VEKALET |
III. VEKALET AKDİNE
İLİŞKİN ANLAŞMAZLıKLAR
1. İki kişi vekalet
akdinin varlığı veya sıfatları konusunda anlaşazlığa düşseler, örneğin bir
taraf "beni veresiye satım yapma konusunda vekil kıldın" veya
"beni yirmi dirheme satın alma konusunda vekil kıldın" dese, müvekkil
"aksine ben seni peşin satma konusunda vekil kıldım" veya "on
dirheme satın alma konusunda vekil kıldım" dese, yeminle birlikte müvekkilin
sözü kabul edilir.
2. Vekil yirmi dirheme
bir cariye satın alarak bunu müvekkilin emrettiğini iddia etse, müvekkil ise
"ben on dirheme satın almasını emretmiştim" dese ve yemin etse
[bakılır:]
[a] - Şayet müvekkilin
malını ödeyerek almışsa ve akit esnasında bunu zikretmiş, akit sonrasında da
"bunu falanca için satın aldım, mal da ona aittir" demişse, satıcı da
onun sözünü tasdik etmişse satım akdi batıl olur. Satıcı onun sözünü yalanlarsa
vekaleti bilmediğine dair yemin eder, satım vekil hakkında gerçekleşmiş olur.
[b] - Kendi zimmetinden
ödemek suretiyle satın almış da müvekkilin adını zikretmemişse yine hüküm
böyledir. Müvekkilin adını zikretse bile satıcı kendisini yalanlarsa daha doğru
görüşe göre hüküm yine böyledir, Satıcı kendisini tasdik ederse satım akdi
batılalur,
3. Satımın vekil adına
gerçekleştiğine hükmedilen durumlarda hakimin müvekkilin vekile şöyle söylemesi
için müvekkile yumuşakça telkinde bulunması müstehaptır: "Şayet sana bu
cariyeyi yirmi dirheme satın almayı emretmişsem onu sana satıyorum". Vekil
de cariyenin kendisine helal olabilmesi için "satın alıyorum" der.
1. İki kimse ortada
vekalet akdinin olup olmadığı konusunda anlaşmazlığa düşseler, örneğin
taraflardan biri "beni şu konuda vekil kıldın" dediği halde diğeri
"ben seni vekil kılmadım" dese,
Yahut vekaletin sıfatı
konusunda anlaşmazlığa düşseler, örneğin vekil "sen beni veresiye satım
yapmam konusunda vekil kıldın" dediği halde müvekkil "hayır, ben seni
peşin satış konusunda vekil kıldım" dese veya vekil "sen beni o malı
yirmi dirheme satın alma m konusunda vekil kıldın" dediği halde müvekkil
"hayır, ben seni o malı on dirheme satın alman konusunda vekil
kıldım" dese,
[Belirtilen durumlarda]
yeminle birlikte müvekkilin sözü kabul edilir; çünkü vekilin zikrettiği konuda
müvekkilin izninin olmaması asıldır, Ayrıca müvekkil, kendi verdiği iznin ne
olduğunu daha iyi bilir,
Birinci mesele,
Farıkt'nin de belirttiği gibi tasarruftan sonra ~ meydana gelen anlaşmazlığa özgüdür,
Bundan önce ise böyle bir anlaşmazlığın etkisi yoktur; çünkü vekil vekalet
iddiasında bulunduğu halde müvekkil bunu inkar ederse vekil azlolmuş olur,
bundan sonra "yeminle birlikte müvekkilin sözü kabul edilir" dememize
gerek kalmaz.
Not: Nevevi'nin "yeminle birlikte müvekkilin
sözü kabul edilir" ifadesi esnek bir ifadedir; çünkü ilk durumda kişi
müvekkil değildir. Ancak "vekilin iddiasına göre müvekkil"
kastedilmişse o başka.
2. Vekil, değeri yirmi
dirhem veya daha fazla olan bir cariyeyi yirmi dirheme satın alsa ve bunu satın
almasını müvekkilin kendisine emrettiğini ileri sürse, müvekkil ise
"hayır, ben sana onu on dirheme satın almanı emretmiştim" dese, iki
tarafın da delili olmasa veya her iki tarafın da delili bulunup birbiriyle
tearuz etse müvekkil yemin eder, daha sonra bakılır:
[1] - Vekil cariyeyi
müvekkilin malı ile satın almış olsa;
[a] - Akit esnasında da
müvekkilin adını zikrederek malın ona ait olduğunu söylemişse,
[b] - Yahut akit
esnasında müvekkilin adını zikretmemekle birlikte akitten sonra "cariyeyi
falan kimse için satın aldım, mal da ona aittir" dese [bakılır:]
[ba] - Satıcı kendisinin
iddiasını kabul etse yahut buna dair bir delilolsa,
Her iki durumda da [a ve
b şıklarında belirtilen durumlarda] sa:un akdi batıl olur; çünkü ilk durumda
bizzat vekilin ifadesiyle, ikinci durumda da satıcının tasdiki veya delille
anlaşılmıştır ki mal ve satın alma akdi yapan kimseden başka birisi içindir.
Mal sahibinin yemini ., e de onun bu miktar para ödenerek satın almaya izin vermediği
anlaşılmıştır. Bu durumda satım akdi lağvolur, cariye satıcıya aittir. Satıcı,
vekilden almış olduğu şeyi geri vermekle yükümlüdür.
