MUĞNİ’L-MUHTAC

LUKATA / BULUNTU MAL

 

BULUNTU MALIN BULANIN MÜLKİYETİNE GEÇMESİ

 

Kişi bir mal bulup bir yıl süreyle bunu etrafa duyurduktan sonra "bu malı mülkiyetime geçirdim" vb. bir ifade kullanmadığı sürece o mala malik olamaz. [Zayıf] bir görüşe göre bu konuda niyet yeterlidir.  [Zayıf] bir başka görüşe göre bir yılın geçmesiyle o mala sahip olur.

 

Kişi malı mülkiyetine geçirdikten sonra malın sahibi çıksa; her iki taraf malın kendisinin geri verilmesi konusunda anlaşırlarsa buna uygun hareket ederler. Mal sahibi malı istediği halde malı bulan kişi bedelini vermek istiyorsa daha doğru görüşe göre mal sahibinin isteğine uyulur.

 

Mal telef olmuşsa malın mislini, [misli yok ise] telef olduğu esnadaki değerini bulan kişi tazmin eder. Bir kusur sebebiyle malda eksilme meydana gelse, daha doğru görüşe göre mal sahibi mal ile birlikte eksilmeyi tazmin ettirir.

 

Bir kimse buluntu malın kendisine ait olduğunu söylemekle birlikte malın niteliklerini belirtmese, kendisinin şahidi de bulunmasa mal kendisine verilmez. Malın niteliklerini belirttiğinde malı bulan kişi onun doğru söylediği kanaatindeyse malı ona verebilir.

Mezhepte esas alınan görüşe göre vermek zorunda değildir. Malı ona verdikten sonra bir başka şahıs malın kendisine ait olduğuna dair delil getirse malona verilir. Mal, ilk şahsın elindeyken telef olsa, delil getiren kişi dilerse malı bulan şahsa dilerse malın verildiği şahsa bedelini tazmin ettirebilir. Tazmin yükümlülüğü sonuç itibarıyla malın verildiği şahsın üzerinde kalır.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Doğru görüşe göre harem bölgesinde bulunan bir malı mülk olarak edinmek için almak helal olmaz. Bunu etrafa duyurmak kesinlikle farzdır. Allah daha iyi bilir.

 

1. Bir mal bulan kimse örf-adete göre bir yıl -veya yukarıdaki kimi durumlarda geçtiği üzere daha az- süreyle duyuruda bulunduktan sonra bu malı mülkiyetine geçirmesi caiz olur.

 

2. [Bu mal, bulan kişinin mülkiyetine nasıl geçer? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Bulan kişi konuşabilir durumda olan bir kimseyse "bulduğum malı mülkiyetime geçirdim" vb. sözlü bir ifade kullanmadıkça bu mal onun mülkiyetine geçmez; çünkü bu, bir bedel karşılığında mal temlikidir, dolayısıyla -tıpkı şuf' ada olduğu gibi- sözlü ifadeye ihtiyaç bulunmaktadır. Kişi -tıpkı borç alma durumunda olduğu gibi- bu sözlü ifadeyi kullandığında mal üzerinde tasarruf ta bulunmamış olsa bile ona malik olur.

 

Yukarıdaki hüküm mülkiyete konu olan şeyler hakkında geçerlidir. Şayet köpek ve şarap gibi mülkiyete konu olmayan bir şey bulunmuşsa -İbnü'r-Rif'a'nın belirttiğine göre- bu durumda bulan kişinin başkasına ait olan şeyi elinde bulundurma hakkını kendisine nakletmeyi tercih etmesi şarttır.

 

Zerkeşi'nin de belirttiği üzere dilsiz olan kişinin -tıpkı diğer akitlerde olduğu gibi- anlaşılır şekilde olan işareti yeterlidir. Niyetle birlikte kinaye yollu ifade kullanmak da böyledir.

 

Hocamız Zekeriya el-EnsarI'nin belirttiği üzere zahir olan şudur: Bir cariye / hayvan bulunduğu esnada hamile olup bulan kişi onu mülkiyetine geçirmeden önce doğum yapmış olsa yavrusu da buluntu mal hükmündedir; aksi takdirde annesine tabi olarak ona da malik olur. "Buluntu mal etrafa duyurulup da sahibi çıkmadığında onu mülkiyetine geçiren kişi onun yavrusuna da sahip olur" diyen kişilerin ifadeleri de bu şekilde anlaşılmalıdır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre [malın, bulan kişinin mülkiyetine geçmesi için] niyet yeterlidir. Yani burada herhangi bir kap bulunmadığından, sözlü bir ifade kullanmaksızın malı mülkiyetine geçirmeyi kastetmek yeterlidir.

 

[Üçüncü görüş]

 

[Zayıf] olan ve EzraI'nin belirttiğine göre İmam Şafiı (r.a.)'nin el-Ümm ve MüzenI'nin muhtasarında yer alan ifadesine göre duyuru yapılmasının üzerinden bir senenin geçmesiyle birlikte bulan kişi mala sahip olur. Burada malı alma sırasında duyuruda bulunduktan sonra onu mülkiyetine geçirme isteği yeterli görülmüştür.

 

Not:

a. Bizim mezhebimize göre bulunan malı mülkiyetine geçirme konusunda Haşim oğulları soyundan olan kişi ile böyle olmayan, fakir olan ile olmayan birbirine eşittir.

 

Ebu Hanıfe şöyle demiştir: "Zekat malını alması helal olmayan kişinin, bulduğu malı mülkiyetine geçirmesi caiz değildir.

 

İmam Malik şöyle demiştir: "Fakir olan bir kimsenin, bulduğu malı mülkiyetine geçirmesi caiz değildir; çünkü sahibi gelip de malı talep ettiğinde [fakir kimse o malı tüketmiş ve bedelini de ödeyemeyecek durumda olabilir. Bu durumda] bulunan malın zayi olma riski söz konusudur.

 

b. Kişinin bulduğu malı mülkiyetine geçirmesinin caiz olduğu hükmünden şu meseleler istisna edilir:

 

1. ilişkide bulunması helal olan bir cariyeyi bulan kimse mülkiyetine geçiremez; çünkü -daha önce belirtildiği üzere- onun mülk edinmek üzere alınması sahih değildir. Zira -tercih edilen görüşe göre- onun borç olarak istenmesi caiz değildir. Buna göre bulunmuş olan cariye yalnızca korunma amacıyla alınabilir. Onu bulan kimsenin duyuru yapmasının gerekli olup olmadığı konusunda daha önce geçen görüş aynlığı söz konusudur.

 

[İtiraz]: Cariye bulan kimsenin bunu duyurması uygun olur. Bir yıl geçtikten sonra sahibi çıkmazsa satılır ve satım bedeli mülkiyete konu olur. Bu, kişinin çabuk bozulabilir bir malı bulmasına benzer ki bu durumda bu malı satıp süre geçtikten sonra satım bedeli onun mülkü olur.

 

[Cevap]: Bu konuda mal sahibinin maslahatına uygun olan ne ise o yapılır. Cariyeyi satmak onun yararına olmayabilir.

 

2. Bir kimse bulduğu bir malı hakime teslim edip etrafa duyurma ve mülkiyetine geçirme işlemini yapmasa, sonradan pişman olup etrafa duyurarak mala malik olmak istese bunu yapamaz; çünkü kendi hakkını ortadan kaldırmıştır. Nevevi bunu er-Ravda'da söylemiştir.

 

3. Kişi bir malı hıyanet yoluyla kendi mülkiyetine geçirmek üzere aldığında,

 

4. Harem bölgesinde bulunan bir mal alındığında.

 

3. Bir malı bulan kişi malı kendi mülkiyetine geçirdikten sonra mal sahibi çıksa, mal varlığını aynen koruyor olsa, -tıpkı borç vermede olduğu gibi- malın satımına engelolacak şekilde başkasının lazım bir hakkı bu mala ilişmemiş olsa [iki ihtimal söz konusu olur:]

 

[Birinci ihtimal]

 

İki taraf malın kendisinin veya bedelinin geri verilmesi konusunda anlaşırlarsa bunu yapabilirler. Çünkü hak bu iki şahsın dışında başka bir şahsa ait değildir.

 

Malı bulan kişi durumu öğrendiğinde mal sahibinin malı istemesinden önce herhangi bağlayıcı bir hak mala ilişmemişse Rafil'nin "emanet bırakılan mal" konusunda belirttiği daha doğru görüşe göre bunun sahibine verilmesi gerekir. Geri verme masrafları malı bulan şahsa aittir; çünkü o, malı kendi amacı için teslim almıştır.

 

Mal, bulan kişinin mülkiyetine geçmeden önce geri verilmişse geri verilme masrafları Maverdl'nin de belirttiği üzere mal sahibine aittir.

 

[İkinci ihtimal]

 

Mal sahibi malı almak istediği halde malı bulan kişi bedelini vermek istese [kimin dediği yapılır?]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre -tıpkı borç verme işleminde olduğu gibi hatta ondan da öte- mal sahibinin de.diği yapılır.

 

[*] - Bunun delili Buhar! ve Müslim'de yer alan şu hadistir: Sahibi herhangi bir zamanda gelirse sahibine ver: "(Buhari, İlim, 91; Müslim, Lükata, 4477)

 

[İkinci görüş]

 

Malı bulan kişinin isteğine göre hareket edilir; çünkü -tıpkı borç verme işleminde söylendiği üzere- malı bulan kişi bu mala sahip olmuştur.

 

Not:

a. Buluntu mal muhayyerlik şartıyla satıldıktan sonra veya meclis muhayyerliği devam ederken mal sahibi çıkıp gelse; şayet muhayyerlik yalnızca müşteriye ait değilse İbnü'lMukrl'nin tek görüş olarak belirttiği üzere satım akdini feshederek mala sahip olur; çünkü malı aynen mevcut olduğunda onu geri alma hakkına sahiptir. Şayet muhayyerlik yalnızca müşteriye aitse -tıpkı satıcının bu durumda satım akdinden dönememesi gibi- satım akdini feshettiremez. Yine bu mala rehin veya kitabet akdi yapılması gibi bir hak ilişmişse mal sahibinin malı geri alma hakkı yoktur.

 

b. Malı bulan kişi malı sağlam olarak veya eksilme bedelini ödemek suretiyle kusurlu olarak geri verdiğinde mal sahibinin bunu kabul etmesi gerekir. Mal, bulan kişi tarafından mülk edinildikten sonra mala bitişik fazlalıklar meydana gelse asıl mala tabi olarak bunların da sahibine geri verilmesi gerekir. Hatta malda onun mülk edinilmesinden önce bir fazlalık meydana geldikten sonra bu fazlalık maldan ayrılsa -tıpkı kusur sebebiyle veya başka sebeple malı geri verme durumunda olduğu gibi- bunları da geri verir. Buna göre bir kimse hamile olmayan bir hayvanlcariye bulsa ve bulan kişinin mülk edinmesinden önce hayvanı cariye hamile kalıp doğursa, bulan kişi anne ile birlikte yavrusunu da geri verir.

 

Malın mülk edinilmesinden sonra meydana gelen ve maldan ayrı olan fazlalıklara gelince, bunlar, bulan kimsenin mülkiyetindeyken meydana geldiğinden bulan şahsa ait olur. Buna göre yukarıda bahsi geçen cariye bulan kişinin elinde bir köle dünyaya getirse, [anayı sahibine geri verip, yavrusunu bulan kişinin kendi elinde tutmak suretiyle] anayla yavruyu birbirinden ayırmak ca.izdir. Zerkeşı "bu itiraza açıktır" demiştir. Zahir olan, satım akdinin feshedilmesi meselesinde olduğu üzere bunun da caiz olmamasıdır. Bir malı kusur sebebiyle geri verme konusunda "malın satın alınmasından sonra meydana gelen hamileliğin maldan ayrı fazlalık gibi kabul edileceği" konusu daha önce geçmişti. Buna göre burada da malın mülk edinilmesinden sonra meydana gelen fazlalık malı bulan kişiye ait olur.

 

4. Buluntu malın bulan tarafından mülk edinilmesinden sonra mal gerçekten telef olduktan veya dinen telef olmuş hükmünde kabul edildikten sonra mal sahibi çıkıp gelse; mal misli mallardan [piyasada misli bulunan mallardan] ise malı bulan kişi mislini, kıyemı mallardan ise kıymetini tazmin eder; çünkü bu kendisine bedelin iliştiği bir temlik olması bakımından satım akdine benzemektedir.

 

Malın değerinin belirlenmesinde bulan kişinin mülkiyetine girdiği zamanki değer dikkate alınır; çünkü bu tarih, malın kişinin tazmin yükümlülüğüne girdiği tarihtir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre mal sahibinin malını istediği tarihteki değer dikkate alınır.

 

Not:

a. İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Alimlerin "malı bulan kişi, tıpkı borç alan kişinin aldığı şeye malik olması gibi bulduğu mala malik olur" ifadeleri şu sonucu doğurur: Bulunan malın görünürde bir benzeri varsa daha doğru görüşe göre bu malın mislinin verilmesi gerekir.

 

Ezrai şöyle demiştir. İki mesele arasında açık bir fark vardır.

 

Aradaki farkın şu olduğu söylenebilir: Bir borç işleminde borç veren kişi kendi isteğiyle malını karşı tarafa vermiş olup borç alan kişinin aldığının mislini vermesine kendisi razıdır. Buluntu mala gelince malın mülk edinildiği zamandaki kıymeti geri verildiği dönemdeki değerinden daha fazla olabilir, böyle olunca mal sahibi bunu kaybedecek ve bundan zarar görecektir. Öyleyse iki konu arasındaki farkın daha da açık olduğu anlaşılmaktadır.

 

b. Bir mal bulan kişi malın telef olmasından sonra mal sahibine "ben malı senin için alıkoymuştum" dese, daha doğru olan "kişi bulduğu mala ancak onu mülk edinmeyi tercih ettiğinde malik olur" görüşünü kabul edersek bulan kişi tazminle yükümlü olmaz. Aynı şekilde "malı alırken herhangi bir amacım yoktu" dediğinde de hüküm böyledir. Mal sahibi, bu konuda malı bulan şahsın ifadesini yalanlarsa yeminle birlikte bulan kişinin ifadesi kabul edilir; çünkü aslolan onun zimmetinin borçsuz olmasıdır.

 

c. Kişi malı kendi mülkiyetine almadan önce malonun kusuru olmaksızın telef olmuş olsa -tıpkı emanet alan kişinin durumunda olduğu gibi- bulan kimse tazminle yükümlü olmaz.

 

d. Açık alanda bulunmuş koyunun yenmesi örneğinde olduğu gibi bulunan malın telef edilmesinin mübah olduğu durumda malı bulan kişi mal için bir bedel belirlese, daha sonra bu bedel telef olsa, bedelin telef olmasıyla mal sahibinin hakkı ortadan kalkar. Rafii'nin bulunan yiyecek konusunda alimlerimizin ifadeleri olarak naklettiğine göre mal sahibinin malın misli üzerindeki hakkı da ortadan kalkar.

 

Yukarıdaki hükümleri n tümü mülkiyete konu olan mallarda geçerlidir. Dokunulmazlığı bulunan şarap, kendisinden yararlanılan köpek gibi [mülkiyete konu olmamakla birlikte] üzerinde hak söz konusu olan şeylere gelince bunların telef olması halinde ne kendileri ne de menfaatleri tazmine konu olur.

 

5. Bulunan bir mal, bulan kişi tarafından mülk edinildikten sonra malda kusur vb. bir sebeple bir eksilme meydana geldikten sonra mal sahibi çıkıp gelse [mal sahibi ne yapar?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır?]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre meydana gelen eksilmenin bedeliyle birlikte malı geri alır; çünkü malın tümü tazmine tabi olduğu gibi bir kısmı da böyledir. Çünkü mezhepte yerleşik olan genel kural şudur: Telef olduğunda bütünü tazmin edilen bir şeyde bir eksilme meydana geldiğinde onun bir kısmı tazmin edilir. 

 

Bu genel kuralın dışına çıkan tek örnek acilen kesilmesi gereken koyundur. Bu koyun telef olduğunda tazmine tabi olmakla birlikte bir eksilme meydana gelse eksilme tazmin edilmez.

 

[İkinci görüş]

 

Mal sahibi, malda meydana gelen eksilme için bir tazminat alamaz.

 

Her iki görüşe göre de mal sahibi malın sağlam haldeki bedelini geri alabilir.

 

Mal sahibi bedeli geri almak istediğinde malı bulan kişi "eksilme sebebiyle meydana gelen azalmayı da tazmin ederek malı geri vereyim" derse daha doğru görüşe göre onun isteği yerine getirilir.

 

6. Bir kimse buluntu malın kendisine ait olduğunu iddia ettiği halde onun niteliklerini belirtemese ve malın mülkiyetinin kendisine ait olduğunu ispat edecek şahit, yemin gibi bir delili de bulunmasa, malı bulan kişi malın ona ait olduğunu da bilmese malona verilmez.

 

[*] - Bunun delili şu hadistir: İnsanların iddia ettikleri şeyler onlara verilseydi pek çok insanın canı ve malı [bu sebeple] zayi olurdu,(Buhari, Tefsir, 4552; Müslim, Akdiye, 4445)

 

Kişi malın kendisine ait olduğuna dair hakim nezdinde delil getirirse malı ona vermesi gerekir, malınsorumluluğu da kendisinin üzerinde kalır. Ancak hakim malı bulan kişinin bunu malın niteliklerini sayan kişiye vermesini kendisi zorlamışsa bu durumda sorumluluk onda kalmaz.

 

7. Malın kendisine ait olduğunu iddia eden bir şahıs bulunsa ve bu şahıs malı bütün nitelikleriyle birlikte tanıtsa, malı elinde bulunduran kişi de onun doğru söylediği kanaatine sahip olsa bu kanaatine göre hareket ederek malı ona vermesinin caiz olduğu konusunda ittifak vardır. Dahası İmam Şafii (r.a.) bunun müstehap olduğunu belirtmiştir.

 

[Bu durumda bulan kişi, nitelikleri belirten kişiye malı vermek zorunda mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki rivayet bulunmaktadır:]

 

[Birinci rivayet]

 

Mezhep içinde kabul edilen rivayet e göre kişinin bu malı vermesi zorunlu değildir; çünkü nitelikleri belirten kişi de tıpkı diğer şahıslar gibi davacı konumunda olup bir delil getirmeye muhtaçtır.

 

[İkinci rivayet]

 

[Bu konuda iki farklı görüş vardır:] Bir görüşe göre malı bulan kişinin bu şahsa malı vermesi zorunludur; çünkü davacının buna dair delil getirmesi zordur.

 

Bir grup insanın malın kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri konusunda Kadı Ebu't-Tayyib şöyle demiştir: Bu malın onlara teslim edilmeyeceği konusunda icma ettik.

 

İki şahıstan her biri bir malın kendisine ait olduğunu iddia edip her biri de buna dair delil getirse bu iki delil birbiriyle çelişmiş olur.

 

Not: Nevevi "malı elinde bulunduran kişi de onun doğru söylediği kanaatine sahip olsa" ifadesiyle kişinin doğru söylediğine dair kanaat sahibi olmadığı durumu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda malı ona vermenin gerekli olmadığı konusunda ittifak bulunmaktadır. Meşhur görüşe göre bu durumda ona vermek c~l.iz de değildir.

 

Buluntu mal telef olsa, şahitler bir şahsın o malın niteliklerini aynen zikrettiğine şahitlik etseler, malın ona ait olduğu ortaya çıkmış olur ve malın bedelinin ona verilmesi gerekir.

Bunu İbn Kecc, İmam Şafii (r.a.)'nin ifadesi olarak nakletmiştir.

 

Mal sahibi "malın bana ait olduğunu biliyorsun" dese [malı bulan kişi ise bunu kabul etmese], mal sahibi malı bulan şahsa "malın sana ait olduğunu bilmiyorum" diye yemin ettirebilir. Bunu Rafiı belirtmiştir.

 

8. Malı bulan kişi, malın niteliklerini belirten kişiye, bu durumda malın verilmesini gerekli gören bir hakimin zorlaması olmaksızın malı kendiliğinden verse, daha sonra bir başka kimse o malın kendisinin mülkü olduğuna dair şahit getirse ve şahitler -Şeyh Ebu Hamid ve başka alimlerin belirttiğine göre- malın sahibinin mülkiyetinden intikal ettiğini bilmediklerini belirtseler, mal ilk şahıstan alınarak diğer şahsa verilir; çünkü şahitlik malın o şahsa verilmesini gerektiren bir delildir. Bu, yalnızca malın niteliklerini sayan kişiye malın verilmesine göre daha önceliklidir.

 

9. Malı bulan kişi, malın kendisine ait olduğunu iddia edip onun niteliklerini belirten kişiye malı verdikten sonra mal, alan şahsın elinde telef olsa, daha sonra malın kendisine ait olduğuna dair delil getiren kişinin önünde iki seçenek bulunmaktadır:

 

[a] - Dilerse malı bulan şahsa tazminat ödetme hakkı bulunmaktadır; çünkü malı teslim etmemesi gereken kişiye teslim eden odur. Ancak malı bulan kişiyi malı teslim etmeye bunu uygun gören bir hakim zorlamışsa kendisinin bir kusuru bulunmadığı için tazminle yükümlü olmaz.

 

[b] - Dilerse malın kendisine verildiği şahıstan malı geri isteyebilir; çünkü o şahıs alma hakkı olmayan bir şeyi almıştır.

 

10. Malı bulan kimse, malı kendi mülkiyetine geçirdikten sonra onu telef etse, daha sonra bir şahıs malın kendisine ait olduğunu iddia edip niteliklerini belirtse, malı bulan şahıs da malın bedelini ona verdikten sonra bir başka şahıs gelerek malın kendisine ait olduğuna dair delil getirse, bedelin kendisine ödendiği şahıstan geriye herhangi. bir şeyalamaz; çünkü mal bulan kişinin elindeyken telef olmuştur. Diğer şahsın elindeki bedel malı bulan şahsın malı olup davacının malı değildir.

 

11. Mal sahibinin, malın kendisine verildiği kişiye malı tazmin ettirme hakkının bulunduğu durumda, tazmin yükümlülüğü sonuç olarak onun üzerinde kalır; çünkü malonun elindeyken telef olmuştur. Ancak malı bulan kişi malın mülkiyetinin, malın niteliklerini belirten şahsa ait olduğunu ikrar ettikten sonra malın kendisine ait olduğuna dair delil getiren şahıs bulan şahsa tazminat ödettirse, bulan kişi malı verdiği şahıstan herhangi bir bedel alamaz; çünkü onun kanaatine göre delil getiren davacı kendisine haksızlık yapmıştır. Kendisine haksızlık yapan kimse ise haksızlık yapan dışında herhangi birinden bir şey alamaz.

 

12. el-Muharrer'de yer alan ifadeler "harem bölgesinde bulunan malları" da kapsamına aldığından Nevevi bu malları kapsam dışı bırakmak üzere şunları söylemiştir: Ben derim ki: Doğru görüşe göre harem bölgesinde bulunan malı mülk edinmek amacıyla almak helal değildir. Bu malı etrafa duyurmak kesin olarak gereklidir. Allah en iyisini bilir.

 

Rafii de eş-Şerhu'l-Kebır'de bunu söylemiştir.

 

"Harem bölgesinde bulunan mal" ifadesi yerine er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Keblr'de "Mekke ve hareminde" denilmiştir.

 

Harem bölgesinde bulunan malı mülk edinmek amacıyla almak helal olmayıp, korumak amacıyla almak helaldir. İmam Şafii (r.a.)'nin ifadesinde de yer alan doğru görüş budur.

 

[*] - Bu görüşün delili şu hadistir: Bu beldeyi Allah haram [dokunulmaz] kılmıştır. Orada bulunan bir mal ancak etrafa duyurmak amacıyla alınabili r. (Buhari, Cenaiz, 1349; Müslim, Hac, 3289. )

 

[*] - Buharl'nin rivayeti şu şekildedir: Etrafa duyurmak isteyen dışında harem bölgesinde bulunan malı almak helal değildir.(Buhari, Lükata, 2433. )

 

İmam Şafii (r.a.) bu hadisin Arapçasında geçen "münşid" kelimesinin "etrafa duyuran kişi" anlamına geldiğini söylemiştir.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) duyurmak amacıyla alınan buluntu mal ile diğerlerini birbirinden ayırmış ve duyurma amacı dışında almanın helal olmadığını belirtmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) harem bölgesinde diğer buluntu mallarda olduğu gibiduyuruda bulunmak için bir yıl süre sınırlaması yapmamıştır. Bu da gösteriyor ki Hz. Peygamber (s.a.v.) duyurunun sürekli bir şekilde yapılmasını istemiştir. Aksi takdirde Harem bölgesindeki buluntunun diğerlerine göre tahsis edilmesinin bir anlamı kalmamış olur.

 

Bu hükmün aklı gerekçesi şudur: Allah Mekke'nin harem bölgesini insanların sürekli toplanıp tekrar tekrar gelip durduğu şerefli bir bölge kılmıştır. Orada bir mal kaybeden kimsenin oraya geri dönmesi veya o malı aramak üzere birini göndermesi her an ihtimal dahilindedir. Kişi, bir anlamda malını burada kaybetmekle koruma altına almıştır. Nitekim orada işlenen suçun diyeti de ağırlaştınlmıştır.

 

Diğer bir görüşe göre ise harem bölgesinde bulunan malın mülk edinilmek üzere alınması helaldir. Hadisten kastedilen şey, bir yıl boyunca duyuruda bulunmayı pekiştirerek insanların kalabalık halde bulunduğu hac mevsiminde duyuruda bulunmayı yeterli sanma konusunda doğabilecek vehmi önlemektir.

 

Not:  Görüş ayrılığı, mülkiyete konu olan şeylerdedir. Mülkiyete konu olmayan şeylere gelince bunları bulan kişi bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilir. Buna temas eden birini görmedim fakat bu açık bir durumdur.

 

Nevevl'nin tıpkı er-Ravda'da daha önce geçen ifadede olduğu gibi bir ifade kullanarak Medine'nin harem bölgesini çıkarması uygun olurdu. Zira Medine harem bölgesi Mekke harem bölgesi gibi değildir. Bulkini her ne kadar bunları birbirine eşit görse de Alimlerin çoğunluğunun ifadesinden bunun aksi anlaşıldığı gibi Darimi ve Ruyani bunu açık olarak ifade etmişlerdir.

 

Arafat'ta ve Hz. İbrahim'in namazgahında bulunan mallar, harem bölgesinde bulunan mallar gibi değildir.

 

Nevevl'nin görüş ayrılığını mezhepteki alimlere ait iki görüş şeklinde aktarması er-Ravda'daki aktarıma uygun, ancak eşŞerhu'l-Kebır ve eş-Şerhu's-sağır'dekine aykırıdır; zira bu iki eserde görüş ayrılığı İmam Şafii (r.a.)'nin iki görüşü şeklinde aktarılmıştır.

 

13. Harem bölgesinde bulunan malın, korunmak üzere alınmasından sonra etrafa duyurulması kesin olarak gereklidir.

 

"Kesin olarak" ifadesi Rafiı'nin eş-Şerhu'l-Kebır'deki ifadesine ek olarak zikredilmiştir.

 

Bu meselede yukarıda geçen -koruma amacıyla malı alan kimsekonusundaki hüküm söz konusu değildir.

 

Er-Ravda'da ~Himlerden şu görüş nakledilmiştir: Malı bulan kimsenin duyuruda bulunmak için Mekke'de ikamet etmesi veya malı hakime teslim etmesi gerekir.

 

İbnü'l-Mukri şöyle demiştir: Koruma amaçlı olarak alınan bütün bulun tu mallarda da bu seçenek söz konusudur .

 

Buluntu Mala İlişkin Son Hükümler

 

a. Buluntu bir malı iki kişi almakla birlikte bunlardan birisi buluntu mal üzerindeki hakkını diğerine bıraksa onun hakkı düşmez. Her birisi de malı kendisinin bulduğuna dair delil getirse ve birinin tarihi diğerinden daha önce olmasa bu deliller birbiriyle çelişmiş olur.

 

b. Buluntu mal, bulan kimse tarafından düşürülse ve bir başkası onu bulsa ilk kişi daha önce bulduğu için öncelikli hak sahibidir.

 

c. Bir kimse bir başkasına kendisinin görmüş olduişiğu buluntu bir malı alması konusunda emir verse, diğer şahıs da malı alsa, şayet -kendisiyle birlikte bile olsa- emreden kimse için almayı kastetmişse mal emreden kişiye ait olur. Şayet yalnızca kendisinin olması niyetiyle malı almışsa malona ait olur. Bu, vekalet konusunda daha önce geçen "buluntu bir malı alma konusunda vekalet geçerli değildir" hükmüyle çelişmez; çünkü bu hüküm genel anlamda mal bulmayla ilgilidir. Oysa bu özelolarak bulunmuş mal hakkındadır. Onun alınmasını emretmek, belirli bir şeyi almak için başkasından yardım istemektir.

 

d. Kişi bir malı atılmış olarak görüp onu ayağıyla itse ve orada bıraksa, mal da zayi olsa, o malı tazminle yükümlü olmaz; çünkü malonun eline geçmemiştir.

 

e. Bir kimse sahibinin döktüğü bir malı şarap olarak alsa ve bu şarap daha sonra onun yanındayken sirkeye dönüşse, etrafa duyuruda bulunmaksızın buna sahip olur. Şarap sirkeye dönüşmeden önce dökülen şarapları bir araya getirip toplamışsa bunları dökmesi gerekir. Ancak bunun dokunulmazlığı bulunan bir şarap olduğunu biliyorsa -tıpkı dokunulmazlığı bulunan bir köpeğin durumunda olduğu gibi- etrafa duyuruda bulunur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

TERK EDİLEN ÇOCUĞU ALMA İŞLEMİNİN RÜKÜNLERİ