ÖLDÜRME VE YARALAMA |
ORGAN KAYIPLARI VE
YARALAMALARDA KISASIN ŞARTLARI
Bu başlık altında
organlarlı telef etme], yaralamalar, manevı suçlarda kısas ve baş yaralamalarında
kısasın düşmesi konularından sÖz edilecektir.
1. Organlarda ve
yaralamalarda kısas uygulanması için, candaki kısasta şart koşulan şeyler şart
koşulur.
2. Birden fazla kişi bir
şahsın elinin üzerine bir kılıç koyup aynı anda bastırarak elini koparsalar
onların elleri [kısas yoluyla] koparılır.
3. Başta ve yüzde
meydana gelen yaralamalar on tanedir:
> Harisa deriyi
hafifçe yaran yaralamadır.
> Damiye deriyi
kanatan yaralamadır.
> Badia eti koparan
yaralamadır.
> Mütelahime etin
içine giren yaralamadır.
> Simhak, et ile
kemik arasındaki deriye ulaşan yaralamadır.
> Mudiha, kemiği
ortaya çıkaran yaralamadır.
> Haşime, kemiği
kıran yaralamadır.
> Münakkıle, kemiği
yerinden oynatan yaralamadır.
> Me'mume, beyin zarına
ulaşan yaralamadır.
> Damiğa, beyin
zarını yaran yaralamadır.
Bunlar içinde yalnızca
mudiha yaralamasında kısas gerekir. Bir görüşe göre ise harisa hariç mudiha'dan
önceki yaralamalarda kısas uygulanır.
4. Kişi [başta değil de]
vücudun diğer yerinde kemiği ortaya Çıkan bir yaralama yapsa veya burun
yumuşağı yahut kulağın bir kısmını koparmakla birlikte burnu ya da kulağı
tamamen bedenden ayırmasa daha doğru görüşe göre kısas uygulanması gerekir.
5. Uyluk ya da omuzun
kökünde bile olsa eklem yerinden bir organı koparma durumunda şayet içeriye
kaçmaksızın kısas uygulamak mümkün oluyorsa uygulanır. Aksi takdirde doğru
görüşe göre uygulanmaz.
6. Göz çıkarma, kulak,
kirpik, burun yumuşağı, dudak, dil, cinselorgan, yumurtalıkları koparma
durumunda kısas uygulanması gerekir. İki kalça ve kadının cinselorganının
etrafındaki iki deri parçası da daha doğru görüşe göre böyledir.
7. Kemik kırma durumunda
kısas cezası uygulanmaz. Bu durumda kırılan yere en yakın olan mafsalı koparma
hakkı ve kalan kısım için de bilirkişi tarafından belirlenecek diyeti alma
hakkı vardır.
8. Kişi bir şahsın
kemiğini ortaya çıkarıp kırsa mağdur, suç işleyenin kemiğini ortaya çıkarır ve
beş deve alır.
9. Kişi bir şahsın
kemiğini ortaya çıkarıp yerinden oynatsa mağdur da diğer şahsın kemiği ni
ortaya çıkarır, on deve alır.
10. Kişi bir şahsın
elini bilekten kırsa, mağdur suçlunun parmaklarını kopartamaz, şayet yaparsa
tazir cezası uygulanır, kendisinden tazminat alınmaz. Daha doğru görüşe göre
daha sonra suçlunun elini bilekten kesebilir.
11. Kişi bir şahsın pazı
kemiğini kırsa ve onu açığa çıkarsa, suçlunun kolu dirsekten kırılır. Mağdur
kalan kısım için bilirkişinin belirleyeceği diyeti alır. Şayet eli bilekten
koparmak isterse daha doğru görüşe göre bunu yapmasına müsaade edilir.
12. Kişi bir şahsın baş
kemiğini ortaya çıkaracak derecede onu yaralasa ve bu yaralama sonucunda o kişi
görme özelliğini kaybetse, mağdur, suçlunun kemiğini ortaya çıkaracak şekilde
onu yaralayabilir. Bu yaralama ile diğer şahsın görme özelliği ortadan kalkarsa
ne ala. Aksi takdirde mümkün olan en hafif yolla bunu yapmaya çalışır ki bu da
eritilmiş demiri suçlunun göz bebeğine yaklaştırarak olur.
13. Bir kimse bir şahsa,
normal şartlarda bir insanın gözünü kör edecek şekilde tokat atsa ve o kişi de
kör olsa, mağdur suçluya aynı şekilde vurur. Bu vuruşla suçlunun gözü kör
olmazsa başka yolla gözü kör edilir.
14. İşitme özelliği de
görme özelliği gibi olur, sirayet sonucunda işitme özelliğinin ortadan kalkması
halinde kısas uygulanması gerekir.
15. Tutma, tatma,
koklama duyulan da daha doğru görüşe göre böyledir.
16. Bir kimse bir şahsın
parmağını koparsa, bunun sonucunda diğer parmak kangren olsa kangren olan
parmak için kısas uygulanmaz.
169. Organlarda, yaralamalarda
ve can dışında diğer hususlarda kısas uygulanması için, can konusunda şart
koşulan hususlar şart koşulur. Bu şartlar şunlardır:
a) Suç işleyen kişinin;
mükellef, İslamı hükümleri benimsemiş olması, mağdurun üst soy hısımı olmaması,
b) Mağdurun can
dokunulmazlığı bulunması ve suçluya denk olmasıdır.
Can konusundaki kısasta
bedelde eşitlik şart koşulmadığı gibi burada da şart koşulmaz. Buna göre köleye
karşılık köleye, erkeğe karşılık kadına, kadına karşılık erkeğe, zımmiye
karşılık Müslümana, hüre karşılık köleye kısas uygulanır. Ancak bunun aksi
durumda -yani köleye karşılık hüre- kısas uygulanmaz.
c) Suçun kasten ve
haksız olarak işlenmiş olması.
170. Ancak kast!
yaralamalarda kısas uygulanır. Yanlışlıkla veya kasıt benzeri yaralamalarda
kısas uygulanmaz.
Bir duvara taş atmayı
kastettiği halde taşın bir insana isabet ederek onu yaralaması yanlışlıkla
yaralamaya örnektir.
Kişinin birinin başına
tokat vurması veya küçük olup normalde yaralamayacak bir taşla vurması
sonucunda oranın kemik görünecek şekilde açılması ise "kasıt benzeri
yaralama"nın örneğidir.
Not: Nevevi'nin kastettiği şey, yaralama suçlarını
[her bakımdan değil] genel anlamda öldürme konusuna kıyas etmektir. Aksi
takdirde ona itiraz olarak şu husus ileri sürülebilirdi: Bir kimse hafif bir
sopa ile bir kimseye vursa bu vuruş yaralama konusunda kasıtlı bir fiildir;
çünkü bu vuruş genellikle başı yarar. Aynı vuruş, Rafii'nin et-Tehzib ve başka
eserlerden naklettiğine ve Nevevi'nin de Ravdatü't-talibin'de tek görüş olarak
belirttiğine göre öldürme suçu bakımından ise kasıt benzeridir; çünkü bu vuruş
normal şartlarda kişinin kafasını yarar. Yine taş da normal şartlarda öldürücü
olmayıp başı yaracak şekilde olsa ve bununla kişinin başı yanlsa, baş yanıma
sebebiyle kısas uygulanması gerekir. Mağdur bu yaralama sebebiyle ölse,
eş-Şamil adlı eserde Ebu Hamid'den nakledildiğine göre kısas yoluyla öldürme
cezası uygulanmaz. Maverdi bunu "yaranın sirayet etmesi olmaksızın derhal
ölürse" diye kayıtlamıştır. Aksi taktirde kısas yoluyla öldürme cezasının
da uygulanması gerekir. Bu, yerinde bir görüştür.
Yine şu durum da
böyledir: Mükatep kölenin efendisi onun bir organını kesse bunu tazmin eder,
ancak kendisini öldürdüğünde tazmin etmez; çünkü kitabet akdi kölenin ölümüyle
geçersiz olur. Bu durumda köle, o şahsın mülkiyeti altındayken ölmüş olur.
Ancak kitabet akdi onun organının kopanlmasıyla sona ermiş olmaz. Onun için
ödenecek diyet kendisinin bir kazancı olup efendi tarafından ona ödenmesi
gerekir. Bu meselenin bir benzeri yoktur.
Nevevi'nin "can
konusunda şart koşulan" ifadesine "sıhhat bakımından [mağdurun ve
suçlunun] organı birbirine denk ise" ifadesini koyması gerekirdi. Böylece
çolak olan kol bir itiraz noktası teşkil etmezdi, zira çolak kolu koparmaya karşılık
olmak üzere sağlam kol koparılmaz.
Oysa bedeninde kusur
bulunmayan bir kimse felçli veya bir organı kopuk olan bir şahsı öldürse ona
karşılık kısas yoluyla öldürülür.
171. Bir ele karşılık
birden fazla el kısas yoluyla kesilir. Örneğin bir grup insan bir şahsın elini
kesseler, mesela bir kılıcı bir şahsın elinin üzerine koyarak aynı anda
bastırıp onun elini koparsalar, şayet bunu kasten yapmışlarsa tıpkı öldürmede
olduğu gibi burada da hepsine kısas uygulanır ve elleri koparılır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: İki kişi birlikte hırsızlık cezasını gerektirecek miktarda mal
çalsalar ikisinin eli kesilmez. Burada da hüküm böyle olmalıydı.
Buna şöyle cevap
verilir: [Hırsızlık suçuna ceza olarak verilen] el kesme Allah hakkıdır. Had cezaları
hafifletmeye daha elverişlidir. Kısas ise bundan farklı olarak kul hakkıdır.
172. Nevevi, "bir
defada yüklenseler" ifadesi ile suçluların fiillerinin birbirinden
ayrıldığı durumu dışarıda bırakmıştır. Örneğin suçluların her biri farklı bir
yerden kesmiş ve bunun sonunda kesici aletler bir noktada buluşmuşsa o zaman
hiç kimseye kısas uygulanmaz.
173. Yine Nevevi
"eli vücuttan ayırırlarsa" ifadesiyle her birinin elin bir kısmını
vücuttan ayırması durumunu dışarıda bırakmıştır. Yine bir grubun, bir şahsın
elini testere ile kesmesi örneğinde bazıları testereyi ileriye doğru hareket
ettirmiş, bazıları geriye doğru hareket ettirmişse ilk durumda et-Takrib
yazarının görüşünden farklı olarak hiçbirine kısas uygulanmaz. İkinci durumda
ise alimlerin çoğunluğuna göre kısas uygulanmaz; çünkü denkliğin gerçekleşmesi
mümkün değildir. Zira kesilen bölgede birbiri üzerine geçmiş bulunan sinirler,
atar damarlar ve böyle olmayan damarlar bulunmaktadır. Ayrıca bunların organlar
üzerindeki durumu da farklıdır.
174. Bu durumda her bir
kimseye kendi işlediği suça uygun olarak bilirkişi tarafından belirlenen diyet
ödetilir. Bu diyetlerin toplamının bir el diyetine ulaşmış olması esas alınır.
Bunu Rafii kendi görüşü
olarak belirtmiş, NevevI de ona tabi olmuştur.
175. Baş ve yüzdeki
yaraların on farklı türü vardır. Bunun deli li de Arap dilinde tümevarım
yoluyla yapılacak araştırmadır.
176. Bunların birincisi
[Arap dilinde] "harisa" adı verilen yaradır. Bu, tırmalamada olduğu
gibi deriyi hafifçe sıyıran yaradır. Bu, çamaşır ağartan kişinin çamaşırı
vurmak suretiyle hafifçe yarması durumunda kullanılan ...... ifadesinden
alınmıştır. Bu yaralamaya "qaşira", harsa ve harisa adı da
verilmektedir.
177. İkinci yaralama
türü "damiye" adı verilen yaradır. Bu, akma olmaksızın yaranın
kanaması durumudur. Şayet kan akarsa o zaman bu yaraya -damiete- adı verilir.
Bu da dikkate alındığında yaralamaların sayısı on bir olur.
178. Üçüncü yaralama
"badia" adı verilen yaralamadır. Bu, deriden sonra gelen eti hafifçe
yaran yaralamadır. Arapça'da kesmek anlamına gelen "bad'"
kelimesinden alınmıştır.
179. Dördüncü yaralama
türü ."mütelahime" adı verilen yaralamadır. Bu, eti yarmakla birlikte
et ile kemik arasındaki zara kadar ulaşmamış olan yaradır. Buna yaranın
iyileşmesinin ümit edilmesi sebebiyle etin kaynaması anlamına gelen
"iltiham" kökünden "mütelahime" adı verilmiştir. Buna
"mülahime" adı da verilir.
180. Beşinci yaralama
türü ... "simhak" adı verilen yaralamadır. Bu, et ile kemik
arasındaki deriye kadar ulaşan yaralamadır. Bu tür yaraya bu isim verilmiştir,
çünkü et ile kemik arasındaki bu zara "simhak" adı verilmektedir. Bu
kelime, karındaki ince iç yağını ifade etmek için kullanılan
"semahıku'l-batn" isminden alınmıştır. Bu yağ tabakasına "milta",
"miltat" ve "Iatie" adı da verilmektedir.
181. Altıncı yaralama
türü "müdiha" adı verilen yaralamadır ki bu, her ne kadar yarayı kan
kaplaması sebebiyle kemik gözle görülmese de sürme miliyle kaldırıldığında
kemiğin görüleceği şekilde yapılan yaralamadır. Nitekim bu yaranın başına bir
iğne batırılsa ve kemiğe kadar dayansa bu, "ızah [kemiğin açığa
çıkarılması]" olur.
182. Yedinci yaralama
türü "haşime" adı verilen yaralamadır. Bu, kemik ortaya çıkmış olsun
ya da olmasın kemiğin kırıldığı yaralamadır.
183. Sekizinci yaralama
türü "münakkile" adı verilen yaralamadır. Buna "menkule"
adı da verilir. Kemik ister ortaya çıkmış ve kırılmış olsun isterse böyle
olmasın kemiğin yerinden oynadığı [çıktığı] yaralamadır.
184. Dokuzuncu yaralama
türü "me'mume" adı verilen yaralamadır. Buna "amme" adı da
verilir. Bu, başın esası olan beyni çevreleyen zara kadar ulaşmış olan
yaralamadır.
185,. Onuncu yaralama
türü "damiğa" adı verilen yaralamadır. Bu, beyin zarını delip beyne
ulaşan yaralamadır. Bu tür yaralamalar çoğunlukla ölümcül olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden bütün bu yaralamaların
yüzde olmasının düşünülebileceği anlaşılmaktadır. Yüzün alın kısmı için bu
mümkündür. "Me'mume" ve "damiğa" adı verilen yaralamalar
dışındakiler yanak, alt çene ve bedenin diğer yerlerinde olabilir.
Bu on yaralama türü
meşhur olanlardır. Ebu Ubeyd buna bir de "damia" adı verilen
yaralamayı katmıştır. Bu sebeple Maverdi bunların sayısını on bir olarak
belirtmiştir.
186. Yukarıdaki on
yaralama türünden yalnızca "mudiha / kemiği ortaya çıkaran yaralama"da
kısas uygulanır. Çünkü bunu zabtetmek ve benzerini kısas yoluyla uygulamak
mümkündür. Diğerlerinde ise yaranın boyunda ve eninde bir fazlalık
yapılamayacağından emin olunamaz. Yine kısas yoluyla aynı yaralamanın
yapılabileceğinden emin olunamaz.
Bu yüzden kemik kırma
durumunda kısas uygulanmaz.
[Zayıf] bir görüşe göre
kemiği ortaya çıkaran yaralamada ve ondan önce sayılan "harısa" hariç
yaralamalarda kısas uygulanır. Harisa'da kısas uygulanmayacağı konusunda
ittifak vardır. Kısas uygulanacak yaralamalar ise "damiye",
"badia", "mütelahime", "simhak" adı verilen
yaralamalardır. Zira bu yaralamalarda kesilen yerin oranını belirlemek genel
anlamda mümkündür.
Not: "Harısa"nın istisna edilmesi,
el-Muharrer'de olmayıp Nevevi tarafından eklenmiştir. O, Dekaiku'l-Minhac adlı
eserinde şöyle demiştir: "Bunu eklemek zorunludur. Çünkü harisa türü
yaralarda kısas uygulanmayacağı konusunda ittifak vardır. İhtilaf bunun
dışındaki yaralamalardadır."
el-Kifaye adlı eserde
belirtildiğine göre bir grup alimin ifadesinden bu konuda da ihtilaf olduğu
anlaşılmaktadır.
el-Matlab'ta şöyle
denilmiştir: "İmam Şafii'nin Muhtasaru'l--Müzeni'deki ifadesi harisa
yaralamasında kısas uygulanmasını gerektirir." Bu ifade dikkate
alındığında, harisa yaralamasında kısas uygularken denkliğin tam olarak
sağlanması gerekmez.
187. Bir kimse bir
şahsın [başında değil de] bedeninin diğer yerinde kemiği ortaya çıkaracak
yaralamada bulunsa, örneğin;
> Göğüs, boyun, pazu
veya parmak kemiğini ortaya çıkaracak derecede yaralasa,
> Yahut burun
yumuşağının, kulağının, dudağının, dilinin veya cinselorganının baş kısmının
bir bölümünü koparmakla birlikte organı [vücuttan tamamen] ayırmamış olsa,
[Bu iki durumda kısas
cezası uyglanır mı? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kısas uygulanması gerekir.
Kemiğin ortaya çıkması
durumunda kısas uygulanmasının deIili "yaralamalarda kısas vardır"
[el-Maide, 45] ayetidir. Ayrıca daha önce "mudiha"yl açıklarken
belirttiğimiz husus da buna delildir.
İkinci görüş
[Kısas uygulanması
gerekmez]. Bunun delili, bunun erşe kıyaslanmasıdır. Zira bu durumda belirli
bir erş söz konusu değildir.
İlk görüş sahipleri bunu
insanın vücudunda fazladan yaratılmış olan parmak örneğiyle nakletmişlerdir.
Zira onun için belirli bir erş söz konusu olmadığı halde bir kimse onu
kestiğinde kendisine kısas uygulanır. Yine kolun ucunda el bulunmadığında veya
çolak olduğunda o kolu kesen kimseye kısas uygulanır. İnsanın vücut boşluğuna
giden yara bundan farklıdır, zira onda belirli bir erş olduğu halde kısas
uygulanmaz.
[Yukarıdaki ikinci durum
olan] koparma durumunda kısasın gerekli olma sebebi, denkliğin dikkate
alınmasının mümkün olmasıdır. Bu durumda kesilen kısım "üçte bir",
"dörtte bir" gibi oran ile belirlenir, suç işleyen kişinin de
organının o miktarı kesilir. Kesilen kısım alan ölçüsüyle belirlenmez. Çünkü
sözü geçen organların büyüklük ve küçüklüğü kişiden kişiye değişir. Kemiğin
açığa çıktığı yara ise bundan farklıdır.
Belirtilen durumda kısas
uygulamanın gerekli olmadığı görüşünün delili ise bunun "mütelahime"
yarasına kısas edilmesidir.
Not: Nevevi'nin burun yumuşağı ve kulağın bir
kısmı ile yetinmesi, el bileği ve ayak bileğinin bir kısmının koparıldığı halde
bunlar bütünüyle vücuttan ayrılmadığında kısas uygulanmamasını gerektirir. Daha
güçlü olan da budur; çünkü bunların kesilmesi konusunda denklik sağlanamaz.
Ancak buna dudağın, dilin ve cinsel organın sünnet mahallinin koparılması
durumu itiraz olarak ileri sürülür. Zira bunların vücuttan ayrılması -benim
açıklamamda belirttiğim üzere- kulağın bir kısmının koparılması gibidir.
Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre kişi bu zikredilenleri vücuttan
ayırsa hüküm böyle olmaz.
Oysa bu
kastedilmemiştir, doğru olan görüşe göre bu durumda kısas uygulanması gerekir.
Nevevi'nin sözünden bu
görüş ayrılığının, kopan kısım yalnızca deriyle bağlı kaldığında da geçerli
olduğu anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de tek görüş
olarak belirtildiğine göre bu durumda kısas veya tam diyet gerekir. Çünkü
suçlu, mağdurun o organının işlevini ortadan kaldırmıştır. Kısas uygulanırken
kesme işlemi deriye kadar varınca kısas gerçekleşmiş olur. Bundan sonra deri
hakkında bilirkişilere danışılır ve kesme ya da o şekilde bırakma konusunda
maslahata uygun olan yapılır.
Nevevi
Ravdatü't-talibin'de şöyle demiştir: Dudağı kaplayan çerçeve için kısas
uygulanmaz; çünkü bunun belirli bir sınırı yoktur.
İsnevi bunun hata
olduğunu burada doğru kelimenin ....yani makat deliği olduğunu söylemiştir.
Çünkü bunu çevreleyen bir sınır yoktur. İsnevi Hafifnin sahih nüshalarında
böyle olduğunu belirtmiştir. O böyle demişse de itimad edilmesi gereken,
Nevevi'nin belirttiğidir. Nitekim İbnü'l-Mukn de onu esas almıştır.
İlk görüşe göre burada
iki mesele olup ikisinde de kısas uygulanmaz.
188. Bir organı
mafsaldan [eklem yerinden] koparma durumunda kısas uygulanır; çünkü bunu
zaptetmek kolaydır. Mafsal, bir organın, kemiklerin kesiştiği yerde aradaki bir
takım bağlar vasıtasıyla başka bir organla bitiştiği yerdir. Bu ya diz kapağında
olduğu gibi bir kemiğin diğerinin içine girmesiyle olur veya el bileğinde
olduğu gibi böyle olmaz.
[Yukarıdaki durumda]
kalça kemiği ya da omuz kemiğinin kırılması durumunda şayet içeriye işleyecek
bir yara açmaksızın kısas uygulamak mümkün olursa kısas uygulanır; çünkü
denkliği sağlamak mümkündür. Ancak bu mümkün olmazsa doğru görüşe göre, suçlu
diğer şahsın vücut boşluğuna giden bir yara açmış olsun ya da olmasın göre
kısas uygulanmaz. Çünkü içeriye doğru giden yaralar darlık-genişlik, etki ve sıkıntı
verme bakımından bir ölçüyle sınırlandırılamaz.
Ehl-i nazar şöyle
demişlerdir: Bu durumda organın kesilerek diğer kimsenin açtığı yaranın
benzerinin açılması mümkündür; çünkü burada yara, organın koparılmasına
tabidir.
Not: Görüş ayrılığı, kişi organı koparma sonucunda
ölmediği taktirdedir. Şayet ölürse suçlunun da o organı -her ne kadar yara
açmadan kısas uygulamak mümkün olmasa bile- koparılır. Bunun izahı gelecektir.
189. Göz çıkarma, kulak,
göz kapağı, burun yumuşağı, dudak, dil, cinselorgan ve yumurtaları kopar ma
durumunda -her ne kadar bu organlarda eklem bulunmasa bile- kısas cezası
uygulanır. Çünkü bu organların, sınırları bilinen bir sonu bulunduğundan bu,
eklem yeri gibi değerlendirilir.
Not: Nevevi'nin kulağın koparılması ile ilgili
mutlak ifadesi, koparılan kulağın kanın sıcağıyla tekrar yerine yerleştirilip
yapıştırılması durumunu da kapsamaktadır ki hüküm de böyledir. Çünkü hüküm,
kulağın vücuttan ayrılmasına dayandırılmıştır ve bu durum da gerçekleşmiştir.
Yukarıda
"yumurtalık" ifadesi ile iki yumurtanın kendisi kastediImiştir.
Arapça'da yumurtaların bulunduğu deri anlamındaki yumurtalığa "husye"
adı verilir. Bunu İbnü's-Sikkıt söylemiştir.
190. Daha doğru görüşe
göre iki kalça ve kadının cinsel orgnanının etrafında bulunan iki deri parçası
da böyledir [yani bunları koparan kişiye kısas uygulanır]. Diğer görüşe göre
ise uygulanamaz; çünkü bunu yapmak ancak belirtilen organ dışında bir yeri daha
keserek mümkün olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden kalçalardan önce
zikredilen organlarda bir görüş ayrılığının olmadığı anlaşılmaktaysa da bu
kastedilmemiştir. Bu görüş ayrılığı dudak ve dil konusunda da geçerli olmakla
birlikte zayıftır. Bu yüzden Nevevi, Ravdatü't-talibin'de o ikisi ile ilgili
görüşü "doğru görüş" diye nitelediği halde kalçalar ve cinselorgan
etrafındaki iki deri ile ilgili görüşü "daha doğru görüş" diye
nitelemiştir.
191. Kemik kırma
olayında kısas uygulanmaz; çünkü denkliğin sağlanacağına güvenilemez. Zira
kırmayı bir ölçüye bağlamak mümkün değildir. ileride dişlerle ilgili hüküm
gelecektir.
192. [Sadece kemik kırma
ile kalmayıp] kemiği kırılan ve vücudundan ayrılan mağdur, suç işleyen kişinin
vücudunda kendisinin kemiğinin kırılma yerine en yakın eklem yerini
kestirebilir. Çünkü bu şekilde hakkının bir kısmını almış olur. imkan dahilinde
olan bir şey, imkansız olan bir şeyden ötürü düşmez. Mağdur, kalan kısım için
bilirkişinin belirleyeceği miktarda diyet alır. Çünkü buna karşılık herhangi
bir bedel almamıştır.
Yukarıdaki kurala göre
bir kimsenin kolu dirsekten kırılsa diğer şahsın eli kısas yoluyla koparılır ve
mağdur, el ile kol arasındaki fazlalık kısım için bilirkişinin belirleyeceği
diyeti alır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre
mağdur suçu affederek doğrudan diyet alma yoluna gidebilir.
Not: NevevI'nin ifadelerinde [dikkat edilmesi
gereken] bazı hususlar vardır:
1. "En yakın eklem
yeri" ifadesinden eklemlerin bir olmasının dikkate alınacağı
anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Buna göre aynı el bileğindeki kemik
kırıldığında mağdurun diğer şahsın parmaklarını -parmaklardaki eklem sayısı çok
olsa bile- kopartma hakkı vardır. Nitekim Nevevi ve Rafii Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de bunu açık olarak ifade etmişlerdir.
2. [NevevI'nin
ifadesinden şöyle bir anlam çıkmaktadır:] "Pazu kemiği kırıldığında, suç
işleyen kişinin el bileğinin kırılmasına müsaade edilmez." İleride daha
doğru görüşe göre mağdurun böyle bir hakkının olduğu gelecektir.
3. NevevI bunu mutlak
olarak zikrettiği halde Bulkini -benim yaptığım gibi- "kemik kırılmakla
birlikte vücuttan ayrıldığında" şeklinde belirterek şöyle demiştir:
NevevI'nin daha sonraki "Kişi bir başkasının pazu kemiğini kırıp
vücudundan ayırırsa" ifadesi de bunu göstermektedir. Şayet vücuttan ayırma
olmaksızın yalnızca kemik kırma söz konusu olursa o zaman mağdur, suçlunun
kırılma bölgesine en yakın olan eklem yerini kestiremez.
193. Kişi bir şahsın
kemiğini ortaya çıkarıp kırsa, mağdur da suçlunun kemiğini [kısas yoluyla]
ortaya çıkarma hakkına sahiptir; çünkü kemiği ortaya çıkarma konusunda kısas
yapmak mümkündür. Kınlmada ise kısas uygulamak imkansız olduğundan buna
karşılık suçludan beş deve [diyet] alır.
194. Kişi bir şahsın
kemiğini ortaya çıkarsa ve yerinden oynatsa, suçlu da mağdurun kemiğini ortaya
çıkarır. Kemiği kırma ve yerinden oynatma konusunda kısas uygulamak mümkün
olmadığı için buna karşılık on deve diyet alır.
Not: Kişi, bir şahsın kemiğini ortaya çıkarsa ve
beyin zarına kadar ulaşacak şekilde yaralasa, suçlunun da kemiği ortaya çıkarılır.
Ayrıca kemik ortaya çıkarma ve beyin zarına giden yaralama için ödenmesi
gereken diyetin ortalamasını alır bu da 28 tam 1/3 devedir.
Çünkü beyin zarına
ulaşan yaralamada daha sonra geleceği üzere tam diyetin üçte biri ödenir.
195. Kişi bir şahsın
elini bilekten kesse, suçlunun da mağdurun da elleri kusursuz olsa, mağdur
suçlunun elini kesmeyi bırakıp parmaklarını koparttıramaz; çünkü mağdur, suça
konu olan bölgeyi kestirme imkanına sahiptir. Denklik mümkün olduğu sürece
başka yola başvurulmaz. Hatta eli kestirmeyip tek bir parmak boğumunu kestirmek
istese bunu da yapamaz.
