MUĞNİ’L-MUHTAC

ŞUF’A / ÖN ALIM HAKKI

 

ŞUF'AYA KONU OLAN MAL İÇİN ÖDENECEK BEDEL VE SATIM BEDELİ KONUSUNDAKİ İHTİLAFLAR

 

[Şuf'aya konu olan malı satın alan] müşteri,

 

> Misli bir mal karşılığında satın almışsa, şuf'adar da bunun mislini ödeyerek satın alır.

> Mütekavvim bir mal ödeyerek satın almışsa, şuf' adar satım esnasındaki değerini ödeyerek satın alır. [Zayıf] bir görüşe göre, muhayyerliğin sona ermesiyle satımın kesinleştiği esnadakideğeriniöde~

 

> Veresiye satın almışsa, şuf' adar bunu peşin ödeyerek malı derhal almak veya vade tarihi doluncaya kadar sabredip o zaman almak şıklarından birini tercih etme hakkına sahiptir.

 

1. Bir kimse, buğday veya para gibi misli bir mal ödemek suretiyle bir gayri menkulden hisse satın aldığında, şuf'adar bu hisseyi -şayet mümkün ise- mislini ödeyerek satın alır; çünkü müşterinin hakkına en yakın olan şey budur. Şayet alma esnasında mislini vermek mümkün değilse değerini öder.

 

2. [Şuf'adar, müşteriye onun ödediğinin mislini mi yoksa kıymetini mi ödeyecektir? Burada iki durum söz konusudur:]

 

[Birinci durum]

 

Bir kimse satım bedeli olarak fıkıhta esas alınan ölçeklerden biri zikredilmeksizin örneğin bir kantar buğday vb. diyerek bir mal satın almışsa, RaHI'nin "karz" konusunda daha doğru olduğunu belirttiği görüşe göre ağırlık bakımından onun mislini ödeyerek alır. [Zayıf] bir görüşe göre bir kantar buğdayın hacim olarak ne kadar geldiği ölçülür ve şuf'adar bu miktarda vererek malı alır. Bu, el-Kifdye'de alimlerin çoğunluğundan aktarılmıştır.

 

[İkinci durum]

 

Satım bedeli olarak bir köle veya elbise gibi mütekavvim bir mal ödemek suretiyle gayri menkul hissesi satın almışsa, şuf'adarın satım bedelinin mislini vermesi imkansız hale geldiği için onun değerini ödeyerek alır.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Bana göre şuf' adar, malı almadan önce müşterinin ödediği satım bedeline malik olsa, -özellikle de bunun mütekavvim olması halinde- bunu ödeyerek malı alması tek seçenek olur; çünkü bundan başkasına malı alması bunu ödemesinin imkansız olması sebebiyledir. Bunda bir sıkıntı söz konusu olduğundan aksi görüş de ihtimal dahilindedir.

 

Önceki görüş daha uygundur.

 

3. [Satım bedelinin hangi zamandaki değeri dikkate alınır? Bu konuda iki farklı görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Satım bedelinin, satımın yapıldığı andaki değeri dikkate alınır; çünkü satımın yapıldığı an bedelin ispat edildiği ve şuf' aya hak kazanıldığı andır. Bundan sonra meydana gelen değişiklikler satıcının mülkiyetinde meydana gelmiş olacağından dikkate alınmaz.

 

[İkinci Görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre, muhayyerliğin sona ermesiyle satımın kesinleşmesi anındaki değeri dikkate alınır. Nitekim satım bedeli de o esnada dikkate alınır.

 

Et-Tenbih'te bu ikinci görüş esas alınmıştır. Ben bu eserin şerhinde bu görüşün zayıflığına işaret ettim.

 

4. Ortak, gayri menkuldeki hissesini selem akdine konu kılarak peşin bedelolarak verse, şuf'adar, sipariş edilen mal misli bir mal ise onun mislini ödeyerek, mütekavvim bir mal ise kıymetini ödeyerek alır.

 

Ortak, gayri menkuldeki hissesini bir borcuna karşılık sulh yoluyla verirse, diğer ortak bu borcun mislini veya değerini ödeyerek ona sahip olur.

 

Ortak, kasten işlenen bir müessir fiilde sulh bedeli olarak bunu verirse yahut bunun karşılığında bir şey kiralarsa yahut müt'a olarak verirse, diğer ortak bunu diyetin sulh esnasındaki değerini ödeyerek veya kira süresinde emsal ücreti ödeyerek yahut müt'a olarak verme anında müt'a olarak vererek elde edebilir.

 

Ortak, gayri menkuldeki hissesini borç olarak vermişse, borç isteyen kişi bu hisseye sahip olduktan sonra diğer ortak onun değerini ödeyerek buna. malik olur.

 

Bu zikredilenlerde "deyn" sözcüğü peşin olarak ödenen için de kullanılmaktadır .. Buna karşılık gelen ise Nevevl'nin aşağıdaki ifadesinde yer almaktadır.

 

5. Bir• kimse, bir gayri menkulde ortaklardan birine ait hisseyi vadeli satım bedeli karşılığında satın alsa [şuf' adar bu hisseyi nasıl alır? Bu konuda.İmam Şafii {r.a.)'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

İmam Şafii (r.a.)'nin yeni olan -ve daha güçlü- görüşüne göre şuI'adar bu hisseyi vadeli olarak satın alamaz. Müşteriye satım bedefini peşin ödemek ve satılan hisseyi derhal almak ile vadenin do Imasına kadar bekleyip bundan sonra malı almak seçeneklerinden birini seçer. Burada bir özür bulunduğundan beklemesi sebebiyle hakkı düş,mez. Çünkü şuI'adarın vadeli olarak malı almasına izin vermemiz halinde müşteriye zarar vermiş oluruz; çünkü zimmetler [insanların bir borcu ödeme durumları] kişiden kişiye değişir. ŞuI' adarı aynı bedeli peşin olarak ödeyerek malı almakla yükümlü tutarsak o zaman da şuI'adara zarar vermiş oluruz; çünkü satım bedelinde sürenin de payı vardır. Şu halde yukarıdaki hüküm her iki tarafın zararını ortadan kaldırıp her iki hakkı bir araya getirmektedir.

 

Eş-Şerhu'l-Kebir ve eş-Şerhu's-sağir'de belirtildiğine göre mezhep içindeki iki görüşten daha' meşhur olanına göre şuI'adarın müşteriye malı talep ettiğini bildirmesi gerekmez. Eş-Şerhu'l-Kebir'de "bunu bildirmenin gerekli olduğu" şeklindeki ifadenin bir yazım yanIıŞI olduğu söylenmiştir.

 

[İkinci görüş]

 

ŞuI'adar, müşteri yerine konularak malt vadeli olarak alır.

 

[Üçüncü görüş]

 

O vadede ödenmek üzere satıldığında o fiyatın ödeneceği bir mal karşılığında alır.

 

Not:

a. ilk görüşe göre şuf'adar beklemeyi tercih etse, daha sonra. satım bedelini peşin ödeyip malı almayı istese [bunu yapabilir mi? Bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır:]

 

el-Matlab'da şöyle denilmiştir: "Bana göre bunu yapabilir. Bu konuda tek görüş söz konusudur."

 

Ezrai ve başkaları şöyle demiştir: "Ortam yağmaların çokça olduğu ve peşin bedelin ödenmesi durumunda zayi olmasından korkulan bir ortam olmadığı sürece yukarıdaki görüş uygundur."

 

b. Satım bedeli taksitli ise [hüküm ne olur?] Maverdi şöyle demiştir: "Bunun hükmü vadeli borcun hükmü gibidir. Şuf' adar satım bedelini ya peşin öder veya tüm taksitlerin süresi doluncaya kadar bekler. Her bir taksit geldikçe bunu ödeyip malın o takside tekabül eden kısmını alamaz; çünkü bu müşteriye karşı akdi bölmektir. Müşteri, satın aldığı hisseyi şuf'adara verip satım bedelini vade sonuna kadar ertelemeye razı olsa, şuf'adar ise süre doluncaya kadar almaktan kaçınsa, daha doğru olan görüşe göre şuf'a hakkı geçersiz olur.

Müşterinin ölmesi irtidat etmesi vb. bir sebeple vadeli satım bedeli peşin hale gelse şuf'adar açısından bu bedel peşin hale gelmez, aksine şuf' adarın tercihte bulunmasına kadar devam eder. Şuf'adar ölürse bu konuda tercih hakkı mirasçılarındır.

 

[Ortak bir gayri menkulden] bir hisse başka bir malla birlikte [bir kimseye] satılsa, şuf'adar, değerden gayri menkulün payını ödemek suretiyle onu alır.

 

[Bir kadına] mehir olarak verilen gayri menkul hissesi emsal mehir ödenerek alınır. Hulu bedeli de böyledir.

 

Bir kimse bir gayri menkuldeki hisseyi miktarı bilinmeyen bir bedel karşılığında satın alsa ve bu satım bedeli de telef olsa, gayri menkulün şuf'a yoluyla alınması imkanı ortadan kalkmış olur. Şuf' adar, bir miktar belirlese, müşteri ise "satım bedelinin miktarı belli değildi" dese, müşteri bunu bilmediğine dair yemin eder. Şuf'adar müşterinin satım bedelinin miktarını bildiğini iddia etmekle birlikte bir miktar belirlemese daha doğru görüşe göre iddiası dinlenmez.

 

6. Bir gayri menkuldeki hisse ile şuf'anın söz konusu olmadığı altın-gümüş gibi menkul bir mal veya şuf' adarın ortaklığının bulunmadığı başka bir arazi birlikte tek bir akitle satılsa, şuf'a hakkı sahibi, şuf'a hakkının söz konusu olduğu hisseyi alabilir; çünkü almasının sebebi bu malda mevcut olup diğer malda mevcut değildir. Şuf' adar, satım anındaki değeri üzerinden şuf' anın" söz konusu olduğu hissenin değerini ödemek suretiyle onu alır; çünkü satım anı, bedel ile malın birbirine mukabil geldiği andır. Satım bedeli yüz dirhem olsa, satılan gayri menkul hissesi seksen dirhem ve ona eklenen malın değeri yirmi dirhem olsa, şuf'adar, gayri menkul hissesini satım bedelinin beşte dördünü ödeyerek alır. Gayri menkul hissesine eklenmiş diğer mal ise satım bedelinin beşte biri karşılığında müşterinin olarak kalır.

 

Nevevi'nin "değerden gayri menkulün payını ödemek suretiyle alır" ifadesi, benim yukarıdaki açıklamam olmasa bu anlamı vermemektedir.

 

Müşteri, durumu bilerek bu akde girdiğinden akdin bölünmesinden dolayı muhayyerlik hakkına sahip olmaz. Mesele bu yönüyle, daha önce satım konusunda geçen "kusurlu malın geri verilirken bölünememesi" meselesinden ayrılmaktadır.

 

Ezrai şöyle demiştir: Bu ifadenin zahirinden anlaşıldığına göre müşteri durumu bilmezse kendisi için muhayyerlik söz konusu olur. Bunu açık olarak ifade eden birini görmedim.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere zahir olan, alimlerin müşterinin bilmesi konusunda yaygın durumu dikkate aldıklarıdır.

 

7. Bir kadına mehir olarak verilen gayri menkul hissesi, nikah anındaki emsal mehir ödenerek alınır. Aynı şekilde hulu bedeli de hulu anında emsal mehir ödenerek geri alınır.

Bu emsal mehir, gayri menkul hissesinin değerinden daha az veya çok olsa da fark etmez; çünkü kadının cinselliği mütekavvim olup bunun değeri emsal mehirdir.

 

Not:  Bunların şuf'a yoluyla alınması, verilen gayri menkul hissesi bilinir durumda olduğunda olur. Kişi karısına bilinmeyen bir gayri menkul hissesi verse bu durumda kadın emsal mehrini alır, şuf'a da söz konusu olmaz; çünkü hisse bilinmemektedir. İmam Şafii (r.a.) bunu el-Ümm'de açık olarak ifade etmiştir.

 

8. Bir kimse, bir şahsın gayri menkul hissesini miktarı bilinmeyen altın-gümüş karşılığında veya miktarı bilinmeyen uzunluk veya hacim ölçüsüyle ölçülen bir mal karşılığında satın alsa, satım bedelinin miktarı öğrenilmeden önce bu telef olsa, gayri menkul hissesinin şuf'a yoluyla alınması imkansız hale gelir; çünkü satım bedelinin mik- . tarını kesin olarak bilmek mümkün değildir. Bilinmeyen bir miktar karşılığında gayri menkul almak ise mümkün değildir.

 

Bu, şuf'a hakkını düşürmek için başvurulan yollardan biridir. Bunda şuf'adara zarar vermek söz konusu olduğundan bunu yapmak mekruhtur. Ancak şuf'a hakkının komşu için de var olduğunu kabul edenlere karşı komşunun şuf'a hakkını düşürmek için böyle bir yola başvurmak mekruh değildir.

 

Şuf'a hakkını düşürmek için başvurulan diğer bazı yollar ise şunlardır:

 

> Kişi, gayri menkuldeki hissesini satım bedelinin çok üzerinde bir fiyatla satar, sonra da satım bedeline karşılık olarak karşılıklı razı olacakları başka bir mal alır. Yahut da müşteri, muhayyerliğin sona ermesinden sonra müşteriden, normal satım bedelinin üzerindeki kısmı indirir.

 

> Kişi, gayri menkuldeki hissesini göz önünde olan ve miktarı bilinmeyen bir mal karşılığında satar, bunu teslim alıp -ölçüyle satılan mallarda-.ölçüye vurmadan başkasına karıştırır, yahut infak eder veyahut telef eder.

 

> Kişi, gayri menkul hissesinin bir bölümünü bütününe ait değeri ödeyerek satın alır, daha sonra kalan kısmı da satıcı ona hibe eder.

 

> Gayri menkul hissesine sahip olan kişi de bunu alan kişi de diğerine hibede bulunur.

Şöyle ki hisse sahibi, herhangi bir karşılık almaksızın hissesini karşıdaki şah sa hibe eder, diğer şahıs da bu his:,enin değeri miktarında bir şeyi karşıdakine hibe eder. Hisse sahibi, diğer tarafın hibede bulunma şartına uymayacağından korkarsa her ikisi de mallarını karşılıklı olarak teslim etmeleri için güvenilir iki şahıs belirlerler. Buna göre hisse sahibi hissesini karşıdakine hibe eder ve bunu karşı tarafa teslim etmesi için güvenilir bir şahsa verir. Diğer şahıs da hissenin değeri kadar bir şeyi hisse sahibine hibe eder ve bunu karşı tarafa teslim etmesi için güvenilir bir şahsa verir. Daha sonra •bu iki güvenilir şahıs, aynı anda ellerindekini değiş tokuş yaparlar.

 

> Kişi, "bir yüzük taşı" gibi değeri bilinmeyen mütekavvim bir mal karşılığında gayri menkul hissesini satın alır veya böyle bir malı başkasıyla karıştırır. Şayet bu mal gaib ise satıcının bunu hazır etmesi veya değerini bildirmesi şart değildir.

 

[İtiraz]  Bu hüküm, daha önce geçen "müşteri, şuf'adarın gayri menkul hissesini görmesini engelleyemez" şeklindeki hükümle çelişmektedir; çünkü burada şuf'adarın görmediği şeyi almasını yasaklamış oluyoruz.

 

[Cevap]  Şuf' adarın müşteriye karşı hakkı bulunmakla birlikte satıcıya karşı hakkı yoktur.

 

9. Şuf' adar, satılan gayri menkul hissesinin satım bedeli olarak mesela müşteriye yönelik "sen onu yüz dirheme satın aldın" dese, müşteri de satım bedeli bilinmiyordu dese, müşteriye "satım bedelini bilmediğine dair" yemin ettirilir; çünkü aslolan onu bilmemesidir.

 

Bu, şundan farklıdır: Bir kimse başka bir şahısta bin dirhem alacağı olduğunu iddia etse", davalı "senin bende kaç dirhem alacağın olduğunu bilmiyorum" dese bunu söylemesi yeterli değildir. Çünkü bizim meselemizde dava konusu olan şey gayri menkul hissesi olup, bilinmez olan satım bedeli değildir.

 

Müşterinin doğru söylediğini varsaydığımızda şuf' adarın şuf'a yoluyla bu hisseyi alması mümkün olmadığından bu, şuf' adarın alma yetkisinin bulunduğunu inkar anlamına gelmektedir.

 

Müşterinin "ben bunu, değeri bilinmeyen bir şey karşılığında satın aldım" demesi yeterli değildir; çünkü değeri satım sonrasında bilinebilir.

 

Müşteri "ben bu miktara satın almadım" dese, yine aynı şekilde yemin eder.

 

Müşterinin yemin etmesinden sonra şuf' adar satım miktarını daha da arttırarak müşteriye ikinci, üçüncü defa ve nihayet müşterinin yemin etmekten kaçınacağı ana kadar yemin ettirebilir. Müşteri yeminden kaçındığında bu esas alınır. Şuf'adara kendi belirttiği miktar konusunda yemin ettirilir ve o kişi şuf'a yoluyla malı alır. Çünkü yemin tahmine dayandınlabilir. Nitekim kişi, şayet gönlü tatmin oluyorsa bir yazı hakkında "bu benim babamın yazısıdır" şeklinde yemin edebilir.

 

Müşterinin "bu hisseyi kaça aldığımı unuttum" demesi yeterli değildir, kendisinden yeterli bir cevap vermesi istenir.

 

Not:  Nevevl'nin ifadesinden şu sonuç çıkmaktadır: "Müşteri yemin ettiğinde şuf'a hakkı düşer." Nüketü't-Tenbih'te açık olarak belirtildiğine göre hüküm böyledir. [Zayın bir görüşe göre ise şuf'a, durumun açıklığa kavuşmasına kadar askıda kalır. Bu görüşü Kadı Hüseyin, imam Şafii (r.a.l'nin açık ifadesi olarak nakletmiştir.

 

10. Şuf'adar, müşterinin satım bedelinin miktarını bildiğini iddia etmekle birlikte belirli bir miktar belirtmese [bu iddiası dinlenir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu iddiası dinlenmez; çünkü kendisi lehine bir hak iddiasında bulunmamıştır.

 

[İkinci görüş]

 

İddiası dinlenir ve müşteri "satım bedelinin miktarını bilmiyorum" diye yemin eder.

 

Nevevi "telef olursa" ifadesiyle "varlığını koruyan" satım bedelini dışarıda bırakmıştır; çünkü bunun ölçüsü belirlenebilir, şuf'adar onun miktarı kadar vererek malı alır.

 

Satım bedelinin "bin dirhem ve miktarı kesinlikle yüz dirhemden az bir avuç dirhem" olduğuna dair şahitler bulunsa, şuf'adar "ben hisseyi bin yüz dirheme alırım" dese,

Gazali'nin fetvalarında yer aldığına göre bu miktarı ödeyerek alabilir. Bununla birlikte müşterinin [şüpheli olan] yüz dirhemin tamamını alması helal olmaz.

 

(1) ŞUF'ADARIN MALI ALMAK İÇİN ÖDEDİĞİ BEDELİN BAŞKASINA AİT ÇIKMASI

(2) MÜŞTERİNİN ŞUF'AYA KONU OLAN MAL ÜZERİNDEKİ TASARRUFLARI

(3) MÜŞTERİ VE ŞUF'ADARIN SATIM BEDELİ KONUSUNDAKİ ANLAŞMAZLIKLARI

(4) ŞUF'ADARLARIN BİRDEN FAZLA OLMASI

(5) ŞUF'AYA KONU OLAN MALIN SATIMINDA SATICI VE MÜŞTERİNİN BİRDEN FAZLA OLMASI

(6) ŞUF'A HAKKINA DAYANARAK MALI ALMANIN ZAMANI

(7) ŞUF'ADARIN KENDİ PAYINI SATMASI

 

(1) ŞUF'ADARIN MALI ALMAK İÇİN ÖDEDİĞİ BEDELİN BAŞKASINA AİT ÇIKMASI

 

Satım bedelinde başkasının hak sahibi olduğu ortaya çıksa; satım bedeli muayyen ise hem satım hem de şuf'a geçersiz olur; aksi takdirde bu bedelin yerine başkası verilir ve satım da şuf'a da varlığını korur.

 

11. Gayri menkul hissesini satın alan müşterinin verdiği satım bedelinin, şuf'adarın bu hisseyi almasından sonra başkasına ait olduğu şahitlerle veya satıcının, müşterinin -ve Mütevelll'ye göreşuf'adarın tasdikiyle anlaşılsa [bakılır:]

 

[a] - Satım bedeli "bu yüz dirhem" şeklinde belirlenmiş ise;

 

> Satım akdinin batıl olduğu anlaşılmış olur; çünkü satılan malın bedelini almaya o bedelin sahibi izin vermemiştir. Satım bedeli ister mal ister altın-gümüş olsun fark etmez; çünkü bize göre tıpkı mallar gibi altın-gümüş de akitle muayyen hale gelir.

 

> Şuf'a da satıma bağlı olduğundan batıl olur.

 

Satım bedelinin bir kısmında hak sahibi çıkmışsa, akit bölünerek satılan malın bu bölümüne tekabül eden satım akdi ve şuf'a batıl olur, geri kalan kısmında geçerli olur.

 

[b] - Satım, bedeli zimmetten ödenmek şartıyla yapılmış ve müşteri de zimmetindeki bedelden ödemiş, bu bedelde de bir hak sahibi çıkmışsa, satıcıya verilen bedel başkasıyla değiştirilir, hem satım akdi hem de şuf'a varlığını korumaya devam eder; çünkü zimmetten yapılan ödeme uygun yere ulaşmamış olduğundan varlığıyla yokluğu birdir. Satıcı, hissesini karşılıksız olarak teslim etmeye razı olmazsa ~ bunu geri alıp satım bedelini tahsil edinceye kadar hapsetme hakkına sahiptir.

 

Not:

a. Dinar ve dirhemlerin bakırdan olduğunun anlaşılması, satım bedelinde hak sahibinin çıkması gibidir.

 

b. Satım bedelinin kalitesiz madenden olduğu ortaya çıkarsa satıcı bunlara razı olmak veya değiştirmek seçeneklerinden birini seçebilir. Şayet razı olursa müşterinin de bunun misline razı olması gerekmez, şuf'adardan akdin gerektirdiği bedeli alır. Bunu BeğavI belirtmiş, Rafiı de onaylamıştır.

 

NevevI "bu kuvvetle muhtemeldir" demiştir.

 

Ezrai "bu görüşün delili benim açımdan netlik kazanmamıştır. Bana göre burada kastedilen akdin bağlayıcı hale gelmesinden sonradır" demiştir.

 

Bulklnı şöyle demiştir: BeğavI'nin görüşü şu konudaki ifadesine uygun bir şekilde serdedilmiştir: "Satıcının sattığı kölenin kusurlu olduğu anlaşıldığında şuf'adar buna razı razı olursa şuf'adar kölenin kusursuz halinin değerini öder, çünkü akdin gerektirdiği budur."

 

Cüveyni şöyle demiştir: "Bu yanlıştır, bu durumda şuf'adar kölenin kusurlu olarak değeri neyse onu öder. "

 

NevevI her iki görüşü de er-Ravda'da aktarmış ve şöyle demiştir: "Misli olanı ödetmek suretiyle ağırlaştırmak daha uygundur. Her iki meselede doğru olan iki görüşün de zikredilmesidir. Her iki meselede de daha doğru olan görüşe göre zahir olana yani satıcının razı olduğuna itibar etmektir."

 

Zahir olan budur, ibnü'l-Mukrı de kusurlu olan konusunda bunu söylemiştir.

 

Şuf'adar başkasına ait bir şeyi bedelolarak verse, şayet durumu bilmiyorsa şuf'a hakkı geçersiz hale gelmez. Daha doğru görüşe göre bilerek bunu yaptığında da şuf'a hakkı batıl olmaz.

 

12. Şuf'adar, başkasının hak sahibi olduğu bir malı şuf'a bedeli olarak ödese, onun başkasına ait olduğunu bilmeyerek, yani mesela kendi malı ile başkasının malını karıştırması sebebiyle başkasının malını vererek bunu yapmış olsa şuf'a hakkı kesin olarak batı i olmaz, bunun yerine başka bir mal vermesi gerekir.

 

Şuf'adar malın başkasına ait olduğunu bilerek bunu yapmışsa [şuf'a hakkı batıl olur mu?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre satım bedeli muayyen ise şuf'a hakkı yine batıl olmaz. Örneğin şuf'adar "satılan hisseyi şu dirhemler karşılığında temellük ettim" diyerek satım bedelini belirlemişse [ve bu dirhemlerin başkasına ait olduğunu bilerek bunu yapmışsa şuf'a hakkı batıl olmaz;] çünkü malı talep etme ve alma konusunda ihmalkar davranmamıştır.

 

[İkinci görüş]

 

Şuf'a hakkı batı i olur; çünkü malik olmadığı bir şey ödeyerek almıştır. Bu durumda gücü bulunduğu halde malı şuf'a yoluyla almayı terk etmiş gibidir.

 

İlk görüşe göre kişinin mala sahip olmadığı anlaşıldığından yeni bir temellüke ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Şayet şuf' adarın verdiği bedel bir zimmet borcu ise şuf'a hakkı kesin olarak batıl olmaz, bu durumda farklı bir mal ödemesi gerekir.

 

Şayet şuf' adarın verdiği bedel kalitesiz ise, bunu bilerek vermiş olsun ya da bilmiyor olsun şuf'a hakkı batıl olmaz.

 

 

(2) MÜŞTERİNİN ŞUF'AYA KONU OLAN MAL ÜZERİNDEKİ TASARRUFLARI

 

Müşterinin, satın aldığı gayri menkul hissesinde satım, vakıf ve kiralama şeklindeki tasarrufları sahihtir. Şuf'adar, vakıf gibi şuf'anın söz konusu olmadığı tasarrufları nakzedip malı alma hakkına sahiptir. Satım gibi şuf' anın söz konusu olduğu tasarruflarda şuf' adar malı ikinci satım akdiyle almak veya satımı bozup ilk satım ile almak seçeneklerinden birini seçebilir.

 

13. [Şuf'anın söz konusu olduğu bir gayri menkul hissesini satın alan] müşterinin satın aldığı hissede satım, hibe, vakıf ve kiralama gibi tasarrufları sahihtir; çünkü satın alma her ne kadar bağlayıcı değilse bile satın aldığı şeyonun mülküdür. Bu, bir kadının zifaf öncesinde mehri üzerinde tasarruf ta bulunması gibidir. 

 

Şuf'adar, vakıf, hibe ve kiralama gibi ilk olarak yapılsaydı şuf'a hakkının söz konusu olmayacağı bir tasarrufu müşterinin yapması halinde bu tasarrufu nakzetme hakkına sahiptir. İbnü's-Sabbağ'ın belirttiğine göre satın alınan gayri menkul hissesinin cami yapılmasının hükmü de vakıf gibidir. Şuf' adar bu hisseyi şuf'a yoluyla alma hakkına da sahiptir; çünkü onun hakkı bu tasarruftan daha önce olduğu için tasarrufun yapılmasıyla hakkı ortadan kalkmış olmaz.

 

[İtiraz]  Müşterinin satım bedelini ödeyemez hale gelmesi durumunda satıcının satım ı feshetme hakkı, müşterinin mal üzerinde tasarruf ta bulunması• halinde geçersiz hale gelmektedir. Zifaf öncesinde karısını boşayan kocanın mehrin yarısı üzerindeki hakkı, kadının mehir üzerinde tasarrufta bulunması halinde geçersiz hale gelmektedir. Bu mesel ed e de şuf' adarın hakkının geçersiz hale gelmesi gerekirdi.

 

[Cevap]  Yukarıda belirtilen haklar bütünüyle gçersiz hale gelmeyip haklar onların bedellerine intikal etmektedir. Şuf'adarın hakkı ise böyle olmaz.

 

14. Şuf'adar, müşteri tarafından satım ve mehir gibi şuf'a hakkının söz konusu olduğu bir tasarruf yapılması halinde malı ikinci satım veya mehir ile almak yahut da ilk satımı bozarak ilk satıma dayanarak malı almak seçeneklerinden birini seçebilir.

 

Bunun etkisi şurada görülür: ilkinde satım bedeli daha düşük veya o cinsten olan malı bulmak daha kolayolabilir.

 

"Nakzetmek" ifadesiyle kastedilen feshetmektir. Burada şuf'adarın alımı şuf'a yoluyladır. Hatta bunun öncesinde fesih sözcüğü geçmemiş olsa bile bu kişinin alımı şuf'a yoluyla Bu, e!-Matlab'da Slimlerin görüşünden çıkarılmıştır. Eş-Şerhu'l-Kebir'de ise buna aykırı bir ifade bulunmaktadır.

 

[İtiraz]  Babanın, çocuğuna hibe ettiği malda tasarrufta bulunması hibeden rücu etmek anlamına gelmez. Şu halde burada bu yeterli değildir. Bizim meselemizde de böyle olmalıdır.

 

[Cevap]  Baba hibede bulunan kişi olduğundan onun tasarrufundan dönmesi şarttır. Şuf' adar ise böyle değildir.

 

Not:

a. Nevevi ["nakz" sözcüğü yerine] ibtal veya fesih sözcüğünü kullansa daha iyi olurdu; çünkü "nakz" bir şeyi kökünden kaldırmaktır. Nitekim buna "hades sebepleri" konusunda işaret edilmişti.

 

b. [Şuf'anın söz konusu olduğu bir gayri menkul hissesini satın alan] müşteri, araziye bina yapsa, ağaç dikse veya ekin ekse, şuf'adar bu durumu bilmese, daha sonra durumu öğrense, müşterinin bu fiilleri haksız olarak yapıldığı için herhangi bir bedel ödemeksizin bunları söktürebilir. Kişi, arazinin taksim edilmesinden sonra kendi payına düşen kısma bina yapmış veya ağaç dikmiş olsa, daha sonra burası şuf'a yoluyla alınmış olsa alan kişi bir bedel ödemeksizin bunları sökemez.

 

[Soru]  Taksim işleminde genellikle şuf'a hakkı sahibi, müşterinin gayri menkulü mülk edinmesine razı olur.

 

[Cevap]  Burada çeşitli durumlar düşünülebilir. Şöyle ki; Müşteri sanki hisse kendine hibe edilmiş gibi yapar. Daha sonra onu satın aldığı ortaya çıkar. Yahut daha yüksek bir fiyata satın almış gibi yapar, daha sonra satım bedelinin daha düşük olduğu anlaşılır. Şuf'adar müşterinin satıcının vekili olduğunu zanneder. Bu durumlarda müşterinin tarlaya ev yapması veya ağaç dikmesinin hükmü, tarlayı ödünç alan kişinin oratay bina yapması ve ağaç dikmesinin hükmü gibidir. Ancak şuf'adar bunları tarladan kaldırtmayı tercih ederse müşterinin tarlayı düzlemesi gerekmez; çünkü o, kendi mülkü iken tasarrufta bulunmuştur.

Tarlada bir eksiklik meydana gelmişse şuf'adar tarlayı o haliyle alır veya terk eder.

 

Müşterinin ektiği ekin, hasat zamanına kadar herhangi bir ücret ödemesi gerekmeksizin tarlada kalır. Şuf'adar, tarlayı almayı hasat zamanına kadar erteleyebilir; çünkü bundan önce tarladan yararlanamamaktadır. ~

 

c. Satılan gayri menkul hissesinde üzerinde meyveleri olan ağaçlar bulunduğunda, şuf'a hakkı sahibi meyvelerin toplanması vaktine kadar bekleyebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Daha güçlü olanına göre bekleyemez. Arada şu fark vardır; ekinin aksine meyve, şuf'adarın aldığı tarladan yararlanmasına engelolmaz.

 

d. Müşteri, satın aldığı tarlada binayı kendisinin yaptığını iddia ettiği halde şuf'adar binanın eskiden var olduğunu söylese -el-Matlab adlı eserde bu konuda tevakkuf edilmiş olsa bile eş-Şamil'de belirtildiği ne göre müşterinin sözü kabul edilir.

 

 

(3) MÜŞTERİ VE ŞUF'ADARIN SATIM BEDELİ KONUSUNDAKİ ANLAŞMAZLIKLARI

 

Müşteri ve şuf' adar, satım bedelinin miktarı konusunda anlaşmazlığa düşseler müşterinin sözü kabul edilir. Aynı şekilde müşteri satım akdini inkar ettiğinde veya şuf'a yoluyla malı isteyen kişinin ortak olduğunu inkar ettiğinde de hüküm böyledir. Diğer ortak ise satımı itiraf ederse daha doğru görüşe göre şuf'a hakkı sabit olur. Satıcı, satım bedelini teslim aldığını itiraf etmemişse satım bedeli satıcıya teslim edilir. Şayet itiraf ederse satım bedeli şuf' adarın elinde mi bırakılır yoksa hakim bunu teslim alıp koruma altına mı alır? İkrar konusunda bunun benzeri bir görüş ayrılığı geçmişti.

 

15. Müşteri ve şuf'adar, müşterinin hisseyi satın alırken ödediği satım bedelinin miktarında veya bunun telef olması halinde değerinde ihtilaf etseler, ortada şahit de bulunmasa yeminle birlikte müşterini n sözü kabul edilir; çünkü müşteri kendi yaptığı akdi şuf'adardan daha iyi bilir. ZerkeşI'nin de belirttiği üzere bu hüküm "müşteri, hissen yalanlanamayacak bir şeyi iddia ettiğinde" geçerli olur. Örneğin müşteri bir dinara denk olan bir malı bin dinara satın aldığını iddia etse bu iddiası kabul edilmez. Müşteri yemin etmekten kaçınırsa şuf' adara yemin ettirilir ve üzerinde yemin ettiği bedele malı alır. Şayet iki taraftan birinin şahitleri olursa şahitliğe göre hüküm verilir. İki taraf da şahit getirirse daha doğru görüşe göre bunlar birbiriyle tearuz etmiş olur. Burada iki tarafın alıcı ve satıcının durumunda olduğu gibi karşılıklı olarak yeminleşerek akdi bozamamalarının sebebi şudur: Alıcı ve satıcıdan her biri hem davacı hem de akdi yapandır. Burada ise müşteri bir iddiada bulunmamakta, şuf'adar ise herhangi bir akit yapmamaktadır.

 

16. Müşteri ve satıcı, satım bedelinin miktarı konusunda anlaşmazlığa düşerlerse, satıcının iddia ettiği satım bedeli daha yüksek olsa bile şuf' adar, müşterinin iddia ettiği şeyi öder; çünkü müşteri satımın bu fiyat üzerinden gerçekleştiğini itiraf etmekte, satıcı ise daha fazla tahsil etmekle zulmetmiş olmaktadır.

 

17. Şuf' adarın satıcı lehine şahitliği ortada bir töhmet olmadığı için kabul edilmekle birlikte müşterinin satıcı lehine şahitliği kabul edilmez; çünkü o "satım bedelini düşürmeye çalışmak" ithamı altındadır.

 

18. Bir satım akdi, malın şuf'a yoluyla alınmasından sonra alıcı ve satıcının karşılıklı yeminleşmesi vb. bir yolla feshedilse şuf'a devam ettirilir, müşteri de satıcıya gayri menkul hissesinin değerini teslim eder. Yahut alımdan önce iki taraf karşılıklı yemin ederlerse şuf' adar, satıcının üzerine yemin ettiği bedelden malı alır; çünkü satıcı şuf'adarın bu satım bedeli üzerinden malı alma hakkının olduğunu itiraf etmiştir. Bu yüzden şuf' adar bunun üzerinden alır. Satılan malın tazmin yükümlülüğü satıcının üzerindedir; çünkü şuf'adar malın mülkiyetini ondan elde etmektedir.

 

19. [Gayri menkul hissesini satın aldığı söylenen kişi;]

 

[a] - Hisseyi satın aldığını inkar etse, örneğin "ben satın almadım" dese, bu sözle birlikte "bana miras olarak kaldı", "bana hibe edildi" demiş olsun ya da olmasın onun sözü kabul edilir.

 

[b] - Şuf'a yoluyla hisseyi isteyen kimsenin ortaklığını inkar etse,

 

[c] - Onun mülkiyetinin kendi mülkünden önce oluşunu inkar ederse bu durumda da yeminle birlikte sözü kabul edilir; çünkü aslolan bunun olmamasıdır.

 

ilk durumda karşı tarafın cevabına göre yemin ettirilir. Son iki durumda ise "bilmiyorum" şeklinde yemin ettirilir. Şayet yemin etmekten kaçınırsa şuf' adar bu konuya dair kesin bir şekilde yemin ettirilir ve şuf' ayı almaya hak kazanır.

 

20. Gayri menkuldeki hissesini satan eski ortak, hissesini satımı inkar etmekte olan şahsa sattığını itiraf etse, şuf'aya konu olan mal da kendisinin veya müşterinin elinde olsa, müşteri olduğu söylenen kişi ise "bu malı sahibi bana emanet bırakmıştır" veya "ödünç vermiştir" gibi bir ifade kullansa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre şuf'a hakkı, gayri menkul hissesini isteyen şahıs lehine sabit olur; çünkü eski ortağın ikran müşterinin ve şuf'adarın malda hak sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. Nasıl ki şuf'adarın inkan ile müşterinin hakkı geçersiz hale gelmiyorsa müşterinin inkan ile şuf'adarın hakkı da geçersiz hale gelmez.

 

[İkinci görüş]

 

Şuf'a hakkı sabit olmaz; çünkü şuf'adar, gayri menkul hissesini müşteriden alabilir. Satın alma olayı sabit olmadığına göre ona bağlı olan şey de sabit olmaz.

 

Bu durumda satıcı, satım bedelini müşteriden teslim aldığını itiraf etmemişse satım bedeli satıcıya verilir. Gayri menkul hissedeki sorumluluk ona aittir; çünkü bunun mülkiyeti kendisinden elde edilmektedir. Bu durumda şuf'adar sanki müşteri gibi kabul edilmektedir.

 

Satıcı, bedeli şuf'adardan almaktan kaçınırsa, mezhep içindeki iki görüşten Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin tercih ettiği görüşe göre şuf'adar, satım bedelini teslim almasını müşteriden isteyebilir. Bu görüş zahirdir; çünkü onun malı şüpheden daha uzak olabilir.

Müşteri malı satın almadığına dair yemin ederse onun herhangi bir sorumluluğu yoktur. Müşteri yemin etmekten kaçınırsa satıcı malı sattığına dair yemin eder ve satım bedelini şuf'adardan teslim alır. Malın sorumluluğu da ona ait olur.

 

Satıcı satım bedelini teslim aldığını itiraf ederse satım bedeli şuf'adarın elinde bırakılır mı yoksa hakim bunu -kayıp mal hükmünde olduğu için- teslim alıp koruma altına mı alır? İkrar bölümünde buna benzer bir görüş aynlığı geçmişti. O da metinde yer alan şu ifadedir:

"Lehine ikrarda bulunulan kişi ikrar eden şahsı yalanlarsa, ikrara konu olan mal, daha doğru görüşe göre ikrar eden şahsın elinde bırakılır." İkrar konusunda "daha doğru görüş" ifadesi açık olarak kullanılmış, burada da onun mukabili olan görüş açık olarak ifade edilmiştir.

 

Burada kastedilen bu tartışmanın aslının ikrar bölümünde geçtiği olup yoksa bu meseleye dair bütün görüşlerin ikrar bölümünde geçtiği kast edilmemiştir.

 

Not:

a. Nevevi'nin "şuf'adarın elinde" ifadesi yerine "şuf'adarın zimmetinde" demesi daha uygun olurdu; çünkü satım bedeli ancak teslim ile belirli hale gelir. Oysa burada henüz teslim edilmemiştir.

 

b. Nevevi (...) soru kelimesinden sonra (...) sözcüğünü kullanmada biraz esnek davranmıştır. Zira bu sözcük hemzeden sonra (...) sözcüğü ise "hel" soru kelimesinden sonra

 

21. Müşteri, gayri menkul hissesi kendi elinde olduğu halde onu satın aldığını iddia etse, satıcı ortada olmasa, er-Ravda ve eşŞerhu'l-Kebir'de belirtilen daha doğru görüşe göre şuf'adar bu hisseyi alabilir. Nevevi Nüketü't-Tenbih adlı eserinde ise bunun aksini doğru kabul etmiştir. Hakim, skil kayıtlarına "şuf'adar, iki tarafın karşılıklı birbirini tasdik etmesine bağlı olarak bu hisseyi almıştır" diye yazar ki ortada olmayan şahıs geldiğinde bunun aleyhine delil ortaya koyabilsin.

 

22. Müşteri, "ben bu gayri menkul hissesini başkası için satın aldım" dese bakılır:

 

[a] - Lehine satım ikrarında bulunulan kişi mevcut ise ve bu sözü onaylıyorsa, şuf'adarın davası ona karşı yönelir.

 

[b] - Lehine ikrarda bulunulan kişi bunu inkar ederse yahut ortada bulunmaz ise yahut da bilinmeyen bir kimse ise şuf'adar herhangi bir satım bedelini ödemeksizin hisseyi alır ki şuf'a kapısı bu şekilde kapatılmamış olsun.

 

[c] - Lehine ikrarda bulunulan kişi belirli bir çocuk ise; şayet ikrarda bulunan kişinin onu üzerinde velayeti var ise hüküm yine böyledir. Aksi takdirde kendisi davanın tarafı olmaktan çıkar.

 

Bunların tümü şuf'a konusunda tek kişi hak sahibi olduğunda geçerlidir.

 

Şayet şuf'a konusunda birden fazla kişi hak sahibi ise bunun hükmünü Nevevi aşağıda belirtmiştir.

 

 

(4) ŞUF'ADARLARIN BİRDEN FAZLA OLMASI

 

Şuf'a hakkına bir grup insan sahip olsa, her biri kendi paylarına göre alırlar. [Zayıf] bir görüşe göre ise kişi başına [yani her biri eşit olarak] alırlar.

 

İki ortaktan biri kendi payının yarısını bir kimseye sonra diğer yarısını da başka bir kimseye satsa, eski ortak ilk olarak satılan yarım pay üzerinde şuf'a hakkı sahibi olur. Daha doğru görüşe göre o, satılan hissenin ilk yarısındaki şuf'a hakkını kullanmazsa ilk müşteri ikinci yarım hissenin şuf'a hakkında ona ortak olur, aksi takdirde ortak olamaz.

 

23. Bir grup ortak, mülkiyetleri sebebiyle şuf'a hakkı sahibi olsalar [ortaklardan birisi kendi hissesini sattığında diğer ortaklar o pay üzerinde şuf'a hakkını kendi paylarına göre mi yoksa eşit olarak mı alırlar? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

İmam Şafii (r.a.)'nin daha güçlü olan görüşüne göre ortaklar, şuf'a hakkını mülkiyet!erindeki payları oranında elde ederler; çünkü şuf'a mülkiyet sebebiyle elde edilen bir haktır, oranı da mülkiyet in miktarına göre olur. Nitekim ücret ve meyve de böyledir.

 

Buna göre arazi üç kişi arasında yarım, üçte bir ve altıda bir şeklinde ortak olsa, arazinin yarısına sahip olan ortak kendi payını satsa, ikinci ortak iki pay, üçüncü ortak da bir pa alır.

 

[İkinci görüş]

 

Zayıf bir görüşe göre her biri kişi başına eşit payalır. Yukarıdaki örnekte yarım hisse kalan iki ortağa eşit olarak bölünür; çünkü şuf' anın sebebi ortaklığın kendisidir.

 

Sonraki alimlerden bir kısmı bu görüşü tercih etmişlerdir. Hatta İsnevı "birinci görüş, İmam Şafii (r.a.)'nin görüşüne aykırıdır" demiştir.

 

24. Bir arazinin sahibi (Hasan), geride iki oğul (Ahmet ve Mehmet'i) bırakarak ölse, daha sonra kardeşlerden biri (Ahmet) de geride iki oğul (Ali ve Veli'yi) bırakarak ölse, bu iki oğuldan biri (Ali) kendi payını satsa, şuf'a hakkı amca (Mehmet) ve kardeş (Veli) için sabit olur; çünkü bu ikisi mülkiyette ortaktır.

 

Şuf'ada ortağın mülkiyetine bakılır, mülkiyetin sebebine bakılmaz; çünkü şuf'a hükmünün konmasını gerektiren zarar bu açıdan değişmez.

 

Aynı bir arazide iki şahıs aynı sebeple bunların dışındakiler de başka bir sebeple ortak olsa, ilk ikisinden birisi payını satsa diğer iki ortak [mülkiyet sebepleri farklı olsalar bile] şuf'a hakkına sahip olur.

 

Bunu şöyle örneklendirebiliriz: İki kişi bir eve ortak olarak sahip iken taraflardan birisi kendi payını iki adama satsa veya hibe etse, daha sonra bu iki kişiden birisi kendi payını satsa, şuf'a hakkı ilk ve ikinci şahsa aittir.

 

25. Bir kimse, geride iki kızını ve iki kız kardeşini bırakarak ölse ve bir ev bıraksa, bu kadınlardan biri kendi payını satsa yalnızca kendi kız kardeşi değil kadınların hepsi şuf'a hakkına sahip olur.

 

26. Bir gayri menkulde yarı yarıya ortak olan iki şahıstan biri payının yarısını bir adama satsa daha sonra ilk ortak şuf'a yoluyla bu hisseyi almadan veya şuf'a hakkından vazgeçtiğini beyan etmeden önce kalan hissesini başka birine satsa, ilk olarak satılan yarımdaki şuf'a hakkı eski ortağa aittir; çünkü satım esnasında onunla birlikte satıcıdan başka bir ortak yoktur. Satıcı da kendi sattığı şeyi zaten şuf'a yoluyla alamaz.

 

27. Eski ortak, [ortağının] ikinci satım[ın]dan sonra ortağının hissesinin yarısını satması esnasındaki şuf'a hakkını kullanmasa [ilk müşteri için ikinci satımda şuf'a hakkı söz konusu olur mu? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre ilk müşteri ikinci yarımdaki şuf'a hakkında ona ortak olur. Çünkü onun mülkiyeti ikinci satımdan önce gerçekleşmiş ve eski ortağın şuf'a hakkını kullanmamasıyla da bu kesinleşmiştir. Bu yüzden ilk ortağın şuf'a hakkına ortak olmayı hak etmiştir. Şayet eski ortak ilk ortağın satın aldığı yarım hissedeki şuf'a hakkını bağışlamayıp bunu şuf'a yoluyla alırsa, ilk müşterinin mal üzerinde mülkiyeti kalmadığından ikinci şuf'a hakkına ortak olamaz.

 

[İkinci görüş]

 

Diğer görüşe göre ise bu müşteri mutlak olarak şuf'a hakkına sahip olur; çünkü ikinci pay başkasına satılırken o da ortaktır.

 

[Üçüncü görüş]

 

ilk müşteri hiçbir şekilde ikinci satımda şuf'a hakkına sahip olamaz; çünkü eski ortak onun mülkiyetine el koymuşken o nasıl eski ortakla bu konuda rekabet edebilir?

 

Not:  NevevI "daha sonra" ifadesini zikrederek bu meselede iki satımın farklı zamanlarda olduğuna işaret etmiştir. Şayet iki satım aynı zamanda olursa, bilindiği üzere her ikisinde de şuf'a hakkı yalnızca ilk ortağa ait olur.

 

"İlk ortak, ikinci satımdan sonra ilk satımdaki şuf'a hakkını kullanmazsa" şeklindeki açıklamadan anlaşılacağı üzere ilk ortak ikinci satımdan önce şuf'a hakkını bağışlasa onunla ikinci ortak kesin olarak ikinci satımdaki şuf'a hakkında ortak olur. Şayet ikinci satımdan önce şuf'a hakkını kullanarak malı alırsa ikinci satımda şuf'a ortaklığı kesinlikle söz konusu olmaz.

 

Daha doğru görüşe göre;

 

[a] - İki şuf'adardan biri hakkını bağışladığında onun hakkı kalmaz. Diğer şuf' adar malın tümünü almak veya terk etmek şıklarından birini seçer, yalnızca kendi payını almakla yetinemez.

 

[b] - İki şuf'adardan biri hakkının bir kısmını ıskat ettiğinde hakkının bütünü sakıt olur.

 

28. İki şuf'adardan biri şuf'adaki hakkını bağışlasa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre -diğer haklarda olduğu gibi- bu hak da kendiliğinden düşer.

Bundan sonra diğer ortak sanki tek başınaymış gibi ya satılan malın bütününü almak veya terk etmek seçeneklerinden birini seçer. Yalnızca kendi payını almakla yetinemez. Aksi takdirde müşteri açısından akit bölünmüş olur.

 

[İkinci görüş]

 

Kısasta olduğu gibi burada da hem şuf'a hakkını kullanmayan ortağın hem de diğerlerinin hakları düşer.

 

ilk görüş sahipleri buna şöyle cevap vermişlerdir: "Kısasın bölünmesi mümkün olmadığından bu bırakılıp kısasın bedeli olan diyete geçirilir."

 

Not:  NevevI'nin "diğer şuf'adar birini seçer" ifadesi -açıklamada da geçtiği üzere- "daha doğru görüş" kapsamındadır. Nevevi "yine daha doğru görüşe göre diğer ortak seçer" demiş olsa görüş aynlığını ortaya koyma bakımından daha net bir ifade olurdu.

 

NevevI'nin zikrettiği, ilk olarak birden fazla kişi hakkında sabit olan şuf'a h.lkkındadır. Şayet bir hisse üzerinde iki şuf'adar olsa, bunlardan birisi ölerek geride iki oğul bıraksa, daha sonra oğullardan birisi şuf'a hakkını affetse onun hakkı düşer, şuf'a hakkı geride kalan üç kişiye intikal eder, her biri şuf'aya konu olan maldan üçte bir alır.

 

29. Bir şuf'adar, hakkının bir kısmını ıskat ettiğinde [ne olur? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre -tıpkı kısasta olduğu gibi- hakkın bütünü düşer.

 

[İkinci görüş]

 

Zina iftirası suçunun bir kısmını affetme meselesinde olduğu gibi burada da şuf'a hakkının hiçbir bölümü düşmez.

 

[Üçüncü görüş]

 

Iskat ettiği kısım sakıt olur, kalan kısım varlığını korur; çünkü bu man bir hak olduğundan bölünmeye müsaittir.

 

[Şuf'aya konu olan mal satıldığında] iki şuf'adardan biri mevcut [diğeri gaip] olsa, mevcut şuf'adar malın bütününü derhal alır. Gaip olan şuf' adar geldiğinde ona ortak olur.

 

Daha doğru görüşe göre mevcut şuf'adar, gaip olanın gelmesine kadar malı almayı geciktirebilir.

 

30. [Şuf'aya konu olan bir gayri menkul satıldığında] iki şuf'adardan biri mevcut diğeri gaip olsa [buna ilişkin hükümler nasılolur?]

 

[a] - Mevcut olan şuf'adar malın bütününü derhal alabilir, yalnızca kendi payına düşeni almakla yetinemez; çünkü şayet gaip olan şuf'adar payını almazsa, müşteri açısından akdin bölünmesi söz konusu olmuş olur. Çünkü diğer şuf'adar kendi hissesini vakıf veya başka bir yolla kendi elinden çıkarmış olabilir veya şuf'a yoluyla malı almaya rağbet göstermiyor olabilir. Müşteri, mevcut şuf'adarın kendi payını almasına razı olsa Subkt "bu, şuf'adarın hakkının bir bölümünü almayı istemesi durumu gibi değerlendirilir ki daha doğru görüşe göre bu yasaktır" demiştir.

 

Mevcut şuf'adar malın bütününü aldıktan sonra gaip olan şuf'adar gelse, malda ona ortak olur; çünkü onun şuf'a hakkı sabittir. Onun sonradan gelmesi en baştan itibaren gelmesi gibidir. Mevcut olan şuf'adarın gayri menkulden elde ettiği menfaatler, meyveler ve ücret konusunda sonradan gelen şuf'adar ortak olamaz. Nitekim şuf'adar da bu konuda müşteriye ortak olamaz.

 

[b] - Mevcut şuf'adar, şuf'aya konu olan malı gaip olan şuf'adarın gelişine kadar [erteleyebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru olan görüşe göre, -şuf'a hakkına dayanarak malı almak her ne kadar derhal yapılması gereken bir şeyolsa bile- mevcut şuf'adar, özrü sebebiyle gaip olan şuf'adarın gelişine kadar hakkını almayı geciktirebilir; çünkü onun, ileride kendisinden alınacak olan bir malı şimdiden almayı istememesinin haklı bir gerekçesi bulunmaktadır. Ayrıca şu an itibarıyla yalnızca malın bir kısmını alabilecek güçte olabilir.

 

[İkinci görüş]

 

Mevcut şuf' adar malı almayı geciktiremez; çünkü şu an alma imkanına sahiptir.

 

31. Üç kişi şuf'a hakkına sahip olsa; örneğin bir ev dört kişi arasında eşit paylarda ortak iken ortaklardan biri payını satsa ve diğer ortaklar şuf'a hakkına sahip olsalar, satım esnasında ortaklardan yalnızca birisi mevcut olsa mevcut olan ortak, satılan hisseninin tümünü alır veya terk eder yahut da diğer ikisinin gelmesine kadar almayı erteleyebilir.

Şayet hissenin bütününü alır da ikinci ortak gelirse -iki ortaktan başka kimsenin olmaması halinde olduğu gibi- hissenin yarısını satım bedelinin yarısı karşılİğında sahiplenir.

 

Üçüncü ortak da geldiğinde [birkaç ihtimal söz konusu olur:]

 

[a] - Üçüncü ortak bu iki kişinin her birinden [şuf'a yoluyla aldıkları maldan] elinde olanın üçte birini alır; çünkü kendi payı o kadardır.

 

[b] - Üçüncü ortak, diğer iki ortaktan yalnızca birinin elindekinin üçte birini almak istese bu caizdir. Nitekim şuf'adarın iki müşteriden yalnızca birisinin payını şuf'a yoluyla alması da dizdir.

 

İkinci ortak üçte birlik payı ilk ortaktan alma hakkına sahiptir; çünkü hakkı ortadan kalkmaz. Zira her birinin üçte bir üzerinde hakkı bulunmaktadır.

 

Bundan sonra [yani ikinci ortak, ilkinden üçte biri aldıktan sonra] üçüncü ortak gelip de;

 

- ilk ortağın elindeki hissenin yarısını ondan aldığında,

- veya birinci ve ikinci ortağın elindekilerin üçte birini aldığında,

 

İkinci ortak da ikinci durumda ilk ortaktan yarıyı almış olsa alınan paylarda hepsi eşit olurlar.

 

Üçüncü ortak ikincinin elindeki üçte birin üçte birini alsa bunu ilk ortağın elindekine ekleyip ikisini eşit bir şekilde paylaşabilir. Bu durumda hissenin on sekize bölünmesi sahih olur; çünkü üçüncü ortak ikinciden üçte birin üçte birini yani dokuzda biri alıp buna altı ekleyecektir. Bunun ikiye bölünmesi mümkün olmadığından dokuz ile iki çarpılır. İkinci ortak dört ile çarpılmış olan bu paylardan [yani toplam on sekiz paydan] iki paylık hakkını alır. Geriye on dört pay birinci ile üçüncü arasında her birine yedi payalmak üzere kalır.

 

Evin dörtte biri on sekiz dirhem olsa evin tamamı yetmiş iki dirhem olur. Üçüncü ortak ikinciden üçte birin üçte birini alır; çünkü o "her bir payın üçte biri benimdir" demektedir.

 

32. Biri mevcut diğeri gaip olan iki kişi şuf'ada hak sahibi olsa, mevcut olan şuf'adar hakkını bağışlasa daha sonra gaip olan ölse, hazır olan mirasçı olsa, şuf'aya konu olan malın tümünü daha önce hakkını ıskat etmiş olsa bile şuf'a yoluyla alır; çünkü şu anda mirasçılık hakkına dayanarak almaktadır.

 

 

(5) ŞUF'AYA KONU OLAN MALIN SATIMINDA SATICI VE MÜŞTERİNİN BİRDEN FAZLA OLMASI

 

33. Akdin bölünmesi bir akitle elde edilen gayri menkul hissesine ilişkindir. Şayet müşteri veya satıcının birden fazla olması sebebiyle akit de birden fazla olmuşsa akdin bölünmesinin zararı yoktur. Nitekim Nevevi buna şu sözleriyle işaret etmiştir:

 

İki şahıs [şuf'a hakkına konu olanı bir hisseyi satın alsalar, şuf'adar her ikisinin payını alabileceği gibi birinin payını da alabilir.

 

Bir kişi iki şahıstan gayri menkul hissesi satın alsa, daha doğru görüşe göre şuf' adar iki satıcıdan birinin payını alabilir.

 

 

34. İki kişi bir şahıstan bir gayri menkul hissesi satın alsalar, şuf'a hakkı olan kişi bunlardan yalnızca birinin payını alabilir; çünkü bunda akdin bölünmesi söz konusu değildir.

 

35. Bir şahıs iki kişiden bir gayri menkul hissesi satın alsa, şuf'adar satıcılardan birinin hissesini şuf'a yoluyla [alabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre satıcıların birden fazla olmasıyla akit de birden fazla olacağından şuf'adar bunu yapabilir. Bu durumda iki farklı akitle bunları elde etmiş gibi olur.

 

[İkinci görüş]

 

Şuf'adar bunu yapamaz; çünkü müşteri malın tümüne sahip olmuştur, onun mülkü onun zararına olacak şekilde bölünemez.

 

36. Bir kimse bir evdeki iki hissesini tek bir akitle satsa, şuf'adar tek bile olsa bunlardan birini alabilir; çünkü bu tek bir şeyin bölünmesi sonucuna yol açmamaktadır.

 

37. İki şahıs iki kişiden bir gayri menkul hissesi satın alsa şuf'adar bunun dörtte birini veya yarısını yahut dörtte üçünü yahut da tamamını alabilir.

 

38. Üç ortaktan birisi ortağını kendi payını satma konusunda vekil kılsa, ortak da diğerinden izin alarak veya izinsiz olarak kendi payını da birlikte tek bir akitle satsa üçüncü ortak bu iki payı birbirinden ayıramaz, ya tümünü alır veya tümünü terk eder; çünkü bakılacak olan şeyakde konu olan mal değil akdi yapan kişidir.

 

39. Bir ev iki kişi arasında ortak olsa, ortaklardan biri kendi payının yarısını "mutlak olarak" veya "diğer ortağın payı ile birlikte aynı akitte" satma konusunda vekil kılsa, diğer ortak da bunu yapsa, müvekkil yalnızca vekilin payını şuf'a yoluyla, kendisinin kalan yarımına dayanarak alabilir; çünkü yapılan akit, müvekkilin şuf'asının olmadığı payı yani kendi mülkünü de kapsadığı gibi şuf'asının olduğu payı yani vekilin mülkünü de kapsamıştır. Bu, bir gayri menkul hissesi ile birlikte bir elbiseyi yüz dirheme satan kimsenin durumu gibidir.

 

Not:  Satım konusunda daha önce geçtiği üzere bir akit, satıcının birden fazla olması durumunda kesinlikle birden fazla kabul edilir. Müşterinin birden fazla olması durumunda ise daha doğru görüşe göre birden fazla kabul edilir. Alimler burada tam tersini kabul etmişler, müşterinin birden fazla olması durumunda ittifakla akdi birden fazla kabul ettikleri halde satıcının birden fazla olması durumunda ise ihtilaf etmişlerdir. Aradaki fark, bu konuya ilişkin zikredilen gerekçeden anlaşılmaktadır.

 

 

(6) ŞUF'A HAKKINA DAYANARAK MALI ALMANIN ZAMANI

 

Daha güçlü olan görüşe göre şuf'a hakkı derhal kullanılması gereken bir haktır. Şuf'adar satımdan haberdar olduğunda adete göre [malı alma konusunda] hızlı hareket etmelidir.

Şayet hasta ise veya müşterinin bulunduğu bölgede yok ise yahut düşmandan korkuyorsa; imkanı varsa birini vekil kılsın aksi takdirde malı talep ettiğine dair şahit tutsun. Bu ikisinden gücünün yettiği şeyi yapmazsa daha güçlü görüşe göre hakkı ortadan kalkar.

[Malın satıldığını öğrendiği anda] namazda veya hamamda yahut yemek esnasında ise bunları tamamlayabilir.

 

Şuf'adar hakkını kullanmayı geciktirip daha sonra "ben haber vereni tasdik etmedi[ğimden malı almakta acele etmedi]m" dese, şayet iki güvenilir kişi haber vermişse mazur görülmez. Daha doğru görüşe göre bir güvenilir kişi de böyledir. Haberi kabul edilmeyecek bir kişi haber verdiyse mazur görülür.

 

Şuf'adara hisser:lin bin dirheme satıldığı haber verildiği halde hissenin beşyüze satıldığı ortaya çıksa onun hakkı devam eder. Şayet hissenin daha yüksek fiyata satıldığı anlaşılırsa şuf'a hakkı ortadan kalkmış olur.

 

Şuf'adar müşteriyle karşılaşıp ona selam verirse veya ona "Allah yaptığın alışverişi mübarek kılsın" derse şuf'a hakkı ortadan kalkmaz. Dua etmesi durumunda şuf'a hakkının ortadan kalkacağını söyleyen bir görüş de vardır.

 

40. Şuf' adar, satımdan haberdar olduktan sonra şuf'a hakkını derhal [kullanması gerekir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait farklı görüşler bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre bu hakkını derhal kullanmalıdır; çünkü şuf'a, -kusur sebebiyle malı geri vermede olduğu gibi zararı ortadan kaldırmak üzere var olan bir haktır bu yüzden derhal kullanılması gerekir.

 

"Derhal" ile kastedilen, malın temliki gecikse bile malı talep etmenin derhal yerine getirilmesidir. İbnü'r-Rif'a, İmranı'ye tabi olarak buna dikkat çekmiştir.

 

[Diğer görüşler]

 

İmam Şafii (r.a.)'nin en güçlü görüşünün karşısında şu görüşler bulunmaktadır:

 

[Birinci görüş]

 

Şuf'a hakkı üç gün boyunca devam eder.

 

[İkinci görüş]

 

Böyle bir hisse üzerinde düşünmeyi gerektirecek süre kadar devam eder.

 

[Üçüncü görüş]

 

Kişi şuf'a hakkını ıskat etmediği sürece veya "dilediğin kişiye sat" vb. ifadeler kullanarak bu hakkını kullanmak istemediğini belirtmedikçe şuf'a hakkı düşmez.

 

Şuf'a Hakkının Derhal Kullanılması Gerekmeyen Durumlar

 

Bazıları şuf'a hakkında derhal talebin gerekIDediği on durumu istisna etmişlerdir. Bunların büyük çoğunluğu zaten Nevevl'nin ifadelerinde geçmekle birlikte bir arada zikretmenin bir sakıncası yoktur. Bu on durumu şöyle belirtebiliriz:

 

Satıcı için veya her iki taraf için muhayyerlik şart koşulsa, muhayyerlik devam ettiği sürece şuf'adar malı şuf'a yoluyla alamaz.

 

Ekinlerin olması ve hasat edilmesi için 'daha doğru görüşe göre şuf' adar bekleyebilir.

 

Yapılan satım, şuf'adara olduğundan daha yüksek bir fiyatla bildirilse, o da bu yüzden şuf'a talebinde bulunmasa daha sonra durum anlaşılsa, şuf'adarın hakkı devam eder.

 

İki şuf'adardan birisi ortada olmasa mevcut olan şuf'adar onun gelmesini bekleyip şuf'a talebini o gelinceye kadar erteleyebilir.

 

Müşteri, hisseyi veresiye olarak satın aldığında,

 

Şuf'adar "benim şuf'a hakkımın olduğunu bilmiyordum" dese, bu kişi de böyle bir bilgiyi bilmemesi mümkün olan kimselerden olsa,

 

Halktan birisi "ben, şuf'a hakkımın derhal kullanılması gerektiğini bilmiyordum" dese, bu konuda ve kusur sebebiyle malı geri verme konusunda mezhepte esas alınan görüşe göre bu şahsın sözü kabul edilir.

 

Kişinin, kendisi sebebiyle şuf'a hakkına sahip olduğu hissesi başkası tarafından gasp edilmiş olsa bu durumda da şuf'a talebi geciktirilir. Buveytı şöyle demiştir: "Bir kimsenin elinde bir evin hissesi bulunsa, bu kişinin hissesi gasp edildikten sonra diğerinin hissesi satılsa, daha sonra gasp edilen hisse sahibine geri verilse, o hissenin sahibi hissesi kendisine döndüğü anda şuf'a hakkını kullanabilir." Bunu Bulkini nakletmiştir.

 

Velinin ye tim için aldığı şuf'a, derhal kullanılması gereken bir hak değildir. Veli kesinlikle bu talebi erteleyebilir. Hatta veli bu talebi ertelese veya affetse bile yetimin [hakkı] sebebiyle bu düşmez. Bunu Cüveynı ve başkaları açıkça ifade etmiştir.

 

Şuf'adara, şuf'a hakkına sahip olduğu hissenin bilinmeyen bir bedel karşılığında satıldığı haberi ulaşsa o da durumu öğrenmek üzere talebi geciktirse şuf'a hakkı kaybedilmiş olmaz. Bunu Kadı Hüseyin söylemiştir.

 

Burada zikredilen maddeler daha önce geçmişti. Bunlar Nüketü't-Tenbih'te zikredilenlere aykırıdır.

 

41. Şuf'adar ister bir kişi ister birden fazla olsun, şuf'aya konu olan malın satıldığını öğrendiği anda adete göre derhal satın alma talebini ortaya koymalıdır. Adete aykırı bir şekilde koşarak gitmek vb. yollarla talebini belirtmek zorunda değildir. Bu konuda örfe başvurulur. Örfte ihmalkarlık ve ağırdan alma olarak değerlendirilen davranışlar gösterirse şuf'a hakkını kaybeder, böyle sayılmayan davranışlar yapması halinde şuf'a hakkını•kaybetmez.

 

Malın kusur sebebiyle geri verilmesi konusunda bunların büyük bir kısmı geçmişti, burada da bir kısmı zikredildi. Nevevi bunların hepsini bir yerde zikredip diğer yerde de ona göndermede bulunsaydı daha uygun olurdu; çünkü her iki konuda da hüküm birdir.

 

Not:

a. Şuf'aya konu olan malın satıldığını duyduktan sonra şuf'a talebinin derhal yapılması gerekliliği şuf'adar için meclis muhayyerliği sabit olmadığı durumdadır. Daha doğru görüş böyledir. "Öğrendikten sonra" ifadesiyle Nevevi kişinin öğrenmediği durumu dışarıda bırakmıştır; çünkü bu durumda aradan yıllar bile geçse kişinin şuf'a hakkı devam eder.

 

b. Kişi derhal talebine uygun bir şekilde harekete geçtiğinde veya talep etmek için başkasını vekil tayin ettiğinde şahit tutması gerekmez. Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de belirtildiğine göre şahit tutmamakla kişinin şuf'a hakkı ortadan kalkmaz. Nevevi Tashihü't-Tenbih adlı eserde ise buna aykırı görüşü sahih kabul etmiştir.

 

42. Şuf'adarın,

 

[a] - Başağrısı vb. gibi değil de şuf'a talebini engelleyecek derecede bir hastalığının olması veya haksız yere lapsedilmesi yahut ödeme gücü bulunmadığı ve bunu ispat edecek şahidi de bulunmadığı halde hapsedilmesi gibi bir özrü bulunuyorsa,

 

[b] - veya müşteri ile şuf'adar arasında -Subkl'nin şerhinde tek görüş olarak aktardığına göre- doğrudan talebe engelolacak dercede bir mesafe söz konusu ise,

 

[c] - Yahut şuf'adar bir düşmandan korkuyorsa,

 

Şayet başkasını vekil kılma imkanı varsa başkasını vekil kılsın; çünkü bunu yapması mümkündür.

 

Ortada olmayan şuf' adar, güvenilir yol arkadaşları bulamadı ğında yoldan korktuğu için gelmesi gecikirse veya şiddetli soğuk ve sıcak söz konusu ise mazur görülür.

 

Şuf'adarın başkasını vekil kılma imkanı yoksa, malı talep ettiğine dair iki güvenilir erkeği veya bir erkek iki kadını şahit tutsun. Burada yalnızca bir erkeği vekil tutup kendisi de onunla birlikte yemin etse yeterli olmaz. Bunu Ruyani ve başkaları söylemiştir; çünkü bazı hakimler buna göre hüküm vermediklerinden bu kişi [iki şahit tutmayarak] kendisi için güvenilir olan şeyi yapmamıştır. Ancak alimlerin "kusur sebebiyle malın geri verilmesi" meselesindeki görüşlerine kıyasla bununla yetinilir. Bu, Zerkeşi'nin de belirttiği üzere doğruya daha yakındır. İbn Kecc de et- Tecrfd adlı eserinde bunu tek görüş olarak belirtmiştir.

 

43. Şuf'adar, vekil tayin etmek veya şahit tutmak seçeneklerinden birine bu tertip üzere gücü yettiği halde bunları terk ederse [şuf'a hakkını kaybeder mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre ilk durumda kusurlu davrandığından, ikinci durumda da şahit tutmaya gücü yettiği halde susması malın satılmasına razı olduğunu gösterdiğinden şuf'a hakkını kaybeder.

 

[ikinci görüş]

 

Şuf'a hakkını kaybetmez; çünkü ilk durumda bir minnet altında kalma veya masraf yapma söz konusu olabilir. İkinci durumda ise şahit tutmak, ihtiyaç anında talebin isbat edilmesi içindir.

 

Not:

d. Nevevi'nin ifadesinden, şuf'adarın vekil tayin etmesinin onun yokluğu durumunda tek seçenek olduğu anlaşılmaktaysa da kastedilen şey bu değildir. Beğavi'nin fetvalarında yer aldığına göre şuf' adar ortada olmasa, bulunduğu bölgedeki hakime başvurarak şuf'a talebini ortaya koysa, hakim de onun lehine şuf'aya hükmetse, şuf'adar satımın gerçekleştiği veya şuf'anın söz konusu olduğu bölgeye yönelmese şuf'a hakkı ortadan kalkmaz; çünkü hakimin hükmü ile bu hak kesinleşmiştir. Subki şöyle demiştir: "Bundan anlaşıldığına göre ortada olmayan şuf' adar, başkasını vekil tayin etmek veya bulunduğu bölgenin hakimine müracaat etmek şıklarından birini seçebilir. Şuf'adar orada olup da müşteri ortada olmadığında da kıyasen hükmün böyle olması gerekir.

 

b. Şuf'adar kendi isteğiyle yolculuğa çıksa, Darimt'nin açık ifadesine göre başkasını vekil tayin etmekle yükümlü tutulamaz, kendi başına talepte bulunma konusunda acele etmek veya imkanı varsa vekili aracılığıyla talepte bulunma seçeneklerinden birini seçer. Vekil tayin etme hastalık vb. durumlara özgü değildir. Nevevi ve başkalarının "acizlik durumunda vekil tayin etmek" meselesiyle yetinmelerinin nedeni, şuf'adarın kendi başına talepte bulunma imkanına sahip olduğu halde başkasını vekil tayin edemeyeceğinden değil acizlik durumunda vekil tayin etmenin tek yol olmasından dolayıdır.

 

c. Şuf'adarı şahit tutmayla yükümlü tuttuğumuz durumlarda bunu yapma imkanı yoksa "satılan hisseyi temellük ediyorum" demesi gerekli değildir. Nitekim daha önce geçtiği üzere kusurlu malın geri verilmesinde daha doğru görüş böyledir.

 

44. Hazır olan şuf'adar, namaz kıldığı, hamamda olduğu, yemek yediği veya tuvalet ihtiyacını giderdiği esnada malın satıldığını öğrense bu işleri tamamlayabilir, bunları yarıda kesip malı talep etmekle yükümlü tutulamaz.

 

Namaz kılarken "namaz olarak yeterli olacak en alt miktar" ile yetinmesi gerekli omayıp müstehapları da yapabilir. Bunun üzerinde fiiller yaparsa bana göre bu bir özür sayılmaz.

 

Namaz, yemek veya tuvaletin vakti gelse şuf'a talebinden önce bunları yapmaya gidebilir.

Yine elbisesini giyebilir. Bu işleri bitirdiğinde şuf'a talebinde bulunur.

 

Haberi aldığında gece ise sabaha kadar süresi vardır.

 

Şuf'adar, satılan hissenin bulunduğu yerden başka bir yerde müşteriyle karşılaşsa ve şuf'a yoluyla malı almayı hissenin bulunduğu yere dönünceye kadar ertelese, şuf'a yoluyla malı alması için hissenin bulunduğu yere kadar gitmesine gerek olmadığından şuf'a hakkını kaybetmiş olur.

 

45. Şuf'adar, şuf'a talebini geciktirse ve "ortağımın kendi hissesini sattığını haber veren kimseyi tasdik etmedi[ğim için talepte bulunmadı]m" dese bakılır:

 

[a] - Şayet güvenilir iki kişi veya bir erkek ve iki kadın kendisine haber vermişse o zaman kesinlikle mazur görülmez; çünkü bu, kabul edilen bir şahitliktir.

 

[b] - Hür veya köle, kadın veya erkek güvenilir bir kimse haber vermişse [o zaman mazur görülür mü? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre mazır görülmez; çünkü bu bir haber vermedir. Güvenilir şahısların verdiği haber ise makbuldür.

 

[İkinci görüş]

 

Mazurdur; çünkü satımın gerçekleştiği bir kişinin vereceği haberle sabit olmaz.

 

[c] - Şayet haberi kabul edilmeyen; fasık ve çocuk gibi kimseler satımı haber vermişse o zaman şuf' adar mazur görülür.

 

Bu, şuf'adara haber verenlerin sayısı tevatür sayısına ulaşmadığında böyledir. Çocuklar, kafirler ve fasıklar tarafından bile olsa tevatür sayısınca kişi satımı haber verdiği halde şuf'adar talepte bulunmazsa hakkını kaybetmiş olur.

 

Şuf'adar, iki güvenilir kimsenin haber vermesi durumunda "ben onların güvenilir olduğunu bilmiyordum" dese, böyle bir bilgiye sahip olmaması mümkün ise sözü kabul edilir; çünkü güvenilir olup olmadığı bilinmeyen kimsenin verdiği haber dinlenmez. Bunu İbnü'rRif'a söylemiştir.

 

Şuf'adar "bana iki kişi haber verdi ama onlar bana göre güvenilir değil" dese, bu iki kişi gerçekte güvenilir olsa şuf'a hakkı kaybolmaz; çünkü şuf'adarın söylediği söz, doğruluk ihtimali bulunan bir sözdür.

 

46. Şuf'adara, şuf'a hakkının bulunduğu hissenin bin dirheme satın alındığı haber verildiğinde o şuf'a hakkını kullanmasa, daha sonra satımın [farklı bir fiyatla yapıldığı ortaya çıksa durum ne olur? Burada iki ihtimal söz konusudur:]

 

[Birinci ihtimal]

 

Daha düşük bir fiyata örneğin beş yüz dirheme gerçekleştiği anlaşılsa onun şuf'a hakkı devam eder; çünkü bu kişi şuf'a hakkını, önem vermediği için terk etmiş olmayıp fiyatın yüksek olmasından dolayı terk etmiştir. Bunda kendisinin bir kusuru da yoktur.

 

Müşterinin kim olduğu, sayısı, satılan malın miktan, ödenen satım bedelinin cinsi, türü, vadesi, vadenin kısalığı vb. konularda kendisine yalan söylendiği için o da bunu terk ederse şuf'adarın hakkı devam eder.

 

[İkinci ihtimal]

 

Hissenin, bildirilenden daha yüksek fiyata satıldığı veya bütününün bine satıldığı söylendiği halde bir kısmının bine satıldığı anlaşılsa şuf'adarın hakkı ortadan kalkmış olur; çünkü şuf'adar daha düşük fiyata bile rağbet etmediğine göre daha yüksek fiyata hiç rağbet etmez.

 

Şuf'adara, "şu hisse şu fiyata vadeli olarak satıldı" denildiği halde satımın peşin olduğu anlaşılsa şuf'adarın hakkı sona ermiş olur; çünkü şuf'adar almayı istiyorsa bunu peşin alma imkanına sahiptir.

 

47. Şuf' adar;

 

[a] - Müşteri ile karşılaşıp ona selam verse,

[b] - Veya malı kaça aldığını sorsa,

[c] - yahut "Allah alışverişini mübarek kılsın" dese,

 

[Her üç durumda da] şuf'a hakkı batı i olmaz.

 

ilk durumda şuf' anın batıl olmamasının sebebi şudur: Konuşmaya başlamadan önce selam vermek sünnettir.

 

İkinci durumda şuf'anın batıl olmamasının sebebi şudur: Satım bedelini bilmeyen kimsenin bunu öğrenmesi şarttır. Bilen kimse de müşterinin bunu ikrar etmesini istiyor olabilir.

 

Üçüncü durumda şuf'anın batıl olmamasının sebebi şudur: Şuf'adar kendisi mübarek bir akitle malı alabilmek için müşterinin akdinin mübarek olmasını istemiş olabilir.

 

Mehamill'nin et- Tecrfd'deki ifadesinden anlaşıldığına göre şuf'adar selam ve duayı birlikte yaptığında da hüküm böyledir.

 

Dua etmesi halinde şuf'a hakkının batıl olacağına dair de [zayıf] bir görüş vardır; çünkü dua etmek, karşı tarafın yaptığı satımı onaylamak anlamını hissettirmektedir.

 

Bu görüş aynlığı -İsnevt'nin de belirttiği üzere- benim de açıklamada belirttiğim gibi kişi "sana mübarek olsun" dediğinde söz konusudur.

 

 

(7) ŞUF'ADARIN KENDİ PAYINI SATMASI

 

Şuf'adar, şuf' ayı bilmeksizin kendi payını satsa daha doğru görüşe göre şuf'a hakkı kalmamış olur.

 

48. Şuf'adar kendi payını şuf'adan habersiz olarak satsa veya satım dışında hibe gibi bir yolla mülkiyetinden çıkarsa [şuf'a hakkı ortadan kalkar mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre şuf'anın sebebi olan ortaklık sona erdiği için şuf'a hakkı da bitmiş olur.

 

[İkinci görüş]

 

Şuf'a hakkı ortadan kalkmaz; çünkü bu kişi satım esnasında ortaktı ve kendi hakkının ortadan kalkmasına razı değildir.

 

Not:

a. Nevevi'nin ifadesi "şuf'adarın satımı bilmemesi" durumunu kapsadığı gibi satımı bilmekle birlikte "şuf'a hakkının sabit olduğunu bilmeme" veya "şuf'a hakkının derhal kullanması gerektiğini bilmeme"yi de kapsar. Bunun hükmü, "kusur sebebiyle malı geri verme" nin hükmü gibidir.

 

b. Nevevi "bilmeme" diyerek bilmeyi dışarıda bırakmıştır ki bu durumda şuf'a hakkı kesin olarak sona erer.

 

Yukarıdaki hükümler, şuf' adarın hissesinin tümünü satmasına ilişkindir. Şayet şuf'a hakkını bilerek hissesinin bir bölümünü satarsa daha güçlü görüşe göre şuf'a hakkı yine batıl olur; çünkü kişi şuf'a hakkına hissesinin bütünü sayesinde sahip olmuştur, bunun bir kısmını sattığında sattığı kadarı batıl olur, bir kısmı batıl olunca bütünü batıl olur. Bu, şuf'aya konu olan hissenin bir kısmında şuf'ayı affetmeye benzer. Şayet kişi durumu bilmeyerek bunu yapmışsa erRavda'da belirtildiğine göre şuf'a hakkı batıl olmaz; çünkü mazurdur, üstelik ortaklık da devam etmektedir.

 

Şuf'aya konu olan mal üzerindeki mülkiyetin bir kısmı, "şuf'adarın şuf'a hakkını almadan önce borçlu olarak ölmesi ve hissesinin bir kısmı mirasçı aleyhine borç karşılığında zorla satılması" örneğinde olduğu gibi zorla ortadan kalksa, kalan kısmı ise varlığını korusa, ibnü'r-Rif'anın belirttiğine göre mirasçı şuf'a hakkına sahip olur; çünkü ölen kişinin şuf'a hakkını bağışlaması düşünülemez.

 

Şuf aya İlişkin Son Hükümler

 

a. Kusurlu malı geri vermede olduğu gibi burada da şuf'a hakkına karşılık sulh yapmak kesinlikle sahih değildir. Şayet böyle bir durumda şuf'anın fasid olacağını bilerek yapmışsa şuf'a hakkı batı! olur. Kişi şuf'a hakkının bütünü için bedel alma konusunda sulh yapsa sulh geçersiz olur; çünkü şuf'a karşılığında bedel alınamaz.

Aynı şekilde şuf'anın batıl oldUğunu bilerek sulh yaptığında da böyledir. Aksi takdirde el-Envar'da tek görüş olarak belirtildiğine göre sulh batıl olmaz.

 

b. Kişi kendi payını, şuf'aya konu malın satıldığını bilmeksizin muhayyerlik şartıyla satarsa daha sonra akdi feshetse sonra şuf'a hakkının bulunduğunu öğrense el-Mürşid adlı eserde aktarıldığına göre şuf'a hakkı yoktur.

 

c. Müflis, şuf'a yoluyla malı alabileceği gibi bunu affetme hakkına da sahiptir. Müşteri burada diğer alacaklıların arasına katılamaz, aksine satın aldığı şey için ödediği bedel şuf'adarın zimmetinde o ödeme kolaylığına kavuşuncaya kadar bekletilir. Müşteri, şuf'adarın iflas ettiğini bilmiyorsa satım akdinden rücu edebilir.

 

d. Mudarebe (kırad) akdinde sermayeyi işleten kişinin şuf'a yoluyla hisseyi alma hakkı vardır. Şayet almazsa, sermaye sahibi şuf'a yoluyla alabilir. Sermayeyi işleten kişi bununla, sermaye sahibinin ortağından bir hisse satın alsa sermaye sahibi şuf'a hakkına sahip olamaz; çünkü satın alma onun adına gerçekleşmiştir, kişinin kendisi için kendisinden bir şeyalması düşünülemez. Sermayeyi işleten kişi, satın alınan hissede satıcının ortağıysa sermaye sahibi -malda kar ortaya çıkmış olsa bil- bu hisse yi şuf'a yoluyla kendisi için alabilir; çünkü karın ortaya çıkmasıyla ondan herhangi bir şeye malik olmaz.

 

Sermaye sahibi mudarebe ortaklığına ait maldaki hissesini satsa sermayeyi işleten kimse şuf'a hakkına sahip olamaz; çünkü o sermaye sahibinin ortağı değildir. Şayet bunun karı ortaya çıkarsa şuf'adar müşteriyi hisseyi teslim almakla yükümlü tutabilir, kendisi de müşteriden bu hisseyi alır. Yine o -İbnü'l-Mukn'nin açık ifadesine göre- satıcıdan da bunu alabilir. Malın sorumluluğu da tüşteriye aittir; çünkü mülkiyet ona intikal etmiştir.

 

e. Şuf'adarın, şuf'aya konu olan hisse satılmadan önce şuf'a hakkını bağışlaması, muhayyerliği şart koşması, müşteri üzerine tazmin yükümlülüğünü şart koşması şuf'a hakkını düşürmez.

 

f. Ölen şahsın ortağı gayri menkuldeki hissesini satsa, ölen şahsın mirasçısı şuf'a hakkına sahip olur, ölen şahsın geride bıraktığı ceninin velisi bu hakka sahip olamaz; çünkü ce ninin hayatta olduğu kesin belli değildir.

 

g. Ölen kimse için şuf'a hakkı söz konusu olsa, mirasçıları da cenin olsa, doğuma kadar bu hak bekletilir. Ceninin velisi doğumdan önce şuf'a yoluyla malı alamaz.

 

h. Ölenin bıraktığı borç malvarlığının bütününü kaplasa bile mirasçısı şuf'a hakkına sahip olur.

 

ı. Ölenin mirasçıları borç sebebiyle ölen şahsın evinin bir bölümünü satsalar, bu konuda ortak bile olsalar şuf'a hakları yoktur; çünkü onlar bu eve sahip olduklarında satılan pay kendi mülklerinden bir bölüm olur. Kişi kendi mülkünden çıkan bir şeyi mülkünde kalanın bir kısmına dayanarak şuf'a yoluyla alamaz. Acak mirasçılardan her birinin kalanların payını şuf'a yoluyla almasının önünde bir engel yoktur.

 

i. Şuf'adar, kendi hissesini satma konusunda başkasını vekil kılsa daha doğru görüşe göre şuf'a hakkı batıl olmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

MUDAREBE - GİRİŞ