İKRAR |
İKRARI ŞARTA BAĞLAMAK
Nevevi daha sonra
"ikrarı, Allah'ın dilemesine bağlama" konusunu ele almaya başlayarak
şöyle demiştir:
Kişi "onun bende
bin dirhem alacağı var inşallah" dese, mezhepte esas alınan görüşe göre
herhangi bir borcu söz konusu olmaz.
Kişi "onun bende
ödenmesi gerekmeyen bin dirhemi var" dese bin dirhemi ödemesi gerekli
olur.
Kişi "onun bende
bin dirhemi var" dedikten sonra bin dirhem getirerek "işte bunu kastettim,
bu emanet maldır" dese, lehine ikrarda bulunulan kişi ise "benim
sende başka bin dirhem alacağım var" dese, daha güçlü olan görüşe göre
yeminle birlikte ikrarda bulunanın sözü kabul edilir. Şayet kişi "benim
zimmetimde" veya "borç olarak" demişse, mezhepte esas alınan
görüşe göre lehine ikrarda bulunulan kişinin sözü kabul edilir.
Ben [Nevevi] derim ki:
Kişinin "emanet mal" şeklindeki açıklamasını kabul ettiğimizde, daha
doğru görüşe göre bu mal emanet hükmünde olur, ikrardan sonra "malın telef
olduğunu" veya "malı geri verdiğni" iddia ederse bu iddiası
kabul edilir. Şayet kişi "benim yanımda", "benimle birlikte bin
dirhem var" demişse, bu kişinin "malın emanet olduğu",
"malı geri verdiği" ve "malın telef olduğu" şeklindeki
iddiaları kesin olarak kabul edilir. Allah daha iyi bilir.
Bir kimse satım, hibe
veya borç verme ikrarında bulunduktan sonra "bu işlem fasitti, ben sahih
olduğunu zannederek ikrarda bulundum" dese bu sözü kabul edilmez. İkrarda
bulunan kişi lehine ikrarda bulunduğu kişiden yemin etmesini isteyebilir. Şayet
o yeminden kaçınırsa ikrarda bulunan kişi yemin eder ve borçtan kurtulur.
Kişi "Bu ev
Zeyd'indir, bilakis Amr'ındır dese veya "Bu evi Zeyd'den gasp ettim,
bilakis Amr'dan gasp ettim" dese, ev Zeyd'e teslim edilir. Daha güçlü olan
görüşe göre ikrarda bulunan kişi evin değerini ikrar sebebiyle Amr'a borçlanır.
1. Bir kimse "onun
bende bin dirhem alacağı var" [dedikten sonra] "inşaallah (Allah
dilerse)", "Allah dilemezse", "Allah dilemedikçe",
"sen dilersen", "falan kişi dilerse" ifadelerinden birini
kullansa [bu kişi borç yüklenmiş olur mu? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bu kişi ister dilemek ile ilgili cümleyi başta söylesin isterse böyle
yapmasın herhangi bir şey üstlenmiş olmaz; çünkü borcu kesin olarak
üstlenmemiş, borcu üstlenmeyi "dileme"ye bağlamıştır. Allah'ın bir
şeyi dileyip dilemediği bizim için gaybı konulardandır. Allah'tan başkasının
bir şey dilemesi ise herhangi bir şeyi gerektirmez.
[İkinci rivayet]
Kişinin "bu borç
şarap satımındandır" demesi durumunda geçerli olan iki görüş burada da söz
konusudur; çünkü ifadenin ikinci kısmında söylenen söz ilk kısmının hükmünü
ortadan kaldırmaktadır.
İlk görüşte olanlar
[şarap meselesi ile bu meseleyi] şu şekilde ayırmışlardır: Bir cümleye şart
edatının girmesiyle cümle şart cümlesinin bir parçasına dönüşür. Bu durumda
sözün başındaki anlamın değişmesi zorunlu olarak söz konusu olur. "Bu borç
şarap satımındandır" ifadesi ise cümlenin başındaki ikrarı değiştirmemekte
yalnızca borcun sebebini belirtmektedir. İkrarı şarta bağlama durumunda ikrarı
geçersiz kılmak ve cümlenin bir parçasını müstakil bir cümle gibi kabul
etmekten uzak durmak için cümleyi bölmemek şarap meselesi vb. konularda da
böyle olmasını gerektirmez.
2. Kişi "aybaşı
gelirse benim falana bin dirhem borcum vardır" dese, herhangi bir borç
yüklenmiş olmaz. Ancak bunu söylerken borcun vadesini belirtmeyi kastetmişse
-fasid bir vade belirtmek suretiyle bile olsa- o zaman ikrar ettiği borç
kendisini bağlar. İkrara bitişik olarak sahih bir vade zikredilirse -sahih vade
zikretmeme durumunun aksine- bu vade geçerli olur. Örneğin "Zeyd
geldiğinde" dediğinde bu vade geçerlidir. Ancak vade sahih olmakla
birlikte ikrardan ayrı olarak zikredilmemişse geçerli olmaz.
Not: ikrar bitmeden önce istisna yapmayı
kastetmek, bunu yanındakinin duyacağı kadar sesli söylemek,
"inşaallah" derken teberrükü kastetmemiş olmak şarttır.
Kişi ilk olarak
"onun bende ödediğim bin dirhemlik alacağı vardı" derse herhangi bir
şey ödemesi gerekmez; çünkü bu ifadesiyle şu anda herhangi bir borç
yüklenmemiştir.
"Kişinin yanında
olmayan şeyi ikrar ettiği" konusunda veya "üzerinde olmayan bir borcu
ikrar ettiği" konusunda şahitler birbiriyle uyuşsa, kişi daha sonra bir
ikrarda bulunsa, ikrar ettiği şey kendisini bağlar. Bu, kişinin "onun
bende, benim üzerime gerekli olmayan bin dirhemi vardır" demesi gibidir.
3. Kişi "onun
bende, ödenmesi gerekli olmayan bin dirhemi vardır" dese, bunu ödemesi
gerekli olur; çünkü söylediği ifade düzenli olmadığından bununla ikrar geçersiz
hale gelmez.
Aynı şekilde kişi
"onun bende bin dirhemi vardır, yoktur" dese veya "onun bende
bin dirhemi vardır veya yoktur" dese hüküm yine böyledir.
4. Kişi, "onun
benim üzerimde bin dirhemi vardır" dedikten sonra aradan bir zaman geçince
bin dirhem getirerek "işte o bin dirhem budur. Bu, bana emanet olarak
bırakılmıştır" dese, lehine ikrarda bulunulan kişi ise "benim sende,
emanetten başka bin dirhem alacağım vardır. Sen ikrarda bulunurken bunu
kastettin" dese [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre, yeminle birlikte ikrarda bulunan şahsın sözü kabul edilir; çünkü emanetin
korunması ve sahibinin onu almasına müsaade edilmesi hukuken gereklidir. Kişi
bu ikrarda "benim üzerimde" derken bu gerekliliği haber vermek
istemiş olabilir. Ayrıca "üzerimde" ifadesi "yanımda"
anlamında da kullanılmaktadır. Nitekim ... ayetinde geçen "aleyye"
ifadesi de bu şekilde anlaşılıp ayete şöyle anlam verilmiştir: "Onların
benim yanımda / nezdimde bir günahı var"
[Şuara, 14]
Yemin "benim ona
teslim etmem gereken başka bir bin dirhem yoktur ve ikrarımla da yalnızca
emanet olan bin dirhemi kastettim" şeklinde yapılır. Bunu Kadı Hüseyin
söylemiştir.
[İkinci görüş]
Lehine ikrarda bulunulan
kişinin "ikrarda bulunan şahıs üzerinde başka bir bin dirhem alacağım
var" iddiası yemini ile birlikte tasdik edilir. Çünkü "üzerimde"
ifadesinden ilk anda anlaşılan "zimmet borcu" dur. Emanet malı teslim
borcu ise zimmet borcu değildir.
İkrarda bulunan kişi
"onun benim üzerimde emanet olarak bin dirhemi vardır" ifadesini
bitişik olarak söylerse, mezhepte esas alınan görüşe göre bu ikrar kabul
edilir.
5. Kişi ikrarda
bulunurken "onun benim üzerimde zimmetimde bin dirhem alacağı vardır"
veya "borç olarak bin dirhem alacağı vardır" demiş ve daha sonra bin
dirhem getirerek bunun kendisine emanet bırakıldığını söylemişse, lehine
ikrarda bulunulan kişinin "benim onda başka bir bin dirhem alacağım
var" ifadesi mezhepte esas alınan görüşe göre yeminle birlikte kabul
edilir; çünkü mal ne zimmette yer alır ne de borç olur. Diğer rivayete göre ise
bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır. Başka bir görüşe göre ise bu konuda
ikrarda bulunan şahsın sözü kabul edilir; çünkü o, bu ifadeyle şunu kastetmiş
olabilir:
"Benim emanet mala
karşı haksız fiilde bulunmam sebebiyle mal telef olursa, zimmetimde ondan
dolayı bin dirhem borç olur."
Not:
a. Nevevl'nin sözünden
anlaşıldığına göre görüş aynlığı, kişi bin dirhem getirerek "işte ikrar
ettiğim para budur" dediğinde söz konusu olur. Şayet" onun benim
zimmetimde bin dirhemi vardır" dese ve daha sonra bin dirhem getirerek
"benim ikrar ettiğim bin dirhem emanet idi, o telef oldu, bu da onun
bedelidir" dese, emanet malonun kusur ve ihmali sebebiyle telef olmuş
olabileceğinden ve bu bedel de onun zimmetinde sabit olacağından bu açıklama
kabul edilir. Kadı Hüseyin ve başkalarının açıklamalarından anlaşılan da budur.
İbnü'r-Rif'a bunun meşhur görüş olduğunu söylemiştir.
b. Kişi, ikrarda
bulunduktan sonra buna bitişik olarak ikrar ettiği şeyin kendisine emanet
bırakıldığını iddia etse, örneğin "onun benim zimmetimde emanet olarak bin
dirhem alacağı vardır" dese -sonrakilerden kimileri bunun kabul
edileceğini söylemişse de- bu iddia kabul edilmez. Bu, bin dirhem ikrarda
bulunan kişinin "şarap satım bedeli olarak" demesine benzer. Burada
kişi emanet malın telef olduğunu iddia etmektedir, bu durumda herhangi bir şey
ödemesi gerekmez. Nitekim Nevevi aşağıda bunu belirtmiştir.
6. [Nevevi şöyle
demiştir:] Ben [Nevevi] -tıpkı Rafil'nin eş-Şerhu'l-kebir adlı eserinde olduğu
gibi- derim ki:
Bin dirhem ikrarda
bulunan kişi daha sonra bunun kendisine emanet bırakılmış olduğunu söylediğinde
bunu kabul edersek, daha doğru görüşe göre emanet hükmünde olur ve ikrarda
bulunan kimsenin, ikrardan sonra bunun telef olduğunu iddia etmesi ve yine
ikrardan sonra o malı geri verdiğini iddia etmesi kabul edilir.
Çünkü emanet malın
durumu budur. Diğer görüşe göre ise malın tazmin sorumluluğu o kişinin üzerinde
olup malın telef olduğunu veya malı geri verdiğini iddia etmesi durumunda bu
iddiası kabul edilmez. Zira "üzerimde" ifadesi, emanet mala karşı
haksız bir fiilde kullanılma halinde söylenen bir sözdür. ilk görüşte olanlar
buna, "emaneti koruma borcu benim üzerimdedir" anlamı
verilebileceğini söyleyerek bu görüşü reddetmişlerdir,
Not: Nevevi'nin "ikrardan sonra" ifadesi
"telef"sözcüğüyle ilişkilidir,
Bu ifadenin söylenmesi
"telef ve geri verme iddiasının ikrardan önce olması durumu"nu
dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda Subki'nin belirttiğine ve İsnevi'nin de
onayladığına göre iddia kabul edilmez; çünkü telef edilen veya geri verilen
şey, ikrarda bulunan şahsın üzerine bir borç değildir.
7. İkrarda bulunan şahıs
"onun benim yanımda" veya "benimle birlikte bin dirhemi
vardır" dese, bunun emanet olduğunu, ikrardan sonra malı geri verdiğini
veya malın telef olduğunu iddia etse, bu sözü -herhangi bir ihtilaf söz konusu
olmaksızın- kabul edilir. Doğrusunu Allah bilir.
Çünkü "benim
yanımda" ve "benimle birlikte" ifadesi, emanet malı
çağrıştırmaktadır.
8. Kişi bir satım
ikrarında bulunsa veya bir hibe yaptığını ve hibe ettiği şeyi de teslim
ettiğini ikrar etse, daha sonra "bu yaptığım işlem fasid idi, ben sahih
olduğunu zannederek ikrarda bulunmuştum" dese bu ifadesi kabul edilmez;
çünkü [ikrar ederken kullandığı "satım" ve "hibe" gibi]
isim[ler], herhangi bir kayıt konulmadan kullanıldığında bundan sahih olan
işlem anlaşılır. Bu durumda, söylediği şey imkan dahilinde bulunduğu için,
lehine ikrarda bulunulan kişiden yemin etmesini isteyebilir. Zira kişi, akdi
fasid kılan durumları bilmiyor olabilir. Sonraki sözleri ile önceki ikrarını
yalanlamış olduğu için bu konuda getireceği şahitler dinlenmez.
Lehine ikrarda bulunulan
kişi yemin etmekten kaçınırsa, ikrarda bulunan kişi "yaptığı işlemin fas
id olduğuna" dair yemin eder ve satım ve hibe akdinden kurtulur, yani
bunların geçersiz olduğuna hükmedilir. Çünkü karşı tarafın yeminden kaçınmasından
sonra edilen yemin ikrar ve şahit getirme gibidir. Her ikisi ile de amaç yerine
gelir.
Not:
a. Nevevi "borçtan
kurtulur" ifadesi yerine benim el-Muharrer ve er-Ravda'daki ifadelere tabi
olarak yaptığım gibi "satım ve hibenin batıl olduğuna hükmedilir" demiş
olsaydı daha iyi olurdu; çünkü anlaşmazlığa sebep olan şey bir zimmet borcu
değil somut bir malolup satım ve hibenin geri çevrileceği mal da budur.
b. Nevevi "teslim
ettiğini" ifadesini zikrederek "kişinin yalnızca hibeyi ikrar
etmesi" durumunu dışarıda bırakmıştır ki bu durumda kişi teslim etmeyi
ikrar etmiş olmaz. Kişi "ben ona malı hibe ettim", "mal benden
ona çıktı", "o, mala malik oldu" gibi bir ifade kullansa bununla
malı teslim ettiğini ikrar etmiş olmaz; çünkü "hibe yoluyla malın ona
çıkması"nı kastetmiş olabilir. Ancak mal, lehine ikrarda bulunulan şahsın
elinde ise bu ifadelerle malı ona teslim etmiş olduğunu da ikrar etmiş olur.
Aynı şekilde "ona teslim ettim" demiş olsa ve bu da mümkün olsa hüküm
yine böyledir. Kişi "ben malı ona hibe ettim, o benim rızam olmadan malı
teslim almış" dese onun sözü kabul edilir; çünkü aslolan, karşı tarafın
teslim almasına razı olmamaktır. İmam Şafii (r.a.) bunu açık olarak
belirtmiştir.
c. Burada
"teslim" konusundaki ikrar "rehin" konusundaki teslim
ikrarı gibidir.
d. Kişi "benim
ikrarım gerçeğe dayanmıyordu" dese, ikrarı ile neyi kastettiğine dair bir
yorum yapmasa bile lehine ikrarda bulunulan kişiye "malı teslim
aldım" diye yemin ettirebilir.
9. Bir kimse
"elimde bulunan bu ev Zeyd'indir, bilakis Amr'ındır" dese veya
"elimde bulunan bu evi Zeyd'den gasp ettim, bilakis Amr'dan gasp
ettim" dese, ev kendisinin elinden alınarak Zeyd'e teslim edilir; çünkü
bir insana ait hak ikrarında bulunan bir kimsenin bu ikrardan dönmesi kabul
edilmez.
[Bu durumda ikrarda
bulunan şahsın Amr'a karşı sorumluluğu nedir? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
ev Zeyd'e teslim edildikten sonra, ikrarda bulunan şahıs bu ikrar sebebiyle
evin değerini Amr'a tazmin eder; çünkü ilk ikrarı ile Amr'ın evine kavuşmasına
engelolmuştur. Engelolma bir tazmin sebebidir. Nitekim bir kimse birinin
kölesini gasp etse, daha sonra köle kaçsa onu tazmin eder.
[İkinci görüş]
Bu kişi Amr'a herhangi bir
şey tazmin etmez; çünkü ikinci ikrar başkasının mülkü hakkında yapıldığından bu
ikrarı yapan kişi herhangi bir şey borçlanmaz. Nitekim bir kimse Zeyd'in
elindeki evin Amr'a ait olduğunu ikrar etse bir şey borçlanmaz.
10. Kişi "ben o evi
Zeyd'den gasp ettim, Zeyd ise o evi Amr'dan gasp etmişti" dese, önce Zeyd
için ikrarda bulunduğundan evi Zeyd'e teslim eder, evin değerini de Amr'a
tazmin eder; çünkü ikinci ikrarı birinciye bitişik olarak yapmıştır. Evi Zeyd
ya kendisi teslim alır veya hakim ona teslim eder. Çünkü kişi ilk ikrarı ile
Amr'ın evine kavuşmasını engellemiştir. Engellemek ise tıpkı telef etmek gibi
tazmini gerektirir.
Kişi, "ben o evi
Zeyd'den gasp ettim, sonra Zeyd o evi Amr'dan gasp etti" dese, kişi yine
evin değerini Amr'a tazmin eder.
Kişi "ben o evi
Zeyd ve Amr'dan gasp ettim" dese, ev her ikisine teslim edilir.
Kişi "ben o evi
Zeyd'den gasp ettim ve o evi Amr'dan gasp ettim" dese -mezhep içindeki iki
görüşten Subkl"nin tercih ettiği görüşe göre- hüküm yine böyledir.
Kişi "ben o evi
Zeyd'den gasp ettim, ev üzerindeki mülkiyet Amr'a aittir" dese ev Zeyd'e
teslim edilir; çünkü mülkiyetin Zeyd'e ait olduğunu ikrar etmiştir. Amr'a ise
herhangi bir şey tazmin etmez; çünkü ev Amr'ın mülkü olduğu halde Zeyd'in
elinde "kira" veya "evden yararlanma hakkının kendisine vasiyet
yoluyla bırakılmış olması" yahut "rehin" gibi bir sebeple
bulunuyor olabilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN