ZEKAT’I KİM ALIR? |
ZEKATTA HAK SAHİBİ OLMAYI
GEREKTİREN NİTELİKLERİN İSPATI
Bu bölümde, zekatm hak
sahibine sarf edilmesinin gerektirdiği hükümleri ve hak sahibine ne kadar zekat
verileceğini konu edinmektedir.
Bir kimse zekat talep
ettiğinde devlet başkanı onun zekatı hak ettiğini veya etmediğini biliyorsa bu
bilgisine göre hareket eder. Bilmiyorsa bakılır: Kişi kendisinin fakir veya
miskin olduğunu iddia ediyorsa delil getirmekle yükümlü kılınmaz. Malının
olduğu bilindiği halde o kişi malının telef olduğunu iddia ediyorsa delil
getirmekle yükümlü tutulur. Daha doğru görüşe göre kişi bakmakla yükümlü olduğu
kimselerin bulunduğunu iddia ettiğinde de böyledir.
Savaşçıya ve yolda kalmışa,
[herhangi bir delil talep etmeksizin] onların sözleri üzerine zekat verilir. Bu
kimseler [savaşa ve yolculuğa] çıkmazlarsa verilen zekat geri alınır.
Zekat memuru, mükatep ve
borçludan [durumlarını gösteren] delil talep edilir. Bu delil de adalet sahibi
[güvenilir] iki kişinin haberidir. Bunların durumuna ilişkin toplumda yaygın
bir bilginin bulunması şahide gerek bırakmaz. Aynı şekilde daha doğru görüşe
göre alacaklının ve kölenin [borçluyu ve mükatebi] tasdik etmesi de böyledir.
53. Zekat talebinde
bulunan ve devlet başkanı yahut onun zekat dağıtmakla görevlendirdiği kişi
tarafından da zekatta hak sahibi olduğu yahut olmadığı bilinen kimse hakkında
devlet başkanı / devlet yetkilisi bilgisine göre hareket eder. Yani hak sahibi
olduğunu bildiği kimseye zekat verir, hak sahibi olmadığını bildiği kimseye
zekat vermez. Hatta bu durumda zekat vermesi haram olur, böyle bir kimsenin
zekat almasını engellemek farzdır.
Rafii şöyle demiştir:
"Alimler bu konuyu, hakimin bilgisine göre hüküm vermesi gibi değerlendirmemişlerdir".
Yani belirtilen konudaki görüş ayrılığını burada geçerli saymamışlar, aksine
burada tek görüş belirtmişlerdir.
Nevevi el-Mecmu'da arada
şu farkın bulunduğunu belirtmiştir:
"Zekat insanlara
yumuşak davranma ve kolaylık gösterme üzerine kuruludur. Hakimin kendi
bilgisine göre hüküm vermesinin aksine burada [devlet başkanı veya yetkilisinin
bilgisine göre hüküm vermesi halinde] başkasına zarar verme söz konusu
değildir.
Not: Nevevi'nin ifadesindeki "talebinde
bulunan" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Aksine kişinin talebi
olmaksızın devlet başkanı zekatı dağıtmayı istediğinde de hüküm böyledir.
Yine Nevevi'nin
"devlet başkanı bunu bilse" ifadesi de ihtirazı bir kayıt değildir.
Mal sahibi kendisi veya vekili aracılığıyla zekatı dağıttığında da hüküm
böyledir.
54. Zekatı veren kişi,
zekat isteyen kişinin bunu hak edip etmediğini bilmemekle birlikte zekat almak
isteyen kimse kendisinin fakir veya miskin olduğunu iddia etse, buna dair delil
getirmesi istenmez; çünkü bu zordur. Şayet [yalan söylediğine dair bir töhmet
söz konusu ise] daha doğru görüşe göre kendisine yemin ettirilmez. Bir töhmet
söz konusu değilse kesinlikle yemin etmez; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)
kendisinden zekat isteyen iki kişiye, "zekatta zenginin hakkı yoktur"
dedikten sonra zekat vermiş, onların yemin etmesini isteme miştir. (Ebu Davud,
Zekat, 1633; Nesai, Zekat, 2597)
55. Kişi, kazanç elde
etme imkanının olmadığını ileri sürse ve durumu da buna uygun olsa, örneğin
kötürüm veya yaşlı olsa o zaman delil ve yemine gerek olmaksızın sözü tasdik
edilir. Daha doğru görüşe göre güçlü-kuvvetli olsa bile sözü tasdik edilir.
56. Zekat talep eden
kimsenin, ona zekat verilmesine engel olacak şekilde malı olduğu bilinse, bu
kişi malının telef olduğunu iddia etse, malın telef olduğuna dair delil [şahit]
getirmesi istenir. Bu delil de iki erkek veya bir erkek ile iki kadındır. Delil
istenir; çünkü buna dair delil getirmek kolaydır. Ayrıca malın varlığını devam
ettirmesi asıldır.
Rafii şöyle demiştir:
"Alimler, emanet malda olduğu gibi malın görünür veya gizli bir sebeple
telef olduğunu iddia etmesi arasında bir ayrım yapmamışlardır."
Muhibbü't-Taberı şöyle
demiştir: "Bana göre emanet malda olduğu gibi burada da ayrım
yapılmalıdır."
İbnü'r-Rif'a
"emanette aslolan tazminin olmamasıdır, burada ise aslolan zekatı hak
etmemektir" şeklinde bir ayrım yapmış olsa bile itimad edilmesi gereken
görüş Muhibbü't-Tabeıi'nin görüşüdür. Çünkü bu durum, malının telef olduğunu
iddia eden kimsenin hiçbir şekilde zekat alamaması sonucuna yol açar. Zira bu
durumda onun sözü kabul edilmeyecek ve kendisinin buna dair delil getirmesi de
mümkün olmayacaktır. Bu, büyük bir zorluktur. Oysa Allah, "O, din
konusunda size herhangi bir güçlük kılmadı" [Hac, 78] buyurmuştur.
Not: er-Ravda'nın "fey" bölümünde
"bir kimse miskin veya yolda kalmış olduğunu iddia ederse, delil
getirmeksizin sözü kabul edilir" şeklinde mutlak bir ifade yer almaktadır.
Bu, yukarıda belirttiğimiz ayrıma göre anlaşılmalıdır.
57. Aynı şekilde zekat
talep eden kimse, kendisinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların bulunduğunu,
kendi kazancının buna yeterli olmadığını iddia etse, daha doğru görüşe göre
buna dair delil getirmesi istenir; çünkü kişinin bakımından herhangi birinin
olmaması asıldır. Ayrıca buna dair delil getirmek kolaydır. "Bakmakla
yükümlü" ile kastedilen, kişinin nafakalarını vermek zorunda olduğu
kimselerdir.
Hocamız Zekeriya el-En
sarı şöyle demiştir:
Subki, kendi fıkhi
görüşü olarak şöyle demiştir: "Aym şekilde aslında nafakasım vermekle yükümlü
olmadığı halde toplumdaki şahsiyet sahibi tutumu sebebiyle, normalde zekatın
kendisine sarf edilebileceği bir yakın veya uzak şahsın nafakasım veren kişi
açısından da hüküm böyledir." Bu,
isabetli olmayan bir görüştür.
58. Gazi ve ona kıyasla
yolda kalmış kimseye, daha doğru görüşe göre delil ve yemine gerek olmaksızın
onların sözlerine dayanarak zekat verilir; çünkü bu [savaş ve yolculuk],
gelecekte gerçekleşecek bir şeydir.
59. Savaş veya yolculuk
için hazırlık yapmış olsalar bile yol arkadaşları ile birlikte yola çıkmazlarsa
onlara verilen zekat geri alınır; çünkü onların zekatı hak etmesini gerektiren
nitelik gerçekleşmemiştir.
60. Alimlerin çoğunluğu,
savaş veya yolculuk için çıkmanın ne kadar geciktirilebileceği konusuna temas etmemişlerdir.
Serahsı bunu üç gün olarak belirlemiştir. Rafii "bunun [kesin ve net
değil] yaklaşık bir sınır olarak kabul edilmesi mümkündür" yani yolculuğa
çıkmanın, yol arkadaşlarını beklemek ve hazırlık yapmak gibi gerekçelerle
[bundan fazla] geciktirilmesi mümkündür.
61. Rafii şöyle
demiştir: "Savaşa çıkan kişi yolda ölse veya savaşmaktan kaçınsa,
[kendisine verilen zekattan] elinde kalanı geri alınır." Bu ifadeden,
zekatın tümünün geriye alınmayacağı anlaşılmaktadır. İbnü'r-Rif'a'nın dediğine
göre kişinin savaşmaktan kaçınması halinde değil de ölmesi halinde bu görüş
geçerli olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre
"gazi ve yolda kalmış kişi yolculuğa çıkıp döndükten sonra zekat olarak
verilmiş maldan ellerinde kalmış olsa bu mal geri alınmaz."
Bu hüküm, bu kadar
genelolmayıp, yolda kalmış kimsenin elinde kalan mal mutlak olarak geri alınır.
Gaziye gelince savaş yapıp döndükten sonra bakılır: Elinde çok miktarda mal
kalmış ve bu kimse savaş esnasında harcama yaparken pintilik yapmamışsa
yalnızca bu miktar mal elinden alınır; çünkü biz bu durumda ona verilen malın,
ihtiyacından daha fazla olduğunu öğrenmiş oluruz. Şayet savaş esnasında harcama
konusunda elini sıkı tutmuş veya elini sıkı tutmamakla birlikte elinde az
miktarda mal kalmışsa, bu mal kendisinden geri alınmaz.
Zekat olarak verilen
malın geri alınması gazi ve yolda kalmış şahıslara özgü değildir.
Mükatep köleye mal
verildiğinde, efendisinin onu karşılıksız olarak azat etmesi veya borç
taksidinden ibra etmesi sebebiyle verilen zekat mükatebin elinde kalırsa, daha
doğru görüşe göre onun teslim aldığı mal kendisinden geri alınır; çünkü zekat
vermekten amaç, azat işleminin bu zekat malı sebebiyle gerçekleşmesidir. Oysa
burada azat işlemi bu malla gerçekleşmemiştir.
EI-Beyan adlı eserde
şöyle denilmiştir: "Mükatep, kendisine zekat olarak verilen malın bir
kısmını efendisine verince efendisi onu azat etse, mezhepte esas alınan
görüşten çıkan sonuca göre geriye kalan malondan alınmaz; çünkü efendinin onu,
teslim alınan mal karşılığında azat etmiş olma ihtimali vardır."
EI-Mecmu'da
"el-Beyan [yazarının] ileri sürdüğü ihtimal tek seçenektir."
demiştir.
Rafii şöyle demiştir:
"Alacaklının borçluyu ibra etmesi sebebiyle borçlunun aldığı zekata
ihtiyaç duymaması konusunda da aynı görüş ayrılığı geçerlidir."
62. Zekat memurundan
memur olduğuna, mükatep köleden kitabet akdi yaptığına ve borçludan da borçlu
olduğuna dair delil istenir; çünkü bu delili getirmek kolaydır.
Maverdi'ye göre mükatep
kölenin bunun yanında ne kadar borç taksidi kaldığına dair de delil getirmesi
gerekir.
Subki şöyle demiştir:
Zekat çalışanından delil istenmesi, o mal sahibine gelip de zekat istediğinde,
kendisinin durumu / ne iş yaptığı bilinmiyorsa olur. Devlet başkanına gelince,
onun durumu bilinmekte olup zekat memurunu kendisi gönderdiğinden bu konuda
kendisinden delil istemeyiz.
Ezrai şöyle demiştir:
Bu, şu durum hakkında da düşünülebilir: Devlet başkanı, zekat memuruna zekatı
dağıtma yetkisi verir de memur görevden döndükten sonra zekatı toplayıp dağıttığın!
iddia eder ve Müslümanların maslahatına ayrılmış olan bütçeden ücretini talep
ederse o zaman kendisinden delil istenir.
İbnü'r-Rif'a, bir grup
alime tabi olmak suretiyle "iki kişinin / grubun arasını düzeltmek üzere
borç alma" meselesini istisna etmiştir; çünkü böyle bir şey herkesçe
bilinir.
EI-Beyan yazarı
"delil şarttır" demiştir. EI-İhya'daki ifadeden anlaşılan da budur.
Ezrai şöyle
demiştir: Bu, muhtemelen iki kişinin
arasını düzeltmek üzere borçlandığı toplum içinde yaygın bir şekilde bilinmeyen
kimselere özgüdir. Bu durumda netice şuraya varmaktadır: Mesele meşhur olmuşsa
buna dair delil istenmez, aksi takdirde -tıpkı kendi maslahatı için borç alan
kişinin durumunda olduğu gibi- delil istenir.
Bu, yukarıdaki iki görüşü
güzel bir biçimde uzlaştıran bir açıklamadır.
63. Burada ve bundan
önce geçen meselede delil, şahitlik niteliğine sahip iki adil / güvenilir
kişinin haber vermesidir. Rafi!'nin eş-Şerhu's-sağir'de güzel bulduğu görüşe
göre bu bildirme işinde "şahitlik" sözcüğünün kullanılmış olup
olmaması dikkate alınmaz.
Not: Nevevi'nin "haber vermek"
şeklindeki ifadesinden şu anlaşılmaktadır: "Böyle bir şey için hakim
yanında dava açmaya, inkarda bulunmaya veya şahit istemeye gerek yoktur".
Bu "toplum içinde bir
şeyin yaygın olmasını kabul etme" görüşü esas alındığında doğrudur.
Nitekim Nevevi bunu aşağıdaki sözleriyle ifade etmiştir.
64. İnsanlar arasında
yaygın olması, -Rafil'nin belirttiğine göre yukarıda delil isteneceği
belirtilen bütün durumlarda- delil istenmesine gerek bırakmaz; çünkü bu, zann-ı
galip meydana getirir. Ileride şahitlikler konusunda, toplumda yaygın olmanın
şartının "yalan üzerine birleşmediklerinden emin olunan bir topluluktan
işitmek" olduğu gelecektir.
65. Aynı şekilde,
alacaklının, [borç iddiası konusunda] borçluyu tasdik etmesi, efendinin,
kölenin [kitabet akdi yaptığı konusunda] kölesini tasdik etmesi daha doğru
görüşe göre delil getirmeye ihtiyaç bırakmaz; çünkü hak, ikrar ve tasdik ile
ortaya çıkmıştır.
Diğer görüşe göre ise bu
doğru değildir; çünkü iki tarafın yalan söyleme konusunda anlaşmış olması
mümkündür.
Bu ikinci görüş şöyle
reddedilmiştir: Mükatebin durumu gözlenir; şayet azat olursa [doğru söylediği
anlaşılmış olur], aksi takdirde ona verilen zekat geri alınır. Borçlunun durumu
gözlenir, şayet borcunu öderse [verilen zekat geri alınmaz], aksi takdirde geri
alınır.
Not: Nevevi, müellefe-i kulub'tan bahsetmemiştir.
Bunların hükmü şudur:
"Benim İslam'da
niyetim zayıftır" diyenin bu sözü yemine gerek olmaksızın tasdik edilir;
çünkü söylediği söz, onun doğruluğunu göstermektedir.
"Ben kavmimin
içinde önde gelen ve itaat edilen biriyim" diyen veya "sınırımda
bulunan falan kafirleri / zekatı vermeyenleri ben hallederim, onları bana
bırakın" diyen kimsenin buna dair delil getirmesi şarttır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ZEKATIN VERİLİŞ
KEYFİYETİ VE MİKTARI