MUĞNİ’L-MUHTAC

HİBE

 

HİBE AKDİNİN RÜKÜNLERİ VE BU RÜKÜNLERE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

A. HİBEDE AKDİN TARAFLARI

B. HİBEDE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER

C. HİBE EDİLEN MAL

 

A. HİBEDE AKDİN TARAFLARI

 

AA. HİBE EDEN (VAHİB)

 

Hibenin gerçekleşmesi için gerekli şartlardan biri -tıpkı satım akdinde olduğu gibi- akdin iki tarafının bulunmasıdır. Bu, hibenin ilk rüknüdür. Her iki tarafa ilişkin bir takım şartların bulunması gerekir.

 

Hibe yapan kişinin hibe ettiği şeye malik olması ve malında herhangi bir kısıtlama söz konusu olmaksızın tasarruf ta bulunma yetkisine sahip olması gerekir. Buna göre veli, kısıtlılık halinde bulunan kişinin malını hibe etse bu sahih olmaz. Yine mükateb, efendisinden izinsiz olarak onun malını hibe edemez.

 

 

BB. KENDİSİNE HİBE YAPILAN KİŞİ (MEVHÜB)

 

Kendisine hibe yapılan kişinin kendisine hibe edilen şeye malik olma ehliyetine sahip olması gerekir ki bunun için mükellef olma ve diğer şartlar gerekir. ileride, mükellef olmayan kimseye yapılan hibeyi onun velisinin kabul edebileceği gelecektir. Ana karnındaki cenin için, hayvan için, kölenin kendisi için hibe yapılması sahih olmaz. Köleye hibe yapılırken herhangi bir kayıt zikredilmezse bu efendisine yapılmış sayılır.

 

 

B. HİBEDE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER

 

BA. İCAP VE KABUL

BB. İCAP VE KABULE GEREK OLMAYAN DURUMLAR

BC. VELİNİN İCAP VE KABULÜ

BD. HEDİYEDE İCAP VE KABUL ŞART MIDIR?

BE. İCAP VE KABULÜN ŞARTA BAĞLANMASI VE SÜREYLE SINIRLANDIRILMASI

 

BA. İCAP VE KABUL

 

Bir hibe işleminde -tıpkı satım akdinde olduğu gibi-, konuşabilir durumda olan kişilerin örf ve adete göre bitişik sayılabilecek şekilde icap ve kabulde bulunmaları gerekir. Hibenin ikinci rüknü budur.

 

Bir hibe işleminde şu ifadeler sarıh (açık seçik) bir biçimde hibeyi ifade eder: "Sana hibe ettim", "Sana bağışladım", "Bedelsiz olarak sana temlik ettim" .

 

Şu ifadeler de açık seçik bir biçimde hibeyi kabul anlamına gelir: "Kabul ettim", "Razı oldum".

 

 

BB. İCAP VE KABULE GEREK OLMAYAN DURUMLAR

 

Şu meselelerde icap ve kabul dikkate alınmaz:

 

> Zımnı hibe: Örneğin kişi "köleni benim adıma azat et" dese ve köle sahibi de bunu yapsa, bu durumda köle hibe yoluyla bu sözü söyleyen kişinin mülkiyetine girmiş olup onun adına azat olur, bu işlemde kabulde bulunmaya ihtiyaç yoktur.

 

> Bir kadın, kocası ile birlikte olma sırasını kumasına verse -doğru görüşe göre- kumanın bunu kabul etmesine gerek yoktur.

 

> Devlet başkanının emirlere, hakimlere vb. kimselere hil'at giydirmesi durumunda bu şahısların kabulde bulunmaları gerekmez; çünkü bu konuda örf-adet bulunmaktadır. Bunu sonrakilerden biri dile getirmiştir.

 

> Bir kimse küçük çocuğu için zinet eşyası satın alıp onu bu zinetlerle süslese bunları kendisine temlik etmiş olur. Ancak kişi bunları karısı için satın almış olsa Kaffal'in belirttiğine göre karısına takması için verdiğinde bunlar karısının mül-

kü olmaz. İkisinin arasında şu fark vardır: Kişinin -karısının aksine- küçük çocuk üzerinde velayet hakkı vardır. Subki de        bunu ifade etmiş, İbnü'l-Mulakkin de bunu benimsemiştir. Bu, Rafii, NevevI ve başka alimlerin "baba ve dede dışında bir veli küçük çocuk vb. durumdaki kişiye bir hibede bulunsa bu hibeyi hakim kabul eder" ifadelerine ters düşmektedir. Şayet veli baba ve dede ise akdin her iki tarafını da temsil eder, şu halde icap ve kabul şarttır.

 

> Bir kimse "paralarınla bana et satın al" dese, muhatap da bunu yapsa, bu satım akdinin bu istekte bulunan şahıs adına geçerli olduğu görüşünü doğru kabul edersek bu durumda satın almada kullanılan paralar borç değil hibe olmuş olur.

 

 

BC. VELİNİN İCAP VE KABULÜ

 

Kabulde bulunmaya ehil olmayan; küçük çocuk ve onun durumunda olan kişi için yapılan hibeyi velisi kabul eder. Şayet kabulde bulunmazsa vasi azlolur. Kayyim de onun durumundadır. Bu durumda çocuk için daha yararlı bir şeyi yapmamaları sebebiyle günaha girmiş olurlar. Ancak baba ve dede bunun aksine olup onların çocuk ve torunları için şefkati en üst seviyede olduğundan onlar hibeyi kabul etmediklerinde günaha girmezler.

 

Sefih hibeyi kendi başına kabul edebilir. Yine şayet köle için bir hibe gerçekleşmişse bunu kölenin efendisi değil kendisi kabul eder.

 

Dilsiz kişinin anlaşılabilir bir şekilde işarette bulunması yeterlidir.

 

ez-ZeMir adlı eserde "niyetle birlikte kinaye bir ifade kullanıldığında hibenin gerçekleşip gerçekleşmediği" ve "icaba davet etme ile hibenin gerçekleşip gerçekleşmediği" konusunda tıpkı satım akdindeki görüş ayrılığının geçerli olduğu belirtilmiştir ki buna göre hibe sahih olur.

 

Yazı da kinaye gibi kabul edilir.

 

Nevevi el-Mecmu'da [sözlü ifade kullanmaksızın] alıp verme ile yapılan hibenin geçerli olması görüşünü kabul etmiştir.

 

Kişinin başkasına "şu elbiseyi sana giydirdim" ifadesi hibe yapmada kullanılan kinaye bir ifadedir.

 

Hibede bulunan kişi "bu ifadeyle hibeyi kastetmedim" derse onun sözü kabul edilir; çünkü bu ifade malı ödünç vermek için kullanmaya da elverişli olduğundan -tıpkı satım akdinde olduğu gibihibe anlamında kullanılması açık ve kesin değildir.

 

Bir kimsenin kendisine hibe edilen malın bir kısmını kabul etmesi veya iki kişiye birden hibe edilen bir malda, bu şahıslardan birinin hibenin yarısını kabul etmesi sahih olur mu?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup Hocam Remli'nin bazı Yemenli alimlere tabi olarak belirttiği üzere daha uygun olan -satım akdinin aksine- hibenin sahih olmasıdır; çünkü satım akdi bedelli olup hibeden farklıdır. Bu yüzden satım akdinde göz yumulmayan şeylere hibede göz yumulabilir. Sonrakilerden birisi ise "bu fark hükmü zedelemez" demiştir.

 

 

BD. HEDİYEDE İCAP VE KABUL ŞART MIDIR?

 

[Hediyede icap ve kabul bulunması şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru görüşe göre -yiyecek maddesi dışında bile olsa- hediyede icap ve kabul şart olmayıp hediye veren kişinin göndermesi -ki bu icap yerine geçer- ve kendisine hediye edilen şahsın da teslim alması -ki bu kabul yerine geçer- yeterlidir. Nitekim asırlar boyunca insanlar bu uygulamaya devam etmektedirler.

 

[*] - Krallar, ResUluilah (s.a.v.)'a giyecek, hayvan, cariye gibi şeyler hediye etmişlerdir. 

 

[*] - Buhari ve Müslim'de belirtildiğine göre insanlar Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hediye getirmek için, onun Hz. Aişe'nin yanında olduğu günleri beklerlerdi. (Buhari, Hibe, 2574; Müslim, Fedailü's-sahabe, 6239)

 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hediye kabul ederken icap veya kabulde bulunduğuna dair bir şey nakl edilmemiştir.

 

[İkinci görüş]

 

Hibede olduğu gibi hediyede de icap ve kabul şarttır. İnsanlar arasındaki uygulamanın mübahlığa yorulması kabul edilemez; çünkü insanlar kendilerine gönderilen mallar üzerinde tıpkı onların malikleri gibi tasarruf ta bulunurlar. Bilindiği üzere cinsel konular [yani cariye ile cinsel ilişkide bulunmak], cariyenin sahibinin serbest bırakmasıyla mübah hale gelmez.

 

Not:

a. Nevevi'nin sadakanın sözlü ifadeyi gerektirip gerektirmediğinden bahsetmemesi kesin olarak bunun gerekli olmadığı izlenimini doğurmaktadır. Cüveynı "zahir olan budur" demiştir. Ancak er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de "sadaka da hediye gibi olup aralarında fark yoktur" denilmiştir.

 

[Soru]: Nevevl'nin sözü -sizin belirttiğinizin aksine- sadakada da icap ve kabulün gerekli olduğu izlenimini doğurmaktadır; çünkü o icap ve kabulü dikkate almış ve yalnızca hediyede buna istisna getirmiştir.

 

[Cevap]: Nevevi'nin "hibenin şartı icap ve kabuldür" derken kastettiği hibe özel anlamıyla hibe olup bu hediye ve sadakanın mukabilidir. Ancak konunun başında geçen ve daha önce işaret ettiğimiz hibe sözcüğü ise genel anlamda hibeyi ifade etmektedir.

 

"Sözlü olarak" ifadesi pekiştirme olup "ba" harfi cerinin hazfedilmesi sonucunda mansGb olmuştur.

 

b. Bir kimse çocuğunu sünnet ettirse ve bunun için bir davet verse, bu kişiye bir hediye verilse, hediyeyi getirenler bunu çocuğa mı yoksa babasına mı getirdiklerini belirtmeseler bu konuda iki farklı görüş nakledilmiştir: Birincisine göre hediyeler oğla ait olur. Abbadi ve el-Kafi yazarı bu görüşü doğru kabul etmiş, Kadı Hüseyin ise bunu tek görüş olarak nakletmiştir. Ebu İshak'tan nakledilmiş olup Nevevl"nin daha güçlü ve doğru bulduğu diğer görüşe göre ise hediyeler babanındır.

 

c. Bir kimse ağaç dikse ve dikerken de "bunu çocuğum için diktim" dese çocuk bu ağaca sahip olamaz. Şayet "bu ağacı çocuğa ait kıldım" dese kabul etmesi durumunda ağaç onun mülkü olur.

 

 

BE. İCAP VE KABULÜN ŞARTA BAĞLANMASI VE SÜREYLE SINIRLANDIRILMASI

 

Bir kimse "sen yaşadığın sürece bu evi sana verdim, ölünce bu ev senin mirasçılarınındır" derse bu işlem hibe olur. Yalnızca "yaşadığın sürece bu evi sana verdim" derse İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre yine böyledir.

 

Kişi "ben ölünce evin mülkiyeti yine bana dönecek" derse daha doğru görüşe göre hüküm yine böyledir.

 

Bir kimse "bu evi sana şu şartla veriyorum: Sen benden önce ölürsen ev bana geri döner, ben senden önce ölürsem evin mülkiyeti sende kalır" dese mezhepte esas alınan rivayete göre bu konuda İmam ŞafiI (r.a.)'nin yeni ve eski görüşü söz konusudur.

 

1. Bir kimse "bu evi hayatın boyunca / yaşadığın sürece / ömrü n olduğu sürece" sana verdim. Sen öldüğünde bu ev senin mirasçılarının olsun" derse bu söz hibe hükmündedir. Bu sözü söyleyen kişi yalnızca lafı uzatmıştır. Hibe hükmünde olduğundan icap ve kabulün bulunması dikkate alınır, karşı tarafın teslim almasıyla bağlayıcılık kazanır.

Karşı taraf ölürse ev mirasçılarına ait olur. Şayet mirasçılar yoksa ev devlet hazinesine kalır. Hiçbir şekilde hibe eden kişinin mülkiyetine geri dönmez.

 

[*] - Bunun delili Müs!im'de yer alan şu hadistir: Bir kimse ömür boyunca birine hibede bulunsa hibe ettiği şey karşı tarafa ait olur, bunu hibe eden kimseye geri dönmez.(Müslim, Hibat, 4164)

 

2. Kişi "bu evi ömür boyunca sana ait kıldım" demekle yetinir de ölümden sonra ne olacağı konusuna temas etmezse [bu durumda evin durumu ne olur? Bu konuda İmam Şafiı (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

İmam ŞafiI (r.a.)'nin yeni görüşüne göre bu bir hibedir.

 

[*] - Çünkü Buhari ve Müs!im'in rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) "ömür boyunca verilen şey, [o kişinin ölümünden sonra] bunun verildiği kişinin mirasçılarına ait olur." buyurmuştur. (Buhari, Hibe, 2626; Müslim, Hibat, 4177)

 

Kişinin bir malı ömür boyunca başkasına ait kılması, onun ölümünden sonra malın mirasçılarına geçmesini engellemez; çünkü mülklerin tümü zaten kişinin hayatıyla sınırlıdır.

 

[İkinci görüş]

 

İmam Şafii (r.a.)'nin eski görüşüne göre "bunu bir yıllığına sana ait kıldım" demek nasıl batıl ise bu da batıldır.

 

3. İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre kişi "bunu ömür boyunca sana ait kıldım" dedikten sonra "ben öldükten sonra mal bana dönecek" veya "mirasçılarıma dönecek" dese [bunun hükmü ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu hibedir ve sahih bir tasarruftur. Er-Ravda'da belirtildiğine göre alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak benimsemiştir.

Bu konuyla ilgili sahih hadislerde genel ifade kullanıldığından kişinin zikrettiği şart geçersiz olur.

 

[İtiraz]  Bu, fasid bir şarttır. Öyleyse satım akdinde olduğu gibi burada da yapılan hibenin geçersiz olması gerekir.

 

[Cevap]        1. Satım akdindeki şartların bir kısmı, satım bedeline etki eder.

 

Bu şartlar batıl olduğunda bu şartlara tekabül 'eden kısım da batıl olur. Bu durumda satım bedeli belirsiz hale geldiğinden satım akdi geçersiz hale gelir. Ömür boyunca yapılan hibede ise bir satım bedeli söz konusu değildir, bu yüzden bu hibe sahih olur.

 

2. Bu şart, ileride gerçekleşmesi beklenen bir feshi gerektirmektedir. Bu hibeye zarar vermez. Babanın oğluna hibe si de bunu göstermektedir. Oysa bu durum satım akdine'zarar verir.

 

Subki şöyle demiştir: Yukarıdaki ilk cevaba göre bir kimse yaptığı hibeyl yukarıdaki şarta bağlasa -tıpkı ömür boyunca bir malın verilmesi durumu'nda olduğu gibi- bu hibe sahih olur.

 

Bu doğrudur.

 

Not:  Bulkini şöyle demiştir: "Mezhebimizde, akdin muktezasına aykırı fasid bir şart bulunduğu halde akdin sahih olduğu tek yer bu konudur."

 

[İkinci görüş]

 

Fasid şart sebebiyle bu akit batıl olur.

İmam Şafiı (r.a.)'nin eski görüşüne göre akit evleviyetle batıl olur. Bunu Rafii el-Muharrer'de zikretmiştir.

 

Not:       a. Nevevi'nin ifadesinden şöyle bir sonuç çıkabilir: Kişi "bu malı ömrüm boyunca / Zeyd'in ömrü boyunca verdim" dese akit batılolur.

 

Daha doğru görüşe göre hüküm böyledir; çünkü burada sözcük bilinen kullanımının dışına çıkarılmıştır. Zira bu, mülkiyeti zamanla sınırlandırmaktadır. Hibede bulunan kişi veya Zeyd [hibede bulunulan kişiden] daha önce ölebilir. Aksi durum ise bundan farklıdır. İnsan ancak kendisi hayatta olduğu sürece bir şeyi temlik edebilir. Dolayısıyla aksi durumda herhangi bir süre sınırlandırması söz konusu değildir.

 

b. "Ben öldüğümde / falan kişi geldiğinde / aybaşı geldiğinde bu evi ömrüm boyunca sana verdim" ifadelerinde olduğu gibi bir malın mülkiyetini ömür boyunca birine devretmeyi bir şarta bağlamak sahih olmaz. Kişi "ben ölürsem, sen ha~ yatta olduğun sürece ev sana aittir" derse bu bir vasiyettir. Geriye bıraktığı malın üçte birinin bu vasiyete elverişli olup olmadığına göre hükmedilir.

 

4. Kişi [Arapça'da] rukba diye isimlendirilen tasarruf ta bulunsa, yani mesela "Malımı sana veriyorum: Sen benden önce ölürsen bu malın mülkiyeti bana geri döner, ben senden önce ölürsem malın mülkiyeti sana ait olur" diyerek bir tasarruf ta bulun sa [bunun hükmü ne olur? Bu konuda iki farklı rivayet bulunmaktadır:]

 

[Birinci rivayet]

 

Mezhepte esas alınan rivayet e göre İmam Şafii (r.a.)'ye ait eski ve yeni görüş burada da geçerlidir. Yeni görüşe göre akit sahihtir, şart geçersiz olur. Eski görüşe göre akit sahih olmaz.

 

[İkinci rivayet]

 

Akit kesinlikle batıl olur.

 

5. Rukba akdi yaparken kişinin bir açıklama yapmasına gerek olmayıp yalnızca "bu malı rukba yoluyla sana verdim" demesi yeterlidir. Şayet bu akdi hibe sözcüğüyle yaparak "bu malı sana sen hayatta olduğun sürece hibe ettim" derse yukarıdaki açıklamaya ihtiyaç duyulur.

 

6. Umra ve rukba adı verilen tasarruflar cahiliye döneminde insanların mallarını bağışlamada başvurdukları iki özel uygulama çeşidiydi.

 

Umra sözcüğü "ömür" sözcüğünden gelmektedir; çünkü bu tasarrufta kişi bir malın mülkiyetini ömrü boyunca başkasına vermektedir.

 

Rukba sözcüğü ise [gözetmek, murakabe etmek anlamına gelen] "rukab" sözcüğünden gelmektedir; çünkü bu akitte her iki taraf da diğerinin ölmesini gözetlemektedir.

 

Subki şöyle demiştir: Umra ve rukba akitlerinin sahih olması kıyasa aykırıdır. Şu var

ki hadis her türlü genel kural ve kıyastan önce gelir. Her iki akit ~ türüyle ilgili hem emir hem de yasak bulunmaktadır. Bu akitlerin, yasak bulunması sebebiyle haram olduğu, hadis sebebiyle sahih olduğu ileri sürü!ürse -nitekim hayızlı kadının boşanması konusunda da aynı durum söz konusudur- bu uzak bir görüş olmaz.

 

Subki bu konuda uzun açıklamalar yapmıştır.

 

Tıpkı umra akdinde olduğu gibi rukba akdinde karşı tarafın kabulde bulunması ve teslim alması şarttır.

 

İki kişiden her biri diğerine evini rukba yoluyla verse ve "diğerinden önce ölürsem mülkiyet diğerine ait olsun" diye şart koşsa her iki taraf açısından da bir rukba söz konusu olmuş olur.

 

 

C. HİBE EDİLEN MAL

 

Nevevi daha sonra hibe akdinin üçüncü rüknünü buna dair bir ölçü zikrederek ele almaya başlamıştır .

 

Satımı dUz olan şeyin hibe edilmesi caiz, "bilinmeyen mal", "gasp edilmiş mal", "kayıp mal" gibi satımı caiz olmayan şeylerin hibe edilmesi ise caiz değildir. Ancak iki buğday tanesi vb. şeylerin hibesi [satımı caiz olmadığı halde] caizdir.

 

Bir alacağın borçluya hibe edilmesi borçtan ibradır. Başkasına hibe edilmesi ise daha doğru görüşe göre batıldır.

 

Hibe edilen mal ancak hibe eden kişinin izniyle teslim alındığında [alanın] mülkü olur.

 

İki taraftan birisi hibe yapıldıktan sonra teslim gerçekleşmeden önce ölse, mirasçısı onun yerini alır. [Zayıf] bir görüşe göre hibe akdi kendiliğinden fesholur.

 

1. Satımı caiz olan her şeyin hibe edilmesi de -evleviyetle- caizdir; çünkü hibede satıma göre daha esnek davranılır.

 

Not:       Bu kuraldan aşağıdaki hususlar istisna edilir:

 

> Rehin verilen cariyeyi rehin veren kişi ümmü veled kıldığında yahut azat ettiğinde şayet ödeme gücüne sahip değilse zorunluluk sebebiyle onun satılması caiz olur. Oysa bu cariyenin rehin veren kişi tarafından rehin alana veya başka bir şahsa hibe edilmesi caiz değildir.

 

> Bir malın özellikleri zikredilerek zimmette selem akdi yoluyla satılması caizdir. Oysa "sana zimmetimdeki bir dinarı hibe ettim" gibi bir ifadeyle zimmetteki bir şeyin hibe edilip sonra da akit meclisinde belirli hale getirilmesi durumunda hibe geçerli olmaz.

 

> Mükatep kölenin, elindeki şeyi satması sahih olduğu halde bunu hibe etmesi sahih değildir.

 

> Kayyim ve çocuğun malı üzerinde vasi olan kişinin onun malını satması sahih olduğu halde hibe etmesi sahih değildir.

 

> Menfaatler icare akdi kapsamında satıma konu olmakla birlikte menfaatlerin hibe edilmesi konusunda iki görüş vardır: Birinci görüşe göre "menfaatleri hibe edilen şey bir ödünçtür" görüşünden hareketle burada gerçek anlamda bir temlik [ve dolayısıyla hibe] söz konusu değildir. Maverdi ve başka bazı alimler bunu tek görüş olarak nakletmişler, Zerkeşı de bu görüşü tercih etmiştir. Diğer görüşe göre ise "menfaatleri hibe edilen şeyemanet hükmündedir" görüşünden hareketle bu bir temliktir. İbnü'r-Rif'a, Subki ve başkaları bu görüşü tercih etmiştir. Zahir olan da budur.

 

2. "Bilinmeyen mal", "gasp edilen ve geri alınamayan mal", "kayıp mal" ve "kaçak köle" gibi satımı ca.iz olmayan hiçbir malın hibe edilmesi de caiz değildir. Aralarındaki ortak nokta her ikisinin de hayattayken yapılan bir temlik olmasıdır.

 

Not: Yukarıdaki kuralın kapsamından şu hususlar istisna edilir:

 

> İnsanlar tarafından küçük görülen bir iki buğday ve arpa tanesi gibi şeylerin satımı -daha önce satım konusunda geçtiği üzere- caiz olmadığı halde hibe edilmesi caizdir; çünkü hibede bir karşılık söz konusu değildir. Bu, Nevevl'nin el-Muharrer'e eklediği bir istisna olup er-Ravda'da bunu zikretmemiştir. İbnü'n-Nakıb şöyle demiştir: "Bu, yanlışlıkla yazılmıştır; çünkü Rafi!'nin "buluntu mal" tarifinde bir buğday tanesi ve bir üzüm tanesi gibi satılmayan ve hibe edilmeyen şeylerin malolarak edinilmediği yazılmıştır." Ancak Ezrai ve başka alimler şöyle demiştir: "Doğru olan ve tercih edilen görüş el-Minhac metninde yazılı alandır." Bu, doğrudur.

 

> Mirasçılardan her biri mirastaki payını bilmese; örneğin bir kimse geride iki çocuk bıraksa ve çocuklardan birisi çift cinsiyetli olsa bu durumda Rafii'nin "miras" bölümünde belirttiğine göre malın kendisine vakfedildiği kimseler eşit veya farklı bir şekilde aralarında anlaşma yaparlarsa bu caiz olur. Cüveynı şöyle demiştir: Tarafların arasında karşılıklı hibenin gerçekleşmesi şarttır. Bu karşılıklı hibe olarak bilgisizliğe dayalı olmak zorundadır.

Ancak zorunluluk sebebiyle buna göz yumulur.

 

> İki çatıdaki güvercinler birbirine karışsa, çatılardan birinin sahibi diğerine güvercin hibe etse, doğru olan görüşe göre hibe edilenin miktar ve niteliği bilinmediği halde zorunluluk sebebiyle bu hibe sahih olur.

Kişinin buğdayının başkasının buğdayı ile, sıvısının başkasının sıvısıyla veya meyvesinin başkasının meyvesiyle karışması durumu da böyledir.

 

> İki şahıs "benden aldığın, başkasına verdiğin yahut yediğin mal sana helaldir" dese bu durumda söze muhatap olan kişinin o maldan yemesi helalolmakla birlikte alması veya vermesi helal değildir; çünkü yemeği yemek serbest bırakılan bir fiildir. Bu, bilinmeyen miktar üzerinde de sahih olur. Almak ve vermek ise böyle değildir.

 

> Kurbanlık olarak belirlenen koyunların yünleri veya sütleri de Ruyani'nin belirttiğine göre böyledir.

 

> Harp ülkesinde ganimet olarak alınan yiyecek maddelerini Müslümanların birbirine harp ülkesinde bulundukları sürece hibe etmeleri sahihtir. Nitekim onların burada iken yiyecek maddelerini yemeleri de caizdir. Bununla birlikte bunları birbirine satmaları sahih değildir.

Bunu Zerkeşı belirtmiştir. Gerçekte bu, istisna edilmesi gereken bir husus değildir; çünkü burada alan kişi aldığı şeye sahip olmamıştır ki onu başkasına temlik etsin! O yalnızca ganimet alan kişiye mübah kılınmış olup mülke konu olmaz.

 

> Meyve olgunlaşmadan önce "ağaçtan toplanması" şartı koşulmaksızın hibe edilebilir ancak satılamaz. Yeşil ekinler de henüz taneler olgunlaşmadan önce hibe edilebilir.

 

> Kişi araziyi, tek başına akde konu olmayacak olan içindeki tohum veya ekinle birlikte hibe etse arazinin hibesi sahih olur ve tercih edilen görüşe göre burada akit bölünür.

Tohumun miktarının bilinmemesi araziye zarar etmez; çünkü ortada satım bedeli ve bunun bölünmesi söz konusu değildir.

 

> Bir araziyi ihya etmek üzere etrafını taşla çeviren kişi bu araziyi satsa, daha doğru görüşe göre satım akdi sahih olmaz; çünkü "mülk edinme hakkı" satıma konu olmaz. Bununla birlikte bu arazi hibe edilebilir.

 

Darimı şöyle demiştir: Bir kimse rehne verilmiş bir şeyi / av için eğitilmiş bile olsa bir köpeği / dokunulmazlık hakkı bulunsa bile şarabı/ölmüş olan hayvanın tabaklanmadan önce derisini / necis yağı hibe etse tıpkı satım akdinde olduğu gibi hibe sahih olmaz.

 

Nevevi'nin er-Ravda'nın "kaplar" konusunda söylediği: "Ölmüş olan hayvanın derisinin tabaklanmadan önce hibe edilmesi sahihtir" ifadesi -burada açıkça hibe edilmesinin sahih olmadığı şeklindeki ifadede yer aldığı üzere- temlik şeklinde değil de zilyedliğin nakledilmesi anlamında anlaşılmalıdır.

 

3. Alacağın borçluya hibe edilmesi, alacağın ibra edilmesi anlamına gelir ve [akitte kullanılan sözlü ifadeyi değil de] anlamı dikkate aldığımızda bu kabulü gerektirmez.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden "alacağımı hibe ettim" ifadesinin alacağın ibrası konusunda açık bir ifade olduğu anlaşılmaktadır ki bu doğrudur. Oysa ez-Zehair adlı eserde bunun [açık değil] üstü kapalı [kinaye] bir kullanım olduğu belirtilmiştir. "Alacağımı borçluya terk ettim" ifadesi, alacağın ibrası anlamında üstü örtük bir ifadedir.

 

4. Alacağın borçludan başkasına hibe edilmesi [geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu batıldır. Er-Ravda'da "mezhepte esas alınan rivayet" demiştir.

 

Bunun gerekçesi şudur: Kişi bunu teslim etme gücüne sahip değildir. Alacaklar içinden somut mal şeklinde olanlar teslim alınabilir ancak zimmetteki alacaklar bu şekilde teslim alınamaz. Hibede ise teslim, üzerinde akit yapılan şeyde söz konusu olur.

 

[İkinci görüş] ...

 

Bu sahihtir. Bu, Imam Şafii (r.a.)'nin el-Umm'deki görüşü olarak nakledilmiş ve bir grup alim de bu sebeple bunu sahih kabul etmiştir. Nitekim er-Ravda'da sahih kabul edilen görüşe göre alacağın satımı da böyledir. Hatta denildiğine göre bunun sahih olması daha önceliklidir.

 

ilk görüşün -ki mutemed olan görüş de budur- delili şudur: Zimmetteki bir şeyin hibe edilmesi sahih değildir. Ancak zimmetteki bir' şeyin satımı böyle olmayıp sahihtir. Bu yüzden Rafii ve Nevevl'nin "alacağın borçludan başkasına hibe edilmesinin batıl olduğu" konusundaki tercihleri farklı olmamıştır. Alacağın borçluya satımında hangi görüşün tercih edileceği konusunda ihtilaf edilmiştir. Konuya ilişkin genel kuraldan bu tarzda istisna yapılır; çünkü bunun satımı caiz olduğu halde hibe edilmesi caiz değildir.

 

Not:  Bir kimsenin bir fakirden veya başka bir şahıstan olan alacağını zekElta sayarak temlik etmesi sahih değildir; çünkü kişi alacağım alacaklı olduğu fakire temlik ettiğinde bir ibdal söz konusu olmaktadır ki bu [zekat bakımından] caiz değildir. Başkasına temlik ettiğinde ise alacağın borçludan başkasına temliki bulunmaktadır ki bu da caiz değildir.

 

5. Sahih olan, zımnı bir şekilde gerçekleşmeyen, karşılığında bir şeyalınmayan, hediye ve sadakayı da kapsayacak şekilde verilen bir hibede hibe edilen mal ancak karşı tarafın teslim alması halinde onun mülkiyetine girer, yalnızca hibe akdini yapmakla onun mülkiyetine girmez.

 

[*] - Bunun delili, Hakim'in Sahıh'inde naklettiği şu hadistir: Hz. Peygamber (s.a.v.), Necaşl'ye otuz okka misk hediye etti, daha sonra da Üm mü Seleme'ye "Ben Necaşl'nin kesin olarak öldüğünü ve ona hediye olarak verdiğim şeylerin de kesinlikle bana geri verileceğini biliyorum. Bunlar bana geri verildiğinde senin olsun" dedi. Durum aynen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in dediği gibi de oldu. (Müstedrek, Nikah, 2766)

 

Ayrıca bu tıpkı borç verme işleminde olduğu gibi iyilik amacıyla yapılan bir akit olduğundan karşı tarafın teslim alması söz konusu olmadıkça mülkiyet gerçekleşmez.

 

"Sahih olan" ifadesi fasid akdi dışarıda bırakmış olup fasid hibe akdinde teslim söz konusu olsa bile mülkiyet gerçekleşmez. Bu şekilde teslim alınmış olan bir mal -tıpkı sahih hibede olduğu gibi- çünkü genel kural şudur: Her bir akdin fasidi o akdin sahihi gibidir.

 

"Zımni bir şekilde gerçekleşmeyen" ifadesi örneğin kişinin "köle ni benim adıma bedelsiz olarak azat et" gibi bir ifade kapsamında zımnen gerçekleşen hibeyi dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda köle, bu sözü söyleyen kişi adına azat olur. Bu durumda -azat etme isteği bir bedel karşılığında olduğunda- kabul sakıt olduğu gibi teslim alma da sakıt olur. Alimler bunu kefaret bölümünde zikretmişlerdir.

 

"Karşılığında bir şeyalınmayan" ifadesi karşılığında bir şey alınan hibeyi dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda karşılık teslim edildiğinde kişi tek başına teslim alabilir; çünkü bu bir satım akdidir.

 

Not:  Nevevl'nin "hibe edilen mal ancak teslim edildiğinde mülke konu olur" ifadesi babanın küçük çocuğuna bir şey hibe etmesini de kapsamaktadır ki doğrusu da budur.

Nitekim alimlerin satım vb. konulardaki açıklamaları da bunu ifade etmektedir. İbn Abdilberr ise buna aykırı bir nakilde bulunmuştur.

 

6. Hibe edilen şeyi şayet hibe eden kişi bizzat teslim etmemişse teslim alınmasına izin vermiş olması şarttır. Bu mal ister kendisine hibe edilen kişinin elinde bulunsun isterse bulunmasın fark etmez. Hibe eden kişinin izni yahut teslim etmesi söz konusu olmaksızın hibe edilen kişi malı teslim alsa malonun mülkiyetine girmez, mal onun tazmin yükümlülüğü altına girer. İster malı hibe akdinin yapıldığı mecliste teslim alsın isterse sonradan teslim alsın fark etmez.

 

Şayet hibe yapılan kişi akdin yapıldığı yerde bulunmuyorsa oraya gelebilme imk2mının bulunması şarttır. Satım bölümünde teslimin nasılolduğu açıklanmıştı. Burada kişinin hibe edilen şeyi teslim almış sayılması için onu itlaf etmesi yahut da onun izni olmaksızın önüne konulması yeterli değildir; çünkü o, teslim almayı hak etmiş değildir.

 

Hibe eden kişi hibe ettiği şeyin yenilmesine veya hibe edilen kölenin kendisi adına azat edilmesine izin verse, hibe edilen kişi de yiyeceği ye se veya köleyi azat etse, -satım akdinin aksine- hibe edilen şeyi teslim almış sayılır.

 

Teslim öncesinde hibe edilen malda meydana gelen fazlalık -mal hala hibe eden şahsın mülkiyetinde bulunduğundan- hibe eden şahsa aittir.

 

7. Şayi hisseli bir maldaki hissenin teslim edilmesi -mal ister taşınır ister taşınmaz olsun- malın bütününün teslimiyle olur. Şayet taşınır bir maldaki şayi hisse hibe edilmiş de diğer ortak malın teslimini engellemişse, kendisine hibe edilen şahsın payını, teslim almak üzere onu ve kil tayin etmesi sahihtir. Hibe yapılan şahıs onu ve kil tayin etmezse hakim onun adına teslim alır ve mal hakimin elinde bu iki şahıs adına bulunur.

 

8. Bir malı hibe eden kimsenin, karşı taraf bunu teslim almadan önce hibe ettiği şeyi satması -hibenin akit yapıldığı anda bağlayıcı olduğunu zannetse bile- sahihtir.

 

9. Bir kimsenin -mülkiyetle birlikte bile olsa- hibeyi ikrar etmesi hibe edilen malın teslim alınmasını ikrar etme anlamına gelmez; çünkü kişi akit yapıldığı anda hibenin bağlayıcı olduğuna inanıyor olabilir. Yapılan ikrar ise kesinliğe yorulur. Ancak kişi "bu malı ona hibe ettim ve malı kendimden çıkarıp ona ait kıldım" dese, mal da hibe edilen şahsın elinde olsa bu ikrar anlamına gelir, aksi takdirde ikrar olmaz.

 

10. Kişi, "bu malı ona hibe edip teslim ettim" derse hem hibeyi

hem de t~slimi ikrar etmiş olur.

 

11. Iki taraf teslim almaya izin verilip verilmediği konusunda        anlaşmazlığa düşseler, hibe eden kişinin sözü kabul edilir. İki taraf ittifak etmekle birlikte hibe eden şahıs "karşı tarafın teslim almasından önce hibeden rücu ettim (vazgeçtim / döndüm)" dese, hibeyi kabul eden şahıs ise "aksine ben malı teslim aldıktan sonra rücu ettin" dese, yeminle birlikte hibeyi alan şahsın sözü kabul edilir; çünkü rücuun olmaması asıldır.

 

12. Hibe eden şahıs malı teslim ettikten sonra "ben malı emanet bırakmayılödünç vermeyi kastetmiştim" dese, hibeyi alan şahıs ise bunu inkar etse, el-İstiksa adlı eserde belirtildiğine göre hibe eden şahsın sözü kabul edilir.

 

13. Hibe eden veya hibe edilen şahıslardan birisi, hibe akdi yapılıp da teslim gerçekleşmeden önce ölse [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Hibe akdi fesholmaz, ölen kişinin mirasçısı onun yerini alır. Yani hibe eden kişinin mirasçısı hibeyi teslim etme ve karşı tarafın teslim almasına izin verme konusunda hibe edenin yerini alır. Hibeyi kabul eden kişinin mirasçısı da hibeyi teslim alma konusunda onun yerini alır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu akit aynen vekalet akdi gibi bağlayıcı olmayan bir akit olduğundan [iki taraftan birinin ölümüyle] kendiliğinden fesholur.

 

İlk görüşte olanlar şöyle demişlerdir: Vekalet akdinin aksine hibe akdi, sonuç itibanyla bağlayıcı hale dönüştüğÜnden -tıpkı satım akdinde olduğu gibi- ölümle fesholmaz.

 

Bu görüş aynlığı hibeyi kabul eden kişinin delirmesi ve bayılması durumunda da geçerlidir.

Bu kişilerin aklı başına geldiğinde hibeyi teslim alabilirler. Delinin velisi deli akıllanmadan önce hibeyi teslim alabilir.

 

Not:  Bir hibe işleminde, teslim gerçekleşmeden önce malınıhibe eden kişi veya onun mirasçısı, hibenin teslim alınması konusunda verdiği izinden dönse yahut ölse yahut hibe edilen kişi ölse izin geçersiz olur. Hibeyi teslim etme konusunda elçi olan kişinin bundan sonra hibeyi, hibe edilen şahsa veya onun mirasçısma -yeni bir izin olmaksızm- teslim etme yetkisi yoktur. ZerkeşI'nin de belirttiği gibi hibe eden kişinin delirmesi, bayılması ve tasarruflarınm kısıtlanmasının hükmünün de böyle olması gerekir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

HİBEYE İLİŞKİN ÇEŞİTLİ MESELELER