Not: Yukarıdaki meselede akdin batı i olduğu
durum, satıcı ve müşterinin söz konusu miktar üzerinde müşterinin vekil olduğu
konusunda anlaşmamaları halinde geçerlidir. Aksi takdirde satıcının itirafıyla
cariye müvekkilin mülkü olur. Bu durumda Bulkınl'nin de işaret ettiği birazdan
zikredilecek olan "hakimin yumuşak bir şekilde davranarak arayı bulmaya
çalışması" yapılır.
[bb] - Satıcı ikinci
durumda vekilin sözünü yalanlasa, örneğin "malı kendin için satın aldın,
buna karşılık ödediğin mal da sana aittir, sen bu satışta başkasının vekili
değilsin" dese, ortada bir delil de bulunmasa, "vekaleti bilmediğine"
dair yemin eder. Burada "vekil kılmadan kaynaklanan vekaleti"
bilmediğine yemin eder, yoksa satıcının iddiasına göre o zaten vekil değildir.
[İtiraz]
1. "Bilmediğine
dair" nasıl yemin edebilir? Yemin cevaba göre olur. Karşı taraf ise kesin
cevap vermektedir.
2. Aynı şekilde
nasılolur da "vekaletin bulunmadığına yemin etmek" ile yetinmesi
doğru olabilir ki? Oysa vekaleti inkar etmekle birlikte malın başkasına ait
olduğunu kabul etse satım akdinin batılolması için bu yeterli olurdu. Şu halde
nasıl ki bu ikisi ile yeminini bozmuş oluyorsa bu ikisi üzerine yemin etmesi
uygun olurdu. Hatta belirttiğimiz sebeple yalnızca mal konusunda yemin etmesi
yeterlidir.
[Cevap]
1. Kişinin kesin olarak
yemin etmesi mahzurlu bir şeyi gerektirmektedir ki bu da başkasının fiili hakkında
kesin bilgiye dayanarak yemin etmektir. Çünkü karşı tarafın "sen,
zikredilen konuda vekil değilSin" ifadesi, senden başkası seni vekil
kılmış değildir anlamına gelir.
2. Bu kişi özelolarak
"vekaleti bilmediğine" dair yemin etmiştir; çünkü bu yemin aslolan
durumu kurtarmak üzere yapılmaktadır. Mal, aslolan durum gereği -ki bu da
vekilin malın zilyedi olmasıdır- vekile aittir. Bu yüzden burada vekilin, malın
başkasına ait olduğuna dair iddiası, satıcının hakkını geçersiz kılacak konuda
kabul edilmemiştir.
Bu durumda satım akdi
zahiren vekil adına yapılmış olur. Vekil, belirlenmiş satım bedelini satıcıya
öder, müvekkile de bunun bedelini geri verir.
[2] - Vekil, malı kendi
zimmetinden ödeyeceği bedel karşılığında alır da akit esnasında niyet ettiği
halde müvekkilin adını zikretmezse, daha sonra "malı onun için satın
aldım, malonundur" dese, satıcı ise kendisini yalanlasa satıcıya yukarıda
geçtiği şekilde yemin ettirilir. Satıcı kendisini tasdik ederse Kamull' nin de
belirttiği üzere satım akdi batıl olur; çünkü satıcının yemin etmesiyle
birlikte her iki taraf da akdin müvekkil adına yapıldığında ve müvekkilin izni
olmadığında ittifak etmektedirler. Alimler bunu ayrıca belirtme gereği
duymamışlardır; çünkü yaygın olarak görülen şey vekilin müvekkilin adını
zikretmemesi halinde böyle bir durumun gerçekleşmesine ihtimal verilmez.
[3] - Vekil, satım akdi
esnasında [malı başkasına vekaleten satın aldığını belirtip] müvekkilin adını
zikretse [bakılır:]
[a] - Satıcı "sen
müvekkilin adını boş yere zikrediyorsun, sen onun vekili değilsin" diyerek
onu yalanlasa daha doğru görüşe göre satım akdi vekil adına gerçekleşir.
Buradaki iki görüş, Nevevl'nin "vekil müvekkilin adını zikretse, satıcı
ise ben sana sattım dese" şeklindeki ifadesinde yer alan iki görüşle
aynıdır. Bu iki görüşün gerekçesi yukarıda geçmişti.
[b] - Satıcı kendisini
tasdik etse satım akdi geçersiz olur; çünkü satıcının yemin etmesiyle her ikisi
de akdin müvekkil adına gerçekleştiği ve müvekkilin ise buna izin vermediği
konusunda ittifak etmiş olmaktadır.
[c] - Satıcı ne tasdik
etse ne de yalanlasa, Nevevi'nin "vekil, mü'ekkilin adını zikretse, satıcı
ise ben bu malı sana sattım dese" ifadesinden anlaşılacağı üzere satın
alma işi vekil adına gerçekleşmiş olur.
3. Vekil, satın aldığı
malı müvekkil adına satın aldığını söylediği halde bu satın almanın kendisi
için olduğuna dair hüküm verilen bütün durumlarda hakimin müvekkile yumuşak bir
şekilde "şayet ben cariyeyi yirmi dirheme satın almanı sana emretmişsem
onu sana yirmi dirheme sattım" demesini, vekile de "satın aldım"
demesini telkin etmesi müstehap olur. Böylece, vekilin "müvekkil bu
cariyeyi yirmi dirheme satmama izin verdi" şeklindeki ifadesi doğru ise
cariyenin vekile batınen de helal olması sağlanmış olur. Burada müvekkilin
şartlı ifade kullanmış olması satım akdinin sıhhatini zedelemez; çünkü bir
zorunluluk bulunmaktadır. Ayrıca bu akdin gereğini açık olarak ifade etmektir.
Zira müvekkil "sana sattım" demiş olsaydı bu, "şayet onu benim
için satın alman konusunda sana izin verdiysem" anlamına gelirdi. Şu halde
bu "istersen sana sattım" ifadesi gibidir. Bizim mezhebimizde şarta
bağlandığı halde sahih olan bunun dışında bir satım akdi yoktur.
Müvekkil satım akdini
onaylarsa satım akdi kesin olarak sahih olur. Bu, vekilin sözünü ikrar etmek
anlamına gelmez; çünkü bunu hakimin emriyle maslahat gereği söylemektedir.
Müvekkil, hakimin
teklifini kabul etmez ise veya hakim kendisinden böyle bir şey yapmasını
istemezse [bakılır:]
Şayet vekil doğru
söylüyorsa cariye müvekkile aittir. Vekil ödediği satım bedelini müvekkilden
alacaklıdır, müvekkil ise borcunu ödememektedir. Vekil, müvekkilin malı içinden
kendi hakkı cinsinden olmayan bir malı yani cariyeyi ele geçirmiştir, onu satıp
önceki akitte ödediği satım bedelini oradan tahsil edebilir.
Şayet vekil yalan
söylüyorsa [bakılır:]
Şayet satın alma işlemi
müvekkilin malı ile yapılmışsa, satım akdi batıl olduğundan cariye ile ilişkide
bulunması veya satım vb. yollarla bir tasarruf ta bulunması helal olmaz. Bu
durumda hakim, müvekkile yumuşak bir üslupla telkinde bulunduğu gibi cariyenin
satıcısına da aynı muameleyi yapar.
Şayet satın alma işlemi
vekilin kendi zimmetinden ödediği bedel ile yapılmışsa satın alma vekil adına
gerçekleştiğinden vekilin cariye ile ilişkide bulunması helal olur.
Mütevelli tıpkı
eş-Şerhu'l-kebir ve er-Ravda'da olduğu gibi şunu söylemiştir: Vekil yalan
söylüyorsa ve satın alma işi de müvekkilin malı ile yapılmışsa bunun hükmü tıpkı
doğru söylediği ve hakkı ile aynı cinsten bir malı ele geçirdiği durum gibi
olur. Çünkü yemin etmekle artık satıcıya rücu etmesi imkansız hale gelmiştir.
Vekil "bana izin
verilen tasarrufu yerine getirdim" dediği halde müvekkil onu yalanlasa
müvekkilin sözü kabul edilir, bir başka görüşe göre ise vekilin sözü kabul
edilir.
4. Vekil "bana izin
verilen satım vb. tasarrufu yerine getirdim" dediği halde müvekkil b'ınu
yalanlasa [kimin sözü kabul edilir? Bu konuda İmam Şafi! (r.a.)'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Yeminle birlikte
müvekkilin sözü kabul edilir; çünkü aslolan tasarrufun yapılmamış olması ve
müvekkilin [satıma arz edilen mal üzerindeki] mülkiyetinin devam ediyor
olmasıdır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
vekilin sözü kabul edilir; çünkü müvekkil kendisine güvendiğine göre onun
sözünü de kabul etmesi gerekir.
Yukarıdaki görüş
ayrılığı, tartışma azil öncesinde gerçekleşmişse söz konusudur. Aksi takdirde
kesinlikle müvekkilin sözü kabul edilir; çünkü vekil azil işlemi sonrasında
müvekkil adına tasarruf ta bulunma yetkisine sahip değildir.
5. Vekil ile müvekkil
tasarruf konusunda ittifak etmekle birlikte müvekkil "bu tasarruftan önce
seni azletmiştim" dese, vekil ise "bundan sonra azletmiştin"
dese bunun hükmü benzer ric'at meselesindeki hüküm gibidir.
Vekilin malın telef
olduğu konusundaki sözü yeminle birlikte kabul edilir. Malı geri verme
konusundaki sözü de böyledir. [Zayıf] bir görüşe göre ise vekSlet ücret
karşılığı yapılıyorsa vekilin sözü kabul edilmez.
6. Vekilin malın telef
olduğu konusundaki sözü yeminle birlikte kabul edilir; çünkü o da aynen emanet
bırakılan şahıs gibi güvenilir kişi konumundadır. Rafil'nin "rehin"
bölümünde belirttiği gibi "vedia" konusunda zikredilen ayrıntıların
burada da geçerli olması gerekir.
Not: Nevevl'nin amacı, bunu açıkça ifade etmese
bile tazminin olmadığını belirtmektir. Aksi takdirde gasıb ve tazminle yükümlü
herkesin telef konusundaki sözü kabul edilir.
7. Vekilin malı
müvekkile geri verdiği konusundaki sözü de aynı şekilde yeminle birlikte kabul
edilir; çünkü müvekkil vekile güvenmiştir. Bu hüküm bakımından vekSletin
ücretle olup olmaması arasında bir fark yoktur; çünkü ücret karşılığı
olmaksızın vekil olmuşsa malı tamamen sahibinin amacı için almış olduğundan "emanet
bırakılmış kişi"ye benzemiştir.
