İKRAR |
İKRAR TÜRLERİ
Kişi "onun benim
yanımda kınında bir kılıcı vardır" veya "bir sandık içinde bir
elbisesi vardır" demiş olsa [yalnızca kılıç ve elbiseyi borçlanır] bunların
kabını ödemesi gerekmez.
Şayet "onun bende
içinde kılıç bulunan bir kını vardır" veya "içinde elbise bulunan bir
sandığı vardır" dese yalnızca kabı vermesi gerekir.
Doğru olan görüşe göre
kişi "onun bende, başında sarığı bulunan bir kölesi vardır" dese
sarığı ödemesi gerekmez. "eğeriyle birlikte hayvanı vardır" veya
"nakışlı bir elbisesi vardır" dese bu iki şey birlikte gerekli olur.
Kişi "benim babamın
mirasında bin dirhem vardır" dese. babası üzerine borç ikrarında bulunmuş
olur.
Kişi "benim
babamdan aldığım mirasta bin dirhem vardır" dese hibede bulunmayı vaad
etmiş olur.
Kişi "onun bende
bir dirhem bir dirhem alacağı vardır" dese bir dirhem borçlanır.
"Onun bende bir dirhem ve bir dirhem alacağı vardır" derse iki dirhem
borçlanır.
Kişi "onun bir
dirhemi ve bir dirhemi ve bir dirhemi vardır" dese ilk iki sözcüğü ile iki
dirhemi borçlanır. Üçüncüsüne gelince; şayet bununla ikinci sözcüğü pekiştirmek
istemişse herhangi bir şey gerekmez. Farklı bir şey kastetmişse üçüncü dirhem
de gerekli olur. Daha doğru görüşe göre ilkini pekiştirmeye niyet ettiğinde
veya hiçbir şeye niyet etmediğinde de böyledir.
Kişi "şey",
"elbise" gibi belirsiz bir şey ikrar ettiğinde bunu açıklaması
istenir. Şayet bunun ne olduğunu açıklamazsa doğru olan görüşe göre hapsedilir.
Kişi bunun ne olduğunu açıkladığında, lehine ikrarda bulunulan kişi onu
yalanlarsa bu durumda lehine ikrarda bulunulan kişinin bunun ne olduğunu
açıklayıp ona dair dava açması gerekir. Bunu reddetme konusunda ikrarda bulunan
kişinin sözü kabul edilir.
Kişi bir kimse lehine
bin dirhem ikrarda bulunsa daha sonra başka bir gün bin dirhem ikrar etse
yalnızca bin dirhem ödemesi gerekir. Şayet miktarlar farklı olursa az olan
miktar çok olan miktarına içine dahil olur. İkrarda bulunan kişi her bir
binliği farklı nitelikte nitelerse veya iki farklı sebebe bağlarsa yahut"
cumartesi günü ondan on dirhem aldım" dedikten sonra "Pazar günü
ondan on dirhem 9ldım" derse her ikisini de üstlenmiş olur.
Kişi "onun şarap
bedeli olarak" veya "domuz bedeli olarak benden bin dirhem alacağı
vardır" dese yahut "bin dirhem alacağı var, ancak ben onu
ödedim" dese, İmam Şafii (r.a.)'nin daha güçlü olan görüşüne göre bin
dirhem borcu olur.
Kişi "onun bende
henüz teslim almadığım bir kölenin satım bedeli olarak bin dirhem alacağı var,
köleyi teslim ettiğinde ben de satım bedelini teslim edeceğim" dese
mezhepte esas alınan görüşe göre bu sözü kabul edilir. Bu borç satım bedeli
olarak kabul edilir.
1. Bir kimse [ikrarda
bulunurken] "onun bende bir kın içinde bir kılıcı var" veya "bir
sandık içinde bir elbisesi var" dese kın ve sandığı borçlanmış olmaz;
çünkü bunları ikrar etmemiştir. Zira bir şeyin kabı ile o kabın içindeki şey
birbirinden farklıdır. İkrar kesin bilgiye dayanır.
2. Kişi "onun bende
içinde kılıç olan bir kını var" veya "içinde elbise olan bir sandığı
var" dese yalnızca kın ve sandığı borçlanır, bunların içindekini
borçlanmaz. Bunun gerekçesini yukarıda belirtmiştik.
Aynı şekilde bir icap
içinde bulunan şeylerin tümünde bunlardan birini ikrar etmek diğerini ikrar
etmek anlamına gelmez.
Buna göre kişi
"onun benim yanımda, karnında yavrusu bulunan bir cariyesi var",
"üzerinde / içinde taşı bulunan bir yüzüğü var" , "ayağında nal
bulunan bir devesi var", "üzerinde kulbu bulunan bir ibriği
var", "üzerinde eğer takımı bulunan bir atı var" ifadelerinden
birini kullansa bu kişi yalnızca cariye, deve, ibrik ve atı borçlanır, yavruyu,
nalı, kulbu ve eğer takımını borçlanmaz. Bunun aksine ikrarda bulunursa hüküm
de bunun aksi olur.
3. Kişi, "onun
benim yanımda bir cariyesi var" diye bir ifade kullanıp başka bir şey
söylemese, cariye hamile olsa, bu ikrarın kapsamına yavru girmez; çünkü
"cariye" ifadesi, karnındaki yavruyu kapsamaz. Bu mesele satım
meselesinden farklıdır; çünkü ikrar daha önce var olan bir hakkı haber
vermektir. Cariye, lehine ikrar bulunulan kişiye hamile değil iken ait
olabilir. Örneğin vasiyet yoluyla bırakıldığında hamile olmayan cariye sonradan
hamile kalmış olabilir. Bu yüzdendir ki kişi "bu hayvan, karnındaki yavru
hariç falana aittir" diye ikrarda bulunsa ikrar sahih olur. Buna karşılık
bir kimse "bu hayvanı sana karnındaki yavru hariç sattım" dese satım
sahih olmaz.
