MUĞNİ’L-MUHTAC

LAKİT / BULUNTU ÇOCUK

 

TERK EDİLEN ÇOCUĞU ALMA İŞLEMİNİN RÜKÜNLERİ

 

Terk edilmiş bir çocuğu alma işleminde şer'ı açıdan üç rükün

bulunmaktadır:

 

A. Bulunan çocuğun alınması işlemi,

B. Alınan çocuk,

C. çocuğu alan kişi.

 

Nevevi bunları sırayla ele almıştır.

 

A. BULUNAN ÇOCUĞUN ALINMASI İŞLEMİ

B. BULUNAN ÇOCUK

C. ÇOCUĞU BULAN KİŞİ

 

A. BULUNAN ÇOCUĞUN ALINMASI İŞLEMİ

 

Terk edilmiş çocuğun alınması farz-ı kHayedir. Daha doğru görü-

şe göre buna dair şahit tutmak farzdır.

 

1. Terk edilmiş çocuğun alınması farz-ı kHayedir.

 

[*] - Bunun delili şu ayettir: Kim bir insanın hayatını korur ve kurtarırsa bütün insanlara hayat bahşetmiş gibi olur. [Maide, 32]

 

Bu ayette "bütün insanlara hayat bahşetmiş gibi olur" denilmesinin sebebi şudur: Kişi birisini kurtardığında diğer bütün insanlar üzerinden sıkıntıyı gidermiş olur. Bu durumda insanlığa hayat bahşetmek, onların azaptan kurtarılmasıyla olur.

 

Ayrıca insanoğlu saygın bir varlık olduğundan -tıpkı başkasının yiyeceğini yemek zorunda kalan kişinin durumunda olduğu gibi- onu korumak zorunludur.

Hatta terk edilmiş çocuğun korunması, zaruret haline düşen kişiden daha önceliklidir; çünkü ergin ve aklı başında olan kişi kendi başının çaresine bakabilir.

 

[Buluntu çocuğu almak farz-ı kifaye olduğu halde, buluntu malı almak farz değildir. Bu konuda] buluntu çocuğun buluntu maldan farklı olmasının sebebi şudur: Bir mal bulunduğunda genellikle sonuçta bu mal bulan kişinin olur. İnsanın gönlü buna meyleder, dolayısıyla -tıpkı nikah ve cinsel ilişkide olduğu gibi- bunu zorunlu kılmaya gerek görülmemiştir.

 

2. Bir çocuğun sokağa atılmış olduğunu yalnızca bir kişi bilse onun çocuğu alması farz olur. O çocuğu almadan önce başka birisi daha durumu öğrense, her iki kişinin aynı anda öğrenmesi durumunda olduğu gibi çocuğu almak bu iki kişi üzerine farz olur mu yoksa yalnızca ilk bilen kimse üzerine mi farz olur? İbnü'r-Rif'a bu konuda iki ihtimalin de söz konusu olduğunu söylemiştir. Subkl şöyle demiştir: "Bu konuda kesin olarak kabul edilmesi gereken görüş, çocuğu almanın her ikisi üzerine de farz olduğunu kabul etmektir."

 

3. Buluntu çocuğu alma esnasında [şahit tutmak gerekli midir?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre -kişi görünürdeki durum bakımından güvenilir bir şahıs bile olsa- bulduğu çocuğu köleleştirme riski bulunması sebebiyle şahit tutmak zorunludur.

 

[İkinci görüş]

 

Tıpkı buluntu malın durumunda olduğu gibi burada da bulan kimsenin güvenilir olması ile yetinilerek şahit tutmak zorunlu görülmez.

 

İlk görüşte olanlar buna şöyle cevap vermişlerdir:      

 

a. Buluntu malı almada amaç maldır. Malı tasarruflarda şahit tutmak müstehaptır. Terk edilmiş çocuğu almaktan amaç ise onu hürriyetine kavuşturmak ve nesebini bağlamaktır. Dolayısıyla -tıpkı nikahta olduğu gibi- şahit tutmak zorunludur.

 

b. Buluntu malın durumu etrafa duyurmakla yaygınlaşır. Çocuk bulmada ise etrafa duyurma söz konusu değildir.

 

4. Çocuğun yanında bir şey bulunursa -çocuğa tabi olarak- buna dair şahit tutmak da gerekli olup böylece çocuğu bulan kişi onun yanındaki şeyi mülkiyetine geçirmemiş olur.

 

Maverdi bulunan çocuk ve onun yanında bulunan mal için şahit tutmanın zorunlu olmasını yalnızca kişinin kendisinin bulması durumuyla kayıtlamıştır. Hakim tarafından çocuğun teslim edildiği kimseye gelince yalnızca çocuk için şahit tutmak müstehaptır.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı bunun zahir görüş olduğunu söylemiştir.

 

 

B. BULUNAN ÇOCUK

 

5. Buluntu çocuğu alma işleminin ikinci rüknü bulunan çocuktur. "Buluntu çocuk", yol, mescid vb. bir yere bırakılmış olan, bilinen bir bakıcısı bulunmayan küçük çocuktur. Bu çocuk mümeyyiz bile olsa "buluntu çocuk" olarak kabul edilir; çünkü bakılmaya ihtiyacı vardır. Nevevt'nin "terk edilmiş, atılmış" ifadesi ilk bakışta "buluntu çocuk" olmanın yalnızca mümeyyiz olmayan çocukla ilgili olduğu izlenimini vermektedir; çünkü "terk edilmiş, bırakılmış" ifadesi, temyizi olmaksızın atılmış olan çocuğu ifade eder.

 

Bir çocuğun atılıp terk edilmesi ya zinadan doğmuş olup utanma korkusuyla atılmasından yahut da bakım masrafını üstlenememekten kaynaklanır.

 

6. Şayet çocuğun terk edilmesi durumu söz konusu değilse bulunan çocuk hakime teslim edilir; çünkü hakim çocuğun bakıcısı yerine geçmiştir. Hakim de -tıpkı gaip olan kimselerin mallarını koruma meselesinde olduğu gibi- bu çocuğun bakımını yapacak bir kimseye teslim eder.

 

Çocuk bulunmuş bile olsa ona bakan bir bakıcısı varsa bakıcısına verilir.

 

7. "Çocuk" ifadesi ergin kimseyi dışarıda bırakmaktadır; çünkü onun korunmaya ihtiyacı yoktur. Ancak deli de çocuk gibidir. Alimler yaygın olarak görülen şeyin çocuğun bırakılması olması sebebiyle burada "çocuk" ifadesini kullanmışlardır. Bunu Subki ve başkaları belirtmiştir.

 

 

C. ÇOCUĞU BULAN KİŞİ

 

Bulunan bir çocuğu alma işleminin üçüncü rüknünü çocuğu bulan kişi teşkil eder. Nevevi buna dair şu açıklamaları yapmıştır: Bulunan bir çocuğu alma yetkisi ancak mükellef, hür, Müslüman, adil {güvenilir} ve reşıd bir kimse için söz konusu olur.

 

Bir köle, bulduğu bir çocuğu efendisinden izinsiz olarak alsa çocuk onun elinden alınır.

Efendisi durumu öğrendikten sonra bunu onaylasa, yani köle, efendisinin izniyle bulduğu çocuğu alsa, o çocuğu efendinin kendisi almış gibi kabul edilir.

 

Çocuk, fasık, kısıtlı kişi veya bir kafir bir müslüman çocuğu bulup alsa, çocuk onların elinden alınır.

 

İki kişi bulunan bir çocuğu alma konusunda birbiriyle rekabet halinde olsa hakim bu ikisinden veya onlar dışında bir şahıstan uygun gördüğü birine çocuğu teslim eder. Bu iki şahıstan birisi diğerinden daha önce bulduğu çocuğu alırsa, diğer şahsın ona rakip olmasına izin verilmez. İki şahıs bir çocuğu birlikte alsalar ve bu iki şahıs çocuğa bakabilecek durumda olsa, daha doğru görüşe göre fakir olana göre zengin olanın, durumu bilinmeyene göre güvenilir olan kişinin öncelik hakkı vardır. Bu konuda da ikisi eşitse aralarında kur'a çekilir.

 

Şehirli bir kimse bir şehirde çocuk bulduğunda bunu köye / çöle götür me hakkı yoktur.

Daha doğru görüşe göre başka bir şehre götürebilir. Yabancı bir şahıs bir şehirde çocuk bulduğunda onu kendi yaşadığı şehre götürebilir. Çocuğu çölde bulduysa herhangi bir şehre götürebilir.

 

Çölde yaşayan bir bedevi bir çocuğu şehirde bulduysa onun durumu [yukarıda anlatılanı şehirlinin durumu gibidir. Çocuğu çölde bulduysa çocuk onun elinde bırakılır. [Zayın bir görüşe göre otlak bule mak amacıyla yer değiştiriyorlarsa [göçebe iselerı çocuk onun elinde bırakılmaz .

 

8. Bulunan çocuğu alma yetkisi ancak şu kimseler için söz konusu olur:

 

a) Mükellef ve hür olmak: Bu kişi ister erkek ister kadın olsun fark etmez. Bununla birlikte kadın, bulunan çocuğu almaya daha layıktır.

b) Müslüman olmak: Bu, çocuğun Müslüman olduğuna hükmettiğimiz takdirde böyledir.

c) Güvenilir olmak

 

Bu işlem, başkası üzerinde bir velayet hakkı olduğundan bu velayette -tıpkı hakimlik velayetinde olduğu gibi- belirtilen vasıflar dikkate alınmıştır.

 

Çocuk, bulunduğu bölge sebebiyle kafirliğine hükmedilecek bir yerde bulunmuşsa, kafir bir kimse de onu alabilir Çünkü o, söz konusu çocuğa veli olabilecek durumdadır.

 

Not:  Alimlerin ifadesi Yahudi bir şahsın Hristiyan bir çocuğu veya Hristiyan bir şahsın Yahudi bir çocuğu bulduğunda alabileceği sonucunu doğurmaktadır ki tıpkı mirasta olduğu gibi burada da hüküm böyledir. İbnü'r-Rif'a ise "ben bu hükmü, nakledilmiş bir şekilde görmedim" demiştir.

 

d) Reşid olmak:

 

Aslında "güvenilir olmak" ifadesi, reşit sözcüğünü zikretmeye gerek bırakmamaktadır. Nitekim "mükellef" sözcüğü de "güvenilir" sözcüğünü zikretmeye gerek bırakmamaktadır.

 

Nevevi'nin buradaki kastı kişinin hem görünürde hem de gerçekten güvenilir olmasıdır.

Böylece durumu bilinmeyen kimse de bu kapsama girmiş olacaktır. Nitekim Nevevl'nin "güvenilir kişi, durumu bilinmeyen kişiden önce gelir" ifadesi de bunu göstermektedir.

 

Bulunan bir çocuğu alma yetkisi hakimin iznine bağlı değildir. Bununla birlikte bulunan bir çocuğun hakime teslim edilmesi müstehaptır. Ancak -Dariml'nin de dediği gibi- bir kimse bir çocuk bulduğunda bunu hakimden başka birine teslim etmesi caiz değildir.

 

9. Nevevi daha sonra yukarıda zikrettiği şartların dışında kalan durumları zikretmiştir.

 

Bulan kişinin "hür olması" şartı köleyi dışarıda bırakmaktadır. Buna göre köle, cariye, müdebber, azat edilmesi şarta bağlanmış köle, ümmü veled veya mükatep şeklindeki herhangi bir köle bir çocuk bulup efendisinden izinsiz olarak onu alsa, çocuk onun elinden alınır; çünkü çocuğun bakımıyla ilgilenmek karşılıksız bir yardımdır.

Oysa köle, karşılıksız yardımda bulunmaya ehil değildir. Efendisi kölesinin bir çocuk bulup aldığını bildiği halde çocuğu onun yanında bırakırsa yani köle, efendisinin izniyle çocuğu almış olursa bu durumda çocuğu sanki efendi bulup almış gibi kabul ederiz, köle de çocuğu alma ve yetiştirme konusunda efendinin yerini alan vekil olmuş olur; çünkü kölenin elinde bulunan şeyefendinin elinde kabul edilir. Ancak burada çocuğu o kölenin elinde bırakabilmek için kölenin buna ehil olması şarttır.

 

Maverdi şöyle demiştir: Bu hüküm, durumun hakime iletilmesinden önce geçerli olur. Durumun hakime iletilmesinden sonra ise hakim uygun gördüğü kimseye çocuğu teslim eder; çünkü efendinin bu çocuk üzerinde hakkı yoktur.

 

[Maverdl'nin bahsettiği] ikinci durum itiraza açıktır; çünkü çocuğu bulan efendidir.

 

Efendi, mükatep kölesine "bulduğun çocuğu benim için al" dese, çocuğu efendi bulmuş kabul edilir.

 

Kısmi köle, zamanının kendisine ait diliminde bir çocuk bulduğunda bunun sahih olup olmadığı konusunda iki görüş vardır. Daha doğru görüşe göre -Ruyani'nin de belirttiği üzere- bu sahih değildir; çünkü çocuğa bakmak bir tür yetkidir. Kısmi kölenin ise -buluntu

malı alma meselesinin aksine- buluntu çocuk üzerinde velayeti yoktur. Şayet bu köleyle efendisi arasında zamanın nöbetleşe taksimi söz konusu değilse veya çocuğu efendisine ait zaman diliminde bulmuşsa bunun hükmü normal kölenin bulduğu çocuğun hükmü gibidir. Bunu Maverdı açık olarak belirtmiştir.

 

10. Nevevi, bulan kişinin "mükellef, güvenilir, reşid" olması şartına aykırı durumlar olarak şunları zikretmiştir: Çocuğu bir çocuk, deli, fasık, sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış bir kimse bulsa veya Müslüman bir çocuğu kafir bir kimse bulsa bunların elinden çocuk alınır. Çünkü çocuk ve delinin ehliyeti yoktur. Fasık şahıs ile tasarrufları sefihlik sebebiyle kısıtlanan şahıs hakkında ise töhmet söz konusudur. Kafir şahsın ise Müslüman üzerinde velayet hakkı yoktur.

 

Çocuğu bunların elinden alacak olan kişi -et-Ta'ciz adlı eserin şarihinin de belirttiği üzere- hakimdir.

 

"Müslüman" ifadesi, kafirliğine hükme n karar verilen buluntu çocuğu dışarıda bırakmakta olup bu çocuk kendisini bulan kafir kişinin elinde bırakılır. Aynı şekilde kafir çocuğu Müslüman birisi bulduğunda da çocuk onun elinde bırakılır.

 

11. Her ikisi de ehil olan iki kişi buldukları bir çocuğu alma konusunda birbiriyle rekabet etseler, yani her biri "bu çocuğu ben alacağım" dese, hakim çocuğu bu ikisinden uygun gördüğüne veya bu ikisi dışında uygun gördüğü birine teslim eder. Çünkü çocuğu almadan önce onların çocuk üzerinde herhangi bir hakkı olmayıp hakim maslahata daha uygun olanı yapar.

 

Şayet bu iki şahıstan birisi önce davranarak çocuğu diğerinden önce alsa, diğeri onunla rekabet edemez.

 

[*] - Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Başkasından önce herhangi bir şeyi elde eden şahıs o konuda herkesten fazla hak sahibidir.(Ebu Davud, e!-Horac ve'l-imare, 3071)

 

Nevevl'nin "onu alsa" ifadesi, şahsın çocuğun yanında durup onu almaması halini dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda şahsın herhangi bir hakkı olmaz.

 

12. Bir çocuğu bulan iki şahıs çocuğu aynı zamanda alsalar, her ikisi de çocuğu almaya ehil olsa [bu durumda ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre zengin olan fakir olana göre önceliklidir. Çünkü bulduğu çocuğa malıyla yardımcı olabilir.

 

İki kişi zenginlik bakımından farklı düzeyde olsalar daha zengin olanın öncelik hakkı vardır.

Biri cimri diğeri cömertse, zenginin öncelik hakkına kıyasla cömerte öncelik tanınır; çünkü bulunan çocuğun onun yanında korunması daha çok görülür. Anlaşılacağı üzere zengin cimri bile olsa fakire göre önceliklidir.

 

[İkinci görüş]

 

Zengin ve fakir birbirine eşittir; çünkü buluntu çocuk için yapılacak harcamayı bulan kişi üstlenmek zorunda değildir.

 

Hakim nezdinde güvenilirliği tescil edilen kişi, hakim nezdinde güvenilirliği tescil edilmesi itibarıyla durumu bilinmeyen -yani bir hakim nezdinde fasık olduğu ya da güvenilir olduğu bilinmeyenkişiye göre önceliklidir. Allah katındaki güvenilirliğe gelince bunu Allah'tan başka kimse bilmez.

 

Hür olan, kemal özelliği sebebiyle mükatep köleye göre önceliklidir.

 

Şehirli olan bedeviye önceliklidir.

 

Müslüman ve kafir, kafirliğine hükmedilmiş olan çocuğu alma konusunda eşittir. [Zayıf] bir görüşe göre Müslüman önceliklidir. Bir başka görüşe göre ise kafir önceliklidir.

 

Kadın -her ne kadar çocuğa bakım konusunda erkeğe göre öncelikli hak sahibi olsa da- bulunan çocuğu alma konusunda erkeğe göre öncelik hakkı sahibi değildir.

 

Not:

a. Buluntu bir çocuğu alma konusunda iki kişi rekabet etse, bunlardan birisi çöle veya köye doğru göç eden bir göçebe diğeri ise şehirde ikamet eden kimse olsa, şehirli daha önceliklidir; çünkü o çocuğa daha yumuşak davranır ve nesebi konusunda da daha ihtiyatlı davranır. Ancak bir başka şehre göç eden göçebeye göre o şehirde ikamet eden kişi daha öncelikli olmayıp her ikisi de eşittir; çünkü tek başına olan bir kimse bulduğu çocuğu kendi oturduğu bölgeye götürebilir.

 

b. Nevevi, bir köyde oturan köylüyü, şehirden şehre göç eden kişiye tercih etmiştir ve bu görüşü İbn Kecc'den nakletmiştir. Ancak alimlerimizin nakline göre -ki Nevevl'nin kendisi de Rafi!'ye tabi olarak bunu nakletmiştir- bu ikisi birbirine eşittir.

 

c. Bir şehirli ile bir bedevı bir çocuğu, kendi başına bırakıldığında ölebileceği bir yerde bulmuşlarsa şehirli olan tercih edilir. Bir mahalle, kabile veya başka bir yerde bulmuşlarsa her ikisi de eşit olur.

 

d. Ezrai şöyle demiştir: Gözleri gören kişi, gözleri kör olana, vücudu sağlam olan cüzzamlı ve abraş olana -şayet bunların buluntu çocuğu alma konusunda ehil olduğunu kabul edersek- tercih edilir.

 

13. Bir çocuğu aynı anda bulan iki kişi, yukarıda belirtilen nitelikler bakımından eşit olsa ve çocuğu alma konusunda birbiriyle rekabet etseler, İmam Şafii (r.a.)'nin ifadesine göre aralarında kur'a çekilir; çünkü aralarında öncelik yoktur. Burada buluntu çocuk mü-

meyyiz olup bulanlardan birini tercih etse bile hüküm böyledir. Bundan farklı olarak mümeyyiz bir çocuk üzerinde iki kişi babalık iddiasında bulun sa çocuk bunlardan birini tercih ederse onun nesebine bağlanır; çünkü alimler o meselede hükmü, doğumdan kaynaklanan eğilime bağlamışlardır. Bu meselede ise böyle bir durum yoktur.

 

Burada -bulunan çocuğa zarar vereceği için- çocuğa sırayla bakma yöntemine gidilmez.

Yine iki kişinin çocuğa birlikte bakması ya çok zor ya da imkansız olduğundan çocuk iki kişiye birden bırakılmaz.

 

Bir çocuğun bakımını üstlenme konusunda kur'a çekilmesi, Hz.

Meryem ile ilgili kıssada da anlatıldığı üzere bizden öncekilerin şeriatlarında vardı. Bu durumu Yüce Allah şu şekilde bildirmektedir: Meryem 'in bakım ve himayesini kimin üstleneceği hususunda [mabetteki din adamları, Yahudi geleneğine uygun bir şekilde] kalemlerini atarak kur'a çektikleri ve aralarında tartıştıkları zaman sen onların yanında değildin. [Al-i İmran, 44]

 

Bizim şeriatımızda buna aykırı bir hüküm söz konusu değildir. "Önceki şeriatlarda yer alıp bizim ş.eriatımızda aykırı bir hüküm getirilmemiş konular bizim için de geçerli midir değil midir?" şeklindeki tartışma daha önce geçmişti.

 

Tek başına çocuğu bulan kişinin nasıl bulduğu çocuğu alma hakkını başkasına devretme yetkisi yok ise Maverdi aykırı görüş belirtmiş olmakla birlikte kur'a çeken kimsenin kendi hakkını diğerine devretme yetkisi yoktur. Kur'a çekmeden önce hakkını diğerine devrederse diğeri çocuğu tek başına alabilir.

 

14. Şehirli, köylü veya bedevi bir kimse bir şehirde veya köyde çocuk bulsa onu çöle götürme hakkı yoktur; çünkü çölde yaşam daha serttir, ayrıca çölde yaşamak kişinin ilim, din ve meslek öğrenmesine engelolur. [Zayıf] bir görüşe göre bu nesebin kaybolmasına yol açtığı için yasaktır.

 

Mütevelli'nin belirttiği ve Rafii ile Nevevl'nin de tasdik ettikleri üzere üzere çocuğu yolcularla birlikte nakletme veya nakletmeme arasında bir fark yoktur. Ancak çöl şehre veya köye yakın olur da çocuğu orada aramak kolayolursa -yukarıdaki gerekçe ortadan kalkmış olacağından- bunu yapabilir. Bu eş-Şerhu'l-Kebir'de açık olarak belirtilmiştir.

 

Belirtilen gerekçeyle çocuğun şehirden köye nakledilmesine de izin verilmez.

 

Not:  Çöı, yerleşim biriminden farklıdır; çünkü yerleşim birimi şehirler, köyler ve mezralardan oluşur. Köy, bir arada bulunan mamur bölgedir. Köy büyük olduğunda belde diye isimlendirilir, daha da büyük olduğunda şehir diye isimlendirilir. Arapça'da "riyf" ekili toprakların bulunduğu verimli arazileri ifade eder.

 

15. Bir şehirde çocuk bulan kişi onu başka bir şehre [götürebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre çocuğu bulan kişi onu -yukarıda belirtilen gerekçeye bağlı olarak- bir şehirden başka bir şehre götürebilir. Nevevl'nin ifadesinden anlaşıldığına Mütevelli'nin de açık ifadesine göre diğer şehir, bulan kişinin vatanı olsun ya da olmasın, oraya doğru bir grupla birlikte yolculuk yapsın ya da yapmasın fark etmez.

 

[İkinci görüş]

 

Yukarıda belirtilen ikinci gerekçeden dolayı bunu yapmaya da izin verilmez.

 

Not:  Görüş ayrılığı, yol güvenliği bulunduğu ve haberleşmenin mümkün olduğu duruma özgüdür. Şayet yol tehlikeli ise veya haberleşmek mümkün değilse, bulunan çocuk kesinlikle bulan kişinin elinde bırakılmaz.

 

Alimler "namazların kısaltılabileceği mesafe" ile diğerlerini ayırmamıştır. Maverdı ise görüş ayrılığını "namazların kısaltılabilece ği mesafe" ile ilgili görmüş ve bunun altındaki mesafeye çocuğu götürmeni n kesinlikle caiz olduğunu söylemiştir. ElKifaye'de bu görüş kabul edilmemiştir. Alimlerin çoğunluğunca kabul edilen görüş itimad edilmesi gereken görüştür.    

 

16. Daha doğru görüşe göre güvenilir olduğu sınanmış olan yabancı bir şahıs bir şehirde çocuk bulduğunda onu kendi yaşadığı şehre götürebilir. Bunun gerekçesi yukarıdaki daha doğru görüşte belirtilen gerekçe olup, her iki şehirde yaşam birbirine yakındır. Diğer bir görüşe göre ise -yukarıdaki ikinci gerekçe sebebiyle- bunu yapamaz ki bu gerekçe de çocuğun nesebinin zayi olmasıdır.

 

Not:  Yabancı şahıs konusundaki görüş ayrılığı -belirtildiği üzere- güvenilir olduğu sınanmış olan kimse ile ilgilidir. Şayet kişinin durumu bilinmiyorsa çocuk kesinlikle onun elinde bırakılmaz. Ayrıca bu mesel e bir önce zikredilen meselenin kapsamına dahil olduğundan ayrıca zikredilmesine gerek yoktur. Bir çölden başka bir çöle veya bir köyden başka bir köye nakletmek tıpkı bir şehirden bir başka şehre nakletmek gibidir.

 

17. Şehirli bir kimse bir çocuğu çöldeki bir konaklama yerinde veya bir kabilede bulsa bu çocuğu kendisinin gitmekte olduğu köye veya şehre götürebilir; çünkü bu çocuk için daha yararlıdır. [Zayıf] bir görüşe göre ise bu konuda -yukarıda geçen iki gerekçeye bağlı olarak- iki görüş bulunmaktadır. Şayet çöl tehlikeli ise o zaman kesin olarak kendisinin gittiği yere doğru nakledebilir.

 

18. Köylü veya çölde yaşayan bir kimse bir çocuğu şehirde bulmuş olsa onun durumu şehirlinin durumu gibidir. Buna göre çocukla birlikte şehirde oturmak istiyorsa çocuk onun elinde bırakılır. Çocuğu başka bir şehre veya çöle götürmek istediğinde bunun hükmü yukarıda belirtildiği gibidir.

 

19. Bir bedevı bir çocuğu çölde bulsa, kendisinin bağlı bulunduğu kafile göçebe olsa bile çocuk onun elinde bırakılır; çünkü bir bedevi için kafile si tıpkı şehir veya köy hükmündedir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ot bulnak için göçebe bir şekilde yaşıyorIarsa çocuk, bulan kişinin elinde bırakılmaz; çünkü bu durum çocuğun nesebinin kaybolmasına yol açar.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

TERK EDİLEN ÇOCUGA İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER