MUĞNİ’L-MUHTAC

ÖLDÜRME VE YARALAMA

 

YARALI ŞAHSIN DURUMUNDA DEĞİŞİKLİK MEYDANA GELMESİ

 

Bu bölümde [bir şahıs tarafından] yaralanan kişinin, yaralandığı andan ölüm anına kadar şu açılardan durumunda meydana gelen değişiklik ele alınacaktır:

 

> Can dokunulmazlığı,

> hürriyet,

> canının heder olması,

> canı için ödenecek tazminatın miktarı.

 

1. Bir kimse harbi veya mürted yahut kendi kölesini yaralasa, harbı ve mürted müslüman olduktan ve köle azat olduktan sonra yaradan ölse [onu yaralayan kişi üzerine] tazmin gerekmez. [Zayıf] bir görüşe göre diyet gerekir.

 

2. Bir kimse [yukarıda sayılan] kimselere ok fırlattıktan sonra harbı ve mürted müslüman olsa, köle azat olsa [ve ölse] kısas gerekmez. Mezhepte esas alınan rivayete göre akıle, bir müslüman için ödenecek hafifletilmiş diyetle yükümlü olur.

 

3. Yaralı kişi irtidat ettikten sonra yarasının sirayet etmesinden ölse canı hederdir [kısas ve diyet gerekmez]. Daha güçlü görüşe göre yarası için [onu yaralayana] kısas uygulanır, bunu mürtedin müslüman olan yakını yerine getirir. [Zayıf] bir görüşe göre devlet başkanı uygulatır. Yaralama fiili bir mal ödemeyi gerektiriyorsa erş ve diyetten hangisi daha azsa o ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre erş ödenir. [Zayıf bir başka] görüşe göre ise hiçbir şey ödenmez.

 

4. Kişi irtidat ettikten sonra müslüman olsa ve yarasının sirayet etmesinden ölse kısas uygulanmaz. [Zayıf] bir görüşe göre irtidat kısa süreli olmuşsa gerekir. Diyet ödemek gerekir. [İmam Şafii'nin] bir görüşüne göre diyetin yarısı ödenir.

 

5. Bir müslüman bir zımmıyi yaraladıktan sonra zımmı müslüman olsa veya hür bir kimse bir köleyi yaraladıktan sonra köle azat olsa ve ardından [bu kişiler] yaranın sirayet etmesiyle ölse kısas uygulanmaz. Bir müslümana ödenecek diyetin ödenmesi gerekir. Bunun kölenin efendisine ödenmesi gerekir. Şayet diyet kölenin değerinden daha fazlaysa bu fazlalık onun mirasçılarına ait olur.

 

6. Bir kimse bir kölenin elini kestikten sonra köle azat edilse sonra da yaranın sirayet etmesinden dolayı ölse efendi ödenmesi gerekli olan diyet ile kölenin değerinin yarısı içinden hangisi daha az ise onu almayı hak eder. [İmam ŞafiI'ye ait] bir görüşe göre diyet ile kölenin [bütününün] değerinden hangisi az ise onu öder.

 

7. Kişi kölenin elini kestikten sonra köle azat edilse, daha sonra iki kişi bu köleyi yaralasa ve köle bu yaraların tümünün sirayet etmesi sebebiyle ölse ilk şahıs hür ise kendisine kısas uygulanmaz, diğer ikisine uygulanır.

 

148. Bir müslüman veya zımmı, bir harbı veya mürtedi yahut kendi kölesini yaraladıktan sonra harbı veya mürted müslüman olsa ya da harbiye eman verilse, köle azat edilse daha sonra yaralı şahıs yaranın sirayet etmesiyle ölse [yaralayana] mal [ödetmek] veya kısas uygulamak suretiyle tazmin söz konusu olmaz. Çünkü önceki yaralama [yapıldığı esnada] tazmine tabi değil idi.

 

[Zayıf] bir görüşe göre cinayetin sonuçlandığı durum dikkate alınarak hafifletilmiş diyet ödettirilir. Bununla kastedilen, daha sonraki meselede geleceği üzere hür bir müslüman diyetidir.

 

Genel Kural

 

Başlangıçta tazmine tabi olmayan hiçbir yaralama, [yaralının] durumunun değişmesiyle sonuçta tazmine tabi hale gelmez. Yalnızca başlangıçta tazmine tabi ise ölen kişinin canı hederdir, bu yaralamanın tazmin edilmesi gerekir. Her iki durumda [başlangıçta ve sonuçta] tazmine tabi ise sonuçtaki tazminin miktarı dikkate alınır. Kısasın uygulanabilmesi için fiilin işlendiği andan son ana [yani ölümün gerçekleşmesine] kadar [yaralayan ile yaralanan arasında] denklik dikkate alınır.

 

149. [Yukarıdaki kurala göre];

 

Bir kimse bu ikisine -yani harbılik veya irtidat sıfatına sahip olan kafire ve kendi kölesine- ok fırlatsa;

 

> Harbı veya mürted müslüman olsa veya harbıye eman verilse,

> Köle azat olsa,

 

Daha sonra ok bu iki gruptan insana isabet etse kısas kesinlikle uygulanmaz; çünkü suçun ilk anı itibarıyla yaralayan ile yaralanan arasında denklik yoktur.

 

150. [Bir önceki meselede diyet ödenir mi? Bu konuda mezhep içinde iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre okun isabet ettiği an dikkate alınarak bir müslüman diyetinin ödenmesi gerekir; çünkü o an, suç ve fırlatmanın birleştiği durumdur. Bu, cinayete sebep olan işi daha önce yapmaya benzer. Örneğin bir kimse haksız olarak bir çukur kazsa, orada bulunan bir harbı veya mürted müslüman olduktan sonra bu çukura düşerek ölse, her ne kadar sebep gerçekleştiği sırada harbı ve mürtedin canı heder ise de çukuru kazan kişi tazminle yükümlü olur.

 

[Zayıf] bir görüşe göre okun fırlatma anı dikkate alınarak herhangi bir şeyin ödenmemesine hükmedilir. Bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Çünkü insanın kendi seçimine bağlı olan şey budur. eşŞerhu'l-kebir'de bu görüş ayrılığı, yaralandıktan sonra müslüman olan ve azat edilen [sonra da ölen] kimsenin durumuna ilişkin meseleye dayandırılmıştır. Orada diyet ödenmesi gerekiyorsa burada evleviyetle ödenmesi gerekir. Nevevi'nin buna "mezhepte esas alınan rivayet" demesi bu sebepledir. Kişinin kendi kölesi tazmin edilmeye daha layıktır; çünkü onun can dokunulmazlığı vardır ve [öldürülmesi halinde] keffareti yerine getirmek suretiyle tazmin söz konusudur. Nevevi bunu zikretmemiştir; çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi bu mesele el-Muharrer'de yer almayıp Nevevi tarafından eklenmiştir.

 

Nevevi'nin "müslüman veya hür" demesi ve çoğulolarak "onlara ok fırlatsa" demesi daha uygun olur, böylece zamir, daha önce zikredilen üç kişiye dönerdi. Böyle söylemiş olsaydı daha önce iki kere geçen yorum ve açıklamaları yapmaya da gerek olmazdı.

 

151. Daha doğru görüşe göre akıle üzerine hafifletilmiş diyeti ödemek gerekli olur. Çünkü bu bir ava atış yapıp yanlışlıkla bir insanı öldürme meselesinde olduğu gibi yanlışlıkla adam öldürmedir.

 

Bu, el-Muharrer'de kesin bir şekilde aktarılmıştır.

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu, kasıt benzeri adam öldürmedir.

 

[Bir başka zayıf] görüşe göre ise kasti öldürmedir.

 

152. Bunun aksi meselede yani harbi, bir müslümanı yaraladıktan sonra müslüman olsa veya zimmet akdi yapsa daha sonra yaralı şahıs ölse, Ravdatü't-talibin'de Nevevi'nin kendi eklediği ifadede belirtildiği üzere "doğru görüşe göre tazmin söz konusu olmaz."

 

153. Yaralı müslüman irtidat edip sonra da yarasının sirayet etmesi sonucunda mürted olarak ölse, onu yaralayan kişi mürted olmasa, ölen şahsın canı hederdir. Yani bu yaralama / öldürme için kısas, diyet ve keffaret söz konusu değildir. Yaralayan kişi devlet başkanı olsun ya da olmasın böyledir. Çünkü mürted kişi o esnada doğrudan öldürülse bunun için herhangi bir şey gerekli olmaz. Yaranın sirayet ederek ölmesi durumunda da böyledir. Onu yaralayan kişi mürted ise o zaman -daha önce geçtiği üzere- kısas uygulanması gerekir.

 

154. [Yukarıdaki durumda] şayet yaralama, insanın kemiğinin görülmesine sebep olan veya organının kopmasına sebep olan yaralamalarda olduğu gibi kısası gerektiren bir yaralama ise daha güçlü görüşe göre yaralama konusunda kısas uygulanması gerekir. Çünkü organlarda kısas, candaki kısastan ayrıdır. Bu, yaranın sirayet etmemesi durumunda olduğu gibidir. Diğer görüşe göre ise kısas uygulanmaz; çünkü yaralama ölümle sonuçlanmış olup mürtedin canı ise heder olduğu gibi organı da böyledir.

 

155. Nevevi "sirayet" ifadesini kullanarak şu durumu dışarıda bırakmıştır: Bir kimse bir müslümanın elini kopardıktan sonra irtidat etse ve bu kişinin yarası iyileşse, cezayı uygulamadan önce ölmüş olsa bile kısas alacağına sahiptir.

 

156. O kişi kısas hakkını almadan önce ölürse [kısası kim uygular? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Onun müslüman olan yakını kısası uygulatır; çünkü kısas, [mağdurun yakınlarının gönlünden kinin çıkıp] şifa bulması içindir. Şahsın yakını eksik ehliyetli ise hakkını alabilmesi için ehliyeti tamamlanıncaya kadar beklenir.

 

Not:  İrtidat ile ilgili hükümden bahsederken Nevevi, mirasçı olmayanları da kapsayan "müslüman yakını" demek yerine "irtidat olmasaydı ona mirasçı olacak olan kişi" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre -İbn Kecc ve başkaları bunu alimlerin çoğunluğuna nispet etmiştir- bu cezayı devlet başkanı uygular; çünkü mürtedin mirasçısı olamaz. Bu sebeple mirasçısı olmayan kişi adına kısası devlet başkanı uyguladığı gibi burada da devlet başkanı uygular.

 

İlk görüşe göre mürtedin yakını, devlet başkanı tarafından alınacak bir mal karşılığında suçluyu affedeilir.

 

157. Yukarıda geçen hüküm, yara kısası gerektirdiğinde söz konusudur.

 

Şayet mürtedi yaralamak -kemiği dışarı çıkarıp kıran veya yanlışlıkla organı koparan yaralamada olduğu gibi- bir mal ödemeyi gerektiriyorsa [ne ödemek gerekir? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

Bu yaradan dolayı gereken erş ve can diyetinden hangisi daha az ise o ödenir; çünkü kesin olarak bilinen odur. Şayet yara için ödenecek erş -vücut boşluğuna kadar giden yaralamada olduğu gibi- can diyetinden daha az ise o zaman irtidat döneminde bu yaranın sirayet ederek kişinin ölmesi ile ödemede artma yapılmaz. Şayet can diyeti daha az ise örneğin kişi bir şahsın iki elini ve iki ayağını kesmiş olsa sonra yaralı şahıs irtidat edip ölse ikisinden fazlası ödenmez; çünkü kişi müslüman olarak yaranın sirayet etmesi sonucu ölseydi ikisinden [iki organı koparma diyetinden] daha fazlası gerekli olmazdı. Burada evleviyetle böyledir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre miktar neye ulaşırsa ulaşsın, hatta diyetten fazla bile olsa erş ödenir.

Buna göre iki el ve iki ayağı koparma durumunda iki diyet ödenir.

 

Not:  Mürted için ödenecek diyet bedelinin fey olduğu görüşü kabul edildiğinde mirasçı bundan herhangi bir şeyalamaz.

 

Üçüncü görüş

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre bu yara tazmin edilmez; çünkü yara sirayet ettiğinde sonucu ölüm olur ve bu durumda organlar kişinin canına tabi olur. Mürtedin canı heder olduğuna göre ona tabi olan şey de böyledir.

 

158. Yukarıdaki hükümlerin tümü, irtidat fiili yaralamadan sonra meydana geldiğinde söz konusudur. Şayet okun fırlatılmasından sonra henüz isabet etmeden önce irtidat gerçekleşirse o zaman tazminin söz konusu olmayacağı konusunda ittifak vardır. Çünkü kişi, diğer şahsa karşı yaralayıcı fiili işlediğinde o kişi mürted idi.

 

159. Yaralı kişi irtidat ettikten sonra müslüman olup yaranın sirayet etmesiyle [kısas uygulamak gerekli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Ölse daha doğru görüşe göre kısas hiçbir durumda söz konusu olmaz. Çünkü o son olarak bir duruma [mürted olma durumuna] intikal edip bu hal üzere öldüğünden kısas gerekli olmamıştır. Bu, kısası düşüren bir şüphe olmuştur.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin el-Ümm'de belirttiği görüşe göre irtidat zamanı kısa süreli olmuşsa, yani irtidat esnasında yaranın sirayet edeceği kadar bir zaman geçmemişse kısas uygulamak gerekli olur; çünkü süre kısa olduğunda sirayetin etkisi ortaya çıkmaz. Süre uzun ise kısas uygulamak kesin olarak gerekli olmaz.

 

160. Yukarıdaki ilk görüş esas alındığında, yaralayan kişi [hangi diyeti öder? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Yaralayan kişi, tam diyeti kendi malından ödemekle yükümlü olur. Çünkü yaralama ve ölüm, can dokunulmazlığının bulunduğu bir durumda gerçekleşmiştir.

 

İkinci görüş

 

[İmam Şafii'ye ait] diğer bir görüşe göre, diyetin can dokunulmazlığının bulunduğu ve bulunmadığı iki duruma dağıtılması sonucunda kişi yarım diyeti öder.

 

Üçüncü görüş

 

Kişi diyetin üçte ikisini öder. Burada diyet, can dokunulmazlığı bulunan iki durum ile dokunulmazlığın bulunmadığı duruma dağıtılır. 

 

Not:  Alimlerin çoğunluğuna göre görüş aynlığı, sürenin uzun olması durumuna özgüdür, aksi takdirde diyetin tamamının ödeneceği kesin olarak kabul edilmiştir.

 

161. Şu iki durumda yaralayan şahsa kısas uygulanmaz:

 

> Bir müslüman bir zımmıyi yaraladıktan sonra zımmı müslüman olsa ve yaranın sirayet etmesiyle ölse,

> Hür bir kimse, başkasına ait müslüman bir köleyi yaraladıktan sonra köle azat edilse ve yaranın sirayet etmesinden ölse kısas uygulanmaz.

 

Çünkü kişi cinayeti işlerken kendisine denk birini yaralamayı kastetmemiştir, dolayısıyla bu durum bir şüphe teşkil etmiştir.

 

162. Yukarıdaki durumda, yaralayan kişinin hür bir müslüman için ödenecek diyeti ödemesi gerekir; çünkü yaralama fiilinin başlangıcında ve sonunda bu fiil hür bir müslüman diyeti ile tazmin edilecek durumdaydı. Şayet köle kafir ise hür bir kafir diyeti ödenmesi gerekir.

 

163. "Sirayet" ifadesi, yaranın iyileşmesi sonrasında kişinin ölmesini dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda erş gerekli olur. Köleyi yaralama durumunda erş onun efendisine verilir. Buna göre kişi kölenin iki elini kesse, kölenin azat edilmesi ister yaranın iyileşmesinden önce ister sonra olsun kölenin değerinin tümünün ödenmesi gerekir.

 

164. Azat edilmiş olan köle yaranın sirayet etmesi sonucunda ölmüş ve yarası için ödenmesi gereken belirli bir erş [diyet] yok ise ödenecek diyet, kölenin efendisine ödenir.

Bu diyet ister kölenin değerine denk ister daha düşük olsun fark etmez. Çünkü efendi, köle kendisinin mülkiyetindeyken işlenen bu suçtan dolayı bu miktarı almaya hak kazanmıştır.

Efendinin hakkı bizzat muayyen olmayıp suçu işleyen kişi -diyet mevcut olsa bile- onun değerini ödeyebilir. Buna göre suç işleyen kişi dirhem şeklinde ödemeyi teslim ettiğinde, kendisinin diyetten başka bir talebi olmamış olsa bile bunu almaya zorlanır.

 

165. Şayet kölenin diyeti kıymetinden fazla ise fazlalık mirasçılarına ait olur; çünkü bu diyet, kölenin hürriyete kavuşması sebebiyle gerekli olmuştur.

 

166. Yara için ödenmesi gereken belirli bir diyet varsa örneğin kişi kölenin bir elini kestikten veya gözünü çıkardıktan sonra köle azat edilse, sonra da yaranın sirayet etmesinden ölse, daha önce geçtiği üzere bu durumda tam diyet ödenmesine hükmetmiş olsak o zaman efendi; "ödenmesi gerekli olan diyet" ile "kölenin kıymetinin yarısı" içinden hangisi daha az ise onu alır. Bu, yara iyileşmiş olsa bile köle onun mülkiyetindeyken telef olan organın diyetidir. Çünkü yaranın sirayet etmesi kölelik esnasında olmadığından bu, efendi açısından dikkate alınmamıştır. Şayet diyetin tamamı [kölenin değerinin yarısından] daha az ise ödenmesi gereken yegane şey budur. Kölenin değerinin yarısı daha az ise bu, köle efendinin mülkiyetindeyken gerçekleşen yaralamanın diyetidir.

 

Not:  Nevevi, "kölenin değerinin yarısı" demek yerine "organı koparmanın diyeti" demiş olsa daha genel bir ifade olurdu.

 

167. İmam Şafii'ye ait bir başka görüşe göre ise bu durumda şuna bakılır: Kölenin diyeti ile kölenin değeri içinden hangisi daha düşükse efendiye o ödenir. Çünkü yaranın sirayet etmesi, efendiye tazmin edilmesi gereken bir yaralama sonucunda olmuştur. Bu yüzden efendi açısından bu yaralama dikkate alınmalıdır. Bu durumda maktulün köle olarak ölmüş haldeki değeri ve hür olarak ölmüş haldeki değeri belirlenir. Bu ikisinden hangisi daha düşük ise efendiye onun ödenmesi gerekir. Şayet diyet daha az ise suçu işleyen kişi bunun dışında bir şey ödemez. Çünkü noksanlık, efendinin azadından kaynaklanmıştır. Şayet kölenin değeri daha az ise fazlalık, onun hürriyete kavuşması sebebiyle gerekli olmuştur.

Efendi, o kişi köle olarak ölmüş olsaydı alacağı miktar ne ise yalnızca onu alır.

 

168. Bir kimse kölenin elini kestikten sonra köle azat edilse, daha sonra iki kişi köleyi yaralasa, mesela birisi kölenin diğer elini, diğeri de iki ayağından birini koparsa ve köle bu şahısların yaptığı kesme fiillerinin sirayet etmesi sonucunda ölse, şayet ilk yaralamayı yapan kişi hür ise ona kısas uygulanmaz; çünkü yaralama fiilini işlediği anda mağdurla eşit konumda değildi. Diğer iki kişiye ise kısas uygulanır. Bu kısas, itHakla kabul edilen görüşe göre organlar üzerinde uygulanır. Mezhepte esas alınan görüşe göre ise can konusunda kısas uygulanır; çünkü bu iki kişi mağdura denktir. İlk şahsa kısas uygulanmaması onda bulunan bir özellik sebebiyledir. Bu, baba ile iştirak halinde onun oğlunu öldürmeye benzer.

 

Not:  Nevevi, mağdurun sonraki iki kişiyi affetmesi durumunda diyetin ne olacağından söz etmemiştir. Bu durumda hür kimse diyetinin üç yaralama fiiline dağıtılması ve her biri için üçte bir diyet ödenmesi gerekir. Çünkü bu şahısların yaptıkları yaralamalar, sirayet sonucunda ölüme yol açmıştır. Efendi, sonraki iki kişinin ödemeleri gereken şey üzerinde hak sahibi değildir. Efendi yalnızca suç işleyen kişi işlediği sırada mağdurun köle olması halinde hak sahibi olur; çünkü o kişi, bu şahsın mülkiyetine karşı bir suç işlemiştir. Oysa sonraki iki kişi hür bir kimseye karşı suç işlemişlerdir. Efendinin ilk suç işleyen şahıstan ne miktarda hak sahibi olduğu konusunda daha önce zikredilen meselede İmam Şafii'ye ait iki görüş geçerlidir. İlkine göre efendi, diyetin üçte biri ile onun mülkiyetinde iken gerçekleşen el kesme fiili sebebiyle ödenecek erşten hangisi az ise onu alır ki bu da kölenin değerinin yarısıdır. Diğer görüşe göre diyetin üçte biri ile kölenin değerinin üçte birinden hangisi az ise onu alır.

 

İbn Şehbe şöyle demiştir: Burada İbn Mulakkin iki şerhinde de bir hataya düşmüş, Ezrai de onu takip etmiştir. Bu konuda uyanık olmak gerekir.

 

Hür bir kimse bir kölenin elini kestikten sonra köle azat edilse, daha sonra bir başkası kölenin kafasını koparsa, el kesme yarasının sirayet etmesi ortadan kalkar. [Yukarıdaki meselede] ilk görüşe göre kölenin değerinin yarısı efendiye ödenir. İkinci görüşe göre ise el konusunda kısas uygulanır veya mirasçıya diyetin yarısı ödenir. Üçüncü görüşe göre can konusunda kısas uygulanır veya mirasçıya tam diyet ödenir.

 

İlk olarak kölenin elini kesen kişi daha yara iyileşmemişken onun kafasını koparsa kısas yoluyla öldürülmesi gerekir. Öldürülürse efendinin hakkı ortadan kalkar. Mirasçı affederse diyet ödemesi gerekir. Efendi bu diyet içinde; diyetin yarısı ile kölenin değerinin yarısı içinden hangisi az ise onu alır. ilk olarak kölenin elini kesen kişi yara iyileştikten sonra kölenin kafasını koparsa kölenin değerinin yarısını efendiye ödemekle yükümlü olur ayrıca kendisine can konusunda kısas uygulanır veya tam diyeti mirasçılara öder. ikinci görüşe göre diyetin yarısı ödenir. Yara iyileşmeden önce veya sonra ikinci bir kişi kölenin kafasını koparırsa o zaman hükmün nasılolacağı açıktır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ORGAN KAYIPLARI VE YARALAMALARDA KISASIN ŞARTLARI