MUĞNİ’L-MUHTAC

DİYETLER

 

AKİLE

 

Bu bölümde akıle ve onun yüklendiği diyet borcunun ertelenmesi [vadeli olması] konusu ele alınacaktır.

 

Yanlışlıkla ve kasıt benzeri fiillerde diyet akıle üzerine gereklidir.

 

Akıle [adam öldüren] kişinin üst [usul] ve alt soy hısımları [fer'] dışındaki erkek yakınlarıdır [asabesidir]. [Zayıf] bir görüşe göre [bir kadın amcaoğluyla evlendiğinde o] kadının amcaoğlunun oğlu olan oğul tazminle yükümlü olur.

 

Daha yakın olana öncelik tanınır, [daha yakın olan şahsın yaptığı ödeme yeterli olmayıp] geriye [ödenmemiş] bir şey kalırsa sıradaki kişi öder.

 

Ana-baba ile şahsa bağlı olan kişi [yalnız baba ile bağlı olan kişiye göre] önceliklidir. İmam Şafii'nin eski görüşüne göre [ana-baba bir olan ile baba-bir olan] eşittir.

 

Daha sonra azat eden efendi sonra onun asabesi sonra onu azat eden, sonra onun asabesi gelir. Bu yoksa suç işleyen kişinin babasını azat eden şahıs sonra onun asabesi sonra babayı azat edeni azat eden ve onun asabesi gelir. Bu, sonuna kadar bu şekilde gider.

 

Bir kadının azat ettiği köle birini öldürdüğünde kadının akılesi diyeti üstlenir.

 

Birden fazla azat eden, bir azat eden gibidir. Her bir azat edenin asabesinden olan her bir şahıs o azat eden şahsın yükleneceği diyet miktarını ödemeyi üstlenir.

 

Daha güçlü görüşe göre azat edilmiş olan köle diyeti üstlenmez.

 

Akıleden kimse yoksa veya onların ödeyeceği miktar diyet için yeterli olmazsa Müslüman bir kimse adına devlet hazinesi diyet ödemeyi üstlenir. Şayet devlet hazinesinde mal yoksa daha güçlü görüşe göre diyetin tümünü suçlu üstlenir.

 

Kamil olan bir canı öldürme durumunda akıleye üç yıllık süre tanınır. Her yıl diyetin üçte biri ödenir. Zımmınin diyetinde bir yıl süre tanınır, bir görüşe göre üç yıl süre tanınır. Kadın için iki yıl süre tanınır, ilk yıl diyetin üçte biri ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre üç yıl süre tanınır.

 

Daha güçlü görüşe göre akıle kölenin değerini ödemeyi üstlenir. Her yıl, diyetin üçte biri miktarınca ödeme yapar. [Zayıf] bir görüşe göre üç yılda bunu yapar.

 

Bir kimse iki şahsı öldürse, akılesi iki diyeti üç yılda öder. [Zayıf] bir görüşe göre altı yılda öder.

 

Organlara yönelik saldırılarda her yıl diyetin üçte birine tekabül eden kısım ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre bir yılda bunun tümü ödenir.

 

Can diyetinde süre ölüm anından, diğer fiillerin diyetinde ise suçun işlendiği andan itibaren başlar.

 

[AkıledenI sene içinde ölen kimse düşer.

 

Fakir, köle, çocuk ve akıl hastası diyet ödemez. Müslüman da kafir adına diyet ödemez.

Bunun aksi de olmaz.

 

Daha güçlü görüşe göre Yahudi, Hristiyan için diyet öder, tersi de söz konusudur.

 

Üç yıllık sürenin her yılında zengin yarım dinar, orta halli olan şahıs çeyrek dinar öder.

[Zayıf] bir görüşe göre bu, üç yıl içinde ödenmesi gereken miktardır.

 

Kişinin zengin veya orta halli oluşu sene sonu dikkate alınarak elirlenir. Sene sonunda maddI durumu kötüleşen kimse herhangi bir şey ödemekle yükümlü olmaz.

 

1. Vücut bütünlüğüne yönelik olsun diğerlerinde olsun yanlışlık ve kasıt benzeri fiillerde diyeti suçlunun kendisi değil akılenin ödemesi gerekir. Kendisini öldüren dışındaki kimselerin canı için de durum böyledir. Yine hakim tarafından belirlenen tazminat ile cenin için ödenen gurre için de aynı şey söz konusudur. Bu husus diyetler bölümünün başında zikredilmişti. Burada, sonraki konuya giriş mahiyetinde zikredilmiştir.

 

"Kasıt benzeri" ifadesi el-Muharrer'de bulunmayıp el-Minhac'a eklenmiştir. Zira el-Muharrer'de yalnızca yanlışlık ifadesi vardır. Bunun aksi olmuş olsaydı daha iyi olurdu.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden diyet ödeme yükümlülüğünün önce suçluya yönelmediği, doğrudan akıleye yöneldiği anlaşılmaktadır. Daha doğru olan ve İmam Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre ise diyet önce suçluya yönelir, sonra akıl e ona yardımcı olmak amacıyla bu diyeti üstlenir. Bu tıpkı iki kişinin arasını düzeltmek için borç yüklenmiş olan kimsenin borcunu ödemek gibidir.

 

Alimler şöyle demiştir: Suç işleyen kimse dışında bir kimseye bedel ödetmek kıyasa aykırıdır. Bununla birlikte cahiliye döneminde insanlar, içlerinden suç işlemiş olan kimseyi, maktulün velilerine karşı koruyorlar onların buna yaklaşmasını ve öç almasına engel oluyorlardı. Şari bu yardımın yerine mal harcamayı gerekli kılmış bunu da özellikle de silah taşıyan kimselerde çokça görülmesi sebebiyle yalnızca yanlışlık ve kasıt benzeri fiillere özgü kılmıştır. Bu gibi kimseler, mazur görülmeleri gereken bir sebebe binaen fakir düşmesin diye akıle tarafından kendilerine yardım edilmiştir.

 

Akılenin diyeti ödemesi ancak fiilin yanlışlıkla veya kasıt benzeri işlendiğine dair şahitlerin bulunması yahut kişinin itiraf ta bulunması ve diğerlerinin de onu tasdik etmesiyle sabit olur. Şayet akıle, fiili işleyen şahsın itirafını yalanlarsa şahsın ikrarı onlar hakkında geçerli olmaz. Bununla birlikte akıle ["biz onun bu fiili yanlışlıkla veya kasıt benzeri işlediğini bilmiyoruz" şeklinde] bilmediklerine dair yemin ederler. Yemin ettiklerinde diyeti, [akılenin değil] ikrarda bulunan kimsenin ödemesi gerekli olur. O zaman bu, Nevevi'nin "kişinin ikrarı devlet hazinesi açısından [geçerli] kabul edilmez" sözünden istisna edilir.

 

Kişi [intihar etmek suretiyle] kendisini öldürmüşse meşhur olan görüşe göre akılenin herhangi bir şey ödemesi gerekmez. Bu hükümlerin tümü, katil hür ise geçerli olur. [Tümüyle değil de] kısmen hür ise ve yanlışlıkla birini öldürmüşse akıle diyetin yarısını üstlenir. Bunu Rafii, konunun sonunda Beğavl'nin fetvalarından nakletmiştir. zikretmiştir. Bu konuda "kasıt benzeri fiil" de yanlışlık gibidir.

 

Diyet ödemeyi üstlenme sebepleri üçtür: Akrabalık, vela ve devlet hazinesi. Bunun dışında evlilik, karşılıklı anlaşma, asabelik yoluyla olmayan akrabalık diyeti üstlenme sebebi olmaz. Yine kendisinin bir aşireti olmayan, bir kabileye intisap ederek onlardan sayılan kimse de böyledir. Nevevi, diyeti üstlenme sebeplerini de bu sıralamaya uygun bir şekilde ele alarak önce ilkinden başlamıştır.

 

 

A. Akrabalardan Diyet Ödemekle Yükümlü Olanlar

 

Asabe

 

2. [Diyet ödemekle yükümlü olan akıle] suç işleyen şahsın asabesi, yani nesep veya vela yoluyla kişiye mirasçı olan erkek ve mükellef olan şahıslardır. Bunun delili diyetler kitabının başında geçen iki kadına ilişkin rivayette yer alan "diyet, kadının asabesi üzerine gereklidir" ifadesidir.

 

İmam Şafii şöyle demiştir:

 

Akılenin asabe oldUğU konusunda muhalif görüş belirten birini bilmiyorum. Asabe baba tarafından olan akrabalardır. Kadın ve çocuk zengin bile olsa bunların diyetten herhangi bir şeyi yüklenmeyeceği konusunda muhalif görüş belirten birini bilmiyorum. Bana göre matuh [akıl zayıflığı bulunan] kimse de böyledir.

 

3. Nevevi daha sonra suç işleyen şahsın üst ve alt soy hısımlarını asabeden istisna ederek şöyle demiştir: "Üst soy hısımları yani baba ve yukarısı ile alt soy hısımları yani oğul ve aşağısı asabeden istisna edilir." Çünkü bunlar kişinin bir parçası sayılırlar. Suçlunun kendisi diyet ödeme yükünü üstlenmediği gibi onun bir parçası konumunda olanlar da üstlenmemektedir.

 

Nesai şu hadisi rivayet etmiştir: Kişi, oğlunun işlediği suçtan sorumlu tutulamaz. (Nesai, Tahrim, 4138)

 

Ebu Davud'un iki kadına ilişkin rivayetinde "[Resulullah (s.a.v.)] çocuğu diyetten beri kıldı" ifadesi yer almaktadır.(Ebu Davud, Diyat, 4575)

 

İnsanın bir parçası olan diğer kimseler de buna kıyas edilmiştir.

 

4. [Zayıf] bir görüşe göre adam öldüren kadının oğlu, şayet bu kadının amcaoğlunun oğlu ise veya kendisini azat eden kimsenin oğlu ise bu oğul kadını evlendirme konusunda veli olabildiği gibi onun diyetini de öder. Daha doğru görüşe göre ise konuyla ilgili haberler genelolduğundan [ve herhangi bir ayrım yapmadığından] bu kabul edilmez. Ayrıca [oğul ile anası arasında] bir parçası olma ilişkisi bulunmaktadır. Bu mesele ile nikah arasında şu fark vardır: Burada oğulolmak engelolduğu halde diğer tarafta oğulolmak veliliği gerektirmekte, veliliğe engelolmamaktadır. Hükmü gerektiren durum bulunduğunda bu durum, işlevini yerine getirir.

 

 

Asabeler arasında öncelik sırası

 

5. Asabeden diyeti yüklenme konusunda [suç işleyen şahsa] daha yakın olanlar, daha uzak olanlara öncelenir.

 

6. Asabe içinde kişiye en yakın olanlar erkek kardeşler, sonra da ne kadar aşağıya inerse insin onların oğullarıdır. Sonra amcalar, sonra ne kadar aşağı inerse insin onların oğulları gelir. Sonra babanın amacaları, sonra ne kadar aşağı inerse insin onların oğulları gelir.

Sonra dedenin amcaları, sonra aşağı doğru onların oğulları gelir.

 

7. Yakın olan asabe, ödenmesi gereken miktarı ödeyemezse, yani ödenmesi gereken miktardan geriye bir şey kalıyorsa kalan kısım ona yakın olana dağıtılır, sonra onlara yakın olanlara dağıtılarak bu şekilde gider.

 

8. İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre belirtilen şahıslar içinden ana-baba aracılığıyla kişiye bağlananlar, yalnızca baba aracılığıyla bağlanana göre önceliğe sahiptir [yani diyeti önce onlar öder].

 

İmam ŞafiI'nin eski görüşüne göre ise bu ikisi birbirine eşittir; çünkü akılenin diyeti yüklenmesi bakımından dişiliğin bir etkisi bulunmadığından bu durum bir tercih sebebi olmaya elverişli değildir.

 

9. Nesep yoluyla asabe olanlardan sonra, yani bunlar hiç yok ise veya suç sebebiyle diyetten ödemeleri gereken miktar diyeti karşılamıyorsa o zaman [suç işleyen şahıs daha önceden köle ise onu] az at eden erkek şahıs gelir. Bunun delili "vela [azat etme] de tıpkı nesep gibi bir yakınlıktır" hadisidir. (Darimı, Feraiz, 2, 398)

 

10. Azat eden kimse yoksa veya onun ödeyeceği miktar da ödenmesi gereken şey için yeterli olmuyarsa azat eden kişinin -tıpkı suç işleyen şahısta zikredildiği gibi- üst ve alt soy hısımları dışındaki asabesi diyet ödemekle yükümlü olur. Bunlar içinden daha yakın olanlara öncelik verilir. Bunun delili ŞafiI ve Beyhakl'nin rivayet ettiği şu hadistir: Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali'nin (r.a.), Abdülmuttalib'in kızı Safiyye' nin azat ettiği kimselerin diyetini ödemesine hükmetmiştir. (Beyhaki, Diyat, 8, 107)

Çünkü Hz. Ali, Safiyye'nin erkek kardeşinin [yani Ebu Talib'in] oğluydu. Hz. Ömer, Safiyye'nin oğlu olan Zübeyr'in diyet ödemesine ise hükmetmedi. Bu olay sahabe arasında meşhur olmuştu.

 

Diğer yakınlar da oğula "şahsın bir parçası olma" yönüyle kıyas edilmiştir.

 

Bulkini bunların da diyet yükümlülüğü altına girmesi görüşünü sahih kabul ederek şöyle demiştir:

 

Çünkü azat eden kimse diyeti yüklenmektedir, onun ana-babası da azat eden kimse gibi olup suç işleyen kimse gibi değildir. Bu ikisi ile suç işleyen kimse arasında üst ve alt soy hısımlığı söz konusu değildir.

 

Hocam, Bulkınl'nin açıklamalarına şöyle cevap vermiştir: Azat eden kimsenin azat etmesi, suç işlemek gibi kabul edilir. Bu, Bulkınl'nin mezhepte nakledilen hükme yaptığı isnada karşı yeterlidir; çünkü onun yaptığı nakil problemlidir.

 

11. Daha sonra azat eden şahsı azat eden ve onun asabesi gelir. Bu, bu şekilde devam eder. Bu kimselerin üst ve alt soy hısımları dahil olmaz.

 

12. Azat edeni azat eden şahıs yoksa o zaman suç işleyen şahsın babasını azat eden ve onun nesep yönünden asabesi olanlar asıl ve fer' dışında diyeti tazminle yükümlü olur. Sonra babayı azat edeni azat eden ve onun asabesi -asıl ve fer' dışında- diyeti tazmin eder. el-Muharrer adlı eserde "sonra" denilmiştir ki bu daha uygundur.

 

13. Bu durum daha sonra bu şekilde devam eder. Buna göre babayı azat eden şahıs ve onun asabesi bulunmazsa o zaman dedeyi azat eden ve onun asabesi diyeti yüklenir. Bu böylece miras gibi gittiği yere kadar gider.

 

14. Daha yakındakilerin ödemesi gereken miktar diyet için yeterli olmadığında daha uzaktakinden alma meselesi mirastakinden farklılık arz eder. Zira mirasta yakınlar bütün mirası alır. Arada şu fark vardır: Buradakinin aksine asabenin mirası için bir miktar sınırlaması yoktur. Burada ödenecek diyet ise yarım veya çeyrek dinarla sınırlandırılmıştır.

 

Not: Azat eden kişi üzerine diyet borcu yüklediğimizde geriye herhangi bir şey kalırsa -daha önce işaret edildiği üzere- o hayattayken onun asabesine diyet borcu yüklenir. eş-Şamil, et- Tetimme vb. eserlerin yazarları bunu açık olarak ifade etmişlerdir. eş-Şerhu'ssağır' deki ifade ise bu durumda borç yüklenmemesini gerektirir.

 

15. Kadının azat ettiği köle [diyeti gerektiren bir suç işlediğinde] kadının akılesi diyeti üstlenir, kadın diyet üstlenmez; çünkü kadının diyet üstlenmeyeceği konusunda icma vardır. Dolayısıyla kadın suç işlediğinde onun asabesinden kim diyeti üstleniyorsa onun az at ettiği kölenin diyetini de onlar üstlenir. Nitekim kadının azat ettiği köleyi kadını evlendiren veli evlendirmektedir. Burada kadın hem evlendirme hem de diyet ödeme ehliyetine sahip olmadığından evlendirmeyi üstlenenler diyet ödemeyi de üstlenmiştir.

 

16. Bir köleyi bir kimse az at ettiğinde nasıl ki yıllık yarım dinar veya çeyrek dinar ödüyorsa, köleyi birden fazla kişi azat ettiğinde onlar da aynı şekilde tek bir kişinin ödeyeceği diyeti üstlenirler. Çünkü kölenin velası onlardan her birine değil tümüne aittir.

 

17. Azat edenlerden her birinin asabesinden her bir şahıs, o azat eden kişi hayattayken yüklendiği yarım veya çeyrek dinar diyeti üstlenir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Ölen şahıs diyeti yüklendiğine göre diyet bu azat eden kimselere dağıtılmalıydı.

 

Buna şöyle cevap verilir: Vela ortaklara dağıtıldığı gibi bunlara dağıtılmaz. Bunlar ölen şahsın velasına mirasçı değillerdir, yalnızca onun aracılığıyla mirasçı olan kimselerdir.

 

Not:  Bu, azat eden kimselerin bir grup olması durumuna özgü değildir. Azat eden kimse bir kişi olsa ve geride erkek kardeşler bırakarak ölse, her biri, ölen şahsın ödemeyi üstlendiği yarım veya çeyrek dinar ödemeyi üstlenir.

 

18. Azad edilmiş olan köle, kendisini azat eden kimsenin işlediği fiil sebebiyle diyet ödemeyi [üstlenir mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre nasıl ki o, kendisini azat eden şahsa mirasçı olamıyorsa aynı şekilde onun diyetini ödemeyi de üstlenmez.

 

İkinci görüş

 

Diyeti üstlenir. Bulkini bu görüşü tercih etmiştir; çünkü diyet ödemek desteklemek ve yardım etmek için yapılır. Azat eden şahsa yönelik destek ve yardımı herkesten önce azat edilenin yapması uygun olur.

 

Azat edilen şahsın asabesi ise kesinlikle diyet ödemeyi yüklenmez.

 

19. Akıle içinde yukarıda zikredilen kimseler yoksa veya olmakla birlikte ödemesi gereken miktar diyet için yeterli olmazsa [ne olur?]

 

> Zevilerhamın mirasçılığını kabul ettiğimiz taktirde diyet ödemeyi de onlar yüklenir. Daha önce miras bölümünde geçtiği üzere Nevevi, devlet hazinesinin düzenli bir şekilde kontrol edilmediği durumda bu görüşü sahih kabul etmiştir. Bilindiği üzere bu, zevilerhamdan olup kişinin üst ve alt soy hısımı olmayan erkek için geçerlidir.

 

> Devlet hazinesi düzenli bir şekilde işletiliyar ise Müslüman olan kimsenin [mirasçısı olmadığında] mirasını aldığı gibi Müslüman olan suçlunun fiilinden kaynaklanan diyeti de öder. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) "ben mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Onun adına diyet öder ve ona mirasçı olurum" buyurmuştur. (Ebu Davud, Feroiz, 2899; Nesai, es-Sünenü'l-kübro, 8, 510; İbn Hibban, Feraiz. 6035)

 

20. Müslüman bir kimse öldüğünde [geride onun terikesini alacak kimse yoksa] Müslümanlar ona mirasçı olur. Zımmı, mürted ve anlaşmalı gayri müslime ise mirasçı olmazlar. Bunların geride bıraktığı mallar fey olarak devlet hazinesine konulur. Bunların diyet ödemesi gerektiğinde diyet, mallarından vadeli olarak ödenir. Ölmeleri halinde tıpkı diğer borçlar gibi diyet borçları peşin hale gelir.

 

Not:  Devlet hazinesinin diyeti ödemesi meselesinden şu durum istisna edilmiştir: Buluntu çocuk yanlışlıkla öldürüldüğünde ve onu öldüren kişinin akılesi olmadığında Ebu Hamid'in Ta'lfk adlı eserinin "buluntu çocuk" bölümünde belirtildiği ne göre devlet hazinesi onun için diyet ödemez; çünkü devletin diyeti ödeyip sonra [bunu alacak kimse olmadığı için] tekrar geri almasının bir anlamı yoktur. Bilindiği üzere devlet hazinesinden başka mirasçısı olmayan kimse için durum bu şekildedir.

 

21. Devlet hazinesi yoksa yani hazinede herhangi bir mal yoksa veya zalimlerin hazineyi ele geçirmesi sebebiyle düzenli işletilmiyorsa veya hazinedeki malvarlığı diyeti ödemek için yeterli olmayacak miktardaysa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre ödenmesi gerekenin tümü veya kalan kısmı suç işleyen kimseye yüklenir. Bu, "diyet öncelikle suç işleyen şahıs üzerine gerekli olur, sonradan akıle bunu üstlenir" görüşüne dayalıdır ki daha önce geçtiği üzere daha doğru görüş böyledir.

 

İkinci görüş

 

"Diyet doğrudan akıle üzerine gerekli olur" görüşüne binaen diyet suçlunun malına yüklenmez.

 

Bulkın!, tıpkı Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de olduğu gibi "daha güçlü görüş" yerine "daha doğru görüş" denilmesi gerektiğini belirtmiştir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden belirtilen kişilerin varlığı halinde suçlunun diyet ödeme yükümlülüğünün olmadığı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Aksine ilk yıl içinde akıle veya devlet hazinesinin ödemesi gereken miktar belirlendikten sonra geriye ödenmesi gereken bir şey kalırsa bunu suçlunun kendisi -tıpkı akıle gibi- vadeli olarak öder. Başka kimi durumlarda da suçlunun kendisinin diyeti ödemesi gerekli olabilir. Bunlar arasında şunu sayabiliriz:

 

a) Babası köle, annesi ise azat edilmiş olan bir çocuk bir kişiyi yanlışlıkla veya hata benzeri fiille yaralasa sonra çocuğun babası azat edilerek çocuğun velası da babayı azat edenlere ait olsa, sonra yaralı şahıs yarasının sirayet etmesinden dolayı ölse, anneyi azat eden kimseler yaralamanın erşini öder. Geriye herhangi bir şey kalırsa suçlunun kendisi öder.

Çünkü yaranın sirayet etmesi azat etme işleminden sonra gerçekleşmiş, yaralama ise azattan önce olmuştur. Bu erş, babayı azat edenler üzerine gerekli olmaz; çünkü erş ödemeyi gerektiren sebep, velanın onlara intikal etmesinden önce gerekli olmuştur. Erş, anneyi azat edenler üzerine de gerekli olmaz; çünkü erşin ödenmesi gerekli olmadan önce vela onlardan intikal etmiştir. Bu, devlet hazinesine de intikal etmemiştir; çünkü her halükarda [diyeti ödeyecek] vela yönü bulunmaktadır. Şayet geride bir şey kalmazsa yani yaralamanın erşi diyete eşit olursa, mesela kişi şahsın iki elini kestikten sonra babası azat edilmiş olsa, sonra yaralı şahıs ölse, anneyi azat edenler tam diyet ödemekle yükümlü olur; çünkü vela kendilerindeyken gerçekleşen yaralama bu miktar ödeme yapmayı gerektirmektedir. Bu şahıs babasının azat edilmesinden sonra ikinci defa yaralama yapsa ve yaralı kişi her iki yaranın sirayet etmesinden dolayı ölse, anneyi azat edenler şahsın ilk yaralaması sebebiyle gerekli olan erşi, babayı azat edenler de diyetin kalan kısmını ödemekle yükümlü olurlar.

 

b) Bir zımmı bir şahsı yanlışlıkla yaralasa, yaralı şahıs zımmınin Müslüman olmasından sonra yarasının sirayet etmesi sonucu ölse onun zımm! olan akılesi yalnızca yara için erş öderler, diyetten geriye ödenmemiş bir miktar kalırsa bunu kendisi öder. Geriye bir şey kalmışsa örneğin şahsın iki ayağını kesmişse zımm! akılesi -benzer meselede de geçtiği üzere- tam diyet öder. Bu kişi Müslüman olduktan sonra aynı şahsı ikinci defa yanlışlıkla yaralasa, zımm! olan akılesi ilk yaralamanın erşini, Müslüman olan akılesi ise diyetin geriye kalan kısmını öder

 

c) Bir kimse bir av hayvanına atış yaptığı halde attığı şey bir adama isabet etse -araya da şahsın mürted veya Müslüman olması girse- diyeti bu kişinin akılesi değil kendisi malından öder. Çünkü diyeti akılenin üstlenmesinin şartı, fiilin yapılmaya başlandığı andan sonuçlandığı ana kadar akılenin nikah velayetine elverişli olmasıdır.

 

22. Kamil olan yani Müslüman, hür ve erkek olan bir kimseyi öldürme durumunda, hakim tarafından karar verilmiş olmasa bile diyet akıle tarafından üç yıl içinde ödenir. Her yılın sonunda diyetin üçte biri ödenir.

 

Diyetin üç yıl içinde ödeneceğinin delili Beyhaki'nin rivayet ettiği Hz. Ömer ve Hz. Ali'ye ait hükümdür. İmam Şafii el-Muhtasar'da bunun Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ait bir hüküm olduğunu söylemiştir.

 

Her yıl üçte birininin ödenmesine gelince bu, diyetin üç yıla dağıtılması içindir.

 

Diyetin sene sonunda ödenmesine gelince Rafii şöyle demiştir:

Bunun sebebi şudur: "Ekin ve meyveler gibi ürünler her yıl yenilendiğinden insanların elinde elde etmeyi umdukları bu ürünler biri ksi n ve böylece diyeti ödeme konusunda yardımlaşabilsinler diye bu süre dikkate alınmıştır."

 

Not:  Nevevi'nin "ertelenir / geciktirilir" ifadesi geciktirmenin mutlaka hakim hükmüyle olacağını gösterse de -benim açıklamamdan da anlaşılacağı üzere- kesinlikle bu kastedilmemiştir.

 

"Akıle" diye kayıt konulması devlet hazinesi ve suçluyu dışarıda bırakmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Kaffal ve başkalarının açık ifadesine göre diyetin devlet hazinesinden ödenmesi gerekli olduğunda ödeme vadeli olur. Alimlerimiz diyeti suçlunun ödemesi gerekli olduğunda da onun bunu vadeli ödeyeceği ni belirtmişlerdir.

 

 

Suçlu şahıs, akeleden iki açıdan farklılık gösterir:

 

a) Diyetin üçte biri suçludan yıl esnasında alınır. Akılenin her birinden ancak yarım veya çeyrek dinar ödeme yapmaları istenir.

 

b) Suçlu şahıs sene içinde ölmüş olsa daha doğru görüşe göre diğer vadeli borçlarda olduğu gibi vade peşine dönüşür. Akileden birisi ölse onun terikesinden herhangi bir şey alınmaz; çünkü bu, yardım mahiyetinde bir ödemedir, ölümle birlikte düşer. Diyetin suçlu üzerine gerekli olması ise hakkın kaybolmasını engelleme olduğundan hak kaybolmasın diye onun ölümüyle diyet düşmez.

 

Alimlerimizin daha doğru kabul ettiği görüşe göre diyetin üç yıl ertelenmesininin gerekçesi bunun kamil bir canın bedeli olmasıdır. Bunun, dokunulmazlığı bulunan bir kimsenin can bedeli olması sebebiyle Nevevi, görüş ayrılığının etkisinin görüldüğü bazı meselelere işaret etmiştir.

 

23. Zımmı için ödenecek diyet [ne kadar geciktirilir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre zımmı için ödenecek diyet bir yıl içinde ödenir; çünkü bu, Müslüman için ödenecek diyetin üçte biridir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre üç yıl içinde ödenir; çünkü bu da dokunulmazlığı bulunan bir canın bedelidir.

 

24. Müslüman kadının diyeti iki yıl içinde ödenir. İlk yıl, kamil can bedelinin üçte biri ödenir, kalanı ise ikinci yıl ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre ise kadının diyeti de üç yıl içinde ödenir; çünkü bu da dokunulmazlığı bulunan bir canın bedelidir.

 

Not:  Çift cinsiyetli şahıs da bu konuda kadın ile aynı hükme tabidir.

 

25. Akıle, hür bir kimsenin köleye yönelik saldırı fiili sebebiyle ödenmesi gereken bedeli üstlenir [mi? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre akıle bunu kölenin değeri miktarıyla sınırlı olmak üzere üstlenir. Saldırı ister yanlışlıkla ister kasıt benzeri yapılsın, ister cana isterse vücut bütünlüğüne yönelik yapılmış olsun fark etmez.

 

İkinci görüş

 

Akıle bunu üstlenmez, suçlu kendi malından öder; çünkü köleye yönelik saldırılar kölenin değeri ödenerek tazmin edildiğinden bu, hayvana yönelik saldırı gibi kabul edilir.

 

26. İlk görüşe göre kölenin değeri, tam diyetin üçte biri miktarına veya azına ulaşıyorsa akıleye bir yıl süre verilir. Daha fazla ise her yılın sonunda kölenin değerinden, tam diyetin üçte birine tekabül eden miktar tahsil edilir. [Zayıf] bir görüşe göre bedelin tümü üç yıl içinde alınır; çünkü bu da can bedelidir.

 

Not:  Kölenin değeri konusunda akıle ve kölenin efendisi anlaşmazlığa düşseler yeminle birlikte akılenin sözü kabul edilir; çünkü bedel ödeyecek olanlar onlardır.

 

27. Bir kimse, kamil olan [yani karşılığnıda tam diyet söz konusu olan] iki kişiyi aynı anda veya sırayla öldürse [akıle bu iki şahsın diyetini hangi tarihlerde öder? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Akıle için bunların diyetinin ödenmesi üç yıl geciktirilir; çünkü ödenmesi gereken şey iki diyet olup bu diyetlerin hak sahipleri birbirinden farklıdır. Bu yüzden hak sahiplerinden birinin hakkı, diğer hak sahibinin hakkını tahsil etmesine kadar geciktirilemez. Bu, farklı kimselere olan borçların vade bitim tarihlerinin aynı zamana denk düşmesine benzer.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre belirtilen iki kişinin diyetinin ödenmesi için altı yıllık süre tanınır.

Her yıl diyetin altıda biri ödenir. Çünkü bir can bedeli için üç yıllık süre tanınmakta olup diğeri için de bu kadar süre tanınmaktadır.

 

28. el-Minhac'ta zikredilenin aksi söz konusu olsa yani iki kişi bir şahsı öldürseler [o zaman bunların akıleleri diyeti nasıl öder? Bu konuda] mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:

 

Birinci görüş

 

Hak sahibinin aynı olması dikkate alınarak adam öldürenlerden her birinin akılesi diyetin yarısını iki yıl içinde öder.

 

İkinci görüş

 

Doğru olan görüşe göre her birinin akılesi diyeti tek başına ödediğinde her yıl bütünün üçte birini ödediği gibi burada da, diyetin kendisine düşen kısmının üçte birini öder.

 

29. İki eli kesme örneğinde olduğu gibi organlara yönelik müessir fiillerde, tazminatlarda ve erşlerde, [Akıle tarafından] ödenecek bedeller [için ne kadar süre tanınır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Her yıl tam diyetin üçte biri ödenecek şekilde süre tanınır. [Buna göre;]

 

> Ödenmesi gereken miktar diyetin üçte birinden fazla, üçte ikisinden az ise iki yıllık süre tanınır. İlk yılın sonunda üçte bir miktarında tahsil edilir, geriye kalan ise ikinci yılın sonunda alınır.

 

> Ödenmesi gereken miktar tam diyetin üçte ikisinden fazla olmakla birlikte can diyetinden fazla değilse üç yıl süre tanınır.

 

> İki el ve iki ayağın kesilmesi örneğinde olduğu gibi ödenmesi gereken miktar can diyetinden fazla ise bu ödeme altı yıl içinde yapılır.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre bedel hangi miktara ulaşırsa ulaşsın bir yıl içinde tahsil edilir; çünkü bu, can bedeli olmadığından ertelenmez.

 

Not:  Görüş aynlığı, ödenmesi gereken erşin diyetin üçte birini aşması halinde söz konusudur. Şayet erş, diyetin üçte biri ile aynı miktarda veya daha az ise o zaman kesinlikle bir yıl süre tanınır.

 

Bu hükümlerin tümü, "organlar için ödenecek bedeller, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar için ödenecek erşler tıpkı can bedellerinde olduğu gibi akıle tarafından yüklenilir" görüşüne dayalıdır ki daha Önce işaret edildiği üzere meşhur olan görüş de budur.

 

30. Can diyetinde vade süresi ölümün gerçekleştiği andan itibaren başlar; çünkü diyetin kesin olarak gerekli olduğu an o andır. Can diyeti dışında mesela el kesme gibi [ölümle sonuçlanmayıp] iyileşmiş olan yaralamalarda vade süresinin başlangıcı daha doğru görüşe göre suçun işlendiği andır; çünkü diyetin gerekli olduğu an o andır, vadenin başlangıcı da -tıpkı öldürme olayında vadenin ölüme bağlanması gibi- o ana bağlanmıştır. Şu var ki yaralama suçunda bunun bedeli ancak yaranın iyileşmesinden sonra talep edilir.

 

31. [Vücut bütünlüğüne yönelik suçlarda] yara iyileşmez de bir organdan başka bir organa sirayet ederse örneğin bir parmak kesildiğinde bu yara ele sirayet ederse parmak kesmeden kaynaklanan erşin vadesi, parmağın kesildiği andan itibaren başlar. Elin erşi ise elin düştüğü andan itibaren başlar. Bunu el-Havi's-sağır ve el-Envar yazarları tek görüş olarak belirtmişler, Bulkini de tercih etmiştir.

 

32. Akıleden sene içinde ölen kimse için o senenin ödeme yükümlülüğü düşer, bu borç onun terikesinden alınmaz; çünkü bu, tıpkı zekat gibi yardımlaşma amacıyla yapılan bir ödemedir.

 

33. Nevevi "senenin içinde" ifadesiyle ödeme gücüne sahip olan kişinin sene dolduktan sonra ölmesi durumunu dışarıda bırakmıştır; çünkü onun borcu düşmez, terikesinden alınır.

 

 

Diyet ödeme yükümlülüğünün şartlan

 

Nevevi daha sonra diyet ödeyecek kimsenin nitelikleri konusunu ele almıştır. Bunlar beş tanedir:

 

1. Erkek olmak,

2. Fakir olmamak,

3. Hür olmak,

4. Mükellef olmak,

5. [Diyete sebep olan fiili gerçekleştiren ile diyeti ödeyecek olan arasında] din birliği.

 

34. ilk nitelik konusunda Nevevi daha önce "kadının azat ettiği kölenin işlediği suçun diyetini kadının akılesi öder" yani kadın ödemez diyerek ve yine "çift cinsiyetli şahıs da bu konuda kadın gibidir" diyerek zikrettiği için burada tekrar temas etmemiştir. Kadın, yardım etmeye ehil olmadığından ayrıca velayet niteliğine de sahip olmadığından diyet ödemekle yükümlü tutulmamıştır.

 

35. Çift cinsiyetli şahsın erkek olduğu anlaşılsa, kendisinin üzerine düşen ve başkası tarafından ödenmiş olan hisseyi tazminle yükümlü olur mu olmaz mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Ravdatü't-talibin'de "muhtemelen tazminle yükümlü olması görüşü daha doğrudur" demiştir. ibnü'l-Mukrı de bunu tercih etmiştir. Bu, tıpkı nikah şahitleri ve velisi konusunda da olduğu gibi çift cinsiyetli şahsın hakikatteki durumunun dikkate alınması sebebiyledir. Bulkini ise onun tazmin etmemesi görüşünü tercih ederek şöyle demiştir: "Diyeti yüklenme karşılıklı velayet ve açık yardımlaşmaya dayalıdır. Çift cinsiyetli şahıs ise elbisesinin içinde dişi gibi olduğundan onunla yardımlaşma sağlanmaz."

 

ilk görüş daha uygundur; çünkü yardım etme özelliği onda potansiyel olarak vardır.

 

36. ikinci nitelik, Nevevi'nin "fakir olan kişi, -çalışıp kazanabilen bir kimse olsa bile- diyet ödemeyi yüklenmez" ifadesinden anlaşılmaktadır.

 

37. Üçüncü nitelik Nevevi'nin "köle -mükatep bile olsa- diyet ödemeyi yüklenmez" ifadesinden anlaşılmaktadır; çünkü onun mülkiyeti olmadığından yardımda bulunması da mümkün değildir. Mükatep [özgürlük sözleşmesi yapmış olan] köle mülkiyet sahibi olabilse de onun mülkiyeti [her an yeniden köleliğe dönme ihtimali sebebiyle] zayıftır. Bu yüzden o, yardım yapmaya ehil değildir. Nitekim aynı sebepledir ki mükatep köle üzerine zekat farz değildir.

 

Bulkini, kısmen hür kısmen köle olan kişiyi de kendisindeki noksanlıktan dolayı eksik olması sebebiyle mükatep gibi değerle ndirmiştir.

 

38. Dördüncü nitelik Nevevi'nin "çocuk ve akıl hastası diyet ödemeyi yüklenmez" ifadesinden anlaşılmaktadır; çünkü diyet ödemek yardımlaşma esasına dayalıdır. Oysa çocuk ve akıl hastasında yardımlaşma özelliği ne akıl ne de rey yönünden söz konusu değildir. Felçli olan şahıs, ihtiyar kişi ve gözleri görmeyen kişi ise bundan farklı olup onlar diyeti yüklenirler; çünkü onlar söz ve görüşleriyle yardımda bulunabilirler.

 

Not:  Alimlerin mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre kesintili olan akıl hastalığı ile sürekli akıl hastalığı arasında fark yoktur. Ezrai'nin belirttiği üzere şu da mümkündür: Kişi yılın son günü hariç yılda bir gün akıl hastalığına yakalanıyorsa bu hastalık dikkate alınmaz.

 

39. Bir Müslüman bir kafirin diyet borcunu üstlenmez. Bunun aksi de söz konusu olmaz; çünkü bunlar arasında velayet, mirasçılık ve yardımlaşma söz konusu değildir.

 

40. [Gayri müslimler birbirinin diyet borcunu üstlenebilir mi?

Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bir Yahudi bir Hristiyan'ın diyet borcunu üstlenir. Bunun aksi de söz konusudur. Çünkü küfür tek bir millettir.

 

İkinci görüş

 

Aralarında velayet bulunmadığından bunlar birbirinin diyet borCUnu üstlenemezler.

 

Not:  İslam ülkesiyle sözleşme yapan gayri müslimin [yani muahidin], anlaşma süresi, diyetin ödenmesini gerektiren süreden daha fazla ise onunla zımmı karşılıklı olarak birbirinin diyet borcunu üstlenirler. Süre bundan daha az ise üstlenemez. Bu, açıktır. Şayet süre eşit ise o zaman hükmü engelleyen durum, hükmü gerektiren duruma öncelenerek diyet borcunu üstlenmezler.

 

Her bir yılın borcunu üstlenme konusunda anlaşmanın o süreden fazla olması yeterlidir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Kadı Hüseyin ve diğer alimlerin ifadelerinden çıkan sonuca göre zımmı vb. şahısların diyeti yüklenmesi, bunlar İslam ülkesinde ise geçerli olur. Çünkü bu durumda onlar bizim hükmümüz altında olurlar.

 

Zımmı ile harbı birbirinin diyet borcunu üstlenmez. Anlaşmalı olan şahıs da bu konuda zımmı gibidir.

 

 

Diyet Yükünün Akıledeki Şahıslara Dağıtılma Şekli

 

Nevevi daha sonra diyet yükünün, akıledeki şahıslara nasıl dağıtılacağından söz etmiştir.

 

41. Akıle içinden zengin olan kişi; şayet altını olan kimselerden ise yılda yarım dinar, gümüşü olan kimselerden ise o miktarda dirhem yani altı dirhem öder. Zengin, zekat dikkate alındığında, keffareti yerine getirdikten sonra kendisine yirmi dinar veya dengi para kalan kimsedir.

 

Çünkü paraların zekatında yardımlaşmanın ilk derecesi bu miktardır. Bunun üzerindeki fazlalığın bir ölçüsü yoktur.

 

42. Orta durumda olan kişiye gelince bu, yukarıda belirtilen durumda [yani keffareti yerine getirdikten sonra elinde fazlalığı olmakla birlikte] elinde kalan miktar yirmi dinar veya dengine ulaşmayan kimsedir. Ayrıca şahsın fakirlerden sayılmaması için elinde çeyrek dinar daha kalması gerekir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusuolabilir: Zenginin de orta seviye haline düşmemesi için onun da buna kıyas edilmesi [yani elinde çeyrek dinarın kalmasının şart koşulması] gerekirdi.

 

Buna şöyle cevap verilir: [Zengin, orta seviyeli kimse haline düşse bile] orta seviyeli kişi diyeti yüklenen şahıslardandır ama fakir böyle değildir.

 

Orta halli olan kişi [yıllık] çeyrek dinar veya üç dirhem diyet ödemekle yükümlüdür. Çünkü bu, herhangi bir diyet ödemeyen fakir kişi ile yarım dinar diyet ödeyen kişinin ortasındadır.

Biz onu bu iki taraftan herhangi birine katmayı caiz görmüyoruz; çünkü bu ifrat ya da tefrittir. Bu sebeple çeyrek dinar ödemesine hükmedilerek orta bir yol tutulmuştur. Çünkü bundan daha az olan kısım için hırsızlık durumunda elin kesilmemesi de gösteriyor ki bu miktar değersiz [gibi]dir.

 

Not:  Zengin ve orta halli kişilere ilişkin zikrettiğimiz ölçü Cüveyni'nin belirttiği ölçüdür. Gazali ve başka alimler bu konuda ona uymuşlar, İbnü'I-Mukrı de bunu tercih etmiştir.

Beğavi ise Kadı Hüseyin'e tabi olarak bunun örfe göre belirleneceğini söylemiştir.

Ravdatü't-talibin'de herhangi bir tercihte bulunulmamıştır.

 

Cüveyni şöyle demiştir: "Zenginin yarım dirhem, orta hallinin çeyrek dirhem ödemesi ile ilgili herhangi bir hadis, sahabe sözü bulunmamaktadır. Bununla birlikte alimler burada "yardımlaşma" unsurunu dikkate almışlardır. Buna göre yarım ve çeyrek dirhem ödemek gerekir. "

 

43. Üç yıllık zaman diliminin her bir yılında ödeme bu şekilde olur. Çünkü bu yardımlaşma, tıpkı zekatta olduğu gibi bir yıllık zamana iliştiğinden yılın tekrarlanmasıyla tekrarlanmaktadır.

 

44. [Zengin ve orta halli şahsın üç yıl boyunca toplamda ödeyeceği diyet miktarı ne kadardır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Zenginin üç yıl boyunca toplam ödemesi gereken miktar bir buçuk dinar, orta hallinin ödemesi gereken miktar bir dinarın dörtte üçüdür.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre yukarıda belirtilen yarım ve çeyrek dinar, üç yıl boyunca ödenecek toplam miktardır. Bu, İmam Şafii' nin el-Ümm'deki "bundan daha düşük durumda olan kişi çeyrek dinar öder. Miktar bundan fazla ve az olmaz." ifadesine dayanmaktadır.

 

İkinci görüş esas alındığında zengin, her yıl 1/6 dinar, orta halli ise 1/12 dinar öder.

 

İlk görüş esas alındığında akilenin sayısı çok olduğunda veya ödenmesi gereken miktar az olduğunda, ödenecek oranda azaltma yapılır. Bu durumda hiçbirini dışarıda bırakmaksızın her birinin ödeyeceği miktarda kendi hissesi oranında eksiltme yapılarak hepsine ödetilir.

Çünkü diyeti yüklenme yönü hepsini kapsamaktadır. Akılenin sayısı az ise veya ödenecek miktar fazla ise, ödeme oranında arttırma yapılmaz; çünkü onlar bundan zarar görür.

 

Not:  Burada dikkate alınan şey bizzat yarım ve çeyrek dinar değil bunların değerleridir; çünkü diyet olarak ödenmesi gereken şey devedir. Sene dolduğunda akıleden alınacak olan yarım ve çeyrek dinar deveye harcanacaktır. Hak sahibi deveden başka bir şey almak istemeyebilir.

 

Akıleden alınacak diyet konusundaki dava akıleye karşı değil bizzat suç işleyene karşı açılır. Davanın sabit olmasından sonra ise diyeti akıle öder. Bunu İbnü'l-Kass Edebü'l-kada adlı eserinde belirtmiştir. Rafi!'nin ifadesinden de bu sonuç çıkmaktadır.

 

45. Zenginlik ve orta hallilik yıl sonu itibarıyla dikkate alınır; çünkü bu tıpkı zekatta olduğu gibi yardımlaşma esasına dayalı olan ve bir yıllık zaman süresine ilişen mali bir hak olduğundan yılın sonu dikkate alınmıştır. Bundan önce ve sonra zenginlik ya da zıddının meydana gelmesi dikkate alınmaz. Kişi sene sonunda zenginleşse, diyeti ödemeden önce tekrar fakir hale gelse borç onun zimmetinde sabit olur.

 

46. Sene sonu itibarıyla fakir düşen kimsenin üzerinden diyet borcu düşer. Yani onun herhangi bir şey ödemesi gerekmez; çünkü bu kişi yardım yapmaya ehil değildir. Cizye ise bundan farklıdır; çünkü cizye, İslam ülkesinde oturma karşılığında ödenen bir kira gibidir.

 

Maverdi şöyle demiştir:

 

Kişi zengin olduktan sonra fakir düştüğünü iddia etse, yemin ettirilir ancak delil getirmekle yükümlü tutulmaz; çünkü kişi ancak zengin olduğu bilindikten sonra diyetle yükümlü olur.

 

Yıl içinde kölelik, katirlik, akıl hastalığı, çocukluk vb. sebeplerle eksik [yani ehliyetsiz] olan bir kimse sene sonu itibarıyla [diyet ödeyebilecek derecede] yeterlilik şartına sahip olsa o yıl ve sonrası için kendisinden herhangi bir şeyalınmaz. Rafii şöyle demiştir: "Çünkü bunlar başlangıçta bedenen yardım etmeye ehil olmadıklarından sonradan da mal yoluyla yardım etmekle yükümlü tutulmamışlardır." Fakire gelince o, ehliyeti tam ve yardımlaşmaya ehil olmakla birlikte diyeti eda etmesi mümkün olabilsin diye kişide malın var olması dikkate alınmıştır, bu sebeple bunun vakti de dikkate alınır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

KÖLELERİN İŞLEDİĞİ ÖLDÜRME VE YARALAMA SUÇLARI