Mağdurun eli bir parmak
eksikse buna karşılık sağlam el kesilmez. Bu durumda -takip eden bölümde
geleceği üzere- diğer şahsın dört parmağını kestirebilir.
196. Mağdur, suçlunun
parmaklarını keserse, "ben kalan kısım için kısas da erş de
istemiyorum" demiş olsa bile tazir ile cezalandırılır. Çünkü hakkı olan
şeyi bırakıp başkasına gitmiştir. Ancak bu durumu bilmemesi mümkün olan
kimselerden ise o zaman tazir ile cezalandırılmaması uygun olur.
Bu kişiye tazminat
ödettirilmez; çünkü elin bütününü telef etme hakkına sahip olduğundan bir
kısmını telef etmesi sebebiyle tazminat gerekli olmaz.
197. Bu kişi daha
sonradan suçlunun elini kestirebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
daha sonra eli bilekten kestirebilir; çünkü eli kestirmek onun hakkıdır.
Nitekim kısas yoluyla öldürme hakkına sahip olan kimse, suçlunun elini kesmiş
olsa daha sonra onu boynunu vurdurarak öldürtme hakkına sahiptir. (63)
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Alimler şöyle demişlerdir: "Bir kimse, bir şahsın kolunun
yarısını koparsa, mağdur da suçlunun parmaklarını koparsa daha sonra onun elini
kesmesine müsaade edilmez." Bu mesele de öyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Orada kişiye müsaade edilse kişi hakkını bütünüyle elde edemez, burada
ise öyle değildir.
İkinci görüş
Kişi daha sonra bunu
yapamaz; çünkü bu işlem, karşı tarafa fazladan acı vermektir.
İlk görüşe göre kişi eli
kesmeyip onun diyetini talep etse bu isteğine uyulmaz; çünkü el diyeti
parmakların diyetine dahil olur. O, karşılığında diyet bulunan parmakları
kestirmiştir.
Bu, bir kimseyi kısas
yoluyla öldürtme hakkına sahip olan kişinin onun iki elini kestirdikten sonra
öldürmekten vazgeçip diyet istemesine benzer ki bu durumda isteğine uyulmaz.
Çünkü diyete karşılık gelen şeyi elde etmiştir.
Bu hüküm, bir sonraki
konuda gelecek olan "parmakları tam olan bir kimsenin, bir parmağı eksik
olan bir şahsın elini koparması" meselesiyle çelişir gibi görünmektedir.
Nevevi'nin o konuda belirttiğine göre eli kesilen kimse, dört parmağının
diyetini alabilir, dilerse dört parmağı kestirebilir. Daha doğru görüşe göre bu
parmakların bitiştiği yerler de şayet kopmuşsa bunun için bilirkişi tarafından
belirlenecek tazminatın ödenmesi gerekir, ancak kişi bunların diyetini almışsa
o zaman gerekmez. Bu görüş şu şekilde gerekçelendirilmiştir: Bilirkişinin
belirlediği tazminat diyet gibidir. Kısas ise böyle değildir, zira kısas diyet
ile aynı cinsten olmadığından diyet, bilirkişinin belirlediği tazminata dahil
olduğu halde kısasa dahil olmaz.
Şöyle de cevap
verilebilir: Burada kişi hakkını alabilecek durumdadır, diğer mesel ed e ise
böyle değildir.
198. Kişi bir şahsın kolunu
dirsekten koparsa, mağdur buna karşılık karşı tarafın el ya da parmaklarının
kesilmesine razı olsa, kısas uygulanacak bölgeye uygulatma imkanı varken burayı
bırakıp başka yere yönelmesi sebebiyle caiz olmaz. Şayet eli bilekten keserse
tazir ile cezalandırılır, daha önce belirttiğimiz sebeple tazminat ödetilmez.
[Elin üstünde] kalan kısım heder olur, mağdur buna karşılık üst kısmı
kesemeyeceği gibi bilirkişi tarafından tazminat tayin edilmesini de isteyemez;
çünkü suçlunun elini bilekten kestirmek suretiyle hakkının bir kısmını terk
edip bir kısmını almaya razı olmuştur. Bunu Cüveyni ve Beğavı alimlerimizden
nakletmiştir. Beğavı her ne kadar "bana göre mağdur, kol için bilirkişinin
tayin edeceği tazminatı alabilir" demişse de böyledir. Bu mesele daha önce
geçen ve mağdurun, kalan kısmı da kestirebildiği örnekten şu açıdan farklıdır:
Eli bilekten kesen kişi "el" diye isimlendirilecek bir yeri
kestirmesi sebebiyle hakkını tam olarak almıştır, parmakları kestiren kişi ise
böyle değildir.
199. Kişi, bir şahsın
pazu kemiğini kırıp vücudundan ayırsa kısas yoluyla kendisinin kemiği dirsekten
koparılır; çünkü suça maruz kalan organa en yakın eklem yeri dirsektir. Pazu,
dirsek ekleminden omuz kemiğine kadar olan kısımdır.
Bu durumda mağdur, kalan
kısım için kısas uygulamak imkansız hale geldiğinden bilirkişi tarafından
belirlenen tazminatı alır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Bu mesele, Nevevi'nin daha önce geçen şu sözünden zaten
anlaşılmaktadır: "Mağdur, suçlunun bedeninde kendisinin kırılan kemiğine
en yakın eklem yerinden organı koparttırabilir, kalan kısım için ise
bilirkişinin belirleyeceği tazminatı alır." Şu halde bunun tekrar
zikredilmesinin bir anlamı yoktur.
Buna şöyle cevap
verilir: Nevevi, bu kurala dayalı olarak aşağıdaki bazı çıkarımları yapmak için
bunu tekrar zikretmiştir.
200. [Yukarıdaki
durumda] mağdur, suçlunun elinin bilekten kesilmesini talep etse [buna müsaade
edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
buna müsaade edilir; çünkü mağdur, suçluya kısas uygulatabileceği yeri
kestiremeyecek durumdadır. O, başka organa yönelmekle hakkının bir kısmını terk
etmeyi seçmiştir, buna engel olunmaz. Bu durumda pazudan kesilen kısımla
birlikte kol kemiğinin de bilirkişi tarafından belirlenecek diyetini alma
hakkına sahiptir. Çünkü buna karşılık herhangi bir bedel almamıştır.
İkinci görüş
eş-Şerhu'l-kebir'de yer
alan ve el-Envar yazarının da tercih ettiği görüşe göre mağdurun bunu yapmasına
müsaade edilmez. Çünkü o, suça maruz kalan organa en yakın olan yeri bırakıp
başka şeye yönelmiştir.
Nevevi ve Rafii,
eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de herhangi bir tercih zikretmemişlerdir.
Bulkini şöyle demiştir:
el-Minhac'daki hüküm tercihe şayan olandır, Demırı de buna tabi olmuştur.
eş-Şerhu's-sağir'deki
hüküm esas alındığında mağdur, suçlunun elini bilekten kestikten sonra kolunu
dirsekten kesmek istese Rafii ve Nevevi'nin eş-Şerhu'l-kebir ve
Ravdatü't-talibin'de kesin olarak belirttiğine göre bunu yapmasına izin
verilmez.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu meselenin, el yerine parmakların kesilmesi meselesinden ayırt edilmesi
gerekir. Çünkü orada mağdur, daha sonra suçlunun elini kestirme hakkına
sahiptir.
İki mesele arasında
şöyle bir fark olduğu söylenmiştir: Diğer meselede mağdur, suçun işlendiği
organa döndüğü halde burada başka bir organa dönmektedir. Biz, daha düşüğünün
kesilmesini zorunluluktan dolayı caiz görmüştük. Bir kere kesilince artık bu
tekrar edilmez.
201. Bir kimse bir
şahsın yüzündeki kemik çıkacak kadar yaralasa bunun sonucunda iki gözü de
görmez hale gelse, eşitliği sağlamak için mağdur, suçlunun kemiği görülünceye
kadar yaralanmasını sağlar. Bunu yaparken suçlunun iki gözündeki görme duyusu
ortadan kalkarsa zaten istenen sağlanmış olur. Şayet görme duyusunu yitirmezse
uzmanların görüşü ile hareket edilerek göz bebeğine zarar vermeden göze kafur
koymak veya erimiş sıcak demiri göz bebeğine yaklaştırmak suretiyle görme
duyusu giderilmeye çalışılır. Nitekim kısas cezasının uygulanmadığı kemik kırma
vb. bir fiil sonucu mağdurun görme kaybı olduğunda da bu yöntem uygulanır.
Şayet görme duyusunu ortadan kaldırmak hiç mümkün olmuyorsa veya ancak göz
bebeğini gidererek mümkün oluyorsa o zaman kısas uygulanmaz, diyet ödemek
gerekir. Bunu Mütevelli ve başkaları söylemiştir. Ezrai "bu tek
çözümdür" demiştir.
202. Görme duyusu
[tamamen ortadan kalkmayıp] azalmışsa o zaman kısas uygulanmayacağı konusunda
icma vardır.
203. Bir kimse bir şahsa
elinin iç tarafıyla, normalde onun her iki gözündeki görme duyusunu ortadan
kaldıracak şekilde tokat atsa ve mağdur kör olsa, o da suçluya, denkliği
sağlayıp onun görme duyusunu ortadan kaldırmak amacıyla bir tokat atar. Şayet
bu tokat sonucunda suçlunun görme duyusu ortadan kalkmazsa biraz önce
belirttiğimiz yöntemlerle göz bebeğini ortadan kaldırmadan onu kör etmek
mümkünse kör edilir. Şayet bu mümkün olmazsa kendisinden diyet alınır.
Beğavi'nin tercih ettiği, Ravdatü 't-talibın ve eş-Şerhu'l-kebir' de güzel
bulunan bir görüşe göre tokat atma olaylarında tokatın ölçüsü bulunmadığından
kısas uygulanmaz. Bu sebeple yalnızca gözdeki görme duyusu yitirilse buna kısas
uygulanmaz.
204. Yalnızca bir gözde
görme duyusu ortadan kalkarsa her iki gözde de bunun ortadan kalkma ihtimali
sebebiyle suçluya tokat atılmaz, mümkün ise diğer yollarla tek gözü kör edilir,
aksi taktirde diyet ödetilir.
205. NevevI
"normalde [galiben]" ifadesi ile atılan tokatın görme duyusunu
normalde gidermeyeceği durumu dışarıda bırakmıştır. Zira Ruyani'nin açıkça
belirttiği üzere bu durumda kısas uygulanmaz.
206. Kulağa karşı bir
harekette bulunarak onun işitme özelliğini ortadan kaldırmak tıpkı [gözün]
görme duyusunu ortadan kaldırmak gibidir, sirayet sebebiyle kısas uygulanması
gerekli olur. Çünkü kulağın sınırları bellidir. Bir görüşe göre bu durumda
kısas uygulanmaz; çünkü işitme duyusu, müessir fiilin işlendiği mahalde
olmadığından onda kısas uygulamak mümkün olmaz. Bulkın! şöyle demiştir: Doğru
olan budur; çünkü İmam ŞafiI, el-Ümm'de bunu açık olarak ifade etmiştir. Ezrai
de mezhepte esas alınan ve İmam ŞafiI tarfından açık olarak ifade edilen
görüşün bu olduğunu söylemiştir." Bununla birlikte itimad edilmesi gereken
görüş el-Minhac metnindeki görüştür.
207. Tutma, tatma ve
koklama duyularının kişinin eline, ayağına, ağzına veya başına yönelik bir
darbe sonucunda darbenin etkisiyle ortadan kalkması durumunda da daha doğru
görüşe göre kısas uygulanması gerekir; çünkü bu duyuların belirli organları
vardır.
Ayrıca uzmanların bu
duyuları ortadan kaldırma konusunda bir takım yöntemleri vardır. Diğer görüşe
göre ise kısas uygulanamaz; çünkü kısası uygulamak mümkün değildir.
Not: Nevevi duyulardan dördünü zikretmiş ancak
dokunma, konuşma ve akıldan söz etmemiştir. İlkine gelince; şayet dokunma
duyusu tutma duyusunun ortadan kalkmasıyla kalkmışsa tutma duyusu zikredilmiştir.
Eğer ortadan kalkmamışsa o zaman dokunma duyusu yok olmamıştır. Şayet [dokunma
duyusu tamamen ortadan kalkmamakla birlikte] bir uyuşma olduğu görülürse bunun
için bilirkişilerce belirlenecek tazminat ödenir.
Nevevi konuşma
duyusundan bahsetmemiştir. Cüveyni "bunun görme duyusu gibi kabul edilmesi
uzak bir ihtimal değildir" demiştir.
Üçüncüsüne gelince,
aklın vücudun neresinde olduğu konusunda görüş aynlığı bulunduğundan [aklın
gitmesi sebebiyle] kısas uygulanmaz. Bir görüşe göre akıl kalpte, bir görüşe
göre ise baştadır.
208. [Duyularda değil
de] organlarda sirayet sebebiyle kısas uygulanmaz. Yani mesela kişi, bir şahsın
parmağını veya parmak boğumunu kesse ve bu kesme sebebiyle diğer parmak ya da
el kangren veya çolak olsa, yahut kemiği ortaya çıkaracak şekilde yaraladı-
ğında mağdurun başının
saçları da dökülse, kangren olan ve sirayet yoluylagidenler için kısas
uygulanmaz. Çünkü onlara yönelik kasıt gerçekleşmemiştir. Bu durumda suçlunun
kendi malından diyet ya da tazminat ödenir. Çünkü bu, kısas açısından hata gibi
kabul etsek bile kasten işlenen suç sebebiyle gerçekleşmiş bir sirayettir.
Kangren
olan parmağın diyeti,
suçlunun parmağının kesilmesinin ardından
istenir. Çünkü kesme
sonucu mağdurun eli kangren olduğunda diye-
tin kalan kısmı düşmez.
Bu sebeple yaranın başka yerlere de sirayet
edip etmeyeceğini
beklemenin bir anlamı yoktur. Ancak yaralama
fiili sirayet ederek
ölüme yol açtığında ve yaralama suçuna karşılık
kısas uygulandığında
suçludan diyet derhal talep edilmez. Zira kısas uygulanması sonucu meydana
gelen yara da sirayet edebilir ve böylece takas gerçekleşebilir.
209. Bu mesele, görme
vb. duyuların ortadan kalkmasından farklıdır. Çünkü parmak vb. gibi somut
organların aksine duyular doğrudan suça konu olmaz. Mesela kişi görme duyusunun
gerçekleştiği organın kendisine kasteder. Ancak parmağa zarar vermek isteyen
kişi bununla başka bir şeyi değil [doğrudan parmağı] kastetmiş olur.
210. [Beş parmağı
kesilmiş olan bir kimse] beş parmak içinden birinde kısas cezası uygulasa,
bunun sonucunda [daha diğer parmaklara kısas uygulamadan önce] yara diğer
parmaklara sirayet etse bu sirayet kısas yerine geçmez. Suçlunun diğer dört
parmak için diyetin beşte dördünü ödemesi gerekir. Parmakların bittiği yerler
için tazminat ödenmez, bunlar parmakların diyetine dahildir.
211. Bir kimse bir
şahsın eline vursa, bunun sonucunda el kangren olup birkaç gün sonra düşse
Rafii ve Nevevi'nin, "diyetler" bölümünün hemen öncesinde
"çeşitli Furu meseleler" başlığı altında Beğavı' den naklettiklerine
göre kısas uygulanması gerekir. Bu, bizim şu an ele aldığımız meseleden
farklıdır; çünkü ele karşı işlenen suç doğrudan amaçlandığından elin düşmesinin
gecikmesi kısası engellemez.
Son Hükümler
Bir kimse, kendisine
karşı müessir fiil işlemiş olan bir şahsa yanlışlıkla veya kasıt benzeri olarak
kısas uygulasa, bununla hakkını almış olur mu olmaz mı? Bu konuda görüş
ayrılığı bulunmaktadır. Daha doğru görüşe göre hakkını almış olur. el-Havı
yazarı ve kendisine tabi olanlar aksi yönde görüş belirtmiş olsalar da Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin Ravdu't-talib adlı eserinde de esas aldığı görüş
yukarıdaki gibidir.
Çocuk veya akıl hastası,
murisini öldüren bir kimseye kısas uygulamış olsa, hakkını tahsil etme ehliyeti
olmadığından hakkını almış olmaz.
Şöyle itiraz edilebilir:
Çocuk veya akıl hastası, birine emanet bıraktığı malı telef etmiş olsa, bu
fiiliyle emanetini geri almış gibi olur. Burada da böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Emanet mal telef olsa emanet alan kişinin herhangi bir sorumluluğu
olmaz. Suç işleyen şahsa gelince o ölmüş olsa bile sorumluluktan kurtulmaz.
Çocuk ve deli, bunu
yaptığında hakkını tahsil etmiş olmadığına göre diyet borcu, suçlunun geriye
bıraktığı mal varlığına intikal eder. Çocuk ve deli de, suçluyu öldürmekle
kasten adam öldürme diyeti ödemeyi yüklenmiş olur; çünkü bunların kasıtlı
fiilleri kasıtlı olarak kabul edilir.
Çocuk veya akıl hastası,
suçlunun izni veya müsaadesi ile kısas uygulasa, örneğin suçlu kısas
uygulanacak organını uzatsa ve diğeri de kesse, bu fiil için herhangi bir şey
gerekmez. Zikredilen hüküm bakımından organ da can gibidir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN