendisine kısas
uygulanır."
Buna şu şekilde cevap
verilir: Organların işlevi geri döndüğünde, o organın işlevini aslında
yitirmemiş olduğu anlaşılmış olur. Hakikatte burada [kısasın uygulanacağı zaman
değil] suç işleme anı dikkate alınmış olmaktadır.
3. a) El veya ayağı
sağlam olan bir kimse eli ya da ayağı felçli olan birinin elini kestikten sonra
kendi eli ya da ayağı çolak olsa,
b) veya eli / ayağı
sağlam olan bir kimse bir parmağı eksik olan bir şahsın organını kestikten sonra
kendisinin de bir parmağı kopmuş olsa,
Daha önce işaret
edildiği üzere ilk durumda suçun işlendiği anda denklik bulunmadığı için kısas
uygulanmaz. İkinci durumda ise -İbnü'l-Mukrı'nin görüşünün aksine- kısas uygulanır;
çünkü burada kısas suç işleme anında belirtilen parmak dışındaki bölüme
ilişmiştir.
Nitekim alimler şöyle
demişlerdir: Parmağının bütün boğumlan tam olan bir kimse parmağının en üst
boğumu olmayan bir kimsenin parmağının orta boğumunu kesse, sonra kendi
parmağının en üst boğumu kapsa ona kısas uygulanır; çünkü bu durumda mağdura
denk olmuştur.
237. [Başkasının vücut
bütünlüğüne saldıran kimsenin] sağlam olan organ[ı], [mağdurun vücudundan
koparılan] eğri ve topalolan organa karşılık kısas yoluyla kesilir. Çünkü [eğri
ve topal da olsa] organda [çalışmama gibi] bir bozukluk yoktur.
238. Kısas uygulamasında
el veya ayak tırnaklarının yeşil renk olmasının veya kararmasının bir etkisi
yoktur; çünkü bu, tırnakta bir hastalık olup kısasın gerekliliğini etkilemez.
Not: Tırnaklardaki rahatsızlıkta bu hükmün geçerli
olduğu durum tırnağın yaratılıştan bu şekilde olup kurumadığı duruma özgüdür.
Aksi taktirde ilk durumda kısasın olmayacağını Mütevelli kesin olarak
belirtmiş, ikincisine ilişkin olarak da imam Şafii açık ifadeyle kısasın
uygulanmayacağını belirtmiştir, Cüveyni de bunu esas almıştır.
Tırnakları olmayan
birisi, aynı şekilde birinin elini kestiğinde kendi eli kesilir. Saldıran
kimsenin sonradan tırnağı çıksa, bir fazlalık meydana geldiği için kısas
uygulanmaz.
Bundan şu hüküm
anlaşılır: Kişi suç işledikten sonra elinde bir parmak çıksa onun eli kesilmez.
239. Doğru görüşe göre
tırnakları gitmiş olan kimsenin eli! ayağı, tırnakları yerinde olan
kimseninkine karşılık kesilir; çünkü bununki daha alt derecededir. Aksi durumda
ise kesilmez; çünkü tam olan, eksik olana karşılık kısas edilmez.
Not: Nevevi'ye iki sebeple itiraz edilmiştir:
1. ifade tarzından iki
görüşün her iki meselede de söz konusu olduğu izlenimi doğmaktadır. Oysa ilk
meselede herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. ikincisi Cüveyni'nin ihtimalolarak
ortaya koyduğu bir görüş olup mezhep içinde benimsenmiş değildir. Nevevi ise
bunu bir görüş gibi kabul ederek mukabil görüşe "sahih" demiştir.
Şayet "tırnakları sağlam olanın eli, tırnakları gitmiş olanınkine karşılık
kısas edilir, aksi olmaz" demiş olsa daha açık ve kısa olmuş olurdu.
2. "Tırnakları
gitmiş olan" ifadesi tırnakları var olduktan sonra giden kimseyi
çağrıştırmaktadır. Ancak Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu']-kebir'de bu mesele,
tırnağı yaratılıştan olmayan kişiyle ilgili olarak ortaya konulmuştur. Buna
göre hüküm bir olmakla birlikte önceki gerekçelendirme buna uygundur. Çünkü
tırnakları sonradan gitmiş olan ile tırnaksız olarak yaratılmış olan arasında
bir fark yoktur. Tırnağı gitmiş olan kişinin eli, tırnağı sağlam olana karşılık
kesildiğinde, tırnağı sağlam olan kişi bilirkişinin belirleyeceği tazminatı
öder. Bunu İbn Ebı AsrUn söylemiş, Bulkinı de şahsı görüş olarak belirterek
"buna temas edeni görmedim" demiştir.
240. Sağlam olup olmama
bakımından cinsel organın durumu yukarıda geçen bütün hükümler bakımından
sağlam olan ve olmayan elin durumu gibidir; çünkü aralarında fark yoktur.
Cinselorganı koparma, yumurtaları koparma ve bunları işlevsiz kılma durumunda
-ister cinsel organla yumurtalar birlikte koparılmış olsun ister sırayla
koparılmış olsun- kısas uygulamak gerekir. Bunlardan birini işlevsiz kılma
durumunda diğerinin sağlam olduğu uzmanların ifadesiyle biliniyorsa bakılır:
Şayet ikisine vurmuşsa, kısas yapmak mümkünse kısas yapılır, değilse diyet
ödemek gerekir. Nevevi bunu Tehzib'ten nakletmiş, İbnü'l-Mukrı de bunu esas
almıştır. Rafii ise vurmak, tıpkı kemiği kırmak gibidir demiştir.
241. Nevevi'nin Tahrir
adlı eserinde alimlerimizden naklettiğine göre felçli olan cinselorgan
toplanmış halde olup yayılmaz veya bunun aksine yayılmış halde olup toplanmaz,
sürekli ya yayılma ya da toplanma şeklinde tek bir durumda bulunur, hareket
etmez. Bir başka görüşe göre soğukta büzülmeyen, sıcakta yayılmayan bir yapıdadır.
Bu, ilk ifadeyle aynı anlamdadır.
242. Cinsel organa kısas
uygulanmasında organın sertleşmesi veya sertleşmemesinin bir etkisi yoktur.
Buna göre cinselorganı ve yumurtalıkları bulunan bir erkeğin organı,
derileriyle birlikte yumurtalıkları kopuk olan ve iktidarsız olan bir erkeğe
karşılık koparılır.
Diğer üç imamın aksine
[Arapçadal "innın" kelimesi ilişkide bulunamayan kimsedir. İkinci
hükmün sebebi şudur: Burada cinselorganın kendisinde bir eksiklik söz konusu
değildir, organın sertleşmemesi kalpte veya beyindeki bir zaaftan
kaynaklanmaktadır. İlk hükme gelince; bu kişinin cinselorganı salimdir,
ilişkide bulunma güccü de vardır, bu şahsın organı ikinciden daha güçlüdür.
Cinselorganın sünnetsiz veya sünnetli olması, büyük ya da küçük olması arasında
fark yoktur.
243. Koklama vb.
özellikler bakımından sağlam olan burun, koku alma özelliğini yitirmiş buruna
karşılık kısas yoluyla kesilir; çünkü koklama duyusu burun içine fizikselolarak
giren bir şey değildir. Yine sağlam olan burun, kopuk olan burun karşılığında
-bu burun kararmış olsa bile- kısas yoluyla kesilir; çünkü burunun yüzde
durması, kişinin yüz güzelliğini ve koklama duyusunu devam ettirmektedir.
244. Sağlam olsa bile
bir kısmı düşmüş bulunan burun, koku alma duyusunu yitirmiş de olsa kendisi
gibi bir buruna karşılık koparılır. Burnun bir kısmı kopmamış olup sağlam olsa,
mümkün ise sağlam olan buruna karşılık kesilir. Bu, koku alma özelliğini
yitirmiş bile olsa mağdurun burnundan kalan kısım gibidir.
245. İşitebilen kulak,
sağır olan kulağa karşılık kısas yoluyla kesilir. Bu ifadeden anlaşıldığına
göre sağlam olan kulağa karşı evleviyetle kesilir. Çünkü işitme duyusu kulağın
cisminin içinde değildir. Yine sağlam olan kulak, herhangi bir saldırı
olmaksızın kurumuş olan kulağa karşılık kesileceği gibi kişinin görüntüsünü
bozmayacak biçimde yarık olan kulağa karşı da kesilebilir. Çünkü bu durumlarda
kişinin yüz güzelliği devam ettiği gibi kulağın sesleri toplama ve haşeratı def
etme gibi menfaatleri de devam etmektedir. Felçli olan el ve ayak ise bundan
farklıdır.
246. Sağlam olan kulak,
bir kısmı kesilmiş olan ve yarık olan kulağa karşılık kısas yoluyla kesilmez.
Bu durumda kalan kısım miktarında kısas yapılır.
247. Kesilmiş olan
kulak, sağlam olan kulak karşılığında kısas yoluyla kesilir, eksik olan kısım
için ise diyet ödenir.
248. Kulakta insanın
görüntüsünü zedeleyecek şekildeki yarık, kulağın kesilmiş olması gibidir.
Not: Kişinin kulağı vücuttan ayrıldıktan sonra
vücuda iliştirilse bu durum kısas ve diyet hakkını ortadan kaldırmaz; çünkü
hüküm, kulağın vücuttan ayrılmış olmasına bağlıdır ve bu da gerçekleşmiştir.
Bu kulak ikinci bir defa
kesilse kısas ve diyet gerekmez; çünkü bu kulağın, [birazdan zikredilecek
sebepten ötürü] kaldırılması gerekir. Suç işleyen kişi, [kendi kulağına kısas
uygulanınca] mağdurun yapıştırılmış olan kulağının kesilmesini talep edemez.
Kulak vücuttan
ayrılmadan önce ona iliştirilmiş ve daha sonra ikinci defa kesilmiş olursa bu
ikinci fiil, kulağa yönelik ilk fiili yapan şahıstan kısas ve diyet sorumluluğunu
kaldırıp ikinci şah sa yükler. Mağdur şahıs, ilk fiili yapan kişiden
bilirkişinin belirleyeceği tazminatı alır.
Vücuttan ayrılmış olan
kulak vücuda tekrar bitişmiş ise, şayet vücuttan ayrılması sebebiyle bir
mahzurun gerçekleşmesinden korkulmuyarsa ayrılması gerekir. Zira kesilme
bölgesinde ortaya çıkan kan sebebiyle kulağın iç kısmı necis olmuş, bu ise
teyemmüm yapmak gerektiğinde teyemmümü engelleyecek bir sebep teşkil
etmektedir. Bu yüzden bu kulak hakkında necaset hükmü geçerlidir. Kulağın içini
tıkamakla bu necaset ortadan kalkmaz. Ancak kulak bir deri ile başa bitişik
duruyorken yapışırsa bu durumda kulağı koparmak gerekmez. Diğer yerde kan
sebebiyle kulağı vücuttan ayırmayı gerekli kıldık; çünkü kulağın, kopmuş olan
kısmına bitişik olan kısım bütünüyle bedenden ÇıkmıŞ ve yabancı bir şeyolmuş,
bir ihtiyaç olmaksızın geri dönmüştür. Bu sebeple bu necaset az bile olsa
affedilmez. Ancak sonraki meselede deri ile başa bitişik olan kulak bundan
farklıdır.
Mağdur, kısas hakkının
bir kısmını kulak üzerinde uygularken kulak vücuda ilişse, onun kulağı vücuttan
ayırma hakkı bulunduğu için bu kısmı da vücuttan ayrılmış olan kısımla birlikte
kesebilir.
249. Sağlam olan göz,
gözünün karası ve beyazı mevcut olduğu halde göz bebeği kör olan göze karşılık
kısas yoluyla alınmaz. Çünkü bu durumda var olan göz, çolak olan el gibidir, bu
sebeple bu göze karşılık gören göze kısas uygulanmaz. Zira bu, mağdurun hak
ettiğinden daha fazladır. Görme özelliği kulak ve burunun aksine gözdedir.
250. Mağdurun razı
olması halinde sağlam olan göze karşılık kör olan göz çıkarılır; çünkü bu,
mağdurun hakkından daha düşüktür.
Not: Metinde geçen "ayn" kelimesini
öncesine atfetmek doğru değildir; çünkü öncekinin ameli "yaktau"
fiili olup onun burada takdir edilmesi sahih değildir. Bu sebeple ben
Nevevi'nin ifadesini açıklarken ["kesilmez" ifadesi yerine]
"alınmaz" ifadesini kullandım.
Çünkü bu daha uygundur.
Gören bir kimsenin göz
kapağı, kör olan bir kimsenin göz kapağına kaşılık kısas yoluyla kesilir; çünkü
her iki organ da cisim ve sağlamlık bakımından eşittir. Görme özelliği göz
kapağında değildir. Bununla birlikte kirpikleri bulunan göz kapağı, kirpikleri
olmayan göz kapağına karşılık kısas yoluyla alınmaz.
251. Konuşabilen dil, dilsiz
olan şahsın diline karşılık kesilmez; çünkü konuşma özelliği dilin maddı
yapısında bulunmaktadır. Mağdurun razı olması halinde bunun aksi de caizdir.
[Mağdurun rızası
aranmaktadır] çünkü bu, kendisinin hakkından daha düşüktür. Bunun yanında başka
herhangi bir şeyalamaz.
252. Konuşabilen bir
kimsenin dili, süt emme döneminde olan bir çocuğun diline karşılık -şayet
ağlama vb. fiiller esnasında dilini hareket ettirmek suretiyle dilde konuşma
özelliğinin var olduğu görülmüşse- kesilir. Rafii ve NevevI kitabın bu
bölümünde böyle söylemişlerdir. Ancak "diyetler" bölümünde ise özetle
"mezhepte esas alınan görüşe göre, süt emme döneminde olan çocuğun el ve
ayağını kesme durumunda olduğU gibi henüz konuşma özelliği ortaya çıkmamış olan
dilini kesme durumunda da diyet ödemek gerekir; çünkü zahir olan dilin
[afetten] uzak olmasıdır." Bu gerekçe, dil konusunda kısasın uygulanmasını
da gerektirir. Bunu İsnevI zikretmiştir.
Buna şu şekilde cevap
verilmiştir: "Diyetin gerekli olması kısasın da gerekli olacağı anlamına
gelmez; çünkü kısas, şüpheli durumlarda uygulanmaz. Burada en iyisi şöyle
demektir: çocuğun konuşma dönemi geldiği halde konuşmamışsa onun dilini
kesmekten dolayı kısas gerekmez. Şayet çocuk bu döneme gelmeden dili kesilmişse
kısas uygulanması gerekir." Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin Ravd adlı
eserindeki şu ifadesi de bu şekilde yorumlanır: "Daha uygun görüşe göre
kısası uygulamak gerekir. Bu doğumun ardından çocuğun elinin kesilmesine benzer
ki bu durumda kısas uygulamak gerekir."
253. Diş sökme fiilinde
kısas uygulanır; çünkü Allah "dişe karşılık diş" [Maide, 45]
buyurmuştur. Ancak şu durumlarda uygulanmaz:
> Yararı kalmamış
olan diş,
> Çiğnemeye elverişli
olmayacak kadar küçük olan diş,
> Erşi [diyeti]
eksiltecek derecede bir eksikliği olan diş. Örneğin kişinin iki ön dişinden
birinin daha eksik olması veya şiddetli derecede sallanması gibi.
Bu dişler, ancak
kendilerinin benzeri olan dişlere karşılık kısas
yoluyla sökülebilir.
254. Sağlam olan diş
kırık dişe karşılık alınmaz.
255. Üst diş üst dişe,
alt diş de alt dişe karşılık alınır.
256. Kemik kırma
fiillerinde kısas uygulaması olmadığından dişi kırma durumunda kısas
uygulanmaz; ancak kısas uygulamak mümkün ise İmam Şafii'nin açık bir ifadesine
göre o zaman uygulamak gerekir; çünkü diş, pek çok yönden görülebilen bir
kemiktir. Dişçilerin bir takım aletleri bulunmakta olup kısasta ölçüyü tutturma
konusunda bu aletler esas alınır, dolayısıyla bu, diğer kemiklerin kırılması
gibi değildir.
Bu görüşe dair
Buhari'nin Enes b. Nadr'den rivayet ettiği şu
hadis delil
gösterilmiştir:
Enes'in kız kardeşi
Rübeyyi' ensardan bir kızın ön dişlerinden birini kırdı. Kızın yakınları erş
talep etti, Rübeyyi'in yakınları ise af talep etti. Olay Resulullah (s.a.v.)'a
intikal edince o kısas uygulanmasını emretti. Enes: "Rübeyyi'in ön
dişlerinden birisi mi kırılacak ey Allah'ın elçisi, Allah'a yemin olsun ki onun
ön dişlerinden biri kırılamaz!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.)
"Allah'ın kitabında kısas emredilmiştir!" dedi. Diğer kızın yakınları
ise erşe razı olup affettiler.(Buhari, Sulh, 2703)
Bulkinı de bu hadise
dayanarak şu görüşü ortaya koymuştur:
Henüz süt dişlerini
dökmemiş olan bir kimsenin dişi söküldükten sonra yerine çıkan diş eksik olsa, şayet
kısas uygulamak mümkün ise diğer şahsın dişinin fazlalık olan kısmında [onu da
bu şekilde eksiltinceye kadar] kısas uygulanır.
257. Süt dişlerini
dökmüş olan veya olmayan bir şahıs, süt dişlerini henüz dökmemiş olan küçük ya
da büyük birinin dişini sökse an itibarıyla kısas veya diyet gerekmez; çünkü bu
dişin telef edilmesi tam anlamıyla gerçekleşmemiştir, zira genellikle bunun
yerine diş çıktığından bu, saçı telef etmek gibidir.
Not: Nevevi "küçük" ifadesini zikretmese
daha kısa bir ifade olur ve benim yaptığım açıklamaya gerek olmazdı.
258. Dişin çıkma vakti
geldiğinde yani diğer dişler düşüp de yerine yenisi çıktığında, sökülmüş olan
diş çıkmazsa ve uzmanlar da dişin çıkacağı yerin bozulduğunu ve buradan diş
çıkmasının beklenemeyeceğini söylerlerse o zaman artık diş gelmeSinden ümit
kesildiği için kısas uygulamak gerekli olur.
Uzmanlar "şu vakte
kadar buradan diş çıkması ümidi vardır" derlerse o vakte kadar beklenir.
Süre geçtiği halde diş çıkmazsa kısas uygulamak gerekir.
259. Küçük çocuğun,
kısas hakkı küçüklükte kullanılmaz, o hakkını alabilsin diye buluğa erinceye
kadar beklenilir; çünkü kısas, insanın psikolojik rahatlık sağlaması içindir.
Nevevi'nin ileride
gelecek olan "ölen şahsın çocuklarının kamil duruma gelmesine kadar
beklenir" ifadesi aslında yukarıdaki ifadeye gerek bırakmamakla birlikte
burada o ifadeyi de zikretmiştir; çünkü diğeri mirasçılar ile ilgili olduğu
halde bu, bizzat hak sahibinin kendisiyle ilgilidir.
260. Çocuk buluğa
ermeden ölürse onun mirasçısı kısası derhal uygulatır veya erş alır. Şayet diş
çıkmasından ümit kesilmeden ve durumun netlik kazanmasından önce çocuk ölürse
mirasçısının kısas uygulatma hakkı yoktur. Rafii ve Nevevi'nin diyetler
bölümünde belirttiğine göre diyet hakkı da yoktur.
Not: Nevevi, çocuğun sağlıklı bir dişi çıkınca
hükmün ne olacağını durum zaten açık olduğu için zikretmemiştir. Zira bu
durumda kısas ve diyet gerekmez.
Diş siyah, eğri, çirkin
ya da daha öncekinden daha uzun çıkarsa yahut da onunla birlikte ikinci bir diş
daha çıkarsa, o zaman bilirkişi tarafından belirlenen tazminat ödenir.
Diş, öncekinden daha
kısa çıkarsa, bu kısalık için ne kadar erş öden eceği- veya Bulkınl'den
aktanldığı üzere- mümkün olması halinde ne kadarlık kısma kısas uygulanacağı
belirlenmesi gerekir.
261. Süt dişleri
dökülmüş olan bir kişi, süt dişleri dökülmüş olan diğer bir kişinin dişini
sökse, mağdur suçluya kısas uygulamadan veya diyet almadan önce kendisinin dişi
çıksa [hüküm ne olur? Bu kanuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
kısas hakkı düşmez; çünkü orada dişin çıkması Allah'ın [beklenmeyen] yeni bir
nimetidir. Zira normalde bu şekilde diş çıkmaz. Bu, vücut boşluğuna kadar giden
yaranın et bağlaması veya kemiği dışarı çıkaracak derecede olan yaranın
iyileşmesi veya koparılan dilin yerine yenisinin çıkması gibidir. Ayrıca
belirtilen durumlarda diyet düşmemektedir. [Diyet düşmediğine göre kısas da
düşmez.]
İkinci görüş
Küçük çocuğun dişi yeniden
çıktığında kısas ve diyet nasıl düşüyorsa burada da düşer.
Çünkü sonradan çıkan
diş, öncekinin yerini almış, sanki düşmemiş gibi olmuştur.
262. [Yukarıdaki] her
iki görüşe de mağdur kısası hemen uygulatma veya erşi alma hakkına sahiptir,
dişin çıkması beklenmez. Kısas uygulanmasından sonra orada mağdurun sökülen
dişinin misli çıkarsa suçlu bunu kopartma veya diyet alma hakkına sahip
değildir. Mağdur diyet aldıktan sonra sökülen dişinin yerinde yenisi çıkarsa
suçlu, ödediği diyeti geri alamaz.
Not:
1. Süt dişini dökmüş
kimsenin [beklenmedik bir şekilde] sonradan çıkan dişini sökme durumunda kısas
uygulamak gerekir. Suçluya kısas uygulandıktan sonra tutup tekrar mağdurun o
dişini sökerse, ikinci sökme işlemi için erş ödemesi gerekir. Çünkü suçlunun
kısas uygulanacak olan dişi daha önceki kısasla ortadan kalkmıştır. İlk sökme
için mağdur erş almış ise ikinci sökme için kısas uygulanır, bu durumda suçlu
ödediği erşi geri alır. Şayet mağdur daha önce herhangi bir şey almamış ve
kısas da uygulatmamışsa ikinci sökme işleminden sonra kısas ve erş alması
gerekir veya kısas olmaksızın iki erş alması gerekir.
2. Nevevi, buluğa erdiği
halde süt dişini dökmemiş olan kişinin, süt dişini dökmüş olan şahsın dişini
sökmesinin hükmünden söz etmemiştir. Bunun hükmü şudur: Mağdur burada erş ve
kısastan dilediğini seçer. Sağlam olan ele karşılık felçli olan eli kestirme
durumunda nasıl ki erş alınmıyorsa burada da kısas uygulanması durumunda erş
alınmaz. Tekrar diş çıkarsa ikinci defa sökülmez.
3. Nevevi'nin sözündeki
"buluğa erdiği halde" ifadesi küçük çocuğu dışarıda bırakmaktadır;
zira ona kısas uygulanmaz.
4. Yine Nevevi:'nin
sözleri, "süt dişini dökmemiş olan kişinin, kendisi gibi olan bir şahsın
dişini sökmesi" dışarıda bırakılmıştır. Zira daha önce geçtiği üzere bu
durumda kısas ve diyet derhal uygulanmaz.
5. Şayet mağdurun dişi
çıkarsa kısas ve diyet gerekmez. Dişinin çıkma vakti geldiği halde çıkmazsa,
bunun dişini söken kişiye kısas uygulanır veya kendisinden diyet alınır.
6. Kısas uygulandıktan
sonra suçlunun dişi çıkmazsa zaten sorun yoktur, şayet sonradan dişi çıkarsa,
nasıl ki suçlu mağdurun dişinin çıktığı damağını ifsat etmişse mağdurun da o
dişi söktürüp damağı ifsad etme hakkı vardır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
"Süt dişini dökmemiş
kişinin süt dişini dökmüş olan şahsın dişini sökmesi konusunda geçen hükme
kıyasla burada da ikinci defa dişin sökülmemesi gerekirdi."
Buna şöyle cevap
verilir:
"Orada kısas, henüz
ikinci diş çıkmamışken mağdurun dişine denk bir dişte gerçekleşmiştir. Mağdur,
ikinci dişin çıkmasına kadar beklemeyip denk olmayan dişi söktüğünde hakkı
-tıpkı çolak kişinin durumunda olduğu gibi- düşmüştür. Burada ise mevcut olan
diş, sökülmüş olana denk olduğu için hak, mevcut olan dişe yönelmiştir.
Mağdur bunu söküp de
dişin çıktığı damağı ifsad etmeyince oradan ikinci diş ÇıkmıŞ, bu durumda
mağdurun tıpkı kendi damağının ifsat olması gibi diğer şahsın ikinci dişini
sökerek damağını ifsat etme hakkı doğmuştur."
Bu gerekçenin zahirine
bakıldığında suçlunun üçüncü defa dişi ÇıkmıŞ olsa, damak ifsad oluncaya kadar
bu da sökülür. Daha önce geçen ifadede süt dişlerini dökmüş olan bir kişiden
tekrar diş çıktığında bu Allah'ın [beklenmeyen] yeni bir nimeti olduğundan
sökülmez. Güçlü olan da budur. Bu sebeple yalnızca ikinci defa sökme meselesi
ile yetinilmiştir.
263. El parmaklarından
biri eksik olan bir şahıs, parmakları tam olan bir şahsın elini kesse mağdur
[şu şıklardan dilediğini seçebilir:]
> Dilerse erş
alabilir.
> Dilerse suç işleyen
şahsın elini kestirebilir ve ayrıca ondan bir parmağın erşini alabilir.
Çünkü suçlu bu şahsın
bir parmağını fazladan kesmiş ve kısas tam olarak yerine gelmediğinden erş
gerekli olmuştur.
264. Yukarıdaki
meselenin tersinde yani el parmakları tam olan bir kimse el parmaklarından biri
eksik olan şahsın elini kesse bu durumda mağdur [şu şıklardan dilediğini
seçer:]
> Dilerse dört
parmağının erşini alır.
> Dilerse diğer
şahsın dört parmağını kopartırabilir; çünkü bu parmaklar suç kapsamına dahil
olduğundan onlara kısas uygulanabilir.
Bu şahıs, diğer şahsın
tam olan elini kestiremez; çünkü böyle yaptığında hakkından fazlasını almış
olur. Yine bu şahıs diğer şahsın parmaklarından bir kısmını kestirip kalan
kısmı için erş alamaz.
265. [Yukarıdaki durumda
mağdur, suçlunun dört parmağını kısas yoluyla koparttırmayı tercih etse, hüküm
ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
dört parmağı kısas yoluyla koparılan şahıs, bu parmakların ele bitiştiği yerin
erşini ödemekle yükümlü olur.
Şayet kişi bu
parmakların [kesilmesini değil de] diyetini almayı tercih etmişse o zaman
[parmakların diyetinden ayrı olarak bir de] parmakların bitiştiği yerin
diyetini alamaz, zira o diyet diğerinin içine tedahül eder. Zira kısastan
farklı olarak her ikisi de diyet cinsindendir, kısas ise diyet cinsinden
değildir.
İkinci görüş
Kişi, kısası tercih edip
diğer şahsın parmaklarını kestirttiğinde diyet gerekmez, bu diyet parmakların
diyetine dahil olduğu gibi kısasa da dahil olur. Çünkü suçun gerektirdiği iki
şeyden biri kısastır.
266. [Yukarıdaki
meselede] daha doğru görüşe göre her iki durumda da, yani ister kısas yoluyla
suçlunun parmakları kestirilsin isterse mağdur diyet almış olsun, elin kalan
beşte birinin diyetinin mağdura ödenmesi gerekir. Bu, kalan parmağın ele
bitiştiği yere tekabül eden kısımdır.
Nevevi'nin ifadesinden
sanki bu konuda görüş ayrılığı varmış gibi bir izlenim oluşsa da parmakların
kısas yoluyla kestirilmesi halinde hükmün bu şekilde olduğU -eş-Şerhu'l-kebir
ve Ravdatü't-talibin'de belirtildiğine göre- kesindir.
Diyet alınması halinde
hükmün böyle olması ise daha doğru görüşe göredir. Çünkü kalan parmağa karşılık
bunun alınan diyete girdiğini düşündürecek herhangi bir şeyalınmamıştır.
Diğer görüşe göre ise bu
kabul edilemez. Bu hüküm, yukarıda geçtiği üzere kısas uygulanmasına değil
yalnızca diyet alma seçeneğinin tercih edilmesi haline özgüdür.
Çünkü her bir parmak,
ele bağlı olduğu gibi el de her bir parmağa bağlıdır. Bu zikredilen hüküm
ileride şu meselede de gelecektir: "Suçlunun bir parmağı fazla olup
mağdurun eli normalolsa, mağdur, suçlunun beş parmağını koparttırsa hüküm ne
olur?"
267. Bir kimse, bir
şahsın hiç parmağı olmayan elini kesmiş olsa kendisine kısas uygulanmaz. Ancak
kesen şahsın eli de onun gibiyse o zaman uygulanır. Çünkü ilk durumda iki el
arasında denklik olmadığı halde ikinci durumda denklik bulunmaktadır.
Not: Nevevi'nin "ancak kesen şahsın eli de
onun gibiyse" ifadesi [iki şekilde yorumlanabilir:]
a) "Suçun işlendiği
anda" şeklinde yorumlanırsa, o esnada parmaklarının olması kısasın
gerekliliğini engeller. Ancak bu kastedilmemiş olup bu durum kısasın
gerekliliğini değil uygulanmasını engeller. Parmaklar düştüğünde el üzerinde
kısas uygulama imkanı sağlanmış olur ve kısas uygulanır. Nitekim alimler, daha
önce geçtiği üzere "parmağı sağlam olan kimsenin, parmağının en üst boğumu
bulunmayan bir şahsın parmağının orta boğumunu kesmesi" meselesinde bunu
açık olarak ifade etmişlerdir.
b) Nevevi'nin bu ifadesi
sonradan elin parmaklarının kopmuş olmasına hamledilirse anlam sahih olur. Bu
durumda suç işleme anında parmakları kopuk olan kişiye kısas uygulanamayacağı
evleviyetle anlaşılmış olur.
268. Parmakları olmayan
kişi parmakları tam olan kişinin elini kesse, kısasta hak sahibi olan kişi
diğer şahsın elini kestirip kendi parmakları için de diyet alabilir; çünkü bu
parmakları karşılığında hakkını almamıştır.
Not: Bu meselenin hükmü, daha önce geçen
"elinin bir parmağı eksik olan kimse, el parmakları tam olan kişinin elini
kesse" şeklindeki meseleden anlaşılmaktadır.
269. İki parmağı felç
olmuş olan bir kimse el parmakları tam olan bir şahsın elini kesse [mağdur şu
şıklardan birini seçme hakkına sahip olur:]
> Dilerse suçlu
şahsın sağlam olan üç parmağını kestirir çünkü bunlar kendisinin parmaklarına
eşittir. Bunun yanında hakkını tam olarak alması imkansız olduğundan iki
parmağının diyetini alır. Buna ek olarak da daha doğru görüşe göre el diyetinin
beşte üçünü alır. Bu sonuncu husus, parmakları tam olan kişinin parmakları
eksik olan şahsın elini kesmesi meselesinde geçenlerden anlaşıldığı için burada
ondan bahsetmemiştir.
> Dilerse diğer
şahsın elini kestirir ve bununla yetinir, çolak olan iki parmağın diyetini alma
hakkı yoktur. Nitekim suçlunun eli bütünüyle felç olmuş olsaydı, diğer şahıs bu
ele kısas uygulartığında başka bir şeyalma hakkına sahip olamazdı. Bütünde
alamayınca bir kısmında evleviyetle olamaz.
Son Hükümler
1. Altı tane asıl
parmağı bulunan bir kimse, eli normalolan bir şahsın elini kesse; eli
normalolan şahıs suçlunun beş parmağını kısas yoluyla kestirir, bir elin
diyetinin altıda birini ve avuç için belirlenen tazminatın altıda beşini alır.
Altıda birde ictihad yoluyla bir miktar indirim yapılır.
2. Fazlalık olan parmak
ile asıl parmak karışsa kesme cezası verilmez. Beş parmağı kesildiğinde bu
yeterli olur, ayrıca ona tazir cezası uygulanır.
3. Altı parmaklı bir
şahıs, parmağı normalolan bir şahsın parmağını kesse, kesilene denk olan parmağı
kesilir, ayrıca kendisinden bir elin diyetinin beşte biri ile altıda birinin
arasında bir miktar tazminat alınır ki bu bir tam üçte iki devedir. Çünkü el
diyetinin beşte biri on deve, altıda biri sekiz tam üçte bir devedir. Aradaki
fark da bizim belirttiğimiz kadardır.
4. Eli normalolan bir
kimse, asıl olarak altı parmağı olan bir kimsenin elini kesse, kendisinin kısas
yoluyla eli kesilir ve görülen fazlalık için de kendisinden bir miktar tazminat
alınır.
5. Şayet altı parmak
içinden bir parmağı keserse burada altıda bir karşılığında beşte biri kesme
yapılmasın diye kısas uygulanmaz, altıda bir diyet ödenmesi gerekli olur.
6. Altı parmak içinden
iki parmağı keserse, mağdur diğer şahsın bir parmağını kestirir, ek olarak da
bir el diyetinin beşte biri ile üçte biri arasında tazminat alır ki bunun
miktarı altı tam üçte iki devedir.
7. Altı parmak içinden
üçünü keserse kendisinin kısas yoluyla iki parmağı kesilir, ek olarak da ondan
el diyetinin yarısı ile beşte ikisi arasındaki fark alınır. Bu da beş devedir.
8. Parmağında asıl
olarak dört boğum bulunan bir kimsenin parmağı, normalolan parmağa karşılık
kesilir. Bunu İbnü'lMukrı tek görüş olarak belirtmiş, Beğavi de Ta'lik'inde
bunu esas almıştır; çünkü bir bütün olarak parmaklar arasında bir fark yoktur.
Bundan farklı olarak altı parmağı olan kişinin eli beş parmağı olan kişiye
karşılık kısas yoluyla kesilmez; çünkü burada tek tek sayılarda farklılık
vardır. Zayıf bir görüşe göre yukarıdaki durumda da kesilmez. Beğavı Tehzıb
adlı eserinde o görüşü esas almıştır. Bu durumda diğer şahsın üç boğumu
kesilir, aradaki fark için de diyet alınır.
9. Parmağında dört boğum
bulunan bir kimsenin bir boğumu, parmağı normalolan kimsenin bir boğumuna
karşılık olmak üzere kesilir, ayrıca bir parmağın diyetinin üçte biri ve dörtte
biri arasındaki fark olan 5/6 deve değeri de suçludan tazminat olarak alınır.
Çünkü parmağı normalolan kimsenin bir boğumu, parmağın üçte birine denk düştüğü
halde parmağında dört boğum olan kimsenin bir boğumu parmağın dörtte birine denk
düşmektedir.
10. Şayet parmağı
normalolan şahıs, boğumu fazla olan kişinin bir boğumunu keserse kısas
uygulanmaz, bir parmak diyetinin dörtte biri ödenir.
11. Parmağı normalolan
şahıs, dört boğumlu parmağı olan şahsın iki boğumunu kesse, suçlunun parmağının
bir bOğumu kesilir. Ayrıca kendisinden bir parmak diyetinin üçte biri ile
yarısı arasındaki fark olan bir tam 2/3 deve tazminat alınır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ÖLENİN VELİSİ İLE
SUÇLU ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIK