|
İKRAR – RÜKÜNLER... |
B. LEHİNE İKRARDA
BULUNUlAN ŞAHSA İLİŞKİN HÜKÜMLER
Nevevi daha sonra
ikrarın ikinci rüknü olan "lehine ikrarda bulunulan şahıs" konusunu ele
almaya başlayarak şunları belirtmiştir:
Buna göre bir kimse
"bu hayvanın bende şu kadar alacağı var" dese bu söz hükümsüzdür.
Şayet "bu hayvan sebebiyle onun sahibine şu kadar borcum var" dese bu
borç gerekli olur.
Kişi "Hind'in
karnındaki çocuğun bende miras" veya "vasiyet yoluyla şu kadar
alacağı var" dese bu söz kendisini bağlar. Şayet bu alacağı, mümkün
olmayan başka bir gerekçeye bağlarsa sözün bir hükmü olmaz. Herhangi bir sebep
zikretmezse İmam Şafii (r.a.)'nin daha güçlü görüşüne göre ikrar geçerli olur.
Lehine ikrarda bulunulan
kişi, ikrarda bulunan şahsın sözünü yalanlarsa, daha doğru görüşe göre mal,
ikrarda bulunan kişinin elinde bırakılır. İkrarda bulunan kişi, diğeri
yalanlama durumunda iken ikrarından dönerek "yanlış yapmışım" derse daha
doğru görüşe göre onun sözü kabul edilir.
1. "Lehine ikrarda
bulunulan kişi"nin, ikrara konu olan şeyi hak etmeye ehil olması şarttır;
çünkü ancak böyle bir durumda ikrar yerine ulaşmış ve ikrarda bulunan kişinin
doğru söyleme ihtimali ortaya ÇıkmıŞ olur.
Bu şart gereğince şu
ikrarlar [geçerli sayılan ikrarın kapsamı] dışında kalmış olur:
> Evlenen bir kadının
hemen nikah akdinin peşinden "mehrim falan kişiye aittir" diye
ikrarda bulunması,
> Evlenen bir erkeğin
hulu yapmasının hemen ardından hulu bedelinin bir başkasına ait olduğunu ikrar
etmesi,
> Kendisine karşı suç
işlenen kişinin, diyete hak kazandıktan hemen sonra diyetin başkasına ait
olduğunu ikrar etmesi.
Bu ikrarlar geçersizdir;
çünkü bu kişilerin doğru söylemiş olma ihtimali yoktur.
[İtiraz] Meselenin bu üç kişiyle sınırlandırılması
doğru değildir; çünkü evlilikte ödenmesi gereken müt'a, diyeti gerektirmeyen
suçlarda ödenmesine hükmedilen bedel, şüphe sebebiyle olan cinsel ilişkiden
dolayı ödenmesi gereken mehir, hÜr bir kimsenin bedeninin [işgücünün]
kiralanması meselelerinde de bu hüküm geçerlidir.
[Cevap] Bu sayılan meseleler de yukarıdaki üçüne
dönmektedir. Diyeti gerektirmeyen suçlarda ödenen bedel diyete, müt'a bedeli ve
şüphe yoluyla olan ilişkiden dolayı gerekli olan mehir normal mehre kıyaslanır.
İtirazda zikredilen "hür bir kimsenin bedeninin kiraya verilmesinin
ikrarını sahih görmemek" doğru değildir; çünkü hür bir kimse ikrarda
bulunmadan önce işgücünü başkasına kiraya vermiş, daha sonra onu ücretle tutan şahıs
işgücünü ücretle başkasına verme konusunda onu vekil tayin etmiş olabilir.
Yukarıda zikredilen
husus bakımından zimmet borcu ile mal borcu arasında fark yoktur.
Buna göre bir kimse bir
köleyi azat ettikten sonra, azat eden kişi veya bir başkası köle lehine borç
veya mal ikrarında bulunsa bu ikrar sahih olmaz; çünkü kölenin malvarlığı elde
etme hakkı daha o anda kazanılmış, aralarında malı gerektirecek herhangi bir
muamele de henüz meydana gelmemiştir.
2. [Yukarıdaki şart
gereğince;] bir kimse, bir başkasına ait hayvan hakkında "bu hayvanın
bende şu kadar alacağı var" demiş olsa bu sözünün hiçbir etkisi yoktur;
çünkü hayvan hak sahibi olmaya ehil değildir. Zira hayvan ne şimdi ne de daha
sonra mülk elde etmeye elverişli değildir. Kölenin aksine hayvanın mülk kazanmayı
gerektiren satım vb. bir tasarrufta bulunmuş olması düşünülemez. Ancak bu sözü
söyleyen kimse "vasiyetten kaynaklanan bir mal" vb. bir ifade
kullanarak [hayvanın hak sahibi olmasını gerektirecek] mümkün bir şey
zikrederse -Maverdi'nin de belirttiği üzere- bu ikrar geçerli olur.
Geçerli olmayan ikrar
-Ezrai'nin de belirttiği üzere- sahibi bulunan hayvanla ilgili olan ikrardır.
Kişi sahipsiz bir atla ilgili ikrarda bulunursa -daha uygun görülen görüşe
göre, tıpkı kabristan ile ilgili bir ikrarda bulunması durumunda olduğu gibi-
bu ikrar sahih olur. Bu durumda söz "hayvana yapılan vakfın gelirinden
veya hayvana yönelik vasiyetten kaynaklanan borç" şeklinde anlaşılır.
Ruyani bunu açıkça ifade etmiştir. Ayrıca "bu konuda görüş ayrılığı
yoktur" ifadesinden de bu sonuç çıkmaktadır.
3. Bir kimse bir hayvan
hakkında "benim bu hayvan sebebiyle sahibine şu kadar borcum var"
diyerek ikrarda bulunursa söylediği borç kendisini bağlar; çünkü bu, hayvan
değil onun sahibi lehine ikrarda bulunmaktır. Hayvan ise buna ya ona karşı
işlenen suç yahut da ondan kira ve gasp yoluyla yararlanma yoluyla sebep
olmuştur. İkrar edilen mal, ikrar anında hayvanın sahibinin mülkü olmaktadır.
Kişi "hayvanın
sahibi" ifadesini kullanmayıp yalnızca "hayvan sebebiyle"
ifadesini kullanırsa, ikrarda bulunulan şeyin, hayvan sahibinin şu anda mülkü
olması gerekmez. Bu durumda ikrarda bulunan şah sa bununla ne kastettiği
sorulur ve onun açıklamasına göre hareket edilir; çünkü ikrara konu olan şey,
hayvan sahibinden başkasına da ait olabilir.
Örneğin kişi, kendi
elinde başkasına ait olan bir şeyi itlaf etmiş olabilir.
4. Kişi "Hind'in
karnındaki çocuğun benim üzerimde / benim yanımda babasından miras kalması
sebebiyle" veya "falancanın ona vasiyet etmesi sebebiyle" veya
bu ikisi dışında cenin hakkında mümkün olacak şekilde "hakkı vardır"
demiş olsa, bu ikrar kendisi hakkında bağlayıcı olur; çünkü belirttiği sebep,
olması mümkün bir sebeptir. Bu konuda karşı taraf, ceninin velisidir.
Nevevl'nin "Hind'in" ifadesiyle yaptığı gibi kişinin ceninin annesini
belirtmesi şarttır. Çünkü bunu belirtmemek, lehine ikrarda bulunulan şahsı
belirsiz bırakmak anlamına gelir ki bu, ikrarı geçersiz kılar.
Bu ikrardan sonra ce nin
ölü olarak doğarsa onun mirasta, vasiyette veya ikrarın kendisine dayandırıldığı
diğer sebepler üzerinde bir hakkı kalmamış olur. İkrara konu olan şey de miras
bırakan kimsenin mirasçılarına veya vasiyette bulunan şahsın mirasçılarına veya
sebebin kendisine isnad edildiği diğer şahıslara ait olur.
Cenin bu ikrardan sonra,
-İsnevI'nin de belirttiği üzere- hak sahibi olma sebebi üzerinden altı ay
geçmeden önce doğarsa ikrar edilen şeyi hak eder. Aynı şekilde annesi efendisi
ile birlikte olan bir cariye değilse altı aydan dört yıla kadar bir zaman
diliminde doğduğunda da hak eder .
Cenin, vasiyet yoluyla o
malda hak sahibi olmuşsa malın tümünü elde eder. Cenin erkek olur da babasına
mirasçı olarak alırsa hüküm yine böyledir, cenin dişi ise malın yarısını alır.
Erkek ve dişi olmak üzere ikiz doğum olursa, ikrarda bulunan kişi bunu vasiyete
dayandırmışsa malı eşit bölüşürler, mirasa dayandırmışsa ve mirasçı olma yönü
de bunu gerektiriyorsa iki payerkeğin bir pay dişinin olur. Şayet mirasçı olma
yönü eşit almalarını gerektiriyorsa, örneğin doğan çocukların her ikisi de ana
bir kardeşler ise bunlar malın üçte birini eşit olarak bölüşürler. İkrarda
bulunan kişi mutlak bir mirastan bahsederse ceninin hangi bakımdan mirasçı
olduğunu kendisine sorar ve gereğine göre işlem yaparız.
İkrarda bulunan kişiye
sormak mümkün olmazsa, er-Ravda'da belirtildiğine göre kesin olarak iki çocuğa
eşit vermek gerekir. İsnevı de bunun uygun olduğunu belirtmiştir.
5. [Cenin lehine ikrarda
bulunan kişi, ceninin hakkı olarak ikrar ettiği şeyi] cenin hakkında mümkün
olmayacak bir sebebe bağlamışsa, örneğin "bu cenin bana borç verdi"
veya "şu malı bana sattı" gibi bir şey söylerse, bu konuda yalan
söylediği kesin olduğundan ikrar dikkate alınmaz.
Bu, NevevI'nin
er-Ravda'da sahih gördüğü görüş olup şöyle demiştir: "el-Muharrer'de bu tek
görüş olarak zikredilmiştir." EşŞerhu'l-kebir ve eş-Şerhu's-sağir'de ise
bu konuda iki rivayet bulunmaktadır. Bunların daha sahih olanına göre ikrar
kesin olarak sahihtir. İkinci rivayete göre "ikrarın peşinden ikrarı
ortadan kaldıran bir açıklamanın gelmesi" konusundaki İmam Şafii (r.a.)'ye
ait iki görüş burada da söz konusudur.
Ezrai şöyle demiştir:
Tahric yoluyla ortaya çıkan görüşü Iraklıların çoğunluğu tek görüş olarak kabul
ederken, sahih olması görüşünün tek olarak kabul edilmesini Mervliler zikretmiştir.
Nevevi'nin sahih gördüğü görüş ise kabul edilemez. Bu durumda ikrarın geçersiz
olacağını tek görüş olarak belirten bir kimse görmedim. Nevevi,
el-Muharrer'deki
"şayet ikrarda bulunan kimse bunu mümkün olmayan bir sebebe bağlarsa bu
geçersizdir" ifadesini, ikrarın geçersiz olduğu şeklinde anlamış ve
el-Muharrer'e nispet etmiştir. Oysa el-Muharrer'de kastedilen şey -iki şerhten
de anlaşılacağı üzere- sebebin geçersiz olmasıdır.
Buna benzer bir
açıklamayı el-Envar adlı eserin yazarıyla Zerkeşi de yapmıştır. Hocamız
Zekeriya el-Ensart'nin
de belirttiği üzere bu uygun bir açıklamadır. Nitekim ben de et-Tenbih adlı
esere yazdığım şerh te bu görüşü esas aldım.
6. [Cenin lehine ikrarda
bulunan kimse] ikrarı için herhangi bir sebep belirtmeyerek mutlak bıraksa [bu
ikrar geçerli olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre ikrar geçerlidir, bu ikrar, cenin hakkında nadiren bile olsa mümkün
olabilecek bir sebebe hamledilir. Çünkü mümkün olduğu sürece mükellef bir
kimsenin sözünü sıhhate yormak gerekir.
[İkinci görüş]
İkrar geçerli değildir;
çünkü çoğunlukla görülen şey bir borcun ya ticari bir muamele yahut da bir suç
sebebiyle gerekli olmasıdır. Cenin bakımından ticari muamele yapması
düşünülemez, ce nin e karşı bir suç da işlenmiş olamaz. Şu halde kişinin mutlak
olarak yaptığı ikrar "vaad etme" şeklinde anlaşılır.
Bu iki durumda ikrarı
sahih kabul ettiğimizse cenin ölü olarak doğarsa, [ikrara hak kazanıldığı
esnada] ce nin in sağ olup olmadığında şüphe bulunduğundan cenin bir şeyalamaz.
Bu durumda hakim, ikrarda bulunan şah sa ceninin mirasçılık yönünden mi yoksa
vasiyet yoluyla mı hak sahibi olduğunu -sorması zorunlu olmadığı halde- sırf
hak sahibine ulaşsın diye Allah rızası için sorar. İkrarda bulunan kişi bir
açıklama yapmadan önce ölürse Beğavı ve başkalarının da açık olarak
belirttiğine göre ikrar geçersiz olur.
Cenin, [hak sahibi
olması için] dikkate alınan süre içinde doğarsa, ister erkek ister dişi olsun
malın tümü kendisine ait olur. Erkek ve kız ikiz olarak doğarsa mal aralarında
eşit olur. Kadın biri sağ biri ölü iki çocuk doğurursa mal sağ olan çocuğa ait
olur; çünkü ölü olan yok gibi kabul edilir.
7. Bir kimse "şu
ölmüş olan kişinin bende şu kadar alacağı vardır" dese, el-Bahr adlı eser
yazarı kendi babasından şunu nakletmiştir:
el-Muhtasar'daki
ifadenin zahirinden ikrarın sahih olduğu anlaşılıyorsa da ikrarın batı i
olduğuna kesin olarak hükmetmek mümkündür; çünkü lehine ikrarda bulunulan
kişinin ikrar anında mülkiyete sahip olması düşünülemez.
ilk görüş daha güçlüdür.
8. Mescid, sınır
karakolu, köprü lehine ikrarda bulunmak -tıpkı cenin lehine ikrarda bulunmak
gibi- geçerlidir.
9. Bir kimse bir çocuk lehine
ikrarda bulunup başka bir açıklama yapmasa, bu ikrar kesin olarak sahihtir;
çünkü çocuk, velisi aracılığıyla ticarı muamelede bulunmaya elverişli bir
kimsedir.
10. Yapılan bir ikrarın
sahih olması için, lehine ikrarda bulunulan kişinin bunu yalanlamaması şarttır.
Nitekim bu, Nevevl'nin şu ifadelerinden anlaşılmaktadır:
Lehine mal ikrarında
bulunulan kişi bu ikrarı yalanlasa, ikrara konu olan şey ister bir zimmet borcu
isterse somut malolsun daha doğru olan görüşe göre ikrarda bulunan kişinin elinde
bırakılır; çünkü malın onun elinde olması, görünür durum açısından onun mal
sahibi olduğu anlamına gelmektedir. Sonradan meydana gelen ikrar, diğer şahsın
yalanlamasıyla çelişmiş ve dikkate alınmamıştır. Diğer O görüşe göre ise hakim
malı onun elinden alır ve sahibi çıkıncaya kadar koruma altına alır.
Not:
a. Nevevi'nin sözünden
ilk anda anlaşılan anlam "görüş aynlığının muayyen mal ile
sınırlandırılması"nı gerektirmektedir. Çünkü Nevevi "mal, onun elinde
bırakılır" demiştir. Kadı Ebu't-Tayyib ve Kadı Hüseyin bunu tek görüş
olarak kabul edilmişlerdir. Oysa muteber olan görüşe göre -daha önce de geçtiği
üzere- bu konuda bir fark yoktur.
b. Mal, ikrarda bulunan
şahsın elinde kaldığında ZerkeşI'nin belirttiğine göre -şayet bu bir cariye ise
cinsel ilişki dışında- bütün tasarrufları yapması caiz olur; çünkü kişi, cariye
ile ilişkide bulunmasının kendisine haram olduğunu itiraf etmektedir. Hatta,
ikrarından rücu edinceye dek bütün tasarruflardan uzak durması uygun olur.
Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin de belirttiği üzere ikrarda bulunan kişi malın, lehine ikrarda
bulunduğu şahsa ait olduğunu zannediyorsa o mal üzerinde tasarruf ta
bulunmaktan kaçınır, aksi takdirde kaçınmasına gerek yoktur.
11. "Lehine ikrarda
bulunan kişi", ikrarda bulunanı yalan lamaya devam ederken ikrarda bulunan
kişi ikrarından dönerek "ben . ikrar konusunda yanlışlık yapmışım"
veya "bilerek yalan söyledim" dese [onun bu sözü kabul edilir mi? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre, "malın onun elinde bırakılması" görüşü esas alındığında onun
konudaki sözü kabul edilir.
[İkinci görüş]
"Malın sahibi
ortaya çıkıncaya dek malın hakim tarafından koruma altına alınması" görüşü
esas alındığında onun bu sözü kabul
Not:
a. Nevevl'nin
"lehine ikrarda bulunulan kişinin yalanlaması esnasında" şeklinde
meseleyi kayıtlamasından şöyle bir şey anlaşılmaktadır:
Lehine ikrarda bulunulan
kişi yalanlama halini bırakıp ikrarda bulunanı tasdik ederse ikrarda bulunan
kimsenin "yanlışlıkla ikrar ettim" sözü kabul edilmez.
Bu anlam
kastedilmemiştir. Daha doğru olan görüşe göre lehine ikrarda bulunan kimsenin,
yalanlamayı bırakması kabul edilmez, karşı taraf yeni bir ikrarda bulunmadıkça mal
kendisine verilmez. Çünkü onun ikrarı kendisinden def etmesi kendi isteğiyle
olduğu halde bundan farklı olarak ikrarda bulunan kimsenin kendisinden
nefyetmesi sorumluluk yüklenme şeklinde olmaktadır. Bu yüzden bu, daha
zayıftır.
Nevevi "lehine
ikrarda bulunulan kimse yalanladıktan sonra" demiş olsaydı hem yalanlama
anını hem sonrasını kapsayan daha genel bir ifade olurdu.
b. Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin de belirttiği üzere zahir olan, lehine ikrarda bulunulan kişinin
mirasçısının yalanlamasını da lehine ikrarda bulunulan kişinin kendi
yalanlaması gibi kabul edilmesidir. Buna göre bir kimse ölmüş bir şahıs lehine
veya ikrardan sonra ölen bir şahıs lehine ikrarda bulunsa, ölen şahsın
mirasçısı bunu yalanlasa, ikrar sahih olmaz.
c. [Lehine ikrarda bulunulan
kimsenin yalanladığı ikrar] onun dışındaki kimseler hakkında geçerlidir.
Örneğin bir kimse, rehin aldığı köleye yönelik bir suç işlediğini ikrar etse,
kölenin sahibi bunu yalanlasa, bu ikrar, köle sahibi hakkında geçerli olmasa
bile rehin alan kimse hakkında geçerli olur. Kölenin diyeti konusunda teminat
vermesi istenir.
d. Kişi "elimde
sahibini bilmediğim bir mal var" dese, hakim bu malı kendisinden alır;
çünkü bu "kayıp mal" ikrarında bulunmaktır ki bu ikrar sahihtir.
Şöyle bir itiraz söz konusu
olabilir: Bir kimse "benim elimde birine ait bir mal var" dese veya
"insanlardan birine ait bir mal var" dese, kullandığı ifade düzgün
olmadığından bu ikrar geçersiz olur. Bu meselede de öyle olmalıydı!
Buna şöyle cevap
verilir: Bizim meselemizdeki ikrar mal ile ilgili olduğu halde diğer meseledeki
ikrar zimmet borcuyla ilgilidir. Bu cevabı Subkl vermiştir.
Eş-Şerhu'l-kebır'deki ifade de buna işaret etmektedir.
İkinci meselede bir
kimse ortaya çıkarak "o ikrarda kastedilen kişi benim" dese sözü kabul
edilmez, yeminle birlikte ikrarda bulunan şahsın sözü kabul edilir. Bundan
anlaşıldığına göre "şu üç kişiden birinin bende şu hakkı vardır"
ifadesinde olduğu gibi, lehine ikrarda bulunan kimsenin dava açıp talepte
bulunabilecek şekilde belirli olması gerekir.
e. Bir kadın bir adama
karşı evlilik ikrarında bulunsa, erkek bunu inkar etse, erkeğin hakkı düşer.
MütevellI şöyle demiştir: "Daha sonra inkarından dönse ve o kadınla evli
olduğunu iddia etse bu iddiası dinlenmez. Ancak yeni bir nikah iddiasında
bulunursa o dinlenir."
Mütevelli'nin bu
istisnayı yapması şundan gerekli olmuştur: Kadının nikah ikrarının geçerli
olması için erkeğin onu doğrulaması dikkate alınır. Bu yüzden başka konuların
aksine burada ihtiyat gösterilmiştir.
f. Bir kimse başka bir
şahıs lehine kısas veya "zina iftirası" ikrarında bulunsa, söz konusu
şahıs bunu inkar etse, suç düşer. Hırsızlık haddi de aynı şekildedir. Mal
konusunda ise "malın onun elinde bırakılıp bırakılmayacağı" konusunda
daha önce geçen görüş ayrılığı söz konusudur.
g. Bir kimse bir şahıs
lehine köle ikrarında bulunsa, ilgili şahıs bunu inkar etse, kölenin azat
olduğuna hükmedilmez; çünkü bir kez kölenin köle olduğuna hükmedildikten sonra
kesin bir delilolmadan bu durum ortadan kalkmaz. Buluntu çocuğun durumu bundan
farklı olup, içinde bulunduğu ülkeye bağlı olarak hür olduğuna hükmedilir. Bir
kimse buluntu çocuğun bir şahsın kölesi olduğunu ikrar etse, lehine ikrarda
bulunulan kişi bunu inkar etse çocuk "aslen hür olması" prensibine
bağlı olarak hür olmaya devam eder.
h. Bir kimse iki köleden
birinin bir şahsa ait olduğunu ikrar ettikten sonra bunun hangi köle olduğunu
belirlese, lehine ikrarda bulunulan kişi ikrarı reddettikten sonra ikrar eden
kişi diğer köleyi belirlese, bir delilolmadıkça belirlediği kölenin o şahsa ait
olduğuna hükmedilmez. Lehine ikrarda bulunulan kişi, ikrarda bulunanın yaptığı
belirlemeyi yalanlamış kabul edilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
C. İKRARDA
KULLANIlAN SÖZLÜ İFADELERE İLİŞKİN HÜKÜMLER