ŞUF’A / ÖN ALIM HAKKI |
ŞUF'A'NIN RÜKÜNLERİ VE
BUNLARA İLİŞKİN HÜKÜMLER
Şuf'a'nın rükünleri
üçtür:
a) Alınan mal,
b) Alan kişi,
c) Alınan kişi.
Sözlü ifade yalnızca
temlikte gerekir.
Nevevi bu rükünleri
sırayla açıklamıştır.
A. ŞUF'A YOLUYLA
ALINAN MAL
B. ŞUF'A HAKKINA SAHİP
OLAN KİŞİ (ŞEFI' / ŞUF'ADAR)
C. ŞUF'A YOLUYLA
ALINAN MAL
A. ŞUF'A YOLUYLA
ALINAN MAL
Şuf'a, taşınır mallarda söz
konusu olmaz, arazi ve araziye tabi olarak onun üzerinde bulunan bina ve ağaçta
sabit olur.
Daha doğru görüşe göre
aşılanmamış meyve de böyledir.
Ortak olmayan tavan
üzerine yapılan odada şuf'a yoktur, Daha doğru görüşe göre ortak tavan üzerinde
yapılan oda da böyledir.
Hamam, değirmen taşı vb.
gibi, taksim edilmesi halinde kendisinden elde edilmek istenen menfaatin yok
olduğu mallarda daha doğru görüşe göre şuf'a yoktur.
1. Hayvan, elbise vb.
gibi taşınır mallar ister tek başına isterse bir araziye tabi olarak satılsın
bunlarda şuf'a yoktur. Zira yukarıda geçen hadis, şuf'a hakkını "taksim
edilebilen", "sınır çekilen", "arasından yol geçen"
mallara özgü kılmaktadır. Taşınır mallarda böyle şeyler söz konusu olmaz. Ayrıca
taşınır mallar, taşınmazların aksine sürekli kalıcı olmadığından, ortak olmanın
zararı sürekli olmaz. Şuf'a, başkasının mülkünü zorla almak olduğundan bunun
meşrUiyetinin ancak şiddetli zararın söz konusu olduğu durumlara özgü olması
uygundur.
Taşınır mal ile
kastedilen, doğrudan taşınabilir olan maldır. Bu ifade şuf'a hakkının sabit
olmasından sonra yıkılan evi dışarıda bırakmaktadır ki bu evin enkazı şuf'a ile
alınabilir.
2. Şuf'a, arazi ve orada
bulunan bina, binaya bağlı olup satım akdinde bina kapsamında akde dahil olan
binaya tutturulmuş kapılar, çakılı raflar, çiviler, sabit kilitlerin
anahtarları, sabit dolap, d~ taşı, fırının kapağı gibi mallar üzerinde söz
konusu olur. Yine araziye tabi olan ağaçlar üzerinde söz konusu olur. Araziden
defalarca toplanan kuru yonca ve hindiba gibi bitkiler de ağaç gibi kabul
edilir.
3. Bina ve ağaçların
araziye tabi olmasının şartı, ağaçların, aralarındaki beyaz bölümlerle veya
bahçenin bütünüyle birlikte satılmasıdır, Bir kimse arazinin duvarlarından veya
temellerinden bir payı başkasına satarsa yahut da yalnızca arazideki ağaçları
veya ağaçların dikili olduğu yerleri satarsa daha doğru görüşe göre şuf'a hakkı
söz konusu olmaz; çünkü burada arazi, satım akdine tabi olarak girmektedir.
Subki şöyle demiştir: Bu
meselenin "arazinin temeli ve ağaç dikim yerlerinin satım akdi ne
girdiğinin açıkça belirtildiği ve bundan önce de şuf'a hakkı sahibinin buraları
gördüğü durum"la ilgili olması gerekir. Şuf'adar buraları görmemişse ve
satıcı bunların satım akdine girdiğini açık olarak ifade etmişse arazinin
satımı sahih olmaz.
[İtiraz] Alimlerin "satım" bölümündeki
ifadelerinden şu anlaşılmaktadır:
"Bir kimse,
muhatabına sana duvarı ve temelini sattım dese, muhatap temeli görmese bile
satım akdi sahihtir."
[Cevap] Bununla kastedilen, cübbenin dolgusunda
olduğu gibi temelin duvarın bir bölümünü oluşturduğu satım akdidir. Ancak
binanın mekanı olan temel, binadan ayrı olup mutlak olarak bina satımında daha
doğru görüşe göre binanın kapsamına girmez. Satım akdinde bunun akde girmesi
açık olarak ifade edildiğinde, satılan mala ilişkin şartlar bunda da dikkate
alınır.
İsnevi şöyle demiştir:
Nevevi "tabi olarak" ifadesiyle şu durumu dışarıda bırakmıştır: Bir
arazi Üzerinde kurumuş ağaçlar bulunsa, akdin iki tarafı bu ağaçların da satım
akdine girmesini şart koşsa bu ağaçlar şuf'a hakkıyla alınamaz; çünkü bu
ağaçlar, araziye tabi olarak değil özelolarak şart koşulduğu için satım akdine
girmiştir.
4. Aşılanmarruş meyvede
de araziye tabi olarak [şuf'a hakkı söz konusu olur mu? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
şuf'a hakkı söz konusu olur; çünkü satım konusunda bu meyve, ağaca tabi olduğu
gibi bina ve ağaca kıyasla şuf'a konusunda da ona tabi olur.
Aşılanıncaya kadar meyvenin
alınması gerçekleşmemiş olsa bile hüküm böyledir; çünkü herhangi bir kayıt
zikredilmeksizin yapılan satım akdine bu meyve girer.
[İkinci görüş]
Bunda şuf'a hakkı
yoktur; çünkü bu meyvenin sürekli olarak ağaçta kalması amaçlanmış değildir.
İlk görüşe göre meyvenin
ağaçtan kopmuş olmasıyla kopmaması arasında fark yoktur.
Aynı şekilde satım
akdine girdikten sonra asıl mala tabi olma durumu ortadan kalkmış olan her şey
şuf'a yoluyla alınabilir. Örneğin satım akdi sonrasında evin kapıları evden sökülse
şuf'a söz konusu olur.
Şuf'a'dar, satım akdi
sonrasında meydana gelen meyveler, alma esnasında aşılanmış olmasalar bile
bunları alabilir; çünkü satım akdinde bu meyveler ağaca bağlı olduğu gibi alma
konusunda da ağaca bağlıdır. Ancak satım akdi esnasında aşılanmış ise, ağaca
tabi olma durumu söz konusu olmadığından şuf'a yoluyla alınamaz.
Satım akdi esnasında
şart koşma sebebiyle akde dahil olan aşılanmış meyvenin asıl mala tabi olma
durumu bulunmadığından şuf'a yoluyla alınamaz. Dolayısıyla, satım bedeli
içinden bu meyve bedeli çıkarılır. Nitekim ekinler ve araziden tekrar tekrar
toplanan ve arazi üzerinde belirmiş olan ürünlerde de hüküm böyledir. Şuf'
adarın almadığı bütün meyve, ekin ve ürünler, toplama vakti gelinceye kadar
arazide bırakılır.
5. Ortak olmayan bir
tavan üzerine yapılmış bir odada şuf'a hakkı yoktur. Örneğin iki ortaktan
birine ait olan bir tavan veya başka yerde yapılan oda böyledir; çünkü bu
odanın bir arazisi olmadığından taşınır mal hükmündedir.
6. Ortak bir tavan üzerinde
[ortaklardan biri tarafından] yapılmış bir odada şuf'a hakkı [var mıdır? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bunda da şuf'a hakkı yoktur; çünkü odanın temelini teşkil eden tavan, kalıcı
bir şey değildir.
[İkinci görüş]
Bu tavan, arazi gibi
kabul edilir.
7. Bir binanın alt katı
iki kişi arasında ortak olmakla birlikte üst kat yalnızca bir şahsa ait olsa,
üst katın sahibi bunu ve alt kattaki payını sattığında şuf'a hakkı yalnızca aIt
katta olur, üst katta olmaz; çünkü üst katta ortaklık söz konusu değildir.
Aynı şekilde bir arazi
ortak olmakla birlikte arazideki ağaçlar ortaklardan birine ait olsa, bu ortak
arazideki payı ile birlikte ağaçlarını satsa şuf'a ağaçlar üzerinde söz konusu olmaz
yalnızca arazide, satım bedelindeki payı oranında söz konusu olur.
8. Taksim edildiğinde,
yapılış amacına uygun kullanmak mümkün olmayan küçük hamam ve değirmen gibi
şeylerde şuf'a hakkı [var mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
şuf'a yoktur. Bu görüş, şuf'anın meşru kılınma gerekçesinin "ortak mülkün
taksiminden dOğacak zararın giderilmesi", "yeni irtifak hakları
kurulmasından kaynaklanan zararın giderilmesi" olduğu görüşüne dayalıdır
[ikinci görüş]
Şuf'a vardır. Bu görüş,
şuf'anın gerekçesinin "kalıcı olan bir malda ortaklıktan doğacak zararın
giderilmesi" olduğu görüşüne dayalıdır.
Her iki zarar da satım
öncesinde meydana gelmiştir. Ortaklardan satımı isteyen kişinin, diğer ortağa
satım yaparak bu zarardan onu kurtarması gerekir. Başkasına satım yaptığında
din, hak sahibini satılan malı zorla alma konusunda yetkilendirmiştir.
[*] - Çünkü Müslim,
CSbir'den şunu rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v.) henüz taksim edilmemiş
ortak her ev ve bahçede şuf'a hakkı bulunduğuna hükmetti. Ortaklardan birisi
diğerinden izin almadan kendi payını satamaz.
Satılması durumunda
diğer ortak dilerse o payı satın alır, dilerse almaz. Ortak, ortağının
başkasına yaptığı satıma izin vermediği halde satım yapılırsa ortak, onu alma
konusunda öncelik sahibidir.(Müslim, Müsakat, 4104)
Not:
a. "Bölünmenin
mümkün olması" arazi ile ilgili olup değirmen taşı vb. şeylerle ilgili
değildir; çünkü değirmen taşının iki parçaya bölünmesi mümkün değildir
b. Küçük bir evin onda
dokuzu bir şahsa, onda biri başka bir şahsa ait olsa, onda dokuzuna sahip olan
kişi kendi payını satacak olsa, onda birlik paya sahip olan kimse için şuf'a
hakkı sabit olur; çünkü onda dokuz paya sahip olan kişiden mülkün taksimini
istese onda dokuzluk pay sahibi bunu yapmaya zorlanır. Ancak onda birlik paya
sahip olan kimse kendi payını satacak olsa diğeri için şuf'a hakkı sabit olmaz;
çünkü diğeri malının taksim edilmeyeceğinden emindir. Zira bunun bir anlamı
olmadığından böyle bir talepte bulunan kişi sırf zorluk çıkarmak için bunu
yapmış olacağından isteği dikkate alınmaz.
c. Kişi bölünebilir bir
arazideki payını satsa, arazide, bölünmeyen bir su kuyusu bulunsa ve arazi
bununla sulanıyor olsa, kuyuda değil arazide şuf'a hakkı söz konusu olur.
Arazide biten ağaç bundan farklıdır; çünkü ağaç, şuf'a mahallinde sabit olduğu
halde kuyu ondan ayrıdır.
B. ŞUF'A HAKKINA SAHİP
OLAN KİŞİ (ŞEFI' / ŞUF'ADAR)
Ortaktan başkası için
şuf'a hakkı yoktur.
Bir kimse, yol hakkında ortağı
bulunan bir evi satsa, yol hakkına sahip olan kimsenin evde şuf'a hakkı yoktur.
Evi satın alan kimsenin
eve gideceği başka bir yol varsa veya caddeye bir kapı açması mümkün ise doğru
olan görüşe göre geçiş hakkı sahibi için geçiş yolunda şuf'a söz konusu olur,
aksi taktirde şuf'a söz konusu olmaz.
1. Taşınmaz malın çıplak
mülkiyetinde {rakabesinde} ortak olan kimse dışındaki birisi için şuf'a hakkı
söz konusu değildir.
Şuf'a hakkı -Buharl'nin
yukarıda geçen hadisi sebebiyle- komşu için veya gayri menkulun çıplak
mülkiyetinde ortak olmayıp mesela vasiyet yoluyla bir arazinin menfaatine sahip
olduğundan arazinin menfaatinde ortak olan kimse için söz konusu olmaz.
Hanefı mezhebine mensup
bir hakim, Şafii mezhebine mensup bir şahıs lehine bile olsa komşu için şuf'a
hakkının bulunduğuna hükmetse, diğer ictihadi meselelerde olduğu gibi burada da
bu hüküm bozulmaz.
2. Şuf'a hakkı Müslüman
aleyhine zımmı lehine ve efendi aleyhine mükatep lehine sabit olabileceği gibi
bunun aksi de olabilir.
3. Satın alma veya hibe
yoluyla ortak olarak sahip olunan bir evden bir pay, caminin onarılması için
camiye ait kılınmış olsa, daha sonra ortak olan şahıs kendi payını satsa,
caminin kayyimi bir yarar görürse şuf'a hakkını kullanarak bunu satın alabilir.
4. Bir arazi üzerinde
bir şahısla devlet hazinesi arasında ortaklık bulunsa, ortak olan şahıs kendi
payını satsa, devlet başkanı maslahata uygun görürse bunu şuf'a yoluyla
alabilir.
5. Bulkınl'nin fetvasına
göre; ortak arazide bir pay bir şahsa vakfedilse diğer şahıs payını sattığında
kendisine vakfedilmiş şahıs bunu şuf'a yoluyla alamaz. Başka bir ortak payını
sattığında da o ortak, şuf'a yoluyla bu payı alamaz. Çünkü vakıf payı mülkiyete
elverişli değildir. Ayrıca ilk şahıs arazinin çıplak mülkiyeti üzerinde hisse
sahibi değildir. Ancak
Ruyani ve Nevevl'nin
tercih etmiş olduğu "bu arazi bölünebilir. Bunu Şafii mezhebine mensup
birinin almasına bir engel yoktur" görüşü, şayet bu taksim ifraz yoluyla
yapılmışsa itimad edilecek bir görüş olur.
6. Bir kimse, yalnızca
köşke tabi geçiş yolu üzerinde ortağı bulunan bir köşkünü satsa, şayet bu geçiş
yolu çıkmaz bir sokak şeklindeyse, geçiş yolunda ortak olan şahsın köşk
üzerinde bir ortaklığı bulunmadığından şuf'a hakkı yoktur. Bu, ortak olmayan
bir gayri menkulun satılmasına veya ortak payın satılmasına benzer.
7. Köşkü satın alan
müşterinin o köşke gidecek başka bir yolu var ise veya caddeye yahut mülküne
bir kapı açma imkanı varsa, geçiş yolu üzerinde şuf'a hakkı [söz konusu olur
mu? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru görüşe göre geçiş
yolu üzerinde şuf'a, satım bedeli oranında sabit olur; çünkü -daha doğru görüşe
göre yeni bir geçiş yolu oluşturmak için ek masraf yapmak gerekse bile-
müşterinin mülküne ulaşması mümkündür. Ancak bunlardan herhangi biri söz konusu
değilse, şuf'a hakkı sabit olmaz; çünkü bu müşteriye zarar vermektedir. Zarar,
zarar ile giderilmez.
[İkinci görüş]
Bunda şuf'a söz konusu olur.
Müşteri böyle bir evi satın almakla kendi kendine zarar vermiştir.
[Üçüncü görüş]
Başka bir geçiş yolu
edinmek zor veya ciddı masraf gerektiriyorsa hiçbir şekilde şuf'a hakkı söz
konusu olmaz; çünkü bunda açık bir zarar söz konusudur.
Not:
a. Görüş ayrılığı, geçiş
yolu geniş olmadığında söz konusudur.
Şayet müşteriye
geçebileceği kadar bir yer bırakılabilecek genişlikteyse geri kalan kısımda
şuf'a hakkı kesinlikle söz konusu olur. Geçişin mümkün olmadığı miktarın ne
kadar olduğu konusunda görüş ayrılığı söz konusudur.
b. İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: çıkmaz olmayan sokak, hiç kimsenin mülkü olmadığından buradan bir
köşke giden geçiş yolunda şuf'a hakkı kesinlikle söz konusu olmaz.
c. Bir kimse çıkmaz bir
geçiş yolundan, bölünmesi mümkün lan bir pay satsa, o yolun sahipleri için
şuf'a hakkı söz konusu olur; çünkü onlar yolda ortaktır.
d. Kişi, çıkmaz
sokaktaki yalnızca kendi payını satsa, erRavda ve eş-Şerhu'l-Kebir'de
belirtildiğine göre burası taksime elverişli ise ortak için şuf'a hakkı söz
konusudur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Geçiş yolu, köşkün harımi kapsamında olup bunun satımı ise
sahih değildir. Ayrıca bu, evin, geçiş yolu olmaksızın öylece kalmasına yol
açar.
Bu, bir köşk satarak
onun bir katını kendisi için istisna eden şahsın durumuna benzer.
Er-Ravda'da
belirtildiğine göre bu satım batıldır.
Buna şöyle cevap
verilebilir: Satılan köşk, müşterinin mülküne veya işle k caddeye bitişiktir.
e. Geçiş hakkı olmayan
bir köşkün sahibi, iki ortaktan birinin geçiş yolu üzerindeki payını satın
alsa, müşterinin bundan bir çıkarı olmasa bile -eş-Şerhu'l-Kebir'deki ifadenin
zahirinden anlaşıldığına göre- şuf'a hakkı sabit olur; çünkü geçiş yolu, satım
öncesinde evin haklarından biri değildir. Mesele bu yönüyle el-Minhac'da zikredilenden
farklıdır.
f. Bir hanın odalarında
değil de boşluğunda, bir arazide değil de su akıtma yolunda, tarlada değil de
tarladaki kuyuda ortaklık, yukarıdaki hükümler bakımından geçiş yolundaki
ortaklık gibidir.
C. ŞUF'A YOLUYLA
ALINAN MAL
Şuf'a; satın alınan mal,
mehir, hulu bedeli, müessir bir fiile karşılık yapılan sulh, kitabet akdinin
taksitlerine karşılık yapılan sulh, selem akdindeki peşin bedel gibi a) bir
bedel karşılığında, b) bağlayıcı bir şekilde ve c) şuf' adarın mülkünden daha sonra
gerçekleşen bir mülkiyette sabit olur.
Satım akdinde iki taraf
için veya satıcı için muhayyerlik şart koşulsa, muhayyerlik sona erinceye kadar
şuf'a yoluyla bu mal alınamaz. Muhayyerlik yalnızca müşteri için şart
koşulmuşsa, "bu durumda malın mülkiyeti müşteriye aittir" görüşünü
kabul ettiğimizde daha güçlü görüşe göre mal şuf'a yoluyla alınır, aksi
takdirde alınmaz.
Müşteri, ortaklardan
birinden aldığı payda bir kusur olduğunu görse ve kusur sebebiyle malı geri
vermek istese, şuf'adar o malı almak isteyip kusuruna razı olsa, daha güçlü
görüşe göre şuf'adarın isteğine uyulur.
İki kişi bir ev veya
evin bir kısmını satın alsalar, hiçbiri diğeri üzerinde şuf'a hakkına sahip
olamaz.
Müşterinin arazide
ortaklığı varsa, daha doğru görüşe göre diğer ortak satılan malın tümünü değil
kendi hissesine düşen kısmı şuf'a yoluyla alabilir.
1. Şuf'a hakkı, eski
ortak için sonraki ortağın satım akdinde olduğu gibi sırf bedel ödeyerek veya
mehirde olduğu gibi mahza olmayan bedel ödeyerek sahip olduğu bir mülkiyet
üzerinde sabit olur. Satım akdinde şuf'a hakkının varlığı nasla sabittir.
Diğerlerinde ise "zararın söz konusu olmasıyla birlikte bedelde ortak
olma" illetine bağlı olarak kıyas yoluyla sabit olur.
Bu şarta göre, bir bedel
ödenmeksizin; miras, karşılık ödenmeyen hibe, vasiyet veya fesih gibi bir yolla
edinilen şeylerde şuf'a hakkı söz konusu olmaz.
Miras yoluyla elde
edilen mülkte şuf'a hakkının olmamasının sebebi mirasın zorunlu bir mülk
olmasıdır. Dolayısıyla burada diğer ortağın bir zarara uğraması söz konusu
değildir.
Bir malı satın alan
kimsenin durumu ise bundan farklıdır. Zira onun ortağa zarar vermemesi
gerekirdi. Bunu yapmayınca diğer ortak onun malı üzerinde yetkili olmuştur.
Hibe, vasiyet ve fesih
yoluyla elde edilen mala gelince; bunlarda bir bedel ödeme söz konusu
olmadığından eski ortağın o bedeli ödeyerek mala sahip olması söz konusu olmaz.
Fesih şu şekilde olur:
Ortak satım akdinden haberdar olduğu halde şuf'a hakkını kullanarak malı satın
almaz. Daha sonra bir kusur, ikale veya iflas sebebiyle satım akdi feshedilir.
Bu durumda ortak yeniden şuf'a hakkına sahip olamaz. Ancak ortak ilk satım
akdini ancak fesihten sonra öğrenirse feshi reddedip malı ilk akit uyarınca
şuf'a yoluyla alma hakkına sahip olur.
2. Nevevl'nin
"lazım (bağlayıcı) bir mülkiyet şeklinde" ifadesi, zararlı bir kayıt
olup müşterinin muhayyerliği esnasında şuf'a hakkının sabit olması için bu
kaydın zikredilmesine ihtiyaç yoktur. Satıcının veya her iki tarafın
muhayyerliği esnasında şuf'a hakkının sabit olmamasının nedeni, bu esnada
mülkiyetin bağlayıcı olmaması değil sonradan meydana gelen mülkiyetin söz
konusu olmamasıdır. Ancak satım bedeli konusunda satıcı lehine muhayyerlik şart
koşulursa, şuf'a hakkı ancak satımın bağlayıcı hale gelmesinden sonra söz
konusu olur ki satıcının muhayyerlik hakkı geçersiz kalmasın. İsnevı buna
dikkat çekmiştir.
3. Şuf'a hakkına sebep
olan tasarruf, şuf' adarın mülkiyet sebebinden daha sonra olmalıdır.
4. Nevevi daha sonra
yukarıda bahsi geçen "bedelli değişim"in örnekleri üzerinde durmaya
başlayarak şöyle demiştir:
[Şuf'a hakkı] satılan
mal, mehir, hulu' bedeli, kasten öldürme ve yaralama fiillerinde yapılan sulh
gibi bedelli şeylerde söz konusu olur. Öldürme / yaralama fiili yanlışlıkla
veya kasıt benzeri bir fiille olmuşsa bu durumda diyet olarak yalnızca deve
verilmesi söz konusu olur.
Daha doğru görüşe göre
bu develerin nitelikleri belirli olmadığından bu develer üzerinde sulh akdi
yapmak batıldır.
Not: "Öldürme/yaralama konusunda sulh"
şeklindeki ifade "bir mal borcu konusunda sulh"ü dışarıda bırakmak
için zikredilmemiştir; zira bunlarda şuf'a kesinlikle sabit olur. Nevevi bunu
sadece mahza bir bedelli akit olmayan hulu'un ardından zikrettiğinden ona uysun
diye bu şekilde zikretmiştir.
Yine şuf'a, kitabet
akdinİn taksitleri konusunda yapılacak sulh akdinde de gerekli olur.
Örneğin mükatep, bir
gayri menkulde bir pay sahibi olsa, efendisine ödemesi gereken taksitler yerine
bu payı verip özgürlüğüne kavuşma konusunda sulh yapsa bu gayri menkuldeki
diğer ortak için şuf'a hakkı söz konusu olur. Aksi taktirde gayri menkuldeki
pay, kitabet akdinin taksitleri yerine ödenemez; çünkü bu taksitlerin bedeli
ancak zimmet borcu olur. Gayri menkulün ise zimmette borç olarak sabit olması
düşünülemez. Bu görüş, "kitabet taksitleri yerine bedel almanın sahih
olduğu" görüşüne dayalıdır. Bu, el-Ümm'de açık olarak ifade edilen bir
görüş olup Subkl bu görüşü doğru kabul etmiştir. Oysa Rafii ve- Nevevt'nin
"kitabet akdi" konusunda sahih kabul ettikleri görüşe göre bu
yapılamaz; çünkü tıpkı selem akdinde sipariş edilen mal gibi kitabet akdinin
taksitleri de kesinleşmiş değildir.
Yine ücret olarak ve
selem akdinde peşin bedelolarak verilen gayri menkulde de şuf'a hakkı söz
konusudur.
Buradaki iki konu
"satılan mal" kelimesine atfedilmiştir. Nevevi bu iki kelimeyi mehir
sözcüğünden önce zikretseydi daha iyi olurdu. Zira böylece bu ikisinin hulu'
sözcüğüne atfedildiği ve kastedilenin de "ücretin bedeli" ve
"selem akdinde peşin verilen şeyin bedeli" gibi bir anlamın
kastedildiği vehmi önlenirdi. Bu kastedilemez; çünkü selem akdinde peşin bedel
yerine başka bir şey verilemez.
Bir kimse ümmü veled
olan cariyesine "ölümümden sonra çocuklarıma bir yıl hizmet edersen, bu
tarlanın şu payı senindir" demiş olsa, cariye de hizmet etse diğer ortak
bu cariyenin payında şuf'a hakkı sahibi olamaz; çünkü bu vasiyettir.
5. Bir satım akdinde,
akdin iki tarafı için veya yalnızca satıcı için muhayyerlik şart koşulsa, bu
satım akdine konu olan gayri menkul hissesi, muhayyerlik ortadan kalkıncaya dek
şuf'a yoluyla alınamaz. "Muhayerlik esnasında malın mülkiyeti satıcıya
aittir", "müşteriye aittir", "bu durumda muhayyerlik hiç
kimseye ait olmayıp askıdadır" görüşlerinden hangisini kabul edersek
edelim sonuç değişmez.
Not: "Muhayyerlik her ikisine ait
olursa" ifadesi Nevevi'nin kendi eklediği ifade olup buna gerek yoktur;
çünkü şuf'aya engelolan durum, muhayyerliğin, satıcıya ait olması durumudur.
6. Muhayyerlik yalnızca
müşteri lehine şart koşulmuşsa "müşterinin muhayyer olduğu satım akdinde
malın mülkiyeti muhayyerlik esnasında müşteriye aittir" görüşünü kabul
ettiğimizde -ki tercih e şayan olan görüş budur- daha güçlü görüşe göre bu mal
şuI'a yoluyla diğer ortak tarafından alınabilir. Aksi taktirde -yani
"muhayyerlik esnasında malın mülkiyeti askıdadır" görüşünü kabul
ettiğimizdemal muhayyerlik esnasında şuI'a yoluyla alınamaz; çünkü ilk görüşe
göre satıcının mülkiyeti ortadan kalkmamış, ikincisine göre ise kalkıp
kalkmadığı bilinmemektedir.
Not:
a. Nevevl'nin
ifadesinden "bu konudaki görüş ayrılığının İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki
görüş arasında olduğu" izlenimi doğmaktaysa da bu kastedilmiş olmayıp bu
görüş ayrılığı mezhebe mensup diğer alimler arasındadır.
b. Şart muhayyerliği
konusunda belirtilen hükümler meclis muhayyerliği hakkında da geçerlidir.
Taraflardan birinin muhayyerliğini ıskat etmesi durumunda bunun tek tarafa ait
olması düşünülebilir. Nevevi yalnızca muhayyerliğin sabit olması ifadesini
kullansa daa iyi olurdu.
c. Yapılan
açıklamalardan anlaşıldığı üzere yalnızca satım vb. tasarruflar şuf'anın sabit
olması konusunda yeterli olmamakta, müşteri veya onun konumunda olan kimsenin
mala sahip olması da gerekmektedir. Nitekim Nevevl'nin "sahip olduğu
şeyde" ifadesi buna işaret etmektedir.
7. Müşteri, satın aldığı
gayri menkul hissesinde bir kusur bulunduğunu görüp bu kusur sebebiyle malı
geri vermek istese, şuI'adar da malı bu kusuruna razı olarak almak istese
[şuI'adarın isteğine olumlu cevap verilir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye
ait iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
şuf'adarın isteğine olumlu cevap verilerek onun şuf'a hakkı geçersiz kılınmamış
olur; çünkü onun hakkı müşterinin hakkından daha öncedir. Zira şuf' adarın mal üzerinde
satım akdiyle birlikte hakkı doğduğu halde müşterinin geri verme hakkı, kusuru
tespit etmesiyle olmuştur.
[İkinci görüş]
Müşterinin isteğine
olumlu karşılık verilir; çünkü şuf' adar ancak akit kesinleşip de malın geri
verilme durumu söz konusu olmadığında malı geri veribilir.
Bu görüş ayrılığı, satım
bedeli -mesela bir köle olsa- kusurlu olup da satıcı bunu geri vermek
istediğinde de söz konusu olur.
8. [Yukarıdaki meselede]
ilk görüş esas alındığında, daha doğru görüşe göre müşteri, şuf'adarın istemesi
öncesinde malı geri verirse şuf'adar bu geri vermeyi reddedip malı alabilir. Bu
durumda müşterinin geri vermesi fesih mi edilir yoksa bu geri vermenin batıl
olduğu mu ortaya çıkmış olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır Subkt
birincisini doğru saymıştır. Bunun pratiğe yansıması -el-Matlab'ta da
belirtildiği üzere- malın geri verilmesinden şuf' adarın malı almasına kadar
geçen zaman içinde maldan elde edilen yararlar ve meydana gelen fazlalıklar
üzerinde görülür. Malın ikale yoluyla geri verilmesi, kusur sebebiyle geri
verilmesi gibi değerlendirilir.
9. Bir kimse, karısına
mehir olarak bir gayri menkul hissesi verse, zifaf öncesinde karısını boşasa,
şuf'adar, [mehrin yarısında kadının mülkü kesinleşmiş olur], şuf'adar, kadına
ait olduğu kesinleşen bu yarımı şuf'a yoluyla alabilir. Kocaya dönen yarım
hakkında da aynı durum söz konusudur; çünkü nikah akdinin yapılması [ve gayri
menkul hissesinin mehir olarak belirlenmesiyle] şuf'adarın hakkı sabit
olmuştur. Kocanın bu hisse üzerinde hakkı ancak boşama ile meydana gelmiştir.
Müşterinin malı satın
almadan önce iflas etmesi durumu da böyledir.
Not: Nevevi buradaki görüş ayrılığının İmam Şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş arasında olduğunu kesin bir dille belirttiği halde
erRavda'da "Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş vardır.
Bir söylentiye göre ise
bu iki görüş mezhepteki diğer alimlere aittir" denilmiştir.
10. İki kişi bir evi
veya evin bir kısmını satın alsalar, mülkiyete aynı anda sahip olduklarından
biri diğerinin mülkü üzerinde şuf'a hakkına sahip olamaz.
Not: Buna itiraz olarak şu durumlar
zikredilmiştir:
[1] - İki ortaktan
birisi, muhayyerliğin kendisine aitolması şartıyla kendi payını satsa, diğeri
de muhayyerlik esnasında kendi payını kesin bir şekilde satsa, ilk satım akdindeki
satıcı şu'a hakkını kullanmadığında o satım akdinde müşteri olan kişi şuf'a
hakkına sahip olur; çünkü onun mülkiyet sebebi [olan satım] ikinci müşterinin
mülkiyet sebebi olan ikinci satımdan daha önce gerçekleşmiştir. Her ne kadar
burada ilk müşterinin mala malik olması ikinciden sonra olmuş bile olsa,
mülkiyet sebebinin önce olmasından dolayı hüküm böyle olur.
[2] - İki ortaktan her
biri muhayyerliğin müşteriye değil yalnızca kendisine ait olması şartıyla
mülklerini peşpeşe satsalar; satım akdini ister birlikte onaylasınlar, ister
biri diğerinden daha önce onyalamış olsun hüküm yine böyledir. Nevevi, benim
açıklamada yaptığım gibi "mülkiyet sebebi" demiş olsa
"mülkiyet" kelimesini kullanmasından daha iyi olurdu.
11. Müşterinin satılan
arazide ortaklığı varsa, örneğin üç ortağa ait olan bir arazide ortaklardan
biri kendi payını diğer iki ortaktan birine satmış olsa [durum ne olur? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş)
Daha doğru görüşe göre ortak,
satılan malın bütününÜ -yani bizim örneğinimizde tarlanın üçte birini- şuf'a
yoluyla alamaz, yalnızca bu maldan kendi payına düşen kısmı şuf'a yoluyla
alabilir ki bu da bizim örneğimizde tarlanın altıda biridir. Çünkü her iki
ortak da bu pay üzerinde eşit şuf'a hakkına sahiptir.
[İkinci görüş)
Ortak, satılan malın
tamamını -yani tarlanın üçte birini- şuf'a yoluyla ababilir, müşterinin burada
hakkı yoktur; çünkü şuf'a hakkı müşteriyekarşı elde edilmiş bir hak olup bunu
müşteri kendisine karşı elde edemez.
ilk görtlşte olanlar
buna şöyle cevap vermiştir: "Biz burada müşterinin şuf'a hakkını kendisine
karşı elde ettiğini söylemiyoruz, aksine kendisine ait payı diğer ortağın
almasına engelolmuştur."
Müşteri "malın
tümünü al veya terk et. Ben hakkımı senin için ıskat ettim" dese, diğer
ortağın bunu kabul etmesi gerekmez. Müşterinin de şuf'a üzerindeki hakkı düşmüş
olmaz
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ŞUF'A YOLUYLA MALI
ALMANIN ŞEKLİ