Ağaç bu konuda cariyeye,
ağacın meyvesi de cariyenin karnındaki yavruya benzer.
4. Kişi "onun bende
bir yüzüğü vardır" dese, yüzüğün taşı da olsa, ikrarın kapsamına yüzüğün
taşı girer; çünkü "yüzük" ifadesi onu da kapsar. İkrarda bulunan kişi
"ben yüzüğün taşını kastetmemiştim" dese bu sözü kabul edilmez; çünkü
bu, ikrar ettiği şeyin bir kısmından geri dönmektir. Yukarıda "içinde /
üzerinde taş bulunan bir yüzük" ifadesiyle ikrarda bulunduğunda bu ikrarın
kapsamına taşın girmediğini söylemiştik; çünkü yüzüğün bu şekilde nitelenmesi
insanı şüpheye düşüren bir durumdur.
5. Kişi "onun benim
yanımda, başında sarı k bulunan bir kölesi vardır" dese [bu sözü söyleyen
kişi köle yanında sarığı da borçlanmış olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre
-yukarıda belirttiğimiz gerekçe sebebiyle- sarığı borçlanmaz.
[İkinci görüş]
Sarığı da borçlanır;
çünkü kölenin kendi giydiği şey üzerinde zilyedliği söz konusudur. Kölenin
zilyedliği efendisinin zilyedliği gibidir.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir: Kişi köleyi sarıklı olarak satsa, satım akdinin kapsamına sarık
girmez. İkrarda da durum böyledir; çünkü bu konudaki ölçü -Kaffal ve başka
alimlerin de belirttiği üzere şudur-: Mutlak olarak yapılan satım akdinin
kapsamına giren her şey ikrarın kapsamına da girer. Bu şekilde olmayan şeyler
ikrarın kapsamına girmez. Bunun istisnası aşılanmış meyve, ana karnındaki yavru
ve [arazi satımında] duvarlardır. Bunlar satım akdinin kapsamına girdiği halde
ikrarın kapsamına girmez; çünkü ikrar kesin bilgiye dayanır. Satım akdinde ise
halk arasındaki uygulama esas alınır.
6. Kişi "onun benim
yanımda ey er takımıyla birlikte bir devesi latı vardır", "sarığıyla
birlikte bir kölesi vardır", "nakışlı bir elbisesi vardır" derse
bunların tümünü borçlanmış olur; çünkü daha önce de geçtiği üzere [bu ifadelerin
Arapça aslında yer alan] "ba" harfi "birliktelik" anlamını
da bildirir. Nakış, üzerine işlendiği şeyin dokunmasından sonra ona
iliştiriliyorsa da üzerine iliştirildiği şeyden kabul edilir.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: Nevevi'nin, üzerinde nakış bulunan, ifadesi "nakışlı"
anlamındadır.
İbnü'l-Mülakkin: Bana
öyle geliyor ki bu gerekli değildir.
Yani bu da
"üzerinde taş bulunan yüzük" örneği gibidir. Bu görüş daha uygundur.
7. Kişi "Onun bende
bin dirhemi vardır bu cüzdanda" dese, cüzdanın içinde hiçbir şeyolmasa
bile bin dirhem ödemesi gerekir; çünkü bu ifade borçlanmayı gerektirir, bunun
ardından söylenen "bu cüzdanda" ifadesi dikkate alınmaz.
Cüzdanın içinde bin
dirhemden az para bulunsa, nasıl ki hiçbir şey bulunmaması halinde bin dirhem
gerekiyorsa burada da bin dirhem gerekir.
Kişi "onun bende
cüzdanda olan bin dirhem alacağı vardır" demiş olsa cüzdanda bin dirhemden
eksik çıkması halinde bunu bin dirheme tamamlaması gerekmez. Cüzdanın içinden
herhangi bir şey çıkmazsa bin dirhemi tazmin etmesi gerekmez; çünkü mutlak anlamda
zimmetinde olan bir borç ikrarında bulunmamıştır.
Yine bu konuda başında
belirlilik takısı [harf-i ta'rlf] bulunan kelime ile belirsiz kelime [münekker]
arasında şöyle bir ayrım yapılmıştır: Bir sıfatla nitelenmiş belirsiz kelimeyi
haber vermek iki haber gücündedir. Bunların birini kabul edilip diğerini ilga
etmek mümkündür. Belirlilik takısı bulunan kelime bir sıfatla nitelendiğinde o
sıfata dayanır. Şayet bu mümkün değilse haberin tümü batıl olur.
8. Kişi "onun,
babamın mirasında" veya "babamın mirasından bin dirhem alacağı
var" dese babası üzerinde bir borç ikrarında bulunmuş olur.
[Soru] Kişinin [yukarıda geçen] bu ifade ile
"vasiyeti", "başkasına ait bir borç için bırakılmış rehni"
vb. kastetliğini söylemesi niçin sahih kabul edilmesin ki oysa cı "onun bu
kölede bin dirhemi var" sözünü söylediğinde bu sözle vasiyet vb. şeyleri
kastetliğini söylediğinde bu sahih oluyor?
[Cevap] Kişinin "babamın mirasında bin
dirhem" ifadesi, bin dirhemin mirasın tümüne ilişmesiyle birlikte bir
ikrar olur. Bundan sonra bahsi geçen ifadelerden herhangi birini söyleyerek
mirasın bir kısmıyla ilintilendirmesi geçerli olmaz. "Bu kölede bin
dirhemi var" ifadesinde bu bin dirhemin kölenin suç işlemesinden veya
rehinden kaynaklandığı söylendiğinde köle telef olursa ilk durumda lehine
ikrarda bulunulan kişinin hakkı zayi olmuş olur. İkinci durumda ise hakkının
terikeden bir şeye ilişmesi durumu ortadan kalkmış olur. Sonuç olarak sonradan
yapılan bu açıklama, ikrarın tümünü veya bir kısmını ortadan kaldıracak bir
geri dönüş gibidir.
Bu ifadelerden
anlaşıldığına göre;
[a] - Bu meselede
mirasın tümünü ilgilendirecek bir açıklama yapsa ve söylediği şey de mümkün
olsa, açıklaması kabul edilir.
[b] - Diğer mesel ed e
kişinin köleleri olsa ve "onun bu kölelerde bin dirhemi vardır" dese,
sonra da bu bin dirhemin kölelerden birinin işlediği suçtan kaynaklandığını
söylese bu açıklama kabul edilmez.
9. [Bir önceki maddenin
başındaki konuda zikredilen] "bin" ifadesi yüzdeli hisseyi dışarıda
bırakmaktadır. Buna göre kişi "onun benim babamın mirasında yarım"
veya "üçte bir hissesi vardır" demiş olsa bu ifadeyle babası üzerine
borç ikrarında bulunmuş olmaz. Aksi takdirde terikenin bütününe ilişir. İsnevı
bunu zikrettikten sonra şöyle demiştir: "Zahir olan ikrarın sahih
olmasıdır; çünkü ölen kişi ölmeden önce bu yüzdeli hisseyi vasiyet yoluyla
bırakmış, o kişi de bunu kabul etmiş, mirasçılar da -şayet vasiyet edilen
miktar terikenin üçte birini aşıyorsa- bunu onaylamış olabilirler."
Bu, Subkl'nin şu ifadesinden
daha uygundur:
Kişi "onun babamın
mirasında yarısı vardır" ifadesinin "onun benim mirasımda yarısı
vardır" ifadesi gibi olması uygundur. Yine "onun mirasta, mirasın
üçte biri vardır" ifadesinin vasiyet. yoluyla mirasın üçte birinin bırakıldığı
şeklinde anlaşılması uygundur.
10. Kişi "bana
babamdan kalan mirasımda onun bin dirhemi vardır" veya "benim malımda
bin dirhemi vardır" veya "benim malımdan bin dirhem alacağı
vardır" derse [bakıhr:]
[a] - Bu kişi ikrarda
bulunmayı kastetmemişse ve borçlanmayı gösteren bir ifade kullanmamışsa bu
sözüyle hibede bulunmayı vaad etmiş olur. Yani bu sözü söyleyen kişi, ilgili
şahsa bin dirhem vermeyi vaad etmiş olur; çünkü mirası kendisine nispet etmiş
sonra onu bunun bir hissesini başkasına ait kılmıştır. Bir önceki meselenin
aksine bunun bir teberru olması da mümkündür.
[b] - Kişi bu sözleriyle
ikrarda bulunmayı kastetmişse veya sözleri arasında "onun benim babamdan
olan mirasımda bin dirhem alacağı vardır" veya "onun benim üzerimde
lazım olan bir haktan benim malımda bin dirhem alacağı vardır" veya
"onun sabit olan bir haktan dolayı benim malımda bin dirhem alacağı
vardır" gibi borçlanmayı gösteren bir şey zikretmişse ikrar ettiği şeyi
borçlanır.
11. İkrarda bulunan kişi
"dirhem" sözcüğünü, arada "ve" bağlacı olmaksızın
tekrarlayarak "onun benim üzerimde bir dirhem bir dirhem alacağı
vardır" dese -dirhem sözcüğünü isterse bin kere tekrarlasın, bunu ister
tek bir mecliste isterse birden fazla mecliste, ister hakim huzurunda isterse
başka bir yerde söylesin- bir dirhem ödemesi gerekir; çünkü ikinci "bir
dirhem" sözcüğüyle birinciyi pekiştirmeyi istemiş olması muhtemeldir.
Kişi "dirhem"
sözcüğünü, arada "ve" bağlacı koyarak tekrarlasa, yani "onun
benim üzerimde bir dirhemi ve bir dirhemi vardır" yahut "onun benim
üzerimde bir dirhemi sonra bir dirhemi vardır" dese iki dirhem borçlanmış
olur; çünkü bir şeyi {bağlaç kullanarak] başka bir şeye bağlamak, bu iki şeyin
birbirinden farklı olmasını gerektirir.
"Sonra"
sözcüğü de "ve" bağlacı gibidir.
"Fa" harfine
gelince; İmam Şafii (r.a.)'nin açık ifadesine göre bu durumda kişi bağlamayı
kastetmemişse bir dirhem gerekir; çünkü "fa" harfi bağlama dışında
başka anlamlarda da kullanılır; ikrarın anlamını belirlerken kesin olarak
bilinen şeyler esas alınır.
[İtiraz] Kişi "sen boşsun ardından boşsun"
dediğinde, iki talak gerekli olur. Burada da iki dirhem gerekmeliydi!
[Cevap]
[1] - Bu sözü söyleyen
kişi şöyle bir anlamı kastetmiş olabilir:
"Onun bende bir
dirhemi var şu halde benim borcum bir dirhemdir" veya "onun bende bir
dirhemi var, benim dirhemim ise ondan daha güzeldir". Böyle bir ihtimal
boşama ifadesinde düşünülemez.
[2] - Bir tasarrufu
meydana getirmek üzere söylenen söz var olan bir tasarrufu haber vermek üzere söylenen
söze göre daha güçlüdür ve daha çabuk yürürlük kazanır. Bu yüzden ikrarın
aksine inşa türü tasarruf ta farklı günlerde söylenen söz ile hüküm de birden
fazla olur.
Rafii ilk cevaba şu
şekilde itiraz etmiştir: Kişi boşamada da "sen boşsun, terk edilmiş olarak
boşsun" demeyi veya "sen boşsun, geri dönülmeyecek şekilde
boşsun" demeyi yahut "sen boşsun, boş olan senden daha iyidir"
gibi bir şeyi kastetmiş olabilir.
Buna şöyle cevap
verilmiştir: Bu, açık ifadeyi kendi asıt anlamından başka yere çekmektir.
Kişi "fa"
harfi ile bağlacı kastetmiş ise bu durumda "vav" harfi kullanması
durumunda olduğu gibi iki dirhem borçlanır.
Satım bedeli de talak
gibidir. Buna göre kişi "sana bir dirheme bir dirheme sattım" diye
ıcapta bulunsa, karşı taraf da bunu kabul etse, müşterinin iki dirhem ödemesi
gerekir; çünkü bu, bir tasarrufu haber vermek değil meydana getirmektir.
12. Kişi "onun
benim üzerimde bir dirhemi ve bir dirhemi ve bir dirhemi var" dese ilk iki
sözüyle iki dirhem gerekli olur. Çünkü -yukarıda geçtiği üzere- iki sözü
birbirine bağlamak, ikisinin birbirinden farklı olmasını gerektirir. Üçüncü
"dirhem" sözüne gelince [burada bir ayrım söz konusudur:]
[a] - Şayet bununla
ikinci "dirhem" sözünü pekiştirmeyi kastetmişse, kişinin niyeti
dikkate alınır ve bundan dolayı bir şey gerekmez.
[b] - Bununla müstakil
bir dirhemi kastetmişse, onun iradesi dikkate alınarak üçüncü bir dirhemi daha
borçlanır.
[c] - Şayet bununla; a)
ilk "dirhem" sözünü pekiştirmeyi kastetmişse veya b) herhangi bir şey
kastetmemişse [bu iki durumda ne olacağı konusunda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci durum]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
kişi bir dirhem daha borçlanır; çünkü ilk söz ile üçüncü söz arasına başka bir
şey girdiğinden ve atıf harfi kullanıldığından pekiştirme yapmak mümkün
değildir. Nitekim bu yüzden alimler "onun bende bir dirhem ve bir dirhem
alacağı var" ifadesinde iki dirhemin gerekli olduğu konusunda ittifak
etmişlerdir.
[İkinci görüş]
Bu durumda [üçüncü
dirhemi ödemek gerekmez] iki dirhem gerekir; çünkü "dirhem ve dirhem"
ifadesindeki ikinci dirhem birinciye atfedilmiştir, dolayısıyla ikinci dirhemin
pekiştirme amaçlı söylenmesi mümkün değildir. Burada üçüncü dirhem
-dilbilgisindeki tartışmalarda yer alan bir görüşe göre- ikinciye atfedilmiş
olduğundan ilk dirhem sözcüğünün bu üçüncüsüyle pekiştirilmesi mümkündür.
[İkinci durum]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre,
ikincinin üçüncü ile pekiştirilmesi mümkün olsa bile bir sözcük yeni bir hüküm ortaya
koymak ve pekiştirme yapmak seçeneklerinden her ikisine de elverişli olsa bunun
yeni bir hüküm ortaya koymaya yorulması daha öncelikli olur.
Buna göre kişi
"dirhem" sözünü isterse bin kere veya daha fazla söylesin, kaç defa
söylemişse o kadar dirhem ödemesi gerekir.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre
kişinin iki dirhem ödemesi gerekir; çünkü aslolan her ne kadar bir sözle yeni
bir hüküm ortaya koymak olsa da bu genel kural ile "kişinin borçsuz olması
asıldır" şeklindeki genel kural birbiriyle çelişmektedir. Bu durumda bu
iki genel kuralı da devre dışı bırakırız. Üçüncü dirhemin gerekli olması için
bir neden kalmayınca biz de kişiyi iki dirhem borçla yükümlü tutarız.
Not:
a. Nevevi, -er-Ravda
adlı eserinde olduğu gibi bu eserinde de- ikinci durumda tercih edilen görüşü
belirtmek üzere "mezhepte esas alınan görüş" demiş olsa daha iyi
olurdu; çünkü alimlerin büyük çoğunluğu bunu tek görüş olarak kabul
etmişlerdir.
[Zayıf] bir görüşe göre
boşama konusunda olduğu gibi burada da İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır.
ilk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu belirtmişlerdir: Boşama meselesinde pekiştirme daha
çok görülür; çünkü bununla [koca kansını] korkutmayı ve tehdit etmeyi amaçlar.
b. "Sonra"
sözcüğü ile yapılan atıf -yukarıdaki hükümler bakımından- "ve"
bağlacı ile yapılan atıf gibidir. Bununla birlikte üçüncü olarak kullanılan
kelime "sonra" sözcüğüyle atfedilirse, yani mesela "onun bende
bir dirhem ve bir dirhem sonra bir dirhem alacağı vardır" derse
herhalükarda bu şahıs üç dirhem borçlanır; çünkü pekiştiren ve pekiştirilenin
atıf harfi bakımından birbiriyle uyuşması gerekir.
c. Kişi "onun bende
bir dirhemi, bilakis bir dirhemi vardır", "onun bende bir dirhemi,
hayır bilakis bir dirhemi vardır", "lakin bir dirhemi vardır"
dese bir dirhem borçlanır; çünkü ikinci ifadeyi söylerken birinciyi düzeltmeyi
kastetmiş ancak daha sonra buna gerek olmadığını hatırlayarak birinciyi
söylemeyi kastetmiş olabilir.
d. Kişi "onun bende
bir dirhemi, bilakis iki dirhemi vardır" dese veya "hayır bilakis iki
dirhemi vardır" yahut "lakin iki dirhemi vardır" dese;
"bilakis" veya "lakin" sözcüklerinden öncesini
olumsuzlaması imkansız hale geldiği için iki dirhem borçlanır, çünkü bu
ifadelerden sonraki kısım öncesini içermektedir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Kişi [karısına hitaben] "sen bir defa boşsun, bilakis iki
defa boşsun" dese üç kere boşamış kabul edilir. Burada da durum böyle
olmalıydı!
Buna şöyle cevap
verilmiştir: Boşama, bir tasarrufu ilk olarak meydana getirmektir. Bir kimse
karısını bir defa boşadıktan sonra bu bir boşamadan yüz çevirerek iki boşama
daha yapsa birinci boşamanın ikinci ile birlikte tekrarlanmış olması mümkün
değildir; çünkü zaten var olan bir şeyi meydana getirmek imkansızdır. Oysa
ikrar, [bir tasarrufu ilk olarak meydana getirme değil] var olan bir şeyi haber
vermedir; kişi bir şeyin bir kısmını haber verdikten sonra bunu bırakıp o şeyin
bütününü haber verse, ilk başta söylediği kısmın daha sonra söylediği bütün
içine dahil olması mümkündür.
Bu hüküm, kişi iki
dirhemi belirli kılmadığında ve peşpeşe söylenen iki şeyin cinsi birbirinden
farklı olmadığında söz konusu olur. Şayet kişi ikrarda bulunurken dirhemleri
[şu dirhemler diyerek] belli ederse veya ikrar edilen iki şeyin cinsleri
birbirinden farklı olursa, örneğin kişi "şu dirhem onun bendeki
alacağıdır, bilakis şu iki dirhem alacağıdır" dese veya "onun bende
bir dirhemi hayır bilakis iki dirhemi vardır" yahut "onun bende bir
dirhemi hayır bilakis bir dinarı vardır" dese ilk durumda kişi üç dirhem,
ikinci durumda bir dirhem ve bir dinar borçlanır; çünkü "bilakis"
ifadesinden önce zikredilen şey daha sonra zikredilen şeyin kapsamına girmez.
Kişinin bu ikrarından dönmesi kabul edilmez.
İkrar edilen şeylerin
tür ve niteliklerinin farklı olması da cinslerinin farklı olması gibi
değerlendirilir.
e. Kişi, "onun
bende iki dirhemi, bilakis bir dirhemi vardır" veya "hayır bilakis
bir dirhemi vardır", "onun bende bir dirhemi ve bir dirhemi, bilakis
bir dirhemi vardır" dese [bu üç durumda] kişi ilk ikrarı ile sorumlu
tutularak iki dirhem borçlanmış olur.
f. Kişi, "onun
bende bir dirhemi ve iki dirhemi vardır" dese üç dirhem ödemesi gerekir.
Şayet "bir dirhem ile birlikte bir dirhemi vardır", "bir
dirhemin üzerinde bir dirhemi", "bir dirhemin altında bir dirhemi
vardır", "bir dirhem ile birlikte / üzerinde / altında bir dirhemi
vardır" dese yalnızca bir dirhem ödemesi gerekir. Çünkü
"birlikte", "üstünde", "altında" ifadelerini
kullanırken kendi dirhemini kastetmiş olabilir. Yahut da "onun dirhemi ile
birlikte / üstünde / altında bir dirhem de benim var" demek istemiş
olabilir. Yahut da "benim dirhemim kalite bakımından onunki ile birlikte /
üstünde / altında" demeyi kastetmiş olabilir.
g. Kişi "onun bir
dirhemden önce bende bir dirhemi var" veya "bir dirhemden sonra bir
dirhemi var" dese iki dirhem borçlanır; çünkü öncelik ve sonralık
farklılığı gerektirir. Bu ifade ile diğer "dirhem" sözcüğünü
pekiştirmeyi kastetmek imkansızdır.
Alimler "altında /
üstünde" ifadeleri ile "öncesinde / sonrasında" ifadesi arasında
şu farkın bulunduğunu belirtmişlerdir: Altında ve üstünde ifadeleri yer
belirtmek için kullanılır.
Bu iki kelime bizzat
dirhemi nitelemek için kullanılır. Oysa öncelik ve sonralık zamanla ilgili olup
bu ifadeler dirhemi nitelemek için kullanılmaz; şu halde öncelik ve sonralığın
söz konusu olduğu bir durumu varsaymak kaçınılmazdır. Bu ise borcun kişi
üzerine gerekli olmasıdır. Burada Rafil'nin bir itirazı söz konusu olup buna
karşı verilen cevapla birlikte bu meseleyi ben et- Tenbih adlı eserin şerhinde
belirttim.
13. Kişi belirsiz /
kapalı bir ikrarda bulunduğunda bununla ne kastettiği ancak onun açıklaması ile
bilinebiliyorsa, örneğin "şey", "bir kumaş" vb. bir ifade
kullanmışsa bununla ne kastettiğini açıklaması istenir. Şayet açıklama yapmaktan
kaçınırsa [ne yapılır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre
açıklama yapmayan kişi hapsedilir; çünkü açıklama yapması zorunludur. Bundan
kaçındığında -borcunu ödemekten kaçınan kişinin durumunda olduğu gibi hatta
ondan da öncelikli olarak- hapsedilir; çünkü ikrar ettiği şeyin ne olduğu, onun
açıklaması olmadan bilinemez.
[İkinci görüş]
İkrarda bulunan kişiyi
hapsetmeksizin de amaca ulaşmak mümkün olduğundan o hapsedilmez.
Şayet ikrarda kullanılan
ifadeyle ne kastettiği onun açıklamasına başvurmaksızın anlaşılabiliyorsa,
örneğin "onun bende, falancanın atını sattığı miktarda dirhemi
vardır" demişse bu kişi hapsedilmez. Bu durumda onun bahsettiği şahsın
atını kaça sattı ğın ı öğrenmeye çalışırız.
Aynı şekilde onun ne
kastettiği hesap yapılarak anlaşılabiliyorsa ikrarda bulunan kişiyi hapsetmeye
gerek yoktur. Örneğin kişi "Amr'ın bendeki alacağının yarısı kadarı hariç
Zeyd'e bin dirhem borcum var. Amr'ın bendeki alacağı ise Zeyd'in bendeki alacağının
üçte biri hariç bin
dirhemdir." diye ikrarda bulunmuşsa şöyle bir denklem kurarız:
Zeyd'in alacağına X
diyelim. Bu durumda Amr'ın alacağı şöyle gösterilir: 1000 - X/3 Amr'ın
alacağını şöyle gösteririz: (1000 - X/3) / 2
İşlem yaptıktan sonra Amr'ın alacağı şu hale dönüşür: 500 - X/6 Zeyd'in
alacağını şöyle gösterebiliriz: 1000 - Amr'ın alacağı Yani 1000 - 500 - X/6
Her iki şahsın
alacağında yer alan X/6 düşülür. Geriye 5X/6 = 500 denklemi kalır. Buradan
Zeyd'in alacağı olan X'in 600 olduğunu buluruz. Bunun üçte biri olan iki yüz
dirhemi bin dirhemden çıkardığımızda (1000-200=800) geriye 800 dirhem kalır ki
bu da Amr'ın alacağıdır.
14. Belirsiz bir şey
ikrar eden kimse bu ikrarla neyi kastettiğini geçerli bir şekilde açıklasa,
lehine ikrarda bulunulan kişi onu yalanlasa bu durumda [lehine ikrarda
bulunulan kişinin] yapması gereken şey hakkının cins ve miktarını açıklayıp
buna dair iddiada bulunmaktır.
Bunu reddetme konusunda
yeminle birlikte ikrarda bulunan kişinin sözü kabul edilir.
İkrarda bulunan kişi
daha sonra ikrarıyla ne kastettiğini açıklarken davaya konu olan şeyin cinsinin
bir kısmını zikretse, örneğin davacı iki yüz dirhem iddia ettiği halde ikrar
eden kişi yüz dirhem ikrar etse [bakılır:]
[a] - Lehine ikrarda
bulunulan kişi "ikrarda bulunan şahıs, belirsiz bir şey ikrar ederken yüz
dirhemi kastetmiştir" dese, bu miktar her iki tarafın da ittifakıyla sabit
olur, ikrarda bulunan kişi bunun ötesinde bir borcu olmadığı konusunda yemin
eder.
[b] - Lehine ikrarda
bulunulan kişi "ikrarda bulunan şahıs, belirsiz bir şey ikrar ederken iki
yüz dirhemi kastetmiştir" dese, ikrarda bulunan kişi yüz dirhemin ötesinde
borcu olmadığına ve ikrarda bulunurken "iki yüz dirhemi
kastetmediğine" dair iki şey için tek bir yemin eder. Çünkü dava aynıdır.
Yeminden kaçınırsa davacı iki yüz dirhemi hak ettiğine dair yemin eder, ikrarda
bulunan şahsın ikrarıyla bu iki yüz dirhemi kastettiğine dair yemin etmez;
çünkü o bunu bilemez. Lehine ikrarda bulunulan kişi, ikrar edenin açıkladığı
şey üzerinde hak sahibi olduğu konusunda onu yalanlarsa ikrar bu konuda
geçersiz olur, aksi takdirde sabit olur.
[c] - Lehine ikrarda
bulunulan kişi "sen ikrarda bulunurken kullandığın ifadeyle, daha sonra
açıkladığın şeyi kastetmedin, sen bununla şunu kastettin" diye bir iddiada
bulunsa bu dinlenmez; çünkü ikrar ve kasıt birisinin hakkı olarak sabit olmaz.
Bu yüzden davacının hakkın kendisine ait olduğunu iddia etmesi gerekir.
15. Belirsiz bir şey
ikrar eden kimse bunun ne olduğunu açıklamadan ölse, mirasçıdan açıklama
yapması istenir. Mirasçı bundan kaçınırsa ölenin bıraktığı malın az bir kısmı
hariç geri kalan bölümü -mirasçı tarafından bir açıklama yapılıncaya dek-
[taksim edilmeksizin] bekletilir. Çünkü geride kalan malvarlığının tümü her ne
kadar yapılan açıklamaya dahil değilse de borç karşılığında rehindir.
Burada mirasçının,
belirsiz olan ikrarı "gübre" vb. bir şeyle açıklaması sahihtir. Bunun
sahih olması, terikenin bekletilmesine aykırı değildir; çünkü ikrar yaparken
"mal" özelliği bulunan bir şeyin kastedilmediği kesin değildir.
Dolayısıyla ihtiyat gereği terikenin bütünü üzerinde tasarruf engellenir.
Lehine ikrarda bulunulan
kişi, mirasçının yaptığı açıklamadan daha fazla miktarda alacağı bulunduğunu
belirtse, nasıl ki hayattayken ikrarda bulunanın sözü yeminle birlikte kabul
ediliyorsa burada da yeminle birlikte mirasçının sözü kabul edilir. Mirasçı
tarafından "muris bundan fazlasını kastetmemiştir" şeklinde yemin
edilir; çünkü mirasçı, ölen şahsa ilişkin başkalarının öğrenemeyeceği şeyleri
bilebilir. Burada sorulabilecek iki soru gündeme gelmektedir ki ben bu iki
soruyu cevaplarıyla birlikte et- Tenbih adlı eserin şerhinde belirttim.
16. Bir kimse bir şah sa
bir günde bin dirhem borç ikrarında bulunduktan sonra başka bir gün yine bin dirhem
ikrarda bulunsa yalnızca bin dirhem ödemesi gerekir. ilk bin dirhem için bir
senet yazıp buna dair şahit tutmuş olsa bile hüküm böyledir; çünkü ikrar haber
vermektir. Haber vermenin birden fazla olması, habere konu olan şeyin de birden
fazla olmasını gerektirmez.
Bu gerekçeden
anlaşıldığına göre [ikrarı dile getirirken] belirsiz bir isim tekrarlandığında
bununla daha önce geçen ismin aynı olduğuna hükmedilir. İkinci gün aynı ifadeyi
belirlilik takısı ile birlikte tekrarlarsa bu durum, iki kelimenin aynı
şeyolduğunu daha çok gösterir.
Şayet her iki günde
ikrar edilen şeyin miktarı farklı olur da iki ikrardan birinin diğeri içine
girmesi imkansız olmazsa, örneğin önce beş dirhem ikrar edip ardından on dirhem
ikrar etse veya tersi olsa, az olan miktar çok olan miktarın içine dahil olur.
Çünkü [bu şekilde ikrarda bulunan kişi] iki ikrardan birinde zikrettiğinin bir
kısmını diğer ikrarda zikretmiştir.
17. Yukarıdaki hükümler,
iki ikrarı bir arada değerlendirmek mümkün olduğunda geçerli olur. Şayet bu mümkün
olmazsa, yani;
[a] - Kişi, iki ayrı
günde ikrar ettiği şeyleri iki farklı nitelikte zikretse, örneğin bir gün
sağlam dirhemler başka bir gün kırık dirhemler ikrar etse,
[b] - veya iki borcun birini
satım diğerini de borç alma gibi iki farklı sebeb e bağlasa,
[c] - yahut
"cumartesi günü on dirhem aldım" dedikten sonra "Pazar günü on
dirhem aldım" dese,
Her üç durumda da ikrar
ettiği iki şeyi de borçlanır; çünkü bu iki şeyin bir olması mümkün değildir.
18. Kişi, iki şeyden
birini bir kayıtla zikredip diğerini kayıtsız zikretse bu iki şey tek kabul
edilir, kayıtsız zikredilen şey, kayıtlı olarak zikredilen şeyolarak anlaşılır.
Nitekim Nevevl'nin "iki nitelikte" ifadesi bunu göstermektedir. Nevevl'nin
"birbirinden farklı" ifadesi
her ne kadar
el-Muharrer'de sadece birbirinden farklı olan iki nitelik hakkında
zikredilmişse de buna gerek yoktur. Yine iki farklı sebep ifadesine de gerek
yoktur. Nitekim Nevevi burada "birbirinden farklı" ifadesini
kullanmamıştır, zira sebepler zaten birbirinden farklıdır.
19. Kişi;
> "Onun bende
bin dirhem alacağı vardır, domuz satım bedeli olarak" ,
> "Onun bende
bin dirhem alacağı vardır, şarap satım bedeli olarak",
> "Onun bende
bin dirhem alacağı vardır, ancak ben bunu ödedim"
ifadelerinden birini,
ikinci cümleyi birinciye bitişik olarak söylese [ne kadar borç üstlenmiş olur?
Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
kişi bin dirhem borçlanmış olur. Bunun sebebi ikrar ifadesinin ilk bölümünün
dikkate alınıp ikinci bölümün devre dışı bırakılmasıdır. Zira kişi ikinci
cümleyi söylerken ilk cümlenin hükmünü ortadan kaldıran bir ifade dile
getirmiştir. Bu "onun bende bin dirhemi vardır, bu bin dirhemi ödemem
gerekli değildir" demesine benzer.
[İkinci görüş]
Bu kişi herhangi bir şey
borçlanmamış olur; çünkü ifadenin bütünü tektir, kısımlara ayrılmaksızın bütün
olarak değerlendirilir. Nitekim "hiçbir ilah yoktur, ancak Allah
vardır" ifadesi "inkar" ve "iman" olarak
değerlendirilmez.
Yukarıdaki ifadelerden
herhangi birisi ikrardan ayrı olarak söylenirse o zaman bu sözü söyleyen kişi
-herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu olmaksızın- bin dirhem borçlanmış olur.
Kişi yukarıdaki ifadeyi
"onun bende, şarap satımından bin dirhem alacağı var" şeklinde
söylerse -er-Ravda ve eş-Şerhu'!-kebir'de belirtildiğine göre- herhangi bir şey
gerekli olmadığı konusunda görüş birliği vardır.
Alimlerin bu konudaki
genel ifadelerinden anlaşıldığına göre bu konuda Müslüman ile kafir arasında
bir fark yoktur; çünkü kafirler bizim mahkememize müracaat ettiklerinde, onlar
Müslüman olsaydı nasıl muamele göreceklerdiyse o şekilde muamele yapılır.
20. Kişi "onun
bende bin dirhemi vardır, bu borç şarap satım bedelinden idi. Ben de bunu
ödemenin benim üzerime gerekli olduğunu zannediyordum" dese, lehine
ikrarda bulunulan kişiye borcun bu şekilde olmadığına dair yemin ettirilir.
Yemin ettirmenin sebebi, lehine ikrarda bulunulan kişinin bunu ikrar etme
ihtimalinin bulunmasıdır. Şayet bu söz konusu olmazsa ikrarda bulunan kişiye
yemin ettirilir, yemin ederse borcu ödemesi gerekmez.
Cüveynı bu meseleyle
ilgili şöyle demiştir:
Ben, ikrarda bulunan
kimsenin "şarap satın almaktan kaynaklanan borcu ödemesinin gerekli
olmadığını bilmeyen bir kimse olması" ile "bunu bilen bir kimse
olması" arasında ayrım yapılmasını, bilen kimsenin mazur görülmeyip
bilmeyenin mazur görülmesini isterdim. Bununla birlikte mezhebimiz alimlerinden
hiç kimse böyle bir görüş ileri sürmemiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
Ben, ikrarda bulunan kimsenin, alimlerden bir grup tarafından savunulan
"av köpeği satımı caizdir" görüşünü benimseyen bir kimse olması ile
böyle olmayan bir şahıs olması arasında ayrım yapılmasını isterdim. Hatta
herhangi bir mezhebi olmayan zamanımızdaki halkın büyük bir çoğunluğu da
köpeğin satılabileceğini ve satım bedelini ödemenin gerekli olduğunu
zannetmektedirler.
Bu yemin ettirmenin
etkisi -daha önce de geçtiği üzere- şurada görülür: Bir kimse "Amr'a karşı
açılmış herhangi bir davam yoktur" diye ikrarda bulunduktan sonra bu
ifadesine bir sınırlandırma getirerek "bunu söylerken evini ve bahçesini
değil sarık ve gömleğini kastetmiştim" dese bu ifadesi kabul edilmez. Bu durumda
söz konusu kişi, lehine ikrarda bulunulan şahsa "ben onun bunu
kastettiğini bilmiyorum" diye yemin ettirme hakkına sahip olur.
21. Bir kimse "onun
bende bin dirhemi vardır" ifadesini söyledikten sonra buna bitişik olarak
"bir köle satımından" veya "bu kölenin satımından" dese,
daha sonra -bu ifadesinden ayrı bir şekilde bile olsa- "ben o köleyi henüz
teslim almadım" dese, bunu derken ister "köleyi bana teslim ettiğinde
ben de bin dirhemi teslim ederim" demiş olsun isterse dememiş olsun,
lehine ikrarda bulunulan kişi ortada bir satım bulunduğunu inkar edip bin
dirhemi istese [ikrarda bulunan şahsın ifadeleri kabul edilir mi? Bu konuda
mezhebin görüşünün ne olduğu konusunda iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas olan
görüşe göre bu ifade kabul edilir; çünkü sonradan söylediği söz, ilk olarak
söylediği sözün hükmünü ortadan kaldırmamaktadır. Bu durumda bin dirhem, satım
bedeli olarak kabul edilerek buna uygun hükümler uygulanır. Kişinin bu bin
dirhemi ödemesi ancak kölenin tesliminden sonra gerekli olur.
[İkinci rivayet]
Önceki meselede geçerli
olan iki görüş bu meselede de geçerlidir. Bu görüşlerin [birincisi ilk
rivayette yer aldığı gibidir,] diğerine göre ise sözün baş tarafı dikkate
alınarak sonradan yapılan açıklama kabul edilmez.
Not:
a. Nevevl'nin
"kölenin satım bedeli olarak" ifadesinin bitişik olarak zikredilmesi
şarttır. Şayet ayrı olarak zikredilirse, kişinin açıklaması kabul edilmez.
b. İkrarda bulunan
kişinin "o köleyi teslim ettiğinde ben de bin dirhemi teslim ederim"
ifadesi, yukarıda yaptığım açıklamadan da anlaşılacağı üzere gereksizdir. Yine
kişinin "satım bedeli" konusundaki davası kabul edildikten sonra
"bu, satım bedeli olarak kabul edilir" denilmesine de gerek yoktur.
Bu yüzden er-Ravda'da bu zikredilmemiştir.
c. Nevevi
"köle"sözcüğünü belirsiz bir şekilde zikretmiştir.
Onun sözünü açıklarken
benim yaptığım üzere bunun belirli ya da belirsiz olması arasında bir fark
yoktur. Buna rağmen metinde belirsiz olarak zikredilmesinin sebebi şudur: Ebu
Hanife (r.a.) "köle" sözcüğünün belirli olarak söylemesi meselesinde
bizimle aynı görüşte, belirsiz olarak söyle nmesi durumunda ise bizden farklı
düşünmektedir. Nevevi metinde belirsiz olanı zikretmek suretiyle Eba Hanife'nin
görüşünü kabul etmediğimizi belirtmek istemiştir.
d. Kişi "Zeyd'den
bin dirheme bir köle satın aldım. Şayet köleyi teslim ederse ben de bin dirhemi
teslim ederim" dese, Beğavı ve başka alimlerin tek görüş olarak
belirttiklerine göre bu açıklaması kesin olarak kabul edilir.
e. Kişi "Zeyd bana
bin dirhem borç verdi" dedikten sonra bu bin dirhemi teslim almadığını
iddia etse, Maverdl'nin belirttiğine göre bu sözü kabul edilir. Maverdl'nin
ifadesinden ilk anda anlaşıldığına göre "teslim almadım" ifadesinin
bitişik veya ayrı söylenmesi arasında bir fark yoktur. Ancak eşŞamil adlı
eserde "ayrı söylenirse kabul edilmez" denilmiştir ki bu görüş daha
uygundur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN