HİBE |
HİBEYE İLİŞKİN ÇEŞİTLİ
MESELELER
A. ÇOCUKLARA YAPILAN
HİBEDE EŞİTLİĞİ GÖZETMEK
B. HİBEDEN RÜCU ETMEK
C. HİBEDE KARŞILIK
ALINIP VERİLMESİ
A. ÇOCUKLARA YAPILAN
HİBEDE EŞİTLİĞİ GÖZETMEK
Babanın, çocuklarına bir
şey vermesi halinde erkek ve kız çocuklarını eşit tutmak suretiyle çocukları
arasında adaleti gözetmesi sünnettir.
[Zayıf] bir görüşe göre
erkekler ve kızlara mirasta olduğu gibi hibede bulunur.
1. Babanın çocuklarına
bir şey vermesi halinde erkek ve kız çocuklarını eşit tutmak suretiyle
çocukları arasında adaleti gözetmesi sünnettir.
[*] - Bunun delili
Buharive Müslim'in, Numan bin Beşir'den (r.a.)
rivayet ettikleri şu
hadistir:
[Numan şöyle dedi:]
Babam bana bir şey hibe
etti. Annem Amra binti Revaha şöyle dedi: "Resulullah (s.a.v.)'ı şahit
tutmadıkça ben buna razı olmam" dedi. Babam Resulullah (s.a.v.)'ın yanına
gelip şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi şunun anası, onun oğluna yaptığım
hibe konusunda seni de şahit tutmamı istedi."
Bunun üzerine Resulullah
(s.a.v.) şu soruyu sordu: "Beşir! Senin bundan başka çocuğun var mı?"
Babam "evet
var" dedi.
Resulullah (s.a.v.):
"Hepsine buna verdiğin gibi mal hibe ettin mi?" diye sordu.
Babam "hayır"
dedi.
Resulullah (s.a.v.):
"Öyleyse buna hibe ettiğin malı geri al" buyurdu. (Buhar!, Hibe,
2587; Müslim, Hibat, 4158)
Buharl'nin bir başka
rivayetine göre ise Restılullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Allah'tan korkun ve
çocuklarınız arasında adaletli 0Iun.(Buhari, Hibe, 2587)
Müs!im'de yer alan lafza
göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: O halde benden başkasını şahit
tut.(Müslim, Hibat, 4161)
Ahmed bin Hanbel'in
Müsned'inde yer alan ifadeye göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Beni
bir haksızlığa şahit tutma. Çocuklarının senin üzerindeki haklarından biri de
onlar arasında adaletli olmandır.(Müsned, 4, 268)
Ayrıca hibe konusunda
adaletin gözetilmemesi onların anne babaya isyan etmelerine ve birbirlerini
kıskanmalarına yol açabilir.
Not: Nevevl'nin ifadesinden adaletli davranmayı
terk etmenin, evla olana aykırı bir davranış olduğu anlaşılmaktadır. Oysa Rafiı
kesin bir dille bunun mekruh olduğunu belirtmiştir ki itim ad edilmesi gereken
de budur. İbn Hibban Sahih adlı eserinde adalete uygun davranmamanın haram
olduğunu belirtmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "beni bir zulme
şahit tutma" ifadesi de bunu desteklemektedir.(Sahih-i İbn Hibban, Hibe,
5102)
Alimlerin çoğunluğu
adalete riayet etmenin zorunlu olmadığı görüşünde olup yukarıdaki hadisi
müstehaplığa yormuşlardır. Çünkü hadiste "benden başkasını şahit tut"
buyrulmaktadır. Ayrıca Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz. Aişe'yi (r.a.) diğer
çocuklarından üstün tutmuş, Hz. Ömer (r.a.) de yalnızca çocuklarından Asım'abir
şey vermiştir. Abdullah bin Ömer (r.a.) de verdiği şeylerde çocuklarından bir
kısmını diğerlerine üstün tutmuştur.
[Zayıf] bir görüşe göre
baba, kız ve erkek çocuklarına hibede bulunurken mirastaki paylarına göre
hibede bulunur. Buna göre tıpkı mirasta olduğu gibi erkeklere kızların iki katı
kadar verir. Nitekim yegane Hakim olan Allah mirasta bu şekilde taksim
yapmıştır.
İlk görüşte olanlar buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Mirasçıya Allah'ın verdiği pay bundan farklıdır;
hatta burada kıza daha fazla verilmesi daha iyidir. Bunu İbn Cemaa el-Makdisı
Şerhu'l-Miftah adlı eserde nakletmiştir; çünkü erkek ve kız mirasta asabelik
bakımından birbirinden farklı almaktadır. Oysa ana-babaya yakınlıkları
açısından bakıldığında -tıpkı ana bir erkek kardeşler ile ana bir kız
kardeşlerin durumunda olduğu'gibi- bunlar eşittir.
Kişinin çocukları
arasında çift cinsiyetliler olsa onun hükmü kız gibi değil erkek gibi olur,
dolayısıyla onun hakkında iki görüş geçerli olur. Bunu Nevevi el-Mecmu 'da
"abdesti bozan şeyler" bölümünde belirtmiştir. Zerkeşı "Bu,
mirastaki şüphe edilen payın bekletilmesi konusundaki hükme aykırıdır"
demiştir.
Not:
a. "Çocuklar
arasında hibe konusunda adaleti gözetmemenin mekruh olması" çocukların
ihtiyaç sahibi olup olmama bakımından birbirine eşit olmaları durumunda söz
konusu olur.
Aksi takdirde bir
mekruhluk söz konusu olmaz. Sahabenin yukarıda geçen meselelerde çocukları
arasında farklılık yapmaları da bu şekilde anlaşılmalıdır.
b. Bu hükmün kapsamından
ana babasına isyan eden ve fasık olan ve kendisine verilen parayı günah yolda
harcayacağı bilinen çocuklar istisna edilir. Bunlara herhangi bir şey vermemek
mekruh değildir.
c. Çocuk da ana-babasına
bir şey hibe edeceğinde ana-babasını eşit tutması sünnettir.
Kişinin birini diğerine
üstün tutması -tıpkı çocuklar arasında eşitliği gözetmeme gibimekruhtur. Şayet
birini diğerine üstün tutacaksa "yapılacak iyiliğin üçte ikisi anneye
yapılır" şeklindeki rivayet sebebiyle anneyi üstün tutması daha iyidir.
(Muvatta Feraiz, 1091)
d. Kişinin erkek
kardeşlerine bir şey hibe etmesi konusunda bu hüküm geçerli değildir. Kuşkusuz
ki onlar arasında da eşit davranması güzel bir şeydir, ancak bu ana-baba ve
çoluk-çocuk arasındaki eşitliğe göre daha az talep edilen bir şeydir.
[*] - Beyhaki
Şuabu'l-iman adlı eserinde Said bin el-As'tan şunu rivayet etmiştir:
"Ağabeylerin küçük erkek kardeşleri üzerindeki hakkı, babanın çocuklar
üzerindeki hakkı gibidir. "(Şuabu'l-iman, Birrü'l-valideyn, 7929)
[*] - Bir başka
rivayette ise şöyle buyrulmuştur: "En büyük ağabey baba yerindedir.
"(Şuabu'ı-iman, Birrü'l-valideyn, 7930)
B. HİBEDEN RÜCU ETMEK
Baba, çocuğuna yaptığı
hibeden rücu edebilir. Meşhur rivayet e göre diğer üst soy hısımları da [alt
soylara yaptıkları] hibeden rücu edilebilir.
Hibeden rücu edebilmenin
şartı hibe edilen malın, kendisine hibe edildiği kişinin hakimiyetinde
bulunmasıdır. Kendisine hibe edilen kişinin hibe edilen malı satması veya
vakfetmesi durumunda hibeden rücu etme imkanı ortadan kalkmış olur. Ancak rehin
olarak verilmişse yahut hibe edilip teslim edilmemişse, azat edilmesi şarta
bağlanmışsa, hibe edilen cariye evlendirilmişse, hibe edilen araziye ekin
ekilmişse hibeden rücu etmek imkanı ortadan kalkmış olmaz. Mezhepte esas alınan
görüşe göre hibe edilen malın kiraya verilmesi de böyledir.
Hibe edilen şahsın mal
üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkıp sonra tekrar dönse daha doğru görüşe göre
hibe eden şahıs hibeden rücu edemez.
Hibe edilen malda bir
artış meydana gelse hibe eden kişi mala bitişik olan fazlalıklarla birlikte
malı geri alabilir, maldan ayn olan fazlalıklan alamaz.
Hibeden rücu etme
"hibe ettiğim şeyden rücu ettim", "hibeden rücu etmeyi
istedim", "hibe ettiğim şeyi kendi mülkiyetime geri aldım",
"hibeyi bozdum" gibi ifadelerle gerçekleşir.
Daha doğru görüşe göre hibe
eden şahsın malı başkasına satması, vakfetmesi, hibe etmesi, azat etmesi,
cariyeyle ilişkide bulunmasıyla hibeden rücu etme gerçekleşmez.
Karşılık almama ile
kayıtlanmış hibede üst soy hısımlarından başkası hibeden rücu edemez.
1. Baba, aradan zaman
geçmiş olmasına rağmen çocuğuna yaptığı hibeden geri
dönebilir. Bütününden
rücu edebileceği gibi -evleviyetle- bir kısmından da rücu edebilir. Bunun için
hakimin hükmetmesine gerek yoktur.
2. Ana-baba tarafından
üst soy hısımlan -arada din farkı olmuş olsa bile- hibeden rücu edebilir mi?
[Bu konuda mezhep içinde iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhep içinde meşhur
rivayete göre, kendisine hibe yapılan çocuk tarafından hibe teslim alınmış
olsun ya da olmasın, bu çocuk zengin olsun fakir olsun, küçük olsun büyük olsun
diğer üst soy hısımlan da hibeden rücu edebilir.
[*] - Bunun delili şu
hadistir: Babanın çocuğuna verdiği hibe dışında bir kimsenin bir şey verip veya
hibede bulunup sonra da bundan rücu etmesi helal olmaz.(Tirmizi, Buyu', 1298;
Müstedrek, Buyu', 2, 46)
"Baba" ifadesi
hakikat ve mecaz anlamları birlikte dikkate alındığında bütün üst soy
hısımlarını kapsar. Şayet böyle yapılmazsa diğer üst soy hısımları babaya kıyas
yoluyla katılır. Aralarındaki ortak nokta ise "doğum bağı"
bulunmasıdır. Nitekim nafaka, azat işleminin gerçekleşmesi ve kısasın sakıt
olması bakımından da böyledir.
[İkinci rivayet]
Baba dışındaki üst soy
hısımlarının hibeden rücu etme hakları yoktur. Bunun delili yukarıda geçen
hadis olup, hadiste yer alan "baba" sözcüğü sulbi baba anlamında
anlaşılır. Oysa ilk görüşte olanlar bu sözcüğü genelleştirmişlerdir.
3. çocuğun mükatep
olmayan kölesi de çocuk ile aynı hükme tabidir; çünkü bir kimsenin çocuğunun
kölesine hibede bulunması çocuğuna hibede bulunması gibidir. Ancak mükatep köle
böyle olmayıp o yabancı hükmündedir. Şayet kitabet akdi fesholursa nihai olarak
mülkiyetin çocuğa ait olduğu anlaşılmış olur. Bu şuna benzer: Bir çocuğun
nesebi hakkında karşılıklı nesep iddiasında bulunan iki şahıstan her biri
çocuğa bir şey hibe etse, sonra çocuğun nesebi bu iki şahıstan birine bağlansa
o şahıs, hibede bulunduğu kişinin kendisinin oğlu olduğu anlaşıldığından
hibesinden dönebilir.
Kişinin kendi mükatep
kölesine bir şey hibe etmesi, yabancı bir şahsa bir şey hibe etmesi gibidir.
4. Bir kimse kendi
çocuğuna bir şey hibe ettikten sonra ölse, çocuk bir engelden dolayı babasına
mirasçı olamasa, çocuğun dedesi ölen şahsa mirasçı olsa, mirası elinde
bulunduran dede çocuğa yapılan hibeden rücu edemez; çünkü haklar tek başına
mirasa konu olmayıp ancak mala tabi olarak mirasa konu olur. Oede ise bunlara
mirasçı olmamıştır.
5. Baba çocuklarına
hibede bulunurken adalete uygun davranmışsa hibesinden rücu etmesi mekruhtur.
Ancak bir maslahat sebebiyle rücu ederse, örneğin çocuklar babanın hibe ettiği
şeyi günah bir şeyde kullanırsa ve babanın geri dönme konusundaki uyarılarına
rağmen buna devamda ısrar ederse o zaman rücu etmesi mekruh olmaz.
6. Çocukların bir kısmına
hibede bulunmak mekruh olduğu gibi herhangi bir sebep yokken bazı çocuklara
yapılan hibeden rücu etmek de mekruh mudur? Yoksa konuyla ilgili hadis yalnızca
malı vermekle ilgili olduğundan [malı geri almakla ilgili olmadığından] bu
mekruh değil midir? Bu konuda el-Bahr adlı eserde iki görüş nakl edilmiş olup
rücuun mekruh olduğu görüşü daha güçlüdür.
Not: Kişinin hibeden rücu edebileceği durum
çocuğun hür olduğu durumdur. Şayet kişi köle olan çocuğuna hibede bulunursa bu
-daha önce de belirtildiği üzere- efendisine yapılmış olan bir hibedir.
Yine kişinin rücu
edebileceği hibe mal hibesidir. Kişi çocuğunda olan alacağını ona hibe etse
bundan kesin olarak dönemez. Bunu ister temlik olarak isterse alacağın ıskatı
olarak kabul edelim fark etmez; çünkü zimmetteki borcun kalıcılığı yoktur. Bu,
hibe edilen bir şeyin telef edilmesine benzer.
7. Babanın veya diğer
üst soy hısımlarının hibeden rücu edebilmesinin şartı, hibe edilen malın hibe
edilen kişinin -yani çocuğunhakimiyetinde bulunmasıdır.
Hibe edilen bir kölenin
kaçması veya hibe edilen malın gasp edilmesi durumunda bu mal yine de kişinin
hakimiyetinde kabul edilir, dolayısıyla bunlarda hibeden rücu edilebilir.
Bu kayıt, hibe edilen
kölenin kısas / diyeti gerektiren bir suç işlemesi durumunu yahut hibe edilen
kişinin iflas ederek kendisine kısıtlama getirilmesini dışarıda bırakmaktadır
ki bu durumda hibeden rücu etme imkanı ortadan kalkar. Ancak hibe eden şahıs
"kölenin işlediği suçun tazminini ben öderim ve onu geri alırım"
derse daha doğru görüşe göre bunu yapmasına müsaade edilir.
[İtiraz] İleride geleceği üzere, kişi kendisine hibe
edilen şeyi başkasına rehin olarak verse ve rehin alan kişi de onu teslim alsa,
hibe eden şahıs "ben onun değerini ödeyerek geri alırım" dese bunu
yapmasına izin verilmez. Bu mesele de böyle olmalıydı.
[Cevap] Kişinin ödeyeceği parada başka bir hak
sahibinin çıkmayacağından emin olunamaz ki bu durumda rehin kaybedilmiş olur.
Zira bu durumda rehin akdi fesholmuştur.
Rehin akdi mevkuf olarak
[askıda bir şekilde] gerçekleşmez. Ancak diyetin ödenmesi böyle değildir; çünkü
bu bir akit olmadığından mevkuf olarak gerçekleşmesi mümkündür.
Hibeden rücu etmek
isteyen kişi, ödemeyi taahhüt ettiği şeyi teslim ederse ne ala! Aksi takdirde
mal diğer şahsa geri döner. Aynı şekilde mal rehin verildikten sonra hibeden
rücu etmek, hibe yapılan şahsın tasarrufunu iptal etmek anlamına gelir. Ancak
hibede bulunan şahıs köleyi borcun bütünü karşılığında kurtarma hakkına
sahiptir; çünkü yabancı şahsın alacağını ödeme hakkına sahiptir. Ancak bunun,
alacaklının rızasıyla olması şarttır.
"Hibe yapılan
şahsın iflas etmesi sebebiyle tasarruflarına kısıtlama getirilmesi" kaydı,
"sefihlik sebebiyle tasarruflarına kısıtlama getirilmesi" durumunu
dışarıda bırakmaktadır ki bu durum, hibeden rücu etmeye engel teşkil etmez;
zira bu durumda hibe edilen mala başkasının hakkı ilişmemiştir.
8. Hibeden rücu etmek
aşağıda Nevevl'nin bir kısmını zikrettiği durumlarda da imkansız olur.
Hibe edilen malın hibe
edilen şahsın hakimiyetinden çıkması durumunda hibeden rücu etmek imkansız hale
gelir. Bu hakimiyetin 8 ortadan kalkması ister malın bütününün kişinin
mülkiyetinden satım, vakıf ve azat gibi yolla çıkması sonucunda olsun isterse
köleyle kitabet akdi yapmak yahut cariyeyi ümmü veled kılmak gibi örneklerde
olduğu üzere mülkiyetin çıkması söz konusu olmaksızın gerçekleşsin fark etmez.
Hibe edilen malın bir
kısmının mülkiyeti hibe edilen şahsın mülkiyetinden çıkarsa hibe eden şahsın
geriye kalan kısımda hibeden rücu etme hakkı vardır.
Not: Alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre
satım, hibede bulunan babaya karşı yapılmış olsa bile hibeden rücu etme imkanı
ortadan kalkar. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere zahir olan
görüş budur.
9. Kendisine hibe
yapılan kişi, hibe edilen malı başkasına rehin verse veya başkasına hibe
etmekle birlikte teslim etmese, onun mal üzerindeki hakimiyeti devam etmekte
olduğundan ona malı hibe eden kişinin rücu etme imkanı ortadan kalkmamış olur.
Buna kıyasla bir kimse kendisine hibe edilen bir malı kendisinin veya her iki
tarafın muhayyer olması şartıyla satsa onun mal üzerindeki hakimiyeti devam
ettiğinden hibede bulunan şahsın rücu hakkı devam eder; çünkü malın mülkiyeti
ona aittir. Bu hüküm doğrudur. Ancak karşı tarafın teslim almasından sonra, mülkiyet
ortadan kalktığından artık hibeden rücu imkanı kalmamış olur.
10. Hibe edilen kölenin
azat olması bir şarta bağlansa veya müdebber kılınsa, hibe edilen cariye
başkasıyla evlendirilse, hibe edilen araziye ekin ekilse, bu durumda mal
üzerindeki hakimiyet devam ettiğinden hibeden rücu etme imkanı ortadan kalkmaz.
11. Mezhepte esas kabul
edilen görüşe göre hibe edilen malın başkasına kiraya verilmesi de hibeden rücu
etmeye engel teşkil etmez; çünkü mal, bulunduğu halde olmaya devam etmektedir.
Kira akdine konu olan şey ise menfaattir. Buna göre hibeden rücu edilmesi
halinde kira akdi bulunduğu hal üzere devam eder, kiracı maldan yararlanmaya
devam eder.
Bunun karşısında yer
alan görüş Cüveyni'nin "şayet kiraya verilmiş malın satımı CElİz değil ise
yapılan hibeden rÜcu edilip edilemeyeceği konusunda bir tereddüt söz
konusudur" şeklindeki görüşüdür.
Not: "Hibe edilen kişinin mal üzerindeki
hakimiyeti devam ettiği sürece hibe eden şahıs rücu edebilir" şeklindeki
hükümden "bir durumun rücuyu engellemesi" istisna edilir. Bu şu
durumlarda söz konusu olabilir:
> Hibe yapan baba
delirse bu durumda iken hibeden rücu etmesi sahih olmaz. Onun velisinin de rücu
hakkı yoktur. Babanın akıl hastalığı sona ererse kendisinin rücu hakkı vardır.
Bunu Kadı Ebu't-Tayyib zikretmiştir.
> Hibe yapan kişi
ihrama girse ve hibe ettiği şey de bir av hayvanı olsa, hibe yapan kişi bu
durumdayken rücu edemez; çünkü ihramlıyken bir ava el koyması caiz değildir.
> Hibe yapılan çocuk
irtidat etse ve biz de onun mülkiyetinin mevkuf olduğuna hükmetsek bu
durumdayken baba rücu edemez; çünkü rücu şarta bağlamayı kabul etmediği gibi
mevkuf mülkiyeti de kabul etmez.
Yukarıdaki iki durumda
kişi ihramdan çıksa veya irtidat eden kişi Müslümanlığa dönse, hibe edilen mal
da çocuğun mülkiyetinde aynen bulunuyor olsa bu durumda baba rücu edebilir.
> Bir kimse çocuğuna
bir şey hibe etse, o da bunu çocuğuna hibe etse, daha doğru görüşe göre ilk
olarak hibede bulunan kişi hibeden rücu edemez; çünkü ikinci şahıs malın
mülkiyetini ondan elde etmemiştir.
> Kendisine hibe
yapılan şahıs bu malı oğluna satsa veya onun ölümüyle maloğluna intikal etse
baba kesinlikle hibeden rücu edemez; çünkü onun rücu hakkı olmayınca baba
sının rücu hakkı hiç
olmaz.
> Kişi bir malı
çocuğuna hibe etse, o çocuk da malı baba-bir erkek kardeşine hibe etse babanın
rücu hakkı yoktur; çünkü hibede bulunan kişinin kendisi rücu hakkına sahip
olmayınca baba hiç sahip olmaz. Çocuk bu malı dedesine hibe etse, dede de
çocuğunun çocuğuna hibe etse rücu hakkı yalnızca dedeye ait olur.
12. Kendisine bir şey
hibe edilen çocuğun, hibe edilen mal üzerindeki mülkiyeti ortadan kalktıktan
sonra mal miras veya başka bir yolla tekrar onun mülkiyetine dönse, ister ana
ister baba tarafından ona hibede bulunan üst soy hısımının daha doğru görüşe
göre hibeden rücu etme hakkı yoktur; çünkü burada [ikinci mülkiyet] üst soy
hısımından elde edilmemiştir ki onun rücu etme hakkı olsun. Diğer görüşe
göreyse önceki mülkiyet dikkate alınarak rücu edebilir.
Not: Nevevl'nin ifadesi, hibe edilen malın çocuğa
"ikale" veya "kusur sebebiyle geri verilme" yoluyla dönmesi
durumlarını da kapsamaktadır ki bu doğrudur; çünkü mülkiyet burada da ortadan
kalkmış, sonra geri dönmüştür.
Bu hükmün kapsamından şu
durumlar istisna edilir:
Bir kimseye üzüm suyu
hibe edildikten sonra bu üzüm suyu şaraba dönüşse sonra da sirkeye dönüşse,
mezhepte esas alınan görüşe göre üzüm suyunu hibe eden kişi rücu edebilir;
çünkü sirke üzerinde oluşan mülkiyetin sebebi üzüm suyu üzerindeki mülkiyettir.
Kişi, kendisine hibe
edilen köleyle kitabet akdi yaptıktan sonra köle, kitabet bedelini ödeyemeyecek
duruma düşse köleyi hibe eden kişi rücu edebilir.
Demiri şunu da istisna.
etmiştir: Kişi birine bir av hayvanı hibe etse, kendisine hibe yapılan kişi
ihrama girdiği halde av hayvanını salmasa, daha sonra ihramdan çıksa bu durumda
hibe yapan kişi rücu edebilir.
Demırl'nin görüşü kabul
edilemez; çünkü çocuğun av hayvanı üzerindeki mülkiyeti ihrama girmekle
birlikte sona ermiş, onun ihramdan çıkmasından sonra ise mülkiyet dönmemiştir.
Daha doğru olan ve
bizzat İmam Şafiı (r.a.)'nin ifadelerinde yer alan görüşe göre çocuğun ihramdan
çıktıktan sonra da olsa av hayvanını salması gerekir.
Çocuk, kendisine hibe
edilen tohumu araziye ekse veya hibe edilen yumurtadan civciv çıksa
İbnü'I-Mukrl'nin tek görüş olarak belirttiğine göre hibe eden kişi ana malı
geri alamaz; çünkü hibe edilen şey telef olmuştur. Bulkini ise bunun aksini tek
görüş olarak benimsemiştir.
13. Hibe edilen malda
artış meydana gelse, bunu hibe eden üst soy hısımı mala bitişik olan
"kilo", "araziye ekilmiş ekin" gibi fazlalıklarla birlikte
malı geri alabilir; çünkü bu fazlalık asıl mala tabidir.
Not: Bu genel ifadeden şu iki durum istisna
edilir:
a. Bir kimse, hamile
olmayan bir cariye veya hayvanı hibe ettikten sonra cariyelhayvan hamileyken
hibeden rücu etse yalnızca anneyi geri alabilir, yavruyu geri alamaz; çünkü
hamilelik anlaşılabilecek bir durumdur. Bu daha doğru olan görüştür. İki görüş
içinden
Kadı Hüseyin'in sahih
kabul ettiği görüşe göre hibe eden kişi doğum öncesinde bile olsa hibeden rücu
edebilir. İbnü's-Sabbağ ve başkalarının da savunduğu üzere itimad edilecek olan
görüş budur.
b. Bir kimse bir hurma
ağacı hibe etse, hurma ağacında aşılanmamış hurmalar çıksa mezhepte esas alınan
görüşe göre hibe eden kişi rücu edemez; çünkü burada ne bir bedel ödeme ne de
karşılıklı rıza söz konusu değildir. Bu tıpkı aynı durumda mehrin hükmüne
benzemektedir. Bu, el-Havi'nin "bitki köklerinin ve meyvelerin
satımı" konusunda zikredilmiştir. Ancak er-Ravda'nın "iflas"
bölümünde Şeyh Ebu Hamid'den hurmaların ağaca tabi olacağı görüşünün tercihini
gerektiren bir ifade nakledilmiş ve bu nakille yetinilmiştir. İlk görüş hamile
cariyeninlhayvanın yavrusuna kıyasla daha güçlüdür.
14. "Sonradan doğan
çocuk "ve" kölenin elde ettiği kazanç" gibi maldan ayrı olan
fazlalıklara gelince, malı hibe eden üst soy / hısımı bu durumda hibeden rücu
edemez, aksine bu fazlalıklar, hibe edilen kimsenin mülkiyetinde meydana
geldiğinden ona ait olmaya devam eder. Ancak hibe işlemi yapıldığı esnada ana
karnında olan yavruya gelince, yavru doğduktan sonra bile olsa hibe eden kimse
rücu ettiğinde onu alır; çünkü o da hibe edilen mal kapsamına dahildir.
15. Hibe esnasında hibe
edilen cariyelhayvan hamile olsa daha sonra hibe eden şahıs yalnızca anada
hibeden rücu etse -alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre- bu, yavru
konusunda da rücu olarak kabul edilir.
16. Kendisine hibe
yapılan kişi hibe edilen kumaşı boyasa, beyazlatsa, hibe edilen buğdayı öğütse,
yünü eğirse, babası hibe ettiği elbiseyi geri aldığında elbisenin kıymetinde
meydana gelen artışta babasına ortak olur. Şayet elbisenin değerinde bir artış
meydana gelmemişse ortaklık söz konusu olmaz.
Not:
a. Nevevi'nin sözünden
anlaşıldığına göre, hibe olarak verilen köle, hibe edildiği çocuğun yanında bir
sanat öğrense ve bu sebeple değerinde bir artış meydana gelse bu artış babaya
ait olur. Rafiı eş-Şerhu'!-Kebir'de ve Nevevi er-Ravda'da bu bölümde bunu açık
olarak ifade etmişler, sanat öğrenme ve tarlaya ekin ekilmesi ni "bitişik
fazlalık" kapsamında zikretmişler ancak "teflls" bölümünde
kölenin sanat öğrenmesinin tıpkı bir mal gibi kabul edildiği belirtilmiştir.
Bundan çıkan sonuca göre çocuk, tıpkı kumaşın beyazlatılması meselesinde olduğu
gibi, sanat öğrenme sonucunda kölenin değerinde meydana gelen artışta babasına
ortak olur.
Zerkeşı bunu şöyle
açıklamıştır: Buradaki, efendinin herhangi bir payının olmadığı bir öğrenmedir.
Diğer yerdeki ise efendinin katkısının olduğu bir öğrenme söz konusudur.
b. Üst soy hısımı,
çocuğa hibe ettiği araziyi çocuk oraya ağaç diktikten veya bina yaptıktan sonra
geri alsa, -tıpkı ödünç akdinde oldUğU gibi- ağaç ve binayı değerini ödeyerek
söktürmek veya değerini ödeyerek ona sahip olmak yahut da ücret karşılığı arazide
bıraktırmak şıklarından birini seçebilir.
c. Hibe edilen malda bir
eksilme meydana gelse, eksilme sebebiyle herhangi bir şeyalmaksızın hibeden
rücu edebilir.
d. Kişi sağlığında iken
çocuğuna bir pınar hibe etip teslim etse, diğer mirasçılar lehine şahitler
"baba yaptığı hibeden döndü ancak neyi geri aldığını hatırlamıyoruz"
diye şahitlik etse onların şahitliği dinlenmez, pınar da o kişinin elinden
alınmaz; çünkü bu, dönüşün yapıldığı malolmayabilir.
17. Hibeden rücu etmek
aşağıdaki sözlü ifadelerle gerçekleşir:
> "Yaptığım
hibeden rücu ettim",
> "Yaptığım
hibeden rücu etmeyi istedim",
> "Hibe ettiğim
şeyi kendi mülkiyetime geri aldım",
> "Hibeyi
nakzettim", .
> "Hibeyi iptal
ettim",
> "Hibeyi
feshettim".
Bu ifadelerin hepSi
sarıhtir.
Niyetle birlikte
"hibeyi aldım", "hibeyi teslim aldım" vb. kinaye ifade
kullanma durumunda da rücu gerçekleşir.
Müşterinin iflas
etmesinden sonra, satıcının sattığı malı geri alması hangi durumlarda oluyorsa
hibeden rücu da aynı durumlarda gerçekleşir.
Not:
a. Bir hibe işleminden
rücu edildikten sonra henüz mal, hibe edilen çocuğun elinden geri alınmamış
olsa bu mal emanet hükmünde olur. Buna karşılık bir satım akdi feshedildikten
sonra müşterinin elinde bulunan mal tazmine tabidir; çünkü müşteri bu malı tazmin
hükmüne tabi olarak almıştır.
b. Hibeden rücu etmek
ancak şartsız olursa sahih olur. Buna karşılık kişi "aybaşı geldiğinde
hibeden rücu ettim" dese bu sahih olmaz; çünkü fesih işlemleri -tıpkı akU
işlemleri gibi- şarta bağlanmaya elverişli değildir;
18. Bir çocuğun üst soy
hısımı ona bir şey hibe ettikten sonra hibe ettiği malı; a) satması, b)
vakfetmesi, c) başkasına hibe etmesi, d) hibe ettiği köleyi azat etmesi veya•e)
hibe ettiği cariyeyle cinsel ilişkide bulunması gibi fiillerle hibeden rücu işlemi
[gerçekleşir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu beş fiil ile rücu gerçekleşmez; çünkü çocuğun mal üzerindeki mülkiyeti
tamdır ve tasarrufu da geçerlidir. Bu yüzden söz konusu fiillerin bir etkisi
olmaz ..
[İkinci görüş]
Bunların her biri ile
rücu gerçekleşir. Nitekim bir satım akdinde satıcı muhayyer olduğu esnada bu
fiillerden birini yapsa satım akdi fesholmuş olur.
ilk görüşte olanlar iki
mesele arasını şu şekilde ayırmışlardır: Satım akdinde mülkiyet zayıftır. Bizim
meselemizde ise böyle deiğldir.
İlk görüşe göre hibede
bulunan baba hibe ettiği malı itlaf ettiğinde telef ettiği şeyin değerini veya
cariyeyi ümmüveled kıldığında onun mehrini ödemek zorundadır. Diğer fiiller ise
hükümsüzdür. Babanın cariyeyi ümmü veled kılması durumunda cariye çocuğa haram
olur; çünkü bu cariye, babasının ilişkide bulunduğu birisidir. ileride
"nikah engelleri" bölümünde de gÖrüleceği üzere çocuğun ilişkide
bulunduğu bir cariye ile baba da ilişkide bulunsa bu cariye her ikisine de
haram olur.
Birbirine hibede bulunan
iki kişi hibeden rücu etme imkanının olmadığı durumda karşılıklı olarak hibeyi
feshetse veya ikale etseler, el-Envar yazarının tek görüş olarak belirttiğine
göre hibe akdi fesholmamış olur.
Not:
a. Bir çocuk babasının
kendisine hibe ettiği bir malı sattıktan sonra babası "o satmadan önce ben
hibeden rücu etmiştim" diye iddiada bulunsa, bir delil (şahit)
göstermedikçe bu iddiası kabul edilmez.
b. Bir baba kızına çeyiz
olarak bazı eşyalar verse, şayet kız yetişkin ise icap ve kabulolmadıkça kız
bunlara sahip olamaz. Baba "ben bu malları ona temlik etmedim" diye
iddiada bulunsa yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Aynı şekilde baba
kızına ev eşyası satın alsa bununla kız eşyalara sahip olamaz. Ancak kız küçük
ise ve baba da ona vermek niyetiyle mallar satın almışsa kız bununla mallara
sahip olur. Baba, ileride kızdan geri almak niyetiyle satım bedelini ödemişse
bunu geri alabilir, aksi takdirde alamaz.
c. Babanın elinde bir
mal bulunsa ve baba bu malın elinde emanet olduğunu, mülkiyetinin çocuğuna ait
olduğunu ikrar etse, sonra da ikrar ettiği malı çocuğuna daha önceden hibe
etmiş olduğunu iddia etse ve hibeden rücu etse, çocuk bunu yalanlarsa alimlerin
çoğunluğuna göre çocuğun sözü kabul edilir, babanın hibeden rücu hakkı yoktur.
İtimad edilmesi gereken görüş üç kadı tarafından yani Ebu't-Tayyib, Maverdı ve
Herevı tarafından fetva verilen "yeminle birlikte babanın sözü kabul
edilir" görüşüdür. Nevevi de bu görüşü sahih kabul etmiştir.
d. Bir kimse başka bir
şahsa bir elbiseyi sadaka olarak verse, kendisine elbise verilen kişi diğer
şahsın bunu emanet bıraktığını veya ödünç verdiğini zannetse burada veren
kimsenin niyeti dikkate alınır ve elbisenin verildiği kişi ona sahip olur.
Şayet elbisenin kendisine verildiği kimse bunu geri verse, diğer şahsın bu
elbise üzerinde mülkiyeti kalmadığından onu alması helal olmaz.
19. Karşılık almama
şartıyla kayıtlanmış bir hibe, üst soy hısımı dışındaki birisi tarafından
verilmişse -daha önce geçen hadis sebebiyle- hibede bulunan şahsın bundan rücu
etme hakkı yoktur. Ayrıca bu kimse -tıpkı sadaka veren kimsede olduğu gibi-
malını bedelsiz olarak vermiştir.
Not: Nevevl'nin ifadesinden "karşılık almama
şartıyla" verilen hibenin sahih olduğu anlaşılmaktadır ki daha doğru görüş
budur; çünkü bu, hibe eden kimsenin hakkı olup o hakkını ıskat edebilir.
C. HİBEDE KARŞILIK
ALINIP VERİLMESİ
Bir kimse herhangi bir kayıt
zikretmeksizin bir malını hibe ettiğinde, kendisinden daha alt seviyede olan
birine hibe etmişse buna karşılık bir şeyalamaz. Daha güçlü görüşe göre
kendisinden üst seviyede olan birine hibe ettiğinde de hüküm böyledir. Mezhepte
esas
alınan görüşe göre eşit
seviyedeki birine hibe ettiğinde de böyledir.
Şayet bir hibe işleminde
karşılık verilmesi gerekirse daha doğru görüşe göre bu, hibe edilen malın
değeridir. Hibe alan kişi bu karşılığı vermediğinde hibe eden kişi bundan rücu
edebilir.
Bir kimse bilinen bir
bedeli alma şartıyla bir malı hibe ederse daha güçlü görüşe göre akit sahih
olur. Doğru görüşe göre bu, satım akdi olur. Bilinmeyen bir bedel almayı şart
koşarsa mezhepte esas alınan görüşe göre hibe batıl olur.
Küçük bir sepet hurma
gönderme örneğinde olduğu gibi bir kimse bir başkasına örf ve adette geri
alınması söz konusu olmayan bir kap içinde hediye gönderse kabın kendisi de
hediye edilmiş olur. Aksi takdirde hediye edilmiş olmaz. [Kabın kendisi hediye
olarak kabul edilmediğinde] bu kabı adet gerektiriyorsa hediye edilen şeyi yeme
dışında kullanmak haram olur.
1. Bir kimse bir malı
hibe ederken karşılık alıp almama konusunda herhangi bir kayıt zikretmeksizin
genel bir şekilde hibede bulunursa [hibe yapan ile kendisine hibe yapılan arasındaki
seviyeye göre üç durum söz konusu olur:]
[Birinci durum]
Hibe eden kişi
kendisinden daha düşük seviyeli bir kimseye mal hibe etmişse, örneğin hükümdar
halka, hoca öğrencisine bir şey hediye etmişse buna karşılık bir şeyalamaz;
çünkü hibe ne sözlü olarak ne de örf ve adet gereği bir karşılık verilmesini
gerektirmez.
Not: Maverdı şu yedi türü de bu kapsamda kabul
etmiştir:
1. Kişinin ailesine ve
akrabalarına yaptığı hibe: Kişi bu durumda herhangi bir karşılık alamaz; çünkü
bu hibenin amacı akrabalık bağlarını güçlendirmektir.
2. Düşmana yapılan hibe:
Çünkü bunun amacı aradaki düşmanlığı sona erdirmektir.
3. Zenginin fakire
yaptığı hibe: Bunun amacı fakire yarar sağlamaktır.
4. Alimlere ve zahidlere
yapılan hibe: Bundan amaç Allah'a yaklaşmak ve bunun bereketini ummaktır.
5. Mükellef olan bir
kimsenin mükellef olmayana yaptığı hibe:
Bu hibe için karşılık
almak sahih değildir.
6. Arkadaşlara ve
kardeşlere yapılan hibe: Bunun amacı sevgiyi pekiştirmektir.
7. Makamı veya malıyla yardımcı
olan bir kimseye yapılan hibe: Bunun amacı iyiliğe karşılık vermektir.
Darimi, öğrencinin
hocasına verdiği hediyeyi de bu kapsamda görmüştür ki bu Maverdı'nin sözünün
kapsamına dahildir.
[İkinci durum]
Bir öğrencinin hocaya
bir şey hibe etmesi örneğinde olduğu gibi seviye olarak daha düşük olan biri
daha üstte olan birine bir şey hibe ettiğinde [bu hibe bir karşılık gerektirir
mi? Bu konuda İmam Şafiı (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
karşılık gerekmez. Daha üstte olan kişiye bir ev ödünç verme durumunda nasıl ki
karşılık gerekmiyorsa burada da malları menfaatlere kıyaslayarak aynı sonuca
ulaşırız.
[İkinci görüş]
Bu konuda düzenli bir
örf-adet bulunduğundan karşılık verilmesi gerekir.
[Üçüncü durum]
Bir kimse kendisiyle
eşit seviyede olan bir şahsa -herhangi bir kayıt zikretmeksizin- bir şey hibe
ettiğinde [ne olur? Bu konuyla ilgili iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
rivayet e göre bu durumda karşılık vermenin gerekli olmadığı konusunda tek bir
görüş bulunmaktadır. Çünkü eşit seviyedeki insanların birbirine bir şey hibe
etmelerinin amacı aradaki bağı devam ettirmek ve arkadaşlığı pekiştirmektir.
[İkinci rivayet]
Bir önceki meselede var olan
iki görüş burada da söz konusudur. 2. Nevevl'nin kendi fıkhı çıkarımına göre
hediyeler de bu konuda hibe gibidir. El-Kifaye adlı eserde bu görüş
Bendenkı'nin açık ifadesi olarak nakledilmiştir.
Sadakanın karşılığına
gelince; bunun karşılığı Allah katında verileceğinden sadakada kesinlikle
karşılık gerekmez. Er-Ravda 'da "bu görüş Beğavı ve başkalarının açık
ifadesi olarak nakledilmiştir" denilmiştir.
3. Yukarıda tercih
edilen güçlü görüşün karşısında yer alan görüş esas alındığında, herhangi bir
kayıt zikredilmeksizin verilen hibede karşılık vermek gerekli olursa [bu
karşılık ne kadar olmalıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu karşılık, hibe edilen şeyin değeri kadardır; çünkü akitte bir karşılık
gerekli olduğunda ve herhangi bir miktar belirtilmediğinde, akde konu olan
şeyin değerini ödemek gerekli olur.
Bu görüş esas
alındığında, daha doğru görüşe göre hibe edilen malın karşılığının verildiği an
değil hibenin teslim alındığı andaki değeri dikkate alınır.
[İkinci görüş]
Örf ve adete göre öyle
bir hibenin karşılığı olarak görülen bir şey karşılık olarak verilmelidir.
Şayet hibeyi alan kişi
veya bir başkası bu hibeye karşılık herhangi bir şey vermezse hibe eden kişi
-şayet mal mevcutsa- hibe ettiği şeyi geri alabilir. Telef olmuşsa da bedelini
alır.
Bir kimse bir ihtiyacını
görmesi veya hizmet etmesi karşılığında bir başkasına bir hediye verse,
hediyeyi alan kişi bunu yerine getirmese, şayet verilen mal aynen duruyorsa
geri verilmesi gerekir, telef olmuşsa bedelinin verilmesi gerekir. Bunu İstahrı
belirtmiştir.
4. Bir kimse mesela
"bu malı sana şu karşılığı vermen şartıyla hibe ediyorum" diyerek
belirli bir karşılık almak şartıyla bir şahsa bir mal hibe etse [bu hibe akdi
sahih olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
burada kullanılan ifadenin anlamı dikkate alınarak bu akit sahih kabul edilir.
Zira bu, karşılık olarak belirli bir malın verilmesidir, tıpkı "sana şu
mal karşılığında bunu satıyorum" ifadesinde olduğu gibi sahih olur.
[İkinci görüş]
Burada kullanılan sözcük
dikkate alınır ki bu sözcükte bir çelişki bulunduğundan akit sahih olmaz; çünkü
"hibe" sözcüğü, verilen şeyin karşılıksız olmasını gerektirir.
5. [Yukarıdaki meselede
ilk görüşü esas alırsak yani] kullanılan ifadenin [lafzını değil de] anlamını
esas alırsak bu [akdin durumu ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre bu
bir satım akdi olur. Satım akdine ilişkin olan şuf'a, şart ve meclis
muhayyerliği ve diğer hükümler sabit olur.
Et-Tenkfh adlı eserde
şöyle denilmiştir: "Bu konuda bir görüş aynlığı yoktur. Gazali kullandığı
ifadeyle bu konuda bir görüş ayrılığı varmış gibi bir imada bulunmaktaysa da bu
yanlıştır."
Rafii ve Nevevl'nin
"muhayyerlik" konusunda sahih kabul ettikleri "karşılık alınan
hibede muhayyerlik yoktur" şeklindeki görüş -orada da işaret edildiği
üzere- "bu bir satım akdi olarak kabul edilmez" görüşüne dayalıdır.
[İkinci görüş]
Bu, kullanılan sözcük
dikkate alındığında bir hibedir ve teslim gerçekleşmedikçe bağlayıcı hale
gelmez.
6. Bir kimse bir malını
hibe ederken ne olduğu tam belli olmayan bir karşılık istese, örneğin "bu
köleyi, bir elbise karşılığında sana hibe ediyorum" dese [bu hibenin hükmü
nedir? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır: ]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
rivayete göre bu akit batıldır; çünkü bedel belli olmadığından bu akdi satım
olarak sahih kabul edemeyiz. Hibe akdi ise bir karşılığı gerektirmemesi
sebebiyle bu akitte karşılık zikredildiğinden bunu hibe olarak kabul etmek de
mümkün değildir.
[İkinci rivayet]
Hibe akdinin karşılığı
gerektirdiği görüşü esas alınarak buradaki akit hibe olarak sahih olur.
Not: Hibeyi alan kişi verene "sen bana
karşılıksız olarak hibe ettin" dese, hibe eden "bir şey karşılığında
hibe ettim" dese, hibe alan kişinin sözü kabul edilir; çünkü her ikisi de
bu malın hibe alanın mülkiyetine geçtiği konusunda ittifak etmektedir. Bedelin
zikredilmemiş olması asıldır.
7. Bir kimse bir şahsa
bir kap içinde hediye gönderse [burada iki durum söz konusu olur:]
[Birinci durum]
Şayet -bir sepet içinde
hurma gönderilmesi örneğinde olduğu gibi- kabın geri gönderilmesi konusunda bir
örf-adet yoksa -bu konudaki örf-adet hakem kılınarak- bu kap da hediye olmuş
olur. Tatlı, meyve kutuları vb. de bu hükümdedir.
[İkinci durum]
Şayet halk arasındaki
uygulamaya göre kap geri veriliyorsa yahut da -İbnü'I-Mukrl'nin ifadesinden
çıkan sonuca göre- uygulamada bir birlik yoksa kabın kendisi hediye olmaz,
hediyenin gönderildiği şahıs elinde emanet olur.
Ezrai şöyle demiştir:
Kapların geri verilmesi konusundaki uygulama toplumdaki farklı katmanlarda yer
alan insanların durumuna, bölgedeki örf-adete ve o bölgeye halkın birbirine
hediye etmesi söz konusu olmaksızın uzaktan taşınan eşyalara göre farklılık
gösterir. Hükümdarlara verilen hediyeler de böyledir. Özellikle de onlara
uzaktan gönderilen hediyelerde uygulama bunların kaplarının geri verilmemesidir.
Özetle söylemek
gerekirse her bir bölgenin kendi örf-adeti, her bir halkın -aralarındaki sosyal
katmanların farklılığı da dikkate alınmak suretiyle- kendi örf-adeti dikkate
alınır.
Not: Mütevelll, bir kimsenin arkadaşına yazdığı
mektubu da bu kapsamda değerlendirmiştir. Mektup yazılan kişi ister orada
bulunmasın isterse orada bulunsun, kendisine mektup gönderilen kişiye
gönderilen mektup hediye edilmiş sayılır. Ancak mektubu gönderen kişi
"arkasına cevabını yazarak bana gönder" demişse mektup gönderilen
kişi mektuba sahip olamaz, geri vermesi gerekir .
8. Hediyenin
gönderildiği kap hediye olmadığında o kabın [başka bir işte] kullanılması haram
olur; çünkü bu, başkasının mülkünden onun izni olmaksızın yararlanmaktır. Ancak
örf ve adet gerektiriyorsa kişi o kabın içinde hediye olarak gönderilen şeyi
yiyebilir. Bu durumda kap ödünç verilmiş olur. Kadı Hüseyin kabın derhal geri
verilmesinin müstehap olduğunu söylemiştir; çünkü rivayette "kabını geri
vererek hediyeyi elinizde tutun" buyrulmuştur.
Ezrai şöyle demiştir:
Yukarıda belirtilen müstehaplık hükmü yerindedir. Kabın boşalmasından sonra
kabı elde tutmanın caiz olup olmadığı konusunda farklı ihtimaller söz
konusudur, ancak hediye eden kişinin buna razı olduğu biliniyorsa o zaman caiz
olur.
9. Kendisine hediye
gönderilen kişinin örf-adete göre kabı boşaltması mümkün olduğu halde hediyeyi
kapta bekletmesi, kabın tazmin yükümlülüğünü gerektirir mi? Çünkü bu ne sözlü
olarak ne de örf-adet gereği izin verilmiş bir kullanım değildir. Yoksa bu tazmin
yükümlülüğünü gerektirmez mi? Kadı Hüseyin'in ifadesi ilk görüşü
çağrıştırmaktadır ki bu itiraza açıktır. Yukarıda belirtilen rivayete gelince
bunun herhangi bir aslı bulunduğunu bilmiyorum.
10. Bir kimse bir şahsı
zalim birinin elinden kurtarsa, kurtulan kişi diğerine bir şey verse bu bir
rüşvet mi yoksa hediye mi kabul edilir? Kaffal fetvalarında şöyle demiştir:
"Bakılır: Kişi bir karşılık vermediğinde diğer şahsın yaptığı iyiliğe son
vereceğini düşünerek yapmışsa bu bir rüşvet olur. Şayet karşı tarafın ihanet
etmeyeceğinden eminse yani yaptığı iyiliğe hiçbir şekilde son vermeyeceğini
biliyorsa o zaman ona verdiği şey hediye olur."
Hibeye İlişkin Son
Hükümler
a. En faziletli iyilik
anne babaya yapılan iyiliktir ki bu da onlara iyi davranmak, Allah'a itaat
etmek ve yasak olmayan işlerde onlara itaat etmek suretiyle onları mutlu edecek
fiiller yapmakla olur. Yüce Allah "biz insana anne-babasına iyilik
etmesini emrettik " [Bakara, 83] buyurmuştur.
Anne babanın
arkadaşlarına iyilik etmek de anne-babaya yapılacak iyilikler arasında yer
alır. Çünkü Müslim'de yer alan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Kişinin
yapabileceği en önemli iyiliklerden biri de babasın ın sevdiği kimselerle
ilişkiyi devam ettirmesidir. " Anne-babadan her birine kötü davranmak
büyük günahlardandır ki bu da -yapması zorunlu olan dışında- onlara hafif
olmayacak derecede eziyet etmek suretiyle olur. (Müslim, Birr ve's-sıla, 6460)
Gazali şöyle demiştir:
"Ana-babanın birinin malında helal olmama şüphesi bulunan bir mal bulunur
da çocuğunu bu malı yemeye çağınrsa çocuk kibarca bundan uzak dursun. Şayet
bunu yapamayacak durumda olursa yesin ancak lokmalarını küçük alsın ve uzun
süre çiğnesin. Aynı şekilde şüpheli bir elbise giydirmek ister de çocuğun bunu
reddetmesinden üzülecek olursa çocuk bu elbiseyi kabul etsin ve onun gözü
önündeyken giysin, o yokken çıkarsın. Sadece onun yanındayken o elbiseyle namaz
kılıp başka zamanda kılmamaya çalışsın."
b. Akrabayla ilgi
alakayı sürdürme -yani kişinin akrabasıyla ilgi alakayı sürdürdüğü söylenecek
şekilde hareket etmeside dinde yapılması emredilen davranışlardandır. Bu, mal
vermek, ihtiyaçlarını karşılamak, ziyaret etmek, mektup göndermek, selam
göndermek vb. fiillerle olur.
c. Sözde durmak
müstehaptır, bu, akrabaya karşı olursa müstehaplığı daha da artar. Sözden
dönmek kötüdür, akrabaya karşı olursa daha da kötü olur.
d. Kişinin hibe ettiği
şeyi, hibe ettiği kişiden satın alması mekruhtur. İhya'da şöyle denilmiştir:
"Bir kimse insanların arasında bir şahıstan kendisine bir şey hibe
etmesini istese, o kişi de normalde tek başına olsalar vermeyecek olduğu bir
şeyi insanlardan utanarak verse bu verdiği şey karşı tarafa helal olmaz, karşı
taraf malı müsadere etmiş [zorla ele geçirmiş] gibi olur. Aynı şekilde
şerrinden korkulduğu için veya kötülük peşinde koşacağından çekinildiği için
kendisine bir şeyler verilen kişinin durumu da böyledir."
e. Beyhakı Şuabu'l-iman
adlı eserinde Ammar bin Yasir'den naklen şunu söylemiştir: "Hz. Peygamber
(s.a.v.) kendisine Hayber'de [Yahudi bir kadın tarafından suikast amacıyla]
zehirli koyunun hediye edilmesinden sonra kendisine hediye edilen bir yiyeceği,
hediye eden kimsenin kendisi de ondan yemedikçe yemezdİ. "(Şuabu'l-İman,
6053)
Bu, hükümdarların
uyguladıkları bir yöntem olup aynı durumda olanlar da onlar gibi
değerlendirilir.
[Soru]: Yüce Allah, Hz.
Peygamber (s.a.v.)'e "Allah seni insanlardan korur" [el-Maide, 5/68]
buyurduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.) niçin böyle yapıyordu?
[Cevap]: Hz. Peygamber
(s.a.v.) söz konusu ayet inmeden önce bunu yapıyordu. Yahut da Allah'ın koruyor
olması, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in korunma amaçlı olarak tedbir almasına engel
teşkil etmez. Nitekim Yüce Allah, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e onun aracılığıyla
gönderdiği dini üstün kılacağını bildirmiştir. Ancak bu durum Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in savaş yapmasını ve savaş yapmayı emretmesi ni engellememiştir.
Seleften birinin de dediği gibi tam anlamıyla tevekkül ancak sebeplere
başvurmak ve yegane Rabb olan Allah'a güvenip dayanmakla gerçekleşir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN