LİAN |
I. ZİNA İSNADINDA
BULUNMAK
Lian öncesinde zina
isnadı söz konusu olur.
1. Lian yapabilmek için
daha öncesinde bir zina isnadının bulunması gerekir. [Arapça'da zina isnadında
bulunmaya "kazf" denilir.] Kazif, sözlükte "atmak"
demektir. Fıkıh terimi olarak kazif, sözlü olarak zina isnadında bulunmak veya
çocuğun nesebini reddetmek demektir.
2. Lian için kazif
şarttır; çünkü Allah liam, kaziften sonra zikretmiştir. Ayrıca lian, had
cezasını def etmek veya çocuğun nesebini reddetmek için zorunlu bir delildir.
Zina isnadında bulunmadan önce böyle bir zorunluluk söz konusu değildir.
Not: Nevevi "lian yapabilmek için zina
isnadında bulunmak veya çocuğun nesebini reddetmek gerekir" demiş olsa hem
daha iyi hem de daha kapsamlı bir ifade olurdu. Zira bu durumda ifade şunu da
kapsardı: Dört kişi bir kadının zina yaptığına şahitlik etse bile koca, kadının
doğuracağı çocuğun kendisine ait olmadığını belirtmek için lian yapabilir.
Şu durum bundan istisna
edilir: Bir kadınla şüphe [yani bir karışıklık ve yanlışlık] veya fasid nikah
yoluyla ilişkide bulunulsa o kadının kocası kadına zina isnadında bulunmayıp
[doğuracağı çocukla ilgili olarak] "bu çocuk benden değildir" der.
Bunu Rafii söylemiştir.
A. Zina İsnadında Kullanılan Sarih
İfadeler
B. Zina İsnadında Kullanılan Kinaye
İfadeler
C. Zina İftirasının Cezası
A. Zina İsnadında
Kullanılan Sarih İfadeler
Zina isnadında
kullanılan ifadeler; sarih, kinaye ve ta'rız olmak üzere üçtür. Nevevi bunların
ilkiyle konuya başlamıştır.
Açık zina isnadında
bulunmak bir erkeğe veya kadına hitaben "sen zina ettin" veya
"ey zinakar!" demektir.
Cinsel organ ın sünnet
mahallinin kadının cinsel organına veya makadına sokulduğunu ve bunun haram
yolla olduğunu söylemek sarih [açıkça] zina isnadında bulunmaktır.
3. Sari h [açıkça] zina
isnadında bulunmak şu şekillerde olur:
> Bir erkek veya
kadına "sen zina ettin", "ey zinakar!" demek. Bu ifadeler
sarihtir; çünkü diğer sarih ifadeler gibi bu ifadeler zina isnadında tekrar
edilir ve meşhur ifadelerdir. Kişi erkeğe hitap ederken [Arapça'da dişiye hitap
için kullanılan] esreli fiili, kadına hitap ederken [Arapça'da erkeğe hitap
için kullanılan] üstünlü fiili kullansa da bu fark etmez. Yine el-Muharrer'de açık
olarak ifade edildiği üzere erkek için kadına hitapta kullanılan ifadeyi, kadın
için erkeğe hitapta kullanılan ifadeyi kullanmanın [zina isnadında bulunmuş
sayılmaya] bir zararı yoktur [kişi yine zina isnadında bulunmuş sayılır].
Örneğin kişi erkeğe hitaben "ey zaniye!" dese veya kadına hitaben
"ey zanı!" dese böyledir.
Not: Nevevi'nin "erkek" ve
"kadın" ifadeleri, çift cinsiyetli şahsı dışarıda bırakabilecek
ifadelerdir. Rafii, zina iftirası haddinden bahsederken şöyle demiştir:
"Kişi, çift cinsiyetli bir şahsa hitaben, ey zaniye veya ey zani dese had
cezası gerekir." Kişi zinayı çift cinsiyetli şahsın her iki organına izafe
ederse sarih ifade kullanmış olur. Yalnızca bir organına izafe ederse kinaye
ifade kullanmış olur.
Zina isnadına ilişkin
hüküm, şahsın bu sözü cinsel ilişkide bulunması mümkün olan bir kimseye tabir
yoluyla söylemesi halinde geçerlidir.
Mesela bir yaşındaki bir
kıza "sen zina ettin" dese Maverdl'nin belirttiğine göre bu ifade
zina isnadı yerine geçmez; çünkü zina isnadı, doğru ve yalan olma ihtimali olan
söze denir.
Oysa bu sözün yalan
olduğu kesindir. Bu yüzden bu sözü söyleyen kişi verdiği rahatsızlık sebebiyle
tazirle cezalandırılır.
Kişi, şahitlerin
sayısının tam olduğu bir durumda bir kimse hakkında zina ettiğine dair şahitlikte
bulunsa bu bir zina isnadı olmaz.
Yine herhangi bir kişi
bir kimse aleyhine bir hak konusunda şahitlikte bulunsa, aleyhine şahitlik
edilen kişi de "hasmım, şahidinin zina ettiğini biliyor" dese ve
hasmından "şahidimin zina ettiğini bilmiyorum" diye yemin etmesini
istese zina isnadında bulunmuş olmaz.
Şu da böyledir: Kişi
"bana onun zina ettiğini haber verdi" veya "zina ettiğine
şahitlik etti" dese ve bununla şahidin şahitliğe elverişli olmadığını
ispata çalışsa hakim kendisine ne kastettiğini sorar, o kişi de -Ebu Hamid ve
diğer alimlerin belirttiğine göre- şahidin zina ettiğini haber verir.
Kişi bir başkasına
"bana zina isnadında bulun!" dese, muhatap da bulunsa, doğru görüşe
göre zina isnadı söz konusu olmaz.
Yine adı
"zaniye" olan bir kadına kişi adıyla hitap etse zina isnadında
buiunmuş olmaz.
Bu örneklerin tümü
"tabir yoluyla" ifademizle dışarıda bırakılmıştır.
[Zina isnadının
gerçekleşmiş sayılabilmesi için] kişinin, zina isnadında bulunduğu kadının kendi
karısı olduğunu bilmesi, zannetmesi yahut böyle olmaması arasında bir fark
yoktur.
4. Bir kimse, bir şahsın
erkeklik organının bütününü veya sünnet mahallini bir kadının cinselorganına
soktuğunu ve bunun haram yolla olduğunu belirtirse yahut da erkeklik organının
veya onun sünnet mahallinin makada sokulduğunu söylerse bu iki ifade sarih zina
isnadı anlamına gelir.
5. Haram olmakla
nitelenmiş sin, kM'lı ifadeler de sarih zina isnadı anlamına gelir. Çünkü bu
ifadeler açık olup tevile müsait değildir.
6. Yine cinselorganı
sokmayı ifade eden ve haramlıkla nitelenen her türlü ifade de zina isnadı
konusunda sarihtir.
"Haramlıkla
nitelenmek" yalnızca önden ilişki için şarttır, arkadan ilişki için değil;
çünkü arkadan ilişki zaten haramdır. Önden ilişki haramlıkla nitelenmediğinde
sarih zina isnadı söz konusu olmaz; çünkü helalolan ilişki için de aynı söz
kullanılır. Arkadan ilişki ise böyle değildir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Önden ilişki zina olmadığı halde haram olabilir. Buna örnek
olarak hayızlı kadınla ilişkide bulunmak ya da nesep veya süt emzirme yoluyla
haram olan kadınla ilişkide bulunmak zikredilebilir. Şu halde ilişkinin
haramlıkla nitelenmesine zinayı gerektirecek bir unsurun da eklenmesi gerekir.
Buna şöyle cevap
verilir: Haram sözcüğü kullanıldığında akla ilk gelen şey zatı itibarıyla haram
olan şeydir. Bu ise sarih [zina isnadı] dır.
7. Zina isnadında
bulunan kişi yukarıdaki durumlara ilişkin bir iddiada bulunsa ve bu iddiasının
doğru olma ihtimali bulunsa, onun sözü kabul edilir. Nitekim "talak
[boşama]" sözcüğünü "bağından salıverme" anlamında kullandığını
söyleyen kişide durum böyledir.
8. Bu ifadelerle ister
erkeğe ister bayana hitap edilsin fark etmez. Örneğin kişi bir erkeğe hitaben
"sen erkeklik organını haram bir şekilde bir kadının dişilik organına /
makadına soktun" veya "senin makadına birinin erkeklik organı
sokuldu" dese veya bir kadına hitaben "senin kadınlık organına /
makadına haram bir şekilde bir erkeğin organı girdi" dese zina isnadı söz
konusu olmuş olur.
9. Kişinin "ön
tarafından zina yaptın" ifadesi erkeğe değil kadına söylendiğinde açık bir
zina isnadı olur; çünkü erkek "ön tarafından" değil "ön
tarafıyla" zina eder.
10. Kişi bir kadına
hitaben "senin önünden / makadından iki kişi aynı anda seninle zina
yaptı" dese bu imkansız olduğundan zina isnadı yapılmamış olur, bu tamamen
yalan bir ifade olduğundan bunu söyleyen kişi verdiği rahatsızlık sebebiyle
tazirle cezalandırılır.
11. Kişi ön ya da arka
diye bir şey söylemeksizin bu ifadeyi söyle se İsneviye göre ona zina iftirası
haddi uygulanır; çünkü iki erkekten biri kadınla önden diğeri arkadan aynı anda
ilişkide bulunabilir.
Bu, kadınların durumunu
bilen kimselerin açık bir şekilde itiraz edeceği bir durumdur.
B. Zina İsnadında
Kullanılan Kinaye İfadeler
Bir kimseye
"zene'ti fi'l-cebel" demek kinayedir. Yalnızca "zene'ti"
demek de daha doğru görüşe göre böyledir.
Bir kimseye "zeneti
fi'l-cebel" demek, daha doğru görüşe göre açıkça zina isnadıdır.
Bir erkeğe "ey
facir / ey fasık" veya bir kadına "ey kötü kadın", "sen baş
başa kalmayı seviyorsun" demek, Kureyşli birine "ey Nabatı!"
demek, kişinin karısına "seni bakire bulamadım!" demek kinayedir.
Kişi bu ifadelerle zina isnadında bulunduğunu inkar ederse yeminle birlikte
sözü kabul edilir.
Kişi "ey helal
kişinin oğlu" veya "bana gelince ben zinakar değilim" vb. bir
ifade söylese bununla zina isnadında bulunmayı kastetmiş olsa bile bu ifade
tariz [taşlama] olur, açıkça zina isnadı kabul edilmez.
Kişi bir kadına
"ben seninle zina ettim" dese hem zina ikrarında bulunmuş hem de
kadına zina isnad etmiş olur.
Kişi karısına "ey
zinakar!" dese, kadın da "ben seninle zina ettim" veya "sen
benden daha zinakarsın!" dese koca [açıkça] zina isnadında bulunmuş kadın
ise kinaye ifade kullanmış olur. Kadın "ben zina ettim, sen benden daha
zinakarsın!" dese zina ikrar etmiş ve kocasına da zina isnad etmiş olur.
Bir kimseye "senin
cinsel organın zina etmiş" ifadesi, zina isnadıdır.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kişinin "senin elin / gözün zina etmiş" ifadesi, kişinin
çocuğuna "sen benden değilsin" veya "sen oğlum değilsin"
ifadesi kinayedir. Başkasının çocuğuna "sen falanın oğlu değilsin"
ifadesi açıkça zina isnadıdır. Ancak o çocuk, lian yoluyla babası tarafından
reddedilmişse o başka.
12. [Arapça'da hemzeli
olarak] "zene'ti fi'l-cebel / süllem" vb. ifadeler [iki anlama
gelebilir:
"Dağa / merdivene
tırmandın" veya "dağda / merdivende zina ettin. İki anlama geldiği
için] bu ifadeler kinaye olarak kabul edilir. Nevevi'nin "dağ"
kaydını koyması "zene'te bi'l-beyt" ifadesini dışarıda bırakmaktadır;
çünkü bu ifade açıkça zina isnadı anlamına gelir. Çünkü ev için "tırmanma
/ çıkma" ifadesi kullanılmaz. Şayet evin merdivenleri olup yukarıya doğru
çıkıhyorsa o zaman bu sözün sarih mi kinaye mi olduğu konusunda iki görüş
bulunmaktadır. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere tercihe şayan
olan, bu sözün o durumda kinaye olarak kabul edilmesidir.
13. "Cebel"
kelimesini zikretmeyip yalnızca "zene'te" demek [sarih mi kinaye
midir? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu da kinayedir. Çünkü bu sözden ilk anda anlaşılan şey bir yere tırmanmaktır.
İkinci görüş
Bu söz sarihtir.
Arapça'da "ya" harfi "hemze"ye dönüştürülebilir.
Üçüncü görüş
Bunu söyleyen kişi iyi
Arapça biliyorsa bu ifade kinaye, aksi takdirde sarihtir.
14. "Zeneyte
fi'l-cebel" ifadesi [sarih mi kinaye midir? Bu konuda da mezhep içinde üç
görüş vardır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
"fi'd-dar [evde]" ifadesinde olduğu gibi burada da ilk duyan kişinin
aklına zina geldiği için sarihtir.
Burada "dağ"
ifadesiyle zinanın yapıldığı yerin kastedilmesi mümkün olduğundan sarih
sözcük,sözlükteki anlamından başka bir anlama çekilmez.
Kişi "ben bununla
tırmanmayı kastetmiştim" derse, onu kastetmiş olması da mümkün olduğundan
yeminle birlikte sözü kabul edilir.
İkinci görüş
Bu ifade kinayedir.
Çünkü "ya" harfi "hemze" yerine kullanılabilir. Ezra! bunu
İmam ŞafiI'nin ifadesi olarak aktarmıştır.
Üçüncü görüş
Kişi iyi Arapça
biliyorsa bu söz sarih olur, aksi taktirde kinayedir.
15. Kişi, bir kadına
hitaben "ya zaniye fi'l-cebel" dese [bu ifade iki farklı şekilde
anlaşılmaya müsait olduğundan] Nevevi ve Rafii'nin belirttiği üzere kinaye
olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: "Zeneyte fi'l-cebel" ifadesi de bu şekilde kabul
edilmeliydi.
Buna şöyle cevap
verilir: Kişi tırmanma yeri anlamına gelen cebel kelimesine, akit kurmada
kullanılmayan hitap ekini birleştirince bu kelime -fiildekinin aksine- sarih
olmaktan çıkmıştır.
16. Şu ifadeler, zina
isnadı konusunda kinaye olarak kabul edilir:
> Bir erkeğe hitaben
"ey facir / fasık" demek,
> Bir kadına hitaben
"ey facirel fasıkal habıse" demek,
> Bir kadına hitaben
"sen yalnız -yani karanlıkta- kalma-
yı seviyorsun",
"sen sana dokunanları engellemiyorsun [millete kendini elletiyorsun]"
demek,
> Kureyşli olan
birine "Ey Nabatı!" demek,
> Karısına "seni
bakire bulamadım" veya "seni bir erkekle buldum" demek.
Bu ifadelerin tümü, hem
zina isnadında hem de başka anlamlarda kullanılabileceğinden zina isnadı
konusunda kinayedir.
"Ey Nabatlı!"
ifadesinde zina isnadı, hitap edilen şahsın anasına yöneliktir.
Nevevi,
"Kureyşli" demek yerine "Arap" dese daha kapsamlı olurdu.
Not: "Karısına" ifadesi sanki bu sözü
yabancı bir kadına söylediğinde kinaye olmayacakmış izlenimini doğursa da bu
kastedilmemiştir. Bu yüzden "karısına" diye kayıt koymanın bir yararı
yoktur.
Kişinin karısına
"seni bakire bulamadım" ifadesi ZerkeşI'nin de belirttiği gibi daha
önce mübah bir şekilde bekaretinin bozulduğu bilinmeyen kadınla ilgili olarak
düşünülmelidir.
Şayet böyle bir durum
biliniyorsa o zaman bu sözü söylemenin hiçbir hükmünün olmadığı kesindir.
Bir İhtilaf
Kişinin "ey ICıtI [ibne]!"
sözünün hükmü konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Bir görüşe göre bu söz
kinayedir. Nevevi Ravdatü't-talibin'de bunu söylemiştir. Mezhepte bilinen görüş
de budur. Nevevi, Tashihü't-Tenbih adlı eserde de bunu doğru saymıştır.
Çünkü kişi bununla
"lut kavminin dininden olan kişi" anlamını kastetmiş olabilir. Ancak
Ravdatü't-talibin'de yukarıda geçen ifadeleri n yanında şunu da söylemiştir:
"Bu kelimenin örfte makattan ilişkide bulunmak anlamında kullanımı
yaygındır. Hatta bu söz duyulduğunda başka bir şeyanlaşılmaz. O halde bu sözün
zina isnadı konusunda sarih olduğunu kabul etmek gerekir. Aksi takdirde bunun
şu konudaki görüş ayrılığına dayandınlması gerekir: "Helal bana
haramdır" ifadesinde olduğu gibi bir ifade örfte bir anlamda kullanıldığında
örfteki anlam esas alınır mı alınmaz mı? Bu sözle kişinin Lut kavminin dini
üzere olduğnu kastetmeye gelince halktan birisi bu sözden bunu anlamaz.
Öyleyse doğru olan, bu
ifadenin zina isnadı konusunda sarih olduğunu kesin olarak kabul etmektir. Et-
Tenbih yazarı da bunu kabul etmiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
"Doğrusu, imamların da belirttiği üzere bu söz kinayedir. "
İtimad edilmesi gereken
de budur.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: et- Tenbih nüshaları farklı olup bazılarında "ey Lait!" ifadesi
yer almaktadır. Bana göre "Ey Lait!" ifadesi doğrudur.
İbnü'l-Kattan şöyle
demiştir: Kişi bir erkeğe hitaben "Ey baği!" veya bir kadına hitaben
"Ey Kahpe!" dese bu ifade zina isnadı konusunda [açık değil] kinaye
olur.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari şöyle demiştir: Boşama bölümünün sonunda geçen ifadelerden çıkan
sonuca göre "Ey Kahpe!" ifadesi, açıkça zina isnadında bulunmaktır.
Bu, daha güçlüdür.
İzzeddin bin Abdüsselam da bu şekilde fetva vermiştir.
Yine bazıları örfü
dikkate alarak "Ey muhannes" ifadesinin sarih olduğunu
söylemişlerdir. Bana göre bu kinayedir.
17. Kinaye yollu ifade
kullanan bir kimse bununla zina isnadında bulunmayı kastetmediğini söylerse
yeminle birlikte sözü kabul edilir; çünkü neyi kastettiğini en iyi kendisi
bilir. Bu sebeple ona "bununla zina isnadında bulunmayı kastetmedim"
şeklinde yemin ettirilir.
Bunu Maverdi
söylemiştir. Yemin ettikten sonra, sözleriyle başkasına rahatsızlık verdiği
için kendisine tazir cezası uygulanır. Bunu İmam Şafii açık olarak
belirtmiştir. Alimlerin çoğunluğu da bunu benimsemiştir. Maverdi ceza
uygulanmasını "bu ifade sövme ve kötüleme şeklinde söylendiyse tazir
gerekir, aksi takdirde tazir cezası verilmez" şeklinde kayıtlamıştır. Bana
göre de böyledir.
Bu kişiden yemin etmesi
istendiğinde had cezasını kendisinden uzaklaştırmak için yalan yere yemin
edemez, böyle yaparsa karşı tarafa tam anlamıyla eziyet vermiş olur. Aksine
onun, -tıpkı bir kimseyi gizlice öldüren şahsın durumunda olduğu gibi- zina
isnadında bulunduğunu itiraf etmesi gerekir. Bunun sonucunda ya kendisine had
cezası uygulanır veya affedilir. Çünkü kul haklarından kurtulmak farzdır.
Ezrai şöyle demiştir:
Ancak bu kişi zina isnadında doğru söylüyor ve ilgili kişinin zina ettiğini
kesin olarak biliyorsa, bu durum, hakim kendisinden yemin etmesini istediğinde
had cezasından kurtulmak için tevriyeye başvurmasını mazur kılar mı? Tevriye
yapması caiz olur mu olmaz mı? Ben bunun caiz olmasını daha uygun görüyorum.
Ayrıca böyle yapmakla, hakkında konuştuğu kişi açısından utanç sayılacak bir
durumu da ondan gidermiş olmaktadır. Hatta bundan dolayı kendisine had
vurulacağını, adalet ve rivayetinin bundan böyle geçersiz olacağını, şahit
tutulduğu konularda şahitliğinin geçersiz olacağını biliyorsa böyle yapması
farz olur.
Bana göre de böyledir.
Yemin ifadesi,
Maverdl'nin belirttiğine göre "ben bununla zina isnadında bulunmayı
kastetmedim" şeklinde olur. Maverdi şöyle demiştir: "Yemin ederken,
ben ona zina isnad etmedim, şeklinde yemin etmez.
18. Had cezası
uygulanması niyetle birlikte sözü söylediğinde doğrudan gerekir mi yoksa
kişinin bu kinaye ile zina isnadında bulunduğunu itiraf etmesi gerekir mi?
Cüveyni bu konuda tereddütlü ifade kullanmıştır. Sonrakilerin belirttiğine göre
ilki daha doğrudur.
19. Kişi bir kavga
esnasında veya kavga olmaksızın başkasına "ey helalin oğlu! Bana gelince
ben zinakar değilim!", "benim anam zinakar değil", "sen
fırıncının / ayakkabıcının oğlu değilsin!", "komşular arasında senin
adın ne güzel!" gibi ifadeler kullansa bu ifadeler [nasıl yorumlanır? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bunlar, açık [sarih] veya kişi niyet etse bile örtük [kinaye] zina isnadı
anlamına gelmez, taşlama [tariz] anlamına gelir. Çünkü niyet yalnızca niyet edilen
ifade farklı şekillerde anlaşılmaya müsait olduğunda etkili olur. Burada ise
kullanılan ifadede bunu hissettiren bir şey yoktur. Bu ancak hal karinelerinden
anlaşılmaktadır.
Bunun ise bir etkisi
yoktur. Bu şuna benzer: Bir kimse susuzluktan dolayı su içmeyeceğine yemin etse
ve bununla bir görev kabul etmeyi kast etse, susuzluk dışında bir sebeple su
içse yeminini bozmuş olmaz.
Zina isnadı kastedilen
sözcük eğer başka bir anlama gelmeyecek kadar açıksa sarih olur, aksi takdirde
bakılır: Bundan, sözlük anlamı itibarıyla zina isnadı anlaşılabilecek
durumdaysa kinaye olur, aksi takdirde ta' riz [taşlama] olur.
20. Hayvanla ilişkide
bulunma isnadında bulunmak zina isnadı olarak kabul edilmez.
21. Bir kimseyi büyük
günaha veya büyük günahlardan olmasa bile insana sıkıntı veren başka bir şeye
nispet etmek, verilen sıkıntı sebebiyle taziri gerektirir ancak zina isnadı
olmadığı için had cezasını gerektirmez. Buna örnek olarak kişinin bir kadına
"sen falan kadınla ilişkide bulundun" veya "falan kadın seninle
ilişkide bulundu" demeyi zikredebiliriz.
22. Kişi yabancı bir
kadına hitaben "sen falan erkeğin üzerine çıktın, onun organı senin
organına girdi" dese sarih zina isnadında bulunmuş olur.
23. Kişi bir erkek veya
kadına hitaben "seninle zina ettim" dese kendisi açısından zina
ikrarında bulunmuş, muhataba da zina isnad etmiş olur. İkrar, kişinin
"zina ettim" sözü sebebiyledir. Zina isnadı ise "seninle"
ifadesi sebebiyledir. Cüveyni'ye göre bu ifade açıkça zina isnadı anlamına gelmez;
çünkü muhatap buna zorlanmış veya uykuda iken gerçekleşmiş olabilir. Rafii
şöyle demiştir: "Şu da bunu desteklemektedir: Kişi bir şahsa hitaben,
falan kişi le zina ettin, dese yalnızca muhataba zina isnad etmiş olur, diğer
kişiye zina isnad etmiş omaz." Zerkeşi, "ben bu ikisi arasında bir
fark görmüyorum" demiştir.
El-Vasit'te ikisi
arasında şöyle bir ayrım yapılmıştır: Bu sözün mutlak olarak söylenmesiyle
karşı tarafa tam anlamıyla rahatsızlık verme söz konusu olur. Çünkü söz
duyulduğunda ilk akla gelen şey -başka ihtimal söz konusu olsa bile- kişinin
kendi isteğiyle bunu yaptığıdır.
Bu yüzden göz zinası ve
ayak zinası şeklinde yorumlanma ihtimali bulunmakla birlikte zinaya nispet
sebebiyle kendisine had cezası uygulanır.
24. Kişi karısına
hitaben "Ey zinkakar kızı zinakar!" dese biri karısı diğeri de
karısının annesi için iki had cezası uygulanması gerekir. Bu iki kadın had
cezasının uygulanmasını istediğinde önce anneye yapılan iftiradan dolayı
cezanın uygulanması gerektiği konusunda icma vardır. Kadına yapılan zina isnadında
ise ihtilaf vardır. Kocanın lian yapmak suretiyle bu cezayı düşürmesi mümkün
olmakla birlikte kadının annesine yapılan iftira böyle değildir. İlk had cezası
uygulandıktan sonra kişi iyileşinceye kadar ikinci ceza uygulanmaz.
25. Kişi karısına
"ey zinakar!" dediğinde karısı da cevap olarak "ben seninle zina
ettim" veya "sen benden daha zinakarsın!" dese koca karısına
zina isnad etmiş olur. Bunu açık zina isnadı şeklinde yaptığından kendisine had
cezası uygulanması gerekir. Kadın ise zina isnadında kinaye yapmıştır.
"Ben zina isnadını kastetmedim" demesi halinde yeminle birlikte sözü
kabul edilir; çünkü kadının sözünün baş tarafı "sen zina etmediği n gibi
ben de etmedim" şeklinde zinayı reddetme ihtimalini de taşımaktadır. Bu kullanım
örfte mevcuttur.
Nitekim "yemek
yedin" diyen kişiye "ben seninle yedim" denir. Kadının ikinci
sözü ise "benimle senden başkası ilişkide bulunmadı, şayet ben zinakarsam
sen benden daha zinakarsın; çünkü ben müsaade ettim sen ise bizzat yaptın"
anlamına yorulabilir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden kadının zina ikrarında
bulunmadığı anlaşılmaktadır; çünkü Nevevi ancak gelecek meselede bundan
bahsetmiştir. Bulkini "el-Ümm ve Muhtasaru'l-Buveytl'de İmam Şafii'nin
açık ifadesi bu şekildedir, alimler de bu konuda ittifak etmişlerdir." Bu,
kadının ikinci sözü hakkında doğrudur. İlk sözüne gelince, sonrakilerden
birinin belirttiğine göre kadın bu sözde zina ettiğini itiraf etmiştir. Bu
doğrudur; çünkü onun sözü açıkça zina ikrarıdır.
Metinde geçen
"kaniye" ifadesi "keneytü" fiilinden ism-i faildir. Bir
şeyi açıkça söylememek anlamında kullanılan "kenevtü an keza"
ifadesinden "kanune" şeklinde ism-i fail yapılmış olması da
mümkündür.
26. Yukarıdaki örnekte
kadın, kocasının sözüne "zina ettim, sen benden daha zinakarsın" dese
kendisi hakkında "zina ettim" sözüyle itiraf ta bulunmuş olur, diğer
sözle de kocası hakkında açık zina iftirasında bulunmuş olur. Bu durumda kadına
hem iftira hem de zina haddi uygulanır. Önce iftira haddi uygulanır; çünkü bu
bir kul hakkıdır. Kadın sözünden dönerse -ilgili bölümde geleceği üzere- zina
haddi düşer ama iftira haddi düşmez; çünkü bu bir kul hakkıdır.
27. Kadın kocasına
ilkten "sen filan kişiden daha zinakarsın" dese kinaye bir ifade
kullanmış olur. Ancak ilgili şahsın zina ettiği sabit olup kadın da bunun sabit
olduğunu biliyorsa o zaman kocasına açıkça zina iftirasında bulunmuş olur.
Kadın bunu bilmiyorsa, söylediği söz kinaye olur. Yemin etmesi halinde
bilmediği konusunda kadının sözü kabul edilir. Yemin ettiği takdirde kendisine
had cezası uygulanmaz, tazirle cezalandırılır.
28. Kadın ilkten
kocasına "sen benden daha zinakarsın" dese her ne kadar
eş-Şerhu'[-kebır'de bu konuda tercihte bulunulmaksızın iki görüş zikredilmiş
olsa da bu, yukarıdaki mesele gibidir.
29. Kadın kocasına
"ey zinakar!" diye hitap ettiğinde kocası "ben seninle zina
ettim" veya "sen benden daha zinakarsın" dese kadın kocasına
açıkça zina isnadında bulunmuş olur.
Koca ise yukarıda geçen
benzer durumda olduğu gibi kinaye ifade kullanmış olur.
Koca kadına cevap olarak
"zina ettim, sen ise benden daha zinakarsın" dese, yine daha önce
geçen örnekteki gibi zina ikrarında bulunmuş olup karısına da zina isnad etmiş
olur.
30. Kişi yabancı bir
kadına "ey zinakar!" diye hitap ettiğinde o kadın "ben seninle
zina ettim" veya "sen benden daha zinakarsın" dese, erkek zina
isnadında bulunmuş olur. Kadın ise ilk cevabında erkeğe zina isnad etmiş ve
kendisi de zina ikrarında bulunmuştur. İkinci cevapta ise tıpkı
"zaniye" meselesinde olduğu gibidir. Çünkü bununla "erkeğin
kendisinden daha fazla zinayı bilip ona istekli olduğu" kastedilmiş
olabilir.
31. Kişinin yabancı bir
şahsa "ey zinakar!" deyip de o şahsın da "ben seninle zina
ettim" veya "sen benden daha zinakarsın" demesi de yukarıdakine
kıyas edilir.
32. Kadın ilk olarak
"falan kişi zinakardır, sen ondan daha zinakarsın" dese veya
"insanlar arasında zina edenler var, sen onlardan daha zinakarsın"
dese açıkça zina isnadında bulunmuştur. Ama "insanlar / şehir halkı
zinakardır, sen onlardan daha zinakarsın" ifadesi ise zina isnadı anlamına
gelmez; çünkü kadının yalan söylediği kesin olarak ortadadır.
Ancak kadın bunu
söylerken onlar içinden zina edenleri kastediyorsa o zaman zina isnadında
bulunmuş olur.
33. Kişi, bir başka şah
sa hitaben "senin erkeklik organın / kadınlık organın / ön tarafın /
makadın zina etti" dese zina isnadında bulunmuş olur; çünkü bu organlar
zina aleti veya zina mahallidir.
Not: Daha önce geçtiği üzere kişi her iki organı
birden zikretmedikçe [yalnızca tek organı zikrettiği] bu ifadeler, çift cinsiyetli
şahıs ile ilgili kullanıldığında açık zina isnadı anlamına gelmez. Rafii bunu
"zina isnadı" bölümünde, Nevevi ise bu bölümde nakletmiştir.
İki şahıs birbirine zina
isnadında bulunsa [suçlar arasında] takas olmaz; çünkü takas ancak, cezalar
miktar ve sıfat olarak birleştiğinde olur. Oysa [zina iftirasına karşılık
olarak uygulanacak had cezasında] kırbaç vurulacak yerler ve darbeler sonucunda
kişilerin hissedeceği acı birbirinden farklıdır.
34. [Şu ifadeleri n
nasıl değerlendirileceği konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır:]
> Kişi, bir şahsa
hitaben "senin elin / ayağın / gözün zina etti" dese,
> Veya nesebi zahiren
kendisine bağlı olan çocuğuna hitaben "sen benden değilsin / sen benim
oğlum değilsin" dese [hüküm ne olur?]
Mezhepte esas alınan
rivayet e göre [bunlar kinayedir. İkinci ifade] çocuğun annesine zina isnadında
bulunma konusunda kinayedir. Kişi bu ifadelerle zina isnadında bulunmayı
kastederse zina isnadında bulunmuş olur, aksi takdirde olmaz. İlk ifadeye
gelince; bu organların zina etmesinden anlaşılan şey, Buhari ve Müslim'de geçen
hadisten de anlaşılacağı üzere [karşı cinse] dokunmak, [zina etmek üzere]
yürümek ve bakmaktır.
Nitekim hadiste şöyle
buyrulmuştur: "İki göz zina eder, iki el zina eder. "(Buhari,
İsti'zan, 6243; Müslim, Kader, 6695)
Bu ifadeler, kişi onu
kastetmedikçe bildiğimiz anlamda zina şeklinde yorumlanmaz. Bu yüzden kişi
böyle bir ifadeyi kendisi hakkında kullansa kesinlikle zina itirafında bulunmuş
olmaz.
Bir görüşe göre
"cinsel organa kıyasla" bu ifadeler de sarihtir.
Ayrıca kişi, beden
içinden bir organa zina isnad etmiştir.
İkincisine gelince baba
çocuğunu bazı davranışlardan vazgeçirmek için tedip etmek maksadıyla bu tür
sözler söylemeye ihtiyaç duyabilir, dolayısıyla bu sözler tedib [azarlama]
kabilinden söylenmiş kabul edilir.
35. Kişi, başkasının
çocuğuna "sen falanın çocuğu değilsin" dese muhatabın annesi
açısından açıkça zina isnadında bulunmuş olur; çünkü başkasının çocuğunu tedip
etme ihtiyacı söz konusu değildir. Bunun, tıpkı kendi çocuğunda olduğu gibi
tedip için söylenmiş bir ifade olduğu da söylenmiştir.
36. Lian yapılarak
nesebi reddedilmiş olan bir kimse hakkında bu ifadeyi kullanmak, onun annesine
zina isnadında bulunma konusunda sarih olmaz; çünkü bu ifadeyle "şer'an
sen onun oğlu değilsin" veya "yaratılış ve ahlak olarak ona
benzemiyorsun" demeyi kastetmiş olabilir. Bu söze muhatap olan kişinin
annesi, sözü söyleyen şahsa "vallahi zina isnadında bulunmayı
kastetmedim" şeklinde yemin ettirebilir. Yemin etmekten kaçınır da kadın
onun kendisine zina isnadında bulunmayı kastettiğine dair yemin ederse sözü
söyleyene had cezası uygulanır. Zinayı kastetmediğine dair yemin ederse had
cezası uygulanmaz, fakat başkasına rahatsızlık verdiği için tazir cezası
uygulanır. Kişi "ben zina isnadında bulunmayı kastettim" derse bunun
gereği olarak had veya tazir cezası uygulanır.
37. Kişi, lian yoluyla
reddedilmiş olan çocuğu, reddeden kişi sonradan nesebine aldıktan sonra bu sözü
söylese açıkça zina isnadında bulunmuş olur. Ancak "nesebini reddettiğinde
sen onun oğlu değildin" vb. gibi sözün yorumlanması mümkün olan bir
ihtimal zikrederse o zaman zina iftirası olmaz. Ravdatü't-talibin'de
belirtildiğine göre bu durumda yeminle birlikte sözü kabul edilir, verdiği
rahatsızlık sebebiyle tazir cezası uygulanır, ancak söylediği şey mümkün
olduğundan had cezası uygulanmaz.
38. Özetle söylemek
gerekirse mutlak olarak bu söz kullanıldığında bu söz zina isnadı sayılır ve ne
kastettiği sorulmaksızın kendisine had cezası uygulanır. Sözü, muhtemel bir başka
bir anlamda kullandığını iddia ederse yeminle birlikte sözü kabul edilir, had
cezası uygulanmaz. Çocuk, liandan sonra lian yapan kişinin nesebine
bağlandıktan sonra bu sözü söylemek ile daha önce söylemek arasında şu fark
vardır: Biz diğer durumda, bu sözü söyleyen şahsın ne kastettiğini sormaksızın
ona had cezası uygulamayız. Çünkü onun sözü kinayedir, bir delilolmadıkça bu
söze bir hak ilişmez. Burada ise sözün görünür anlamı zina isnadıdır, bu
sebeple aksine bir şey kastettiğini belirtmedikçe bu anlamdan dolayı had cezası
uygulanır.
C. Zina İftirasının
Cezası
Nevevi daha sonra zina
iftirasının gereği olan had cezasını ele alarak şöyle demiştir:
Muhsan birine zina isnad
eden kimseye had cezası uygulanır, muhsan olmayana zina isnad eden kimseye
tazir cezası uygulanır.
Muhsan; mükellef, hür,
Müslüman, had cezası uygulanacak şekilde ilişkide bulunma konusunda iffetli
olan kişidir.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre mülkiyet altındaki mahrem kimseyle ilişkide bulunmakla iffet
ortadan kalkar. Daha doğru görüşe göre şüpheli ilişkiden dolayı iddet bekleyen
eşiyle, çocuğunun cariyesiyle, velisiz olarak evlendiği kadınla ilişkide
bulunmakla iffet ortadan kalkmaz.
Kendisine zina isnad
edilen kişi zina etse had cezası düşer, irtidat etse düşmez.
Bir kere zina edip sonra
durumunu düzelten kimse muhsan hale gelmez.
Zina iftirası suçu
[mağdurun ölmesiyle] mirasçılara intikal eder, affedilmekle düşer.
Daha doğru görüşe göre
bu cezayı [uygulatma hakkını] mirasçıların tümü üstlenir.
Mirasçıların bir kısmı
cezayı affetse, geriye kalan mirasçılar cezanın tümünü uygulatma hakkına
sahiptir.
1. Kime Zina İsnad Etmek
Cezayı Gerektirir?
39. Muhsan bir kimseye
zina isnad eden kişiye seksen sapa had cezası vurulur. Bunun delili şu ayettir:
> Namuslu kadınlara
zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık
onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fasık kimselerdir. Ancak
tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir. [Nur, 4-5]
Bu had cezasının
açıklaması ve şartları ilgili bölümde gelecektir.
Muhsan olmayan; köle,
zımmı, çocuk ve zina etmiş kimseye zina isnad eden şahıs ise verdiği eziyet
sebebiyle tazir ile cezalandırılır.
Not: Nevevi'nin ibaresinden herhangi bir kimseye
zina isnad etmeyen kişinin tazirle cezalandırılacağı gibi bir anlam
anlaşılmaktadır. Nevevi, el-Muharrer'de olduğu gibi "muhsan olmayan kişiye
zina isnad eden" demiş olsa daha iyi olurdu. "İçecekler"
bölümünün sonunda tazir cezası ile ilgili açıklamalar gelecektir.
2. Muhsan Kimdir?
40. Kendisine iftira
atılması halinde had cezasının gerekli olduğu "muhsan" [şu
özelliklere sahiptir:]
a. Mükellef. Haksız bir
yolla sarhoş olan kişi de böyledir. Nevevi'ye göre o mükellef olmadığı halde
Nevevi, "zina iftirası haddi" bölümünde istisna etmiş olmasına dayalı
olarak burada onu istisna etmemiştir.
b. Hür,
c. Müslüman,
d. Kendisine had
cezasının uygulanacağı bir ilişkide bulunmamış iffetli kişi. Bu da kişinin ya
hiç ilişkide bulunmaması veya müşterek cariyeyle ilişkide bulunma örneğinde
olduğu gibi, had cezası uygulanmayacak bir ilişkide bulunmuş sa olur.
41. [Yalnızca bu
özelliklere sahip olan kimse muhsandır] Çünkü bu özelliklerin zıtları eksiklik
ifade eder. Bir rivayette şöyle bir ifade yer almaktadır: "Allah'a şirk
koşan kişi muhsan değildir. "(Beyhakl, Hudud, 8, 216)
Zina haddi
uygulandığında kafir muhsan olarak kabul edilmiştir; çünkü bu cezanın ona
uygulanması bir tür alçaltma sayılır. Kendisine yapılan zina isnadı sebebiyle
başkasına had uygulanması ise ona değer verilmesi anlamı taşır. [Bu sebeple bu
meselede muhsan kabul edilmez.]
Muhsan olmak için
iffetli olmak dikkate alınmıştır; çünkü zina eden kişi, kendisine zina isnad
edilmesinden utanmaz.
Not: Nevevi'nin zikrettiği ifadeye şu durum bir
itiraz noktası teşkil etmektedir: Kişi kendi karısıyla makadından ilişkide
bulunsa daha doğru görüşe göre bu ilişki sebebiyle had cezası gerekli olmadığı
halde kişinin muhsan olma özelliği ortadan kalkar.
Kafir bir kimseye zina
isnadında bulunulması durumunda had cezası şöyle düşünülebilir:
Kişi, mürted bir şahsa,
onun Müslüman olduğu dönemde zina isnadında bulunsa had uygulanır. Yine akıl
hastası olan bir kişiye, onun aklının başında olduğu dönemde zina ettiği
iftirası yapılsa, sonradan köle olmuş olan bir kimsenin hür iken zina ettiği
iftirası atılsa -ki bu da bir esir Müslüman olduktan sonra devlet başkanı onun
köleleştirilmesini tercih ettiğinde olur- had cezası uygulanır.
42. Muhsan almada
dikkate alınan nitelikler kişinin -had cezası uygulanmasa bile- haram bir
şekilde ilişkide bulunması halinde ortadan kalkar. Örneğin kişi süt yönünden
haram olan biriyle veya neseben haram olan dlriye -mesela kız kardeşiyle-
haramlığı bilerek ilişkide bulunsa mezhepte esas alınan rivayete göre
muhsanlığı sona erer; çünkü bu durum onun zina etmiş olmaya aldırmadığını
gösterir. Hatta mahremiyle bunu yapması, yabancı bir kadınla yapmasından daha
kötü bir durumdur.
Bir görüşe göre ise bu
fiil zina olarak nitelenemeyeceğinden had cezası nasıl uygulanmıyorsa aynı
şekilde kişinin muhsan olmasını da ortadan kaldırmaz.
Not: Nevevi buradaki görüş ayrılığını, kendi
terminolojisine aykırı olarak "mezhepte esas alınan rivayet" diye
isimlendirmiştir.
43. Kişinin, şüphe
yoluyla ilişkide bulunmuş olan ve bu sebeple iddet bekleyen eşiyle ilişkide
bulunması örneğinde olduğU gibi, sahih bir nikahta haram ilişkide bulunmak
iHeti ortadan kaldırmaz. Çünkü burada haramlık geçicidir. Yine kişinin,
çocuğunun cariyesiyle ilişkide bulunması da iHeti ortadan kaldırmaz; çünkü bu
ilişkiden bir hamilelik meydana gelirse doğacak çocuğun nesebi sabit olur, had
cezası da uygulanmaz. Ezrai bunu "cariye, çocukla ilişkide bulunan veya
onun ümmü veledi olan bir cariye değilse" diye kayıtlamıştır.
Zahir olan, alimlerin
ifadesinin kayıtsız olarak alınmasıdır.
44. Fasid bir nikah
akdinde ilişkide bulunmak da kişinin iHetli olmasını ortadan kaldırmaz.
Örneğin velisiz veya
şahitsiz olarak evlendiği kadınla ilişkide bulunan kimsenin iHetli olma durumu
ortadan kalkmaz; çünkü burada [bu akitleri geçerli kabul eden farklı mezhepler
bulunduğu için] kuvvetli bir şüphe bulunmaktadır.
Nevevi'nin "daha
doğru" ifadesi yukarıdaki hükümlerin tümüne dönmektedir.
Bunun karşısında yer
alan görüşe göre haram olan bir ilişki söz konusu olduğu için iffetli olma hali
ortadan kalkmış olur.
İffeti Ortadan
Kaldırmayan Bazı Durumlar
Nevevi'nin yukarıdaki
hükmü kayıt koymaksızın zikretmesinden şu anlaşılmaktadır: "Velisiz
evlenilen kadınla kişi ister bunun helalliğine inanarak ister inanmayarak
ilişkide bulunsun onun iHetli olma özelliğinin ortadan kalkıp kalkmadığı
konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır." Ancak el-Ümm, el-Muhtasar ve
alimlerden bir grubun ifadelerine göre bu görüş ayrılığı, yalnızca bunun haram
olduğuna inanarak yapan kimse hakkındadır. Zahir olan da budur.
Kişi karısıyla veya
cariyesiyle adet döneminde, loğusa iken, ihramlıyken, oruçluyken veya itikM
halindeyken ilişkide bulunsa iffedi olma özelliği ortadan kalkmaz.
Kişinin mürted olan veya
başkasıyla evli olan yahut da istibra yapmamış olduğu, kitabet akdi yaptığı
cariyeyle ilişkide bulunması onun iffetli olma özelliğini ortadan kaldırmaz.
Ric'i talakla boşanmış
kadınla ilişkide bulunmak iffeti ortadan kaldırmaz.
Çocukla veya akıl
hastasıyla zina yapmak iHeti ortadan kaldırmaz.
Yeni Müslüman olduğu
için veya alimlerden uzak ücra köşelerde yaşadığı için ilişkinin haramlığını
bilmeksizin ilişkide bulunmak iHeti kaldırmaz.
Baskı ve tehdit altında
ilişkide bulunmak iHeti ortadan kaldırmaz.
Mecusı bir kimsenin
ister nikah ister cariye edinme yoluyla kendisinin mahremi olan biriyle -mesela
annesiyle- ilişkide bulunması iHeti ortadan kaldırmaz; çünkü o, bunun haram
olduğuna inanmamaktadır.
Yabancı bir kadınla
ilişki öncesindeki fiilleri yapmak [sevişmek] iHeti ortadan kaldırmaz.
45. Kendisine zina isnad
edilen kişi, bu isnadı yapan şahsa had cezası vurulmadan önce zina etse, o
kişiye uygulanacak had cezası düşer; çünkü muhsanlık kesin bilinen bir
şeyolmayıp öyle olduğu zannedilmektedir. Zinanın ortaya çıkması bu zannı
zedelemektedir. Bu, dış görünüşü itibarıyla güvenilir olan bir kimsenin bir
konuda şahitlik ettikten sonra henüz hüküm verilmeden önce fasık olduğunun
ortaya çıkmasına benzer.
Not: Muhsanlığı ortadan kaldıracak şekilde
ilişkide bulunmak da tıpkı sonradan zina etmek gibidir.
46. Muhsan olan kimse
irtidat etse, ona zina isnad eden kimseye uygulanacak had cezası ortadan
kalkmaz.
İrtidat ile zina
arasında şu fark vardır: Zina mümkün mertebe saklanır. Ortaya çıktığında ise
daha önce de böyle bir şeyolduğu izlenimini verir. Çünkü, Hz. Ömer'in de dediği
gibi Yüce Allah kerımdir, ilk defa günah işlemekle kişinin gizli hallerini
ortaya dökmez. İrtidat ise inanca ilişkin bir durumdur. İnanca ilişkin durumlar
normal şartlarda gizli kalmaz. Bir kimsenin bunu açığa çıkarması daha önceden
gizlediğini göstermez.
Hırsızlık ve adam
öldürme de bu konuda irtidat gibidir; çünkü kişiden sadır olan suç, kendisine
isnad edilenle [yani zina fiili ile] aynı cinsten değildir.
47. Bir kimse
mükellefiyet şartlarını taşıdığı bir durumda bir kere bile zina etmiş olup
sonra tövbe ederek ve halini ıslah ederek kendini düzeltse artık muhsan olma
özelliği ebediyen geri dönmez. Bu kişi adalete yapışıp, Allah'ın en takvalı ve
zahid kullarından olsa bile öyledir. Ona zina isnad eden kimse ister önceki
zina ile ilgili ister başka zina ile ilgili isnada bulunsun isterse herhangi
bir kayıt belirtmeksizin isnada bulunsun kendisine had cezası uygulanmaz; çünkü
kişinin ırzı zina ile kirlendikten sonra sonradan iffetli hale gelmesiyle bu
eksiklik ortadan kalkmaz.
Şayet "tövbe eden,
hiç günah işlememiş gibidir" hadisi ileri sürülecek olursa bunun ahirete
ilişkin olduğunu söylenerek cevap verilir. (İbn Mace, Zühd, 4250)
Not: "Mükellefiyet şartlarını taşıdığı bir
durumda" şeklindeki ifademizin kapsamına köle ve kafir girer; çünkü onlar
zina ettiklerinde bunların [hür veya Müslüman olmak suretiyle] kamil hale
gelmelerinden sonra kendilerine zina isnad eden kimselere had cezası uygulanmaz.
Bu ifade çocuk ve akıl
hastasını dışarıda bırakmaktadır; çünkü -daha önce işaret edildiği üzere-
bunların muhsanlığı, çocukluk ve delilik ile ortadan kalkmaz, dolayısıyla
bunlar kamil hale geldikten sonra kendilerine zina isnadında bulunan kimseye
had cezası uygulanır. Çünkü bunlar mükellef olmadığından kendilerinin
yaptıkları fiiller zina değildir.
48. Zina isnadı
sebebiyle gerekli olan had ve tazir cezaları, insanlara ait olan diğer haklar
gibi miras yoluyla intikal eder. Kendisine zina isnad edilen kişi had cezası
uygulanmadan önce mürted olarak ölse Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de
belirttiğine göre daha uygun görüş, had cezasının düşmediğidir. Bu durumda,
tıpkı organlara yönelik yaralamalardaki kısas cezasında olduğu gibi onun
mirasçısı had cezasını -sanki irtidat yokmuş gibi- talep eder, [böylece
murisine yapılan suç cezasız bırakmadığından] psikolojik olarak rahatlamış
olur.
49. [Miras olarak
intikal eden had cezasını talep hakkı] ya -tıpkı diğer had cezalarında olduğu
gibi- bütün mirasçıların affetmesiyle veya zina isnadında bulunan kişinin had
cezasına mirasçı olmasıyla düşer.
50. Mirasçıların bir
kısmı affetse Rafii'nin şuf'a bölümünde belirttiğine göre had cezasının hiçbir
kısmı düşmez. Ravdatü't-talibin'de tazir cezası da hak cezasına kıyas edilerek
şöyle denilmiştir: "Tazir cezası da aynı şekilde af ile düşer." Rafii
burada buna değinmemiştir.
Şu söylenebilir:
"Rafii tazir bölümünde, mirasçılar affetse bile devlet başkanının cezayı
tam olarak uygulama hakkı vardır şeklindeki görüşü doğru saymıştır. Bu hüküm,
şu an ele aldığımız hükme aykırıdır. "
Buna şöyle cevap
verilir: Arada aykırılık yoktur. Çünkü bu bölümde cezanın düşmesi ile
kastedilen kul hakkının düşmesidir. Bu konuda hem had hem de tazir cezası
üzerinde ittifak vardır. Bunun etkisi şurada görülür: Kişi tazir cezasını
affetse sonra bundan dönerek uygulatmak istese bu talebi dikkate alınmaz,
devlet başkanı bunu kul hakkı olduğu için değil maslahat gerektirdiği için
uygulayabilir. Diğer meselede de kastedilen budur.
Not: Kendisine zina isnad edilen kişinin
mirasçısı, bir mal karşılığında had cezası uygulanmasını affetse ceza düşer,
mal ödenmesi de gerekmez. Bu, Hanatı'nin fetvalarında belirtilmiştir. Yine o
kitapta belirtildiğine göre bir kimse bir şahsın gıybetini yapsa, [gıybetini
yaptığı kişi öldüğünde] mirasçılarından helallik almasının bir etkisi yoktur.
Bir kimse, bir şahsa
zina isnadında bulunsa ve o kişi de bu zinayı bilse İmam Malik dışında hiçbir
alime göre bu durumda had cezası gerekmez. İmam Malik'e göre ise o kişi had
cezası talep edebilir.
Bir kimse bir şahsa zina
isnad etse, o kişi bunu affetse ZerkeşI'nin belirttiği üzere isnadda bulunan
şahsa ceza uygulanmaz, tazir uygulanır.
51. [Had ve tazir
cezaları miras yoluyla intikal ettiğinde mirasçılardan hangilerine intikal
eder? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
bir zina isnadı söz konusu olduğunda kazif haddi uygulanmadan önce kendisine
zina isnad edilen kimse öldüğünde had cezasının tümü -tazir cezası da böyledir-
karı-koca da dahil olmak üzere özel mirasçılardan her birine bütünüyle intikal
eder. Bundan kasıt, her bir mirasçının had cezası hakkı vardır demek değildir,
aksi takdirde had cezası mirasçı sayısınca tekrarlanmış olur. Bunlardan sonra -tıpkı
mal ve kısasta olduğu gibi- devlete intikal eder.
İkinci görüş
Karı-koca dışında bütün
mirasçılar, bu cezayı uygulatma hakkını devralır. [Cezayı uygulatma hakkı,
miras yoluyla karı-kocaya intikal etmez]; çünkü ölümle birlikte nikah bağı sona
erer.
52. ilk görüşe göre,
ölmüş kimseye zina isnad edilse karı-kocadan herhangi birinin hakkı var mıdır
yok mudur? Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre, zina isnadı
yapıldığı esnada artık arada evlilik birliği kalmadığından böyle bir hak
yoktur.
53. Bir şahıs, bir
kimseye veya onun murisine zina isnadında bulunsa, ilk durumda isnadda
bulunduğu kimseye "ben zina etmedim" şeklinde yemin ettirme hakkına,
ikinci durumda da "murisimin zina ettiğini bilmiyorum" şeklinde yemin
ettirme hakkına sahiptir. Çünkü isnadın yapıldığı kişi ola ki zina ikrarında
bulunur ve had cezası düşer.
Alimlerin çoğunluğu
"zina davası ve yemin ettirme ancak bu meselede dinlenir"
demişlerdir.
54. Miras olarak intikal
eden had cezasını mirasçıların bir kısmı affetse diğerlerinin [bunu uygulatma
hakkı var mıdır? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Kalan mirasçılar had
cezasının tümünü uygulatma hakkına sahiptir. Çünkü -daha önce geçtiği üzere-
mirasçılardan her biri bu hakka sahiptir. Bu tıpkı evlendirme velayeti ve şuf'a
hakkı gibidir. Ayrıca zina isnadı insan için bir lekedir. Bu leke mirasçıların
tümüne bulaştığı gibi tek birine de bulaşmaktadır.
Not: Bundan, her bir mirasçının -onun dışındaki
mirasçılar cezayı affetmemiş olsa bile- tek başına cezayı uygulatma hakı olduğu
anlaşılmaktadır ki Mehamill bunu belirtmiş ve nikah velayeti gibi kabul
etmiştir. EI-Havi'de de bunu gerektiren açıklamalar vardır.
İkinci görüş
Kısasta olduğu gibi
burada da cezanın tümü düşer.
İlk görüş sahipleri
şöyle bir ayrım yapmışlardır: Kısasın bir bedeli olup kısas affedildiğinde
bedele yani diyete gidilebilir, kazif haddi ise öyle değildir.
Üçüncü görüş
Affedenin payı düşer,
geriye kalan ceza uygulanır. Çünkü bu ceza, kısasın aksine bölünmeye müsaittir.
Not: Bu meselenin bir
benzeri yoktur. Benzer gibi görünen diğer meselelerde hak ya şuf'ada olduğu
gibi affın olmaması halinde diğer ortaklara bağlı hale gelmektedir, ya da
kısasta olduğu gibi düşmektedir.
Yukarıdaki hükümleri n tümü,
kendisine zina isnad edilen kişi hür ise geçerlidir. Şayet köle ise ve
efendisinden başka birisi üzerine tazir uygulatma hakkına sahip olmuş ve
ardından ölmüşse efendisi mi yoksa hür olan asabeleri mi yoksa devlet mi bu
cezayı uygulatma hakkına sahip olur? Bu konuda farklı görüşler olup en doğrusu
birincisidir.
Kişinin Kansına Zina
İsnad Etmesi
Kişi, zina ettiğini
kesin olarak bildiği veya kuvvetli bir zan ile tahmin ettiği karısına zina
isnadında bulunabilir. Bunu karısının -mesela- Zeyd [isimli bir erkek] ile zina
ettiği toplumda yaygın olarak ortada konuşuluyor ve kendisi de onları baş başa
görmek suretiyle bir karineye sahipse kuvvetli bir zan ile bilebilir.
Kadın doğum yapar ve
koca da çocuğun kendisinden olmadığını kesin olarak bilirse çocuğun nesebini
reddetmesi gerekir.
Koca çocuğun kendisinden
olmadığını, karısıyla ilişkide bulunmamışsa veya kadın ilişki üzerinden altı ay
geçmeden ya da dört yıldan fazla zaman geçtikten sonra doğurmuşsa bilir. Kadın
bu sürelerin arasında doğum yapmış ve bir adet süresince istibra yapmamışsa
kocanın, çocuğun
nesebini reddetmesi haram olur.
Kadın, istibranın
üzerinden altı aydan fazla zaman geçtikten sonra çocuk doğurmuşsa daha doğru
görüşe göre kocanın bu çocuğun nesebini reddetmesi helal olur.
Koca karısıyla ilişkide
bulunmakla birlikte [kadının cinsel organına boşalmayıp] azil yapıyorsa doğru
görüşe göre çocuğun nesebini reddetmesi haram olur.
Koca karısının zina
ettiğini kesin olarak bilmekle birlikte çocuğun kendisinden de zinadan da olma
ihtimali varsa çocuğun nesebini reddetmesi haram olur. Zina isnadında bulunması
ve lian yapması da -doğru görüşe göre- böyledir.
55. Bu bölümde,
özelolarak kocanın karısına zina isnadında bulunması konusu ele alınmaktadır.
Bu konuda zina isnadında bulunmak diğer kimselere bulunmak gibidir.
Bunun ayrı olarak ele
alınmasının yegane sebebi üç konuda aralarında fark bulunmasıdır:
1. Kişinin karısına zina
isnadında bulunması, çocuğun nesebini reddetme zarureti sebebiyle mübah ve
hatta vacip bile olabilir.
2. Koca, lian yapmak
suretiyle kendisine uygulanacak had cezasını düşürme hakkına sahiptir.
3. Koca lian yaparsa
kadın üzerine had cezası uygulanması gerekir, ancak o da lian yaparak cezayı
kendinden uzaklaştırırsa o başka.
56. Koca, karısının zina
yaptığını kesin biliyorsa ona zina isnadında bulunabilir. Kocanın bunu kesin
bilmesi onu zina yaparken görmesiyle olur.
57. Koca karısının zina
yaptığını -kesin bilgi meydana getirecek şekilde- güçlü bir zanla biliyorsa [ne
olur? Kişinin karısının zina yaptığına dair güçlü kanaatinin olması] buna dair
bir karine varken mesela -Zeyd isimli bir şahıs ile- zina ettiğinin yayılması
ile olur. Karine şunlardan biri olabilir:
> Kocanın karısını
bir kere bile olsa Zeyd ile baş başa iken görmesi,
> Zeyd'in karısının
yanından çıktığını görmesi,
> Karısının Zeyd'in
yanından çıktığını görmesi,
> Güvenilir bir
kimsenin o kadının zina yaptığını haber vermesi,
> Kadının kendisinin
zina yaptığını söylemesi ve kocanın da bunun doğru olduğuna kanaat getirmesi,
> Adalet sahibi
olmasa bile kişinin güvendiği bir kimsenin ayan beyan o kadının zina yaptığını
haber vermesi,
> Şüpheli durumlarda
karısının yanında birkaç defa aynı adamı görmesi,
> Karısıyla birlikte
bir adamı perdenin arkasında uygunsuz
vaziyette görmesi.
Not: "Bir karineyle birlikte"
ifadesinden, sadece kadının zina ettiğine dair söylenti çıkması veya sadece
buna dair karine bulunması durumunda tek başına bunların birine itimad etmenin
caiz olmadığı anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur.
Kadının bir düşmanı veya
onda gözü olup da kendisini elde edememiş bir kimse böyle bir söylenti çıkarmış
olabilir.
Tek başına yukarıda
belirtilen karineler yeterli değildir; çünkü başka bir erkek kadının yanına
korkudan, hırsızlık yapmak için, ona göz koyduğu için vb. sebeplerle girmiş
olabilir.
Nevevi'nin ifadesinden
yukarıda belirtilen şartların bulunması halinde kadına zina isnadında
bulunmanın mübah olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğru olmakla birlikte
Ravdatü't-talibin'de belirtildiği ne göre durumun üstünü örtüp -şayet o kadınla
birlikte yaşamak istemiyorsa- boşaması daha iyidir. Böylece kötülüğü örtmüş,
birinin hatasını görmezden gelmiş olur.
58. Bu hükümlerin tümü,
kişinin reddedeceği bir çocuk bulunmadığında söz konusudur. Şayet ortada bir
çocuk olursa onun hükmünün ne olacağını Nevevi şöyle belirtmiştir:
Kadın, kocasından olması
muhtemel bir çocuk dünyaya getirdiğinde koca bu çocuğun kendisinden olmadığını
kesin biliyor veya buna dair güçlü kanaati varsa çocuğun nesebini reddetme si
gerekir; çünkü reddetmemesi, çocuğun nesebinin ona bağlanması anlamına gelir.
Kişinin kendisine ait çocuğun ne se bini reddetmesi haram oldUğu gibi başkasına
ait bir çocuğu kendi nesebine bağlaması da aynı şekilde haramdır.
Not: Nevevi "zina isnadından"
bahsetmemiştir.
Beğavı şöyle demiştir:
"Bununla birlikte koca onun zina ettiğini kesin olarak biliyorsa zina
isnadında bulunur ve lian yapar, aksi takdirde bunu yapması caiz olmaz; çünkü
çocuğun şüphe yoluyla olan ilişkiden olması mümkündür."
ZerkeşI'nin belirttiğine
göre bunun yolu kişinin "bu çocuk benden değil, başkasından"
demesidir.
Nevevi, çocuğun
nesebinin reddedilmesini herhangi bir kayıt belirtmeksizin zikretmiştir.
Bu, zahir açısından çocuğun
nesebi [reddetmediği halde] kendisine bağlanıyorsa söz konusudur. İzzeddin bin
Abdüsselam'ın Kavaidü'l-ahkam adlı eserinde belirtildiğine göre kişinin karısı,
kendisinden olmadığını bildiği bir çocuk doğursa bunu gizli olarak ve çocuğun
nesebi yargısal açıdan kocaya bağlanmayacak şekilde doğurmuşsa, kocanın o
çocuğun nesebini reddetmesi gerekmez. Bu durumda olayın üzerini kapatıp zina
isnadında bulunmaktan uzak durması daha iyi olur. Doğumu kesin olan cenin de
çocuk gibidir. Nevevi, çocuk yerine "cenin" dese, bundan çocuk
evleviyetle anlaşılırdı.
59. çocuğun nesebini
reddetme ve zina isnadında bulunma konusunda nesebi reddetmeyi ve zina
isnadında bulunmayı caiz kılan sebebin "zinayı gözle görme",
"istibra" gibi açıkça ortaya çıkması gerekmez. Bunları caiz kılan
sebep de böyledir.
60. Kişi, karısının
doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını şu yollarla kesin olarak bilir:
> Karısıyla hiç
ilişkide bulunmamış olması,
> Karısıyla ilişkide
bulunmakla birlikte karısının, en kısa süreli doğum zamanı olan altı aydan daha
önce dünyaya getirmiş olması.
> İlişkide bulunduğu
karısının, çocuğu, en uzun süreli doğum zamanı olan dört yıldan sonra dünyaya
getirmiş olması.
Kadının, kocasına ait
meniyi rahmine koyması da ilişkide bulunmak gibi değerlendirilir.
61. Kadın bu süreler
arasında yani ilişkiden sonraki altı ay ve dört yıl arasında çocuk doğurmuş ve
bu doğumdan sonra bir hayız görmek suretiyle istibra yapmamışsa, karı-kocanın
birlikte yatma hakkına riayet etmek amacıyla çocuğun nesebini lian yaparak reddetmek
haram olur. Burada kocanın içinde bu konuda şüphe bulunması dikkate alınmaz.
Ebu Hureyre'den rivayet
edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Çocuk kendisine
bakıp dururken çocuğun nesebini reddeden kimseden Allah kıyamet gününde
kendisini perdeler ve herkesin önünde onu rezil eder,(Ebu Davud, Talak, 2263;
Nesai, Talak, 3481)
Not: "Bu ikisinin arası" şeklindeki
ifadeyi, benim Şarih Celaleddin el-Mahalli'ye tabi olarak yaptığım gibi
"altı ay ile dört yıl arası" şeklinde anlamak, "altı aydan az,
dört yıldan fazla" şeklinde anlamaktan daha doğrudur; çünkü "daha
az" ifadesi mesela dört yıla da uymaktadır ki bu fasittir. Daha önce
geçtiği üzere kadın çocuğunu altı aydan daha kısa zamanda doğursa bu çocuğun o
kocaya ait olmadığı anlaşılır, bu durumda çocuğun nesebini reddetmek nasıl
haram olabilir? Buna dikkat etmek gerekir.
62. Kadın, zina
yapmasının üzerinden altı ay ya da daha fazla bir zaman geçtikten sonra bir
hayız görerek istibra yapsa, bunun üzerinden altı aydan fazla zaman geçirdikten
sonra çocuk doğurursa daha doğru görüşe göre çocuğun nesebini lian yaparak
reddetmek helal olur. Ancak reddetmemek daha iyidr; çünkü hamile kadın kanama
görebilir.
Not: NevevI "helaldir" şeklinde doğru
kabul ettiği görüşte elMuharrer ve eş-Şerhu'l-kebir'e tabi olmuştur.
Daha doğru görüşün
karşısında yer alan görüş, eş-Şerhu'l-kebir'de yapıldığı üzere tercihe şayan
olan görüştür. Rafii bunu Iraklıların şu konudaki kesin görüşünden
nakletmiştir: "Koca, kadının istibra yapmasından sonra, zina isnadında
bulunmasını mübah kılacak bir karine görse çocuğun nesebini reddetmesi caiz
olur, hatta o anda çocuğun nesebinin kendisine ait olmadığı konusunda bir zan
gerçekleştiğinden bunu yapması gerekli olur.
Şayet bir karine
görmezse, nesebi reddetmesi caiz olmaz."
NevevI, süreyi istibra
anından başlamayı sahih saymakla elMuharrer'e tabi olmuştur.
Eş-Şerhu'l-kebir'de de böyledir.
NevevI,
Ravdatü't-talibin'de şöyle demiştir: "Kadı Hüseyin, Cüveyni, BeğavI ve
Mütevelli de böyle yapmıştır. Doğru olan ise Mehamill ve el-Mühezzeb, el-Udde
yazadarıyla diğer alimlerin yaptığı üzere altı aylık zamanın, zina tarihinden
itibaren dikkate alınmasıdır; çünkü lianın dayanağı zinadır. Kadın bunun
üzerinden altı ay geçmeden ve istibra tarihinden itibaren de altı aydan daha
uzun zaman geçmeden önce çocuk doğurduğunda bu çocuğun zinadan olmadığı
anlaşılmış olur, bu takdirde zinanın olmasıyla olmaması eşit olur. Şu halde,
karı-kocanın birlikte olma haliliına riayet sebebiyle çocuğun nesebini
reddetmek caiz olmaz. Bu yüzden Nevevi'nin tenakuzdan kurtulmak için -tıpkı
benim onun sözünü açıklerken eklediğim gibi- bu hususu kitaba eklemesi
gerekirdi.
Ayların sayımına adet
kanının görüldüğü andan itibaren mi yoksa adet kanının kesildiği andan itibaren
mi başlanır? İbnü'n-Nakib "bunu belirten bir kimseyi görmedim. Bana göre
adet kanının görüldüğü andan itibaren başlamak gerekir; çünkü rahmin boş
olduğunu gösteren şey budur."
Onun belirttiği bu görüş
uygundur. Zerkeşi ve Demirı de aynı yönde görüş belirtmişlerdir.
63. Bir kimse eşiyle
ilişkide bulunsa ve boşalma vakti geldiğinde cinselorganını karısının
organından çıkararak dışarı boşalsa, bu kadın daha sonra çocuk doğursa [kişi o
çocuğun nesebini reddedebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre
çocuğun nesebini reddetmesi haramdır; çünkü kişi hissetmeden boşalmış olabilir.
İkinci görüş
Doğru görüşün karşısında
kesin olarak bir görüş bulunmamakla birlikte Gazzali'nin bir ihtimalolarak
zikrettiği, NevevI'nin de bir görüş gibi değerlendirdiği hüküm bulunmaktadır.
[Buna göre kişi çocuğun
nesebini reddedebilir.]
64. Kişi karısıyla
makadından ilişkide bulunsa veya cinselorganı dışında ilişkide bulunmaksızın
sevişse kadının doğurduğu çocuğun nesebini reddedebilir; çünkü nesep konusu
şer'an meşru kabul edilen ilişkiye bağlıdır, başka türlü sabit olmaz. Bu,
Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'!-kebir'in bu bölümünde tercih edilen görüş olup
itimad edilmesi gereken görüştür. "Caiz olan ilişki" konusunda ise
Nevevi, "kadının doğuracağı çocuğun nesebinin kocaya bağlanması açısından
makattan ilişkide bulunmak, önden ilişkide bulunmak gibidir" demiştir.
Sonrakilerden bazıları da bu görüşü tercih etmişlerdir.
65. Koca, karısının zina
ettiğini bilse, doğan çocuğun kendisinden veya zinadan olma ihtimali eşit olsa
yani koca, kadının zina etmesinden sonra kadına istibra yaptırmadan onunla
ilişkide bulunsa, kadınla meşru birliktelik hakkına riayet sebebiyle çocuğun
nesebini reddetmek haram olur. Nevevi bunu şu hükme giriş olarak zikretmiştir:
"Doğru görüşe göre bu durumda kocanın karısına zina isnadında bulunması ve
lian yapması da haram olur." Çünkü lian, zorunlu hallerde başvurulan bir
huccettir. Buna, çocuğun nesebini reddetmek veya çocuğun olmadığı durumda zina
ile kirletilmiş olan nikah bağını ortadan kaldırmak için başvurulur. Burada
çocuk doğmuş olduğundan lian yapmanın bir anlamı yoktur, kadından boşama
yoluyla ayrılmak mümkündür.
Diğer görüşe göre ise
çocuk yokken olduğu gibi çocuk olduğunda da [kadının yaptığı bu çirkinliğe
karşı] ona gereken cezayı vermiş olmak için bu yapılabilir. Cüveyni bunun
kıyasa uygun olduğunu söylemiş, Rafii ve Nevevi bunu mezhep içinde bir görüş
olarak kabul etmişlerdir.
Bu kıyas şu şekilde
reddedilmiştir: Çocuk, annesine zina isnad edilmesinden ve lian yapılmasından
zarar görür; çünkü bundan dolayı ayıplanır. Bu konuda insanlar ileri geri
konuşurlar. Koca intikam alabilsin diye çocuğun bu zarara uğramasına göz
yumulmaz.
Not: Bir erkeğin ana-babası siyah olduğu halde
karısı beyaz bir çocuk dünyaya getirse veya bunun aksi olsa, babanın buna
dayanarak çocuğun nesebini reddetmesi mübah olmaz. Hatta çocuk, kadının
kendisiyle zina ettiği ithamının olduğu kişiye benzese ve buna zina karinesi
eklense bile böyledir. Bunun delili Buhari ve Müslim'deki şu hadistir:
Bir adam Hz. Peygamber
(s.a.v.)'e gelerek "kanm siyah bir çocuk doğurdu" dedi. Hz. Peygamber
(s.a.v.) ona "senin develerin var mı?" diye sordu. Adam
"evet" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) "ne renk?" diye sordu.
Adam "kızıl" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) "içlerinde boz renkli
olan var mı?" dedi.
Adam "evet"
dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) "sence bu nasılolmuştur?" dedi. Adam
"atalarına çekmiş olabilir" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v.) "senin bu çocuğun da atalarına çekmiş olabilir." buyurdu.
(Buhari, el-İ'tisam bi'l-Kitab ve's-sünne, 7314; Müslim, Lian, 3745)
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
II. LİAN'lN
YAPILIŞI, ŞARTLARI VE SONUÇLARI