Şayet vekSleti ücret
karşılığı yapmışsa malı yine sahibinin yararı için almıştır. Kendisinin bundan
yararlanması ise malın kendisi sebebiyle değil mal üzerindeki [satın alma
şeklindeki] çalışması sebebiyledir. El-Matlab'daki görüşün aksine bunun azil
öncesinde olup olmaması arasında bir fark yoktur.
[ZayıD bir görüşe göre
ise vekil, vekSlet karşılığında ücret alıyorsa malı geri verdiği konusundaki
görüşü kabul edilmez; çünkü onun malı alması kendi yararı için olduğundan o
rehin alan kişiye benzemektedir.
İlk görüş sahipleri
arada şu farkın bulunduğunu belirtmişlerdir: Vekilin aksine, rehin alan
kimsenin rehin mal ile ilişkiSi güçlüdür; nitekim rehnin telef olması halinde rehin
alan kimse onun bedelini rehin olarak alır.
Not: Vekilin "malı geri verdiği"
yönündeki sözünün kabul edilmesi onun güvenilirliği geçersiz hale gelmediği
sürecedir. Şayet müvekkil kendisinden satım bedelini geri istediği halde
"ben senden satım bedelini teslim almadım" dese, müvekkil de teslim
ettiğine dair delil getirse, vekil "aldım ama sana geri verdim" dese
veya "elimde iken telef oldu" dese tazminle yükümlü olur. Bu durumda
onun geri verdiğine dair sözü kabul edilmez; çünkü inkar etmekle ve tenakuza
düşmekle güvenilirliği geçersiz hale gelmiştir. Bir şeyi tahsil etmekle
görevlendirilen kimsenin, tahsil ettiği şeyi kendisini ücretle tutan kimseye
teslim ettiğine ilişkin iddiası da aynı şekilde kabul edilir.
Vekil, müvekkilin
elçisine satım bedelini geri verdiğini iddia etse, elçi bunu inkar etse elçinin
sözü kabul edilir. Doğru görüşe göre müvekkilin vekili tasdik etmesi gerekmez.
8. Vekil, satım
bedelini, müvekkilin elçisine geri verdiğini idia etse, elçi ise bunu inkar
etse, yeminle birlikte elçinin sözü kabul edilir; çünkü elçi vekile güvenmiş
değildir, dolayısıyla vekilin sözü onun hakkında geçerli olmaz.
Doğru görüşe göre bu
konuda müvekkilin vekilin sözünü tasdik etmesi gerekmez; çünkü vekil, kendisine
güvenip mal teslim etmemiş birine malı geri verdiğini iddia etmektedir, buna
dair delil getirmelidir.
Diğer görüşe göre ise
müvekkilin tasdik etmesi gerekir; çünkü o, kendisinin elçi tayin ettiğini kabul
etmektedir. Elçinin zilyedliği, müvekkilin zilyedliği gibidir. Bu durumda vekil
adeta müvekkile malı geri verdiğini iddia etmiş olmaktadır.
Müvekkiı, vekilin malı
elçiye verdiği yönündeki iddiasını tasdik ederse vekil tazminde bulunmaz. Ezrai
bunun "daha doğru görüş" olduğunu söylemiştir.
Elçi, malı teslim
aldığını itiraf etmekle birlikte elinde iken telef olduğunu iddia etse mal
sahibinin ona rücu etmesi gerekmez; çünkü aslolan malı teslim almamış olmaktır
.
Vekil "satım
bedelini teslim aldım ancak telef oldu•• dese, müvekkil ise bunu inkar etse, bu
ihtilaf malın teslimi öncesinde meydana gelmişse müvekkilin sözü tasdik edilir,
aksi takdirde mezhepte esas alınan görüşe göre vekilin sözü kabul edilir.
9. Vekil, mutlak olarak
satım akdinde vekil kılınmak veya satım bedelini teslim alacak şekilde vekil
kılınmak suretiyle satım bedelini teslim almasının caiz olduğu bir durumda
"satım bedelini teslim aldım ama elimde telef oldu" dese veya
müvekkile hitaben "sana teslim ettim" dese, müvekkil kendisi adına
vekilin satım bedelini teslim aldığını inkar etse [bakılır:]
[a] - Bu anlaşmazlık
malın tesliminden önce meydana gelmişse müvekkilin sözü kabul edilir; çünkü
aslolan müvekkilin hakkının devam etmesi ve satım bedelinin teslim alınmamış
olmasıdır.
[b] - Anlaşmazlık malın
tesliminden sonra meydana gelmişse mezhepte esas alınan rivayete göre yeminle
birlikte onun sözü kabul edilir. Çünkü müvekkiı, satım bedelini teslim almadan
malı teslim etmek suretiyle vekilin kusurlu davrandığını ve [malı koruma
yükümlülüğüne] vefasızlık gösterdiğini iddia etmektedir; aslolan böyle bir
şeyin olmamış olmasıdır.
Mezhep içindeki bir
görüşe göre müvekkilin sözü kabul edilir; çünkü aslolan onun hakkının devam
ediyor olmasıdır.
Diğer bir rivayete göre
ise her iki durumda kimin sözünün kabul edileceği konusunda "vekilin
vekalete konu tasarrufu gerçekleştirdiğini iddia ettiği halde müvekkilin bunu
inkar ettiği" meselede söz konusu olan İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
burada da geçerli olur.
Müvekkil, vekiline
"satım bedelini teslim almadan önce malı teslim etmek" konusunda veya
"veresiye satım yapmak" konusunda yahut "satım bedelini
vadesinden sonra teslim almak" konusunda izin verse bu, malın tesliminden
önceki anlaşmazlık gibidir; çünkü bu durumlarda malın teslimi hıyanet
kapsamında değildir.
Vekilin sözünü kabul ettiğimiz
durumda vekil yemin ederse, müşterinin beri olup olmadığı konusunda mezhep
içinde iki görüş vardır. Beğavl'nin de belirttiği üzere bunların daha doğrusuna
göre müşteri beri olmaz; çünkü aslolan satım bedelinin teslim alınmamış
olmasıdır.
Kendisi hakkında vekilin
sözünü kabul etmemizin sebebi müvekkilin kendisine güvenmesidir. Rafil
eş-Şerhu's-sağir'de bunu nakletmekle yetinmiştir. Cüveynı diğer görüşü tercih
etmiş, İbnü'r-Rif'a bunu Kadı Hüseyin'den nakletmiş, Gazzali el-Basıt adlı
eserinde bunu doğru kabul etmiştir.
Müvekkil vekile
"satım bedelini teslim aldın, onu bana ver" dese, vekil ise
"teslim almadım" dese, yeminle birlikte sözü kabul edilir. Müvekkilin
müşteriden satım bedelini isteme hakkı yoktur; çünkü onun borçsuz olduğunu
itiraf etmektedir. Vekilin yemin etmesinden sonra satım bedelini vekilden de
isteyemez. Ancak vekil müvekkilin izni olmaksızın malı teslim etmişse o zaman
müvekkile bunun bedelini tazmin eder; çünkü satım bedelini teslim almadan önce
malı teslim etmek suretiyle haksız bir davranışta bulunduğunu itiraf etmiş ve
böylece müvekkilin malına kavuşmasına engelolmuştur. Malın değerinin -başkasını
hak etmek mümkün olmayan- satım bedelinden daha fazla olması bir çelişki teşkil
etmez.
Bir kimse bir başkasını
borcunu ödemek üzere vekil kılsa, vekil "borcu ödedim" dese, alacaklı
ise alacağını tahsil ettiğini inkar etse, yeminle birlikte alacaklının sözü
kabul edilir.
Daha güçlü görüşe göre
-bir delil olmadıkça- vekilin sözü müvekkil hakkında geçerli kabul edilmez.
10. Bir kimse bir şahsa
mal vererek bununla başka bir şahsa olan borcunu ödemesi konusunda onu vekil
kılsa, vekil "borcu ödedim" dediği halde alacaklı şahıs alacağını
tahsil ettiğini kabul etmese, yeminle birlikte alacaklının sözü kabul edilir;
çünkü alacaklı olan şahıs vekile güvenmesini gerektiren bir tasarrufta
bulunmadığından onun sözünü kabul etmesi de gerekmez. Ayrıca müvekkilin kendisi
borcunu ödediğini iddia etseydi, alacaklının bunu kabul etmesi gerekmeyecekti;
çünkü aslolan borcun ödenmemiş olmasıdır. Müvekkilin yerini alan şahıs
bakımından da durum böyledir.
Alacaklı olan şahıs
yemin ettikten sonra hakkını vekilden değil müvekkilden ister.
11. [Yukarıdaki durumda]
vekilin "vekalete konu olan borcu ödedim" sözü, müvekkil hakkında
[kabul edilir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
bir delil olmadıkça veya kendisiyle birlikte yemin edeceği bir şahit olmadıkça
bu söz kabul edilmez; çünkü müvekkil onu, kendisine güvenme yönünde bir fiilde
bulunmamış alacaklıya karşı borcu ödeme konusunda vekil kılmıştır, dolayısıyla
vekilin borcu öderken şahit tutması gerekirdi.
Buna göre bu meselede
daha önce geçmiş olan "kefilin ödemeyi yaparken durumu bilinmeyen bir
kimseyi yahut da yalnızca bir şahsı şahit tutması" meselesindeki hükümler
geçerli olduğu gibi yine "kefilin asıl borçlunun huzurunda veya onun
olmadığı durumda ödeme yapması" konusundaki ayrıntılar geçerlidir. Yine
"ödeme esnasında orada bulunmadığına dair müvekkilin yemin etmesi
durumunda yemininin kabul edilmesi" meselesindeki ayrıntılar da burada
geçerlidir.
[İkinci görüş]
Vekilin bu konudaki sözü
kabul edilir; çünkü müvekkil ona güvenmiştir. Şu halde bu, malı müvekkile geri
verdiğini iddia etmesi durumuna benzer.
Yetimin kayyimi yetimin
malını o buluğa erdikten sonra kendisine verdiğini iddia etse, doğru olan
görüşe göre delil getirmesi gerekir.
12. Bir yetimin
[mallarının yönetimi konusunda] kayyimi [olarak atanan şahıs], yetim ergenlik
çağını geçip de reşid olduktan sonra malını ona verdiğini iddia etse, [kayyimin
bu sözü kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre
kayyimin delil getirmesi gerekir; çünkü yetimin kendisi ona güvenmediğinden onun
sözünü kabul etmesi gerekmez.
Aynı şekilde sefihin
velisi de malı onun reşid olmasından sonra ödediğini iddia etse hüküm böyledir.
Nafaka harcaması
meselesi bundan farklıdır; çünkü buna dair delil getirmek zordur.
[İkinci görüş]
Yeminle birlikte kayyim
in sözü kabul edilir; çünkü o güvenilir şahıs durumunda olduğundan emanet
bırakılan kimse hükmünde olmuştur.
13. Vasınin durumuna
gelince; Nevevi "vasiyet" konusunun sonunda onun sözünün [delilsiz
olarak] kabul edilmeyeceğini tek görüş olarak belirtmiştir.
İsnevı şöyle demiştir:
Nevevi, -aynen Maverdl'nin yaptığı gibi- tam ters hüküm vererek kayyimin
sözünün kabul edilmemesini tek görüş olarak zikredip, vasınin sözünün kabul
edilip edilmemesi konusunda ise tereddüt bulunduğunu belirtseydi daha uygun
olurdu; çünkü vasınin sözü [kayyimin sözüne göre] kabul edilmeye daha layıktır;
zira baba ve dede onu [vası tayin etmekle] kendi yerine koymuştur.
Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir:
Nevevl'nin ifadesi daha
yerindedir; çünkü kayyim hakim konumunda olduğundan daha üst mertebededir ve
onun sözü kabul edilmeye daha layıktır.
Bu cevap kabul edilemez;
çünkü baba ve dede hakimden daha üst konumdadır.
Not:
1. Nevevl'nin
"yetimin kayyimi" ifadesi ile kastettiği -İsnevI'nin de belirttiği
üzere- yalnızca hakim tarafından atanmış olan kayyimdir. İbnü'l-Mulakkin ise
buna muhalif olarak "kayyim, ister baba ister dede ister vasi isterse
hakim olsun yetimin işlerini yürüten kimsedir" demiştir. Bu kabul
edilemez; çünkü babanın bulunduğu durumda yetimlikten söz edilemez.
Dede de onunla aynı
özelilktedir.
2. Buna göre Rafiı ve
Nevevi baba ve dedenin durumlarını belirtmemişlerdir. Bu ikisi konusunda meşhur
olan görüş -elMatiab adlı eserde de belirtildiği üzere- bunların sözünün kabul
edilmemesidir.
Subki ise Maverdl'ye
tabi olarak bunların görüşünün kabul edilmesini tek görüş olarak zikretmiştir.
3. El-Havi'deki ifadeden
anlaşıldığına göre hakim de baba gibidir.
Ebu't-Tayyib ise onu
vası hükmünde kabul etmiştir, et-Tenbih adlı eserden çıkan sonuç da bu
şekildedir.
Ezrai şöyle demiştir:
Hakimin sözünün kabul edilmesini benimsememiz halinde bu -alimlerimizin emanet
mal konusunda belirttikleri üzere- adalet sahibi ve güvenilir hakimdir. Hatta
güvenilir olmayan hakimin yetim vb. kimselerin mallarına el koyması caiz
değildir.
4. [Yukarıdaki hükümler
bakımından] delinin durumu yetimin durumu gibidir. Delinin aklının başına
gelmesi ise yetimin ergenlik dönemine ulaşması gibidir .
Daha doğru görüşe göre,
vekil veya emanet malı elinde bulunduran kimse, mal sahibi malı talep ettikten
sonra "şahit tutmadan bu malı sana vermem" diyemez. Gasıb ve malı
geri verdiğini söylediğinde sözü kabul edilmeyecek olan kimseler ise bunu
diyebilir.
14. "Vekil",
"emanet malı elinde bulunduran kimse" "ortak" ve
"mudarib" gibi "malı geri verdiğini söylediğinde sözü kabul
edilecek olan kimseler", mal sahibinin malı istemesinden sonra "şahit
tutmadıkça bu malı sana vermem" [diyebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
[bu konumdaki bir şahıs] bunu diyemez; çünkü yeminle birlikte onun sözü zaten
kabul edildiğinden şahit tutmaya ihtiyaç duymaz.
[İkinci görüş]
Yemine ihtiyaç duymamak
için bunu diyebilir; çünkü güvenilir şahıslar ellerinden geldikçe yemin
etmekten kaçınırlar.
15. Gasıb ve malı geri
verdiğini söylediğinde sözü kabul edilmeyecek olan kimseler, şahit tutuncaya
dek malı geri vermeyi geciktirebilirler. Nitekim Nevevi, malı aldığına dair
şahidi olsa da olmasa da malı geri verdiğini söylediğinde bu kimselerin sözünün
kabul edilmeyeceğini söyleyerek buna işaret etmiştir.
[Zayıf] bir görüşe göre
malı aldığına dair şahit yoksa, şahit tutmayı isteme hakkı yoktur; çünkü
"benim elimde ona ait bir mal yoktur" deyip buna dair yemin etme
imkanına sahiptir.
Bu görüş şu sebeple
reddedilmiştir: Mal sahibi, olayı bu konuda ayrım yapan Malik! mezhebine mensup
bir hakime götürdüğünde bu hakim gasıba malı gaspedip etmediğini sorabilir.
[İtiraz] Gasp fiilini işleyen kimsenin derhal tevbe
etmesi gereklidir. Bu ise ancak gaspettiği malı geri vermekle olur. Şu halde
şahit tutun caya kadar malı geri vermeyi ertelemesi nasıl caiz olabilir?
[Cevap] Bu zorunluluk sebebiyledir; çünkü gasıbtan
malı geri vermesi ikinci kez istenmiş olabilir.
Not: Nevevl'nin "geri vermek" ifadesi
borç alan kimsenin borcunu ödemesini kapsamamaktadır. Bunun hükmü de "geri
verme konusunda sözü kabul edilmeyen" kimsenin hükmü gibidir. Nevevi
"vermek" demiş olsa ifade bunu da kapsamış olurdu.
Bir kimse bir başka
şahsa "senden alacağı olan falan kişi sendeki zimmet veya mal alacağını
tahsil etme konusunda beni vekil kıldı" dese, borçlu da bu kişinin sözünü
doğrulasa, borcunu ona ödeyebilir. Mezhepte kabul edilen görüşe göre o şahsın
vekil olduğuna dair bir delil bulunmadığı sürece borçlunun borcunu ona ödemesi
gerekli değildir.
16. Bir kimse, başkasına
borcu olan bir şahsa "hak sahibi sendeki zimmet veya mal alacağını tahsil
etme konusunda beni vekil kıldı" dese, borçlu şahıs da bu sözü tasdik
etse, borcunu ona verebilir; çünkü o, kendisinin iddiasına göre bunu bir hakka
dayanarak yapmaktadır. Borçlu borcunu bu şahsa ödedikten sonra alacaklı şahıs o
kimseyi vekil kıldığını inkar etse [bakılır:]
[a] - Şayet borç bir mal
borcu ise [bakılır:]
[aa] - Mal aynen
duruyorsa alacaklı bunu [vekalet iddiasında bulunan kişiden] alır veya borçlu
şahıs alarak alacaklıya teslim eder.
[ab] - Mal telef olmuşsa
alacaklı şahıs ister borçludan isterse vekalet iddiasında bulunan kişiden bunun
bedelini talep edebilir. İçlerinden hangisi bunun bedelini tazmin ederse
ödediği tazmini diğer şahıstan isteyemez; çünkü her ikisi de kendilerinin
dışındaki şahsın haksızlık yaptığını kabul etmektedirler. Her biri, ancak
kendisine haksızlık yapmış şahıstan tazmini geri isteyebilir. Ancak teslim alan
şahıs kusurlu davranır da mal telef olursa ve alacaklı şahıs borçluya tazmin
ettirirse bu durumda borçlu, malı tahsil eden kişiden tazminatı geri alır;
çünkü borçlu açısından o şahıs diğerinin vekilidir. Vekil, kendi kusurundan
dOğan telefi tazminle yükümlüdür. Aynı şekilde "mal sahibi senin vekil
olduğunu inkar ederse sana verdiğimi senden geri alınm" diye şart koşarak
vermişse -el-Envar'da belirtildiğine göre- ödediğini geri alabilir.
[b] - Borçluda bulunan
hak bir zimmet borcu ise alacaklı bunu ancak borçludan isteyebilir; çünkü
alacağı tahsil eden kişi onun iddiasına göre yetkisiz temsilcidir. Teslim
edilen şey kendisinin hakkı olmayıp borçlunun malıdır. Borçlu alacaklıya
tazminde bulununca, kendisinden daha önce tahsilde bulunan kişiye ödediği şeyi
-şayet aynen duruyorsa- ondan geri ister; çünkü bu kendisine haksızlık etmiş
olan kimsenin malı olup onu ele geçirmiştir. Şayet mal telef olmuş ise bakılır:
Tahsilde bulunanın kusuru olmaksızın telef olmuşsa tazmin etmez, aksi takdirde
tazmin eder.
Bunların tümü, vekalet
iddiasında bulunan kimsenin vekaletini açıkça tasdik etmesi halinde geçerli
olacak hükümlerdir. Aksi takdirde borçlu şahıs ona teslim ettiği zimmet ve mal
borcunu ondan kesin olarak isteyebilir.
Bu ayrımdan anlaşıldığı
üzere dava konusu şey ister bir zimmet borcu olsun isterse malolsun, borçlu
karşı tarafın sözünü kabul ediyorsa teslim etmesi caizdir. Sonrakilerden
bazıları ise bunu kendi şahsı görüşü olarak "zimmet borcu" diye
kayıtlamıştır.
"Bu, başkasının
malında izinsiz olarak tasarruf ta bulunmaktır" denilemez; çünkü bu konuda
zann-ı galip [hakim kanaat] yeterlidir.
17. [Yukarıdaki
meselede] borçlunun, [alacağın tahsili konusunda vekil olduğunu iddia eden
kişiye] malı teslim etmesi [gerekir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre [vekalet iddiasında bulunan kişinin] vekil olduğuna dair bir delil
bulunmadıkça borçlunun ona teslimde bulunması gerekmez; çünkü alacaklının
vekaleti inkar etmesi mümkündür.
[İkinci rivayet]
Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye
ait iki görüş bulunmaktadır. Bunların birincisi bizzat İmam Şafii (r.a.)
tarafından ifade edilmiş olup ilk rivayette yer aldığı gibidir. İkincisi ise
daha sonra gelecek mirasçı meselesinden çıkarım yoluyla ortaya konan şu
görüştür: Borçlu, karşı tarafın alacağı tahsil konusunda haklı olduğunu itiraf
ettiğinden onun vekil olduğuna dair bir delil bulunmasa bile borcunu teslim
etmesi gerekir.
Bir kimse başka bir
şahsa "falanca kişi beni sana havale etti" dese, muhatap da bu sözü
doğrulasa, daha doğru görüşe göre borcunu o şahsa ödemesi gerekir.
18. Bir kimse, üzerinde
borç bulunan bir şahsa "senden alacaklı olan şahıs beni sana havale etti,
ben de havaleyi kabul ettim" dese, borçlu da şahsın bu sözünü doğrulasa
[borcu o şahsa ödemesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
borcunu o şah sa ödemesi gerekir; çünkü hakkın ona geçtiğini itiraf etmektedir.
[İkinci görüş]
Bir delilolmadıkça
ödemesi gerekmez; çünkü hak sahibinin havaleyi inkar etmesi mümkündür.
Not:
1. Havale yaptığı
söylenen kimsenin bunu inkar etmesi, vekalet verdiği söylenen kimsenin vekaleti
inkar etmesine benzer. Rafii ve Nevevi bunu söylemiştir.
2. Açıkça anlaşıldığı
üzere burada ödemeyi yapan kimse ödeme yatığı kimsenin bu malı havale yoluyla
ele geçirdiğini tasdik etmekte, alacaklının ise kendisinden yeniden alacağı
tahsil etmek suretiyle haksızlık yaptığını ileri sürmektedir. Bu durumda
-Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere- alacağı tahsil eden
kimseden geriye bir şey alamaması uygun olur. Havale bu konuda vekaletten
ayrılmaktadır .
Ben [Nevevi] derim ki:
Bir kimse borçlu bir şahsa "ben alacaklı olan kişinin mirasçısıyım"
dese, borçlu şahıs da bu şahsın sözünü kabul etse, mezhepte esas alınan görüşe
göre borcun ona ödenmesi gerekir. Allah daha iyi bilir.
19. Nevevi şöyle
demiştir:
Bir kimse, hak sahibine
borcu olan bir şahsa "ben alacaklının, terikesinin bütününe sahip olan
mirasçısıyım" veya "onun vasısiyim" yahut "onun vasiyette
bulunduğu kişiyim" der de borçlu olan şahıs bu şahsın sözünü kabul ederse
[o kişiye borcunu ödemesi gerekir mi? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas olan
görüşe göre borcun ona ödenmesi gerekir; çünkü borçlu, borcunun asıl alacaklıdan
bu şahsa intikal ettiğini itiraf etmektedir.
[İkinci rivayet]
Bu konuda İmam şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır: Bunların birincisi bizzat İmam Şafii
(r.a.) tarafından ifade edilmiş olan ve ilk rivayette dile getirilen görüştür.
İkincisi ise daha önceki vekil meselesinden tahric yoluyla çıkarılmış olan şu
görüştür: O şahsın mirasçı olduğuna dair bir delilolmadıkça borçlu borcunu ona
ödemez; çünkü öldüğü söylenen şahıs hayatta olduğu halde bu şahıs yanlışlıkla
onun öldüğünü sanmış olabilir.
Şayet borçlu borcunu ona
teslim ettikten sonra hak sahibinin hayatta olduğu anlaşılırsa ve borçlu
borcunu ona tazmin ederse, ödediğini mirasçıdan, vasiden ve lehine vasiyet
yapılan şahıstan geri alır; çünkü onların yalan söylediği ortaya çıkmıştır.
Vekalet meselesi ise bundan farklı olup oradaki kimi durumlarda ödediğini geri
almak -daha önce geçtiği üzere- söz konusu değildir; zira borçlu, o şahsın
vekil olduğnuu doğrulamaktadır. Alacaklının bunu inkar etmesi borçlunun
tasdikini ve vekilin de doğru söyleme ihtimalini ortadan kaldırmaz; çünkü
kişinin bir şahsı vekil kılıp sonra da onun vekaletini inkar etmiş olması
ihtimal dahilindedir. Bu mesele ondan farklıdır.
Son Hükümler:
1. Müvekkil kendisine
borçlu olan şahsın borcunu vekile teslim ettiğini veya emanet malının vekile
teslim edildiğini kabul ettiği halde vekil bunu inkar etse müvekkil teslim
iddiasında bulunan kimsenin buna dair şahit tutmaması sebebiyle ona tazmin
ettiremez. Bu mesele vekilin borcu öderken şahit tutmaması meselesinden farklıdır;
çünkü orada müvekkil vekile ihtiyatlı davranmaması sebebiyle tazmin
ettirebilir. Vekil ihtiyatı terk ettiği için tazmin etmektedir. Borçlunun
durumu ise bundan farklıdır.
2. Vekalet konusunda
karşılıklı anlaşmanın olması halinde nikah akdi, satım akdi vb. akitleri yapmak
caizdir. Akitten sonra vekil yalan söylediğini belirtirse, akdi gerçekleştiren
kimse bu sözü doğrulasa bile bunun bir etkisi olmaz; çünkü bunda müvekkilin
hakkı vardır.
Ancak lehine akit
yapılan kişi vekilin "bana bu konuda izin verilmiş değildir" şeklinde
ikrarda bulunduğuna dair delil getirirse bunun hükme etkisi olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN