ZEKAT’I KİM ALIR? |
1. FAKİRLER
Fakir kendi ihtiyacını
uygun bir şekilde giderecek bir malı ve kazancı olmayan kimsedir.
Kişinin evinin, elbisesinin,
iki merhale mesafede malının, vadeli alacağının, kendisine yeterli gelmeyecek
miktarda kazancının olması onun fakir sayılmasına engelolmaz.
Kişi ilimle meşgulolsa,
kazançla uğraşması ilim tahsiline engel oluyorsa fakir olarak kabul edilir. Nafile
ibadetlerle meşguloluyorsa fakir kabul edilmez.
İmam Şafii'nin yeni
görüşüne göre fakirin kötürüm olması veya insanlardan bir şey istememe
konusunda iftetli olması şart değildir.
Daha doğru görüşe göre
akraba veya kocasının nafakası ile ihtiyaçları karşılanan kimse fakir kabul
edilmez.
1. Nevevi, zekatta hak
sahibi olan sekiz sınıfı ayetteki tertibe uygun olarak ele almış ve konuya önce
fakirre ilişkin hükümleri zikretmek suretiy]le başlamıştır.
2. Fakir kelimesi
"sırt kemiği / omurganın kırılması" anlamına gelen "fikar"
kelimesinden türetilmiştir. Burada ise "ihtiyacını karşılayacak mal ve
kazanca sahip olmayan kimse" anlamında kullanılmaktadır.
[Fakir bu şekilde
tanımlanmıştır; çünkü] Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Zekatta zenginin
ve kazanabilecek durumda olan güçlü kişinin payı yoktur. "(Ebu Davud,
Zekat, 1633; Nesai,
Zekat, 2597)
Nevevi -el-Muharrer'de
olduğu gibi- önce ayeti zikretse, daha sonra da ayetin gerektirdiği hüküm olan
söz konusu kişilerin zekatta hak sahibi olduklarını belirtse, sözü birbiriyle
irtibatlı olmuş olurdu.
3. [Fakir tanımında yer
alan] "ihtiyaç" ile kastedilen şey; bir israf veya cimrilik söz
konusu olmaksızın fakir şahsın kendisine ve nafakasını vermekle yükümlü olduğu
kimselerin durumlarına uygun yiyecek, giyecek, mesken gibi zorunlu mallardır.
4. Kişinin ihtiyacına
uygun olmayan şeye örnek olarak, on dirheme ihtiyaç duyan kimsenin elinde iki
dirhemin bulunmasını zikredebiliriz. Mehamill "veya üç dirhem"
demiştir. Kadı Hüseyin "veya dört" diye eklemiştir. Buna "bu
para bir ihtiyacını karşılamaya yeter" denilerek itiraz edilmişse de bana
göre durum Kadı Hüseyin'in dediği gibidir.
5. Kişinin ni sap
miktarı mala sahip olup olmaması arasında bir fark yoktur. Nisap miktarı mal,
kişinin ihtiyacını karşılamaya yetmeyebilir.
6. Kişinin kazanç elde
edecek bir mesleği olmakla birlikte hastalık sebebiyle bunu yapamasa veya
kendisine iş verecek birini bulamasa yahut da kendisine yeterli olmayacak bir
ücret karşılığında onu çalıştıracak birini bulsa, yahut helalinden kazanç elde
etme imkanı bulamasa -ki bunların bir kısmı birazdan gelecektir- bu kişi fakir
olarak kabul edilir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu anlaşılmaktadır:
"Kişinin malı olmakla birlikte o mal miktarınca veya daha fazla borcu
bulunsa, yahut kendisini fakirlik sınırından yukarıya çıkarmayacak miktarda
borcu bulunsa bu şahsa zekat verilmez."
Beğavı bunu fetvalarında
açık olarak belirterek şöyle demiştir: "[Bu durumdaki] kişi, elindeki
parayı borcuna vermedikçe ona zekattan fakirlere verilecek paydan
verilmez."
Yaptığım açıklamadan
anlaşılacağı üzere Nevevi'nin yaptığı şey, zekat meselesinde fakirin kim
olduğunu açıklamaktır. Ariyye konusuna gelince, daha önce geçtiği üzere o
meselede fakir, elinde altın-gümüş [nakit] bulunmayan kimseye denir.
Akıle konusunda fakir
-ileride kendi konusunda geleceği üzereihtiyacından fazla devamlı surette mala
sahip olmayan kimsedir.
7. Kişinin mülkiyetinde
kendisine uygun bir evinin ve giyeceğinin bulunması onun fakir olmasını
engellemez. Birden fazla elbiseye ihtiyaç duyması halinde elbise sayısının
fazla olması ve elbisenin süslenme [düğünlük / bayramlık] amaçlı olmasının da
bir zararı yoktur.
Not: Nevevi'nin yalnızca ev ve giyecekten
bahsetmesi, bu ikisinin dışındaki şeylerin dikkate alınmadığı gibi bir izlenim
doğursa da bu anlam kastedilmemiştir. Kişinin ihtiyaç duyduğu kölesi ve ihtiyaç
duyduğu şer'! ilimlerle ilgili kitapları, [mesleğini icra etmekte kullanacağı]
alet de aynı hükme tabidir. Ancak eğlenmek amacıyla baktığı kitaplar böyle
değildir.
Subkl'nin belirttiğine
göre kişinin elinde evalabilecek parası veya evi bulunduğu halde ücret ödeyerek
oturma veya medresede oturma gibi bir adeti varsa bu kimse "fakir"
adı verilebilecek kimseler kapsamından çıkar.
8. Kişinin iki merhale
mesafe uzakta bulunan malı da onun fakir sayılmasına engel değildir. Bu kişi
malına ulaşıncaya kadar zekat alabilir; çünkü an itibarıyla fakir / eli sıkışık
konumdadır. Bu şuna kıyaslanır: Bir kadının kocasının malı iki merhale uzakta
bulunsa [ve kadın bu sebeple nafaka alamasa] kadın nikahı feshettirme hakkına
sahiptir.
Subki şöyle demiştir:
"Kişinin uzakta malı bulunduğu halde zekat alabileceğini söylemek delile
muhtaçtır."
Bunun delili yukarıda
geçen kıyastır.
Rafii şöyle demiştir:
"[Zekatı almanın caiz olması için] namazların kısaltılabileceği bir
mesafeyi şart koşan kimsenin ileri sürdüğü bu şarta itiraz edilebilir. Aksine
burada acil bir ihtiyaç söz konusu olduğundan bundan daha kısa mesafe de şart
koşulabilir."
Bu, şu şekilde reddedilir:
"Bundan daha kısa mesafede olan mal, mevcut hükmündedir. Bu yüzden alimler
bu ihtimali dikkate almamışlardır. "
9. Kişinin [ileride
tahsil edeceği] vadeli alacağının olması, bundan başka bir mülkiyeti yoksa
zekat almasına engelolmaz. Kişinin malının uzakta olması durumunda olduğu gibi
burada da alacağın vadesi doluncaya kadar zekat alabilir.
Not: Nevevi'nin kayıt zikretmeksizin belirttiği
ifadeden anlaşıldığına göre vadenin namazların kısaltılabileceği mesafeye
gitmeden önce dolacak olması ile böyle olmaması arasında bir fark yoktur.
Nevevi, burada farklı ihtimallerin söz konusu olabileceğini belirtmiştir.
Bu, ancak menkul malda
olabilir. Rafiı'nin bir önceki meselede ileri sürdüğü görüş açısından ise böyle
bir ihtimal söz konusu olamaz. Menkul mal açısından da gerekçe şöyle
belirtilebilir: "Alacak, ortada mevcut olmadığından alimler bunun için
herhangi bir zamanı dikkate almamışlardır. Bu yüzden alacağı olan kişiye,
alacağın vadesi dolup da alacağını tahsil edebilecek duruma gelinceye kadar zekat
verilir. Ortada olmayan mal ise bundan farklıdır. Bu yüzden böyle bir malda
mesafenin yakın veya uzak olması arasında ayrım yapılır."
10. Kişinin haram bir
yoldan kazanç elde etme imkanının olması veya kendi durum ve kişiliğine uygun
olmayan bir kazanç elde etme imkanının olması, ona zekat verilmesine engel
teşkil etmez. Çünkü böyle bir kazancı elde etmek onun şahsiyetini
zedeleyeceğinden kazancı yok hükmündedir.
Yukanda geçen hadiste
mutlak olarak zikredilen "kazanç" kelimesi, kişiye uygun olan helal
rızık şeklinde yorumlanır.
Beğavı, fetvalannda
şöyle demiştir:
Kişi, haram para
karşılığında kendisini çalıştıracak birini bulsa, helal kazanç elde edinceye
kadar zekat alma hakkı vardır. Gazall şöyle fetva vermiştir: "Çalışıp
kazanma adeti bulunmayan ev sakinleri zekartan alabilir."
EI-Envar'ın yazan da
bunu esas alarak şöyle demiştir: "Kişi, güç ve kuvveti yerinde olmakla
birlikte, bedenen çalışarak kazanç elde etme adeti olmayan bir evde bulunuyarsa
zekat alması helal olur."
Demiri şöyle demiştir:
Bu ifadeyi şöyle yorumlamak gerekir: "Bu ev halkı [evvelden] zenginlikleri
sebebiyle buna ihtiyaç duymadıklarından bedenen çalışma adetleri yoksa o ev
halkından olan kişi zekat alabilir. "
İhtiyaç içinde olup da
gücü kuvveti yerinde iken çalışmayı terk etmek aptallıktır. Gurur yapıp bundan
uzak durup sonra da insanların elinin kiri olan zekatı almanın hiçbir mantığı
yoktur. Aksine zekat almak; kişinin kendi evinde kumaş dokuyup dikerek elde
ettiği kazanca göre kişinin şahsiyetini daha çok zedeler. Hz. Ali efendimiz bir
Yahudi'nin yanında bir kova su çekmeye karşılık bir hurma almak üzere ücretle
çalışmıştır.
Önceki görüş daha
güçlüdür.
11. Kişi -er-Ravda'da
belirtildiğine göre şer'ı- bir ilimle iştigal etse, kazanç elde etmekle uğraşması
onun bu ilmi tahsil etmesine engelolacak olsa bu kişi fakir olarak kabul
edilir. Bu şahıs o ilimle iştigal eder ve zekat malından alır; çünkü bu ilmi
tahsil etmek farz-ı kifayedir. Böyle bir ilmi tahsil etme kabiliyeti olmayan
bir kimseye gelince şayet çalışabilecek durumda ise ona zekattan verilmez.
Nevevi'nin "kazanç
elde etmekle uğraşması onu engelleyecek olsa" ifadesi, bunun ilim
tahsilini engellemediği durumu dışarıda bırakmaktadır. Şayet bu kazanç o şahsın
durumuna uygun ise kendisine zekat verilmez. Bunun benzeri bir görüş, el-Basıt
adlı eserde istinsah ile uğraşarak geçimini sağlama konusunda geçmiştir.
Not: Yukarıdaki gerekçelendirmeden şu anlaşılır:
"Bir kimse Kur'an öğrenmekle veya şer't ilimlerin aleti konumunda bulunan
ilimleri öğrenmekle meşgulolsa, kendisinin buna kabiliyeti bulunsa, bir işte
çalışması halinde bunları yapamayacak durumda olsa o kişi zekartan
alabilir." Bu doğrudur. EI-Envar'da bu durum açık olarak şu şekilde ifade
edilmiştir: "Bir kimse, Kur'an veya farz-ı kifaye olan bir ilmi öğrenmekle
ya da öğretmekle meşgul iken kitap istinsah etmek vb. bir yolla çalışma imkanı
bulsa, ancak bu çalışma kendisinin öğrenim ve öğretimine engelolsa, onun zekat
alması helalolur."
12. Kişi [çalışıp
kazanabilecek güce sahip olduğu halde çalışmayı terk edip] nafile ibadetlerle
ve medrese vb. gibi yerlerde halvete çekilmekle meşgulolsa fakir olarak kabul
edilmez. EI-Mecmu'da [Nevevi] bu konuda ittifak bulunduğu iddia etmiştir.
Bu hükmün gerekçesi
şudur: Çalışıp kazanmak ve insanların elinde olan mallardan ümidini kesmek, bu
mallarda aklı kalarak nafile ibadetlerle meşgulolmaktan daha iyidir.
Böyle bir durumdaki kişi
ile, ilim veya Kur'an öğrenmekle meşgul olup çalışmayı bırakan kişi arasında şu
fark vardır: O kişi, burada bahsedilen kişinin aksine farz-ı kifaye ile
meşgulolmaktadır. Ayrıca diğer şahsın aksine nafile ile meşgulolan bu kişinin
yaptığı şeyin yararı yalnızca kendisinedir.
İbnü'I-Berezl'nin
fetvalarında şöyle denilmiştir:
"Bir kimse yıl boyu
oruç tutmayı adasa, oruç tutması halinde ihtiyacını karşılayacak şekilde
çalışamayacak durumda olsa bu kişi zekat alabilir. Kişi yiyecek ve giyecek gibi
ihtiyaçlarını karşılayabilmekle birlikte evlenmeye ihtiyacı varsa, evlenmek
üzere zekat alabilir; çünkü bu da onun ihtiyaçları arasında yer almaktadır.
"
Bu doğrudur.
Kaffal'in fetvalarında
da şöyle denilmiştir:
Gece gündüz bütün
vaktini ibadet ve namazia geçiren kimsenin, güç ve kuvveti yerinde olsa bile,
tıpkı fıkıhla uğraşan kimse gibi zekat alması helalolur. Bunun dışındaki kimse
ise sufı bile olsa zekat alamaz.
Kaffal'in ibadet etmeyi
fıkha kıyaslaması -yukarıda aralarındaki farka dair zikrettiğimiz gerekçe
sebebiyle- itiraza açıktır.
13. İmam ŞafiI'nin yeni
görüşüne göre, fakir olarak zekattan hisse alacak kimsenin;
> Kötürüm yani özürlü
olması şart değildir.
> Yine dilencilikten
sakınacak bir iffete sahip olması da şart değildir.
Bunun delili şu ayettir:
"Onların mallarında hem dilenen hem de dilenmeyen için belirli bir pay
vardır. " [Zariyat, 19]
Ayrıca Hz. Peygamber
(s.a.v.) kendisinden istemeyene de isteyene de, kötürüm olmayana da zekattan
vermiştir.
İmam ŞafiI' nin yeni
görüşüne göre bu ikisi şarttır.
[Nevevi] er-Ravda'da ilk
görüşü tek görüş olarak kabul etmiş, el-Mecmu'da bu görüşü, alimlerin
çoğunluğuna nispet etmiştir.
14. Yakınının verdiği
nafaka veya kocasının verdiği nafaka ile ihtiyaçları karşılanan kimselnin
durumu nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu kişi fakir de miskin de değildir, dolayısıyla zekattan fakir ve miskin için
verilen pay bu durumda olan kişiye verilmez; çünkü bu, her gün günlük
ihtiyacını karşılayacak derecede kazanç elde eden kimse gibi muhtaç değildir.
İkinci görüş
Bunların başkalarına
ihtiyacı olduğundan fakir ve miskin olarak kabul edilir ve zekat verilir.
Not:
a. Görüş aynlığı
yakından ve kocadan -Maverdı'nin belirttiğine göre ric'ı veya bain talakta
kadının hamile olması sebebiyle bile olsa- nafaka almanın mümkün olduğu duruma
özgüdür. Aksi takdirde bu kişinin zekat alabileceği konusunda farklı görüş
yoktur.
Metindeki ifade, bir
kimsenin karşılıksız olarak verdiği nafaka ile ihtiyacını karşılayan kişiyi
dışarıda bırakmaktadır. Onun zekat alması caizdir.
İbn Kadı Acllin, Tashih
adlı eserinde şöyle demiştir: "el-Minhac'da, yakından elde ettiği nafaka
ile ihtiyacını karşılayan kimsenin fakir olmadığı şeklindeki ifade, el-Muha
rrer, Eş-Şerhu'l-Kebir, eş-Şerh u' s-sağir ve er-Ravda' daki "bu kimseye
fakir payı verilmez" şeklindeki ifadeden farklıdır. Subkl bu tercih
etmiştir."
Hocam Remli'nin
belirttiğine göre bunun gerekçesi şudur: Fakir, malı ve kazancı olmayana denir.
Bu, belirttiğimiz kişiyi de kapsamaktadır, dolayısıyla ondan fakir adını
kaldırmak doğru değildir. Ancak biz, ihtiyaçları karşılandığı için onu zengin
gibi kabul ederek kendisine fakirlerin payından vermedik. Bu yüzden "fakir
payından verilmez" ifadesi daha uygundur.
b. Koca, karısına
"mükatep", "borçlu", "müellefe-i kullib" fonundan
zekat verebilir.
c. Koca, karısına "yolcu"
fonundan da zekat verebilir. Ancak şu durumlar bundan istisna edilir:
1. Kadın, kocası ile
birlikte onun izniyle veya izni olmaksızın yola çıkmışsa,
2. Kadın tek başına
izinsiz olarak yola çıkmışsa.
Bu durumlarda koca,
karısına "ibnü's-sebll / yolcu" fonundan zekat veremez. Çünkü ilk
durumda izin olmamış olsa bile, kadının ihtiyacı kocanın vereceği nafaka ile
karşılanmaktadır; çünkü kadın, kocasının hakimiyeti altındadır. İkinci durumda
ise kadın isyankar konumundadır.
Koca karısının kendisine
dönüş yapması için ona zekattan verebilir; çünkü bu durumda isyana son vermiş
olmaktadır.
Kadın, kocasının izniyle
tek başına yolculuğa çıkmışsa bakılır: Kadının nafakasını vermesi gerekli ise,
örneğin kadın kocanın bir ihtiyacı için yolculuğa çıkmışsa, "yolcu"
fonundan ona yolculuk ihtiyacını karşılayacak miktarda zekat verilir. Kocanın
karısına nafaka vermesinin gerekli olmadığı durumda, örneğin kadın kendi
ihtiyacı için yola çıkmışsa yine yolcu fonundan kadın için yeterli olacak
miktarda zekat verilir.
Kadın tek başına izinsiz
olarak yolculuğa çıkmışsa, bu durumdaki kadına ve günah bir amaçla yolculuğa
çıkan kimseye "fakirler" fonundan zekat verilir. İkamet halinde olup
da kocasına itaat etmeyen kadın ise bundan farklı olup [ona fakirler fonundan
zekat verilmez;] çünkü o kocasına itaat ederek ihtiyacını karşılama imkanına
sahiptir. Onun durumu, kazanmaya güç yetirebilen kişinin durumu gibidir.
Yolculukta olan kadın ise o anda dönme imkanına sahip değildir.
Kadın, hür olan kocası
fakir veya miskin durumdaysa ona fakir ve miskinlere verilen fondan zekat
verebilir. Hatta Maverdi'nin belirttiğine göre bunu yapması sünnettir.
Mükatebe gelince;
er-Ravda ve eş-Şerhu']-Kebir'in bu konuya dair ifadelerinden anlaşıldığına göre
onun ihtiyacı, yakınının vereceği nafaka ile karşılanmaktadır. Ancak
er-Ravda'nın ek bölümünde Nevevi, onun nafakasını vermenin yakını üzerine
gerekli olmadığını, çünkü onun köle olduğunu söylemiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN