VEDİA / EMANET |
GİRİŞ
VEDİANIN ANLAMI
BİR MALI EMANET OLARAK KABUL ETMENİN
HÜKMÜ
EMANET VERME İŞLEMİNİN RÜKÜNLERİ
VEDİANIN ANLAMI
-vediate-
"vedia" sözcüğü bırakmak anlamına gelen (-vedea-) fiilinden
"faile" vezninde bir sözcüktür. Kelimenin bu anlamda kullanımı şu
hadiste yer almaktadır:
> Bazıları ya Cuma
namazlarını ve cemaatleri terk etme işine (ved'ihim) son verir ya da Allah
onların kalplerini mühürler.(Müslim, Cumua, 1999)
Nesai'de de [bu
kelimenin yer aldığı] şöyle bir hadis bulunmaktadır: Habeşliler sizi kendi
halinize bıraktığı sürece siz de onları kendi hallerine bırakın (deu), Türkler
size ilişmediği sürece siz de onlara ilişmeyin. (Nesai, Cihad, 3176)
Şair şöyle demiştir:
Sen, bir emaneti bırakıp
başkasını almayı terk etmediğinden,
[Elindeki emanetler]
sana ağır geldi.
"Vedla"
kelimesi sözlükte, korunmak amacıyla sahibinden başkasının yanına konulan şeyanlamındadır.
Bir fıkıh terimi olarak vedia, hem emanet bırakma fiiline, hem de emanet
bırakılan şeye isim olarak verilir. Bu kelime "sakin oldu" anlamına
gelen (-yedeu vedea-) fiilinden türetilmiştir. [Emanet bırakılan mala bu isim
verilmiştir;] çünkü bu mal, bırakıldığı kişinin yanında sakin olarak
beklemektedir.
Bir görüşe göre ise bu
kelime (.....) "falan kişi rahatlıktadır" anlamındadır; çünkü emanet
bırakılan mal, bırakıldığı kişinin elinde, onun gözetim ve koruması altında
rahat bir şekilde durmaktadır. Şair bu konuda şöyle söylemiştir:
İlmi kağıtlara emanet
edip de ilmi zayi etti,
Kağıtlar, ilmin emanet
edildiği ne kötü emanetçidir.
1. Daha doğru görüşe
göre "vedia" bir akittir. Şer'ı açıdan vedia akdinin mahiyeti şudur:
Bu akit, mülkiyete konu olan bir şeyin veya bir şahsa özgü ve dokunulmazlığı
bulunan bir şeyin, korunması konusunda [bir kimseyi] özel bir şekilde vekil
kılmaktır.
Bu ifadenin kapsamına,
[yalnızca malların değil] dokunulmazlığı bulunan şarap, tabaklamakla temiz hale
gelecek olan deri, gübre, eğitilmiş köpek gibi şeyleri emanet bırakmanın sahih
olması da girer.
"Bir şahsa
özgü" ifadesi, edinilmesine izin verilmeyen köpek vb. şeyleri dışarıda
bırakmaktadır.
"Vekil kılma"
ifadesi, buluntu malın, bulan kimsenin elindeki durumunu, yine rüzgar vb.
tarafından uçurulması sonucu kişinin eline gelen elbise vb. şeyleri dışarıda
bırakmaktadır; çünkü bunlar, vedia hükmünden farklı hükümlere tabi kayıp
mallardır.
VEDİA'NIN MEŞRUİYETİ
2. Vedia[nın meşru bir
akit olduğu] konusunda [icma bulunmakla birlikte] icmadan önce bu konudaki
delil şu ayettir: "Şüphesiz ki Allah, sizlere emanetleri sahiplerine [ehil
olanlara] vermenizi emreder." [Nisa, 58]
Bu ayet, Kabe'nin
anahtarının Osman b. Talha'ya geri verilmesi konusu ile ilgili indirilmiş
olmakla birlikte bütün emanetler hakkında genel bir hüküm getirmiştir.
Vahidi şöyle demiştir:
"Bu ayetin, Kabe'nin anahtarı ile ilgili olarak indiği konusunda alimler
icma etmiştir. Bu ayetten başka Kabe'nin içinde herhangi bir ayet
gelmemiştir."
Konuyla ilgili bir diğer
ayet de şudur: "Kendisine güvenilen kimse güvenin gereğini yerine
getirsin. " [Bakara, 283]
Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Sana güven duyan kimsenin güvenini boşa çıkarma. Sana
hainlik edene sen hainlik etme."
Bu hadisi Hakim
[en-Nısaburı] rivayet etmiş ve Müslim'in şartına göre hadisin sahih olduğunu
söylemiştir. (Müstedrek, Buyu', 2, 46)
Beyhakl, Hz. Ömer'in
hutbe esnasında şu sözleri söylediğini ri-
vayet etmiştir:
"Siz, bir kimsenin [ben şöyle bir adamım şeklindeki] tantanasına
aldanmayın. Kim emanete riayet eder ve insanların şahsiyetlerine dil uzatmazsa
işte gerçek adam odur. "(Beyhaki, Vedia, 6, 288)
Vedianın meşru olduğunun
aklı delili ise insanların buna ihtiyaç duyması, hatta bu konuda zaruretin söz
konusu olmasıdır.
BİR MALI EMANET OLARAK
KABUL ETMENİN HÜKMÜ
Emaneti koruyamayacak
olan kişinin onu kabul etmesi haramdır. Emaneti koruyabilme imkanına sahip
olmakla birlikte kendisine güvenmeyen kişinin kabul etmesi mekruhtur. Şayet
kendisine güveniyorsa emanet kabul etmesi müstehaptır.
3. Emaneti koruyamayacak
olan kişinin emanet kabul etmesi haramdır; çünkü böyle yapmakla, malı telefe
maruz bırakmış olmaktadır.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir:
Bu, mal sahibi durumu
bilmediğinde söz konusu olur, şayet mal sahibi bunu bilerek emanet bırakıyorsa,
diğer şahsın kabul etmesi haram olmaz.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu, itiraza açıktır. Burada uygun olan, hem alan hem de veren .. açısından
işlemin haram kabul edilmesidir; çünkü mal sahibi, malını zayi etmektedir.
Emanet alan ise, buna yardımcı olmaktadır.
Zerkeşi'nin bu sözü
kabul edilemez; çünkü bir kimse, malını bir şahsın harcamak veya başkasına
vermek için aldığını bildiği halde malını ona verse, veren kimseye haram
olmadığı gibi, alan kimse de "diğerinin buna razı olduğunu biliyorsa haram
olmaz.
4. Emanet bırakma
işlemi, haram olduğu durumda da [hukuken] sahihtir. Haramlığın etkisi yalnızca
günah konusundadır. Ancak emanet bırakan kimse vekil ise veya yetimin velisi
olup da emanet bırakması caiz bir durumda malı emanet bıraksa, karşı tarafın
malı teliUm alması ile birlikte mal, tazmine tabi olur.
5. Emanet malı
koruyabilecek durumda olan, akit yapılacağı esnada güvenilir bir durumda
olmakla birlikte ileride emaneti koruyacağına güvenemeyen, hiyanet etmekten
korkan kimsenin emaneti kabul etmesi mekruhtur. İtimad edilen görüş budur.
Bunun gerekçesi, hiyanet korkusudur. Anlaşıldığı kadarıyla bu hüküm, mal
sahibinin an itibarıyla durumu bilmemesi halinde söz konusudur. Aksi taktirde
haramlık da mekruhluk da söz konusu olmaz.
Not: Nevevi'nin "mekruhluğu" tek görüş
olarak belirtmesi, el-Muharrer'deki ifadeye uymamaktadır. Zira orada
"kabul etmesi uygun olmaz" ifadesi bulunmaktadır. Yine bu ifade er-Ravda
ve eş-Şerhu'l-kebir'de bu konuda tercihte bulunmaksızın haramlık ve mekruhluk
şeklinde iki görüş aktarılmış olmasına da aykırıdır.
Ezrai şöyle demiştir:
"Maverdı, el-Mühezzeb yazarı, Ruyani ve başka alimler haramlık görüşünü
kabul etmişlerdir ki tercihe şayan olan da budur. İki farklı görüşe konu olan
mesele, tasarruf serbestisi olan kişinin kendi malını emanet etmesi durumunda
söz konusudur. Aksi takdirde [tasarruf serbestisi olmayan bir kimse malını
emanet ettiğinde] bunu kabul etmek kesinlikle haram olur."
6. Kişi, emaneti kabul
edebilecek kudrete sahip olmasının yanında kendisinin emaneti koruyacağına da
güvenirse emaneti kabul etmesi müstehap olur; çünkü bu, dince emredilmiş olan
"yardımlaşma" kapsamındaki fiillerden biridir. Bu hüküm, emaneti
kabul etme konusunda kendisi tek kişi olarak kalmadığı sürece geçerlidir. Şayet
kendisinden başka emaneti kabul edecek kimse yoksa -tıpkı şahitlik konusunda
olduğu gibi- emaneti kabul etmesi gerekir, ancak bu, ücret karşılığında olur.
Rafii şöyle demiştir:
"Bu ücret, Serahsı'nin de açıkladığı üzere aslen emaneti kabul etmenin
karşılığıdır. Yoksa bu, emaneti korumak için harcadığı emek ve emanet malı
koyduğu yerin menfaati karşılığında değildir; çünkü bunlar bedelsizdir. "
Bundan şu
anlaşılmaktadır: Kişi, emanet malı koyduğu yerin ücretini alabileceği gibi,
emanet malı korumanın ücretini de alabilir.
Farıkı ve ıbn Ebı AsrOn
bunu reddetmiştir; çünkü bu durumda kişinin emaneti kabul etmesi zorunlu
olduğundan bu mesele diğer farzlar[ın edasın]a benzemiştir.
Alimlerin ifadelerinin
zahirinden de anlaşıldığı üzere ilk görüş itimad edilmesi gereken görüştür.
Üstelik, süt emzirme meselesinde olduğu gibi farz olan bir şey için ücret
alınabilir.
EMANET VERME İŞLEMİNİN
RÜKÜNLERİ
7. Emanet verme işleminin
rükünleri dörttür:
> Emanet verilen mal,
(vedia)
> Emanet bırakan
kişi, (mudi')
> Emanet alan kişi,
(muda' / müstevda')
> Bu işlem için
kullanılan sözlü ifade (sığa).
ilk rükün olan vedianın
şartına ilişkin açıklama yukarıda geçmişti. Nevevi, daha sonra ikinci ve üçüncü
rükün olan akdin iki tarafına [emanet veren ve alan kişilere] ilişkin şartı ele
almaya başlayarak şöyle demiştir:
Emanet veren ve alan
kişiye ilişkin şart, müvekkil ve vekile ilişkin şart gibidir.
8. Çünkü emanet vermek,
malın korunması hususunda başkasını kendi yerine koymaktır; şu halde vekil
kılması sahih olan kişinin emanet bırakması sahih, vekil yapılması sahih olan
kişiye de emanet bırakılması sahihtir.
[Yukarıda konulan
kayıtlarla birlikte] ifadenin kapsamından, "ihramlı kişiye av emanet
etmek", "kafire Mushaf emanet etmek" vb. durumlar çıkmıştır.
9. Nevevi daha sonra
emanet bırakma işleminin dördüncü rüknü olan sözlü ifade konusunu ele alarak
şöyle demiştir:
Emanet bırakanın
"sana bunu emanet bıraktım", "senden bunu korumanı
istiyorum", "bunu koruma konusunda seni, yerime bıraktım" gibi
sözlü ifade kullanması şarttır.
Daha doğru görüşe göre
sözlü olarak kabulde bulunmak şart değildir, [herhangi bir söz söylemeyip
emanet edilen şeyi] teslim almak
yeterlidir.
Çocuk veya deli, bir
kimseye bir mal emanet ettiklerinde kişi bunu kabul edemez. Şayet ederse
tazminle yükümlü olur.
Kişi çocuğa bir mal
emanet eder de malonun yanında telef olursa çocuk tazminle yükümlü olmaz.
Çocuğun kendisi malı telef ederse daha doğru görüşe göre tazminle yükümlü olur.
Sefihlik sebebiyle
tasarruflarına kısıtlama getirilen kişi de çocuk gibidir.
10. Emanet bırakan kişi
konuşabilir durumda ise [emanet bırakma işleminin geçerli olabilmesi için]
sözlü ifade kullanması şarttır.
11. Emanet vermede
kullanılacak sözlü ifade;
> Ya sarih (açık,
net) olur ki bunun örneği şu ifadelerdir: "Sana bunu emanet
bıraktım", "bu, senin yanında emanettir", "senden bunu
korumanı istiyorum", "bunu koruma konusunda seni kendi yerime
koyuyorum", "bunu koru" vb.
> Ya kinaye (örtük,
kapalı) olur ki [emanet bırakma niyeti) ile birlikte bu sözler söylendiğinde
emanet bırakma işlemi gerçekleşmiş olur. Bunun örneği "bu malı al"
ifadesidir. Veya bu sözler söylendiğinde karıne ile birlikte akit gerçekleşir.
Örneğin "bunu emanet al" ifadesi gibi.
12. Dilsiz kişinin,
başkaları tarafından anlaşılabilen işareti yeterlidir.
13. Kişi, emanet bırakma
işini şarta bağlasa, örneğin "aybaşı geldiğinde şu malımı sana emanet
bıraktım" dese, eş-Şerhu'l-Kebir'de kişisel görüş olarak belirtildiği
üzere vekalette olduğu gibi burada da akit sahih olmaz. ibnü'l-Mukn bunu esas
almış, Ruyani ise bunun kesin olarak sahih olduğunu belirtmiştir.
ilk görüş esas
alındığında, şart gerçekleştikten sonra malı korumak sahihtir. Nitekim
vekalette de bu durumda tasarruf sahih olur. Batıl olmasının etkisi, akitte bir
ücret zikredilmişse onun dikkate alınmayıp emsal ücrete gidilmesinde görülür.
Not: Nevevi ve başkalarının ifadelerinin
zahirinden şu anlaşılmaktadır: "Bir kimse hamama girse, [eşyalarının]
hamamcı tarafından korunmasını istemese, hamamcının bunu koruması
gerekmez." Bu doğrudur. Şayet eşyaları zayi olursa hamamcının tazmin
etmesi gerekmez.
Hamama giren kişi,
yerine birini bırakmadan uyusa veya yerinden kalksa, hamamCldan eşyasını
korumasını istese ve o da bunu kabul etse, hamamcının eşyayı koruması gerekli
olur.
Kadı Hüseyin, örf
sebebiyle hamamcının mutlak olarak eşyayı korumasının gerekli olduğunu
söylemiştir.
14. [Emanet bırakma
işleminde, emanet bırakılan şahsın bunu kabul etmesi gerekir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe,
emanet bırakılan kişinin bunu sözlü olarak kabul etmesi şart olmayıp, bırakılan
emaneti teslim alması yeterlidir. Nitekim vekalette de böyledir. Hatta bu [nun
sözlü ifade kullanmaksızın sahih olması], vekaletten de ötedir. Emanet
bırakılan şey ister gayr-i menkul (akar) ister menkulolsun fark etmez. Emanet
bırakılan kişi emaneti teslim aldığında emanet işlemi tamamlanmış olur.
Nevevi'nin ifadesinin
zahirinden, taşınabilir malların emanet alan tarafından nakledilmesinin şart
olduğu anlaşılmaktaysa da Beğavı şöyle demiştir: "[Emanet bırakan kişi],
bu benim senin yanındaki emanetimdir" veya "bunu koru" dese, diğer
şahıs da "kabul ettim", "onu uygun yere bırak" dese, malı
eliyle teslim alması durumunda olduğu gibi burada da emanet bırakma tamamlanmış
olur. Rafii eş-Şerhu's-sağir adlı eserde bunu sahih kabul etmiş, Ezrai de
Kaffal'in fetvalarında bununla uyumlu olan bir görüşü nakletmiştir. Mütevelli
"teslim almadıkça bununla akit gerçekleşmiş olmaz" demişse de zahir
olan da budur.
İkinci görüş: Sözlü
olarak kabul şarttır.
Üçüncü görüş: Vekalette
olduğu gibi emir kipi ile [diğerleri arasında] ayrım yapılır.
15. "Kabul şart değildir"
görüşü esas alındığında, Beğavi'nin de belirttiği gibi, emanet bırakılan
kişinin emaneti reddetmemesi şart koşulur.
16. Maverdı ve başkaları
şöyle demiştir: "Emanet bırakma işleminin sahih olabilmesi için, emanet
alan şahsın, aldığı [çuval / kutu vb.] şeyin içinde ne olduğunu bilmesi şart
değildir. Bir mal bulan kimsenin ise bunu tanıtması gerekli olduğundan malı
içinde barındıran şeyi bilmesi şarttır.
17. Mal sahibi,
> [Emanet bırakma
konusunda] bir kapta bulunmamakla birlikte malı, [emanet bırakmayı istediği]
kişinin önüne koysa, bundan önce karşıdaki şahsa "bu malı sana emanet
bırakmak istiyorum" demiş olsun ya da olmasın emanet bırakma işlemi
geçerli olmaz.
> Yine mal sahibi
icapta bulunup malı karşıdaki şahsın önüne bıraktıktan sonra o şahıs emanet
almayı reddetse emanet bırakma işlemi geçerli olmaz.
18. [Yukarıdaki iki
durumda, malın önüne bırakıldığı şahıs] malı almayıp gitse ve mal zayi olsa,
tazminle yükümlü olmaz. Mal sahibinin ortadan çekip gitmesinden sonra bunu yapmışsa
günaha girmiş sayılsa bile hüküm böyledir. Şayet malı teslim almışsa tazminle
yükümlü olur. Ancak mal zayi olmaya maruz kalmış olduğundan sırf Allah rızası
için malı zayi olmaktan korumak amacıyla almışsa tazminle yükümlü olmaz.
19. Mal sahibinin mevcut
olduğu durumda, kendisine emanet bırakılmak istenen kişinin malı almadan
gitmesi, emanet almayı reddetmesi gibi kabul edilir.
Not: b. Rafiı ve Nevevi'nin ifadelerinden şu
anlaşılmaktadır: "Konuşabilir durumda olan kişi, emanet bırakmak istediğinde
emanet sözcüğünü mutlaka kullanmalıdır."
Ezrai şöyle demiştir:
"Şu, doğruya uzak bir görüş değildir: Akdin gerçekleşmesi için şart olan
şey, iki taraftan birinin sözlü ifadede bulunması diğerinin ise fiilde
bulunmasıdır; çünkü bununla amacın gerçekleştiği bilinmektedir. Buna göre
emanet alacak olan kişi "onu bana emanet bırak" dese, diğer şahıs da
herhangi bir şey söylemeksizin malı bıraksa, bu -aynen ödünç verme işleminde
olduğu gibi- akdin kurulması için yeterli olur.
Buna göre akdin kurulmuş
sayılabilmesi için şart olan şey, iki taraftan birinin sözlü ifade
kullanmasıdır. "
Bu, güzel bir görüştür.
b. Kişi malını emanet
ederken "bu malı bir gün emanet olarak, bir gün emanet dışında bir yolla
al" demiş olsa mal sürekli bir biçimde emanet olarak kabul edilir.
c. Kişi "bu malı
bir gün emanet olarak bir gün ödünç olarak al" dese, ilk gün emanet,
ikinci gün ödünç olur. Ödünç olduğu günden sonraki gün mal ne emanet olur ne de
ödünç olur, bu mal üzerinde onu elinde bulunduran şahsın sorumluluğu, tazmin
sorumluluğuna dönüşür.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Kişi, ilk ifadeyi şu şekilde değiştirerek söylese: Bu malı bir gün emanet
dışında bir yolla, bir gün emanet olarak al" dese, kıyasa göre mal emanet
olur; çünkü o kişi malı sahibinin izni ile almıştır. Ancak burada bir vedia
akdi söz konusu değildir. Kişi, ikinci ifadeyi ters çevirerek söylese kıyasa
göre mal, ilk gün ödünç, ikinci gün emanet olur."
20. Bir kimseye çocuk
veya deli bir mal emanet ettiğinde kişi bunu kabul edemez; çünkü bunların
ehliyetinin olmaması sebebiyle, emanet bırakmaları sanki hiç yok hükmündedir.
Buna rağmen kişi malı
kabul eder de teslim alırsa, -tıpkı gasıbın durumunda olduğu gibi- [şer'an o
malı almasına dair] muteber bir izin bulunmadığından tazminle yükümlü olur. Bu
gerekçe sebebiyle, "emanet bırakma işlemi tazmine tabi değildir"
denilemez. Fasid vedia akdi de böyle [tazmine tabildir.
Subki şöyle demiştir:
Burada akdin batıl olduğunu söylemeye gerek yoktur. Batıl ile fasid arasında
ayrım yapılır. Kişi, ancak [emaneti kabul ettiği çocuk veya delinin] velisine
malı teslim etmekle tazminden kurtulabilir.
Not: Yukarıdaki meselede tazminle yükümlü olma
hükmünden şu durumlar istisna edilir:
a. Kişi, malın zayi olmasından korkarak sırf korumak amacıyla
Allah rızası için malı [çocuk ve delinin elinden] alırsa, tazminle yükümlü
olmaz.
b. Emanet alan kişinin müsaade si olmaksızın çocuk, kendi
emanet bıraktığı malı telef ederse, emanet alan kişi tazminle yükümlü olmaz.
Rafiı, "yaralama suçları" bölümünde, "yaralamada denklik"
konusunu ele aldığı ikinci bö!ümün hemen başında bunu açık olarak ifade
etmiştir.
c. Bir köle, efendisinden izin almaksızın bir malı bir şahsa
emanet ederse, emanet alan kişi ancak malı kölenin efendisine vermekle tazmin
yükümlülüğünden kurtulabilir.
21. Kişi, bir çocuk veya
deliye bir mal emanet etse, mal bunun yanında -velev ki çocuğun ve delinin
[malı koruma konusundaki] kusuru sebebiyle- telef olsa, ikisi de tazminle
yükümlü olmaz; çünkü [bunların hiçbiri] malı korumakla yükümlü değildir. Bu
[gibi kimselere mal emanet etmek], yetişkin bir kimsenin yanına, ondan malı
korumasını talep etmeksizin mal bırakmak gibidir.
22. [Çocuk, kendisine
emanet bırakılan malı kendisi telef ederse malın tazmin açısından durumu ne
olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
çocuk, telef ettiği malı tazmin eder. Çünkü burada emanet veren kimse onun malı
telef etmesine müsaade etmiş değildir.
İkinci görüş
Çocuk tazminle yükümlü
olmaz. Bu, bir malı çocuğa satıp sonra ona teslim etmeye benzer.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermiştir: Emanet bırakan
kişiden farklı olarak
satıcı, malın tüketilmesine izin vermiştir.
Not: Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de, görüş
ayrılığının İmam Şafii'nin iki görüşü arasında olduğu belirtilmiştir.
23. Sefihlik sebebiyle
tasarruflarına kısıtlama getirilmiş olan kişi; "bir malı emanet
etmesi", "kendisine emanet bırakılması", "kendisinden bir
şeyalınması", "malın kendisi yanında telef olması halinde tazminle
yükümlü olmaması", "malı kendisinin telef etmesi halinde tazminle
yükümlü olması" bakımlarından çocuk gibidir.
Not: a. Nevevi'nin "tasarruflarına
kısıtlama getirilmiş" şeklindeki kaydından anlaşıldığına göre, sefihin
tasarrufları kısıtlanmadığında hüküm farklı olur. Zerkeşi "diğer
tasarrufları hakkındaki görüş ayrılığının bu durumda da geçerli sayılması
uygundur." demiştir.
b. Bir kimse, bir malı,
bir köleye onun efendisinden izin almaksızın emanet etse, emanet bırakılan mal
kölenin yanında telef olsa, köle bu malı tazminle yükümlü olmaz. Rafii ve
Nevevi bunu herhangi bir kayıt belirtmeksizin zikretmişlerdir. Cürcanı ise
"kölenin kusuru olmaksızın mal telef olursa" şeklinde kayıt koymuş ve
şöyle demiştir: "Kölenin çocuktan farklı olduğu tek nokta burasıdır; çocuk
kusur gösterse bile tazmin etmez." Cürdını'nin bu sınırlayıcı ifadesine şu
şekilde itiraz edilmiştir: "çocuğa mal zaten emanet edilmez. Oysa kölenin
efendisi izin verirse köleye emanet bırakılabilir. " Her iki görüş de
koydukları kayıtlara göre yorumlanır.
c. Emanet bırakılan
[cariyenin / hayvanın] yavrusu da annesi gibi emanettir; çünkü bu bir akittir.
Bir görüşe göre ise bu, rakit yoluyla değil] şer'ı açıdan bir emanet olarak
kabul edilir. "Bu tartışmanın bir anlamı yoktur" denilecek olursa
buna şöyle cevap verilir: "Bunun anlamı şudur: Birinciye göre malın [yani
yavrunun] talepten sonra geri verilmesi gerekirken, ikinci görüşe göre derhal
verilmesi gerekir."
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN