DİYETLER |
DİYETE İLİŞKİN BAZI
MESELELER
Bu bölümde, önceki
bölümlerde geçen diyeti gerektiren hususlardan farklı olarak; "babanın
çocuğunu öldürmesi", "yanlışlıkla öldürme durumları", "kasıt
benzeri öldürmeler", "akıle", "kölelerin saldırı
fiilleri", "gurre", "öldürme keffareti" vb. doğrudan
diyeti gerektiren durumlar ele alınacaktır.
"Akıle"
sözcüğü "akıl" sözcüğünün çoğulu olup bunun açıklaması, bu bölümün
ikinci alt başlığında gelecektir. Bu gruba ("bağlayanlar" anlamına
gelen] "akıle" adı verilmiştir; çünkü onlar [diyet olarak ödedikleri]
develeri, öldürülmüş olan şahsın evinin avlusuna bağlamaktadırlar. Bir başka
görüşe göre şahsı adam öldürmekten alıkoyup engelledikleri için kendilerine bu
isim verilmiştir. "Akl" sözcüğü engellemek anlamındadır. Bir başka
görüşe göre ise diyet anlamına gelen "akl" sözcüğünden türemiş olup
diyet ödeyenler anlamına gelmektedir.
Keffaret konusunda
açıklama ilgili bölümde geçmişti. Burada keffaret ile kastedilen, benim
açıklamada belirttiğim gibi "adam öldürme keffareti" dir.
Nevevi, benim açıklamada
eklediğim hususlar olan "kölelerin işlediği suçlar" ve
"gurre" kelimelerini eklemiş olsaydı daha iyi olurdu; çünkü bu
bölümün alt başlıkları arasında bu konular da yer almaktadır.
A. Bağırmak Sebebiyle
Ölüme Sebebiyet Verme
Bir kimse temyiz çağında
olmayan ve çatının kenarında bulunan bir çocuğa bağırsa ve çocuk da [bu
bağırmadan korkarak] düşerek ölse, bağıran şahsın akılesi ağırlaştırılmış diyet
ödemekle yükümlü olur. [İmam Şafii'ye ait] bir görüşe göre [bağıran kişiye]
kısas uygulamak gerekir.
Çocuk [çatı kenarında
değil de] yerde olsa veya kişi yüksek bir yerin kenarında bulunan yetişkin bir
şahsa bağırsa [ve bu bağırma sonucunda çocuk ya da yetişkin şahıs ölse] daha
doğru görüşe göre diyet ödemek gerekmez.
Silah çekmek de bağırmak
gibidir.
Buluğa yaklaşmış olup
uyanık olan kişi de yetişkin gibidir.
Kişi bir av hayvanına bağırsa
ve bu bağırmadan çocuk korkarak düşse [ve ölse], bağıran şahsın akılesi hafif
diyet ödemekle yükümlü olur.
275. Kişi, temyizi hiç
bulunmayan ya da zayıf olan bir çocuğa veya akıl hastası olan bir yetişkine
yahut akıl zayıflığı bulunan bir kadına korkutucu bir şekilde bağırsa,
kendisine bağrılan bu şahıslar çatı kenarında, bir nehir ya da kuyu vb. bir
yerin kıyısında bulun salar ve bu bağırma ile irkilip -Ravdatü't-talibin'de
belirtildiğine göre bu bağırmadan dolayı- düşerek ölseler [hüküm ne olur? Bu
konuda imam Şafii' ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
isterse bu düşme -acının
bulunmasıyla birlikte- bir süre sonra gerçekleşmiş olsun bağıran şahsın akılesi
-diyetler bölümünde geçtiği üzere- ağırlaştmlmış diyet ödemekle yükümlü olur.
Çünkü belirtilen şahıslar bu şekilde bağırmaktan etkilenirler.
ikinci görüş
[İmam Şafii'ye ait] bir
görüşe göre belirtilen durumda kısas gerekir; çünkü [belirtilen durumdaki
şahısların] bundan etkilenmesi çoğunlukla görülen bir durumdur.
İlk görüş sahipleri,
bunun çoğunlukla görülen bir durum olduğunu kabul etmemekte, bu şekilde etkide
bulunan şahsı "kasıt benzeri adam öldüren kişi" olarak kabul
etmektedirler.
Bu bağırma ister kişinin
arkasından veya ön tarafından olsun, ister bağıran şahsın kendi mülkü olan bir
yerde ister böyle olmayan bir yerde olsun fark etmez.
Not: "İrkilme"
şeklinde bir kayıt koymak, Celaleddin el-Mahalli'nin şerhi ile
Ravdatü't-talibin'de yer alan bir kayıttır.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "Bu kayıt konurken, kişinin düşmesinin bu bağırma sebebiyle
olduğuna dair galip zannın oluşması dikkate alınmıştır."
Ezrai şöyle demiştir:
"İrkilme bu hale bitişiktir. Bu sebeple Nevevi'nin, Ravdatü't-talibin'de
olduğu gibi "bu bağırma sebebiyle düşse" demesi gerekirdi."
Bu sebeple alimlerin
çoğunluğu bu kayda itibar etmeyip el-Minhac'ta buna yer vermemişlerdir.
Düşen şahıs ölmese, bazı
organlarında sakatlanma meydana gelse bağıran şahıs bunu da tazmin eder.
"Ona bağırsa" ifadesi
kişi başkasına bağınrken bu şahısların düşmesi durumunu dışarıda bırakmaktadır.
Bu durumda düşen şahıs için herhangi bir şey ödenmez mi yoksa bu, kişinin av
hayvanına bağırması esnasında bu şahısların düşmesi gibi mi kabul edilir? Ezrai
ikinci ihtimalin akla daha yakın olduğunu söylemiştir. Yine şu durum da
dışarıda bırakılmıştır: Kişi başkasının hayvanına bağırsa veya önünde
sıçrayarak hayvanı heyecanlandırsa hayvan da suya veya uçuruma düşerek ölse bu
durumda tıpkı çocukta olduğu gibi tazminle yükümlü olur. Bunu Rafii, Beğavı'
den siyer bölümünün hemen öncesinde zikretmiştir.
"Mümeyyiz
olmayan" ifadesi mümeyyizi dışarıda bırakmaktadır. Onun düşmesi durumunda
tazmin gerekmez. Ancak Nevevi'nin daha sonra gelen "uyanık durumda olan
murahık [buluğ çağına yaklaşmış çocuk] yetişkin gibidir" ifadesi, murahık
olmayan kişinin yetişkin gibi olmamasını gerektirmektedir. İleride buna dikkat
çekilecektir.
"Çatı
kenarında" ifadesi çatının ortasında bulunan kişiyi dışarıda
bırakmaktadır. Bu ifade, onun durumunun yerde olan kimsenin durumu gibi kabul
edilmesini gerektirmektedir.
Ancak Nevevi'den başkası
[kenardan bahsetmeksizin yalnızca] "çatı" sözcüğünü kullanmış olup bu
daha geneldir.
276. Yukarıda bahsedilen
şahıslar içinden kendilerine bağrılan kişi düz bir arazide veya buna yakın bir
yerde olsa ve bağırma sonucunda ölse yahut-yukarıda geçen açıklamalardan
anlaşılacağı üzerebağıran kişi, çatı kenarında bulunan yetişkin bir kimseye
bağırsa ve o kişi düşerek ölse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan ve İmam
Şafii tarafından açık olarak ifade edilen görüşe göre diyet gerekmez; çünkü bu
şekilde ölüm nadiren görülen bir durumdur.
İkinci görüş
Her iki durumda da diyet
ödenir; çünkü küçük çocuk vb. kişilerde ölüm, bağırma sebebiyle
gerçekleşmiştir. Yetişkin kimsede ise onun kendisini tutamamış olması ölüme yol
açmıştır.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: çocuğun yalnızca bağırma sonucunda ölmüş olması
tamamen uzak bir ihtimaldir. Yetişkin kimsenin kendini tutamaması ise onda
yaygın görülen bir durum değildir. Şu halde bu iki şahsın ölmesi tamamen
kaderin bir cilvesidir.
Not: Nevevi'nin ifadesi bu durumda kısasın kesin
olarak uygulanmayacağı anlamına gelmektedir. Kadı Hüseyin'in açık ifadesine
göre yetişkin şahıs açısından bu hüküm doğrudur. Diğer şahıslara gelince;
Ravdatü't-talibin'deki ifadeden önceki görüş ayrılığının bu meselede de
bulunduğu anlaşılmaktadır. Akıl hastası ve vesveseye müptela olan şahıs, uykuda
olan kişi, zayıf olan kadına gelince bunlar, eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine
göre temyiz çağında olmayan çocuk hükmündedirler.
Kişi küçük bir çocuğa
bağırdığında çocuk aklını kaybetse, Cüveyni'nin tek görüş olarak belirttiğine
göre diyet gerekir. İmam Şafii de el-Ümm'de bunu açık olarak belirtmiştir.
Yetişkin bir şahıs
aklını kaybederse diyet gerekmez.
277. Gözleri gören bir
kimseye karşı silah çekmek [ve onun da bunu görmesi] veya şiddetli bir şekilde
tehdit etmek de [yukarıda geçen] hüküm [ler] bakımından bağırmak gibidir. Hatta
bu, [yukarıdakine göre] daha da önceliklidir.
278. Uyanık olan ve
buluğa yaklaşmış olan çocuk [murahık], küçük gibi olmayıp yetişkin gibi kabul
edilir. Dolayısıyla daha doğru görüşe göre onun [yukarıda belirtilen durumda
ölmesi halinde] diyet ödemek gerekmez; çünkü genellikle o bunlardan etkilenmez.
Not: Nevevi'nin mümeyyiz çocuk hakkında söylediği
ifadeler birbiriyle çelişmektedir. Şarih Celaleddin el-Mahalli'nin ifadesi onun
buluğa ermiş kimse gibi kabul edileceğini göstermektedir. Çünkü o, murahıkı
gayr-i mümeyyizin mukabili olarak kullanmıştır. Bunun kapsamına mümeyyiz de
girer. Bu konuda önceki açıklamalardan da yola çıkarak en iyisi şunu
söylemektir: "Şayet buluğa yaklaşan kişinin temyizi zayıf ise o, gayri
mümeyyiz gibidir. Temyizi güçlü ise murahık gibidir."
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Burada hükmün dayanağı buluğ veya murahıklığın olup olmaması değil
temyizin olup olmamasıdır. İmam Şafii ve diğer alimlerimizin ifadesinin zahirinden
çocuk murahik bile olsa tazminle yükümlü olmayacağı, çünkü aklının kemale
ermediği anlaşılmaktadır.
279. Bağıran şahıs
-ihramlı veya harem bölgesinde olan bir kimse bile olsa-, yukarıda zikredilen
çocuk vb. kimselere değil de av vb. bir şeye bağırmayı kastettiği halde onun
bağırması sonucunda çatı vb. bir yerin kenarında bulunan mümeyyiz olmayan çocuk
ve onunla aynı durumda olanlar sarsılarak aşağıya düşüp ölse, bağıran şahsın
akılesi hafif olan diyeti ödemekle yükümlü olur; çünkü kişi o şahsa bağırmayı
kastetmemiştir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, bağrılan şahsın
sarsılması söz konusu olmasa, bağıran şahsın tazminle yükümlü olmayacağı anlamı
çıkmaktadır. Bu doğrudur. Nevevi'nin burada çocuğun sarsılmasını şart koşması,
konunun başındaki bağırma meselesinde de bunun şart olduğunu hissettirmektedir
ki bu mesele orada geçmişti.
B. Korkudan Çocuk
Düşürmek
Devlet başkanı [veya
yetkilisi], kendisi nezdinde kötülük yaptığı söylenen bir kadını çağırsa ve
kadın [korkudan] çocuğunu düşürse, cenin tazmin edilir.
280. Bir kadın, devlet
başkanının nezdinde kötü bir şekilde zikredilse ve bunun üzerine de devlet
başkanı onun kendisi huzuruna getirlemisini talep etse, kadın bu durumdan
korktuğundan henüz yaratılışı tamamlanmamış olan cenini düşürse ce nin tazmin
edilir.
Yani devlet başkanının
akılesi gurre [adı verilen bedeli] ödemek suretiyle cenini tazmin etmekle
yükümlü olur.
Not: Nevevi'nin [kadının çocuk düşürmesinden
bahsederken] "iskat" sözcüğünü kullanması, "ichaz"
sözcüğünü kullanmasından daha iyi olurdu; çünkü "ichaz" ifadesi İbn
Seyyidih ve başkalarının belirttiğine göre develere özgüdür.
Alimlerin meseleyi
devlet başkanının kadının getirilmesini emretmesi şeklinde örneklendirmeleri,
talep eden kimsenin kendisinden korkulan bir kimse olmasını gerektirmektedir.
Şayet böyle bir kimse değilse tazminat gerekmez. Doğru olan da budur.
Daha güçlü olan görüş
hakim ve otorite sahibi olan herkesin de bu konuda devlet başkanı gibi kabul
edilmesidir.
Nevevi'nin "kötülük
yaptığı söylenen" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Aksine bir kimse
yalan söyleyerek bir kadını devlet başkanının çağırdığını söylese hüküm yine
böyle olurdu. Yine çağırmaksızın kadını tehdit etmesi de böyledir. Bulkini
şöyle demiştir:
"Kadını borcu için
çağırdığı halde kadının çocuğunu düşürmesi de böyledir. Kadın örtünen
[örtünmesi gereken] bir kimse ise onu çağıran kimse haksız bir fiil
işlediğinden tazminle yükümlü olur. Örtünmesi gerekli olmamakla birlikte
çağıran şahsın yetkisinden korkarsa durum yine böyledir. Onun yetkisinden
korkmazsa ve kadın da örtünmesi gerekli olan kimselerden değilse o zaman
[çocuğunu düşürmesi sebebiyle çağıran kişi tarafından] tazmin söz konusu
olmaz."
Devlet başkanının
kadının yanına gelmesini istemesi de ihtirazı bir kayıt değildir. Devlet başkanı,
kadının yanında başka bir adamın gelmesini istediğinde kadın çocuğunu düşürse,
İmam Şafii'nin açık ifadesine göre hüküm yine böyle olur. Onun ifadesinden
anlaşıldığına göre tazmin yükümlülüğü devlet başkanının üzerindedir. Ancak daha
sonra geleceği üzere gurre adı verilen tazmini akıle yüklenir. Bu sebeple
Nevevi'nin sözünü bu şekilde
kayıtladım.
Bulkini şöyle demiştir:
"Hakim, bir kadını mahkemeye çağırmadan önce onun hamile olup olmadığını soruşturmalıdır.
Oysa ben bu şekilde davrananı görmedim." Bu, güzel bir görüştür.
Nevevi "çocuğunu
düşürse" demek suretiyle kadının korkudan ölmesini dışarıda bırakmıştır;
çünkü böyle bir fiil ölüme yol açmaz. Ancak kadın çocuğunu düşürmesi sebebiyle
ölürse o zaman devlet başkanının akılesi kadının diyetini öder; çünkü çocuk
düşürme sebebiyle annenin ölümü gerçekleşebilir.
Bulkın! şöyle demiştir:
Kişi bir şahsı korkutsa, şahıs da korkudan elbisesine tuvalet yaparak onu ifsat
etse, onu korkutan kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü korkutan kişi onun
fiziksel görünümünü veya herhangi bir organının işlevini eksiltmemiştir.
c. Çocuğu Yırtıcı
Hayvanın Yemesi
Bir kimse bir çocuğu,
yırtıcı hayvanların bulunduğu bir yere koysa ve bir yırtıcı çocuğu yese, onu
koyan kişi tazminle yükümlü olmaz. [Zayıf] bir görüşe göre çocuğun hareket
etmesi mümkün değilse onu koyan şahıs tazminle yükümlü olur.
281. Kişi -Rafiı'nin
Gazzalı ve başkalarında olduğu gibi "hür" diyerek kayıtladığı- bir
çocuğu, yırtıcı hayvanların çokça bulunduğu bir yere bıraksa ve çocuğu yırtıcı
bir hayvan yese [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep,içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Şahıs tazminle yükümlü
olmaz; çünkü o bölge [zatı itibarıyla] ölümcül bir bölge değildir.
Ayrıca kişi yırtıcı
hayvanı çocuğun üzerine salmamıştır. Dahası geniş arazide çoğunlukla görülen
şey, yırtıcı hayvanların insandan kaçmasıdır. Bu hüküm, çocuğun öldüğü o
bölgeden hareket etme imkanı bulunsun ya da bulunmasın aynıdır.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
çocuğun oradan hareket etmesi mümkün değilse şahıs tazminle yükümlü olur; çünkü
bu durumda çocuğu oraya koymak örfe göre onu öldürmek gibi kabul edilir.
İlk görüş bunu kabul
etmez.
Çocuğun oradan hareket
etme imkanı bulunduğu halde kendisi hareket etmezse o zaman tazminin gerekli
olmadığı konusunda ittifak vardır. Bulkıni buna muhalefet etmiştir. Bu, damarı
bir şahıs tarafından yarılan kişinin orayı bir sargı ile kapatma imkanı olduğu
halde kapatmayıp ölmesi meselesine benzer.
282. Nevevi'nin
"çocuk" ifadesi yetişkin şahsı dışarıda bırakmaktadır.
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre bu durumda onu oraya bırakan kişi
kesinlikle tazminle yükümlü olmaz.
283. "Yırtıcı
hayvanların çokça bulunduğu yer" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır.
Kişi, çocuğu yırtıcı
hayvanın bulunmadığı, kaybolacağı bir yere koysa, ancak tesadüfen oradan geçen
bir yırtıcı hayvan çocuğu yese, bu durumda şahıs kesinlikle tazminle yükümlü
olmaz.
284. Kişi,
> Çocuk veya yetişkin
bir şahsı, içinde yırtıcı hayvan var iken hayvanın inine koysa,
> Veya yırtıcı
hayvanı çocuk veya yetişkin şahsın üzerine atsa,
> Yahut da çocuk ya
da yetişkin şahsı, dar bir yerde hayvanın üzerine doğru itse,
> Hayvanı çocuk ya da
yetişkin bir şahısla aynı eve, kuyuya hapsetse,
> Hayvanı şahsın
üzerine doğru saldırtsa,
[Bütün bu durumlarda]
yırtıcı hayvan aslan, kaplan ve kurt gibi normal şartlarda insanı öldürebilecek
bir hayvan olsa, bu hayvan o şahsa saldırarak derhal öldürse veya ölüme yol
açacak şekilde yaralasa bunu yapan kimseye kısas uygulanması gerekir. Çünkü
yırtıcı hayvanı bu şahsı öldürmeye zorlayan odur. Şayet yara, ölüme yol
açmayacak cinsten ise [ancak buna rağmen şahıs ölürse] bu, kasıt benzeri
öldürme kabul edilir.
285. Şu durum bundan
farklıdır: Kişi bir şahsı yılana doğru itse veya yılanı şahsa doğru atsa veya
şahsı bağlayıp içinde yılanların olduğu bir yere -burası dar bile olsa- atsa
tazminle yükümlü olmaz.
Şöyle bir soru
sorulabilir: Alimler yırtıcı hayvanda olduğu gibi burada da yılanı şahsın
üzerine dar bir yerde atmakla geniş bir yerde atmak arasında niçin ayrım
yapmamışlardır?
Buna şöyle cevap
verilir: Yırtıcı hayvanın aksine yılan, tabiatı itibarıyla insandan kaçar.
Oysa yırtıcı hayvan dar
yerde insanın üzerine atlar ama geniş yerde bunu yapmaz, genellikle kaçar.
286. Dar bir alanda
saldırgan akıl hastası da tıpkı kişinin üzerine salınmış yırtıcı hayvan
gibidir.
287. Kişi bir şahsı
elleri bağlı bir şekilde geniş bir alanda yırtıcı hayvanın önüne atsa ve hayvan
onu öldürse atan kişi tazminle yükümlü olmaz. Yılan sokarak onu öldürse
bakılır: Bu yılan öldürücü bir yılan ise [yılanın önüne şahsı elleri bağlı
şekilde atan kişinin fiili] kast! adam öldürmedir, aksi taktirde [yani yılan
öldürücü olmadığı halde şahıs ölmüşse onu atan kişinin fiili] kasıt benzeri
adam öldürmedir.
D. Bir Kimseyi Silahla
Kovalayarak Ölümüne Sebep Olmak
Bir kimse elinde kılıçla
kendisinden kaçmakta olan kimsenin ardına düşse kaçan kimse de kendisini suya,
ateşe veya yüksekçe bir yerden aşağıya atsa [ve ölse] kovalayan kimse tazminle
yükümlü olmaz. [Kaçan kimse], gözlerinin görmemesi veya karanlık sebebiyle
bilmeyerek düşse [onu kovalayan şahıs] tazminle yükümlü olur. Daha doğru görüşe
göre kaçan kimsenin üzerine tavan [bir yapı] göçtüğünde de böyledir.
288. Bir kimse elinde kılıç
vb. bir şeyle kendisinden kaçmakta olan gözleri gören mükellef veya temyiz
sahibi birinin ardına düşse,
> Kaçan kişi
kendisini suya, ateşe veya kuyu gibi ölümle sonuçlacak bir yere atsa [ve ölse],
> Veya yüksekçe bir
çatı veya bir dağın uçurumundan kendisini aşağıya atarak ölse,
> Ya da yolda bir
soyguncu kaçan şahısla karşılaşarak öldürse,
> Yahut yırtıcı
hayvan parçalasa ancak kovalayan kişi dar bir bölgede hayvanı onun üzerine
salmamış olsa,
[Tüm bu durumlarda]
kaçan şahıs ister gözleri gören isterse görmeyen bir kimse olsun onun ardından
giden kişi tazminle yükümlü olmaz. Çünkü son iki durum dışında kaçan şahıs
kendisini kasten öldürmüştür. [Bir öldürme olayında doğrudan fiil ile sebep
olma fiili birleştiğinde] doğrudan ölümü gerçekleştiren fiil, sebebiyet vermeye
öncelenir. Dolayısıyla bu durum, bir kimse tarafından kazılan kuyuya bir şahsın
gelip atlayarak ölmesine benzer.
Son iki durumda ise
kovalayan şahıs tarafından öldürme fiili gerçekleştirilmemiştir. Yırtıcı hayvan
veya soyguncunun kaçan şahsın yoluna çıkarak onu öldürmesi tıpkı bir kimsenin
tuttuğu şahsı bir başkasının öldürmesine benzer.
Yakalanmak istenen kişi
temyizi olmayan küçük çocuk veya akıl hastası olursa bu durumda kovalayan kişi
tazminle yükümlü olur; çünkü çocuk ve akıl hastasının kasıtlı yaptıkları fiil
hata gibi değerlendirilir. Ancak bu ikisinde bir miktar temyiz gücü bulunursa o
zaman -"öldürmeye zorlamak" bölümünde geçtiği üzere- onların kasıtlı
fiilleri kast! olarak değerlendirilir.
289. Kaçan şahıs,
aşağıdaki sebeplerle bilmeksizin belirtilen [çukur vb.] yerlere düşerek ölse
onun ardından giden kişi tazminle yükümlü olur.
> gözlerinin kör
olması,
> Veya gündüz ya da
gece vakti ortalığın karanlık olması,
> Yahut kuyunun
ağzının örtülü olması.
Çünkü bu durumda kaçan
kişi kendisini öldürmeyi kastetmemiş, ardından gelen kişi, ölümle sonuçlanacak
olan bu kaçışa onu mecbur etmiştir.
290. Kaçan şahsın
üzerine [kaçarak içine saklandığı yerin] tavan[ı] çökerek ölse -bu kişi çocuk
olsun yetişkin olsun- [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan - ve
İmam Şafii tarafından açıkça belirtilengörüşe göre kovalayan kişi tazminle
yükümlü olur; çünkü kovalayan şahıs onu kaçmaya ve oraya girmeye zorlamıştır.
Bu, kişinin üzeri örtülü
olan bir çukura düşmesine benzemektedir.
İkinci görüş
Kovalayan kişi tazminle
yükümlü olmaz; çünkü o, şahsı öldürecek şeyi fark etmemiştir.
Not: Görüş aynlığı, tavanın çökme sebebinin tavanın
zayıflığı olup da kaçan kişinin bunu bilmediği duruma özgüdür. Şayet kişi
kendisini yüksekçe bir yerden tavanın üzerine atmış ve onun ağırlığıyla tavan
çökerek kişi ölmüşse kovalayan kişi kesinlikle tazminle yükümlü olmaz; çünkü
tıpkı kişinin kendisini suya veya ateşe atması durumunda olduğu gibi burada da
kaçan şahıs kendi ölümüne yol açmıştır. Akıl hastası ve çocuk gibi kendisinde
hiç temyiz gücü bulunmayan kişiye gelince onu kovalayan tazminle yükümlüdür;
çünkü bu kimselerin kasıtlı fiilleri -ZerkeşI'nin de dikkat çektiği üzere-
yanlışlıkla yapılmış gibidir.
E. çocuğa Yüzme
Öğretilirken Boğulması
Çocuk, yüzme öğretsin
diye yüzücüye teslim edilse ve sonra boğulsa onun diyetinin ödenmesi gerekir.
291. Bir çocuk yüzme
öğretsin diye bir yüzücüye teslim edilse, öğretici çocuğa yüzmeyi öğretirken
veya onu suya attığında çocuk boğulsa yüzücünün akılesinin çocuğun diyetini
ödemesi gerekir; çünkü yüzücü çocuğu korumayı üstlendiği halde çocuk onun
ihmali sebebiyle boğulmuştur.
292. Çocuğun, öğretmenin
tedip amacıyla vurması esnasında ölmesi durumunda olduğu gibi burada da
öldürme, doğru görüşe göre "kasıt benzeri öldürme" kapsamında kabul
edilir.
Maverdl'nin "diyet,
yüzücü üzerine gereklidir" ifadesi diyet [yükümlülüğünün] öncelikle yüzücü
ile karşılaştığını belirtmek içindir.
293. Nevevi'nin mutlak
ifadesinden anlaşılacağı üzere yüzücü ister çocuğu kendi eliyle teslim alıp
suya atmış olsun isterse çocuk kıyıda iken ona suya girmesini söylesin ve çocuk
suya kendi isteğiyle girerek boğulsun hüküm aynıdır. Cürcanı bu durumda
tazminin gerekli olmadığı görüşünü doğru kabul etmişse de Nevevi'nin
ifadesinden anlaşılan bu anlam, el-Vasit'te Gazali'nin kendi görüşü olarak
ortaya koyduğu hükme de uygundur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Daha önce geçtiğine göre kişi bir çocuğu yırtıcı hayvanların
bulunduğu bir yere bıraksa [ve hayvan onu yiyerek öldürse, bırakan kişi]
tazminle yükümlü olmaz. Oysa orada tehlike daha çoktur. Burada ise tehlike
azdır. Üstelik çocuğun yüzme öğrenmesine ihtiyaç da duyulmuş olabilir. Öyleyse
bu hüküm de diğeri gibi olmalıydı.
Buna şöyle cevap
verilir: Su öldürücüdür. Burada ihmalkarlık yüzücüden kaynaklanmıştır. Yırtıcı
hayvanların bulunduğu mekan ise kendi başına öldürücü değildir; çünkü çocuk
orada hayatta kalabilir.
Not: Bulkınl'nin belirttiğine göre diyetin gerekli
olduğu durum yüzücünün bir ihmalkarlığının bulunmadığı durumdur. Şayet
elleriyle çocuğun alt tarafından [ayaklarından] kasten tutmuş ve çocuk
boğulmuşsa o zaman kısas gerekli olur.
Nevevi'nin "teslim
edilse" ifadesinden sanki yüzme öğretmeni çocuğu kendi teslim alırsa
tazminle yükümlü olmazmış gibi bir anlam anlaşılıyorsa da bu kastedilmemiştir.
Daha doğru görüşe göre her iki durumda da tazminat gerekir.
Yine burada çocuğu
teslim eden kişinin veli olması ile yabancı olması arasında bir fark olmadığı
anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur. Ancak çocuğu yabancı şahıs teslim
etmişse onunla yüzme öğretmeni tazmin konusunda ortak olarak yükümlü olur.
"Çocuk"
ifadesi akıl ve baliğ olan kimseyi dışarıda bırakmaktadır. Buna göre böyle bir
kimse kendisine yüzme öğretmesi için yüzme öğretmenine teslim olsa ve boğulsa,
kendi başına hareket eden bir kimse olduğundan herhangi bir şey ödemek
gerekmez. Bu kişinin kendisine dikkat etmesi, yüzme öğretmenin sözüne aldanmaması
gerekir.
Bir not:
"yüzdükçe yüzenlere
[andolsun]" [Naziat, 3] ayeti hakkında ihtilaf edilmiştir. Bu konuda şu
görüşler ortaya atılmıştır:
a) Yıldızlar
kastedilmiştir; çünkü onlar [uzay boşluğunda] yörüngeleri boyunca
yüzmektedirler.
b) Melekler
kastedilmiştir; çünkü onlar Allah'ın emriyle çeşitli işler konusunda tasarrufta
bulunmak için sürekli gidip gelirler.
c) Güneş, ay, gece ve
gündüz kastedilmiştir.
d) Bulutlar
kastedilmiştir; çünkü onlar havada ayakta durmakta gibidir.
e) Ölümler
kastedilmiştir; canlılar arasında ölüm gezip durur.
f) At toplulukları
[yılkı] kastedilmiştir. Bu sebeple ata "sabih [yüzücü]" denir.
g) Deniz yılanı
kastedilmiştir. Bunlar büyük yaratıklardandır.
Rivayete göre Allah
Teala dünyaya 1000 tür canlı yaymıştır. Bunların 400 türü karada, 600 türü ise
denizde yaşar.
F. Kazılan Çukura
Birinin Düşerek Ölmesi
Kişi hukuka aykırı bir
şekilde çukur kazdığında [oraya bir şeyin düşüp ölmesi halinde] tazminle
yükümlü olur. Kendi mülkünde veya [sahibi bulunmayan] ölü arazide çukur
kazdığında [o çukura düşerek ölen canlı için] tazminle yükümlü olmaz.
Kişi kendi evine giden
koridorda bir çukur kazsa ve bir kimseyi evine çağırsa, çağrılan kişi oraya
düşerek ölse daha güçlü görüşe göre tazminle yükümlü olur. Başkasının mülkünde
veya ortak mülkte izinsiz olarak çukur kazarsa [orada telef olan şey] tazmin
edilir.
Kişi, dar bir yolda
gelip geçenlere zarar verecek şekilde çukur kazsa aynı şekilde tazminle yükümlü
olur. Şayet zarar vermiyorsa veya devlet başkanı [çukurun kazılmasına] izin
vermişse [kazan kişi] tazminle yükümlü olmaz. Aksi taktirde bakılır: Kendi
maslahatı için çukur kazmışsa tazminle yükümlü olur. Kamu maslahatı için
kazmışsa daha güçlü görüşe göre tazminle yükümlü olmaz.
Mescit de bu konuda
[içine çukur kazılması bakımından] yol gibidir.
294. Bir kimse;
> Başkasının mülkünde
sahibinden izin almaksızın,
> Veya ortak mülkte
ortağından izin almaksızın,
> Dar veya geniş bir
sokakta kendi yararı için izin almaksızın çukur kazsa,
[Her üç durumda] çukura
düşerek telef olan hür insan vb. kimselerin [diyet vb. bedellerini] tazminle
yükümlü olur. Çukura düşen kişi hür bir insan ise diyeti ödenerek, köle ise
değeri ödenerek tazmin edilir.
295. Tazmin yükümlülüğü,
çukuru kazan kimse hayatta olsun ölmüş olsun onun akılesi üzerinedir.
296. Hayvan ve mal gibi
insan dışındaki varlıklar bu çukura düştüğünde çukuru kazan kimsenin kendi mal
varlığından ödenecek bedelle tazmin edilir. Aşağıda gelecek tazmine ilişkin
diğer bütün meselelerde de durum böyledir.
Not: [Tazminin gerekli olması için] çukura düşme
anına kadar hukuksuzluğun devam ediyor olması şarttır. Arazi sahibi çukurun
arazisinde kalmasına razı olsa daha doğru görüşe göre tazmin yükümlülüğü
ortadan kalkar. [Çukuru kazan] kişi o araziye sahip olduğunda da böyledir.
[Tazminin gerekli olması
için] telef olan şeyi çukuru kazan kişi dışında bir kimsenin çukura fırlatma
vb. gibi telefi doğrudan gerektiren bir fiilin olmaması gerekir. Aksi taktirde
tazmin yükümlülüğü çukuru kazan kimse üzerine değil çukura atan kimse üzerine
gerekli olur.
Yine ölümün yalnızca
çukura yuvarlanmadan kaynaklanmış olması gerekir. Buna göre bir hayvan çukura
düştüğü halde yere çarpmaktan etkilenmese ve çukurda günlerce kaldıktan sonra
açlıktan veya susuzluktan ölse çukuru kazan kimse tazminle yükümlü olmaz.
NevevI'nin mutlak
ifadesinden çukur kazan kimsenin tazminle yükümlü olması konusunda, çukura
düşen şeyin / şahsın gece ya da gündüz düşmesi arasında bir fark olmadığı
sonucu çıkmaktadır ki doğrusu da budur. Bu, el-Basit'te alimlerin mutlak
ifadesi olarak aktanımıştır. Cüveyni ise bunu gündüz vakti düşmekle
sınırlandırmıştır.
NevevI'nin [Arapça
metinde geçen] "udvan" ifadesi esreli olup "hafr"
kelimesinin sıfatıdır. Hal olarak mansup olması da caizdir.
Bir şahıs çukura
düştükten sonra arazinin sahibi "şahıs çukuru benim iznimle kazdı"
demiş olsa bu söz kabul edilmez, çukuru kazan kimse o şahsın izin verdiğine
dair şahit getirmekle yükümlü olur.
Araziye giren kimse
hukuksuz olarak oraya girmiş olsa ve çukura düşerek ölse Bulkini ve
başkalarının tercih ettiği görüşe göre çukur kazan kimse tazminle yükümlü
olmaz; çünkü giren kimse hukuksuz bir yolla girmiştir. Arazi sahibi onun
girmesine izin vermiş ve arazide çukur olduğunu bildirmişse, tazmin söz konusu
olmaz. Bildirmemişse iki görüş içinden Bulkım'nin tercih ettiği görüşe göre
arazi sahibi tazminle yükümlü olur; çünkü bildirmemekle ihmalkar davranmıştır.
Unutmuşsa çukuru kazan tazminle yükümlü olur.
297. Kişi kendi mülkünde
bir çukur kazdığında [o çukura düşen canlı veya cansız herhangi bir varlığı]
tazminle yükümlü olmaz; çünkü haksız bir fiilde bulunmamıştır.
298. Bu hüküm, arazi
sahibi tarafından arazide bir çukur olduğunun bildirilmesi veya çukurun açıkta
olup giren kimsenin ondan kaçınmasının mümkün olması halindedir. Şayet arazi
sahibi çukur kazdığını belirtmemişse ve giren kimse de kör ise [çukurun içine
düşüp öldüğü taktirde] et-Tetimme'de belirtildiği ve Rafiıve Nevevi'nin de
onayladığına göre çukur kazan kimse tazminle yükümlü olur.
299. Yine bu hüküm, kişi
çukuru büyük kazmadığı taktirde geçerlidir. Şu durumların tümünde kişi kusurlu
sayıldığı için bu sebebe bağlı olarak telef olan şeyi tazminle yükümlü olur:
> Çukuru, anormal bir
biçimde geniş kazmışsa,
> veya komşusunun
duvarına anormal derecede yakın kazmışsa,
> Başkasının
duvarının temeline gübre koymuşsa,
> Toprağın katlı bir
şekilde kazılmadığı zaman çöktüğü bir yerde çukurunu katlı bir şekilde
yapmamışsa.
300. Kişi kendi
arazisinde veya evinin damında ateş yaktığında bu ateşten kaynaklanan bir telef
gerçekleşirse bunu tazminle yükümlü olmaz. Ancak ateşi anormal bir şekilde
büyük yakmışsa veya şiddetli rüzgarda yakmışsa o zaman tazminle yükümlü olur.
Rüzgar bu şahsın ateş yakmasından sonra şiddetlenmişse mazur görüleceği için
tazminle yükümlü olmaz. Ancak söndürmesi mümkün olduğu halde söndürmemişse
tazminle yükümlü olur.
Ezrai "tazminle
yükümlü olması itiraza açıktır" demiştir. Daha uygun olan, tazminle
yükümlü olmamasıdır. Bu şuna benzer: Bir kimse düzgün bir duvar inşa ettiği
halde duvar zamanla eğilse, o kişinin duvarı tamir etmesi mümkün olduğu halde
etmese ve duvar göçerek bir şeyi telef etse -ileride geleceği üzere- o kişi
tazminle yükümlü olmaz.
301. Ezral'nin
belirttiğine göre vasiyet veya vakıf yoluyla bir arazinin menfaatleri üzerinde
süresiz olarak hak sahibi olan kişi de arazi sahibi gibidir.
302. Kişi ölü bir
arazide oraya sahip olmak veya irtifak amacıyla bir çukur kazdığında [o çukura
düşüp telef olan şeyi] tazminle yükümlü değildir. Bu, kişinin kendi mülkünde
çukur kazması gibidir. Müslim'de geçen "çukura düşen şey tazmin
edilmez" hadisi de bu şekilde yorumlanır. (Muslım, Hudud,4443)
303. Kişi ölü bir
arazide çukur kazarken aklına oraya malik olmak veya bu çukurdan yarar elde
etmek gibi bir düşünce gelmemişse Cüveyni' nin belirttiğine göre bu, yarar elde
etmek için çukuru kazması gibi değerlendirilir; çünkü bu, yapılması caiz olan
bir fiildir.
Not: Nevevi'nin "kendi mülkü ve ölü arazi
olmayan bir yerde çukur kazarsa" ifadesi "hukuksuz olarak kazılmış
olmayan" şeklinde yorumianabilir. Bu, el-Muharrer'deki ifadeye uygundur.
Yahut da bu ifade "hukuksuz olarak kazılmış olsa bile kişi tazminle
yükümlü olmaz" şeklinde yorumlanabilir.
Her iki ihtimale yönelik
olarak şu durum bir itiraz noktası teşkil eder: Bir kimse kendi mülkünde
komşusunun arazisine yakın bir yerde onun arazisine zarar verebilecek şekilde
büyük bir çukur kazsa Bulkini'nin dediğine göre hukuksuz olarak kazmış olduğu
kısma düşüp telef olan şeyi tazminle yükümlü olur.
İlk ihtimale itiraz olarak
şu husus zikredilebilir: Bir kimse arazisini rehin olarak verip teslim etse,
sonra rehin alanın izni olmaksızın arazide çukur kazsa veya sahih bir kira
akdiyle kiraya vermiş olduğu arazisinde [kiracının izni olmaksızın] çukur kazsa
bu, haksız yere kazılmış bir çukur olduğu halde kiracı vb. gibi [araziye girme
hakkına sahip olan yani] hukuksuz tiille araziye girmemiş olan bir şahıs o
çukura düşüp ölürse çukuru kazan kimse tazminle yükümlü olmaz.
Nevevi'nin mutlak
ifadesinin kapsamından şu durum çıkarılır: Kişi harem bölgesinde kendi mülkünde
veya ölü arazide bir çukur kazsa Rafifnin "ihram yasakları" bölümünde
daha doğru olarak belirttiği görüşe göre harem bölgesinde çukura düşen avı
tazminle yükümlü olur.
Bazı ayrıntılar
Bir kimse arazisini
sulasa ve su, [araziyi çevreleyen] taşın üzerine çıksa, bu sebeple herhangi bir
şey telef olsa tazminle yükümlü olmaz. Ancak anormal bir şekilde sulamışsa veya
suyun taş seviyesine yükseldiğini bildiği halde tedbir almamışsa, ihmalkarlığı
sebebiyle tazminle yükümlü olur.
Bir kimse bir çatının
kenarına çuval koysa, bu çuval rüzgar sebebiyle yahut da çuvalın bulunduğu
yerdeki çöküntü sebebiyle yere düşerek bir şeyi telef etse yahut kendi mülkünde
bir hayvanı durdursa hayvan -velev ki şahsın mülkünün dışında duran- bir
kimseye teperek öldürse veya elbisesini necis kılsa, bir kimse kendi mülkünde
odun kırsa, odun uçarak bir şeyi telef etse bu kimse tazminle yükümlü olmaz.
Nevevi daha sonra
yukarıda geçen hükümden mana yoluyla aşağıdaki hususları istisna etmiştir.
304. Kişi evine doğru
giden koridorda bir kuyu kazsa ve bir kimseyi bu koridorun bulunduğu yere veya
evine çağırsa, ancak çukur kazdığını belirtmese, normal şartlarda eve o çukurun
bulunduğu yerin üzerinden giriliyor olsa, gelen şahıs havanın karanlık olması,
çukurun üzerinin örtülü olması veya kör olması gibi bir sebepten ötürü durumu
bilmeyerek oraya düşüp ölse [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
tazminle yükümlü olur. Çünkü çağırdığı şahsı aldatmıştır. Diğer şahıs kendisini
kasten öldürmemiştir. Bu ölümü, görünürdeki sebebe [çukur kazılmasına] bağlamak
daha uygundur.
İkinci görüş
Kişi kazminle yükümlü
olmaz; çünkü çukuru kazan kimse diğer şahsı çukura düşmeye zorlamamış olup o
şahıs kendi isteğiyle gelip çukura da kendisi düştüğü için ölüm doğrudan onun
fiiliyle gerçekleşmiştir.
Not: Burada "tazmin" ile kastedilen
diyettir. Bu, kasıt benzeri adam öldürme diyetidir.
Kısasa gelince,
Nevevi'nin "yaralamalar" bölümünün başında belirttiği üzere daha
güçlü görüşe göre kısas gerekmez.
Nevevi'nin
"çağırsa" ifadesi diğer şahsın izinsiz olarak girip çukura düşerek
ölmesi durumunu dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda tazmin söz konusu olmaz.
Ev sahibi diğer şahsı
girmeye zorladığında tazminle yükümlü olacağı açıktır.
Nevevi'nin "adam /
kişi" ifadesinden anlaşıldığına göre giren kimsenin mükellef olması
dikkate alınır. Mükellef olmayan kimse hakkında ise misafire zehirli yiyecek
verme konusunda geçen hüküm uygulanır. Buna göre kişi mümeyyiz değilse çukur
kazan kimse kesin olarak tazminle yükümlü olur. Bulkini "hatta çukur kazan
kimse ile düşerek ölen kimse [kısas hükümleri bakımından] denk ise kısas
uygulanması bile gerekir" demiştir.
305. Bir kimse
başkasının mülkünde onun izni olmaksızın bir çukur kazsa veya başkasıyla ortak
olarak sahip olduğu bir mülkte ortağının izni olmaksızın bir çukur kazsa her
iki durumda da hukuksuz bir fiil yaptığı için çukura düşüp telef olan şeyi
tazminle yükümlü olur.
Nevevi, bu hükmü
"kişi hukuksuz bir şekilde çukur kazarsa tazminle yükümlü olur"
cümlesinin ardından zikretmiş olsa daha iyi olurdu; çünkü bu, onun bir örneği
gibidir. Ben de örnek olarak bunu zikrettim.
306. Aynı şekilde kişi
dar bir yolda gelip geçenlere zarar verecek şekilde bir çukur kazsa, devlet
başkanından izin almış olsa bile oraya düşüp telef olan şeyi tazminle yükümlü
olur.
Çünkü devlet başkanının
[halka] zarar verecek bir şeye izin verme hakkı yoktur.
307. Yol geniş olduğu
için kazılan çukur gelip geçenlere zarar vermese veya çukur yolun orta yerinden
uzakta olsa ve devlet başkanı da çukur kazmasına izin verse kişi çukuru
Müslümanların maslahatı için kazmışsa mezhepte esas alınan görüşe göre tazminle
yükümlü olmaz. Daha doğru görüşe göre kendi maslahatı için kazmış olsa da
tazminle yükümlü olmaz; çünkü hukuksuz bir fiil yapmamıştır.
Not: Nevevi ve başkalarının ifadelerinden devlet
başkanının çukur kazılmadan önce izin vermesinin dikkate alınacağı anlaşılmaktaysa
da bu kastedilmemiştir. Kişi devlet başkanından izinsiz olarak çukur kazsa,
başkan bunu daha sonra onaylasa ilk baştan izinle kazmış gibi çukura düşüp
telef olan şeyi tazmin etmez. Bunu Cürcanı açık olarak ifade etmiş, alimlerin
çoğunluğu da ondan nakletmişlerdir.
Yine Nevevi'nin
ifadesinden izin vermenin devlet başkanına özgü olduğu anlaşılmaktaysa da
Abbadı ve başkaları şöyle demiştir: "Hakim, mescit inşa etmek, gelip
geçenlere zarar vermemek kaydıyla geniş su yolu kazmaya izin verebilir."
308. Devlet başkanı
çukur kazılmasına izin vermez de kişi kendiliğinden kazarsa bakılır:
> Yalnızca kendi
yararı için kazmışsa -daha önce geçtiği üzere- sonradan imam bunu onaylamazsa
tazminle yükümlü olur; çünkü devlet başkanına rağmen kendi kafasından iş
yapmıştır.
> Su getirmek veya
yağmur suyunu toplamak vb. gibi amaçlarla kamu yararı için kazmışsa [tazmin söz
konusu olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
tazminle yükümlü olmaz; çünkü bunda kamu yararı bulunmaktadır. Böyle bir
durumda devlet başkanına müracaat etmek zor olabilir.
İkinci görüş
Tazminle yükümlü olur;
çünkü kamu maslahatını takdir etmek devlet başkanının yapacağı bir iştir.
Maverdi görüş
ayrılığının bulunduğu durumu "kişi kuyunun başını sağlam yaptığında"
şeklinde kayıtlamıştır. Şayet kişi sağlam yapmamış da kuyunun başını açık
bırakmışsa o zaman mutlak olarak tazminle yükümlü olur.
Yine görüş aynlığı,
devlet başkanının şahsın bunu yapmasını yasaklamadığı ve şahsın da herhangi bir
kusur göstermediği duruma özgüdür. Şayet devlet başkanı yasakladığı halde kişi
çukur kazmışsa Ebu'l-Ferec ez-Zaz'ın belirttiğine göre devlet başkanını
önemsemeyip kendi başına hareket ettiği için tazminle yükümlü olur. Yahut şahıs
ihmalkarlık gösterip kuyuyu yumuşak topraklı bir yerde kazıp da kıvnmlı
yapmadığında veya anormal genişlikte yaptığında devlet başkanı izin vermiş olsa
bile tazminle yükümlü olur. Rafii, mülkler üzerinde tasarrufta bulunma
konusunda buna temas etmiştir.
Not: Bir kimse kuyu vb. bir şeye düşse, daha sonra
başka birisi herhangi bir çekme söz konusu olmadan kasten aynı çukura düşerek
diğer şahsın ölümüne yol açsa bakılır: Bu şahıs normalde vücudunun iriliği,
kuyunun derinliği vb. bir sebeple diğer şahsı öldürebilecek durumdaysa veya ona
taş fırlatarak ölümüne sebep olmuşsa kendisine kısas uygulanır. Diğer şahıs
öldüğünde tazminatı kendi malından öder. Şayet böyle bir şahıs normalde diğer
şahsı öldürecek durumda değilse bu, kasıt benzeri adam öldürmedir. Şahıs onun üzerine
yanlışlıkla düşerse yani düşmeyi tercih etmediği halde veya ilk şahsın kuyuya
düştüğünü bilmediği durumda bu şahıs onun üzerine düşer de ağırlığıyla veya onu
kuyuya çarptırmasıyla ölümüne yol açarsa ilk şahsın mirasçılarına bu ikinci
şahsın akılesi diyetin yarısını öder. Diyetin diğer yarısını ise şayet kuyu
hukuksuz olarak kazılmışsa kuyuyu kazan kişi öder. Çünkü ölen şahıs kuyuya
düşmesi ve ikinci şahsın da onun üzerine düşmesi sonucunda ölmüştür. Kuyu
hukuksuz bir yolla kazılmamışsa herhangi bir şey ödenmez. Hukuksuz yolla kuyu
kazıldığı durumda ikinci şahsın akılesi diyeti tazmin edince bunu kuyuyu kazan
şahsın akılesinden geri alır; çünkü ikinci şahıs kuyuya kendi tercihiyle
düşmemiş, kuyuyu kazan kimse onu düşmeye zorlamıştır. Bu şahıs, bir malı telef
etmeye zorlanan kimse gibidir, hatta ondan da önceliklidir; çünkü burada şahsın
hiçbir kastı bulunmamaktadır.
İlk şahıs kuyuya inmiş
olup çarpmasa, sonradan üzerine ikinci şahıs düşerek ölümüne sebep olsa ölen
şahsın diyetinin tümü ikinci şahsın akılesi üzerine gerekli olur. İkinci şahıs
ölürse onun diyetini kuyuyu hukuksuz olarak kazmış olan kişinin akılesi öder.
Ancak kişi kuyuya kasten kendisini atmışsa bu durumda tazminat ödenmez; çünkü
kendisini öldürmüştür.
309. İçinde çukur kazma konusunda
görüş birliği ve ihtilaf bakımından mescit de yol gibidir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinden şu
anlaşılmaktadır: "Kişi devlet başkanının izniyle sırf kendi maslahatı için
mescitte çukur kazabilir." Bulkın! "bunu hiç kimse
söylememiştir" demiş olsa da doğrusu budur. Ravdatü't-talibin'de
"namazın şartları" bölümünün sonunda Nevevi'nin eklediği bölümde
Saymerl'den yaptığı nakle göre mescitte çukur kazmak mekruhtur. O bu konuda
kamu maslahatı veya kendi maslahatı için olup olmaması arasında yukarıda
geçtiği gibi bir ayrım yapmamıştır.
Bunun caiz olduğu
görüşünü kabul ettiğimiz zaman bu çukurda telef olan şeyi -Zerkeşi kendi görüşü
olarak tazminin gerekli olduğunu söylemişse de- tazminle yükümlü olmaz; çünkü
haksız fiili söz konusu değildir. Bilineceği üzere bu çukurun, mescidin
büyüklüğü vb. sebeplerle o bölgede namaz kılmaya engelolmaması, mescide
girenlerin su çekmek sebebiyle kargaşa yaşamamaları, bu çukur sebebiyle
mescidin zarar görmemesi gerekir.
Bir kimse bir mescit
inşa etse veya mescide bir direk dikse yahut duvarlarını çamurla sıvasa ya da
mescide kandil assa, bu bir kimsenin veya malın üzerine düşerek onu telef etse
yahut mescide hasır ya da ot döşese bir kimse buna basarak kayıp ölse yahut da
bundaki bir diken kişinin gözüne batarak onu kör etse, devlet başkanı izin
vermemiş olsa bile bunları yapan kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü kişi bunu
Müslümanların yararı için yapmıştır.
Kişi kendi mülkünde veya
ölü bir arazide bir mescit inşa etse, burada bir insan veya hayvan ölse yahut
tavanı bir insan ya da malın üzerine düşse, mescidi yapan kişi devlet
başkanından izin almışsa tazminle yükümlü olmaz. Almamışsa yukarıdaki görüş
ayrılığı burada da geçerli olur.
Kişinin sokakta kendi
evinin önünde insanların su içmesi için su dolabı inşa etmesi de tıpkı sokakta
çukur kazması gibidir.
G. Yapıların Sokağa
Taşan Kısımlan Sebebiyle Meydana Gelen Ölümler
Evin duvar vb. kenanndan
sokağa taşan kısım [sebebiyle meydana gelen telef] tazmin edilir.
Evin hizasından sokağa
doğru taşan bölüm sebebiyle telef olan şey tazmine tabidir.
[Evden sokağa] su
olukları çıkarmak helaldir. Bu sebeple telef olan şey İmam ŞafiI'nin yeni
görüşüne göre tazmin edilir. Oluğun bir kısmı duvar üzerinde olup dışta olan
kısım düşerse kişi tazminin tümünü üstlenir. Oluğun tümü düşerse daha doğru
görüşe göre kişi tazminin yarısını üstlenir.
Kişi [evinin] duvarını
sokağa dOğru eğik bir şekilde yaparsa bu duvarın durumu sokağa taşan kenar
gibidir. Duvar düz olduğu halde eğilir ve düşerse tazmin söz konusu olmaz.
[Zayıf] bir görüşe göre
kişinin eğik duvarı yıkıp tamir etmesi mümkün ise tazminle yükümlü olur. Eğik
duvar sokağa düşse ve bir şahıs buna takılsa yahut mal telef olsa daha doğru
görüşe göre tazmin söz konusu olmaz.
310. [Evin] duvar
hizasından sokağa doğru tahta vb. bir şey çıksa bu kısım [gelip geçenlere]
zarar versin ya da vermesin, devlet başkanı izin vermiş olsun ya da olmasın [bu
kısım sebebiyle meydana gelen telef] tazmin edilir; çünkü [ev sahipleri
tarafından] sokaktan yararlanma, [sokaktan gelip geçenlerin] akıbetlerinin
salim olması şartıyla kayıtlanmıştır.
Kişi son derece
ihtiyatlı davrandığı halde beklenmeyen bir kaza olsa veya bu kısmın üzerine
yıldırım düşse bile hüküm böyledir. Cüveyni "ben bu durumda mutlak olarak
tazminin gerekli olduğu görüşünde değilim" demiştir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Bir kimse kendi yararı için devlet başkanının izniyle
[sokakta] bir kuyu kazsa [bu kuyuya düşerek telef olan şeyi] tazminle yükümlü
olmaz.
Burada da böyle
olmalıdır.
Buna şöyle cevap verilir:
Devlet başkanının sokak üzerinde yetkisi vardır. Bu sebeple zararın söz konusu
olmadığı durumda onun izni dikkate alınır. Ancak sokaktaki hava boşluğu
üzerinde onun bir yetkisi yoktur. Bu yüzden tazminatın gerekli olmaması
konusunda onun izni dikkate alınmamıştır.
311. Belirtilen
durumlarda hür bir kimse ölürse onun diyetini, bir köle ölürse onun değerini
akıle öder. Köle dışında bir mal telef olmuşsa bunu, sokağa evinden fazlalık
çıkan kişi tazmin eder.
Not: "Tazmin eder" derken kastedilen şeyin
ne oIduğu birazdan oIuk konusunda gelecektir. Buna göre kişi yaInızca dışarı
çıkan kısım sebebiyle telef oIan şeyin tümünü, o kısmın bütünü sebebiyle telef
oIan şeyin ise yarısını tazmin eder.
Nevevi'nin "tazmin
edilir" ifadesi tazmini gerektirmektedir. Telef, fazIalık kısmın düşmesi
dışında bir sebeple veya bir kısmının düşmesi sebebiyle gerçekleşse örneğin
yüksekçe birşeye binmiş oIan kişi buna çarpsa veya bu kısımdan fare gibi bir
hayvan düşerek bir şeyin telef oImasına sebep oIsa hüküm yine böyledir. BuIkıni
ise şöyle demiştir: "Bu durumda tazmin söz konusu oImaz. Buna temas edeni
görmedim."
"Sokak"
ifadesi, kişinin fazIalık oIan yapıyı kendi müIkünde veya başkasının müIkünde
onun izniyle çıkarmasını dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda kişinin haksız bir
fiili buIunmadığından kesinlikle tazminle yükümIü oImaz. Yine kişi içinde
mescit vb. [kamuya açık] bir şey buIunmayan kapalı patika yoIda bunu yapsa veya
başkasının müIküne doğru patika yoIu kullananIarın izni oImaksızın veya diğer
müIk sahibinin izni oImaksızın bunu yap sa şayet yaptığı şey yüksekse haksız
bir fiil yapmış olacağından tazminle yükümIü oIur. Ancak izinI e yapması
halinde, kişinin kendi müIkünde bunu yapması durumunda oIduğu gibi tazmin söz
konusu oImaz.
Çıkmaz sokakta bir
mescit vb. [herkeSin uğradığı] bir şey oIsa Ezrai ve başkaIarının belirttiğine
göre bu, işlek sokak gibi kabuI edilir.
Kişi evinden taşan kısmı
kendi mülküne doğru yapsa sonra bu fazlalık kısmın alt tarafını yolalarak gelip
geçenlere aç sa tazminle yükümlü olmamaya devam eder. Bundan kaynaklanan
herhangi bir şeyi sanki onun üzerinde mülkiyeti devam ediyormuş gibi tazminle
yükümlü olmaz.
Kişi evine bitişik olan
arazisini yolalarak kullanıma açsa, kendisinin o yola doğru evinden yapı çıkma
hakkının bulunduğunu istisnai olarak belirtip sonra o yola doğru yapısının bir
bölümünü çıkarsa Demırı'nin de belirttiği üzere zahir olan, bu durumda tazminin
gerekli olmamasıdır.
312. Bir Müslümanın,
duvarından sokağa doğru fazlalık kısım taşırması durumunda olduğu gibi devlet başkanı
izin vermemiş olsa bile yüksekçe olukları sokağa doğru çıkarması helaldir.
Çünkü buna olan ihtiyaç açıktır. Ayrıca Hakim, Müstedrek adlı eserinde şunu
rivyaet etmiştir.
Hz. Ömer (r.a.) Abbas'ın
(r.a.) oluğunun altından geçerken üzerine birkaç damla su damladı. Bunun
üzerine oluğun sökülmesini emretti, oluk söküldü. Abbas dışarı çıkarak
"Resulullah (s.a.v.)'ın koyduğu oluğu mu söküyorsun?" dedi. Hz. Ömer
"valIahi o oluğu benim sırtıma çıkacak kişiden başkası koyamaz" dedi.
Bunun üzerine Abbas, Hz. Ömer'in sırtına çıkarak oluğu eski yerine
taktı.(Müstedrek, Marifetü's-sahabe, 3, 332)
313. Zımmıye gelince;
Bulkini şöyle demiştir:
"Onun sokağa doğru
duvar kenarını çıkarması yasak olduğu gibi oluk çıkarması da yasaktır. Duvar
kenarı ile oluk arasında şöyle bir ayrım yapılabilir: Duvar kenarının üzerinde
yürünebilir ve oturulabilir, uyunabilir. Bu sebeple oluğun aksine duvar
kenarının sokağa verdiği zarar, kişinin binasının yüksekliğinin verdiği
zarardan daha fazladır. Oluk ise böyle değildir. Tercihe şayan olan ikisi
arasında fark olmadığıdır."
Zahir olan da budur
[arada fark olmadığı görüşüdür].
Not: Nevevi, [oluklar anlamına gelen] -meyazibi-
kelimesinini çoğul yaparken kelimenin tekilinde hemzey( terk etme görüşünü
tercih etmiştir ki bu kelime de "mizabun" şeklindedir. Bu az
kullanılan biçimidir. Daha fasih olan kullanıma göre ise kelimenin çoğulu
"me'zeb" şeklinde hemzeli olup bu kelime, sakin hemzeli olan
"mi'zab" kelimesinin çoğuludur. Buna "mirzab" ve
"mizrab:' adı da verilmektedir. Buna göre bu kelimenin dört farklı
söylenişi söz konusudur.
314. Oluk sebebiyle yani
oluktan akan su sebebiyle telef olan şey [tazmin edilir mi? Bu konuda İmam
Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne
göre tazmine tabidir; çünkü [sokağa oluk çıkarmak] sokaktan yararlanmak
anlamına gelir. Bunun caiz olması, tıpkı sokağa duvar kenarı çıkarmada olduğu
gibi gelip geçenlerin akıbetlerinin salim olmasına bağlıdır. Yine kişi evin
çatısını sıvamak için sokağa toprak bıraksa, bir kimse buna kayarak ölse
[toprak bırakan kişi] tazminle yükümlü olur.
İkinci görüş
İmam ŞafiI'nin eski
görüşüne göre kişi tazminle yükümlü değildir; çünkü -duvar kenarını sokağa
çıkarmanın aksine- oluğun bulunması, sularla ilgili işlem yapmak için
zorunludur.
Duvarı çıkarmak ise
fazladan yarar sağlamaktır ..
İmam Şafii'nin yeni
görüşü, oluk çıkarmanın zorunlu olduğunu reddetmektedir; çünkü kişinin çatıda
biriken su için bir bir kuyu yapması veya bu suyun oluk yapmaksızın duvarların
yan yüzeylerinden aşağıya akması mümkündür.
315. Onun -yani oluğun-
bir kısmı(207) duvar üzerinde bir kısmı duvardan [sokağa doğru] çıkmış olur da
dışta olan kısmın bütünü veya bir kısmı düşerek herhangi bir şey telef ederse
tazminatın bütününü ödemek gerekli olur; çünkü telef olan şey, bizzat tazmine
tabi olan şey sebebiyle telef olmuştur. Şayet oluğun bütünü -yani binaya
bitişik olan ve sokağa doğru çıkan kısmı- kökünden kopmak suretiyle düşer de
bir şeyi telef ederse [bunun hükmü ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kişi telef olan şeyin yarısını tazminle yükümlü olur. Çünkü telef, kişinin
kendi mülküne dahil olan ve kendi mülkünden dışarı taşan bir şeyle olmuştur.
Mülke dahil olan kısım
tazmine tabi olmayıp dışarı çıkan kısım tazmine tabi olduğundan tazmin ikisine
dağıtılmıştır. Telef olan şeye isabet eden kısım, oluğun eve dahil olan kısmı
olsun, dışarı taşan kısmı olsun, miktar bakımından eşit olsun ya da olmasın
fark etmez.
İkinci görüş
Tazmin, içerideki ve
dışarıdaki kısma dağıtılır, dışarıdaki kısmı ödemek gerekir. Burada dağıtma
işlemi ağırlığa göre yapılır. Bir görüşe göre ise yüz ölçümüne göre yapılır.
(207)
Buradaki
"onun" ifadesinin belirtilen yoruma bağlı olarak "evin sokağa
taşan yan kenarı" şeklinde anlaşılması da mümkündür.
Not: Bu mesel e bir bilmece olarak şöyle de
sorulur: "Bir kimse bir şahsı sapa gibi bir şeyle öldürdüğünde diyetinin
bir kısmını ödüyor. Sopanın bir kısmıyla öldürdüğünde ise diyetin tamamını
ödüyor" .
Geçen açıklamalardan
anlaşılacağı üzere oluğun tümü duvar dışında olsa, örneğin çivi ile duvara
tutturulmuş olsa, bu oluğun bütününün veya bir kısmının düşmesi halinde
tazmiatın bütünü gerekli olur. Şayet oluğun bütünü duvar üzerindeyse tıpkı duvarın
düşmesi sebebiyle tazminat gerekli olmadığı gibi burada da tazminat gerekli
olmaz.
Nevevi'ye itiraz olarak
şu husus ileri sürülmüştür: Oluğun binanın dışında kalan kısmının bütünü ile içinde
kalan kısmının bir bölümü düşse veya tam tersi olsa, zahir olan bu durumda
oluğun tümünün düşmüş gibi olacağıdır. Yine oluğun bütünü düşüp havada iki
parçaya ayrılsa sonra bir şeye isabet ederek onu telef etse bakılır: Duvardaki
kısım isabet etmişse kişi tazmin etmez. Dışarıdaki kısım telef etmişse
Beğavl'nin Ta'lık adlı eserinde belirttiğine göre tümünü tazmin eder.
Oluktan akan su bir şeye
isabet ederek onu telef etse, oluğun bir kısmı bina içinde bir kısmı dışındaysa
kişi telef olan şeyin yarısını tazmin eder.
Oluğun suyu yere
indikten sonra bununla bir insan telef olsa Beğavı "kıyasa göre yine
tazmin gerekir" demiştir.
316. Bir kimse duvarının
bütününü sokağa doğru veya başkasının mülküne doğru ondan izin almaksızın
meyilli bir şekilde bina etse, bu duvardan dolayı telef olacak şeyin tazmini
konusunda duvarın durumu, kişinin evinin bir bölümünü sokağa doğru çıkarmasının
hükmü gibidir. Daha önce geçtiği üzere devlet başkanı buna izin verse de hüküm
böyledir; çünkü bu, gelip geçenlere zarar vermemesi şartıyla mubahtır.
317. Nevevi'nin
"sokağa doğru" ifadesi, duvarın kişinin kendi mülküne doğru meyilli
olması durumunu dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda tazmin söz konusu olmaz;
çünkü kişi kendi mülkünde dilediği şeyi inşa edebilir. Ancak şahsın mülkünde,
kira veya vasiyet gibi sebeplerle başkasına ait hak varsa o zaman bu, duvarı
başkasının mülküne doğru meyilli yapmasına benzer. Çünkü hava boşluğundan
yararlanma, mevcut yapının menfaatine tabidir. Bunu Ezrai belirtmiştir. Bu
durumda zahir olan -kişinin kiraya verdiği mülk arazisinde çukur kazması
meselesinde geçtiği üzere- kişinin tazminle yükümlü olmamasıdır. Daha sonra bu
hükme Hocamın kendi görüşü olarak rastladım.
Not: Nevevi, "sokağa doğru" ifadesini
zikretmemiş olsaydı, benim yaptığım açıklamaya gerek olmayacaktı.
Kişi duvarının bir
kısmını eğik diğer kısmını düz bir şekilde inşa etse, yalnızca eğik olan kısım
düşse [bu düşme sebebiyle telef olan şeyin] tümünü tazminle yükümlü olur.
Duvarın tümü düşse daha doğru görüşe göre [telef olan şeyin] yarısını tazmin
eder.
İçinde mescit veya işlek
kuyu bulunan çıkmaz sokaktaki eğik duvar da işlek caddedeki eğik duvar gibidir.
çıkmaz sokakta bunlar yoksa başkasına ait mülk gibidir. ZerkeşI'nin şu sözü de
bu şekilde yorumlanır: "Bunun, sokağa doğru eğilen duvar gibi kabul
edilmesi gerekir."
Sokağa doğru çıkan oluk,
kanat veya eğik duvar inşa eden kimse evi başkasına satmakla tazminden
kurtulamaz. Bu sebeple bir kimse telef olmuş olsa satıcının akılesi tazminle
yükümlü olur. Bunu Rafiı ve Nevevi, Beğavl' den aktarıp onaylamışlardır.
Kişi duvarını başkasının
mülküne doğru hukuksuz bir şekilde inşa etmiş olsa, daha sonra evini o şahsa
satarak teslim etse tazminden kurtulmuş olması gerekir. Bu, daha önce geçen şu
meseleden anlaşılmaktadır: Bir kimse başkasının arazisinde hukuksuz olarak bir
kuyu kazsa sonra arazi sahibi bu kuyunun kalmasına razı olsa kuyuyu kazan kimse
Zerkeşi ve başkalarının belirttiğine göre tazminden kurtulur. Bulkini şöyle
demiştir: "Bana göre daha dOğru olan görüş, telef olması halinde bunun
arazi sahibi veya onun akılesi üzerine gerekli olacağıdır.
Beğavı'nin dediği gibi
tazminat onu koyan şahsın veya akilesinin üzerine gerekli olsaydı o zaman bu,
ev sahibi için onu oraya koyan usta üzerine gerekli olurdu."
Şöyle bir soru
sorulabilir: ZerkeşI'nin görüşüne göre duvar ile oluk arasında ne fark vardır?
Derim ki: Arada şu fark
vardır: Burada tazminatın sebebi haksız fiil olup bu haksızlık ortadan
kalkmıştır. Diğer meselede ise ortadan kalkmamıştır; çünkü yararlanma, insanlara
zarar vermeme şartıyla sınırlıdır. Hüküm bulunduğu hal üzere devam etmektedir.
Kişinin evinin yan
cenahını sokağa doğru çıkardığı veya oluk koyduğu yahut duvarının sokağa doğru
eğriidiği zamandaki akılesi ile telefin gerçekleştiği zamandaki akilesi veya
duvarın meylettiği zamandaki değişse Beğavl'nin Ta'[fk adlı eserinde açıkça
belirttiğine göre tazmin şahsın kendisi üzerine gerekli olur.
318. Kişi duvarını
düzgün bir şekilde yaptığı halde duvar sokağa veya bir başkasının mülküne doğru
eğilse ve daha sonra bir şeyin üzerine düşerek onu telef etse [hüküm ne olur?
Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Duvar sahibi [telef olan
şeyi] tazminle yükümlü olmaz; çünkü kendi mülkünde tasarruf ta bulunmuştur.
Duvarın eğilmesi kendisinin fiiliyle olmamıştır. Bu, eğilme olmaksızın duvarın
düşmesi gibidir. Kişinin bu duvarı yıkarak tamir etmesinin mümkün olması ile
olma-
ması arasında fark
yoktur.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
duvar sahibinin duvarı yıkarak tamir etmesi mümkün idiyse bunu yapmamakla
ihmalkar davranmış olacağından tazminle yükümlü olur.
Not: Bir kimsenin evinin
duvarı aşınmış olsa, kişi bunu tamir etmek için evin damına çıksa, tamir etmek
için duvarı inceltirken duvar bir insanın üzerine düşerek ölümüne sebep olsa,
Beğavl'nin fetvalarının gasp bölümünde şöyle denilmiştir: Duvarı inceItme
esnasında düşmüşse onun akılesi, ölen şahsın diyetini ödemekle yükümlü olur.
319. Kişinin düzgün
olarak inşa ettiği duvar eğildikten sonra yola düşse, bir kimse de buna
takılarak ölse veya bu duvar sebebiyle mal telef olsa [hüküm ne olur? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kişi tazminle yükümlü olmaz; çünkü şahıs duvarı kendi mülkünde ve eğik
olmaksızın yapmıştır. Duvarın düşmesi onun fiilinden kaynaklanmamıştır. Şahıs
yere düşen duvarı kaldırma konusunda kusurlu davranmış olsun ya da olmasın
hüküm aynıdır.
İkinci görüş
Kişi yere düşen duvarı
mümkün olacak şekilde kaldırma imkanı bulduğu halde kaldırmadığında kusurlu
davranmış olacağından tazminle yükümlü olur.
Ezrai ikinci görüşün
tercihe şayan olduğunu söylemiştir.
İlk görüş esas
alındığında kişiden duvarını yıkmasının talep edilmiş olması ile olmaması
arasında fark yoktur.
320. Duvar yıkılmaya yüz
tutmakla birlikte eğilmemiş olsa, eşŞerhu'l-kebır'de belirtildiğine göre
kişinin duvarı yıkması gerekmez. Bundan kaynaklanan bir durum sebebiyle kişi
tazminle yükümlü olmaz; çünkü duvar kişinin mülkünün dışına çıkmamıştır.
Bu gerekçeden sanki kişinin
duvarı eğilmiş olsa tazminle yükümlü olacağı gibi bir anlam çıkıyorsa da bu
kastedilmemiştir.
321. Bir kimsenin
mülküne başkasının duvarı eğilmiş olsa mülk sahibi o duvarın sahibinden bunu
yıkmasını talep edebilir. Bu tıpkı kişinin ağacının dallarının, başkasının
mülkünün hava boşluğunu işgal etmesi gibidir. Bu durumda mülk sahibi bu
dalların kesilmesini talep edebilir. Bununla birlikte bu dallar sebebiyle
herhangi bir şey telef olmuş olsa ağacın sahibi tazminle yükümlü olmaz; çünkü
bu telef -oluk koyma vb. durumlarda olduğu gibi- onun fiiliyle olmamıştır. Bunu
Beğavı Ta' lık adlı eserinde alimlerimizden aktarmıştır.
H. Yola Atılan Çöplerin
Sebep Olduğu Telefler
Kişi yola çöp ve karpuz
kabuğu [gibi] şeyler atsa [bu çöp sebebiyle meydana gelecek telefI doğru görüşe
göre tazmine tabidir.
322. Bir kimse yola çöp,
karpuz ve nar kabuğu vb. bir şeyler atsa ve bu sebeple herhangi bir şey telef
olsa [çöpü atan kişi tazminle yükümlü olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
tazminle yükümlüdür. eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre alimlerin
çoğunluğu bunu tek görüş olarak elirtmiştir. Kişi çöpü ister yolun ortasına
ister kenarına atsın fark etmez; çünkü yoldan yararlanma, gelip geçenlere zarar
vermeme şartına bağlıdır.
Ayrıca bu tıpkı yola taş
veya bıçak koyma durumunda olduğu gibi Müslümanlara zarar vermektedir.
İkinci görüş
Bu konuda adeten
müsamaha gösterileceğinden ve buna ihtiyaç da bulunduğundan tazminat söz konusu
olmaz.
Not: Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de
belirtildiğine göre görüş ayrılığı çöplerin çöplüklere veya bunun için
hazırlanmış özel yerlere atılmaması durumuna özgüdür Aksi taktirde tazminatın
olmayacağı kesindir.
Yine bu görüş ayrılığı,
çöpe basan / takılan kişinin durumu bilmediğinde söz konusudur.
Şayet kasten çöpün
üzerinde yürürse [telef olması halinde] kesinlikle tazminat söz konusu olmaz.
Bu, [hukuksuz olarak kazılmış olan bir kuyuya] kişinin girerek içine düşmesine
benzer.
"Çöp atmak"
ifadesi çöpün rüzgar vb. sebeplerle kendiliğinden düşmesini dışarıda
bırakmaktadır ki bu durumda tazmin gerekli değildir.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarı, Şerhu'r-Ravd adlı eserinde şöyle demiştir: "Ancak kişi çöpün
düşmeSinden sonra onu kaldırma konusunda kusurlu davranırsa o zaman tazminle
yükümlü olur." Bu, bana hocamızın kendi görüşü gibi gelmektedir. Daha
uygun olan bu durumda da tazminin gerekli olmamasıdır. Bu şuna benzer: Kişinin
duvarı eğrilip göçse, kişinin göçükleri kaldırma imkanı bulunduğu halde
kaldırmayıp bu sebeple biri telef olsa o şahıs tazminle yükümlü olmaz.
Kişi çöpü kendi mülküne
veya ölü araziye yahut herkese açık çöplüğe atsa [bu çöp sebebiyle meydana
gelecek telef] tazmin etmez.
Bazı ayrıntılar:
Kişi yola kendi yararı için
su dökmüş olsa bu su sebebiyle telef olan şeyi tazmin eder, gelip geçenlerin
tozdan zarar görmemesi vb. bir amaçla Müslümanların yararı için su dökmesi
halinde ise tazmin etmez. Bu, kamu yararı için kuyu kazmaya benzer. Bu, suyun
anormal bir şekilde dökülmemiş olması halindedir. Aksi taktirde yolda çamur
ıslatmak vb. gibi bir durumda kusurlu davranışı sebebiyle tazmin eder. Ancak
telef olan kişi sulu yerde kasten yürürse o zaman Ravdatü't-talibin'de
belirtildiğine göre tazminle yükümlü olmaz.
Suyun anormal bir
şekilde dökülmemesi halinde kişinin tazminle yükümlü olmamasından "devlet
başkanı izin vermemiş olsa bile" anlamı çıkar. Zerkeşi şöyle demiştir:
"Ancak alimlerimiz devlet başkanının izin vermemesi halinde kişinin
tazminle yükümlü olacağını açık olarak ifade etmişlerdir." Mütevelli şöyle
demiştir: "Doğru olan budur; çünkü Müslümanların maslahatını gözetmek
kişiye bırakılan bir şey değildir. Ayrıca kişinin amacı çoğunlukla kendi
maslahatı olup bu da tozdan rahatsız olmamaktır. Mesele bu yönüyle kişinin kamu
yararı için kuyu kazmasından ayrılmaktadır.
Zira bu durumda kişi
tazminle yükümlü değildir."
Kişi yolda bir şey
taşımakta olan bir şahsı çimdiklese veya vursa, şahıs hareket etse ve taşıdığı
şey düşse bu durum şahsı taşıdığı şeyi atmaya zorlamak gibidir. Bu durumda kişi
[şahsın ölmesi halinde] her ikisini de [hem şahsın diyetini hem de düşen
eşyanın bedelini] tazminle yükümlü olur.
Kişi hukuksuz yere
kalasını başkasının duvarına dayasa, bu kalas sebebiyle duvar bir şeyin üzerine
düşerek telef etse kalas sahibi hem duvarı hem de duvar sebebiyle telef olan
şeyi tazmin eder. Duvarın çökmesi, ağacın dayanmasından daha sonra olsa bile
böyledir. Şu durum bundan farklıdır: Gasp bölümünde geçtiği üzere kişi içinde
kuş bulunan bir kafesi açsa ve kuş uçsa, kuşun derhal uçmasıyla bir süre sonra
uçması arasında ayrım yapılır.
Çünkü kuş kendi
isteğiyle uçmaktadır, ancak cansız varlığın isteği söz konusu değildir.
Kişi kalasını kendi
duvarına dayasa veya başkasının duvarına hukuksuz olmayacak bir şekilde [izin
alarak] dayasa duvar göçse veya eğildikten bir süre sonra göçse -başkasının
malı üzerine duvar göçürmesi durumunda olduğu gibi- telef olan şeyi tazminle
yükümlü olur. Bu olay bir zaman sonra olursa o zaman -tıpkı kendi mülkünde kuyu
kazması durumunda olduğu gibi- tazminle yükümlü olmaz.
Kişi kendi evinin
kapısının önüne yol üzerinde oturak yapsa veya eşyasını yolda kendi dükkanının
olduğu tarafa değil de başka tarafa koysa buna takılarak telef olan şeyi
tazminle yükümlü olur. Bunun gerekçesi daha önce geçmişti. Ayrıca kişi oturağı
kendi maslahatı için yapmıştır. Kişi dükkanının bulunduğu tarafa koyduğu eşya
sebebiyle telef olan şeyi tazminle yükümlü değildir; çünkü bu eşya kendisine
özgü olan yere konmuştur.
Bir kimse bir hamamda
yıkanıp sabun ve sidr gibi kaygan şeyleri yıkandığı yerde bıraksa veya sümüğünü
oraya bıraksa, bir kimse bunlara basarak kayıp ölse veya bir yeri kırılsa Rafii
şöyle demiştir: "Sümüğünü insanların gelip geçtiği yere atmışsa tazminle
yükümlü olur, aksi taktirde yükümlü olmaz." Sümükle birlikte zikredilen
diğer şeyler de ona kıyas edilir. Zerkeşi'nin belirttiği üzere zahir olan
budur. Gazalı İhya'da şöyle demiştir: "Şayet bu, görünmeyen bir yerde olup
da ondan kaçınmak mümkün değilse tazmin yükümlülüğü bunları bırakan kişiye mi
yoksa hamam sahibine mi aittir tereddütlüdür. Çünkü hamam sahibi hamamı
temizlemekle yükümlüdür. ilk gün, bunları bırakan kişinin tazminle yükümlü
olması, ikinci gün ise hamam sahibinin yükümlü olması uygundur. Çünkü hamamın
her gün temizlenmesi adettir."
Gazalı fetvalarında
şöyle demiştir: "Hamam sahibi, kişinin bunu yapmasını yasaklarsa tazmin
bunları koyan kişinin üzerine olur. Hamam sahibi buna izin vermediği gibi engel
de olmazsa kişi adete göre bunları kullanır. Adetin dışına çıkar da çok kullanırsa
tazminle yükümlü olur, aksi taktirde yükümlü olmaz. Çünkü adete göre hamamı
temizleme vazifesi yıkanan kişiye değil hamam sahibine aittir."
I. Ölüm Ya da Telelin
Birden Fazla Sebeple Gerçekleşmesi
Yukarıdaki hükümler
telefin tek sebeb e bağlı olduğu durumlara özgüdür. Nevevi daha sonra tel efi n
birden fazla sebebe bağlı olduğu durumlardan bahsederek şöyle demiştir:
Telef, peşpeşe iki
sebebe bağlı olsa bu sebeplerin [telef açısından] ilkini gerçekleştiren
tazminle yükümlü olur. Örneğin bir kimse çukur kazsa ve diğeri de hukuksuz
olarak taş koysa, bir şahıs bu taşa takılsa [ve mal ya da can kaybı meydana
gelse] taşı koyan kimse tazminle yükümlü olur. Taşı koyan kişi hukuksuz bir
yolla koymamışsa nakledilen görüşe göre çukuru kazan kişi tazminle yükümlü
olur.
Bir kimse yola taş
koysa, başka iki kişi daha taş koysa, bir şahıs bu iki taşa takılarak düşse [ve
telefi gerektiren bir durum meydana gelse] tazmin yükümlülüğü üçe bölünür. Bir
görüşe göre ikiye bölünür.
Bir kimse yola taş koysa
ve bir şahıs ona takıldığında taş yuvarlansa, diğer bir şahıs taşa takılıp
yuvarlanarak ölse ilk olarak taşa takılan şahıs tazminle yükümlü olur.
Bir kimse yolda oturan,
uyuyan veya duran bir kimseye takılsa ve her ikisi de ölseler veya birisi ölse
bakılır: Yol genişse herhangi bir tazminat söz konusu olmaz. Geniş değilse
mezhepte esas alınan görüşe göre yolda oturan ve uyuyan kimse için bir şey
ödenmez.
Onlara takılan kimse
için ise ödenir. Yolda duran kimse için tazminat ödenir ona takılan için bir
şey ödenmez.
323. Her biri tek başına
bulunduğunda telef sebebi sayılacak iki durum peşpeşe gelerek bir şeyin
telefine sebep olsa, bu iki sebepten hangisi var olma değil de telef konusunda
önceyse -güç bakımından diğer sebepten daha fazla ise- tazmin o sebebi
gerçekleştirenin üzerine ait olur.
Bunu şöyle
örneklendirebiliriz: Bir kimse kuyu kazsa, bir başkası da kuyunun uç kısmına
taş koysa, hem kuyuyu kazma hem de taşı koyma fiili hukuksuz olarak yapılmış
olsa, taşı koyma ister kuyuyu kazmadan önce olsun ister sonra olsun birisi bu
taşa takılarak kasıtsız olarak kuyuya düşse ve ölse tazmin yükümlülüğü taşı
koyan şahsa aittir; çünkü şahsın taşa takılması onu çukura düşürerek ölmesine
sebep olmuştur. Şu halde ölümün ilk sebebi taşın konmuş olmasıdır. Bu sebep bu
yönüyle diğerinden daha güçlüdür. Kuyu kazmak ölümün ikinci sebebidir.
Şayet kuyu kazmak güç
yönünden daha önde gelirse örneğin bir kimse hukuksuz olarak bir kuyu kazar,
bir diğer şahıs da kuyunun içine bıçak koyarsa, düşen şahıs kuyuda bıçağın
batması sonucunda ölse tazmin yükümlülüğü kuyu kazanın üzerinde olur. Çünkü
kuyu kazmak iki sebepten daha güçlü alanıdır. Zira kuyuyu kazmış olmak kişiyi
bıçağın üzerine düşmeye itmiştir.
324. Kuyu kazan kimsenin
fiili hukuksuz olmasa, örneğin kişi kendi mülkünde kuyu kazsa her iki şahıs da
tazminle yükümlü olmaz. Arazi sahibinin niçin tazminle yükümlü olmadığı
açıktır. Diğer şahsa gelince; kişinin bıçağın üzerine düşmesi kuyuya düşmesinin
sonucunda oluşmuştur. Şu halde kuyuyu kazan kimse sanki ölümü bizzat gerçekleştiren,
diğeri ise sebep olan gibidir. Hatta bu kişi ileride geleceği üzere haksız bir
fiil yapmış da değildir.
325. Her iki sebep
telefi gerçekleştirme bakımından birbirine eşit olsa, örneğin bir şahıs sığ bir
kuyu kazsa, diğer bir şahıs bunu derinleştirse kuyuya düşen kimse ölse, tazmin
yükümlülüğü eşit bir şekilde bu iki şahıs üzerine gerekli olur.
326. İki şahıs, kuyuyu
kazma miktarı bakımından birbirinden farklı olsa, söz gelimi birisi bir arşın
kazdığı halde diğeri iki arşın kazmış olsa bunun hükmü yaralamalarda olduğu
gibidir.
327. Hukuksuz bir
şekilde kazılmış olan bir kuyu kapatıldıktan sonra bir başka şahıs tekrar o
kuyuyu açsa, [o kuyuya bir kimse düşüp öldüğünde] tazmin yükümlülüğü kuyuyu
tekrar açan şahsa ait olur; çünkü önceki kazmanın etkisi kuyu doldurulunca
ortadan kalkmıştır.
Kuyuyu ister onu kazan
kimse doldurmuş olsun ister başkası doldursun fark etmez.
Not: Nevevi, taşı koyan kimseyi mutlak olarak
[herhangi bir kayıt koymaksızın] zikretmiştir. Onun, tazmin yükünü üstlenmeye
ehil olması gerekir. Buna göre hukuksuz olarak bir kuyu kazılmış olsa ve bir
harbı ya da yırtıcı bir hayvan bir taş koysa, doğru görüşe göre herhangi bir
kimse tazminle yükümlü olmaz.
"Kasıtsız
olarak" ifademiz taşa takılan kimsenin taşı görmesi durumunu dışarıda
bırakmaktadır. Bu durumda -tıpkı kuyuyu kazma durumunda olduğu gibi- şahıs
tazminle yükümlü olmaz. Bunu Rafii bu konudan zikretmiştir.
328. Taşı koyan kimse
hukuksuz bir fiil yapmamış olsa, örneğin taşı kendi mülkü olan bir yere koysa
-Ravdatü't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre- nakledilen görüş,
kuyuyu kazan kimsenin tazminle yükümlü olmasıdır; çünkü hukuksuzluğu yapan kişi
taşı koyan değil kuyuyu kazandır.
Rafii şöyle demiştir:
Burada kuyuyu kazan ve taşı
koyan kimsenin tazminle yükümlü olmadığını söylemek gerekirdi. Nitekim kişi
hukuksuz olarak kuyu kazsa ve sel ya da yırtıcı bir hayvan kuyunun yanına bir
taş getirse, bir kimse taşa takılarak kuyuya düşüp ölse doğru görüşe göre ölen
şahıs için herhangi bir şey ödenmez. Nitekim Mütevelli'nin şu sözü de bunu
göstermektedir: "Bir kimse kendi mülkünde bir kuyu kazsa, bir başkası o
kuyuya delici bir şey koysa, bir şahıs kuyuya düşerek bu keskin alet tarafından
yaralanıp ölse, ikisi de tazminle yükümlü olmaz. Kuyuyu kazan kimsenin yükümlü
olmayacağı açıktır. Diğerine gelince; şahsın kuyuya düşmesi onu delici aletin
üzerine düşmeye sevk etmiştir. Bu durumda kuyuyu kazan kimse sanki ölümü
doğrudan gerçekleştirmiş, diğeri ise buna sebep olmuş gibidir.
Bulkini bizim meselemiz
ile sel vb. tarafından kuyunun yanına taş getirilmesini şu şekilde bibirinden
ayırmıştır:
Bizim meselemizde taşın
konulması tazminata elverişli bir fiildir. Bu koymada hukuksuzluk olmadığında
tazminat düştü diye hukuksuzluk bulunduğunda da tazminatın düşmesi gerekmez.
Sel vb. tarafından getirilen taş ise böyle değildir. Zira taşı getiren şey
tazminata hiçbir şekilde elverişli olmadığı için tazminat bütünüyle düşmüştür.
Delilolarak getirilen
meseleye gelince bu, Hocamız Zekeriya elEnsarl'nin dediği üzere kuyuya düşen
kimsenin hukuksuz bir şekilde o bölgede yürümesi veya kuyuya delici bir alet
diken kimsenin bunu hukuksuz bir şekilde yapmamış olmasına yorulur. Kuyuyu
kazan kimse de hukuksuz bir fiil yapmamışsa her ikisi de tazminle yükümlü olmaz.
Not: Bu meseleye ilişkin hüküm problemli
olduğundan Nevevi burada ve Ravdatü 't-talibın' de Rafi!'ye uyarak
"nakledilen görüş" diyerek buna işaret etmiştir. Aksi taktirde Rafi!
ve Nevevi'nin "nakledilen görüş" ifadesi buna aykırı bir naklin bulunmadığı
anlamına gelir. Oysa Mütevelli' den nakletlikleri görüş buna aykırıdır. Şu
halde Rafi! ve Nevevi'nin "nakledilen görüş" ifadesi "meşhur
nakil" şeklinde yorumlanmalıdır.
Bazı ayrıntılar
Bir kimsenin elinde
bıçak varken diğer bir şahıs üçüncü bir kimseyi o bıçağın üzerine doğru
fırlatsa, bıçak şahsa batarak onun ölümüne yol açsa, fırlatan kişi tazminle
yükümlü olur, bıçak sahibi yükümlü olmaz. Ancak bıçak sahibi bıçağını şahsa
doğru fırlatmışsa o zaman yükümlü olur.
Bir kimse kuyuya düşse,
bir başka şahıs ona doğru ip salsa, bir köle bu ipi ortasına dolasa ve kuyunun
başındaki şahıs onu çekerken köle düşerek ölse Beğavı'nin fetvalarında
belirtildiğine göre kişi o kölenin değerini tazmin eder.
İki kişi bir kuyunun
başında beklerken biri diğerini itse, diğer şahıs düşerken kendisini iten şahsı
da çekse ve her ikisi kuyuya düşerek ölseler Saymerı şöyle demiştir: Düşen
şahıs kurtulmak amacıyla diğerini çekmiş ve durum da bunu gerektiriyorsa düşen
şahsın diyeti tazmin edilmelidir. Diğer şahıs için herhangi bir tazminat
ödenmez. Bu, iki şahsın karşılıklı olarak birbirini yaralamasına benzer.
329. Bir kimse yola
hukuksuz bir şekilde bir taş koysa, başka iki kişi de aynı şekilde taş
koysalar, bir şahıs bu iki taşa takılarak düşüp ölse [tazmin yükümlülüğü
nasılolur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Şahısların fiilleri
birbirinden farklılık gösterse de düşerek ölen şahsın [diyetini] tazmin
yükümlülüğü üçe bölünür. Bu, suç işleyen şahısların kişi başı hesap edilmesiyle
olur. Bu, bir kimsenin birbirinden farklı olan üç yara ile ölmesine benzer.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
tazmin yükümlülüğü ikiye bölünür: ilk şahıs [ölen kişinin diyetinin] yarısını
diğer iki şahıs da öbür yarısını tazmin eder. Burada konulan taş sayısı dikkate
alınır. Bulkın! bu görüşü tercih etmiştir; çünkü bu mesele insanın bedeninin
içine işleyen yaralamalar gibi olmayıp hüküm bakımından bir şahsa farklı
kişiler tarafından darbeler vurulmasına daha çok benzemektedir.
Not: Nevevi'nin ifadesindan anlaşıldığına göre
sonraki iki kişinin koyduğu taşın ilk taşın yanında olup olmaması arasında bir
fark olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak el-Muharrer, Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de bunun diğer taşın yanına konmuş olması kaydı bulunmaktadır.
Bu kayıt, onun yanına konmadığı durumda tazminin söz konusu olmayacağını
belirtmek için olabileceği gibi aksi de olabilir. Zahir olan bunun bu meselenin
sureti için konulan bir kayıt olmasıdır.
330. Bir kimse ister
hukuksuz olarak isterse böyle olmaksızın bir yola bir taş koysa, bir başka
şahıs bu taşa takılsa ve taşı yuvarlasa, bir başka şahıs taşa takılarak düşüp
ölse, ilk olarak taşa takılan kişi ölen şahsın diyetini tazmin eder; çünkü taş
oraya onun fiili sonucunda gelmiştir.
331. Yürüyen bir kimse
yolda oturan, uyuyan veya ayakta duran bir kimseye takılsa ve her ikisi yani
hem takılan hem takılmaya maruz kalan kişi ölseler veya birisi ölse her ikisi
de tazminle yükümlü olmaz. el-Muharrer'de belirtildiğine göre bu ölümler
hederdir.
Bu hüküm yol geniş
olduğunda geçerlidir; çünkü burada kişi haksız bir fiilde bulunmamıştır.
Takılan kişinin bundan kaçınması mümkündü.
Not: Nevevi meseleyi bu şekilde ifade etme
konusunda el-Muharrer'e tabi olmuştur. Bu ifadenin zahirinden takılan şahıs,
oturan, uyuyan ve duran şahıs için herhangi bir şey ödenmeyeceği
anlaşılmaktadır. el-Muharrer dışında bir eserde böyle bir durum söz konusu
değildir. eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü't-talibin'de takılan
kişi için herhangi bir şey ödenmeyeceği, bu şahsın akılesinin ise yolda oturan,
uyuyan veya duran şahsın diyetini ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Nevevi'nin
"tazminat söz konusu değildir" ifadesinin bu konudaki nakillere uygun
düşmesi için "oturan, uyuyan ve yolda duran kimse üzerine tazmin gerekli
değildir" şeklinde yorumlanması - bir tür zorlama olsa bile- mümkündür. Bu
konuda oturan veya duran kimsenin gözlerinin görmesi ya da görmemesi eşittir.
Bu şuna benzemektedir: Bir kimse bir şahsı öldürmeyi kastetse, diğer kimsenin bundan
kaçınması mümkün olduğu halde kaçınmasa tazmin söz konusu olmaz.
332. Yol dar ise [hüküm
ne olur? Bu konuda dört rivayet bulunmaktadır: ]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
rivayete göre yolda oturan ve uyuyan kimse için herhangi bir şey ödenmez; çünkü
yol, gelip geçmek içindir. Bu kimseler yolda oturmak ve uyumakla kusurlu
davranmışlardır. Bunlara takılarak düşüp ölen kimsenin ise herhangi bir kusuru
olmadığından o kimsenin cam karşılıksız olmayıp yolda oturan ve uyuyan
şahısların akılesi bunun diyetini öder. Ayakta duran kimsenin cam tazmine
tabidir; çünkü kişi yorulduğu için veya bir kimseyi dinlemek için yahut yol
arkadaşım beklemek vb. bir sebeple yolda durabilir. Yolda durmak, yoldan
yararlanma şekillerinden biridir. Yolda duran kişiye takılarak ölen şahıs
kusurlu olduğundan onun can bedeli tazmin edilmez.
İkinci rivayet
Hem takılan kişi hem de
onun takıldığı şahısların canları [bedel ödenerek] tazmin edilir.
Üçüncü rivayet
Takılan kişinin can
bedeli tazmin edilir, diğerininki tazmin edilmez.
Dördüncü rivayet
Üçüncü rivayetin
aksidir.
Not: Bu hükümler, yolda duran şahsın herhangi bir
fiili bulunmadığında geçerlidir. Şayet yürüyen şahıs kendisine doğru
yaklaştığında ona doğru eğilse ve bu eğilme esnasında diğer şahsa çarparak her ikisi
de ölse bu durum yürürken birbiriyle çarpışan iki kişinin durumu gibidir. Bunun
hükmü ileride gelecektir. Yolda duran şahıs başka tarafa döndüğü halde diğer
şahıs bu dönme esnasında ona çarpsa veya yolda duran şahıs gelen kişiye
yöneldiği halde onun dönmesi tamamlandıktan sonra diğer şahıs çarpsa bunun
hükmü hiç hareketsiz olarak beklemesi hali gibidir.
Geniş veya dar bir yolda
hırsızlık yapmak veya gelip geçenleri rahatsız etmek gibi kötü bir amaçla
bekleyen kimsenin hükmü, Ezral'nin belirttiğine göre dar bir yolda oturan
kimsenin hükmü gibidir. Maverdi şöyle demiştir: "Şayet durmak gelip
geçenlere zarar veriyorsa bu yolda oturmak gibi kabul edilir, bu durumda şahsa
çarparak ölen kişi tazmin edilir. Yolda oturmak ve yatmak gelip geçenlere zarar
vermiyorsa bu şahsın hükmü, yolda ayakta duran kimsenin hükmü gibidir."
Mülkiyeti veya menfaati
kendisine ait olan bir yerde duran, oturan yahut uyuyan bir kimseye bir başka
şahıs takılarak çarpsa ve her ikisi veya biri ölseler, yürüyen şahıs tazminle
yükümlü olur, kendisi için herhangi bir tazminat ödenmez; çünkü bu şahıs hem
kendisinin hem de başkasının ölümüne sebep olmuştur, diğer şahıs ise böyle bir
iiil yapmamıştır. Diğer şahıs tazminle yükümlü olmadığı gibi kendi canı
bedelsiz bırakılamaz. Yürüyen kimse diğer şahısların yanına izinsiz olarak
girmişse onun can bedeli ödenmez. Şayet izinle girmişse o zaman canı bedelsiz
kalmaz.
Kişi başkasının mülkünde
hukuksuz olarak durur, oturur veya uyur da arazi sahibi yürürken ona takılarak
ölümüne sebep olsa, hukuksuz bir şekilde orada bulunduğundan can bedeli
ödenmez.
Tamamlayıcı bir not
Mescit, itikaf yaparken
orada ayakta duran, oturan ve uyuyan kimse için bu şahsın kendi mülkü gibidir.
Böyle bir şahsa takılarak düşen ve bu şahsın ölümüne yol açan kimsenin akılesi
onların diyetini öder, takılarak düşen kimse için ise bir şey ödenmez. Mescitte
itikaf dışında uyuyan, ayakta duran veya oturan kimse için mescit, uzak
durulması gereken şeyler bakımından yol gibidir. Buna göre mescidin geniş ve
dar olması arasında yukarıda geçtiği üzere ayrım yapılır.
Yukarıda yola çöp atan,
taş koyan, kuyu kazan, taşı yuvarlayan, takılan vb. kimselerin tazminde
bulunmasına ilişkin geçen hükümlerde kastedilen bunların akılelerinin diyetin
tümü veya bir kısmını -işaret edildiği üzere- tazmin etmesi olup bununla İmam
Şafii ve alimlerimizin belirttiği üzere şahısların kendilerinin tazminde
bulunması kastedilmemiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
TAZMİN KONUSUNDA
ORTAKLIĞI GEREKTİREN DURUMLAR