DİYETLER |
C. ORGANIN İŞLEVİNİ
GİDERME
Nevevi daha sonra üçüncü
kısma başlamıştır ki bu da işlenen suç sebebiyle organların işlevini kaybetmesidir.
Nevevi buna fer' diyerek başlık atmıştır. el-Muharrer'de ise buna fasl şeklinde
başlık atılmış olup bu daha iyidir.
Organların işlevini
yitirmesi 14 şekilde olabilir:
1. Akıl,
2. İşitme,
3. Görme,
4. Koklama,
5. Konuşma,
6. Ses çıkarma,
7. Tatma,
8. Çiğneme,
9. Meni çıkarma,
10. Hamile bırakma,
11. İlişkide bulunma,
12. Bekaret bozma,
13. Tutma,
14. Yürüme.
Nevevi'nin ilk
zikrettiği şeyaklın giderilmesidir.
1. Aklı gidermenin
diyeti
Aklı giderme durumunda [tam]
diyet ödenir.
Akıl, karşılığında erş
veya bilirkişinin belirleyeceği tazminat olan bir yaralama sebebiyle ortadan
kalkarsa hem diyet hem de bu erş / tazminatı ödemek gerekir. İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre miktarı düşük olan, yüksek olanın içine girer.
Kişinin aklının başından
gittiği iddia edilse bakılır: Yalnız başına olduğu durumlarda söz ve fiilleri
düzgün değilse yemin etmesine gerek olmaksızın kendisine diyet ödenir.
168. Aklı giderme
durumunda [tam] diyet gerekir. Bu, uzmanların ifadelerine göre kişinin normalde
yaşayacağı düşünülen zamana kadar aklının başına geri dönmesinden ümit
kesilirse söz konusu olur. Aynı hüküm işitme, görme vb. işlevler için de
geçerlidir. Bunun delili Amr b. Hazm hadisidir. İbnü'l-Münzir şöyle demiştir: "Kendisinden
ilim nakledilen bütün herkes bu konuda icma etmiştir. " Zira akıl,
[vücuttaki] işlevlerin en şereflisidir. İnsan bu özelliği sayesinde hayvandan
ayrılır.
169. Maverdi ve
başkaları şöyle demişlerdir: "Burada akılla kastedilen, yaratılışta insana
verilen ve insanın yükümlülüğünün temelini teşkil eden özellik olup insanın
düzgün tasarrufta bulunmasını sağlayan, sonradan kazanılan akıl
kastedilmemiştir. Bunu ortadan kaldırma durumunda [diyet değil] bilirkişinin
belirleyeceği tazminat ödenir.
170. Belirtilen sÜrede
kişinin aklının başına gelmesi ümit edilirse beklenir. Şayet aklı başına
gelirse tıpkı süt dişlerini dökmemiş olan kişinin durumunda olduğu gibi burada
da tazminat gerekmez.
171. Aklın bir bölümünün
giderilmesi durumunda şayet ne kadarının gittiğini zaman ölçüsüyle belirlemek
mümkün olursa yani kişi bir gün akıl hastası bir gün normaloluyorsa diyetin bir
kısmı ödenir. Zaman ölçüsüyle değil de başka yolla belirlemek mümkün olursa
örneğin düzgün bir şekildeki söz ve davranışları bozuk olanlarla kıyaslanır ve
aralarındaki oran belirlenir. Bunun ölçüsünü belirlemek mümkün olmazsa hakimin
kendi içtihadıyla belirleyeceği miktarda tazminat ödenir.
172. Aklın başına
dönmesi mümkün olan süre içinde kişi ölürse Cürcanı ve başkalarının tek görüş
olarak belirttiğine göre [tam] diyet ödemek gerekir. Ravdatü't-talibin'de
Mütevelli'den naklen şöyle demiştir: "Aklın dönmesi mümkün ise diyet
konusunda tevakkuf edilir. Kişi normal hale gelmeden önce ölürse diyet
konusunda mezhep içinde iki görüş vardır. Bu, süt dişi çıkmamış kişinin dişini
söküp, sonra normal diş çıkmadan önce o kişinin ölmesine benzer. "
Not: Nevevi'nin yalnızca diyetten bahsetmesi, aklı
giderme durumunda kısasın gerekli olmamasını gerektirir. Nitekim mezhepte esas
alınan görüş de bu şekildedir. Çünkü aklın bedenin neresinde olduğu konusunda
görüş aynlığı bulunmaktadır. Bir görüşe göre kalpte, bir görüşe göre
beyindedir. Bir başka görüşe göre ise bu ikisi arasında ortaktır. Alimlerin
çoğunluğu ilk görüşü tercih etmiştir. Bir görüşe göre aklın meskeni beyin
olmakla birlikte işleri çekip çevirdiği yer kalptir.
[İnsandaki bu özelliğe,
"engellemek" anlamına gelen] akıl denilmiştir; çünkü bu özellik
kişiyi helak edici durumlara düşmekten engeller.
Şayet akıl, bir kimsenin
başına vurma veya tokat atma örneklerinde olduğu gibi erşi gerektirmeyen bir
fiille ortadan kalkmışsa akıl diyeti dışında başka bir ödeme yapılmaz.
Ancak daha doğru görüşe
göre tazir cezası uygulanır.
173. Kişinin aklı
başından;
> kemiği ortaya çıkan
yaralamada olduğu gibi erşi gerektiren bir yaralama sonucu gitse,
> Veya etin bir
kısmını koparan yaralamada olduğu gibi tazminat gerektiren bir yaralama
sonucunda gitse [hüküm ne olur? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
[İlk durumda] diyetle
birlikte erş veya [ikinci durumda diyetle birlikte] bilirkişinin belirleyeceği
tazminat ödenir. Erş / tazminat diyetin içine tedahül etmez; çünkü bu yaralama,
suçun işlendiği bölgede yerleşik olmayan bir işlevi ortadan kaldırmıştır. Bu
tıpkı kemiği ortaya çıkaran bir yaralama sonucunda kişinin işitme veya görme
özelliğinin kaybolmasına benzer. Ayrıca burada suç, aklın başından gitmesi
durumu olmaksızın meydana gelmiş olsaydı erş veya tazminat ödenecekti.
Bu görüşe göre, bir
kimse bir şahsın iki el ve iki ayağını kestiğinde o şahsın aklı başından
giderse üç [tam] diyet ödenmesi gerekir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre miktarı az olan çok olana dahil olur. Buna göre [bakılır]:
> Aklın diyeti daha
fazla ise, örneğin bir şahıs kemiği ortaya çıkaracak bir yaralama yaparak bir
şahsın aklını başından giderirse, bu yaralamanın erşi aklın diyetine dahil
olur.
> Suç sebebiyle
ödenmesi gereken erş daha fazla ise, örneğin bir kimse bir şahsın iki el ve iki
ayağını keserek mağdurun aklının gitmesine sebep olsa, el ve ayak için ödenecek
diyetin içine aklın diyeti dahil olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu sonuç çıkar: Aklın
diyeti ile yaralama sonucunda ödenmesi gereken erş / tazminat birbirine eşit
olsa; örneğin kişi bir şahsın iki elini kesse ve o şahsın aklı başından gitse
bu durumda tedahül görüşü geçerli olmaz.
Bulkini şöyle demiştir:
"Cüveyni'nin ifadesinden bu durumda da tedahülün gerçekleşeceği
anlaşılmaktadır."
174. Kişinin, yapılan
saldırı sebebiyle aklı melekesinin ortadan kalktığı iddia edilse, suçlu ise
bunu inkar edip karşı tarafın deli numarası yaptığını iddia etse, mağdur gaflet
anlarında [hissettirilmeden] deneHenir. Şayet kendi başına olduğu zamanlarda
söz ve fiilleri düzgün değilse yemin etmesine gerek olmaksızın kendisine diyet
ödenir; çünkü yemin etmesi onun akıl hastası olduğunu ispat etmez. Akıl
hastasına yemin ettirilmez.
Şöyle bir itiraz ileri
sürülebilir: Onun yemin etmesi, aklının başında olduğuna delil olarak
getirilir.
Buna şöyle cevap verilir:
Onun yemin etmesi tevafuken gerçekleşmiş olabilir.
175. Yukarıdaki hüküm
akıl hastalığı sürekli olan kişi hakkındadır. Akıl hastalığı kesintili olan
kimseye gelince; bu kişi aklının başında olduğu dönemde yemin eder. Şayet onun
söz ve fiilleri düzgün ise suç işleyen kişi yemin eder; çünkü düzgün olan
fiiller tevafuken gerçekleşmiş veya adeten öyle olmuş olabilir.
176. Kişinin akıl
hastası olup olmadığının gözetlenmesi belirli bir süreyle sınırlandırılamaz,
insanda onun doğru veya yalan söylediğine dair galip bir zan oluşuncaya kadar
denetlenir.
Bulkinl'nin belirttiği
üzere aklın baştan gittiği ne ilişkin açılan davada suçun aklı gidermeye
elverişli olması şarttır. Aksi taktirde dava dinlenmez ve akıl hastalığının
meydana gelmesi tevafuk olarak yorumlanır. Bu, hafif bir bağırma sebebiyle
kişinin ölmesine benzer.
Not: Nevevi'nin .... ifadesinin "lev udduiye
zevaluhu" (kişinin aklının başından gittiği iddia edilse) şeklinde edilgen
okunması gerekir. Bu, "dava yetkisine sahip olan bir velı veya hakim
tarafından belirlenen kişi bunu iddia etse" anlamındadır. el-Minhac'ı
şerheden Celaleddin eI-Mahalli, suça maruz kalan kişinin bunu iddia etmesinden
söz etmiştir ki bu kabul edilemez. İbnü'I-Mulakkın de böyle yapmıştır. Akıl
hastası olan birinin dava etmesi nasıl düşünülebilir? Mahalli konuya ilişkin
son açıklamasında ise şöyle demiştir: "Bu şahsın davasının hakim
tarafından dinlenilmesi problemli görülmüştür; çünkü bu dava, onun aklının
başından gittiği iddiasını içermektedir. Bu ifade, velisi tarafından dava
edilme şeklinde yorullanmıştır. Hakim tarafından tayin edilen kişinin
davası da
böyledir." MahallI bu takdiri baştan yapmış olsa daha uygun olurdu. Onun
ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre el-Minhac'taki ifade etken şekilde
okunur, sonra belirtildiği şekilde [edilgen bir anlam verilerek]
yorumlanır.
2. İşitme Duyusunu
Gidermenin Diyeti
İşitme duyusunu giderme
sebebiyle [tam] diyet ödenir. Bir kulaktaki işitme duyusunu giderme durumunda
yarım diyet ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre eksilme oranında ödeme yapılır.
Bir kimse bir şahsın hem
kulaklarını [kopararak] giderse hem de işitme duyusunu yok etse iki diyet
ödemesi gerekir.
Mağdur işitme duyusunun
kaybolduğunu iddia etse, uykuda veya gaflet anında iken kendisine bağrıldığında
irkilse yalan söylediği anlaşılmış olur. Böyle bir tepki vermiyorsa kendisine
yemin ettirilir ve [tam] diyeti alır.
İşitme kaybı
gerçekleşmişse kaybın ne kadar olduğu biliniyorsa kayıp oranında diyet alır.
Bilinmiyorsa hakimin
içtihadıyla belirlenecek tazminat ödenir. [Zayıf] bir görüşe göre sağlıklı
durumda olan kendi yaşıtı olan şahısların işitmesi dikkate alınır, arada ne
kadar farklılık olduğu belirlenir.
Bir kulakta işitme kaybı
gerçekleşmişse bu kulak kapatılarak diğer kulağın en fazla ne kadar mesafeden
duyduğu tespit edilir, sonra aynı işlemin tersi bu kulağa yapılır. Aradaki
farklılık oranında diyet ödenmesi gerekir.
177. İşitme duyusunu
giderme halinde diyet ödenmesi gerekir. Bunun delili, Beyhakl'nin rivayet
ettiği "işitme duyusunu giderme durumunda diyet vardır"
hadisidir(Beyhaki, Diyat, 8, 85-86)
İbnü'l-Münzir bu konuda
icma olduğunu söylemiştir. Ayrıca işitme duyusu duyuların en üstünlerinden
olduğu için tıpkı görme duyusu gibi hatta çoğu fakihe göre ondan da daha
üstündür. Çünkü işitme duyusu ile anlama olayı gerçekleşir, işitme duyusu altı
yönden gelen şeyleri idrak ettiği gibi aydınlıkta ve karanlıkta da sesleri
idrak eder. Buna karşılık görme duyusu ancak karşı yönde olanları, ışık
aracılığıyla idrak eder. Kelamcıların çoğunluğu görme duyusunun işitme
duyusundan daha üstün olduğunu söylemiştir; çünkü işitme duyusu ile yalnızca
sesler idrak edilir. Görme duyusu ile ise cisimler, renkler ve şekiller idrak
edilebilir. Görme duyusu daha fazla şeyle ilişkili olduğundan işitme duyusundan
daha üstündür.
Not: Diyetin gerekli olması için işitme duyusunun
ortadan kalktığından kesin emin olmak gerekir. Uzmanlar "işitme duyusu bu
durumda geri döner" derler ve bunun için kişinin ömrünün o süreye
yetişebileceği kadar bir süre zikrederlerse o süreye kadar beklenir. Şayet bu
süre uzun oIur veya uzmanIar herhangi bir süre belirleyemezlerse suçIudan diyet
derhaI alınır.
UzmanIar "işitme
duyusu yerinde durmakla birlikte kuIak deliği kapanmıştır. İşitme duyusu
varlığını korumaktadır" derlerse bakılır: Şayet kuIak menfezinin açıIma
ümidi yoksa tazminat ödenmesi gerekir, diyet ödenmez; çünkü işitme duyusu
varlığını korumaktadır.
Şayet menfezin açıIma
ümidi varsa herhangi bir şey ödenmez.
178. Tek bir kulaktaki
işitme duyusunu ortadan kaldırma durumunda [ne ödenir? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Diyetin yarısı ödenir.
Bu, işitme duyusunun birden fazla olmasından değildir. Çünkü işitme duyusu bir
olup yalnızca bunun menfezleri birden fazladır. Gözdeki ışık ise bundan
farklıdır. Çünkü bu özellik birden fazla olup merkezi de göz bebeğidir. Burada
yarım diyet ödenmesinin sebebi, işitme kaybını menfez yoluyla zaptu rapt altına
almanın başka duyulara göre daha kolayolmasıdır. Bu, İmam Şafii'nin el-Ümm'deki
ifadesidir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
işitme duyusundaki kaybın oranı neyse diyetten de o oranda ödenir.
Bu -az sonra geleceği
üzere- işitme kaybı, kulağın tam olarak işittiği durumla mukayese edilerek
belirlenir.
179. Bir kimse bir
şahsın hem kulaklarını koparıp hem de işitme duyusunu yok etmiş olsa iki diyet
ödemesi gerekir; çünkü işitme duyusu, şahsın kestiği kulakların içinde
değildir. Bu sebeple birinin diğerininkine dahil olmaz. Bu, kemiği ortaya
çıkaracak şekilde yaralama yapma sonucunda şahsın gözünün kör olması gibidir.
Not: Filozoflara göre işitme duyusu, Allah'ın
kulak deliği içinde yayılmış bulunan sinire yerleştirmiş olduğu bir özelliktir.
Ehl-i sünnete göre ise sesin bu şekilde kulağa ulaşması Allah'ın dilemesi ile
yani ses kulağa ulaştığında Allah'ın kişide sesi idrak etme özelliğini
yaratmasıyla olur.
180. Suça maruz kalan
kişi iki kulağındaki işitme duyusunun ortadan kalktığını iddia ettiği halde
suçlu onu yalanlasa bakılır:
> Mağdur uykuda iken
veya gaflet halinde iken [kulağına] bağrıldığında tepki veriyorsa yalan
söylediği anlaşılmış olur. Çünkü bu durum onun duymuyormuş gibi yaptığını
göstermektedir.
Not: Nevevi'nin "yalan söylediği
anlaşılmış olur" ifadesinden suçlunun bu durumda yemin etmeyeceği
anlaşılmakta ise de bu kastedilmemiştir. Aksine ona "mağdurun işitme
duyusu yerindedir" şeklinde yemin ettirilmesi gerekir; çünkü mağdurun ses
çıktığı anda hareket etmesi / tepki vermesi tesadüfen olmuş olabilir.
Tepki verme yalnızca
bağırma ile sınırlı değildir. Gök gürültüsü, ses çıkaran bir şeyi yüksekçe bir
yerden atmak da böyledir. Bu fiiller farklı cihetlerde ve şahsın tek başına
olduğu farklı zamanlarda yapılarak onun işitme duyusunun gerçekten ortadan
kalktığından emin olunur.
> Bağırma vb.
durumlarda mağdur herhangi bir tepki vermezse o zaman [işitme duygusunu
kaybettiği şeklindeki] iddiasında doğru söylemiş olur. Bu durumda kendisini
sıkarak sese tepki vermemiş olma ihtimaline binaen kendisine yemin ettirilir.
[Yemin ettikten sonra] işitme duyusunu kaybetmesi karşılığında diyet alır.
Maverdi şöyle demiştir:
Bu şahıs yemin ederken,
işitme duyusunu, o saldırgan şahsın fiili sebebiyle yitirdiğinden
bahsetmelidir. Çünkü işitme duyusu onun saldırısı dışındaki bir sebeple ortadan
kalkmış olabilir.
İşitme duyusunun ortadan
kalktığı sabit olunca Maverdi şöyle demiştir:
Güvenilir doktorlara
başvurulur. Şayet işitme duyusunun geri dönmeyeceğini belirtirlerse diyetin
derhal ödenmesi gerekli olur. İşitme duyusunun geri dönmesinin, kişinin ömrünün
yeteceği derecede muayyen bir süre içinde mümkün olacağını söylerlerse
beklenir: Bu süre içinde işitme duyusu geri dönerse diyet ödenmesi gerekmez,
aksi taktirde diyet ödenmesi gerekir.
Not: Kişi, bir kulağındaki işitme duyusunun
ortadan kalktığını iddia etse, sağlam olan kulak kapatılarak diğeri yukarıda
belirttiğimiz şekilde test edilir.
181. Mağdurda [işitme
duyusu tamamen ortadan kalkmamakla birlikte] işitme kaybı meydana gelse [burada
birkaç ihtimal söz konusu olur:]
Birinci ihtimal
işitme kaybının miktarı
bilinebiliyorsa o oranda diyet ödenmesi gerekli olur. Buna göre mesela kişi
saldırı meydana gelmeden önce belirli bir uzaklıkta durduğunda sesleri
işitiyorken saldırı sonrasında o uzaklıktan seslerin yarısını işitmeye
başlamışsa [diyetin yarısı ödenir]. Bu şu şekilde bilinir: Bir kimse bu şahısla
konuşur. Şahıs "işitmiyorum" deyinceye kadar uzaklaşır. Bunu
söylediğinde diğer şahıs sesini biraz yükseltir. Mağdur "işitiyorum"
derse onun doğru söylediği anlaşılmış olur. Sonra bir başka yönden aynı işlem tekrar
yapılır. iki mesafe birbiriyle ittifak ederse şahsın doğru söylediği ortaya
çıkmış olur.
Sonra bu mekan, şayet
biliniyorsa suçun işlenmesinden önce işittiği mesafe ile karşılaştırılır. O
miktarda diyet ödenmesi gerekir. Aradaki farklılık yarı yarıya ise diyet
gerekli olur.
ikinci ihtimal
işitme kaybının miktarı
oran olarak bilinmiyorsa, daha doğru olan ve imam Şafii tarafından açıkça ifade
edilen görüşe göre hakimin kendi içtihadıyla belirleyeceği tazminat ödenir.
Çünkü işitme kaybının
miktarını belirlemek mümkün değildir. [Zayıf] bir görüşe göre ise onun yaşıtı
olan bir kimsenin sağlıklı olan işitme duyusu dikkate alınır. Buna göre yaşıt
olan şahısla mağdur yanyana oturur. Gür sesli birisi ikisinin de işitemeyeceği
kadar uzak bir mesafeden onlara bağırır. Sonra yavaş yavaş, yaşıt olan şahsın
"duyuyorum" diyeceği mesafeye kadar yaklaşır. Bu mesafenin miktarı
belirlenir. Sonra bu mesafede iken gür sesli olan şahıs sesini mağdurun
"işittim" diyeceği zamana kadar yavaş yavaş yükseltir. Bu iki şahsın işitmeleri
arasındaki farklılık tespit edilir, aradaki fark oranında diyet alınır.
182. Şahıs "ben
işitme kaybımın miktarını herkesten iyi bilirim" dese Maverdi'nin
belirttiğine göre yeminle birlikte onun sözü kabul edilir; çünkü -tıpkı kadının
adet gördüğÜnü yalnızca kendisinin bilmesi gibi- bu durum yalnızca onun
tarafından bilinebilir.
Maverdi'nin belirttiği
bu durum muhtemelen işitme kaybını yukarıdaki yöntemle belirlemek mümkün
olmadığında esas alınır.
183. Mağdurun tek
kulağında işitme kaybı gerçekleşmişse bu kulak kapatılır, diğer kulağın
duyabileceği en uzak mesafe tespit edilir, sonra bunun aksi uygulanır. Yani
sağlam kulak kapatılarak, işitme kaybının olduğu kulağın duyabileceği en uzak
mesafe tespit edilir.
Aradaki farklılık
oranında diyet ödenmesi gerekir. Sağlam kulağın işittiği mesafe ile diğer
kulağın işittiği mesafe arasında yarı yarıya fark varsa diyetin dörtte biri
ödenir; çünkü suçlu, bu şahsın işitme duyusunun dörtte birini gidermiştir.
Şayet arada üçte bir fark varsa diyetin altıda biri ödenir ve hesap da bu
şekilde devam ettirilir. Şayet mesafe belirlenemiyorsa tazminat ödenmesi
gerekir. Rafii "ittifakla" kaydını koymuştur.
3. Görme duyusunu
gidermenin diyeti
Her bir gözün ışığını [görme
duyusunu] giderme durumunda diyetin yarısı gerekir. Şayet kişi, şahsın gözünü
çıkarmışsa bundan daha fazla diyet ödenmez.
Kişi görme duyusunun
gittiğini iddia etse uzmanlara sorulur veya gözüne aniden akrep, kesici bir
alet vb. yaklaştırılır ve bu şahsın geri çekilip çekilmediği tespit edilir.
Görme duyusunda
azalmanın meydana gelmesi işitme kaybının meydana gelmesi gibidir.
184. Her bir gözün
ışığını yani görme duyusunu giderme halinde yarım diyet ödenir. Göz [körlükten]
salim ise küçük ya da büyük, keskin ya da zayıf, sağlam veya hasta, yaş gelen
veya şaşı olması arasında fark olmadığı gibi, yaşlı veya bebeğe ait olması
arasında fark yoktur.
185. İki gözün görme
duyusunu giderme durumunda tam diyet ödenir. Bunun delili Amr b. Hazm hadisinde
yer alan "gözde diyet vardır" ifadesidir. Aklı delil ise şudur:
Görme duyusu insanda
bulunması amaçlanan müstakil işlevlerden biridir.
Not: Filozoflara göre görme duyusu beynin ön
tarafından çıkan içi boş iki sinir içine Allah'ın yerleştirdiği bir güçtür. Bu
sinirlerden sağda olan solda olana, solda olan da sağda olana bağlanarak
nihayet ikisi buluşur. Buluştuktan sonra sağdaki sinir sağdan, soldaki sinir de
soldan devam eder ve her biri, bu güce dayanarak renkleri ve diğer şeyleri
idrak eden göze kadar ulaşır.
Ehli sünnete göre ise
belirtilen şeyleri idrak etmek Allah'ın dilemesiyle olur. Yani Allah kul bu
gücü kullandığında onun nefsinde belirtilen idraki yaratır.
186. Kişi, şahsın gözünü
çıkarsa -tıpkı elini kesmesi durumunda olduğu gibi- yarım diyetten daha fazla
verilmez. Ancak daha önce belirttiğimiz gibi kulağı kopartmak ve kişiyi sağır
yapmak meselesi bundan farklıdır.
187. Mağdur, görme
duyusunu yitirdiğini iddia ettiği halde suçlu bunu inkar etse işin uzmanı olan
şahıslara sorulur. Yani fiil yanlışlıkla ya da kasıt benzeri meydana gelmişse
mutlak olarak iki güvenilir şahsa veya bir erkek ve iki kadına sorulur. Bu
kimseler mağdur şahsı güneş yuvarlağının tam karşısında durdurarak onun gözüne
bakarlar ve gözünde ışığın [görme gücünün] gidip gitmediğine bakarlar. İşitme
duyusu ise bundan farklı olup orada bilirkişilere müracaat edilmez; çünkü
onların bunu bilmelerini mümkün kılacak bir yol yoktur.
188. Nevevi daha sonra
görme duyusunun gidip gitmediğini bilmenin mümkün olduğu bir başka yola işaret
ederek şöyle demiştir: "Yahut mağdur olan şahıs akrep, kızgın bir kesici
alet vb. bir şeyin iki gözüne aniden yaklaştırılması yoluyla sınanır. Bu esnada
onun buna tepki verip vermediğine / geri çekilip çekilmediğine bakılır."
Şayet tepki verirse yeminle birlikte suçlunun sözü kabul edilir. Aksi taktirde
yeminle birlikte mağdurun sözü kabul edilir.
Not: Nevevi'nin el-Muharrer'e tabi olarak
söylediği ifadelerden ilk yöntem ile ikinci yöntem arasında seçme hakkının
bulunduğu gibi bir sonuç çıkmaktadır. Mütevelli bu şekilde ifade etmiştir.
NevevI, Ravdatü't-talibin'de bu konuyu ihtilaflı bir mesele olarak ortaya koyup
bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan birisi
imam Şafii'nin el-Ümm'deki ifadesi olup bu konuda uzmanlara sorulur. ikincisine
göre ise delici vb. bir aletin göze yaklaştmlmasıyla test yapılır. el-Kiftlye
adlı eserde ise bu ikisinin sırayla uygulanacağı belirtilerek şöyle
denilmiştir: Bilirkişilere sorulur: Şayet onların görüşünü esas almak imkanı
olmazsa o zaman test yapılır. Kitaptaki ifadeden bu görüşün muteber olduğu
anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur.
Bulkın! bunun kabulü
zorunlu olan görüş olduğunu belirtmiştir.
Nevevi'nin ifadesinde
yer alan "veya" ifadesinin, seçenek sunmak için de tür belirtmek için
olduğu kabul edildiğinde anlam şöyle olur: Kişi uzmanlara sorma imkanı
bulamazsa test etme yöntemine başvurur. Bu anlam yukarıdakine uygundur.
Şayet uzmanlar şahsın
görme kabiliyetinin geri döneceğini söylerler ve bunun için bir zaman belirlerlerse
tıpkı işitme kabiliyetinde olduğu gibi burada da beklenir. Süre içinde görme
kabiliyeti geri dönmeden önce mağdur ölmüş olsa diyetin ödenmesi gerekir; çünkü
görünür duruma göre bu şahıs yaşamış olsaydı görme kabiliyeti dönmemiş
olacaktı. Bu durumda kısas uygulanır mı uygulanmaz mı? Mezhep içinde iki görüş
vardır. ikinci görüş [yani kısas uygulanmaması görüşü] daha uygundur; çünkü
şüphe bulunmaktadır. Nitekim Rafii, Beğavl'ye tabi olarak bu görüşü esas almış,
el-Mühezzeb yazarı da bunu benimsemiştir. Maverdi ve başkalarının ilk görüşü
tek görüş olarak kabul ettikleri, ZerkeşI'nin de bunu tasvip ettiği
görülmektedir.
Suçlu, ölüm öncesinde
şahsın görme yeteneğinin geri döndüğünü iddia ettiği halde mirasçı bunu inkar
etse yeminle birlikte mirasçının sözü kabul edilir; çünkü aslolan dönmemiş
olmasıdır.
189. Mağdurun görme
kabiliyeti azalırsa onun hükmü işitme kabiliyetinin azalması gibidir.
Azalmanın miktarı
bilinirse yani kişi daha önceden belirli bir mesafeden görebilirken artık bu
mesafenin yarısından görebiliyorsa diyetten de o miktar ödeme yapılır, aksi
taktirde tazminat ödenir.
190. Kişinin görme
gücünün bir kısmında eksilme meydana gelirse onun gözü kapatılır. Bir şahıs
onun görebileceği bir yerde durur. Mağdur olan kişi "onu göremiyorum"
diyeceği mesafeye kadar şahsın yavaş yavaş uzaklaşması istenir. Mesafenin ne
kadar olduğu tespit edilir. Sonra sağlam gözü kapatılır, kusurlu göz açılır ve
şahsın, mağdur kişi tarafından görülünceye kadar yaklaşması emredilir. İki
mesafe arası tespit edilir. Aradaki fark oranında diyetten ödeme yapılır. Buna
göre kişi sağlam olan gözü ile 200 arşın mesafeden gördüğü halde diğer gözüyle
ı 00 metre mesafeden görse diyetin yarısı ödenir. Uzmanlar "ikinci yüz
metre de tıpkı ilk yüz metrenin ihtiyaç duyduğu şeye ihtiyaç duymaktadır çünkü
ilki yakın, ikincisi uzaktır" derlerse kusurlu gözün diyetinin üçte ikisi
ödenir.
191. Kişi bir şahsın
gözüne yönelik fiili sonucunda onu geceleyin göremez hale getirirse yarım diyet
öder.
192. Semavı bir afet
sonucunda gece göremeyen şahsın gözünü giderme durumunda diyet ödemek gerekir.
Oysa et-Tehzib'teki ifadeden yarım diyetin ödeneceği, zira tam diyetin kişinin
gündüz vakti görmesi ile gece vakti görmemesi arasında ikiye dağıtılacağı
anlaşılmaktadır.
193. Bir kimse bir
şahsın gözüne yönelik yaptığı saldırıyla onu güneş ışığında göremeyen veya
gözünden sürekli yaş gelen yahut şaşı bakan bir hale getirse veya gözünü
sürekli açık bir vaziyette tutar hale getirse tazminat ödenmesi gerekir.
194. İki şahıstan biri
bir kimsenin gözündeki görme gücünü diğeri göz bebeğini giderse, bu iki şahıs
görme gücünün geri gelip gelmemesi konusunda anlaşmazlığa düşseler, mağdur
kimse yalanlasa bile yeminle birlikte ikincisinin sözü kabul edilir; çünkü
aslolan görme gücünün dönmemesidir.
Bir olay
İbnü's-Salah'a şu soru
soruldu: Gözü ağrıyan bir kimse çölde yaşayan ve tıptan anladığını iddia eden
bir kadına gözünü tedavi ettirmek için gelse, bu kadın o şahsın gözüne sürme
çekse ve bunun sonucunda göz telef olsa, bu kadının göze verdiği zararı [diyet
ödeyerek] tazmin etmesi gerekir mi?
İbnü's-Salah şöyle cevap
verdi: Gözün, tedavi sonucunda kör olduğu sabit olursa kadının akılesi bunu
tazminle yükümlüdür. Kadının akılesi yoksa tazminati beytülmal öder. Şayet
imkansız olursa kadın kendi malından öder. Ancak gözü ağrıyan kişi, belirli bir
ilaçla o kadının gözü tedavi etmesine izin vermişse o zaman kadın tazminle
yükümlü olmaz. Şu mesele bunun benzeridir: Akıl ve baliğ bir kimse boynundaki
uru kesmek veya yarmak üzere bir şahsa izin verse, o şahıs da bunu yapınca kişi
ölse, şahıs tazminle yÜkümlü olmaz. Ancak açık olarak buna temas etmemişse o
zaman verdiği izin, onun ölümüne sebep olacak şeyi kapsamaz.
4. Koklama duyusunu
gidermenin diyeti
Koklama duyusunu giderme
durumunda doğru görüşe göre [tam] diyet ödenmesi gerekir.
195. Bir kimse bir
şahsın kafasına veya başka bir yerine yönelik suç teşkil eden fiiliyle onun
burun deliklerindeki koku alma duyusunu giderse [hüküm ne olur? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre [tam]
diyet ödemesi gerekir. Nitekim Amr b.
Hazm hadisinde bu
şekilde belirtilmektedir. Ayrıca koku alma, yararlı olan duyulardandır. Bu
sebeple tıpkı işitmede olduğu gibi burada da [duyunun giderilmesi durumunda]
tam diyet gerekir.
İkinci görüş
Bu durumda [diyet değil]
tazminat ödenmesi gerekir; çünkü koku almanın yararı zayıftır.
Zira bunun yararı güzel
kokulardan ziyade çürümüş şeylere ait pis kokuları almaktır. Bu sebeple koku
alma duyusu insana le zzet vermekten çok rahatsız eder.
196. İlk görüş esas
alındığında, her bir burun deliğindeki koku alma duyusunu giderme karşılığında
yarım diyet ödenir.
197. Koku alma
kabiliyeti eksildiğinde şayet eksilmenin miktarını bilmek mümkün olursa bu
eksilme oranında diyet ödenmesi gerekir. Aksi taktirde bilirkişinin
belirleyeceği tazminat ödenir.
198. İki burun
deliğinden birinde koku alma kabiliyeti eksildiğinde tıpkı duyma ve görme
duyularında olduğu gibi diğer taraf ile kıyaslama yapılır. Bu,
eş-Şerhu'!-kebir'de Rafil'nin şahsı görüşü olarak belirtilmiş, Süleym de açık
olarak ifade etmiştir.
Not:
1. Suçlu, mağdurun
koklama yeteneğinin kalktığını inkar etse, mağdur, gaflet anlarında keskin bir
takım kokularla sınanır. Şayet güzel koku varken yüzünde gülücük oluşuyor, kötü
koku varken yüzünü ekşitiyorsa, mağdurun yalan söylediği ortaya ÇıkmıŞ
olduğundan suçluya yemin ettirilir. Şayet bu tepkileri vermiyorsa, doğru
söylediği anlaşılmış olduğundan mağdura yemin ettirilir. Ayrıca böyle bir
şeyancak onun yapacağı açıklamayla bilinebilir.
Mağdur elini burnuna
koysa, suçlu "sen, koku alma kabiliyetin geri döndüğü için böyle
yaptın" dediği halde mağdur "aksine ben bunu tesadüfen yaptım veya
sümkürmek / burun kanaması / tefekkür etmek vb. gibi bir sebeple yaptım"
dese söylediği şey ihtimal dahilinde bulunduğundan yeminle birlikte sözü kabul
edilir.
Bir kimse bir şahsın
burnunu kesse ve bunun sonucunda burnu kesilen kişinin ko ku alma duyusu
ortadan kalksa, tıpkı işitme duyusunda olduğu gibi iki diyet ödemek gerekir.
Çünkü koku alma kabiliyeti burnun içinde değildir.
4. Koku alma,
filozoflara göre Allah'ın, gözlerin önünde burun kemiğinin dip noktasında
beynin ön kısımında, oyuk sebebiyle meme başlarına benzeyen iki çıkıntıya
yerleştirdiği bir kabiliyettir. Kişi kokulu bir şeyle birleşmiş olan havanın
genize ulaşması ile kokuları idrak eder.
Ehli sünnete göre koku
alma duyusu Allah'ın dilemesi ile oluşan bir idrak kabiliyetidir; yani kişi bu
kuvveti kullandığında Allah kişide koku alma hissini yaratır.
5. Konuşma kabiliyetini
giderme durumunda diyet
Konuşma kabiliyetini
giderme durumunda [tam] diyet ödemek gerekir.
Bazı harfleri telaffuz
edemeyecek duruma getirme sebebiyle, fiilin meydana getirdiği bozukluk oranında
diyet ödenir.
Diyet, Arap dilinde yirmi
sekiz harfe dağıtılır. [Zayıf] bir görüşe göre dudak ve boğaz harflerine
dağıtılmaz.
Kişi yaratılış
itibarıyla veya semavı bir afet sebebiyle bazı harfleri telaffuz edemiyor olsa
bile onun konuşma kabiliyetini giderme halinde diyet ödemek gerekir. [Zayıf]
bir görüşe göre giderilen kabiliyet oranında diyet ödenir. Şayet kişinin
konuşma kabiliyeti suç sayılan bir fiille ortadan kaldınlmışsa mezhepte esas
alınan görüşe göre ona tam diyet ödenmez.
Bir kimse bir şahsın
dilininin yarısın keserek o şahsın konuşmasının dörtte birini ortadan kaldırsa
veya bunun aksi olsa yarım diyet ödenir.
199. Bir kimsenin diline
yönelik bir saldırıda bulunmak suretiyle konuşma yeteneğinin kaybına sebep olma
durumunda tam diyet ödenmesi gerekir. Bunun delili Beyhakl'nin rivayet ettiği
şu hadistir: "Dile yönelik saldırı yapıldığında kişi konuşma özelliğini
kaybederse diyet ödemek gerekir. " (Beyhakl, Diyat, 8, 89)
İbn Eslem "uygulama
hep bu şekilde olmuştur" demiştir. Ayrıca dil, saldırıya maruz kalması
halinde diyetle tazmin yoluna gidilen bir organ olduğu gibi dilin en büyük
işlevi olan konuşma kabiliyeti de böyledir. Nitekim aynı durum el ve ayak için
de söz konusudur.
200. Diyet ancak
uzmanların "bu kişinin konuşma kabiliyeti geri gelmez" demeleri
halinde ödenir. Bunu, Rafii eş-Şerhu'l-kebir'de söylemiştir. Burada da
uzmanların, şahsın yaşayabileceği kadar bir süre tayin edip etmemeleri
geçerlidir.
201. Diyet alındıktan
sonra şahsın konuşma kabiliyeti geri dönse diyet kendisinden geri alınınır.
202. Kişi, konuşma
kabiliyetini yitirdiğini iddia etse kimsenin olmadığı hallerde korkutulmak
suretiyle denenir ve bakılır: Kendisinden onun yalancı olduğunu gösterecek bir
fiil sadır oluyor mu olmuyor mu? Şayet böyle bir fiil sadır olmazsa tıpkı
dilsize yemin ettirildiği gibi mağdura yemin ettirilir ve ona diyet ödenmesi
gerekir. Bu hüküm, onun bütün harfleri konuşmasına engelolacak derecede zarar
verme halinde söz konusudur.
203. Şayet kişinin bazı
harfleri konuşmasına engelolacak şekilde bir saldırı söz konusu olursa, diyetten
o oranda ödeme yapılır. Bu, kişinin düzgün bir şekilde konuşma kabiliyeti
varlığını koruyorsa söz konusu olur. Aksi taktirde el-En var yazarının tek
görüş olarak belirttiği üzere tam diyet ödenir.
204. Diyetin kendisine
dağıtılacağı harflerin sayısı Arap dilinde 28 tanedir. Yani dili Arapça olan
için böyledir. Lamelif harfi dikkate alınmaz; çünkü bu harf lam ve eliften
oluşmakta olup bu iki harf zaten sayıya dahildir.
Kişiyi harflerin
yarısını konuşamaz hale getirme durumunda yarım diyet ödenir. Bir harfi
konuşamaz duruma getirme halinde 1/28 oranında diyet ödenir.
MaverdI lamelif harfini
de dahil ederek harfleri 29 tane kaul etmiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Nahivcilerin çoğunluğu elif
ve hemze ile birlikte harf sayısını 29 olarak belirlemişlerdir.
Müberrid hemzeyi düşerek
28 harf olarak saymıştır. Cumhurun görüşü doğrultusunda 28 sayısını mutlak
olarak kullanan kişinin ifadesi ya bir yanılgı ya da elif harfini hem hemze hem
de sakin olan elif için kullanmak suretiyle ibarede bir tür esnekliktir.
Sibevh'in kimi ifadelerinde de elif ifadesinin hemze için kullanıldığına
rastlanabilir.
205. "Arap
dili" ifadesi diğer dilleri dışarıda bırakmıştır. Kişinin anadili başka
ise konuşamama durumu kendi dilinin harflerine -isterse harf sayısı Arapça'dan
daha fazla olsun- dağıtılır.
"Dad" harfi
yalnızca Arap dilinde bulunmakta olup diğer dillerde yoktur. Diğer dillerde ise
Arapça'da bulunmayan kimi harfler bulunmaktadır. Örneğin cim ve sin arası harf
böyledir.
Belirtilen 28 harfe he
ce harfleri denir. Sayarken bunların ilki elif yani hemze, ba, ta ... şeklinde
sayılır. "Ba" harfi hem isim hem de o isimle nitelenen harfi ifade
eder. Aynı şey diğer harfler için de geçerlidir.
Not: Dillerdeki harfler
farklıdır. Bazısı 11, bazısı 31' dir. Kişi iki dille konuşuyor olup bunların
birinin harf sayısı daha fazla olsa, dile yönelik saldırı sonucunda her iki
dilden bazı harfleri konuşamaz hale gelse, konuşamamanın ölçüsü belirlenirken
harf sayısının daha fazla olduğu dile göre mi az olduğu dile göre mi belirleme
yapılır? Bu konuda iki görüş bulunmakta olup Bulkin! ve başkalarının
belirttiğine göre ilk görüş esas alınır, çünkü suçlunun zimmetinin borçsuz
olması asılolduğundan kesin bir delilolmadıkça ona borç yüklenemez.
Diyeti harflere
dağıtırken dille telaffuz edilen harfler ile mesela boğazdan çıkan hafler
arasında bir fark yoktur.
206. [Zayıf] bir görüşe
göre dille telaffuz edilmeyen harflere diyetten payayrılmaz.
> Bunların dördü
dudak harfleridir: Ba, fa, vav, mim.
> Altı tanesi gırtlak
harfleridir: Hemze, ha, ayn, [noktasız] ha, gayın, [noktalı] ha.
Çünkü suç dile yönelik
işlendiğinden diyet de dilden çıkan harfler dikkate alınarak dağıtılır. Bunlar
ise belirtilen harflerin dışındaki harflerdir. Buna göre diyetin dağıtılacağı
harf sayısı 18'dir. Çünkü dilin işlevi bunları konuşmaktır. On sekiz harfi
konuşamama durumunda tam diyet ödenir.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Harflerin mahreçleri farklı olsa da bunların tümünde
dile dayanılır, konuşma ancak dil ile düzgün ve mükemmelolur.
Not: Bir kimse bir şahsın iki dudağını kesse ve o
kişi mim ve ba harflerini telaffuz edemez hale gelse iki dudağın diyeti ile
birlikte bu iki hafi telaffuz edememe sebebiyle erş ödemek gerekir mi gerekmez
mi? Bu konuda iki görüş bulunmakta olup Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de
belirttiği üzere birincisidaha uygundur.
Kişi bir şahsa bir darbe
vurduğunda bu darbe sonucunda şahıs, daha önce telaffuz edemediği bazı harfleri
telaffuz eder hale gelmekle birlikte bazı harfleri telaffuz edemez hale gelse,
bu telaffuz edemez hale geldiği harfler için vuran şahıs erş öder. Telaffuz
kabiliyetini kaybettiği harfler, kabiliyet kazandığı harflerle telafi edilmez;
çünkü bu [beklenmeyen] yeni bir nimettir. Bu durumda diyet, içinde sonradan
yetenek kazanılan harflerinde bulunduğu harflere mi dağıtılır yoksa suç
işlenmeden önce kişinin telaffuz edebildiği harflere mi dağıtılır? Cüveyni
şöyle demiştir: "Bu konu farklı ihtimallere açıktır." Raf!ı'nin ifadesinden
onun ikinci görüşü tercih ettiği anlaşılmaktadır. Ez-Zehair yazarı bunu açık
olarak ifade etmiştir.
207. Diline karşı
saldırı yapılan kişi bazı harfleri doğuştan konuşamıyor olsa, örneğin peltek
veya kekeme olsa, ancak o kişinin lügati böyle olmasa veya kişi semavı bir afet
sonucu sonradan bu harfleri telaffuz edemez hale gelse bu iki durumdaki
kimsenin diline saldırıda bulunan kimse tam diyet ödemekle yükümlü olur; çünkü
mağdur konuşabilmekte, anlaşılır bir söz söyleyebilmektedir. Sadece onun konuşmasında
biraz zayıflık bulunmaktadır. Organın işlevinin zayıf olması diyetin tam
olmasını engellemez. Nitekim dokunma ve görme duyusunun zaafı böyledir.
208. Buna göre kişi
saldırı sonucunda bazı harfleri konuşma özelilğini ortadan kaldırsa diyet bütün
harfler değil güzel konuşabildiği harfler dikkate alınarak dağıtılır.
[Zayıf] bir görüşe göre
ise bütün harfler içinde konuşamadıklarının oranı dikkate alınarak diyet
belirlenir.
209. Doğuştan bazı harfleri
telaffuz edemeyen ve anadili de bu şekilde olan -mesela anadilinde dad harfi
bulunmayan bir İranh olan- kimse için Zerkeşi'nin belirttiğine göre tam diyet
ödenmesi konusunda tek görüş bulunmaktadır.
210. Kişi bir saldırı
sonucunda bazı harfleri telaffuz edemez hale gelmişse bu kişiye yapılan diğer
bir saldırı sonucu şahıs konuşamaz hale geldiğinde mezhepte esas alınan görüşe
göre [ikinci saldırı durumunda] tam diyet ödenmez ta ki ilk saldırganın verdiği
zarar sebebiyle oluşan tazminat katlanmasın.
Bu gerekçelendirmeden
örneğin yalnızca işlediği suç tazmine tabi olan kişiyle ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Buna göre harbınin suç fiili semavı afet gibi
değerlendirilmektedir. Ezrai "ben bunun böyle olduğunu sanmıyorum"
demiştir.
Not: Nevevi'nin "mezhepte esas alınan
görüş" demesi ortada iki rivayetin bulunmasını gerektirir. Oysa Ravdatü
't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de önceki meselede zikredilen, mezhep içindeki
iki görüşten kaynaklanan görüş ayrılığından başka bir şey bulunmamaktadır. Yani
diğer meselede diyetin bölüneceğini kabul ettiğimizde burada evleviyetle öyle
olur. Diğer meselede diyetin tam ödenmesini kabul ettiğimiz taktirde burada iki
görüş söz konusu olur. Özetle söyleyecek olursak ortada biri kesin görüş ortaya
koyan, diğeri ise görüş ayrılığının olduğunu nakleden iki rivayet
bulunmaktadır.
Yukarıdaki her üç
meselede bir saldırgan, diğer bir şahsın güzel konuşabildiği bazı şeyleri iptal
etse, görüş ayrılığının zikredildiği durumda iptal edilen şeyin oranına göre
diyet ödenir.
211. Bir kimse bir
şahsın dilinin yarısını kesse ve bu kesme sebebiyle diğer şahsın konuşmasında
kullandığı harflerin dörtte birini telaffuz edemez hale gelse veya bunun aksi
olsa yani dilinin dörtte birini kestiği halde diğer şahsın telaffuz edebildiği
harflerin yarısı telaffuz edilemez hale gelse her iki durumda yarım diyet
ödenmesi gerekir; çünkü dil, diyet ödenerek tazmin edildiği gibi konuşma
kabiliyeti de aynı şekilde tazmin edilir.
212. Suç fiili yalnızca
bunların biri üzerinde etkide bulunmuşa diyet gerekir. Suç fiili her ikisi
üzerinde [hem dil hem de konuşma] etkili olmuşsa hangisinin daha fazla olduğuna
bakılır; çünkü bu fiillerden biri tek başına olsaydı, onun oranı dikkate
alınarak diyet ödemek gerekecekti.
213. Yukarıdaki iki
durumda kişi dilin kalan kısmını kesse, diyetin dörtte üçünü ödemekle yükümlü
olur. Çünkü ilk durumda konuşma kabiliyetinin dörtte üçünü ortadan
kaldırmıştır. İkicni durumda dilin dörtte üçünü kesmiştir. Konuşma güçü bu
ikisindedir.
214. Suç ve sözün oranı
birbirine eşit olsa, örneğin kişi bir şahsın dilinin yarısını kesse ve mağdurun
konuşma kabiliyetinin yarısı ortadan kalksa yarım diyet ödemek gerekli olur.
215. Dilinin yarısı
kesilen ve konuşma kabiliyetinin yarısını kaybeden kişi, dilinin yarısı kopuk
olup konuşma kabiliyetinin dörtte biri gitmiş olan şahsa, şayet ikinci şahıs
birinci şahsın dilinin kalan kısmını koparmışsa, dilin bir kısmında kısası
gerekli görsek bile kısas yapamaz. Çünkü ilk şahıs ikinciden eksiktir.
216. Kişinin dilinin bir
kısmı kopsa ve konuşma özelliği kalsa, Zerkeşi'nin görüşünün aksine bu durumda
diyetin belirli bir parçası değil tazminat ödenir. Çünkü diyet ödemek gerekli
olsaydı dilsizin dili için tam diyet ödemek söz konusu olacaktı.
217. Bir şahsın diline
yönelik saldırıda bulunulması sebebiyle şahıs konuşma kabiliyetinin yarısını
kaybetse daha sonra başka bir kimse mağdurun dilini kesse, diyet ödemek
gerekir; çünkü bu şahıs dilde konuşma işlevi bulunmakla birlikte dilin tümünü
kesmiştir.
Not: Bir kimse bir şahsın dilinin yarısını kesse,
buna bağlı olarak mağdur konuşma kabiliyetinin yarısını kaybetse, suçluya kısas
uygulandığında o konuşma kabiliyetinin yalnızca dörtte birini kaybetse,
mağdurun hakkı tamamlansın diye suçlu, diyetin dörtte birini ona öder. Şayet
kısas uygular da o şahsın konuşma kabiliyetinin dörtte üçü giderse herhangi bir
şey ödemeye gerek yoktur; çünkü kısasın sirayet etmesi durumunda suçlunun
hayatı heder olur.
6. Ses çıkarma
özelliğini kaybettirmenin diyeti
Bir kimsenin [ses tellerini
harap ederek] ses çıkarma özelliğini iptal etme durumunda [tam] diyet ödemek
gerekir. Bununla birlikte dilin hareket etmesi de geçersiz kalır ve kişi sesini
kesme ve oynatma özelliğini de yitirirse iki diyet ödemek gerekir. [Zayıf] bir
görüşe göre bir diyet ödemek gerekir.
218. Dil normal bir
şekilde varlığını koruduğu, hareket etme ve yankı yapma gibi özelliklere güç
yetirebildiği halde bir kimsenin ses çıkarma kabiliyeti iptal edildiğinde [tam]
diyet ödenmesi gerekir. Çünkü Beyhakl'nin Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine
göre o şöyle demiştir: "Ses çıkarma özelliğinin ortadan kaldırılması
konusunda öteden beri var olan uygulama [sünnet] diyet ödenmesidir.
"(Beyhaki, Diyat, 8, 89)
Sahabi'nin "sünnet
şu şekildedir" ifadesi merfu hadis hükmündedir. Ayrıca ses çıkarma; bir
şeyi bildirme, engelleme vb. şeyleri yerine getirmek amacıyla kişide var olması
amaçlanan menfaatlerdendir. Bulkini şöyle demiştir: "Ses çıkarmayı iptal
etme sebebiyle diyetin gerekli kılınması neredeyse icmayı delmek anlamına gelir."
Ezrai de şöyle demiştir: "Bu görüşü Cüveyni'den başkasında görmedim. Zeyd
b. Eslem'in sözü [ses çıkarma değil de] konuşma özelliğini ortadan kaldırma
şeklinde ve diyetin gerekli olması konusunda itim ad edilen görüş şeklinde
yorumlanır."
219. Kişi, ses çıkarma
yeteneğini kaybettirme yanında dilin hareket etme özelliğini de kaybettirse ve
bunun sonucunda mağdur dilini hareket ettirme ve ses yapma özelliğini yitirse
[ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İki diyet ödenmesi gerekir;
çünkü bu ikisi farklı işlevler olup her birisinin müstakil olarak
kaybettirilmesi halinde tam diyet ödenmesi gerekir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bir diyet gerekir; çünkü amaç konuşmaktır. Bu konuşma bazen ses çıkarma
özelilğinin ortadan kalkması bazen de dilin hareket özelliğini yitirmesiyle
ortadan kalkar. Zerkeşi şöyle demiştir: "İmam ŞafiI ve alimlerimizin
görüşlerinin zahiri bunu gerektirmektedir. "
Not: Kişi, bir şahsın dil hareketi sağlam olarak
kalmakla birlikte onun konuşma özelliğini kaybettirse bir diyet ödemesi
gerekir; çünkü bir şeyin işlevini atıl kılmak, onu tümüyle geçersiz kılmak gibi
değildir. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere konuşma özelliğini
kaybettirme sebebiyle tazminat ödenmesi gerekir.
7. Tat alma duyusunun
kaybettirilmesinin diyeti
Tat alma duyusunun
kaybettirilmesi halinde [tam] diyet ödemek gerekir.
Tat alma duyusuyla bir
şeyin tatlı [şekerli), ekşi, acı, tuzlu veya tuzsuz [tatlı] olduğu bilinir.
Tat alma duyusu bunlara
dağıtılır.
Tat alma duyusunda bir
kayıp meydana gelirse tazminat ödenir.
220. Kişi, bir şahsın
diline yönelik saldırıda bulunarak onun tat alma duyusunu ortadan kaldırsa
[tam] diyet gerekir; çünkü tat alma da tıpkı koku alma gibi beş duyudan
biridir.
Not: Tat alma duyusunun nerede olduğu konusunda
ihtilaf edilmiştir:
Acaba köprücük kemiğinin
uç tarafında mı yoksa dilde midir?
Rafiı ilk görüşü
Mütevelli'den aktarıp onaylamıştır. Alimlerin "dilsizin dilini kesme
durumunda tazminat gerekir. Bu, tat alma duyusu ortadan kalkmadığında
böyledir" ifadesi de bunu göstermektedir. Zira tat alma duyusu dilde
olsaydı dili kesince kesinlikle ortadan kalkmış olurdu. Rafii başka bir yerde
ikinci görüşü tek görüş olarak belirtmiştir. el-MiftCih şarihi İbn Cemaa gibi
bazı alimler de bunu tek görüş olarak kabul etmiştir. Nesai ve başkaları şöyle
demiştir: "Meşhur olan görüş bu olup filozoflar da bunu benimsemiştir.
"
Ancak filozoflar şöyle
derler: Tat alma, dilin üzerine yayılmış bulunan sinirdeki bir güçtür. Ağızdaki
tükürükle yiyecekler birbirine karışıp da bu sinire ulaştığında kişi tatları
idrak eder.
Ehl-i sünnete göre tat
alma, Allah'ın iradesi ile gerçekleşir. Yani tatlar, belirtilen şeylerle
karıştığında Allah bu gücü kişide yaratır.
Bu görüşe göre Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin de dediği üzere tat alma ile dil arasındaki ilişki
konuşma ile dil arasındaki ilişki gibi olup dil sebebiyle bir diyet gereklidir.
221. Nevevi daha sonra
tat alma duyusu ile alınan tat türlerini zikretmiş ve alimlerimizin yaptığı
üzere beş türle yetinmiştir. Buna göre tat alma duyusu ile; tatlılık
[şekerlilik], ekşilik, acılık, tuzluluk ve [su vb. şeylerin] tatlılığı idrak
edilir.
Maverdi şöyle demiştir:
Tıpçılar tat alma
türlerini sekize çıkarmışlarsa da acılık ve burukluk da olduğu gibi bunların
bir kısmı diğerine dahil olduğundan [fıkhı olarak verilen] hükümlerde bu
dikkate alınmaz.
222. Diyet, tat alma
türlerinin beşine dağıtılır. Kişi bunlardan birini işlevsiz kıldığında diyetin
beşte biri gerekir. Hesap da bu şekilde yapılır.
223. Tat alma duyusunda
miktarı belirlenemeyecek bir azalma olsa, yani kişi beş tat alma türlerinin
tümüne göre tat almakla birlikte bunları tam olarak idrak edemiyor olsa bu
eksilme için tazminat ödenmesi gerekir. Tazminatın miktarı duyu kaybının güçlü veya
zayıf olmasına göre değişir. Duyu kaybının miktarı bilinirse diyetten o oranda
ödeme yapılır.
224. Suçlu ve mağdur,
tat alma duyusunun ortadan kalkıp kalkmadığı konusunda ihtilaf etseler, mağdur
keskin kuzu kulağı vb. acı şeylerle denenir. Bu da başkası tarafından onun
yiyeceğine acı bir şekilde katılmasıyla olur. Şayet kişi onu yerken yüzünü
ekşitmezse yeminle birlikte sözü kabul edilir. Yüzünü ekşitirse yeminle
birlikte suçlunun sözü kabul edilir.
8. Çiğneme kabiliyetini
kaybettirmenin diyeti
Çiğneme kabiliyetini
kaybettirme sebebiyle [tam] diyet ödemek gerekir.
225. Kişi mesela bir
şahsın dişlerine saldırmak suretiyle o şahsın dişleri uyuşarak [duyularını
kaybederek] çiğneme kabiliyetini kaybetse bundan dolayı tam diyet öenmesi
gerekir. Çünkü dişlerin en büyük menfaati çiğnemektir. Dişleri kaybettirme
sebebiyle diyet gerektiği gibi dişlerin menfaatini kaybettirme sebebiyle de
diyet gerekir. Nitekim gözle birlikte görme kabiliyetini, elle birlikte tutma
kabiliyetini kaybettirme durumlarında da böyledir.
Not: İbn Şehbe şöyle demiştir: Bu konuda bir hadis
veya sahabe sözü
yer almamakta olduğu
gibi ne İmam Şafii ne de alimlerimizin çoğunluğu buna temas etmiştir. Bu hükmü
yalnızca Hıranı ve Cüveyni belirtmiş, sonrakiler de bu ikisine uymuştur.
9. Boşalma [meni gelme]
niteliğini kaybettirmenin diyeti
Kişinin belini kırmak
suretiyle meni gelme [boşalma] gücünü kaybettirme durumunda diyet gerekir.
226. Kişinin belini
kırmak suretiyle kendisinden meni gelme gücünü kaybettirme durumunda tam diyet
ödemek gerekir; çünkü bu, insanda bulunması amaçlanan üreme menfaatini
kaybettirmektedir. Kadının memesine saldırarak sütünü kaybettirmek bundan
farklı olup bu durumda yalnızca tazminat ödenir; çünkü süt emzirme özelliği
sonradan meydana gelir ve ortadan kalkabilir. Oysa erkeklerde vücut tabiatının
meni getirmeye müsait olması ayrılmaz bir özelliktir.
Bulkım buna itiraz
ederek şöyle demiştir:
Doğru olan diyetin
gerekli olmamasıdır; çünkü meni getirmek boşalmak demektir. Kişi boşalma gücünü
ortadan kaldırmakla birlikte meni ortadan kalkmış olmasa diyet değil tazminat
gerekli olur; çünkü boşalma, yoldaki bir tıkanmadan kaynaklanabilir. Bu,
kulağın tıkanmasına benzer.
Bu, önemli bir problem
olup mezhep içindeki nakille giderilmesi söz konusu değildir
10. Hamile olma
kabiliyetini yok etmenin diyeti
Kadının hamilelik
kabiliyetini yok etme sebebiyle [tam] diyet ödenmesi gerekir.
227. Kadının hamile
kalma kabiliyetini yok etme sebebiyle tam diyet ödenmesi gerekir; çünkü bu
durumda üreme ortadan kalkmaktadır. Üreme ortadan kalktığı için tam diyet
gerekir. Rafil meseleyi bu şekilde ortaya koymuştur.
el-Matlab adlı eserde
şöyle denilmiştir:
Bu meseleyi erkek
hakkında da düşünebiliriz. Bu da erkeğin beline karşı bir fiil yapılması
sonucunda erkeğin menisinin kadını hamile bırakma özelliğinin kaybolması
şeklinde olur. Bu sebeple diyet ödenmesi gerekir. Bu mesele, erkeğin
yumurtalarına yönelik bir saldırı yapıldığına da söz konusu olur. Zira
yumurtaların meninin oluştuğu yer olduğu söylenmiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
Hamile kalma / bırakma özelliğini kaybettirme sebebiyle diyetin gerekli olması,
doktorlar tarafından kısır olduğu tespit edilmeyen kimse hakkında olmalıdır.
Şayet bu tespit edilmişse diyet gerekmez.
11. Cinsel ilişkide
bulunma kabiliyetini giderme sebebiyle diyet ödenmesi
İlişkide bulunma
kabiliyetini giderme sebebiyle diyet ödenmesi gerekir.
228. Mağdurun beline
yönelik bir saldırı sebebiyle -menisi varlığını koruduğu ve cinselorganı da
sağlam olduğu halde- onun ilişkide bulunma, ilişkiden lezzet alma yeteneğini
kaybettirme sebebiyle diyet ödenmesi gerekir. Zira bu, insanda bulunması
amaçlanan menfaatlerdendir. Bu konuda raşid halifelerden bazı nakiller
aktarılmıştır.
229. Mağdur, ilişkide bulunma
yeteneğinin gittiğini iddia ettiği halde suçlu bunu inkar etse yeminle birlikte
mağdurun sözü kabul edilir; çünkü bu durum, tıpkı kadının "ben hayız
gördüm" demesi meselesinde olduğu gibi ancak onun yapacağı açıklamayla
bilinebilir.
230. Kişi, bir şahsın
meni getirme veya cinsel ilişkiden le zzet duyma kabiliyetini onun
yumurtalarını koparmak suretiyle geçersiz kılsa, tıpkı dil ile birlikte ses
çıkarma yeteneğini kaybettirme örneğinde olduğu gibi iki diyet ödemesi gerekir.
12. Kadının cinselorganına
zarar vermenin diyeti
Gerek koca gerekse
başkası tarafından kadının [ifda adı verilen fiil yoluyla] cinselorganına zarar
verilmesi durumunda diyet gerekir.
Kadının cinselorganına
zarar verilmesi [yani Hda], kadında erkeğin cinselorganının girdiği yer ile
makat deliği arasındaki [etten] engeli kaldırmaktır. [Zayıf] bir görüşe göre
erkeğin cinselorganının girdiği yer ile idrar deliği arasındaki engeli
kaldırmaktır.
Şayet erkeğin ancak bu
şekilde ilişkide bulunması mümkün oluyorsa koca karısıyla ilişkide bulunma
hakkına sahip olamaz.
Bakire kızın bekaretini
bozma hakkına sahip olmayan bir kimse onun bekaretini erkeklik organı dışında
bir şeyle bozsa bunun için erş ödenmesi gerekir. Şüpheli ilişkide bulunmak veya
zorla ilişkide bulunmak yoluyla cinsel organıyla bekaretini bozarsa, kadının
dul haldeki emsal mehrini ve bekaret erşini ödemesi gerekir. [Zayıf] bir görüşe
göre bakire mehri ödenmesi gerekir.
Kadının bekaretini bozma
hakkına sahip olan kişi bunu yapması sebebiyle herhangi bir şey ödemekle yükümlü
olmaz. [Zayıf] bir görüşe göre erkeklik organı dışında başka bir yolla
bekaretini bozarsa erş ödemesi gerekir.
231. Kasten veya kasıt
benzeri yahut yanlışlıkla ilişkide bulunmak yahut başka bir yolla koca veya bir
başkası tarafından kadının cinselorganına zarar verilmesi durumunda diyet -yani
el-Muharrer' de ifade edildiği üzere kadının diyetinin- ödenmesi gerekir. Bunun
delili Zeyd b. Sabit'ten gelen rivayettir. Ayrıca bu Hil, kadının ilişkide
bulunma menfaatini ortadan kaldırır veya zedeler.
Maverdi bu hükmü şöyle
gerekçelendirmiştir:
Böyle yapmak, kadının
doğum yapmasını ortadan kaldırır; çünkü erkeğin nutfesi kadının idrarıyla
karışacağı için meninin rahim duvarına asılacağı yerde kalmaz. Bu, erkeğin
cinselorganını koparmak gibidir.
Not: Nevevi kocadan
başkasını da açık olarak ifade etmiştir; çünkü bazı alimlerin sözünde, zina
eden kadına bu fiilin yapılmasının herhangi bir şeyi gerektirmediği yönünde
ifadeler yer almaktadır. Bu kadın ister zorla isterse gönüllü olarak zina etmiş
olsun fark etmez. Çünkü zinaya izin vermek, cinsel organa zarar vermeye de izin
vermek anlamına gelmez.
[Metinde geçen]
"ifda" kelimesinin aslı "feza"dır. Feza geniş ve boş alan
demektir.
232. [Burada kadının cinsel
organına zarar vermek ile kastedilen şey nedir? Bu konuda mezhep içinde üç
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
[İfda adı verilen]
kadının cinsel organına zarar verme, erkeklik organının girdiği yer ile makat
deliği arasındaki engeli kaldırmak suretiyle ilişkide bulunma yoluyla dışkı
deliğini birleştirmek demektir. [Bu durumda diyet gerekir;] çünkü böyle bir
durumda ilişkinin menfaati bütünüyle ortadan kalkar.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bu, kadının cinselorganında erkeğin organının gireceği yer ile idrar deliği
arasındaki engelin kaldırılması, ilişki yolu ile idrar yolunun tek kanala
dönüşmesidir.
Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir' de bu, tek görüş olarak aktarılmıştır. Rafii ve Nevevi bu
görüşü belirtmişlerdir. Çünkü ön taraf ile makat deliği arasındaki engel güçlü
olup erkeklik organı bunu ortadan kaldıramaz. Ayrıca bu ikisi arasında bir
kemik de bulunmakta olup bu kemik ancak delici bir aletle kırılabilir. Bu
sebeple Rafi! ve Nevevi, [ifda adı verilen] kadının cinsel organına zarar verme
fiilinin açıklanmasında Şeyh Ebu Hamid ve diğerlerinin açıklamalarını esas
almışlardır.
İkinci görüşü kabul
ettiğimizde şayet kadın idrarını İUtamaz hale gelmişse suçlunun diyetle
birlikte tazminat da ödemesi gerekir. eşŞerhu'l-kebır'de bu açık olarak ifade
edilmiştir. Buna kıyasla ilk görüş esas alındığında kadın dışkısını tutamaz
hale gelmişse o durumda da diyetle birlikte tazminat ödenmesi gerekir. Bu,
açıktır.
Üçüncü görüş
Mütevelll'nin doğru
kabul ettiği üçüncü bir görüşe göre yukarıdakilerin her ikisi de diyeti
gerektirecek şekilde cinsel organa zarar verme kabul edilir; çünkü her iki
durumda da cinsel ilişkiden haz alma durumu zedelenir. Kişi, kadının
cinselorganında erkeğin organının girdiği yer ile idrar ve dışkı deliği
arasında bulunan iki engeli kaldırsa iki diyet ödemesi gerekir.
Not: Diyetin gerekli kılındığı durum, cinselorgan
[iyileşerek] et tutmadığındadır. Şayet iyileşme olmuşsa bunun diyeti düşer,
şayet izi / etkisi kalmışsa bunun için tazminat ödenir.
Bu, gözün görme özelliğinin
geri dönmesi gibidir. Vücut boşluğuna giden yaralama bundan farklıdır; çünkü
orada diyet bizzat adı konulan yaranın gerçekleşmesine bağlanmıştır.
Burada ise aradaki
engelin ortadan kalkmasına bağlanmıştır, bu durum iyileştiği için diyete gerek
kalmamıştır.
233. Koca, erkeklik
organının büyük olması veya karısının organındeki deliğin küçük olması
sebebiyle karısı ile ancak onun cinsel organına zarar verecek şekilde ilişkide
bulunabilecek durumdaysa bu ilişki sonuç itibarıyla haram olan bir zarar
vermeye yol açacağından koca ilişkide bulunamaz. Kadın bu durumda kocasına
ilişkide bulunmak için müsaade edemez.
234. Kadın, kocasının
erkeklik organının büyük olması sebebiyle veya koca, karısının organındaki
deliğin küçük olması sebebiyle evliliği feshedebilir mi? Bu konuya
"evlilikte muhayyerlik" bölümünde dikkat çekilmişti.
235. Bilire kızın
bekaretini bozma hakkına sahip olmayan bir kimse, erkeklik organını
kullanmaksızın parmak, sapa vb. bir şeyle kızın bekaretini bozsa bu fiilin
erşini ödemesi gerekir. Bu da kızın köle olarak kabul edilmesi halinde ne kadar
tazminat ödeneceğine bakılarak belirlenir.
Not: Nevevi'nin "erşini" ifadesi bu
durumda kısas uygulanmayacağı gibi anlaşılabilir.
Ancak burada kısasın uygulanması
mümkün olabilir. Zira bakire bir kız bir başkasının bekaretini bu şekilde
gidermiş olabilir. Bu durumda kendisine bu şekilde kısas uygulanır.
Bunu Rafii tek görüş
olarak belirtmiştir. Mütevelli de şöyle demiştir: "Kişi, bir kadına kısas
uygulama hakkına sahip olup onun bekaretini parmak vb. bir şeyle giderse
kendisine herhangi bir şey gerekmez."
236. [Kızın bekaretini
bozma hakkına sahip olmayan bir kişi] kızın bekaretini;
> Onu karısı
zannederek ilişkide bulunmak suretiyle şüpheli ilişkide bulunarak,
> Veya kız küçük veya
akıl hastası bile olsa ilişkide bulunmaya zorlayarak [tecavüz ederek] erkeklik
organıyla bozarsa, velev ki erkeklik organına bez vb. bir şey sarılı olsa bile,
[Bu iki durumda fiili
yapan kişi] kızın dul haldeki emsal mehrini ve buna ek olarak bekaretini bozma
erşini ödemesi gerekir. Bu erş, mehrin içine dahil olmaz; çünkü mehir, ilişkide
bulunma menfaatini elde etme sebebiyledir. Erş ise bekaret zarını giderme
sebebiyledir. Bu ikisinin gerekli olma sebepleri birbirinden farklıdır.
[Zayıf] bir görüşe göre
fiili yapan kişi bir bakireye ödenecek mehri öder, erş ödemez; çünkü bu fiilin
amacı ilişkinin lezzetini almaktır. Bekaret zarının giderilmesi bu lezzeti alma
esnasında gerçekleşmiştir.
237. ilk görüşe göre
kişi kadının cinselorganına zarar verirse bekaret erşi diyete dahil olur; çünkü
her ikisi de idaf sebebiyle gerekli olduğundan az olan çok olana dahil olur.
Mehir ise dahil olmaz; çünkü onun gerekli olma sebebi farklıdır. Zira mehir
ilişkide bulunma, erş ise bekaret zarını giderme sebebiyledir.
238. Nevevi "şüphe
yoluyla veya zorlayarak" ifadesini kullanarak şu durumu dışarıda
bırakmıştır: Kişi, kızla zina ederek onun bekaretini bozsa bakılır: Kız hür ise
bunun için herhangi bir şey ödenmez. Cariye ise, "gasp" kitabında da
geçtiği üzere"erş mehirden ayrı olur" görüşünü kabul etmemiz halinde
erş ödenmesi gerekir. Eksilme sebebiyle olan muhayyerlik konusunda bu bölümdeki
hüküm ile gasp, fasid satım ve fasit nikah bölümünlerindeki hüküm arasındaki
farkın ne olduğunu açıkladım.
239. Kadın dulolur da
durumu bilerek ve kendi rızasıyla ilişkide bulunmuş olursa emsal mehri dışında
başka bir ödeme yapılır mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.
Bulkini bunun gerekli olacağı görüşünü tercih etmiştir; çünkü cariyenin gönüllü
olarak ilişkide bulunması halinde düşen şey yalnızca ilişki sebebiyle ödenmesi
gereken mehirdir. Bedenden kaybolan bir şeyin [bekaret zarının] erşi ise
düşmemektedir.
Not: Bütün bu hükümler kadın hakkındadır. Çift
cinsiyetli şahsın kadınlık organının bekaret zarı ortadan kaldırıldığında bu
fiil bir yaralama olması itibarıyla yaralama tazminatı ödenmei gerekir. Bu
durum, bekaret olması açısından dikkate alınmaz; çünkü bunun kadınlık organı
olduğu kesinleşmiş değildir. Bunu Rafii söylemiştir.
240. Kadının bekaretini
bozma hakkına sahip olan kişi -yani koca- erkeklik organı veya başka bir yolla
kadının bekaretini bozduğunda bundan dolayı herhangi bir şeyle yükümlü olmaz;
çünkü şer'an bunu yapmasına izin verilmiştir. Bunu yapma şeklinde hata etmiş
olmasının bir zararı yoktur.
[Zayıf] bir görüşe göre
kadının bekaretini, erkeklik organı dışında mesela parmak vb. bir şeyle
giderirse, kendi hakkı olan yoldan başka bir yola başvurması sebebiyle erş
ödemesi gerekir. Bu durumda koca, yabancı şahıs giibt kabul edilir.
13. Tutma kabiliyetini
gidermenin diyeti
Tutma kabiliyetini
giderme durumunda diyet ödemek gerekir.
241. Bir kimseye
saldırmak suretiyle onun iki elindeki tutma kabiliyetini giderme ve onu çolak
bırakma durumunda [tam] diyet ödemek gerekir; çünkü bu durumda ellerin işlevi
ortadan kalkmıştır.
14. Yürüme kabiliyetini
gidermenin diyeti
Yürüme kabiliyetini
giderme durumunda da aynı şekilde [diyet gerekli]dir.
Tutma ve yürüme
kabiliyetinin azalması halinde tazminat ödemek gerekir.
Kişi, bir şahsın belini
kırsa ve bu fiil sebebiyle o şahıs yürüme ve ilişkide bulunma kabiliyetini
yahut meni getirme kabiliyetini yitirse iki diyet ödenmesi gerekir. [Zayıf] bir
görüşe göre bir diyet ödenmesi gerekir.
242. Kişinin beline /
sırtına yönelik saldırıda bulunmak suretiyle onun iki ayağındaki yürüme
kabiliyetini ortadan kaldırma halinde [tam] diyet ödemek gerekir; çünkü
ayaklardan beklenen işlev bu şekilde ortadan kalkmıştır.
243. Bir elin tutma ve
dokunma kabiliyetini yahut bir ayak ya da parmağın kabiliyetini giderme
durumunda onun diyeti ödenir.
244. Diyet, yara
iyileşmedikçe alınmaz. Şayet yara iyileştiğinde kişinin tutma veya dokunma
kabiliyeti önceki haline geri dönerse diyet ödenmez. Fiziksel görünümde bir
kusur kalırsa bunun için tazminat ödenir.
245. Tutma ve yürüme
kabiliyetinde bir azalma meydana gelir de bunun miktarını belirlemek mümkün
olmazsa kaybedilen kabiliyet sebebiyle tazminat ödemek gerekir. Bu, eksikliğin
azlık ve çokluğuna göre değişir. Kişi yürümek için bir sopaya dayanmaya muhtaç
hale gelsin ya da gelmesin böyledir. Kaybın miktarını belirlemek mümkün olursa
-tıpkı işitme kaybında olduğu gibi- diyetten o miktarda ödeme yapmak gerekir.
246. Kişi, bir şahsın
belini kırsa ve bu kırma sebebiyle o şahsın ayak ve cinselorganı sağlam olmakla
birlikte yürüme ve ilişkide bulunma yahut [yürüme yanında] meni getirme
kabiliyetini kaybetse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır.]
Birinci görüş
[Şahsa kaybettirilen iki
kabiliyetin] her biri için bir diyet ödemek gerekir; çünkü bunların her biri
tek olarak bulunduğunda karşılığında diyet- ödenmekte olup bir arada
bulunduğunda da böyledir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
bir diyet gerekir; çünkü kişinin beli meninin yeridir. Yürüme oradan başladığı
gibi cinsel ilişki de burası ile olur. İkisi aynı bölgede birleştiği için [o
bölgeye saIdırma durumunda] tek diyet gerekir.
İlk görüş, belin,
belirtilen şeylerin mahalli olduğunu kabul etmemiştir.
247. İlk görüş esas alındığında
kişinin iki ayağı da felç olsa bu durumda üç diyet ödenmesi gerekir. Bunun
yanında cinselorganı da felç olsa dört diyet gerekir. Bu, el-Kafı adlı eserde
belirtilmiştir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden tek başına beli kırma
durumunda tazminatın söz konusu olmayacağı anlaşılmaktadır ki cinselorgan ve
iki ayağın sağlam olması halinde hüküm böyledir. Şayet bunlar felçli hale
gelirse diyetle birlikte tazminat da gerekir; çünkü yürümek ayakta bulunan bir
menfaattir. Ayak felç olunca bu felç sebebiyle işlevi de ortadan kalkar. Bu
yüzden beli kırmanın tek başına bir tazminatı söz konusu olur. Ayak sağlam
olduğunda yürümenin ortadan kalkması beldeki sakatlık sebebiyle olduğundan bel
için tek başına tazminat ödenmez.
Yürüme kabiliyetini
kaybettiğini iddia eden kimse kılıç vb. gibi öldürücü bir şeyle önüne aniden
çıkarak test edilir, şayet böyle bir esnada yürürse yalan söylediği anlaşılmış
olur. Aksi taktirde yemin eder ve diyeti alır.
Bazı Ayrıntılar
Bir şahsın organlarını
kesmek ve bazı organların işlevlerini iptal etmek suretiyle aynı şahıs hakkında
birden fazla diyet yükümlülüğünün bir araya gelmesi hakkında Gazali
"bunların sayısı 20 diyete kadar ulaşır" demiştir. Rafii
"yukarıda geçen açıklamaları incelediğinde bunların sayısının daha fazla
olduğunu görürsün. Bunlara kemiği ortaya çıkan yaralamaları, diğer yaraları,
vücut boşluğuna açılan yaralamalar ile bilirkişinin belirleyeceği tazminatları
da eklemek mümkündür. Bu durumda sayılamayacak kadar çok şeyaynı kişi hakkında
söz konusu olabilir."
Ezrai buna itiraz ederek
şöyle demiştir: "İki el ve tutma kuvveti için iki diyet, iki ayak ve
yürüme kuvveti için iki diyet, iki çene kemiği için iki diyet, çiğneme
kuvvetinin kaybı için bir diyet, dil, konuşma ve ses çıkarma kabiliyetinin
kaybı için üç diyet nasıl bir araya gelebilir?"
Bu bölümde diyet,
belirtilen durumlara göre farklı şekillerde gerekli olduğundan Nevevi bu
bölümün başına "ayrıntı" şeklinde başlık koymuştur .
Bir kimse birden fazla
diyet gerektirecek şekilde bir şahsın birden fazla organını koparıp birden
fazla organ işlevini iptal etse ve o şahıs yaralarının sirayet etmesi sonucunda
ölse bir diyet ödemek gerekir.
Daha doğru görüşe göre
yara iyileşmeden önce suçlunun o şahsı öldürmesi durumunda da böyledir. Daha
önceki suçları yanlışlıkla işlediği halde öldürme işini kasten yaparsa veya
bunun aksi olursa daha doğru görüşe göre diyetler birbirine tedahül etmez.
Şahsı başka birisi
öldürürse diyetler birden fazla olur.
248. Bir kimse bir şahsa
yönelik birden fazla diyet gerektiren saldırıda bulunsa örneğin onun iki
kulağını, iki elini ve iki ayağını kesse, yine birden fazla diyeti gerektirecek
şekilde işitme, görme ve koklama gibi bazı vücut işlevlerini geçersiz kılsa,
mağdur -el-Muharrer'de belirtildiğine göre bu yaraların- sirayet etmesi
sonucunda ölse bir diyet gerekir, belirtilen diğer yaralamaların diyeti düşer;
çünkü bütün yaralamalar can diyetine dönüşmüştür.
249. Şahıs, yaraların
bir kısmı iyileştiği halde bir kısmının sirayeti sonucunda öldüğünde de hüküm
böyledir. İmam ŞafiI' nin açık ifadesi bunu gerektirmektedir. Yaraların bir
kısmının iyileşmesinden önce ölme durumuyla ilgili olarak Bulkın! bu görüşü
esas almıştır.
250. Yaraların bir
kısmının iyileşmesinden sonra diğer bir kısmının sirayeti sebebiyle ölse,
iyileşmiş olan yaralar, can diyetinin içine kesinlikle dahil olmaz.
251. Bir kimse bir şahsı
sirayet yoluyla ölüme yol açmayacak şekilde hafif bir biçimde yaraladıktan
sonra onun vücut boşluğuna işleyecek şekilde yaralama yapsa ve bu kişi bu
yaranın sirayeti sonucunda ölse, bu yaranın erşi, can diyetinin içine girmez.
Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeden bu anlaşılmaktadır. Yukanda geçen açıklamalardan
anlaşıldığına göre diyet olarak takdir edilmeyen şeyler ise diyete evleviyetle
dahil olur.
252. Yaralı şahsın
yaralan iyileşmeden önce suçlu onun boynunu vursa [ne olur? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru olan -ve İmam
Şafii tarafından açıkça belirtilen- görüşe göre [yalnızca] bir diyet ödemek
gerekir; çünkü diğer diyetlerin gerekli olmasından önce can diyeti gerekli
olmuş ve tıpkı sirayet durumunda olduğu gibi burada da canın bedeli olan şey bu
diyete dahil olmuştur.
İkinci görüş
Daha önce geçen
yaralamaların diyetini ödemek gerekir; çünkü öldürme fiili ile yaranın sirayet
etmesi durumu ortadan kalktığından bu, sanki iyileşme sonucunda ortadan kalkmış
gibi kabul edilir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Bir kimse bir hayvanın
bazı organlarını kesse ve bu yara, hayvanın canına sirayet ederek ölümüne yol
açsa yahut aynı şahıs yaranın iyileşmesinden önce hayvanı öldürse, organların
değeri, hayvanın kendi değerine dahil olmaz. Alimler bu durumda hayvanın öldüğü
günkü kıymetini gerekli görmüşlerdir. Bu meselede de hüküm böyle olmalıydı.
Buna şu şekilde cevap
verilir:
Hayvanın değerinde
meydana gelen eksilme ne ise tazmin o şekilde yapılır. Bu ise hayvanın
vasıflarının tam veya eksik olmasına göre değişir. İnsan için ödenecek bedel
ise dince belirlenmiştir, bu durum insanın vasıflarına göre değişmez. Ayrıca
İzzeddin bin Abdüsselam'ın da belirttiği üzere insana ilişkin tazminatlarda
genellikle "taabbüdllik" yönü ağır basmaktadır.
253. Yukarıda geçen
hükümler, suç teşkil eden fiilin aynı olması halinde geçerlidir. Fiiller farklı
olursa örneğin kişi bir şahsın boynunu kasten vurarak onu öldürse, bunu
yapmadan önce onun vücut bütünlüğüne yönelik hata yoluyla veya kasıt benzeri
yolla saldırıda bulunsa yahut bunun aksi olsa, yani hata yoluyla boynunu
vurduğu halde vücut bütünlüğüne yönelik fiilleri kasten veya kasıt benzeri
yolla yapmış olsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
can bedeli dışındaki herhangi bir yaralamanın bedeli, can diyetine dahil olmaz.
Organ ve can bedeli farklı olduğundan ayrıca bunlarla yükümlü olan kişi de
farklı olduğundan her ikisi de [mağdurun velileri tarafından] hak edilir.
Kişi bir şahsın ellerini
ve ayaklarını yanlışlıkla veya kasıt benzeri fiille kopardıktan sonra onun
boynunu kasten vursa veya bu organlarını kasten kopardıktan sonra boynunu
yanlışlıkla yahut kasıt benzeri fiille koparsa, ilk durumda kasıtlı fiil diyet
karşılığında affedilmiş olsa yanlışlıkla veya kasıt benzeri fiil sebebiyle
ödenmesi gereken diyet ile kasıtlı fiilin diyeti ödenir. İkinci durumda her
ikisi de kasıttan kaynaklanan iki diyet ve bir tane de yanlışlıkla veya kasıt
benzeri diyeti ödenir.
İkinci görüş
Her iki durumda diyetler
düşer.
254. Yaralı şahsın boynunu
onu yaralayandan başkası vursa diyet birden fazla ödenir; çünkü bir kimsenin
fiili başkasının fiili içine girmeyeceğinden her biri, kendi suçu ile gerekli
olan şeyi ödemekle yükümlü olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
TAZMİNATIN GEREKLİ
OLDUĞU DURUMLAR