MUĞNİ’L-MUHTAC

İKRAR

 

iKRARDA KULlANIlAN KiMi ARAPÇA iFADELERİN HÜKMÜ

 

19. İkrarda bulunan kimsenin "Zeyd'in benim üzerimde şöyle şöyle vardır" ifadesi "şeyi vardır" ifadesi gibidir, dolayısıyla ikrarda bulunan kimsenin yukarıda geçen şekilde yapacağı açıklamalar bu ikrarda da kabul edilir; zira bu ikrar da tıpkı önceki gibi kapalıdır.

 

[Türkçe'ye "şöyle şöyle" diye tercüme ettiğimiz] Arapçadaki "keza" ifadesi aslında benzetmede kullanılan kef harfi ile işarette kullanılan za harfinin bitişmesinden meydana gelmiş, daha sonra bu ifade gerek sayı gerekse başka hususları belirtmede kullanılır hale gelmiştir. Bu ifadenin her iki durumu belirtmek üzere tek başına veya bitişik olarak yahut da birbirine atfedilmiş olarak kullanımı caizdir. Nitekim Arapça'da şu tarz ifadeler kullanılmaktadır: "Şu diyarda konakladık", "Şurada şurada konakladık", "Şurada ve şurada konakladık" . Aynı durum sayılarda da geçerlidir.

 

20. Kişi "Onun benim üzerimde şeyi şeyi vardır", "şunu şunu vardır" gibi bir ifade kullansa, hatta arada atıf bulunmaksızın ikiden fazla aynı kelimeyi söylese bunun hükmü tekrar yapılmadığındaki hükmü gibidir; çünkü ilkinden sonra söylenen ikinci kelime pekiştirme amaçlı söylenmiş olabilir. Hatta ilk olarak anlaşılan da budur. Dolayısıyla kesin olarak bilinen durum esas alınır. Şayet ikrarda bulunan kişi, "ikinci kelime ile yeni bir şeyi kastettim" der ise onun açıklamasına göre hareket edilir; çünkü bu durumda o, hükmü kendisi açısından ağırlaştırmıştır.

 

21. Kişi, aynı iki kelimeyi birbirine atfederek "onun benim üzerimde şeyi ve şeyi vardır" veya "şunu ve şunu vardır" diye ikrarda bulunursa, birbiriyle aynı olsun farklı olsun iki şey gerekli olur. İkrarda bulunan kimse bunların ne olduğunu açıklarken, halk arasında "şey" sözcüğüne uygun bir açıklama yapmak zorundadır; çünkü halk kullanımına göre bu şekildeki bir ifade birbirinden ayrı iki şeyi gerektirmektedir.

 

22. Kişi "onun bende şu kadar dirhem alacağı var" dese ve bunu söylerken dirhem kelimesini Arapça ifade olarak üstünlü, ötreli, esreli veya cezimli olarak söyle se bir dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü "şu kadar" ifadesi kapalıdır, ikrarda bulunan kişi bununla bir dirhemi kastettiğini belirtmiştir. Arapça açısından dirhem kelimesinin üstünlü okunuşu temyiz olarak, ötreli okunuşu -İsnevı'nin belirttiğine göre- atf-ı beyan veya bedelolarak, -başka alimlerin belirttiğine göre- hazfedilmiş mübtedanın haberi olarak dÜzdir. Subkı bunun gramer bakımından hatalı bir okuyuş olduğunu söylemiştir. İbn Malik şöyle demiştir: "Fakihlerin bu ifadenin ötreli okunuşunu caiz saymaları hatadır; çünkü Araplardan böyle bir kullanım işitilmiş değildir." Bu kelimenin esreli olarak okunuşu Basralılara göre gramatik bir hatadır. Gramatik bakımdan hatalı söyleyiş boşama vb. ifalere etki etmediği gibi buna da etki etmez. Cezimli okumanın hükmü de Rafii'nin belirttiğine göre esreli okumak gibidir. Bunun gerekçesi şöyle belirtilmiştir: Cezim, ötre ve esreden daha düşük seviyededir; çünkü alimler bir dirhem mi yoksa daha azının mı gerekli olduğu konusunda ihtilaf etmişler, kişinin bununla bir dirhem kastetmiş olması ihtimali bulunduğundan ifadeyi ona hamletmişlerdir.

 

[İtiraz]  Üstünlü okuma durumunda -söylenildiği üzere- yirmi dirhem gerekli olur; çünkü tekil ve üstünlü kelimeyle temyiz yoluyla okunan en alt sayı yirmidir.

 

[Cevap]  İkrar, bu ilkeye göre yorumlanmaz; aksi takdirde esreli ikrarda bulunma durumunda da yüz dirhem gerekirdi; çünkü tekil ve esreli olarak temyiz yapılan en küçük sayı yüzdür. Oysa bu görüşü hiç kimse dile getirmemiştir.

 

[İtiraz]  Esreli okunma durumunda -bazılarının da dediği gibi- bir dirhemin bir kısmı gerekli olmalıydı. Çünkü bu durumda ifadeyle "bir dirhemden şu kadar" denilmek istenmiştir.

 

[Cevap]  Arapçada "keza" sözcüğü kesirlerde değil tam sayılarda kullanılmaktadır.

 

23. Kişi ikrarda bulunurken "[onun bende] şu kadar ve şu kadar dirhem alacağı var" veya "şu kadar ve sonra şu kadar dirhem alacağı var" dese ve dirhem sözcüğünü de Arapça üstünlü ve temyiz olarak söylese [kaç dirhem borçlu olur? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

[Birinci rivayet]

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre iki dirhem gerekli olur; çünkü bu durumda kişi iki belirsiz şeyi ikrar etmiş, ardından "dirhem" sözcüğünü üstünlü olarak söylemiştir. Bundan ilk anda anlaşılan şey, dirhem sözcüğünün o iki şeyin açıklaması olduğudur.

 

EI-Matlab adlı eserde bunun gerekçesi şu şekilde açıklanmıştır: Temyiz vasıftır. İki şeyin peşinden gelen vasıf İmam Şafii (r.a.)'ye göre her iki kelimeye birden döner. Arada atıf harfi bulunduğu halde ikinci ifade pekiştirme olarak kabul edilemez.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise kişinin bir dirhem ödemesi gerekir; çünkü kişinin bu iki sözcükle bir dirhemi kastetmiş olması mümkündür.

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre ise bir dirhem ve bir şey gerekir. Dirhemin gerekli olması ikinci sözcüğün açıklaması olarak gerekir; dirhem dışında bir şeyin gerekli olması ise ilk olarak söylenen mübhem söz yerine gerekli olmaktadır.

 

[İkinci rivayet]

 

Yukarıdaki görüşlerin ilki tek görüş olarak kabul edilir.

 

[İtiraz]  Burada kişinin Arapça "vahid ve lşrun (yirmi bir)" dirhem şeklinde açıklama yapması gerekir; çünkü yirmi bir sayısı, birbirine atfedilen iki kelimeden oluşan üstünlü olarak okunan en küçük temyiz sayısıdır.

 

[Cevap]  Bu itiraza yukarıdaki gibi cevap verilmiştir.

 

24. Yukarıdaki durumda kişi "dirhem" sözcüğünü ötreli veya esreli söylerse mezhepte esas alınan görüşe göre bir dirhem ödemesi gerekli olur.

 

Ötreli söylemesi durumunda anlam "bu iki şey bir dirhemdir" anlamına gelir. Diğer bir rivayete göre ise bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır. [Bu görüşlerin biri bir önceki gibidir] Diğer görüşe göre ise iki dirhem gerekir; çünkü bu sözü duyan kişinin aklına ilk olarak gelen, bunun söz konusu iki şeye dair bir açıklama olduğu, bununla birlikte kişinin açıklamayı yaparken gramatik olarak hata yaptığıdır.

 

Esreli söylemesi durumuna gelince; [burada da bir dirhem gerekli olur;] çünkü gramercilerin çoğunluğuna göre bu şekilde bir ifade kullanmak gramatik olarak mümkün olduğundan ve dilde bunun bir anlamı bulunmadığından halk arasındaki kullanıma bakılır ki bu kullanımda sonradan zikredilen şeyin önceki ikisine ait bir açıklama olması bulunmaktadır. Söz de bu şekilde yorumlanır. Üstünlü okunması durumu bundan farklıdır; çünkü bu, gramatik açıdan doğru bir temyiz kullanımıdır, dolayısıyla "dirhem" sözcüğü her iki kelimeye birden döner.

 

Rafii bu konuda bir görüş ayrılığından bahsetmemiş, bir dirhem ödemenin gerekli olduğunu tek görüş olarak ifade etmiştir. Ancak Maverdi, Şafil'den "iki dirhemin gerekli olduğu" görüşünü nakl etmiştir.

 

25. Kişi arada "ve" bağlacını kullanmaksızın [Arapçada vav harfini söylemeksizin] yukarıdaki ifadeyi söylediğinde tüm durumlarda -yani ötreli, üstünlü ve esreli kullanımların tümünde- yalnızca bir dirhem ödemesi gerekir; çünkü burada sözü pekiştirme ihtimali söz konusudur.

 

İsnevt şöyle demiştir: Ne Rafii ve Nevevl' ne de İbnü'r-Rif'a bu ayrımda -yani ve bağlacının kullanılmadığı durumda ve bir önceki durumda- cezimli ifadenin hükmünden bahsetmemişlerdir. Rafii, tekil kullanım durumunda bunu esreli gibi kabul etmiştir, çünkü bu, olabilecek en düşük miktardır. Buna kıyasla bileşik veya atfedilmiş durumda da hükim böyledir. Bundan on iki mesele çıkar; çünkü "keza" sözcüğü ya tek başına veya bileşik olarak yahut da atfedilmiş olarak gerebilir. "Dirhem" sözcüğü de ya ötreli ya üstünlü ya esreli yahut da cezimli olabilir. Üç ihtimali dört ihtimal ile çarptığımızda toplam on iki mesele çıkar. Bunların tümünde' de gerekli olan şey bir dirhemdir. Ancak kişi "ve" bağlacı ile atıf yapar ve temyizi de üstünlü yaparsa iki dirhem gerekli olur.

 

İbnü'l-Mukri, Bulkınl'ye tabi olarak "sonra" sözcüğünün "ve" sözcüğü gibi olduğunu söylemiştir, Arapçadaki ''fa'' harfi de böyledir.

 

26. Kişi "falanın bende şöyle bir şeyi bilakis böyle bir şeyi vardır" demiş olsa -Maverdl'nin belirttiğine göre- bu konuda iki görüş söz konusudur: Birincisine göre tek bir şey gerekir, ikinci görüşe göre ise iki şey gerekir. İkinci görüş daha yerindedir; çünkü bir kimse "Zeyd'i gördüm bilakis Zeyd'i gördüm" dediğinde ikinci Zeyd kelimesiyle ilk olarak anılan Zeyd'i kastetmiş olması kabul edilemez. Bu, ancak ikinci Zeyd kelimesiyle başka bir şey kast edildiğinde mümkün olabilir .•

 

27. Kişi "onun bende bin ve bir dirhem alacağı var" dese "bin" sözcüğüyle ne kastetliğini açıklarken "dirhem" dışında bir mal zikredebilir. Örneğin bin fels gibi bir şey zikredebilir. Nitekim bunun aksinde de yani "bir dirhem ve bin" dediği durumda da aynı şey geçerlidir. Ayrıca "ve" sözcüğü fazlalık için konulmuş olup açıklama yapmak için konulmamıştır. Kişi bunları ister aynı cinsten ister farklı cinslerden açıklasın hüküm aynıdır.

 

Kadı Hüseyin şöyle demiştir: Kişi "onun bende bin ve bir dirhem gümüşü var" demiş olsa bin dirhemin de gümüş olması gerekir.

 

Bu güçlü olan görüştür. Kişinin "onun bende bin ve bir katiı buğdayı var" demesi durumu ise bundan farklıdır; burada "bin"in ne olduğu kapalıdır. Zira bu binin buğdayalduğu söylenemez. Bunun gümüş olduğu söylenebilir.

 

Kişi "onun bende bin dirhemi" var derken Arapça ["bin" anlamına gelen] elf sözcüğünü ve dirhem sözcüğünü tenvinli ötreli, tenvinli üstünlü veya tenvinli esreli olarak okusa yahut dirhem sözcüğünü üstünlü, esreli veya cezimli okusa, yahut bin sözcüğünü tenvinli üstünlü okurken, dirhem sözcüğünü ötreli, esreli veya cezimli okusa, "bin" ile ne kastettiğini sayısı bin olan değeri bir dirhem olan bir şey olarak açıklayabilir. Bu durumda o şöyle demiş gibi olur: "Onun bende bin tanesinin değeri bir dirhem olan bir şeyi vardır."

 

28. Kişi "onun bende beş ve yirmi dirhemi var" veya "bin ve yüz ve beş ve yirmi dirhemi var" yahut "bin ve onbeş dirhemi var" yahut "bin ve yarım dirhem alacağı var" derse [bu ifadenin nasıl kabul edileceği konusunda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru olan görüşe göre bu sayıların tümü dirhemler üzerinden kabul edilir. Çünkü bu kişi "dirhem" sözcüğünü Arap dilinde temyiz olarak zikretmiştir. Zahir olan bunun atıf gereği bütün zikredilenler için temyiz olmasıdır.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre zahir olan şudur: Kişi dirhem sözcüğünü ötreli veya son durumda üstünlü okusa hüküm yine böyle olur, buradaki gramatik hatanın bir zararı olmaz. Kişi bunu ötreli veya üstünlü okumakla birlikte "yarım" sözcüğünü tenvinli okursa yahut diğer durumlarda ötreli ve esreli okursa, sayı olarak zikredilen sayıda, kıymet olarak da bir dirhem kıymetinde bir şey gerekli olur. Bunun gerekçesi tenvinli ötreli bin dirhem konusunda geçmiştir.

 

[İkinci görüş]

 

Nevevt'nin verdiği örnekte "beş" sayısı kapalı olup "yirmi" sayısı ise "dirhem" şeklinde açıklanmıştır, çünkü atıf yapılmıştır. Dolayısıyla bu "bin ve bir dirhem" ifadesi gibi değerlendirilir.

 

Mütevelli şöyle demiştir: İkinci görüşe göre kişi "ben bu elbiseyi yüz ve beş dirheme sattım" derse satım akdi sahih olmaz. Oysa hiç kimse bu görüşü ileri sürmemiştir.

 

Kişi "onun bende on beş dirhem alacağı vardır" dese on beş sayısının tümü dirhem olarak kabul edilir, bu konuda görüş ayrılığı yoktur; çünkü "on" ve "beş" sayıları bileşik halde tek bir sayıdır, dirhem ifadesi de bu sayı ile ne kastedildiğini açıklamaktadır.

 

29. "Dirhem" şeklinde ikrarda bulunulması halinde, ikrarın yapıldığı yerde ağırlıkça İslam dönemi dirhemlerinden daha ağır olanlar varsa da, ikrarda bulunan kişi kabul edilecek şekilde bir açıklama yapmadığı sürece bundan İslam dönemi dirhemleri anlaşılır.

 

Buna göre kişi -piyasada bulunan dört danıkhk taribe dirhemlerini kastederek- "benim ikrar ettiğim dirhemlerin ağırlığı azdır" dese [iki durum söz konusudur:]

 

[Birinci Durum]

 

İkrarın yapıldığı bölge veya köydeki dirhemler tam ağırlıkta ise, yani her biri altı danık ağırlığında ise [bu takdirde iki ihtimal söz konusu olur:]

 

[Birinci ihtimal]

 

Kişinin "eksik dirhemler" şeklindeki açıklaması, ikrara bitişik olarak söylenmişse [bu açıklamanın kabul edilip edilmemesi konusunda iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru olan görüşe göre -tıpkı istisna yapması durumunda olduğu gibi- kabul edilir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu kabul edilmez; çünkü "dirhem" sözcüğü söylendiğinde bundan açıkça hem tür olarak hem de halk arasında "ağırlığı tam olan para" anlaşılır.

 

İlk görüşte olanlar bunun açık olmadığını söylemişlerdir.

 

[İkinci ihtimal]

 

Kişi yukarıdaki açıklamayı ikrardan ayrı olarak yaparsa, [açıklamanın kabul edilip edilmemesi konusunda da iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Bu açıklama -lehine ikrarda bulunan kimse kendisini tasdik etmedikçe- kabul edilmez, tam dirhemler üzerinden ödeme yapması gerekir. Çünkü hem kullanılan ifade, hem de o bölgedeki halkın örfü, kişinin yaptığı açıklamayı reddetmektedir.

 

[İkinci görüş]

 

Açıklama kabul edilir; çünkü kullanılan ifade böyle yorumlanmaya elverişlidir. Ayrıca aslolan kişinin borçsuz olması asıldır.

 

Zekat konusunda "tam dirhemlerin" miktarı konusunda açıklama yapılmıştı, oraya müracaat edilebilir.

 

Kişinin "eksik dirhemler" şeklindeki açıklamasını kabul ettiğimizde -Saymerl'nin açık olarak ifade ettiği üzere- bununla ne kastettiğini öğrenmek için kendisine başvurulur. Onun açıklama yapması mümkün olmazsa, en düşük ağırlıktaki dirhem esas alınır.

 

[İkinci Durum]

 

Kişinin ikrarda bulunduğu bölgede ağırlığı eksik olan dirhemler varsa [iki ihtimal söz konusudur:]

 

[Birinci ihtimal]

 

Kişinin açıklaması ikrarına bitişik olursa bu açıklamanın kabul edileceği konusunda ittifak vardır; çünkü hem kullanılan ifade hem de bölgedeki uygulama kişiyi doğrulamaktadır.

 

[İkinci ihtimal]

 

Açıklama ikrardan ayrı olursa [bunun kabul edilip edilmemesi konusunda iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

İmam Şafii (r.a.)'nin açık ifadesine göre bu açıklama da kabul edilir; çünkü kişinin kullandığı ifade -tıpkı muamelat konularında olduğu gibi- o bölgedeki geçerli öde göre yorumlanır.

 

[İkinci görüş]

 

Mezhep içinde bir görüşe göre kişinin ikrarı "İslam dönemindeki dirhemler" şeklinde yorumlanarak bu açıklaması kabul edilmez.

 

Görüş ayrılığı, ikrarda bulunulan bölgede İslam dönemi dirhemlerinden daha ağır dirhemlerin bulunması durumunda da söz konusudur. Burada kişi, ikrarına bitişik olarak "ben dirhem derken İslam döneminde basılan dirhemleri kastettim" derse, doğru olan görüşe göre bu açıklaması kabul edilir. İkrarından ayrı olarak bunu söylerse, açıklaması kabul edilmez.

 

30. Kişi, ikrarında geçen "dirhemler" ifadesiyle kastettiği şeyin "[saf gümüşten değil de, içine başka madenler de katılmış] katışık dirhemler" olduğunu söylediğinde bu açıklaması, "ağırlığı eksik dirhemler" demesi durumundaki açıklama gibi kabul edilir. Yukarıdaki görüş ayrılığı ve ayrımlar burada da söz konusudur.

 

Çünkü katışıklık da gerçekte ağırlığın azlığıdır.

 

31. Kişi, bu dirhemlerin değeri düşük bir gümüş cinsinden olduğunu veya o bölgede yürürlükte olmayan bir şekilde basılmış gümüşten olduğunu söylese, bu açıklaması ikrardan ayrı bile yapılmış olsa kabul edilir. Bu tıpkı "onun bende kumaş alacağı var" dedikten sonra kumaşın kalitesiz bir kumaş olduğunu söylemesi veya o bölge halkının adeten giymediği bir kumaş olduğunu söylemesi durumuna benzer.

 

Bu mesele, kişinin dirhemleri eksik olarak açıklamasından farklıdır; çünkü buradakinin aksine "eksik dirhemler" şeklinde açıklama yaptığında kişi ikrar ettiği şeyi ortadan kaldırmaya [azaltmaya] çalışmaktadır.

 

Bu mesele, satım konusundan da farklıdır; çünkü satım akdinde "dirhem" denilince bir bölgede tedavülde olan sikkeye uygun basılmış dirhem anlaşılır. Zira satım, çift taraflı bir işlem tesis etmektir. Çoğunlukla görülen durum her bir bölgede piyasada var olan para üzerinden bu işlemin yapılmasıdır. İkrar ise daha önce kişinin üzerinde bulunan bir hakkı haber vermektir. Bu hak, o bölgede olmayan bir işlem sonucunda sabit olmuş olabilir, bu yüzden kişinin ne kastettiği konusunda kendi açıklamaları esas alınır.

 

32. Kişi "dirhemler" ifadesiyle "içinde gümüş bulunmayan", diğer madenlerden basılmış olan parayı kastettiğini söyle se bu açıklamasını ister ikrarına bitişik olarak söylesin ister ayrı söylesin kabul edilmez; çünkü "dirhem" sözcüğü, gümüş dışındaki madenlerden basılan para için kullanılmaz.

 

Bir bölgede, gümüş dışındaki madenlerden basılan paranın kullanımı -Mısır' da zamanımızda olduğu gibi- yaygınlaşsa ve gümüşten basılan para piyasada kullanılmıyor olsa, sonraki bazı alimlerin de belirttiği üzere bu durumda kişinin bu açıklamasının -ikrardan ayrı bile yapılmış olsa- kabul edilmesi uygun olur.

 

33. Kişi "onun bende dirhemciği vardır" veya "küçük bir dirhemi vardır" dese [bakılır:]

 

[a] - Bu sözün söylendiği bölgedeki dirhemler ağırlıkça tam ise kişinin ağırlıkça tam ama şekilce [hacimce] küçük bir dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü "dirhem" sözcüğü kullanıldığında bundan anlaşılan açık anlam "ölçüsü tam olan" dirhemdir. Burada "küçük" ifadesi şekil bakımından olabileceği gibi Bağlı dirhemi ile kıyaslandığında küçük olan para da kastedilmiş olabilir. Bu yüzden açık olan ifade, ihtimaller hesaba katılarak terk edilemez.

 

[b] - Bu sözün söylendiği bölgede, ağırlığı eksik dirhemler varsa, kişinin "ağırlığı eksik dirhemleri kastettim" ifadesi kabul edilir ve o bölgedeki ağırlığı eksik dirhemlerden ödemesi gerekir.

 

34. Kişi "onun bende büyük bir dirhemi vardır" dese, bu sözün söylendiği bölgede hem şekilde büyük dirhemler hem de ağırlıkça normalinden ağır dirhemler bulunsa -et- Tenbıh adlı eserde de belirtildiği üzere- ağırlıkça normalinden ağır olan dirhemler gerekli olur.

Çünkü böyle hükmettiğimiz takdirde hem "dirhem" adını hem de kullanılan ifadeyi esas almış oluruz. Zira her iki özelliğin bir arada bulunması mümkündür.

 

35. Kişi "onun bende çok dirhemleri vardır" veya "az dirhemleri vardır" dediğinde üç dirhem ödemesi gerekir. Bunların ağırlıkça birbirine eşit olması gerekmez. Üçünün toplamının üç dirhem ağırlığında olması yeterlidir.

 

36. Kişi "Onun bende dirhemlerin sayılarının en azı vardır" dese iki dirhem ödemesi gerekir; çünkü "bir dirhem", bir sayı ifade etmez.

 

37. [Borç ikrarında bulunan] kişi "onun bende bir dirhemden ona kadar alacağı vardır" dese [kaç dirhem ödemesi gerekir? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre dokuz dirhem ödemesi gerekir; çünkü son tarafı [yani onu] dahil etmeyip baş tarafı [yani bir dirhemi] dahil ederiz; zira borçlanmanın başladığı yer baş taraftır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre -hem baş hem de son kısım sözün kapsamına dahil edilerek- on dirhem ödemesi gerekli olur.

 

[Üçüncü görüş]

 

[Zayıf] bir başka görüşe göre her iki taraf da sözün kapsamına dahil edilmez, sekiz dirhem gerekli olur. Nitekim "onun benim yanımda şu duvardan şu duvara kadar alacağı vardır" veya "bu duvardan şu duvara kadar olan yeri sattım" ifadelerinde her iki taraf da ifadenin kapsamına girmez.

 

ilk görüşte olanlar iki mesel e arasında şu farkın olduğunu söylemişlerdir: Diğer meselede -dirhemler konusunda olduğunun aksineikrar edilen şey veya satılan mal bir alandır, duvar ise alan kapsamına girmez.

 

Sonrakilerden bazıları şöyle demiştir:

 

"Duvar" sözcüğü bir örnek olarak zikredilmiştir, ağaç satımında da durum böyledir. Hatta kişi "bu dirhemlerden şu dirhemlere kadar" gibi bir ifade kullandığında da zahir olan görüş budur; çünkü amaç kayıt koymak değil sınırlama yapmaktır.

 

Bu görüşte "dirhemler" konusunda söylenenler -yukarıda belirttiğimiz ayrım sebebiyle- kabul edilemez .

 

Bu mesele "tazminat" konusunda geçmiştir. Tazmin, ikrar, ibra, vasiyet, yemin ve adak konusunda hüküm aynıdır.

 

[İtiraz]  Bir kimse karısına "sen birden üçe kadar boşsun" dediğinde alimler burada üç talakın gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Buna kıyasla bizim meselemizde de kişinin ondirhem borçlanması gerekirdi.

 

[Cevap]  Talakın sayısı sınırlıdır, bu yüzden alimler her iki tarafı [yani bir ve üç sayılarını] boşamaya dahil etmişlerdir, bizim meselemizde ise böyle değildir.

 

38. Kişi "onun bende bir ile on dirhem arasında alacağı vardır" veya "bir dirhem ile on dirheme kadar olan kısmın arasında alacağı vardır" dese baş ve son taraflar dışarıda bırakılarak sekiz dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü bu ikisinin arasında kalan kısmın kapsamına bir ve on girmez.

 

39. Kişi "onun bende on içinde bir dirhemi vardır" dese [burada üç ihtimal söz konusu olur:]

 

[Birinci ihtimal]

 

Bununla "birliktelik" anlamını kastetmişse, yani "onun bende bir dirhem ile birlikte on dirhemi vardır" derse on bir dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü [Arapça'da "içinde" anlamına sahip olan] "fi" harfi "birlikte" anlamında da kullanılmaktadır. Nitekim -Fedhuli fi abadi- ayetinin anlamı "kullarımla birlikte cennetime gir" [el-Fecr, 29] şeklindedir.

 

[İtiraz]  Kişi "onun bende bir dirhemle birlikte bir dirhem alacağı vardır" ifadesini söylediğinde alimlerin ittifakla belirttiğine göre bir dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü kişi bu sözü ile "benim dirhemim ile birlikte onun bir dirhemi vardır" demeyi kastetmiş olabilir. Şu halde kişi "birlikte" anlamını kastettiğinde evleviyetle hükmün böyle olması gerekir.

 

[Cevap]

 

[1] - "On dirhem içinde bir dirhem" ifadesi söylendiğinde bununla "on dirhemle birlikte bir dirhem" anlamını kastetmek, "fı" harfini "vav" harfi anlamında kullanmak gibidir. Bu durumda sözle kast edilen şey "on bir dirhem" olur. "Birlikte" ifadesi "ve" bağlacı ile eşanlamiıdır. Nitekim "Zeyd ve Amr geldi" cümlesini dilciler "Zeyd, Amr ile birlikte geldi" şeklinde de anlamaktadırlar. Ancak "onun bende bir dirhemle birlikte bir dirhemi vardır" ifadesi bundan farklıdır; çünkü burada "birlikte" ifadesi yalnızca beraber bulunmayı ifade için söylenmiştir. Beraber bulunma ise bir dirhemin başka bir dirhemle bir arada bulunması için kullanılır. Bu sözde "ve" bağlacı varmış gibi değerlendirme yapılmaz. Bu yüzden yalnızca bir dirhem ödemek gerekli olur. Ancak kişi "ödemem gereken başka bir dirhemle birlikte" demeyi kastetmişse bu durumda iki dirhem ödemesi gerekli olur.

 

[2] - Yine kişinin "bir dirhem ile birlikte bir dirhem" ifadesi açık bir biçimde birlikteliği ifade etmektedir. "On dirhem içinde bir dirhem" ifadesi ise zarf anlamını açık olarak ifade etmektedir. Kişi ikinci ifade ile birliktelik anlamı kastettiğinde niyeti esas alınarak bunların toplamını ödemesi gerekli olur. Birlikteliği kastetmişse, ifadenin "başka bir dirhemle birlikte olma hali" şeklinde anlaşılamaz. Çünkü burada mecaz üstüne mecaz bulunmaktadır ki dilde bunu yapmak mümkün değildir.

 

[3] - Birliktelik hali kullanılan ifadeden değil kişinin niyetinden anlaşıldığından itirazda dile getirilen şey mümkün değıidir. Bununla birlikte sözün, orada olmayan bir anlam takdir edilerek mecaz olduğuna hükmedilirse bir ifadede birden fazla mecaz yapılmış olur.

 

Kişinin "bir dirhem ile birlikte başka bir dirhem" ifadesi ise mutlak olarak birlikteliği açık bir biçimde ifade etmektedir. Kişi bunu mutlak olarak kullandığında yalnızca bir dirhem gerekir. Böylece itirazda dile getirilen iki meselenin farklı olduğu bu açıklamalarımızdan anlaşılmış olmaktadır.

 

[İtiraz]  ["Onun bende bir dirhem ve on alacağı vardır" ifadesini] söyleyen kimseye "on bir" sayısında bir şeyin gerekli olduğunu, bunun bir tanesinin dirhem olduğunu kabul ediyoruz.

Diğer onun ne olduğu konusunda ise onun açıklaması esas alınır. Bu "onun bende bin ve bir dirhem alacağı vardır" ifadesine benzer. Bu durumda "bin" sözcüğüyle ne kastedildiği açık olmadığından bunun ne olduğunu kendisine sorarız.

 

[Cevap] 

 

[1] - "Bin ve bir dirhem" ifadesinde "dirhem" sözcüğü "bin" sözcüğün e "ve" bağlacıyla atfedilmiştir, binin ne olduğu ise kapalıdır. Bizim örneğimizde ise tersi bir durum söz konusudur. Şayet "on" sözcüğü "dirhem" sözcüğün e atfedilmiş kabul edilirse "dirhem"in ne olduğu kapalı değlidir. Bu durumda "on" sözcüğü de dirhemle aynı cinsten olur; çünkü genel kural "bir bağlaç ile birbirine bağlanan şeylerin ortak olması"dır.

 

[2] - Buna ayrıca benim Nevevl'nin sözüne dair yaptığım açıklama ile de cevap verilebilir. Ancak ilk cevap daha uygundur; çünkü ilk cevap, kişinin ne kastettiğinin bilinmemesi durumunu da kapsamaktadır.

 

[İkinci ihtimal]  Kişi bu sözü söylerken çarpma yapmayı kastetmişse [bakılır:]

 

[a] - Çarpma yapmayı biliyorsa on dirhem ödemesi gerekli olur; çünkü [matematikçilere göre] çarpma sonucunda çıkan sayı budur.

 

[b] - Şayet çarpma yapmayı bilmiyorsa; el-Kifaye'de ortaya

konan görüşe göre-"ben bununla matematikçilerin kastettiği şeyi kastettim" demiş olsa bile bir dirhem ödemesi gerekli olur. Nitekim boşama konusundaki benzer meselede de doğru olan görüş budur.

 

[Üçüncü ihtimal]

 

Kişi bu ifadesiyle ne birlikteliği ne de çarpma yapmayı kastetmemişde ["içinde" kelimesini] "zarf" anlamında kullanmışsa o zaman bir dirhem gerekir; çünkü kesin olarak bilinen budur.

 

[Nevevi bundan sonra "ikrar türleri" şeklinde bir fasıl başlığı atmış], bu fasılda ikrar türlerini, şarta bağlı yapılan ikrar ve istisna yapmanın sahih olduğu meseleleriyle birlikte ele almıştır. Konuya önce ikrar türleriyle başlamıştır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İKRAR TÜRLERİ