VAKIF |
VAKFIN İDARESİ VE
İŞLETİLMESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER
Bu bölümde vakfın idare
edilmesi, idare eden kimsede bulunması gereken şartlar ve idare eden kimsenin
görevleri konusu ele alınacaktır.
A. VAKFIN İDARESİ
B. VAKFIN İDARECİSİNE
İLİŞKİN ŞARTLAR
C. VAKIF İDARECİSİNİN
GÖREVLERİ
A. VAKFIN İDARESİ
Vakıf yapan kişi vakfı
kendisinin veya bir başkasının idare etmesini şart koşarsa bu şarta uyulur.
Herhangi bir şart koşmazsa mezhepte esas alınan rivayete göre vakfın idaresi
hakime aittir.
1. Vakıf yapan kişi
vakfettiği şeyin idaresinin kendisine veya bir başkasına -bu ister tek kişi
ister bir grup olsun- şart koşarsa bu şarta uyulur. Vakıf yapan kişi ister
bunun idaresini kendisi hayattayken devretmiş olsun isterse vasiyet etmiş olsun
fark etmez.
Bunun gerekçesi şudur:
Sadaka vermek suretiyle Allah'a yaklaşmak isteyen kişi odur, dolayısıyla vakıf
gelirinin nereye harcanacağı vb. konularda onun şartının dikkate alınması gibi
bu konuda da onun şartı dikkate alınır.
2. Vakıf yapan kişi
"vakfın yönetimini falan kişi yapacak, o ölür-
se falan kişi
~~pacak" diye belirtirse bu caiz olur.
[*] - Hz. ümer (r.a.)
kendi vakfettiği malın idaresini kendisi yapıyordu. Ölümünden sonra ise "hayatta
olduğu sürece Hafsa'nın (r.a.) bu işi yürütmesini sonra da onun ailesinden
idare edebilecek bir kimsenin idare etmesini" şart koştu. (Ebu Davud,
Vesaya, 2879)
Vakfı idare etmesi şart
koşulan kimsenin bu şartı kabul edip etmemesi meselesinde "vekilin
vekaleti kabul edip etmemesine ilişkin hükümler" uygulanır. Aradaki ortak
noktalar şunlardır:
> Her ikisi de
tasarrufta ortaktır.
> Her ikisi de
kabulde bulunduktan sonra bu görevlerinden geri durabilider.
Vakfı idare edecek
kişinin bunu kabul ettiğini sözlü olarak ifade etmesi şart değildir.
3. Vakıf işlemini
gerçekleştiren kişi vakfı kimin yöneteceğine dair bir açıklamada bulunmamışsa
[vakfı kim yönetir? Bu konuda iki farklı rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alman rivayete
göre vakfm idaresi hakime ait olur; çünkü onun genel bir idare yetkisi
bulunduğundan vakfı idare etme konusunda öncelikli hak sahibi de odur. Ayrıca
vakfedilen malın mülkiyeti Allah'a aittir.
[İkinci rivayet]
Bu rivayet vakfm
mülkiyetinin kimde olduğuna ilişkin görüş ayrılıklarına dayanmaktadır.
Buradaki görüş ayrılığı
er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de mezhep alimlerine ait bir görüş ayrılığı olarak
belirtilmiştir.
4. Bir kimse bir bölgede
mescid vakfetse, başka bir bölgede de bu mescid için bir yeri vakfetse, vakfm
yönetiminin herhangi bir şahsa ait olmasına dair bir şart belirtmese, mezhepte
esas alınan rivayet doğrultusunda "idare hakkı hakime aittir"
görüşünü benimsediğimizde mescidin idaresi, mescidin bulunduğu bölgenin
hakimine, mescid için vakfedilmiş diğer arazinin idaresi ise o arazinin
bulunduğu bölgenin hakimine ait olur.
5. [İslam ülkesinde]
dört mezhebe ait hakimlerin atanmasından sonra şu meseleye ilişkin fetva
sorulmuştur: Bir kimse malını vakfederken "bu vakfın idaresi Zeyd'e, ondan
sonra da Müslümanların Dımaşk'taki hakimine aittir" şeklinde bir şart
koşsa ne olur?
Fezarı bu konuda şunları
söylemiştir:
Hakimin idare etmesine
ilişkin şart belirli bir hakime özgü olamaz. Bu vakfın idare yetkisi, [dört mezhebin
hakimlerine] dağıtılır.
Subki [Mısır gibi
Şafiiliğin hakim olduğu bir bölgede] "hakimin idare etmesi" şart
koşulan, kimin idare edileceği belirtilmeyen veya idaresi sonuçta hakime
intikal eden vakıfları yalnızca Şafiı hakimin idare etmesi görüşünü tercih
etmiş ve şöyle demiştir:
Çünkü halk arasındaki
kullanımda [herhangi bir mezhep belirtmeksizin] yalnızca hakim denildiğinde
Şafiı mezhebi hakimi anlaşılır. Herhangi bir belirlemede bulunmaksızın hakim
denildiğinde bundan Şafiı mezhebi hakimi anlaşılır. Şayet başka bir hakim
kastedilecekse halk bunu kayıtlayarak belirtmektedir.
Bu uygulama Mısır'da
yerleşik hale gelmiştir. Bu konuda geniş açıklama yapılmıştır.
B. VAKFIN İDARECİSİNE
İLİŞKİN ŞARTLAR
Vakıf idarecisinde
aranan şart adaletlVgüvenilir olması, (idarecilik için] yeterli olması, düzgün
tasarruf ta bulunabilmesidir.
6. Vakıf, belirli reşit
kimselere yapılmış olsa bile;
a. Vakfın idarecisinin
adil olması şarttır.
Çünkü vasi ve kayyum'un
durumunda olduğu gibi bu da bir tür yetkidir.
Subki şöyle demiştir:
Hakimin tayin ettiği idarecinin gerçekten adil! güvenilir olması şarttır.
Vakfeden kimsenin tayin ettiği idarecinin ise görünürde adil olmasıyla
yetinilmesi gerekir.
Nitekim babada da durum
böyledir. Her ne kadar baba ile vakfın idarecisi babadaki şefkatin fazla olması
sebebiyle farklılık gösterse bile durum böyledir.
Ezrai buna muhalefet
ederek vakfeden kimsenin tayin ettiği idarecide de gerçekten adaletli olma
şartını dikkate almıştır. İlk görüş daha uygundur.
b. Vakfın idarecisinin
bir şartı da yeterli olmasıdır.
ez-Zehair adlı eserde
yeterlilik "kişinin idareci kılındığı konuda tasarruf ta bulunabilme güç
ve kudretidir" diye açıklanmıştır. Güç ve kudret özelliklerinden herhangi
birisi zedelenirse -vakfı vakfedenin kendisinin idare etmesi şart koşulmuş olsa
bile- hakim onu idare görevinden alır.
Rafii ve Nevevl'nin
ifadelerinden anlaşıldığına göre bu durumda hakimin re'sen vakfın idaresini
eline alır ve dilediği kimseyi idareci olarak tayin eder. Şayet vakfeden kişi ondan
sonra başka bir insanın idarede bulunmasını şart koşmuşsa, hakimin tayin ettiği
kişiden sonra idarecilik görevi sonraki şahsa geçmez." Yani Subki ve
başkalarının belirttiğine göre kişi vakfeden kişi bunu açık olarak belirtmişse
o durumda geçer.
Şayet kişinin vakfı
idare etmedeki kusuru ortadan kalkarsa [bakılır:] Şayet vakfı o kişinin idare
etmesi açıkça belirtilmişse o kişi yeniden idareci olur. Bunu Nevevi
fetvalarında belirtmiştir. Cüveyni'nin ifadelerinden ise buna aykırı bir anlam
anlaşılmaktadır.
Fetvalarda yer alan
ifadelerden anlaşıldığına göre vakfın idarecisi gerek kendisini azletmiş olsun
gerekse başkasını azletmiş olsun bu azil geçerli olmaz. Kişinin başkasını
azletmesinin geçerli olmaması ve yine vakfı kendisinden başka yöneten bulunmadığında
kendisini azletmesinin geçerli olmaması hükmü doğrudur.
Nevevi'nin "yeterli
olması" ifadesi, daha sonrasında zikrettiği "doğru tasarruf ta
bulunabilmesi" ifadesine gerek bırakmamaktadır. Bu sebepledir ki bu ifade
er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de yer almamaktadır. Buna. göre "doğru
tasarruf ta bulunabilmesi" ifadesinin "yeterli olması" ifadesine
atfedilmesi, atf-ı tefslrdir. Şu da söylenebilir "doğru tasarruf ta
bulunabilme, yeterli olmaktan daha önemli olduğundan onu ayrıca zikretti".
7. Bir kimse birden
fazla yer üzerinde idareci olsa, bir konuda güvenilirlik yönünden idareci
olmaya ehil olduğu ortaya konduğunda diğer yerlerde de ehliyeti sabit olur.
Ancak diğer vakıflardaki ehliyeti sabit olmadıkça bu kişinin yeterliliği sabit
olmaz. Bunu İbnü's-Salah belirtmiştir. Demıri'nin belirttiğine göre diğer
yerler, harcama kalemlerinin ve yapılacak işlerinin çokluğu bakımından
ehliyetinin sabit olduğu yerden daha önemli veya eşit konumda ise ise bu hüküm
doğrudur. Şayet daha düşük konumda ise bu kabul edilmez.
8. Vakfın idarecisi
ancak vakıf için yararlı ve ihtiyata uygun tasarrufta bulunabilir; çünkü o
başkasının yararına iş yaptığından yetimin velisi hükmündedir.
C. VAKIF İDARECİSİNİN
GÖREVLERİ
Vakıf idarecisinin
görevi vakfın tamirini yapmak, kiraya vermek, gelirini tahsil etmek ve bunu
[kendisine vakıf yapılan kimselere] taksim etmektir.
[Vakıf yapan kişi] bu
görevlerin bir kısmını idareciye vermişse bu görevin dışına taşamaz.
Vakıf yapan kişi kendi
tayin ettiği idareciyi görevden alabilir, başkasını idareci yapabilir.
Ancak vakıf esnasında
onun idareci olmasını şart koşmuşsa o zaman alamaz.
9. Vakıf yapılırken
herhangi bir kayıt zikredilmemişse yahut vakfa ilişkin bütün işleri idarecinin
yürüteceği belirtilmişse bu durumda vakıf idarecisinin görevi vakfı tamir
etmek, kiraya vermek, gelirini toplamak, hak sahiplerine dağıtmak, vakfedilen
ana malı ve bundan elde edilen fazlalıklan ihtiyat üzere korumaktır. Çünkü bu
durumda uygulama bu şekilde yapılır.
Not: İzzeddin bin Abdüsselam şu şekilde fetva
vermiştir: "Bir medresede kalacak fakihleri ve bunlara verilecek maaş
miktarını belirleme işi o medresenin müderrisine aittir. Vakfın idarecisi
yalnızca gelirleri toplayıp o medresede konaklayanlara dağıtma görevini
yürütür."
Nevevl'nin daha sonra
gelecek olan "vakıf yapan kişi idareciyi görevden alıp yerine başkasını
getirebilir" ifadesi bununla çe lişebilir.
Vakfın idarecisi vakıf
yapan kişinin yerini almaktadır. Vakıf yapan kişi idareciyi kendisinin yerine
koymuştur. Şu halde başkasının onun önüne geçirilebileceği nasıl söylenebilir?
Müderris, vakfın
idarecisinin altında olduğu halde "Vakfın idarecisi müderrisi tayin eder,
müderris ise vakfedilen medresede kimlerin kalacağını belirler" görüşü nasıl
ileri sürülebilir? Asıl dururken onun uzantısı olan şey nasılonun önüne
geçirilebilir? Zerkeşı
ve başkalarının da
tasvip ettiği üzere bu görüş doğru olan görüştür.
10. Vakfın idarecisine
[yukarıdaki görevlerin tümünü yapması için yetki verilmeyip] bunların bir
kısmını yapma yetkisi verilmişse, -tıpkı vekilin durumunda olduğu gibi- şart
gereği bu yetkinin dışına çıkamaz.
11. Vakıf yapan kişi
vakfın gelirlerinden idareciye belirli bir miktar ödeme yapılmasını şart
koşarsa -Maverclı'nin belirttiğine göre bu ücret, emsal ücretten fazla olsa
bile- bu caiz olur.
Ancak vakfın idarecisi
bizzat vakıf yapanın kendisi olursa ve kendisinin vakıftan ücret almasını şart
koşarsa bu durumda -daha önce işaret edildiği üzere emsal ücretten fazla
alamaz.
Vakıf yapan kişi,
idarecinin ücretinden bahsetmemişse -tıpkı ölü yıkayan kimselerde vb. olduğu
gibi- doğru görüşe göre ücret ödenmez.
Vakfın idarecisi,
kendisi için bir maaş belirlenmesi amacıyla durumu mahkemeye taşırsa bu
meselenin hükmü "bir çocuğun malını korumayı üstlenen velinin ücret tayin
edilmesi için hakime başvurması" meselesinin hükmüyle aynı olur.
12. Vakfın idarecisi
vakıf gelirini hak sahiplerine harcamak istediğinde bakılır:
[a] - Hak sahipleri
belirli kimseler ise gelirin kendilerine verilip verilmediği konusunda onların
sözleri kabul edilir. Bu hak sahipleri vakfın idarecisinden vakfın gelir gider
hesabını kontrol etmeyi isteme hakkına sahiptirler.
[b] - Hak sahipleri
belirli kimseler değil ise devletin vakıf idarecisinin hesaplarını denetleme
yetkisi var mıdır? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Edebü'f-kada adlı eserde
Kadı Şüreyh'ten bu iki görüş nakledilmiştir. Bunların ilki [yani denetleme
yetkisinin bulunduğu görüşü] daha uygundur.
13. İdarecinin yaptığı
harcama, yapılması muhtemelolacak miktarda ise onun bu konudaki açıklamaları
kabul edilir. Şayet hakim idareciye karşı bir güvensizlik duyarsa ona yemin
ettirebilir.
Ezrai'nin belirttiği
üzere burada kastedilen şey, idarecinin örf ve adete uygun olan harcamalarıdır.
İdarecinin fakirler vb.
gibi genel harcama kalemlerine yaptığı harcama da böyledir. Ancak kendisine
vakıf yapılan belirli bir şahsa yapılan harcama konusunda idarecinin sözü kabul
edilmez; çünkü bu hak sahibi idareciye güvenmiş değildir.
14. Vakıf yapan kişi
vakfın idaresini iki kişiye devretse, bu kişi tarafından vakıf yapılırken
"tek kişinin kendi başına tasarrufta bulunabileceği" açık olarak
belirtilmedikçe bunların biri diğerinden ayrı tasarrufta bulunamaz.
15. Vakıf yapan kişi
"çocuklarımdan güvenilir iki kişi vakfı idare etsin" şeklinde bir
şart ileri sürmüş olduğu halde çocukları arasında yalnızca bir tane güvenilir
şahıs bulunursa hakim başka bir kimseyi daha onun yanına idareci olarak tayin
eder.
16. Vakıf yapan kişi
"çocuklarımın en reşidi idare etsin" şeklinde bir şart koşmuş olsa,
çocuklardan her biri de kendisinin en reşid olduğunu ispat etse, idareci olma
ehliyetine sahip olmaları halinde hepsi de idarecilik konusunda ortak olur,
herhangi birisi tek başına vakfı idare edemez. Çünkü en reşit olmak konusunda
birbiriyle çelişik şahitlikler söz konusu olduğundan çocuklardan her birinin
aslen reşid olduğu sabit olmuş olur.
Çocuklardan bir kısmında
en reşit olma özelliği bulunursa, buna dair şahit getirmesi halinde bu şahitlik
gereğince vakfın idaresi ona ait olur.
Kişinin
"çocuklarının çocukları arasından en reşidi" şeklindeki ifadesinin
kapsamına "kızlarının çocukları" da girer; çünkü bu ifade onları da
kapsar.
17. Vakıf yapan kişi
"vakfın idaresini falan kişiye verdim. O da idareye dilediği kişiyi
getirebilir" dese, söz konusu kişi vakfın idaresini birisine havale etse
kendisinin idarecilik yetkisi sona ermiş olur mu yoksa idareciliğin kendisine
havale edildiği kimse bu yetkiyi
devreder: kişinin vekili
mi olur? Bu görüş ayrılığının etkisi şurada görülür: Idare yetkisini başkasına
yönlendiren kişi öldüğünde onun tayin ettiği kişinin idareciliği devam eder mi?
İdarecilik yetkisine getirilen kişi öldüğünde bu yetki onu tayin eden şahsa
geri döner mi? Nevevl'nin şu fetvası birinci görüşü göstermektedir:
Vakıf yapan kişi bir
şahsın idareci olmasını şart koşsa ve onun da dilediği kişiyi yönetici tayin
etmesine imkan tanısa, aynı şekilde o da yöneticiliği başkasına hava le etse;
Başkasını yönetici tayin
eden kişinin onu azletme yetkisi var mıdır yok mudur?
Bu durumda idarecilik,
tayin eden kişiye döner mi dönmez mi?
Gerek dilediği kişiyi
yönetici tayin etme yetkisi verilen kişi gerekse onun yönetici tayin ettiği
kişi üçüncü bir şahsı yönetici tayin etmiş olsa ilk şahıs bunu azletme
yetkisine sahip midir değil midir?
Yönetici tayin etme
yetkisine sahip olan kimse kendisinin tayin ettiği kişiyi azledemez ve yönetim
konusunda ortak olamaz, onun ölümünden sonra yöneticilik görevi kendisine
dönmez. Ne o ne de ikinci şahıs, ikinci şahsin yönetici tayin ettiği kişiyi
azletme yetkisine sahip değildir.
18. Nasıl ki bir
müvekkil vekilini azledip yerine başkasını vekil tayin edebilirse aynı şekilde
bir malını vakfedip sonra da bu vakfın idaresini yürüten kişi de vakıf için
yönetici olarak tayin ettiği bir kimseyi görevden alıp yerine başkasını tayin
edebilir. Bu durumda yönetici, vakıf yapan kişinin vekili olmuş olur. Malını
vakfettiği halde vakfın yöneticisi konumunda olmayan kişi ise vakfa yönetici
tayin edemez, yöneticiyi görevden alamaz, bu yetki hakime aittir.
Not: a. Nevevl'nin ifadesinden "malını
vakfeden ve idarecilik yapan kişinin, idareci olarak görevlendirdiği kimseyi
herhangi bir sebep olmaksızın da azledebileceği" gibi bir anlam
çıkarılabilir. Subki fetvalarında bunu açık olarak ifade ederek şöyle demiştir:
"Malını vakfeden kişi ve onun tarafından idareci yapılan kişi -vakıf
esnasında şart koşulmadığında- bir maslahat sebebiyle olsun yahut olmasın vakıf
ta görevli müderrisi görevinden alabilir; çünkü bu kişi bir eve bir fakiri
oturtma konusunda kendisine vekalet verilmiş kimse gibidir ki bu vekil o eve
fakirlerden dilediği kişiyi oturtabilir. Herhangi bir fakiri bir süre
oturttuktan sonra -bir maslahat için olsun ya da olmasın- onu çıkarıp başkasını
oturtabilir. Onun bu iş için belirlenmesi onu vakfı kuran kişinin bunu
kastetmiş olduğu gibi bir konuma yükseltmez."
Subkl bu konuda uzun
açıklamalar yapmıştır.
[İtiraz] er-Ravda'da "ortak malın taksimi"
bölümünden hemen önce Maverdl'den nakledildiğine göre "devlet başkanı,
divanda adı yazılı bulunan ordu mensuplarından bir kısmını bir sebebe binaen o
divandan çıkarmak istediğinde bunu yapması caizdir. Sebepsiz yere bunu yapması
ise caiz değildir." Genel idarecilikte böyle olunca, ihtiyatı gerektiren
özel idarecilikte haydi haydi böyle olmalıdır.
[Cevap] Divanda kayıtlı olan ordu mensupları
kendilerini savaş yapmaya adamıştır ki bu da farz-ı kifaye görevlerdendir.
Savaşa başlamış yahut da kendisini buna tahsis etmiş bir kimsenin herhangi bir
sebep yokken ordu divanından çıkarılması caiz olmaz. Vakıf ise böyle olmayıp bu
tasarruf farz-ı kifaye kapsamı dışındadır.
b. Bulkini şöyle
demiştir: "[Bir vakıf şeklinde kurulan medresede] vakıf idarecisinin,
herhangi bir sebep yokken o vakıfta ders veren hocayı azletmesi geçerli olmaz
ve bu durum onun idareciliğini zedeleyen bir kusur olarak kabul edilir. "
Zerkeşı el-Hadim adlı
eserinde şöyle demiştir: "İdarecinin hocayı görevden alması caiz olmasa
bile bunun geçerli sayılması uzak bir ihtimal değildir."
Zerkeşı el-Minhac'a dair
yazdığı şerhin "yargı" bölümünde şöyle demiştir: "İmamlık,
Kur'an öğreticiliği, sufllik, hocalık, öğrencilik, idarecilik gibi özel
görevleri yerine getirenler herhangi bir sebep bulunmaksızın görevlerinden
azlolmuş olmazlar. Nitekim sonrakilerden pek çoğu da bu şekilde fetva
vermiştir. Bunlardan biri olan İbn Rezın şöyle demiştir:
Hocalık yapmak üzere
göreve getirilen kimsenin kendisi gibi veya kendisinden daha düşük seviyedeki
bir hocanın tayin edilmesi sebebiyle görevinden alınması ca.iz değildir, hoca
böyle bir durumda görevden alınmış olmaz." Zahir olan görüş de budur.
19. Nevevi daha sonra
"vakfı kuran kişinin vakfın yöneticisini azletmesinin caiz olduğu"
şeklindeki hükümden bir istisna yaparak şöyle demiştir:
Bir vakıf kuran kişi
vakıf işlemi esnasında birinin yönetici olmasını şart koşmuşsa -bir yarar
sebebiyle bile olsa- onu azledemez; çünkü başka birisi vakıfta ileri sürülen
şartı değiştiremediği gibi vakfı kuran kişi de bu şartı değiştiremez. Ayrıca
vakfı kuran kişinin o esnada idarecilik görevi bulunmamaktadır.
20. Vakfı kuran kişi,
vakıf işlemini gerçekleştirirken [medrese şeklinde kurduğu vakıfta] hocalık
yapmasını şart koştuğu veya hocayı belirleme görevini kendisine verdiği kişiyi
-kendince bir yarar sebebiyle bile olsa- azletme yetkisine sahip değildir. Bu
şuna benzer:
Bir kimse fakir olan
çocuklarına bir şey vakfetse, daha sonra bu vakfını "zengin olan
çocuklarım" şeklinde değiştiremez.
Vakıf kurulduktan sonra
bu hoca tayin etme konusunda yetkili kılınan kimseye gelince vakfı kuran kişi
onu azledebilir. Rafii ve Nevevi bunu Beğavl'nin fetvalarından nakletmiş ve
desteklemişlerdir. Ancak Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere
bunun şu şekilde sınırlandırılması gerekir: "Hocayı tayin etme işinin
kendilerine devredildiği kişi, ancak bir kabahat işlemesi durumunda
azledilebilir."
21. Vakfı kuran kişinin
şartı gereği yönetici olmuş kişi kendisi görevden ayrılsa veya fısk
[günahkarlık] sebebiyle azlolmuş olsa, başka bir yönetici tayin etme yetkisi
vakfı kurana değil hakime aittir. Çünkü vakfı kuran kişi vakfın kurulması
esnasında yöneticiliği başkasına verdikten sonra artık kendisinin yöneticilik
hakkı yoktur.
22. Kişi vakfı kurarken
"vakfedilen maldan yararlanma hakkı Amr' dan fakirlere geçtiğinde vakfın
yöneticisi Zeyd olsun" şeklinde bir şart koşsa, vakıf Amr'dan fakirlere
geçmeden önce Zeyd kendisini yöneticilikten azletse yahut başka birini ve kil
kılsa azil de vekil kılma da sahih olmaz; çünkü Zeyd şu anda yönetici konumunda
değildir. Vakfı kuran kişi Zeyd'i ne şu anda ne de daha sonra azletme yetkisine
sahip değildir.
23. Vakfın yöneticisi,
vakfedilen malı emsal ücret karşılığında bir süreliğine kiraya verse, süre
içinde malın emsal ücretinde artış meydana gelse yahut da daha fazla ücret
verecek bir kiracı ortaya çıksa [bu durumda önceki kira akdi kendiliğinden
fesholmuş olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
akit fesholmuş olmaz; çünkü akit yapıldığı esnada vakfın yararına bir şekilde
yapılmıştı. Bu şuna benzer: Bir çocuğun velisi çocuğun malını bir bedel
karşılığı sattıktan sonra pazarda malın değerinde artış meydana gelse yahut
mala daha fazla fiyat veren çıksa satım akdi geçerli olur.
[İkinci görüş]
Aradaki fark ciddi
ölçüde olur ve kiralamak isteyen kişi de güvenilir bir kimse olursa kira akdi
kendiliğinden fesholur; çünkü bu durumda, daha önceki kira akdinin vakfın
yararına olacak şekilde yapılmamış olduğu anlaşılmış olur.
24. Vakfm yöneticisi, kendisine
vakfedilmiş malı kiraya vermiş olsa, emsal ücret karşılığında olmasa bile bu
kira akdi kesinlikle sahih olur. Buna karşılık vakıf üzerindeki tasarruflarına
kayıt konulmamış kişi vakfedilen malı kiraya verse yahut vakfın idarecisi
başkasına vakfedilmiş malı emsal ücretin altında kiraya verse bu akit
kesinlikle sahih olmaz.
İbnü's-Salah şu şekilde
fetva vermiştir: Vakfın yöneticisi vakfı belirli bir süreliğine belirli bir
ücret karşılığında kiraya verse, iki kişi akdin yapıldığı anda malın emsal ücret
karşılığında kiraya verildiğine şahitlik etse, daha sonra durumlar değişse ve
emsal ücretin artmasını gerektiren bir takım durumlar gelişse akdin batıl
olduğu ve şahitlerin de emsal ücret konusunda hata ettikleri anlaşılmış olur.
Menfaatlerin belirli bir
dönem boyunca değerlerinin belirlenmesi ancak menfaatin değerinin belirlendiği
akit anındaki durum devam ettiği sürece sahih olur. Bu değer belirleme, mevcut
bir malın değerinin belirlenmesi gibi değildir.
Ezrai şöyle demiştir:
Bu, gerçekten problemli bir fetvadır. Bu konuda insanın içini tatmin edecek
açıklama şudur: Akit esnasında -akdin yenilenmesi ihtimalini göz önünde
bulundurmaksızın- üzerinde akit yapılan bütün süre boyunca mala yönelik teklif
edilecek en üst emsal ücreti dikkate alınır. Akdin yenilenmesi ihtimali dikkate
alınmaz; çünkü bu vakıfların kiraya verilmesinin önünü kapatır ve insanların
bundan yüz çevirmesine yol açar.
Çünkü dünya tek bir
durumda kalmamaktadır.
Ezrai bu konuda başka
uzun açıklamalar da yapmıştır. Onun bu konuda ileri sürdüğü görüşlerde herhangi
bir kapalılık söz konusu değildir.
Vakfa İlişkin Son
Hükümler
1. Vakıf için yapılacak
harcamalar, vakfın döşenmesine ve tamirine ilişkin masraflar vakfı kuran
kişinin şartına bağlı olarak ya onun malından yahut da vakıf malından
karşılanır. Bu konuda herhangi bir şart koşulmamışsa vakfedilen maldan elde
edilecek yarar / gelirden karşılanır. Örneğin vakıf kölenin kazancı ve vakıf
gayri menkulün ürünleri gibi. Vakfedilen maldan herhangi bir yarar elde
edilemiyorsa vakıf için yapılacak harcama, vakfın 'donatılması için gerekli
masraflar devlet hazinesinden karşılanır, ancak vakfın tamir masrafları devlet
tarafından karşılanmaz.
2. Vakıf yapan kişinin
şartnamesi ortadan kaybolsa, vakıftan hakkı olanların sıralaması yahut hak
miktarları bilinmese, yani vakfı kuran kişinin bunlara eşit pay verip vermediği
bilinmese bu durumda vakfın geliri onlara eşit bir şekilde bölüştürülür; çünkü
herhangi bir öncelik hakkı söz konusu değildir.
3. Vakıfta hak sahibi
olanlar, vakfı kuran kişinin şartnamesinin ne oldUğU konusunda anlaşmazlığa
düşseler, hiçbiri iddiasına dair bir delil getiremese, bunlardan birisi
vakfedilen malı kendi elinde bulunduruyor olsa, davası zilyedlikle pekişmiş
olduğundan yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Vakfı kuran kişi hayatta
ise herhangi bir yemine gerek olmaksızın onun sözüne göre hareket edilir.
Ölmüşse onun mirasçılarının açıklamalarına göre hareket edilir. Şayet vakfı
kuran kişinin mirasçısı da yoksa o zaman vakfı kuran kişi tarafından tayin
edilmiş yöneticinin sözü esas alınır, hakim tarafından tayin edilmiş
yöneticinin beyanı ise kabul edilmez. Ezrai'nin belirttiğine göre vakfı kuran
kişinin mirasçısı bulunduğu gibi onun tarafından tayin edilmiş yönetici de
bulunsa yöneticinin beyanı esas alınır.
4. Vakfı kuran kişi
"Talib kabilesi" gibi bir ifade kullanarak bir kabileye vakıf ta
bulunsa bu kabileden üç kişinin bulunması yeterlidir.
5. Vakfı kuran kişi
"Hz. Ali'nin, Cafer'in ve Ukayl'in çocuklarına vakfettim" dese her
birinin çocuklarından üçer kişinin bulunması şarttır.
6. "Fakirlere"
yapılan vakfın kapsamına hem yabancı fakirler hem de vakfın bulunduğu bölgedeki
fakirler girer.
7. Vakfın yöneticisi
vakfı onarmak için devletten izinle borç alabilir.
8. Kabristan olarak
vakfedilen bir arazide bir ağaç çıksa, kabristana bağlı olarak ağacın meyveleri
de insanlar için mübahtır. Bunu kabristanın giderleri için harcamak, insanların
yemesi için dalında bırakmaktan daha iyidir. Mescid olarak vakfedilen bir
arazide çıkan ağacın meyveleri insanlar için bir bedel ödemeksizin mübah olmaz.
Devlet başkanı bunun bedelini mescidin giderleri için kullanır. Burada ağacın
meyvelerinin o ağacı diken kişinin mülkiyetinden herhangi bir irade beyanı
olmaksızın çıkmış olmasının nedeni bu konudaki açık karinedir. Kişinin ağacı
mescid için dikmesi onu Müslümanların yararı için dikmediğini göstermektedir.
Bu ağacın meyvesini herhangi bir bedel ödemeksizin yemek caizdir. Yine örf ve
adetin bulunduğu durumda kişinin niyetinin ne olduğu bilinmediğinde de hüküm
böyledir. Devlet başkanı gerekli görürse mescid için vakfedilen arazideki ağacı
kesebilir. Hatta bir arazi mescid olarak vakfedilmiş de üzerinde ağaçlar varsa
devletin bu ağaçları kesmesi gerekli olur. Vakfı kuran kişi bu ağaçları vakfın
kapsamına sak muşsa vakıf, kendisine vakfedilen kişinin elinde emanet olur.
Şayet bunu vakfedildiği amacın dışında kullanırsa tazminle yükümlü olur.
9. Vakfedilen çanak
kınldığında şayet bir kimse herhangi bir ücret almÇlksızın tamir ederse ne ala!
Aksi takdirde malzemesinin bir kısmı kullanılarak küçük bir çanak yapılır. Bu
da mümkün olmazsa küçük tabak yahut kepçe yapılır. Bunları yeniden vakıf
işlemine tabi tutmak gerekmez.
10. Bir kimse mescidin
aydınlatılmasında kullanılmak üzere yağ vakfetse mescit her gece aydınlatılır. Ancak
herhangi bir kimsenin mescide gelip de bu ışıktan mübah bir yolla ya~
rarlanmasının beklenmediği durumda bu yağ aydınlatmada kullanılmaz.
11. Demiri, Subki'den
şunları nakletmiştir: "İbnü'r-Rif'a bana şöyle dedi: Bir kimsenin
Mısır'daki Salihiyye Medresesi'nin belirli bir bölümünde tutulması için
vakfettiği kütüphaneye ilişkin vakfın batıl olduğuna fetva verdim. Çünkü
belirttiği mekan başka bir iş için kullanılmaya elverişlidir." Subki şöyle
demiştir: "İçinde minberin bulunmadığı bir mescitte minber yapmak da böyle
olup caiz değildir. Yine Ezher camiinde ve başka yerlerde yapıldığı üzere
Mushafların konulması için kalıcı kürsüler yapılması için vakıf ta bulunmak
sahih değildir; çünkü bunların konulacağı yerlerden başka şekillerde
yararlanılması gerekmektedir. Bunları şer'an yerlerinde bırakan kadılara da
hayret doğrusu! Bir de kendilerinin iyi bir şey yaptıklarını
zannediyorlar!"
12. Subkl'ye şöyle bir
soru soruldu: "Bir kimse, üzerinde muz ağaçları bulunan bir araziyi
vakfetmiştir. Bilindiği üzere muz ağaçları bir yıldan fazla süreyle kalmaz.
Ağaçlar köklerinden çıktıktan sonra ortadan kalkar, daha sonra zaman içinde
aynı köklerden başka ağaçlar çıkar. Bu durumda bu ağaçların konumu nedir?"
Subki bu soruya şöyle
cevap verdi: "Arazi, arazide bulunan muz ağacının kökleri ve tomurcukları
vakıf kapsamına girer. Daha sonra çıkan tomurcuklar hakkında da vakıf hükmü
uygulanır, bunlar için vakıf işlemini yeni baştan yapmak gerekmez."
Şu durum bundan
farklıdır: Vakfedilen bir köle öldürülmüş olsa ve o köle için ödenen tazminatla
başka bir köle satın alınsa, satın alınan bu kölenin eskisi yerine vakıf
olabilmesi için yeniden vakıf yapılması gerekir. Arada şu fark vardır: Köle
bütünüyle ortadan kalkmıştır, vakfedilmiş arazi ise mevcut durmaktadır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN